ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2013/9
Karar Sayısı : 2013/121
Karar Günü : 31.10.2013
R.G. Tarih-Sayı :
13.05.2014-28999
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Çankırı 1. Asliye Ceza
Mahkemesi
İTİRAZLARIN KONUSU : 1- 23.3.2005 günlü, 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un
6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun'un 30. maddesiyle değiştirilen 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan "Adalet Bakanlığı" ibaresi ile
ikinci cümlesinin,
2- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun;
a- 231. maddesinin
başlığında yer alan ".ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması"
ibaresinin,
b- 231. maddesine, 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle eklenen (5)
numaralı fıkranın, bu maddeye bağlı olarak (6), (7), (8), (9), (10), (11),
(12), (13) ve (14) numaralı fıkraların,
c- 5560 sayılı Kanun'un 25.
maddesiyle değiştirilen 254. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci ve
dördüncü cümlelerinin,
ç- 150. maddesinin (2)
numaralı, 234. maddesinin (2) numaralı ve 236. maddesinin (3) numaralı
fıkraları yönünden 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
d- 325. maddesinin 5560
sayılı Kanun'un 27. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı fıkrasında yer alan
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve." ibaresinin,
Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 38., 138. ve 141.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Sanıklar hakkında kasten yaralama, hakaret ve kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından açılan kamu davasında, itiraz
konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri
için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 5320 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren "Müdafi
ve vekil ücreti" başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Madde 13- (Değişik: 6/12/2006-5560/30
md.)
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma
makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile,
avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de
alınarak Adalet ve Maliye bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek
ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan
ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.
(2) Bu madde uyarınca yapılacak ödeme ve uygulamaya ilişkin usûl
ve esaslar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınmak suretiyle Adalet
Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
2- 5271 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralları da içeren 231.
254., 324. ve 325. maddeleri şöyledir:
"Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılması
Madde 231- (1) Duruşma sonunda,
232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm
fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları,
mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu
da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az
süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç
doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın,
aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen
giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi
hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli
olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine
tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya
sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda
veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi
altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam
etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü
yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde
belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura
veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek
suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilebilir.
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere
aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine
yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek;
cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da
koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya
seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü
kurabilir.
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz edilebilir.
(13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak
bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için
kullanılabilir.
(14) (Değişik: 23/1/2008 - 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü
maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili
olarak uygulanmaz.
Madde 254- (Değişik:
6/12/2006-5560/25 md.)
(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma
kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede
belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda
sanığın edimini def'aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar
verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside
bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci
maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci
fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.
Madde 324- (1) Harçlar ve
tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden
yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama
giderleridir.
(2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği
gösterilir.
(3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi
gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
(4) Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar
Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. (Ek cümle:
2/7/2012-6352/100 md.) Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı
maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin
Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.
(5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya
tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve
bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.
Madde 325- (1) Cezaya veya
güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa
yüklenir.
(2) (Değişik: 6/12/2006-5560/27 md.) Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra
hükmü uygulanır.
(3) Yargılamanın değişik evrelerinde yapılan araştırma veya
işlemler nedeniyle giderler meydana gelmiş olup da, sonuç sanık lehine ortaya
çıkmış ise, bu giderlerin sanığa yüklenmesinin hakkaniyete aykırı olacağı
anlaşıldığında mahkeme, bunların kısmen veya tamamen Devlet Hazinesine
yüklenmesine karar verir.
(4) Hüküm kesinleşmeden sanık ölürse, mirasçılar giderleri
ödemekle yükümlü tutulmazlar."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 38.,
138. ve 141. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh
KALELİ, Alparslan ALTAN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT,
Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN'ın
katılımlarıyla 31.1.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle
on yıllık süre ve uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa'nın "Anayasaya Aykırılığın Diğer Mahkemelerde
İleri Sürülmesi" başlığını taşıyan 152. maddesinin son fıkrasında,
"Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî
Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz." ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Başvuruya
Engel Durumlar" başlığını taşıyan 41. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında da "Mahkemenin işin esasına girerek verdiği ret kararının
Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün
Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz."
hükümlerine yer verilmiştir.
Kanun'un 231. maddesinin başlığında yer alan ". ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılması" ibaresine, anılan maddenin
(6), (7), (8), (9), (10), (11), (12) ve (13) numaralı fıkralarına, 254.
maddesine ve 5320 sayılı Kanun'un 13. maddesine yönelik olarak daha önce
yapılan iptal başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 12.3.2009 günlü, E.2007/14,
K.2009/48 sayılı kararıyla esastan reddedilmiş ve bu karar 25.6.2009 günlü,
27269 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Kanun'un 231. maddesinin (5) numaralı fıkrasına yönelik daha önce
yapılan itiraz başvurusu, Anayasa Mahkemesinin 12.3.2009 günlü, E.2008/106,
K.2009/54 sayılı kararıyla esastan reddedilmiş ve bu karar 3.10.2009 günlü, 27365
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına 6008 sayılı
Kanunla eklenen son cümleye yönelik daha önce yapılan itiraz başvurusu, Anayasa
Mahkemesinin 16.2.2012 günlü, E.2011/41, K.2012/25 sayılı kararıyla esastan
reddedilmiş ve bu karar 13.10.2012 günlü, 28440 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
Kanun'un 325. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve."
ibaresinin yönelik daha önce yapılan itiraz başvurusu ise Anayasa
Mahkemesinin 3.11.2011 günlü, E.2010/1, K.2011/149 sayılı kararıyla esastan
reddedilmiş ve bu karar 25.1.2012 günlü, 28184 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesince işin esasına girilerek reddedilen, Kanun'un
itiraz konusu 231. maddesinin başlığında yer alan ".ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılması" ibaresi, anılan maddenin (5) ilâ (13)
numaralı fıkraları, 254. maddesi, 325. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer
alan "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve." ibaresi ve
5320 sayılı Kanun'un 13. maddesi hakkında yeni bir başvurunun
yapılabilmesi için ilgili kararların yukarda anılan Resmî Gazete'de
yayımlandıkları tarihlerden başlayarak geçmesi gereken on yıllık süre henüz
dolmamıştır. Dolayısıyla, anılan kurallar yönünden Anayasa'nın 152. maddesinin
son fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası
gereğince itiraz başvurusunun reddi gerekir.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı
Kanun'un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava
sebebiyle uygulanacak bir kanun veya
kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
görevine giren bir dava bulunması ve iptali istenen kuralın da o davada
uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak kanun kuralları, davanın değişik
evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde ve davayı sonuçlandırmada olumlu
ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Başvuru kararında, Kanun'un 231. maddesinin (14) numaralı
fıkrasının da iptali istenilmektedir. (14) numaralı fıkrada, "Bu
maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın
174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla
ilgili olarak uygulanmaz." denilmektedir. Bakılmakta olan davada,
sanıklara isnat olunan suçlar kasten yaralama, hakaret ve kişiyi hürriyetinden
yoksun bırakma suçlarıdır. Anılan suçlar ise itiraz konusu (14) numaralı
fıkrada düzenlenen suçlar kapsamında değildir. Dolayısıyla, 231. maddenin (14)
numaralı fıkrasının, bakılmakta olan davada uygulanacak kural niteliği
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Açıklanan nedenlerle;
A) 1- 23.3.2005 günlü, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 6.12.2006 günlü, 5560
sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 30.
maddesiyle değiştirilen 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan "Adalet Bakanlığı" ibaresi ile ikinci
cümlesine,
2- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun;
a- 231. maddesinin
başlığında yer alan ".ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması"
ibaresine,
b- 231. maddesine 5560
sayılı Kanun'un 23. maddesiyle eklenen (5) numaralı fıkranın, bu maddeye bağlı
olarak da (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12) ve (13) numaralı fıkralarına,
c- 5560 sayılı Kanun'un 25.
maddesiyle değiştirilen 254. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci ve
dördüncü cümlelerine,
ç- 325. maddesinin 5560
sayılı Kanun'un 27. maddesiyle değiştirilen (2) numaralı fıkrasında yer alan
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve." ibaresine,
ilişkin itiraz başvurusunun, Anayasa'nın 152. maddesinin son
fıkrası ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince REDDİNE,
B) 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (14) numaralı
fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE,
C) 5271 sayılı Kanun'un 324. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının dosyada eksiklik bulunmadığından ESASININ İNCELENMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Mustafa ÇAL tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Sınırlama Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesine göre,
Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran
mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralı ile sınırlıdır.
Başvuran Mahkeme, Kanun'un 324. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının, Kanun'un 150. maddesinin (2), 234. maddesinin (2) ve 236.
maddesinin (3) numaralı fıkraları yönünden iptalini talep etmiştir. Ceza
muhakemesindeki yargılama giderlerinin düzenlendiği itiraz konusu kuralın hem
ortak hüküm niteliğinde olması hem de başvuru kararında kuralın anılan fıkralar
yönünden Anayasa'ya aykırılık iddialarının ileri sürülmüş olması dikkate alınarak kurala
ilişkin esas incelemenin Kanun'un 150. maddesinin (2), 234.
maddesinin (2) ve 236. maddesinin (3) numaralı fıkraları yönünden yapılması
gerekir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, kendisini yaşı ve maddi durumu nedeniyle
savunamayacak durumda olduğu için mahkemenin istemi üzerine ve adil
yargılanmanın sağlanması için zorunlu olarak görevlendirilen müdafi ve
vekillerin ücretlerinin yargılama gideri kapsamında değerlendirilmesinin ve
sanığa yükletilecek olmasının, müdafi ve vekil görevlendirmeyi gerekli kılan
düşünce ile bağdaşmadığı, yine mağdur çocukların yargılamada tanık olarak
dinlenmesi gerektiğinde bu dinlemenin teknik uzmanlar eşliğinde yapılması
gerektiği, bu teknik uzmanlar için bilirkişilik hükümleri uygulanarak ücret
takdir edileceği ve bunun da yargılama giderleri kapsamında olması nedeniyle
sanığa yükletilecek olmasının hukuk devleti, eşitlik ve adil yargılanma
ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtilerek itiraz konusu kuralın Kanun'un 150.
maddesinin (2), 234. maddesinin (2) ve 236. maddesinin (3) numaralı
fıkraları yönünden Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 38., 138. ve 141.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un "İfade ve sorgunun tarzı" başlıklı 147.
maddesinde, şüphelinin veya sanığın müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun
hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiinin ifade veya sorgusunda hazır
bulunabileceğinin kendisine bildirileceği ve müdafi seçecek durumda olmadığı ve
bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından
bir müdafi görevlendirileceği kurala bağlanmıştır. "Müdafiin
görevlendirilmesi" başlıklı 150. maddedeki düzenlemeye göre, şüpheli
veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi hâlinde
bir müdafi görevlendirilecektir. Maddenin itiraz konusu kuralın incelenmesinde
esas alınan (2) numaralı fıkrasına göre müdafii bulunmayan şüpheli veya
sanık, çocuk ya da kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz
ise istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilecektir.
Kanun'un 234. maddesinin (2) numaralı fıkrasıyla mağdurun on
sekiz yaşını doldurmadığı, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade
edemeyecek derecede malûl olması ve bir vekilinin de bulunmaması
hâlinde, istemi aranmaksızın kendisine bir vekil görevlendirileceği;
236. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla da mağdur çocukların veya işlenen
suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak
dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir
kişi bulundurulacağı ve bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler
uygulanacağı öngörülmüştür.
Kanun'un itiraz konusu 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
ise harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile
soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet
Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama
giderleri olarak belirlenmiştir. Devam eden maddelerde verilecek
kararların niteliğine göre yargılama giderlerinin nasıl karşılanacağı
düzenlenmiştir. Buna göre, müdafi veya vekil yardımı kapsamında
görevlendirilen müdafi veya vekile ödenecek ücret ile mağdurların tanık olarak
dinlenmesi sırasında hazır bulundurulan uzmanlara ödenecek olan ücret
de yargılama giderlerinden sayıldığından, cezaya veya güvenlik tedbirine
mahkûm edilmesi hâlinde hükümlüden tahsil edilecektir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan
haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde kanun koyucu, Anayasa
kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine
sahiptir.
Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve
ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele
amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması
Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Bu bağlamda ceza hukukuna ilişkin
düzenlemeler bakımından kanun koyucu Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza
hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, soruşturma ve yargılamaya
ilişkin olarak hangi yöntemlerin uygulanacağı, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp
sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçülerdeki ceza
yaptırımlarıyla karşılanmaları gerektiği, hangi hal ve hareketlerin
ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği gibi konularda
takdir yetkisine sahiptir.
Anayasanın 36. maddesinde, herkesin,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip bulunduğu
belirtilmiştir.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin
üçüncü fıkrasının (c) bendinde de, her sanığın "kendini savunmak veya
kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı
tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti
gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin
yardımından yararlanabilmek" hakkına sahip bulunduğu açıkça
belirtilmiştir. Buna göre, Sözleşmede ücretsiz müdafi yardımından yararlanma
koşula bağlı tutulduğundan bu hak mutlak bir hak niteliğinde değildir.
5271 sayılı Kanun'a göre, yargılama sürecinde hüküm kesinleşinceye
kadar şüpheli veya sanıktan yargılama giderleri istenmemektedir. Hüküm kesinleştikten
sonra ise kendisinden yargılama giderleri içerisinde müdafi, vekil ücreti ve
mağdurların tanık olarak dinlenmesi sırasında hazır bulundurulan uzmanlara
ödenecek olan ücret istenen kimse şüpheli veya sanık değil artık
hükümlü sıfatını taşımaktadır. Yukarıda anılan düzenlemeler ile şüpheli veya
sanığa adil bir şekilde savunma imkânlarının sağlanması ve silahların eşitliği
ilkesi uyarınca mağdur haklarının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde bu imkânlar sağlandıktan sonra, yardım
kapsamında ödenen ücretlerin yargılama gideri olarak hükümlüden tahsilinin
öngörülmesinin adil yargılanma hakkına aykırı bir yönü yoktur.
Diğer taraftan, resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu ceza
yargılamasının asıl amacı maddi gerçeğe ulaşılmasıdır. Bu bağlamda hâkim maddi
gerçeğe ulaşmak için gerek resen gerekse tarafların ileri sürdüğü konularda
gerekli araştırma ve incelemeyi yapacaktır. İtiraz konusu kuralın esas
incelemesine dayanak olan kurallar uyarınca zorunlu olarak müdafi, vekil ve
uzman görevlendirilmesi de adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkeleri
yanında maddi gerçeğe ulaşılmasına da yöneliktir. Başvuru kararında, müdafi,
vekil ve uzmanların zorunlu olarak ve sanığın rızasına bakılmaksızın
görevlendirildiği dolayısıyla bu kişilere ödenecek olan ücretin yargılama
giderleri kapsamında olmaması gerektiği belirtilmişse de ceza yargılamasında
yapılan tüm araştırma ve incelemelerin neticesinde ortaya çıkan masraflar
yanında müdafi, vekil ve uzmanlara ödenecek olan ücretin de yargılama giderleri
olarak cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde hükümlüden
tahsil edilmesi ceza yargılamasının doğal sonucudur. Bu itibarla, adil
yargılanma, silahların eşitliği ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yönelik
olarak getirildiği anlaşılan düzenlemeler yönünden kuralın ceza hukukunun temel
ilkelerine ve hukuk devleti ilkesine aykırılığından söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve
36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 5., 10., 13., 38., 138. ve 141.
maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Mehmet ERTEN bu görüşe farklı gerekçeyle katılmıştır.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin YILDIRIM ve Zühtü ARSLAN Kanun'un
150. maddesinin (2) numaralı fıkrası yönünden bu görüşe katılmamıştır.
VI- SONUÇ
A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, esasına ilişkin
incelemenin, 150. maddesinin (2) numaralı, 234. maddesinin (2) numaralı ve 236.
maddesinin (3) numaralı fıkraları yönünden yapılmasına,
B- 5271 sayılı Kanun'un 324. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının;
1- 234. maddesinin (2) numaralı ve 236. maddesinin (3)
numaralı fıkraları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2- 150. maddesinin (2) numaralı fıkrası yönünden Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Engin
YILDIRIM ile Zühtü ARSLAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
31.10.2013 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
Üye
M. Emin KUZ
|
FARKLI GEREKÇE
5271 sayılı Kanun'un 324. maddesinin itiraza konu (1) numaralı
fıkrasının zorunlu müdafilik ibaresinin reddine ilişkin
karara, Anayasa Mahkemesinin 12.3.2009 günlü, E.2007/14, K.2009/48 sayılı,
Karar'ında belirttiğim karşıoy yazımın 4 numaralı bendindeaçıkladığım
gerekçeyle katılıyorum.
KARŞIOY YAZISI
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 324. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında "Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık
ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi
amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan
ödemeler yargılama giderleridir" denilmektedir.
Kanun'un 150. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini
savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir
müdafi görevlendirilir".
Buna göre, Kanun'un 324. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
yargılama gideri olarak kabul edilen avukatlık ücretleri ve masraflar, 150.
maddenin (2) numaralı fıkrası gereğince istemi aranmaksızın müdafi
görevlendirilen şüpheli veya sanıklar yönünden de geçerlidir.
Anayasa'nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Bu ilkenin alt açılımlarından olan "silahların eşitliği"
ilkesi, çocukların, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz
olan kişilerin haklarındaki ithamlara karşı, kendilerini bizzat savunabilecek
kişilere oranla dezavantajlı durumda kalmamalarını gerektirir. Normal bir
kimseye göre kendini savunması daha güç hatta olanaksız olan kişilere, bu
dengesizliği gidermek için müdafi tayin edilmesi gerekir. Yasa koyucunun,
"silahların eşitliği" ilkesinin gözetilmesini sağlamak
amacıyla, bir müdafiin yardımını zorunlu tuttuğu anlaşılmaktadır.
Adil yargılanma, şüpheli hakkında kovuşturma açılıp açılmadığına veya
sanığın beraat edip etmediğine bakılmaksızın, soruşturmanın başlamasından kesin
hükme varılmasına kadar yargı sürecinin bütün aşamalarında geçerli olan bir
ilkedir. Yargılamanın sonucunda suçu sabit görülen sanığın adil yargılanmayı
hak etmediğinden söz edilemez. Kaldı ki adil yargılanma, sanığın eyleminin suç
teşkil ettiği sabit görülerek mahkum olsa bile, iddianamede öngörülen suça göre
daha hafif bir suçtan mahkumiyetini veya hakkında istenen cezaya ilişkin
indirim nedenlerinin doğru uygulanarak, sonuçta daha az bir cezaya mahkum
olmasını, yani adaletin tam olarak yerine gelmesini sağlamak için vazgeçilmez
bir koşuldur. Bu nedenle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında sayılan kişiler, özel durum ve konumları icabı, suçlu
bulunup bulunmadıklarına bakılmaksızın Devletçe bir müdafiin yardımından
faydalandırılmalıdır. Yargılamanın sonucuna göre bu masrafın geri istenmesi,
devletin zaten görevi olan bir konuda, kişiye bedel ödetmesi anlamına gelir.
Devletin, adil yargılanma hakkının gereklerine uymak amacıyla 150.
maddenin (2) numaralı fıkrasında sayılan özel durumdaki kişiler için yaptığı
ilave masraf, 324. maddenin (1) numaralı fıkrası kapsamında değerlendirilemez.
Bu nedenle 324. maddenin (1) numaralı fıkrasının, 150. maddenin (2) numaralı
fıkrası yönünden Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olduğu düşüncesindeyim.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 324. maddesinin itiraz
konusu (1) numaralı fıkrasında "tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık
ücretleri" yargılama giderleri arasında sayılmaktadır. Aynı Kanun'un 325.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca da sanığın cezaya veya güvenlik
tedbirine mahkum edilmesi halinde müdafiye ödenen ücret de yargılama gideri
olarak kendisine yüklenmektedir.
5271 sayılı Kanun'un 150. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
"Müdafiibulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak
derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi
görevlendirilir." İtiraz konusu kural gereğince bu fıkrada belirtilen
kişileri savunmak için görevlendirilen müdafilerin ücretleri de yargılama
giderleri arasında görülmekte ve mahkum olmaları halinde kendilerinden
alınmaktadır.
Anayasa'nın 36. maddesi, herkesin yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğunu
belirtmektedir. Adil yargılanma hakkının bir unsuru da hiç kuşkusuz imkanı
olmayan kişilerin devletçe "ücretsiz" olarak sağlanan avukat
yardımından yararlanmalarıdır. Bu kurumun amacı, maddi durumu avukat tutmaya
müsait olmayan şüpheli veya sanığın savunma hakkını bir avukat eliyle
kullanabilmesine imkan tanımaktır.
İtiraz konusu kuralın yargılamanın sonunda uygulandığı,
dolayısıyla yargılama aşaması geçildiği için artık adil yargılanma hakkıyla
ilişkisinin kesildiğini söylemek mümkün değildir. Yargılamanın başında veya
sonunda tahsil edilmesinden bağımsız olarak, yargılama giderleri adil
yargılanma hakkıyla ilgilidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
tercüman giderlerinin yargılamanın sonunda mahkum edilen kişiye yükletilmesi
durumunda, bu haktan yararlanmanın kişinin tercihine bırakılabildiği hallerde
tercüman ücretinin daha sonra kişiden alınacak olmasının bu tercihi olumsuz
yönde etkileyeceği, bunun da yargılamanın adilliğine gölge düşüreceğini
belirtmiştir (Leudicke, Belkacem ve Koç/Almanya, B.No: 6210/73; 6877/75;
7132/75, 28/11/1978, par.42).
AİHM'nin ücretsiz tercüman hakkına ilişkinkaygıları, kimi
durumlarda ücretsiz avukat hakkının kullanımı için de geçerlidir. 5271 sayılı
Kanun'un 150. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre "Şüpheli veya
sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir
müdafi görevlendirilir." Yargılama sonunda mahkum edildiği
takdirde bu şekilde görevlendirilecek müdafinin ücretinin kendisinden tahsil
edileceğini bilen kişilerin, mali gücü de yeterli olmadığından, müdafi tercihi
olumsuz yönde etkilenebilecektir.
AİHM, Sözleşme'nin 6(3)(c) maddesinde öngörülen ücretsiz müdafi
hakkının, ücretsiz tercüman hakkından farklı olarak, mutlak olmadığını ve
yargılama sonunda bu haktan yararlanan kişiden avukat ücretinin alınmasına
engel teşkil etmediğini ifade etmiştir (Croissant/Almanya, B.No:
13611/88, 25/9/1992, par. 38). Ancak, hemen belirtmek gerekir ki, AİHM genel
anlamda yargılama sonunda kişilere yüklenecek yargılama giderlerinin bu
kişilerin ödeme gücüyle orantılı olması gerektiğini, aksi takdirde adil
yargılanma hakkının ihlal edileceğini sıklıkla vurgulamıştır. Doktrinde de
Sözleşme'nin 6(3)(c) hükmünün "adli yardım verildiği sırada sanığın ödeme
gücünden yoksun olması halinde, geri alınamaz, ücretsiz bir adli yardımdan
yararlanma hakkı tanıdığı yorumu"nun yapılabileceği yönünde görüşler
ortaya atılmıştır. (D.J.Harris, M.O'Boyle, E.P.Bates, C.M.Buckley, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku,Çev. M.Bingöllü Kılcı, U.Karan, (Avrupa
Konseyi, 2013), s.321).
Nitekim Yargıtay, bu görüşe uygun şekilde, ödeme imkanı bulunmayan
sanığa tayin edilen müdafi için ödenen ücretin yargılama giderlerine dahil
edilmesini bozma nedeni olarak görmüştür. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 7.12.2010
tarihli kararını şöyle gerekçelendirmiştir: "...
AİHS'nin temel hakka ilişkin hüküm içeren 6. maddesinin, iç hukukumuzda aynı
konuda yasa ve yönetmeliklerle getirilen ve yukarıda işaret edilen
düzenlemelere nazaran öncelikle uygulanması gerektiği, o nedenle kendisini
yeterince savunamayacağı yasada karine olarak öngörülüp adaletin gerçekleşmesi
bakımından savunması için kendisine müdafi görevlendirilen şüpheli veya
sanığın, mahkumiyeti halinde diğer yargılama giderlerinden sorumlu tutulması
mümkün ise de, hükmün verildiği tarihte müdafi tutmak için gerekli mali
olanaklara sahip bulunduğunun saptanamaması halinde, Yönetmelik ve Tarife
gereği müdafie ödenen veya ödenecek olan ücretin kendisinden tahsiline olanak
bulunmadığı, bu itibarla onsekiz yaşını bitirmeyen sanığın savunması için yasa
gereği görevlendirilen müdafie ödenen ücretin kişisel geliri saptanamayan
sanıktan tahsil edilemeyeceği gözetilmeden, sanığa yüklenen yargılama
giderlerine bu ücretin de dahil edilmesi, Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle
BOZULMASINA...oybirliği ile karar verildi" (E.2008/19581,
K.2010/12260, K.T: 7.12.2010). Yargıtay 2. Ceza Dairesi de, daha yakın tarihli
bir davada, "...zorunlu savunman için ödenen avukatlık ücretinin,
dosyadaki bilgilerden mali olanaklardan yoksun olduğu anlaşılan sanığa, yargılama
gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olduğundan" hükmün
bozulmasına oybirliğiyle karar vermiştir (E.2009/48524,
K.2011/13291, K.T: 16.6.2011).
5271 sayılı Kanun'un 150. maddesinin (2) numaralı fıkrası
kapsamında çocuk veya kendisini savunamayacak derecede engelli olan kişilere
müdafi tayininde ekonomik durumları dikkate alınmayacaksa da, fıkrada yer alan
"müdafii bulunmayan" ibaresinden hareketle, anılan şüpheli veya
sanıkların uygulamada müdafi ücretini ödeyemeyecek durumda olan kişiler
oldukları söylenebilir. Ayrıca, "ücretsiz avukat" hakkından
yararlanacak olan çocuk ve engellilerin Anayasa'nın 10. ve 41. maddeleri
gereğince devletin özel tedbirler almak suretiyle korumak zorunda olduğu
kesimler içinde bulunduğu değerlendirildiğinde, itiraz konusu kuralın
doğurabileceği sakıncalar daha iyi anlaşılacaktır.
Öte yandan, itiraz konusu kuralda ve Kanunun diğer maddelerinde,
ödeme gücü olmayanlar için zorunlu müdafi ücreti dahil yargılama sonunda mahkum
olan sanığa yükletilen yargılama giderlerini karşılamak üzere adli yardım
müessesesi düzenlenmemiştir. Nitekim, bu gerekçeyle Mahkememiz Yargıtay ve
istinaf mahkemelerine temyiz için harç ödenmesini öngören kuralları Anayasaya
aykırı bularak iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi'ne göre "Ödeme gücü olmayanlara etkili adli yardım sağlayacak bir sistem
itiraz konusu kuralla birlikte düzenlenmediği gibi, genel olarak ceza
yargılaması alanında da, harçlar dahil, "yargılama giderlerinden
muafiyet" sağlayan adli yardım düzenlemesi bulunmamaktadır. Yine
hukukumuzda adli yardıma ilişkin tek düzenleme olan 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümlerinin, kuralla getirilen temyiz harcı
bakımından uygulanmasını sağlayacak herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Dolayısıyla kural, ödeme gücü olmayanlar bakımından mahkemeye erişim hakkını
engelleyecek niteliktedir" (E.
2011/54, K. 2011/142, 20.10.2011; E. 2011/64, K. 2012/168, 1.11.2012).
Sonuç olarak, yargılama sonunda kişiye yüklenecek olan yargılama
giderleri belirlenirken kişilerin ödeme gücünün dikkate alınması, ödeme imkanı
olmayanlar için adli yardımın sağlanmasıgerekir. Ödeme gücü olmayan bir şüpheli
veya sanığa yargılama sırasında devlet tarafından sağlanan müdafinin ücretinin
yargılama giderleri arasında sayılması ve şartlar değişmediği halde yargılama
sonunda bu kişilerden tahsil edilmesi, genel anlamda adil yargılanma hakkıyla,
özel olarak da "ücretsiz avukat" hakkıyla bağdaşır nitelikte
değildir.
Açıklanan nedenlerle, 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesinin (2)
numaralı fıkrası yönünden itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 36. maddesine
aykırı olduğunu düşündüğümden çoğunluğun red yönündeki görüşüne katılmıyorum.