ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/3
Karar Sayısı : 2012/153
Karar Günü : 18.10.2012
R.G. Tarih-Sayı : 28.03.2013-28601
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onüçüncü
Daire
İTİRAZIN KONUSU : 16.12.2003 günlü, 5021
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine
İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan
Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler
Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (a) fıkrasının ikinci paragrafının '...Türkiye
İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurmuş olduğu munzam veya yardımlaşma
sandık ve vakıflarına ait mevduat...'bölümünün, Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. Memur ve Müstahdemleri Yardım ve Emekli
Sandığı Vakfı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kararı ile bankacılık
yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan, yönetim ve denetimi Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nde bulunan
mevduatının ödenmesi için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna başvurmuştur. Adı
geçen Kurumca bu talebe süresi içerisinde cevap verilmeyerek talebin zımnen
reddi üzerine davacı Vakıf tarafından red işleminin iptali istemiyle açılan
davanın temyiz incelemesinde, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan Danıştay Onüçüncü Daire, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
16.12.2003
günlü, 5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu
Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni
Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek
Bazı İşlemler Hakkında Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren geçici 1.
maddesinin (a) fıkrası şöyledir:
'GEÇİCİ
MADDE 1- a) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun 3.7.2003 tarihli ve 1085 sayılı Kararı ile bankacılık işlemleri yapma
ve mevduat kabul etme izni kaldırılan Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. tarafından
kabul edilen ticari kuruluşlar mevduatı ile diğer kuruluşlar mevduatının
sigortaya tabi tasarruf mevduatı için uygulanan faiz hesaplama yöntemi
kullanılmak suretiyle belirlenecek 3.7.2003 tarihli tutarları Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair 4969
sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
mevduatların ödenmesinde izlenecek usul ve esaslara göre Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu aracılığıyla ödenir. Bu amaçla Hazine Müsteşarlığınca, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilir.
Ancak,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca bankacılık işlemleri yapma ve
mevduat kabul etme izni kaldırılan Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin doğrudan ve
dolaylı olarak banka sermayesinde payı olan her türlü ortakları ile bunların
ana, baba, eş ve çocukları ile bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan
ve üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları
ile şube müdürleri veya bunlar adına hareket eden kişiler veya bu fıkrada
belirtilen kişilerin ayrı ayrı veya birlikte doğrudan veya dolaylı olarak
yönetim ve denetimine sahip oldukları kuruluşlara ait ticari kuruluşlar ve
diğer kuruluşlar mevduatı, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin
kurmuş olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat ile
muvazaalı olduğu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen
hesaplar için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca herhangi bir ödeme yapılmaz.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz
AKINCI'nın katılımıyla 20.1.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ
ile Celal Mümtaz AKINCI'nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE,
karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Murat ARSLAN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, muvazaalı olup olmadığı ortaya konulmaksızın
Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurmuş olduğu munzam veya
yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait hesapların, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu (TMSF) tarafından ödenmeyeceğinin kurala bağlanmasının, hukuk devletinde
kuralların sonuçlarının öngörülebilir olmasını gerektiren hukuk güvenliği
ilkesi ile bağdaşmadığı; TMSF'den yararlanma açısından anılan Vakfa ait
hesaplar ile diğer hesap sahipleri arasında bir fark bulunmadığından, bunlar arasında
muvazaalı durumlar dışında ayrım yapılmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
5021 sayılı Kanun, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul
etme izni kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi nezdindeki ticari
kuruluşlar ve diğer kuruluşlar mevduatı hesaplarında bulunan tutarların hak
sahiplerine ödenmesinin esas ve usullerini düzenlemektedir.
Bankalar Kanunu'na tabi bankalarda usulüne uygun olarak açılan
bireysel tasarruf mevduat hesapları dışında hiçbir bankacılık işlemi (ticari
kuruluşlar ve diğer kuruluşlar mevduatı ya da hisse senedi işlemleri gibi)
mevduat sigortası kapsamında değildir. Dolayısıyla, bu hesaplar açılırken
anılan mevduat sahiplerince, banka tarafından ödemelerin yapılamaması riski
üstlenilmiş olmaktadır. 5021 sayılı Kanun ise bu durumun istisnasını
düzenlemektedir.
Kanun'un itiraz konusu kuralı da içeren geçici 1. maddesinin (a)
bendinin ikinci fıkrasında, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin doğrudan ve dolaylı
olarak banka sermayesinde payı olan her türlü ortakları ile bunların ana, baba,
eş ve çocukları ile bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve
üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları ile
şube müdürleri veya bunlar adına hareket eden kişiler veya bu fıkrada
belirtilen kişilerin ayrı ayrı veya birlikte doğrudan veya dolaylı olarak
yönetim ve denetimine sahip oldukları kuruluşlara ait ticari kuruluşlar ve
diğer kuruluşlar mevduatı, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurmuş
olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat ile muvazaalı
olduğu TMSF tarafından tespit edilen hesaplar için TMSF tarafından herhangi
bir ödeme yapılmayacağı hükme bağlanmıştır. Kanun koyucu, burada sözü
edilen ve Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin işleyişinde, yönetilmesinde ve
tasarruflarında fonksiyonu, yetkisi veya katkısı bulunan kişilerin işlemleri
için özel bir düzenleme yapmış ve bu kişileri kötü niyetli, yapılan işlemleri de
bir nevi muvazaalı işlem gibi kabul etmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal
durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal
eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, haklı bir nedene
dayanmayan ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun
karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez.
Yukarıda belirtilen şekilde özel düzenleme öngörülmesinin
nedeninin, finans sektöründen kaynaklı üst üste yaşanan ekonomik krizler sonrası
kamuoyunda 'banka hortumlamak' şeklinde kavramlaştırılmış olan ve
krizlerin tetikleyicisi olan fiillere karşı kamuoyunun duyarlılığına cevap
vermek olduğu, bu düzenleme ile amaçlananın 'banka yöneticileri'nin
eylem ve işlemlerinin toplumsal etkileri ve kamu düzeni üzerindeki sonuçları
gözetilerek özel bir hükümle daha ağır bir yaptırıma tabi tutulmalarının
sağlanması olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. Memur ve Müstahdemleri Yardım ve Emekli
Sandığı Vakfı, üyelerinin tamamını banka çalışanlarının oluşturduğu ve
sermayesinin % 50'sinin banka tarafından karşılandığı, sosyal güvenlik kuruluşu
niteliğinde bir sandıktır. Dolayısıyla, Vakıf ile Banka arasında organik bir
bağ kurulmuş olup Bankaya el konulma sürecinde Vakıf yöneticilerinin bir
kısmının aynı zamanda Bankanın da yöneticileri arasında olduğu görülmektedir.
Haklı bir nedene dayanmaksızın, Devlet güvencesinden
yararlanılmasını önlemek ve Bankaya hakim sermaye sahiplerinin ya da yöneticilerinin
kendi kusurlarından kaynaklanan hak taleplerini kapsam dışı bırakmak amacıyla
böyle bir madde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Kamu yararı, bankalara duyulan
güveni artırmak suretiyle tasarrufları korumak, mali piyasalarda güven ve
istikrarı sağlamak ve somut olayda da kusuru olmaksızın oluşan mağduriyetleri
gidermek amacıyla getirilen mevduat sigortası sisteminin, bankanın kötü
yönetilmesinde ve mağduriyetlerin oluşmasında katkısı olanlarca kullanılmasının
önlenmesi Devletin, Anayasa'nın 5. maddesinde belirtilen temel amaç ve
görevlerine de uygundur.
İtiraz konusu kuralda bahsedilen Vakfın sermayesinin % 50'si Banka
tarafından karşılanmıştır ve yöneticileri aynı zamanda Türkiye İmar Bankası
T.A.Ş.'nin de üst düzey yöneticileridir. Kanun koyucu, Banka yöneticilerinin
işlemleri nedeniyle Bankanın içinin boşaltıldığını ve mevduat sahiplerinin bu
nedenle mağdur olduğunu düşünerek bu düzenlemeyi yapmıştır. Düzenleme bu
şekliyle iyi niyetli hesap sahiplerini dikkate almış, güvence kapsamında
olmamasına rağmen Bankanın yöneticileri ve onların yönetiminde bulundukları
vakıf hesabı dışında tüm ticari ya da diğer kuruluş mevduatı sahiplerinin
hesaplarındaki tutarların ödenmesini öngörmüştür. Banka yöneticileri ile
kusurdan sorumlu olmayan diğer hesap sahipleri arasında ayırım yapılması haklı
bir nedene dayandığından eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinden söz edilemez.
Kaldı ki, hukukun
genel ilkeleri gereğince de kimse kendi kusuruna dayanarak bir hak iddiasında
bulunamaz ve hukuk devletinde bir hakkın kötüye kullanılması koruma göremez.
Anılan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 10. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 2. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Bu görüşe, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR ile
Osman Alifeyyaz PAKSÜT katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
16.12.2003
günlü, 5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu
Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni
Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketi Hakkında Tesis Edilecek
Bazı İşlemler Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (a) fıkrasının ikinci
paragrafının ''Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurmuş
olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat'' bölümünün
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet
ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA, 18.10.2012 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
16.12.2003
günlü, 5021 sayılı Yasa'nın Geçici 1. maddesinin (a) fıkrasının ikinci
paragrafında, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurmuş olduğu munzam
veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat ile muvazaalı olduğu
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından tespit edilen hesaplar için
TMSF'ca herhangi bir ödeme yapılmayacağı hükme bağlanmıştır.
Yasa
koyucu tarafından, finansal piyasalardaki güven ve istikrarın sağlanması, kredi
sisteminin düzenli olarak yürütülmesi, bu bağlamda tasarruf sahiplerinin
bankacılık sektörüne güveninin sarsılmaması amacıyla İmar Bankası nezdinde
mevduat sigortası kapsamında olmayan ticari kuruluşlar ve diğer kuruluşlar
mevduat hesabı sahiplerinin mağduriyetlerinin önlenmesi için geri ödemeyle
ilgili 5021 sayılı Yasa çıkarılarak, İmar Bankasında ticari kuruluşlar ve diğer
kuruluşlar mevduat hesabı olan hak sahiplerine ödeme yapılması öngörülmüştür.
Bu düzenleme uyarınca, muvazaalı olduğu tespit edilen hesaplar için TMSF'ca
herhangi bir ödeme yapılmayacağında, uyuşmazlık çıkması durumunda da konunun
yargı organlarınca açıklığa kavuşturulacağında duraksamaya yer yoktur. Ancak,
muvazaalı olup olmadığı araştırılmaksızın bu yönde bir varsayıma dayanılarak
Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurduğu munzam veya yardımlaşma
sandık ve vakıflarına ait hesapların sigorta fonunca ödenmeyeceğinin
öngörülmesi, adil bir hukuk düzeni kurup bunu sürdürmekle yükümlü olan hukuk
devletinde kişilerin hukuk güvenliğini sarsan hak ve adalet duygularını
zedeleyen bir sonuç doğurmaktadır.
Öte
yandan, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin personelinin kurduğu munzam veya
yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait hesap sahipleri ile diğer hesap sahipleri
arasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan yararlanma bakımından bir fark
bulunmamaktadır. Banka personelin muvazaa veya başka bir hukuka aykırılık
nedeniyle diğer hesap sahiplerinden farklı durumda bulundukları kanıtlanamadığı
sürece bunlar arasında ayırım yapılması, Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen
eşitlik ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Devletin
kurduğu ve yasalara uygun olarak sürdürülmesinden sorumlu olduğu hukuk düzenine
güvenerek işlem yaptığı kabul edilen iyi niyetli hesap sahiplerinin uğradıkları
zararın tazmini amacıyla bir çeşit atıfet olarak getirilmesi, itiraz konusu düzenlemede
hukuka aykırı biçimde ayırımlar yapılmasının haklı nedeni olamaz. Yasa koyucu
takdir yetkisi kapsamında bir zararın tazminini, farklı hukuki gerekçelerle
uygun bulmayabilir. Buna karşın, atıfet biçiminde de olsa böyle bir yol
öngörülüyor ise hukuk düzeni tarafından kabul görmüş hukuka aykırılıklar
dışında bireyler arasında ayırım yapılması eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturur.
Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı
olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Kural,
Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'ti personelinin kurmuş olduğu munzam veya
yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait karşılıksız Devlet iç borçlanma senetleri
için, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca herhangi bir ödeme yapılmayacağını
hükme bağlamaktadır.
Anayasa'nın
2. maddesinde;
'Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.' denilmektedir.
Maddede
belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, her alanda adil,
güvenilir bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuk
devletinin önemli unsurlarından olan hukukî güvenlik ilkesi, sadece bireylerin
devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil, yürürlükte bulunan mevzuatın
süreceğine duyulan güveni de kapsar.
İtiraz
konusu kural, Türkiye İmar Bankası personelinin kurmuş olduğu munzam veya yardımlaşma
sandık ve vakıflarına ait Devlet iç borçlanma senetlerinin, bu sandık ve
vakıfların salt Türkiye İmar Bankası personeli tarafından kurulmuş olmasını
muvazaanın varlık nedeni saymakta ve söz konusu senetlerin muvazaaya dayalı
olarak edinildiğini kabul ederek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca
herhangi bir ödeme yapılmayacağını öngörmektedir.
Bir
bankanın salt personeli olmak muvazaanın varlığı için tek başına yeterli kanıt
olmayacağı gibi, bir olayda muvazaanın var olup olmadığının hukuki sonuç
doğuracak şekilde ve kesin olarak saptanabilmesi de yasama organın değil yargı
organlarının işidir.
Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ediniliş biçiminde ciddi muvazaa şüphesi
olduğu saptanan Devlet iç borçlanma senetleri için ödeme yapılmayabilir, ancak,
bu konuda dahi çıkabilecek bir uyuşmazlığın yargı organları tarafından karara
bağlanması hukuk devleti olmanın gereğidir.
Öte
yandan, Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu kararı ile bankacılık yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılarak,
yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na varlıklarıyla birlikte
devredilmiş olması dikkate alındığında, dava konusu kuraldaki hesap ya da
işlemlerin, mevduat sigortası kapsamında kalıp kalmamasının bir öneminin
olmadığı, hukuki güvenlik gereği mağdurlara yapılan ödemelerin de atıfet olarak
kabul edilemeyeceği açıktır.
Yasa
koyucu ihtiyaç duyduğu bir alanı düzenlerken, Anayasa ve hukukun genel
ilkelerine uymak ve keyfi olarak nitelendirilecek düzenlemelerden kaçınmak
durumundadır.
İtiraz
konusu kuralın, muvazaanın varlığını peşinen kabul edip buna göre uygulama
yapılmasını sağlaması nedeniyle adil olduğundan, dolayısıyla da Anayasa'ya
uygunluğundan söz edilemez.
Açıklanan
nedenle kural Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine
aykırıdır. İptali gerekir.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
İtiraz
başvurusuna konu olan 16.12.2003 günlü, 5021 sayılı Kanun'un geçici 1.
maddesinin (a) fıkrasının ikinci paragrafında '' Türkiye İmar Bankası
T.A.Ş.'nin personelin kurmuş olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve
vakıflarına ait mevduat'' için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca
herhangi bir ödeme yapılmayacağı hüküm altına alınmaktadır.
Anılan
geçici 1. madde metni incelendiğinde, maddede sayılan tüm durumların yasakoyucu
tarafından 'muvazaalı işlem' kabul edildiği ve bu meyanda İmar Bankası
Personelinin (çalışanlarının) üyesi olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve
vakıflarına ait mevduatın da bu kapsamda değerlendirildiği, bunun doğal sonucu
olarak, anılan banka çalışanlarının aylıklarından kesilen aidatlar ile işveren
bankanın yatırdığı karşılıklar toplamından oluşan mevduat tutarının da
'muvazaalı' sayılarak, bunların TMSF aktifine dahil edildiği anlaşılmaktadır.
İtiraz
başvurusunda bulunan Mahkeme kararında da işaret edildiği üzere, muvazaalı olup
olmadığı ortaya konulmaksızın, anılan banka personelinin kurmuş olduğu munzam
veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait hesapların TMSF'ca ödenmeyeceğinin
kurala bağlanması, hukuk devletinde kuralların sonuçlarının öngörülebilir
olmasını gerektiren hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmaz. Ayrıca bu banka mevduat
hesapları arasında ayrım yapılarak, sigorta kapsamındaki mevduat sahiplerine
ödeme yapılmasının öngörülmesi; dava konusu sandık ve vakıf mevduat
sahiplerinin bu birikimlerinin ise 'muvazaalı' varsayılarak, bunların sahipleri
olan banka çalışanlarına hiçbir ödeme yapılmayarak, bu hesaplara TMSF'ca el
konulması Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturur.
Kaldı
ki Anayasa Mahkemesi'nin 4.5.2005 günlü, E. 2004/4, K.2005/25 (R.G. 23.6.2005,
Sayı:25854) kararında; aynı Bankanın Off-Shore (Kıyı Bankacılığı)
hesaplarındaki mevduatlara el konulmasını öngören 16.12.2003 günlü, 5021 sayılı
Kanun'un ilgili hükmü iptal edilirken şu gerekçeye dayanılmıştır:
''Mevduat
sahiplerinin söz konusu mevduatlarının Türkiye'deki muhatabı olduğu bankaya
ödenip ödenmediğini takip etme zorunluluğu yoktur. Kaldı ki muvazaalı olduğu
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen hesaplar için Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu'nca herhangi bir ödeme yapılmayacağı, bu konuda
uyuşmazlık çıkması durumunda da konunun yargı organlarınca karara bağlanacağı
kuşkusuzdur. Bu nedenle, Mudinin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul
etme izninin kaldırıldığı tarihten geriye doğru bir ay içinde karşılığı
ödenmeksizin aktarılan hesaplarının sigorta fonunca ödenmeyeceğinin kurala
bağlanması, hukuk devletinde kuralların sonuçlarının öngörülebilir olmasını
gerektiren hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmaz' Kıyı bankalarındaki
hesaplarında bankacılık işlemi yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan
bankaların yurt içi kayıtlarına karşılığı nakden ödenmeksizin aktarılan mevduat
sahipleriyle aynı bankanın diğer mevduat sahipleri arasında Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu'ndan yararlanma açısından bir fark bulunmadığından, bunlar
arasında muvazaalı durumlar dışında ayırım yapılması eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturur. Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir''
Anayasa
Mahkemesi'nce sonuçlandırılan benzer bir ihtilafta; bankaların fona devrinden
sonraki işlemler nedeniyle üçüncü kişilerin iyi niyet iddiasında bulunmalarını
yasaklayan 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (7) numaralı
fıkrasının değişik (b) bendinin ilgili ibaresi iptal edilirken, Anayasa
Mahkemesi'nce şu gerekçe ortaya konulmuştur:
''
İtiraz konusu kuralda, bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devrinden
sonra üçüncü kişilere yapılan satış, devir ve temlik, sınırlı ayni hak tesisi gibi işlemler nedeniyle, söz konusu işlemlere
taraf olan üçüncü kişilerin iyiniyet iddiasında bulunamayacakları
belirtilmiştir'Kişinin, kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız
bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en
etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde haklılığını arayabilmesi ve
davada ileri sürülen iddiaların ve delillerin karşı tarafın iddia ve
delilleriyle eşit imkânlarda araştırılması ve eşit değerlemeye tâbi
tutulmasıdır. 'Kamu alacağının tahsilinin hızlandırılması gibi soyut bir
gerekçe, iyiniyete, ilişkin ispat kuralını uygulanmamasının nedeni olmaz.
Kuralda geçen tüm üçüncü kişilerin işlemleri muvazaalı kabul edilerek,
iyiniyetli üçüncü kişilerin dava açma haklarının özü zedelenmekte, mahkemeye
etkili erişim ve savunma hakları engellenmekte, korunmasında kamu yararı
bulunan iyiniyetli kimsenin, idare ve mahkeme yönünde iyiniyetli olduğunu iddia
ve ispat etme hakkı elinden alınmaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu
kural, üçüncü kişiler yönünden Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir'' (Any. Mah. 20.1.2011 tarih ve E. 2009/53, K.2011/19 sayılı
kararı; RG. 14.4.2011, Sayı: 27905)
Konunun
diğer bir cephesi, 'Banka sandıklarının işlem tarihi itibariyle özel bir statü
teşkil ettiği ve SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı dışında ayrı bir sosyal
güvenlik kuruluşu teşkil ettikleri gerçeğidir. Nitekim 5510 sayılı Sosyal
Güvenlik Kanunu'nun Geçici 20. maddesiyle, bu sandıkların mensupları yeni
sosyal güvenlik sistemine intibak ettirilmişlerse de, bu sandıklar kapatılmamış
ve mensuplarına ek sosyal güvenlik sağlama fonksiyonlarına müdahale
edilmemiştir. Oysa dava konusu kural, adı geçen bankanın mensuplarının kurmuş
olduğu Sandık ve Vakfın tüm mevduatlarına el atma suretiyle, Anayasa'nın 60.
maddesiyle korunan sosyal güvenlik hakkının da ihlaline yol açmıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle, dava konusu kuralın Anayasa'nın 2., 10. ve 60.
maddelerine aykırı olmak nedeniyle iptal gerektiği kanaatine ulaştığımdan; aksi
yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
16.12.2003
günlü, 5201 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (a) fıkrasının ikinci
paragrafında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca bankacılık işlemleri
yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin
doğrudan veya dolaylı olarak banka sermayesinde payı olan her türlü ortakları
ile bunların yakınlarının ve Banka'nın yönetici ve imzaları ile ilzam eden
yetkililerinin yanı sıra, Banka personelinin kurmuş olduğu munzam veya
yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat için herhangi bir ödeme
yapılmayacağı öngörülmüştür.
İptali
istenen kural, düzenlemenin ''Türkiye İmar Bankası T.A.Ş.'nin
personelinin kurmuş olduğu munzam veya yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait
mevduat'' bölümüdür.
Düzenleme
genel olarak, Bankanın içine düşürüldüğü durumla ilgili olarak Bankanın hakim
sermaye sahiplerinin ve yöneticilerinin kendi kusurlarından kaynaklanan hak
taleplerini Bankanın tasfiyesi sürecinde hak sahiplerine sağlanan korumanın
kapsamı dışında bırakmayı amaçlamıştır. Buna göre kuralla, belli kişi ve
grupların mülkiyet hakkı kapsamında olan alacak haklarına bir sınırlama
getirilmiştir.
Anayasa'nın
2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 13.
maddesinde temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ilke ve esaslarına yer
verilmiş, 35. maddesinde ise mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Buna göre mülkiyet
hakkı ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabilecek olup,
öngörülebilecek sınırlamanın mülkiyet hakkının özüne dokunmaması, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaması
gerekmektedir.
İptali
istenen kuralla, Türkiye İmar Bankası personelinin kurmuş olduğu munzam veya
yardımlaşma sandık ve vakıflarına ait mevduat için herhangi bir ödeme
yapılmayacağı hükme bağlanmıştır. Her ne kadar Banka personelinin kurduğu
vakfın sermayesinin %50'si Banka tarafından karşılanmış ise de geri kalan
%50'nin muvazaalı bir işlem konusu olup olmadığı araştırılmadan malvarlığının
bu bölümünün de bloke edilmesi, adil olmayan, ölçüsüz bir düzenlemedir. Kural
gereğince mülkiyet haklarına sınırlama getirilen sandık ve vakıflar ile
bunların Banka yöneticisi veya sermayedarı olmayan personelleri, Bankanın içine
düşürüldüğü durumdan sorumlu tutulamazlar. Bu nedenle bunlar hakkında da
Bankayı zarara uğratan sermayedar ve yetkililerin mevduatları için öngörülen
önlemlerin uygulanması, bu gruptaki kişilerin mülkiyet hakkını ağır biçimde
ihlal eden, ölçüsüzce bir müdahaledir. Kaldı ki Kanun'da, muvazaalı olan
hesaplar için ödeme yapılmayacağı esasen hükme bağlanmıştır. Bu nedenle kural,
amacın gerçekleştirilmesi için zorunlu da değildir.
Açıklanan
nedenlerle kural Anayasa'nın 2. ve 35. maddelerine aykırıdır.
Üye
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|