"...
I- İPTAL DAVASI VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İLE İTİRAZ BAŞVURUSUNUN
GEREKÇELERİ
A-İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren dava
dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
''
III. GEREKÇE
1) 15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 5 inci Maddesi ile 6831 sayılı Kanuna
eklenen Ek Madde 10'un Anayasa'ya Aykırılığı
İptali istenen ek madde 10'da 'Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve
1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı
Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan
yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı
yolu ile iktisap edilemez.' denilmiştir.
Bu hükümden de anlaşılacağı üzere yapılan bu düzenleme ile; orman
sınırları dışına çıkarılan orman alanlarının 'kazandırıcı zaman yolu ile
iktisap edilememe' durumunun yalnızca 'çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten'
sonrası için geçerli olması, diğer bir anlatımla 'çıkarma durumunun henüz
kesinleşmediği' yerlerin 'kazandırıcı zaman yolu ile iktisap edilebilmesi'
sağlanmıştır.
Anayasanın 169 uncu maddesinin 2 nci fıkrasında, Devlet
ormanlarının yalnız Devletçe yönetilmesi ve işletilmesinin kanunla
düzenleneceği, mülkiyeti ve yönetiminin özel kişilere devrolunamayacağı
belirtilmekte, maksatlı olarak yapılan orman tahripleri, ağaçlar ve ormanlara
vaki tecavüzlerle ormanların zamanaşımı suretiyle mülk edinilemeyeceği, kamu
yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağı kesin olarak hükme
bağlanmıştır.
Orman niteliğini yitiren yer, orman toprağı olmakla devletindir.
Bu nitelikte bir yer ancak ihya edilerek Anayasa doğrultusunda orman köylüsüne
tahsis edilebilir, kişilerin özel mülkiyetine geçirilemez. Anayasanın 170 inci
maddesi, açıkça orman sayılan yerlerin devlet eliyle ihya edilerek belirtilen
halkın yararlanmasına tahsis edileceğini öngörmüştür.
Bu nedenle, ormandan çıkarılan yerlerin, çıkarma işleminin
kesinleştiği tarihten önce kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap
edilebileceğini öngören iptali istenen kural, Anayasanın 169 uncu ve 170 inci
maddelerine açıkça aykırıdır.
1982 Anayasasının yürürlüğünden sonra orman rejimi dışına
çıkarılmış ve çıkartılacak yerlerde zilyetlik yoluyla toprak kazanımına ilişkin
ilk yasal düzenleme 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro
Yasasının 45 nci maddesi ile yapılmıştır. Bu maddenin 1 inci ve 3 üncü
fıkralarındaki orman rejimi dışına çıkartılmış ve çıkartılacak yerlerde
zilyetliğe ve tapuya dayalı olarak toprak kazanımına ilişkin hükümleri, Anayasa
Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli ve E.1987/31, K.1988/13 sayılı kararı ile
Anayasa'nın 44 üncü, 169 uncu ve 170 inci maddelerine aykırı bulunarak iptal
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararında,
'a. Anayasa'nın 44. maddesi yönünden inceleme:
'Ancak, Anayasa'nın 44. maddesi, toprağın erozyonla kaybedilmesini
önlemek amacıyla gerekli önlemleri almak görevini devlete vermiştir. Daha önce
orman olan yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük olasılık taşımaktadır. Bu
yüzden gerekli önlemleri aldıktan, değerlendirme ve ihya işlemleri yapıldıktan
sonra dağıtılmaları gerekir. Devletin, önlemleri, toprak elinden çıktıktan
sonra da alabileceği düşünülebilirse de, malikin izni ve isteği olmaksızın bu
tedbirleri almak güçtür. Fıkra bu nedenle Anayasa'nın 44. maddesine aykırıdır.
b. Anayasa'nın 169. maddesi yönünden inceleme:
Anayasa'nın bu maddesinin ikinci fıkrası karşısında devlet
ormanları zamanaşımı ile mülk edinilemez. Anayasa Mahkemesi'nin 10.3.1966
günlü, Esas: 1965/44, Karar: 1966/14 sayılı kararında açıklandığı gibi doğal
olarak yetişen ya da emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları
yerleriyle birlikte orman sayılır. Yasakoyucu 'yer'i de orman tanımı içine
almıştır. 'Yer' orman tanımı içine girmekle ormanın ağaçlardan ayrı bir öğesi
ortaya çıkmış olmaktadır. Böyle olunca, ağaçlar herhangi bir nedenle yok
olursa, yerleri, ormanın bir öğesi olmak niteliğini yitirmez, orman toprağı ve
yer olmak durumunu sürdürür. Yine aynı karara göre, orman rejimi dışına
çıkarmak ormandan sayılmayan yerler için söz konusu olamaz. Bu yerler, orman
dışına çıkarılmadan önce ormandırlar.
Devlet ormanları orman rejimi dışına çıkarıldıktan sonra, Hazine
adına tescil edilmemişse zamanaşımıyla mülk edinilebilir. Bu durumda
zilyedliğin, tahdit dışına çıkarma tarihinden başlayacağı kabul edilmektedir.
Orman dışına çıkarılmayan yerlerde zilyetlikle kazanma olanaksız bulunduğundan,
vergi kaydına dayansa bile, o zaman dilimindeki zilyedliğe geçerlik tanınması
Anayasa ile bağdaşamaz. Herhangi bir plân, program olmadan el koyanlar adına
tescili sağlayan fıkra, Medeni Yasa'nın taşınmaz edinilmesine ilişkin
kurallarıyla da çelişmektedir. Orman toprağıyla birlikte orman sayılan ve
Devlet ormanlarından orman dışına çıkarılan yerin Hazine adına kaydı yolu
zilyedlere açılmıştır. Zilyedliği 31.12.1981 den geriye doğru yürütülerek,
vergi kaydı ya da bu nitelikte bir belge ile, öncesi orman olan yerlerin
zamanaşımı ve zilyedlikle kazanılmasına olanak verilmiş, geçerli olmayan
zilyedlikle birlikte açma ve işgal de yasallaştırılmıştır. Bu nedenlerle,
zilyedlik süresini 31.12.1981 tarihinden önceye götüren, önceki zilyedliğe
geçerlik tanıyan fıkra Anayasa'ya aykırıdır.
Dava konusu hükümle, işlenmiş suçlar affedilmediğinden
Ana-yasa'nın 169. maddesinin üçüncü fıkrasındaki 'af yasağı'na aykırılıktan söz
edilemez.
b. Anayasa'nın170. maddesi yönünden inceleme:
Anayasa'nın bu maddesi, orman niteliğini yitirmiş yerlerle orman
olarak korunmasında yarar görülmeyen yerler arasında ayırım yapmamış, orman
dışına çıkarılmış yerlere orman içi köyler halkının yerleştirilmesi için devlet
tarafından ihya edilerek bu halkın yararlanmasına ayrılmasını öngörmüştür.
Halka tanınan hak, mülkiyet değil, yararlanmadır. Anayasa, 6831 sayılı Orman
Yasası'nın 2. maddesinin birinci fıkrasının (A) ve (B) bentleri arasında fark gözetmemiştir.
Bu nedenle (A) bendine göre orman dışına çıkarılan yerlerin orman köylüsüne
tahsisi gerekip, (B) bendine göre orman dışına çıkarılan yerlerin köylüye
tahsisi gerekmediğini söylemek olanaksızdır. İki bend arasında fark bulunduğu
kabul edilse bile değerlendirme yapılmaksızın mülkiyet hakkının tesbiti
aykırılık oluşturur. Taşınmazın verildiği kişiler ve veriliş biçimi yönleri de
böyledir. Açıklanan nedenlerle fıkra Anayasa'nın 170. maddesine aykırıdır.
Fıkra iptal edilmelidir.'
denilmek suretiyle zilyedlik süresini 31.12.1981 tarihinden önceye
götüren, önceki zilyedliğe geçerlik tanıyan fıkra hükmünü iptal etmiştir.
Anayasa'nın 153 üncü maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür.
Nitekim, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi de, 14.2.2006 günlü ve
E.2005/14311, K.2006/1616 sayılı kararında; Anayasa Mahkemesinin yukarıda
değinilen kararına ve orman rejimi dışına çıkartılmış ve çıkartılacak yerlerde,
nasıl oluşursa oluşsun eski tapu kayıtlarına, iskân kayıtlarına ya da iskân
kaydı sonucu oluşturulan tapu kaydına dayanarak toprak kazanılması imkanını
getiren 3402 sayılı Kadastro Yasasının 45 inci maddesinde öngörülen kuralların
iptaline ilişkin kararlarına atıfta bulunularak aynen şöyle denilmiştir:
'Anayasanın 170. maddesinde 1744 sayılı ve 2896 ve 3302 sayılı
Yasalarda orman rejimi dışına çıkartılan yerlerin nasıl değerlendirileceği
konularında hiçbir ayrıcalık bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, 1744 sayılı
Yasa uygulaması ile ormandan çıkartılan yerler de içinde olmak üzere,
31.12.1981 tarihinden önce nitelik yitiren yerlerin tümünün, Anayasanın 170.
maddesi kapsamında Devlet tarafından değerlendirilip kullanılması zorunludur.
1982 Anayasasının yürürlüğe konulduğu tarihte sadece 1744 sayılı Yasa
uygulaması sonucu orman rejimi dışına çıkartılan yerler bulunmaktaydı.
Anayasamızda başka cins toprakların hangi amaçla ve nasıl kullanılacağı
konularında bir hüküm bulunmadığı halde, orman ve orman rejimi dışına
çıkartılan toprakların hangi amaçla ve nasıl kullanılacağı konularında
Anayasanın 169 ve 170. maddelerinde özel hükümler getirilmiştir. Bu durum,
ormanların korunması bakımından yasa koyucunun, orman ve orman rejimi dışına
çıkartılan yerlere özel önem verildiğini göstermektedir. Anayasaya göre
ayrıcalığı bulunan bu tür yerler ister Anayasanın yürürlüğünden önce 1744
sayılı Yasanın 2. maddesi, isterse Anayasanın yürürlüğünden sonraki yasaların
uygulanması sonucu orman rejimi dışına çıkartılsın Anayasa karşısındaki
konumları aynıdır ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla kazanılamaz.'
Yargı organı gibi Yasama organı'nın da Anayasanın buyruğuna uymasıyapacağı
düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını gözönünde
bulundurmak, bu'kararları etkisiz' kılacak biçimde yasa çıkarmamak, Anayasa'ya
aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak yükümlüğündedir.
Başta yasama organı olmak üzere yasama ve yürütme, kararların yalnız sonuçları
ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri ile de bağlıdır. Gerekçeleriyle
birlikte kararlar, yasama işlemlerini değerlendirme ölçütlerini içerirler ve
yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler. Bu nedenle, yasama organı
düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları ile
birlikte gerekçelerini de gözönünde bulundurmak zorundadır. İptal edilen
yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni
yasa çıkarılması, Anayasa'nın 153 üncü maddesine aykırılık oluşturur.
Açıklanan nedenlerle,15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 5 inci maddesi ile 6831
sayılı Kanuna eklenen ek madde 10, Anayasa'nın 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci
maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
2) 15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci Maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve
3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4'ün; Birinci Fıkrasının 'fiili
kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı
kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle' Tümcesinin ve
Dördüncü Fıkrasının İlk Cümlesinin Anayasa'ya Aykırılığı
15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve
3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde 4'ün birinci fıkrasının iptali
istenen tümcesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrasının ilk cümlesi; getirilen
bu düzenlemeyle güdülen saklı amacın ortaya konulmasında birbirini tamamlayan
bir nitelik taşıdıklarından bu kuralların Anayasa'ya aykırılık gerekçelerinin
de, ortak başlık altında açıklanması zorunlu görülmüştür.
Anayasa'nın 'Orman köylüsünün korunması' başlıklı 170 inci
maddesinde, ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması,
ormanların ve orman bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve
işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin
alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman
niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi, bilim ve fen
bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve
orman sınırlan dışına çıkartılması orman içindeki köyler halkının kısmen veya
tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya
edilerek Yasa'yla bu halkın yararlanmasına tahsis edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlete görev olarak yüklemiş, ekonomik
sıkıntı çeken orman içi veya bitişiği köyler halkına Devlet eliyle ihya edilmiş
tarım ve yerleşim alanları sağlamak istemiştir. Anayasa ile güdülen amaç, bilim
ve fen bakımından artık orman olarak işletilmesinde yarar görülmeyen yerleri
orman içinde ikamet eden halkın yararına tahsis etmek suretiyle
değerlendirmektir. Şu halde orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin yalnızca
orman köyler halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirilmesi
olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi önlenerek ulusal
ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici haline getirilip
kalkınması amaçlanmıştır.
Görüldüğü gibi, Anayasa'nın 170 inci maddesinde, orman sınırları
dışına çıkartılan yerlerin orman içindeki köyler halkının yararlanmasına
'tahsisi'nin yasayla düzenlenmesi öngörülmüş olup, bu yerlerin orman
köylülerine ya da başkalarına 'satışı' olanaklı değildir
Bu nedenle, 2-B olarak da bilinen orman niteliğini yitirdiği için
orman sınırları dışına çıkarılan yerlere ilişkin olarak Yasa ile getirilecek
düzenlemelerin, Anayasa'nın 170 inci maddesinde öngörülen amaca uygun olması
gerekeceğinde kuşku yoktur.
İptali istenen kurallar ile yapılan düzenlemenin amacı, 2-B olarak
da bilinen orman özelliğini yitirmiş alanların kadastro işlemlerinin yapılarak,
Hazine adına tescillerinin sağlanması olarak açıklanmış ise de, gerçek durum
böyle olmayıp, bu düzenleme ile güdülen SAKLI AMAÇ, 2-B olarak da bilinen orman
özelliğini yitirmiş alanların satışı ve devri imkânının getirilmesidir. Şöyle
ki;
5831 sayılı Yasa'nın 8 inci maddesi ile 3402 sayılı Kadastro
Kanununa eklenen ek madde 4'ün birinci fıkrasında,6831 sayılı Orman Kanununun
değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine
adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin öncelikle kadastrosunun
yapılarak Hazine adına tescil edileceği öngörülmüş, iptali istenen tümce ile
de, bu yerlerin'fiili kullanım durumlarının dikkate alınacağı ve varsa
üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler
tarafından ne zamandan beri kullanıldığının da kadastro tutanağının beyanlar
hanesinde gösterileceği'öngörülmüştür.
Ek madde 4'ün dördüncü fıkrasının ilk cümlesinde de, Hazine adına
orman sınırları dışına çıkarılan bu yerlerin, daha öncesi tescil edilmiş
olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığının talebi üzerine, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünce 'fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz
ve/veya tevhit de yapılabileceği'hükme bağlanmıştır.
17.10.1983 tarih ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi Hakkında Kanun'un 3763 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesinin
üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin sonundaki ''kullanan kişilerin adları
kadastro tutağının beyanlar hanesinde gösterilir.' kuralı, Anayasa Mahkemesinin
30.3.1993 tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı ile Anayasa'nın 170
inci maddesine aykırı görülerek iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararında aynen şöyle denilmiştir:
Anayasa'nın 170. maddesinde, ormanlar içinde veya bitişiğindeki
köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve orman bütünlüğünün korunması
bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın
işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce bilim
ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin
değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar
görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırlan dışına çıkartılması orman
içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için
Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek Yasa'yla bu halkın yararlanmasına
tahsis edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlete görev olarak yüklemiş, ekonomik
sıkıntı çeken orman içi veya bitişiği köyler halkına Devlet eliyle ihya edilmiş
tarım ve yerleşim alanları sağlamak istemiştir. Anayasa ile güdülen amaç, bilim
ve fen bakımından artık orman olarak işletilmesinde yarar görülmeyen yerleri
orman içinde ikamet eden halkın yararına tahsis etmek suretiyle
değerlendirmektir. Şu halde orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin yalnızca
orman köyler halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirilmesi
olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi önlenerek ulusal
ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici haline getirilip
kalkınması amaçlanmıştır.
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Yasa ile
getirilecek düzenlemelerin, Anayasa'nın 170. maddesinde öngörülen amaca uygun
olması gerekeceğinde kuşku yoktur. Orman niteliğini yitirdiği için orman
sınırları dışına çıkarılan yerlerin, orman köylüsünün yararlanmasına tahsis
edilmesi gerekir.
2924 sayılı Yasa'nın 3763 sayılı Yasa ile değişik 11. maddesinin
birinci fıkrasında yer alan iptali istenen düzenleme ile, orman niteliğini yitiren
yerleri kullanan kimselere orman köylüsü olup olmadıkları gözetilmeden arazi
verilmesi ve bu yerlerin takdir edilecek rayiç bedel üzerinden kullanan
kişilere satışı öngörülmektedir.
Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın bu yerlerin kullanan
kişilere satışının yapılmasını sağlayan bu düzenleme Anayasa'nın 170. maddesine
aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle '...kullanan kişilerin adları kadastro
tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir...' ibaresinin iptali gerekir.'
Yine Anayasa Mahkemesinin 23.1.2002 tarihli ve E.2001/382,
K.2002/21 sayılı kararında da,
'Anayasa'nın bu emredici kuralı nedeniyle yasakoyucunun, bu alanların
kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman içi köyler halkına satılmasını
veya bu amaçla devredilmesini sağlayacak bir düzenleme yapması olanaklı
değildir.
Anayasa'nın 169. maddesindeki orman sınırlarının daraltılmasına
olanak tanınan iki halde de, orman sınırları dışına çıkarma sonucu elde edilen
alanların değerlendirilmesi açısından herhangi bir ayrım yapılamayacağı, bu
yerlerden yararlanmaya ilişkin düzenlemelerin, Anayasa'nın 170. maddesinde
öngörülen amaca uygun yapılması gerekeceği kuşkusuzdur.'denilmiştir.
29.06.2001 gün ve 4706 sayılı Yasanın 3. maddesi ile '6831 sayılı
Yasanın 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartılan alanlarda 2924
sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmayacağı ve Bakanlığın istemi üzerine gerekli
kadastro işlemi yapıldıktan sonra 3194 sayılı İmar Yasası ve uygulama
yöntemlerindeki kısıtlamalara tabi olmadan ifraz ve tevhit işlemleri yapılarak
kullanıcılarına doğrudan satılabileceği' hükümleri getirilmişse de, yine bu
maddede Anayasa Mahkemesinin 23.01.2002 gün 2001/382-21 sayılı kararıyla'...Anayasanın
emredici kuralı nedeniyle ... orman rejimi dışına çıkartılan yerlerin
kullanıcılarına veya başkalarına, hatta orman içi köyler halkına satılmasını
veya bu amaçla devredilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılması olanaklı
değildir... bu nedenle, Hazine adına orman rejimi dışına çıkartılan yerlerin
satışı ve bu amaçla devri olanağını getiren dava konusu kural, Anayasanın 169
ve 170. maddelerine aykırıdır'gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Diğer taraftan bilindiği üzere, ifraz (ayırma), tapu kütüğünde
kayıtlı bir taşınmazın parsellere ayrılmasıdır. İfraz işlemi; değer artırımı
düşüncesi, ayrılan parçaların daha kolay satılması, daha çok imar planlarının
uygulanması için yapılır. Ancak ek madde 4'ün beşinci fıkrasında, bu madde
kapsamındaki ifraz ve tescil işlemlerinin 3194 sayılı imar Kanunu
kısıtlamalarına tabi olmadığı hükme bağlandığından yapılan bu düzenleme ile
güdülen amacın, ayrılan parçaların daha kolay satılması olduğudur.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan kararlarına karşın, 6831
sayılı Orman Kanununun 2-B maddesi uyarınca orman dışına çıkarılan yerleri
kullanan kişilerin orman köylüsü olup olmadıkları gözetilmeksizin kadastro
tutağının beyanlar hanesinde gösterilmesi ve orman rejimi dışına çıkartılan bu
alanlarda, fiili kullanım durumlarına göre ifraz işlemlerinin yapılması,yapılan
düzenleme ile güdülen SAKLI AMACIN, 2-B olarak da bilinen orman özelliğini
yitirmiş alanların fiili kullanıcılarına ve başkalarına satışı ve devri
imkanının sağlanması olduğu yadsınamaz. Çünkü,yasakoyucu Anayasa'nın 170 inci
maddesinde öngörülen amaca uygun bir düzenleme yapmayı amaçlamış olsaydı iptali
istenen kurallarda, 2-B maddesi uyarınca orman dışına çıkarılan yerleri
kullanan kişilerin orman köylüsü olduğunu gözeten düzenlemelere de yer
verilirdi.
Kaldı ki, iptali istenen bu düzenleme ile güdülen amaç, daha fazla
gizlenememiş, Adalet Bakanı Mehmet Ali ŞAHİN' in 22.2.2009 tarihinde Antalya'da
AKP'nin seçim bürosunda yaptığı açıklamayla da gün ışığına çıkmıştır. Adalet
Bakanı bu açıklamasında;
'yaklaşık bir ay önce çıkardıkları kanun doğrultusunda Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün 2B arazilerini kimlerin kullandığını tespite
yönelik çalışma yaptığını'belirterek,
İkinci olarak yapacağımız kanuni düzenlemeyle bu arsaları (2B)
kullanan vatandaşlara arsalarını verecek yasayı çıkaracağız. Ancak bunların
çözülmesi için bizimle uyumlu çalışacak yerel yönetimleri seçmeniz gerekiyor.
demiştir.(EK.1)
Görüldüğü üzere, 5831 sayılı Yasa'nın 8 inci maddesi ile 21/6/1987
tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununaeklenen Ek Madde 4 ile, öncelikle orman
sayılamayacak yerlerin belirlenmesini kolaylaştırıcı bir durum oluşturulmaya
çalışılmış ve iptali istenen kurallar ile de, 2-B arazileri olan yerlerin
satılabilmesinin hukuksal altyapısı hazırlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararında vurgulandığı üzere, hukuk devletinin
vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle
bütün kamusal girişimlerin temelinde bulunması doğal olan kamu yararı
düşüncesinin yasalara egemen olması ve özellikle bir ülkenin en önemli doğal
kaynaklarından olan orman alanlarımızın korunması için yasa koyucunun bu esası
gözardı etmemesi ve bunu en iyi şekilde yansıtması zorunludur.
Yasama erkinin kamu yararı amacına yönelik olarak kullanılmaması
halinde yasama yetkisinin saptırılması olayı ortaya çıkar. Anayasa'da
belirtilen amacı ya da kamu yararını gerçekleştirmek için kanunla yapılacak
olan düzenleme, kanun koyucunun yapacağı tercihlere göre şekillenecektir; yani
kanun koyucu, Anayasa'da belirtilen amacı veya kamu yararını gerçekleştirmek
için getireceği çözümü seçmekte serbesttir. Burada takdir yetkisi kanun
koyucuya aittir ve bu husus, Anayasa Mahkemesi'nin denetim alanına girmez.
Fakat kanun koyucunun, Anayasa'nın gösterdiği amacın veya kamu
yararının dışında kişisel, siyasal ya da saklı amaç güttüğü; bir başka amaca
ulaşmak için bir konuyu kanunla düzenlediği durumlarda, 'yetki saptırması' adı
verilen durum ortaya çıkar ve bu durum, kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi'nin denetim
alanına girer. Anayasa Mahkemesi, denetlediği kanunun kamuya yararlı olup
olmadığını değil; fakat, gerçekten kamu yararını gerçekleştirmek için yapılıp
yapılmadığını denetleyebilir.
Anayasa Mahkemesi, 'iptali istenen hükümle kapalı olarak bir amaç
güdülüp güdülmediğini' araştırabildiğini, çeşitli kararlarında ifade etmiştir;
ama kanun koyucunun saklı amacını ortaya koyabilmek, her zaman kolay değildir.
(Bkz. E.1978/31, K. 1978/50, K.t. 02.11.1978; E. 1963/124, K. 1963/243, K.t.
11.10.1963 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları)
Anayasa Mahkemesi'nin bu tür denetimlerinde, kanunun
gerekçesinden, yasama organındaki görüşmelerden veya yapılan düzenlemenin daha
çok siyasal nedenlere dayanıp dayanmadığı hususlarından yararlanarak sonuca
vardığı görülmektedir. (Bkz. E. 1963/124, K. 1963/243, K.t. 11.10.1963; E.
1963/145, K. 1967/20, K.t. 27.06.1967; E. 1988/14, K. 1988/18, K.t. 14.06.1967
sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları)
Kanun koyucu, takdirine bırakılmış konularda, düzenleme yetkisini
kullanırken, kuşkusuz, Anayasa kuralları ile kamu yararının ve kamu düzeninin
gereklerine ve hukukun genel ilkelerine de bağlı kalmak durumundadır. (Bkz. E.
1980/1, K. 1980/25, K.t. 29.04.1980; E. 1963/124, K. 1963/243, K.t. 11.10.1963
sayılı Anayasa Mahkemesi Kararları) Bu, Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
ilkesinin gereğidir.
Öte yandan,bir yerin bilim ve fen yönünden tam olarak orman
niteliğini yitirmesi, toprak ve arazi yapısının bozulması ve o yerde bir daha
orman yetiştirme olgusunun hiçbir biçimde kalmamış olmasını anlatmaktadır.
Ülkemizde doğal yollardan bir yerin orman niteliğini yitirmesine
rastlanmamıştır. Dolayısıyla, bir yerin orman niteliğini yitirmesi, insan
eliyle kasten ormanların tahrip edilmesi ve bu alanların bu kişilerce işgali
biçiminde gerçekleşmektedir. Bu tür davranışlar, 6831 sayılı Orman Yasası'na
göre suç oluşturan eylemlerdir. Orman niteliğini 31.12.1981 gününden önce
yitirmiş alanların, bu duruma kasıtlı eylemleriyle neden olan kişilere
satılması yolunun açılması, bu yerleri fiilen kullananların(işgalcilerin) bu
yerlerin yasal sahibi olabilmelerine olanak tanınması, hukuk devleti ve adalet
ilkesiyle de bağdaştırılamaz.
Belirtilen nedenlerle, iptali istenen kurallar, Anayasa'nın 2
nci,11 inci,169 uncu ve 170 inci maddelerine aykırıdır.
Diğer taraftan söz konusu kurallar, Anayasa Mahkemesinin 30.3.1993
tarihli ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı iptal kararındaki gerekçe gözetilmediği
için,yukarıda (1) numaralı başlık altında belirtilen nedenlerle Anayasa'nın 153
üncü maddesine de aykırı düşmektedir.
Açıklanan nedenlerle, 2-B olarak da bilinen orman özelliğini
yitirmiş alanların fiili kullanıcılarına ve başkalarına satışı ve devri
imkanının sağlanması amacıyla yapılan, 15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci Maddesi
ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde 4'ün;
birinci fıkrasının'fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa
üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler
tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar
hanesinde gösterilmek suretiyle' tümcesi ile dördüncü fıkrasının ilk
cümlesi, Anayasa'nın 2 nci, 11 inci, 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci maddelerine
aykırı olup iptali gerekmektedir.
3) 15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci Maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve
3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen Ek Madde 4'ün Beşinci Fıkrasının
Anayasa'ya Aykırılığı
İptali istenen ek madde 4'ün beşinci fıkrasında, bu madde
kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin, 3194 sayılı İmar Kanunu
ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılacağı öngörülmüştür.
Anayasa'nın 44 üncü maddesi, toprağın verimli olarak işletilmesini
korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek amacıyla gerekli
önlemleri almak görevini devlete vermiştir. Devlet bu görevlerini 5403 sayılı
Yasa çerçevesinde yerine getirmektedir.
Daha önce orman olan yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük olasılık
taşımaktadır. 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunun 'Erozyona duyarlı alanların belirlenmesi ve korunması' başlıklı 15 inci
maddesinde konuya ilişkin olarak yapılacak işlemler belirtilmiş ve son
fıkrasında da, 'Erozyona duyarlı alanların belirlenmesi ve korunmasına ilişkin
usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.'
denilmiştir. Yine bu Yasa'nın 'Toprakların korunması' başlıklı 9 uncu
maddesinde 'Arazi kullanımını gerektiren her türlü girişim ve yatırım sürecinde
toprakların korunması, doğal ve yapay olaylar sonucu meydana gelen toprak
kayıplarının önlenmesi; arazi kullanım plânları, tarımsal amaçlı arazi kullanım
plân ve projeleri ile toprak koruma projelerinin uygulamaya konulması ile
sağlanır.'denilmiş ve müteakip maddelerde de, söz konusu planların yapılması
ile projelerin hazırlanması esasları belirlenmiştir.
Yukarıda (1) numaralı başlık altında değinilen Anayasa Mahkemesinin
01.06.1988 tarihli ve E.1987/31, K.1988/13 sayılı kararında,''Ancak,
Anayasa'nın 44. maddesi, toprağın erozyonla kaybedilmesini önlemek amacıyla
gerekli önlemleri almak görevini devlete vermiştir. Daha önce orman olan
yerlerin erozyonla yitirilmesi büyük olasılık taşımaktadır. Bu yüzden gerekli
önlemleri aldıktan, değerlendirme ve ihya işlemleri yapıldıktan sonra
dağıtılmaları gerekir. Devletin, önlemleri, toprak elinden çıktıktan sonra da
alabileceği düşünülebilirse de, malikin izni ve isteği olmaksızın bu tedbirleri
almak güçtür'denilmek suretiyle orman olan yerlerin erozyon yitirmesinin
önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmasının Anayasal bir görev olduğu
vurgulanmıştır.
Devletin bu anayasal görevi yerine getirmesinin ilke ve esasları
5403 sayılı Kanun ile belirlenmiştir.
Diğer taraftan, gelecek kuşaklara yeterli ve geliştirilmiş toprak
ve arazi kaynakları bırakabilmenin ön şartı; bu kaynakların bilim ve tekniğin
gerektirdiği şekilde korunması, geliştirilmesi ve planlı kullanılmasıdır.
Üretilemeyen kaynak bir avuç toprak gerçeğinin toplumun her kesimi tarafından
bilinçli bir yaşam biçimi haline dönüşmesine yönelik yeni tutum ve anlayış
biçimi; ekonomik, toplumsal, teknolojik, parasal ve hukuksal boyutları içeren
bir sürecin yaşama geçirilmesini gerektirmektedir. Bu sürecin en önemli
aşamalarından biri, hatta süreci başlatacak olan güç ise, konuya bütüncül
yaklaşan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'dur.
Bu nedenle, iptali istenen kural ile ek madde 4'ün beşinci fıkrası
kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin, 5403 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılacağının
öngörülmesi, Anayasa'nın 44 üncü maddesi ile bağdaşmadığı gibi 'Yasaların kamu
yararına dayanması' ilkesiyle de bağdaşmaz ve dolayısıyla Anayasa'nın 2 nci
maddesine aykırı düşer.
Öte yandan yine iptali istenen beşinci fıkrada, bu madde
kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemlerinin 3194 sayılı İmar
Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmadan yapılacağı öngörülmüştür.
İfraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanununun 15 inci ve
16 ncı maddelerinde düzenlenmiştir. 'İfraz ve Tevhid' başlıklı 15 inci maddede,
'İmar planlarına göre yol, meydan, yeşil saha, park ve otopark
gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlere rastlayan gayrimenkullerin bu
kısımlarının ifrazına veya tevhidine izin verilmez.
İmar parselasyon planı tamamlanmış olan yerlerde yapılacak ifraz
veya tevhidin bu planlara uygun olması şarttır.
İmar planlarında parsel cepheleri tayin edilmeyen yerlerde
yapılacak ifrazların, asgari cephe genişlikleri ve büyüklükleri yönetmelikte
belirtilen esaslara göre tespit edilir.
İmar planı dışında kalan alanlarda yönetmeliklerinde tayin
edilecek miktarlardan küçük ifrazlara izin verilmez.'
denilmiş, 16 ncı maddenin birinci fıkrasında da'Belediye ve
mücavir alan hudutları içindeki gayrimenkullerin re'sen veya müracaat üzerine
tevhid veya ifrazı, bunlar üzerinde irtifak hakkı tesisi veya bu hakların
terkini, bu Kanun ve yönetmelik hükümlerine uygunluğu belediye encümenleri veya
il idare kurullarınca onaylanır.'hükmüne yer verilmiştir.
İmar Yasası'ndaki bu hükümlerin çağdaş kentleşme, sağlıklı
çevreler üretilmesi, yaşanabilir yerleşmeler elde edilmesi, planlı gelişmenin
sağlanması, koruma kullanma dengesinin oluşturulması, yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesi,
sağlıksız ve güvenliksiz alanların dönüştürülmesi açısından ve dolayısıyla
ülkemiz açısından öneminin çok büyük olduğu kuşkusuzdur.
Bir hukuk devletinde, devlet erki kullanılarak yapılan tüm kamu
işlemlerinin nihaî amacının 'kamu yararı' olması gerekir. Bu gereklilik, kamu
yararını, yasama organının takdir yetkisi için de bir sınır konumuna getirir.
Ülke açısından önemi büyük olan İmar Yasası kurallarını
gözetmediğinden kamu yararına dayanmayan iptali istenen kural, Anayasa'nın 2
nci maddesine aykırıdır.
Diğer taraftan 3194 sayılı İmar Yasası'nın birinci maddesinde
yasanın amacı,'Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların, plan, fen,
sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak'olarak
düzenlendiğinden İmar Yasası'ndaki düzenlemelerin 'toprağın verimli
kullanılması' amacını da içerdiği yadsınamaz. Bu nedenle de iptali istenen
kural, Anayasa'nın 44 üncü maddesiyle de bağdaşmaz.
Açıklanan nedenlerle,15.1.2009 tarih ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 8 inci maddesi ile
21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen ek madde 4'ün
beşinci fıkrası Anayasa'nın 2 nci ve 44 üncü maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
2-B olarak da bilinen orman rejimi dışına çıkartılmış ve
çıkartılacak yerlerde zilyetliğe ve tapuya dayalı olarak toprak kazanımına
ilişkin müteaddit yasa hükümleri, Anayasa Mahkemesinin kararları ile iptal
edilmiştir.
'Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile gerçek ve tüzelkişileri
bağlayacağı öngörülmüştür. Yasama organı yapacağı yeni düzenlemelerde daha önce
aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını göz önünde bulundurmak, bu
kararları etkisiz bırakacak biçimde yeni yasa çıkarmamak ve Anayasa'ya aykırı
bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştırmamak yükümlülüğündedir.
Yasama organı, yasa çıkarırken iptal edilen yasaya ilişkin kararların sonuçları
ile birlikte gerekçelerini de gözönünde bulundurmak ve sözcükleri ayrı olsa
bile, iptal edilen yasalarla, içerik ya da nitelik yönünden aynı veya benzer
olan yasaları çıkarmamak zorundadır.' (Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.2005 tarih
ve E.2005/6, K.2005/93 sayılı kararı).
Bir hukuk devletinde böyle bir duruma seyirci kalınmaması tabii
olup, Anayasal düzenin en kısa sürede iptalini ve yürürlüğünün durdurulmasını
istediğimiz hukuka aykırı bu tür kurallardan arındırılması, hukuk devleti
sayılmanın da bir gereğidir. Anayasaya aykırılığın ısrarla sürdürülmesinin, bir
hukuk devletinde subjektif yararların üstünde, özenle korunması gereken hukukun
üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği kuşkusuzdur.
Anayasaya aykırı oldukları gerekçemizde gösterilen hükümlerin
uygulanması halinde ortaya çıkacak ve giderilmesi olanaksız durum ve zararların
önlenebilmesi, hukukun ve Anayasanın üstünlüğünün korunabilmesi için, bu
hükümlerin yürürlülüklerinin iptal davası sonuçlanıncaya kadar durdurulması
gerekmektedir
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle 15.1.2009 tarihli ve 5831 sayılı
Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun;
1) 5 inci maddesi ile 6831 sayılı Kanuna eklenen ek madde 10'un,
Anayasa'nın 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci maddelerine aykırı olduğundan,
2) 8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanununa eklenen ek madde 4'ün; birinci fıkrasının 'fiili kullanım durumları
dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve
kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının
beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle' tümcesi ile dördüncü fıkrasının ilk
cümlesinin, Anayasa'nın 2 nci, 11 inci, 153 üncü, 169 uncu ve 170 inci
maddelerine aykırı olduğundan,
3) 8 inci maddesi ile 21.6.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanununa eklenen ek madde 4'ün beşinci fıkrasının, Anayasa'nın 2 nci ve 44 üncü
maddelerine aykırı olduğundan,
iptallerine ve iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.'
B-Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
'Davada Uygulanacak Yasa Maddesi:
2924 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
Hakkında Kanun 11. madde/2-3 (Değişik fıkra: 28/08/1991 - 3763/2 md.) 3402
sayılı Kadastro Kanununa göre bu yerlerin kadastrosu öncelikle yapılır. (Son
iki cümle iptal: Anayasa Mahkemesi'nin 30/03/1993 tarih ve E.1992/48, K.
1993/14 sayılı kararı ile.) (Ek cümleler: 30/10/1995 - 4127/1 md.) Kadastro
çalışmaları sırasında, fiili kullanım durumuna göre sınırlandırması ve Hazine
adına tespit yapılacak bu yerler üzerindeki muhdesat ile tasarruf edenlerin
isimleri, kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilir. 3402 sayılı
Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç, diğer ilanlar yapılmaz.
Kadastro çalışmaları sonucunda belirlenen kişilerin, bu maddenin dördüncü
fıkrasına göre gerçek hak sahibi olup olmadıkları hususu, ayrıca Orman
Bakanlığınca tespit edilir. Hak sahiplerinin bu madde hükmünden
yararlandırılmasında, sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümlük sınırlamaya
uyulur.
(Ek fıkra: 28/08/1991 - 3763/2 md.; İptal: Anayasa Mahkemesi'nin
30/03/1993 tarih ve E.1992/48, K.1993/14 sayılı kararı ile; Yeniden düzenlenen
fıkra:
30/10/1995- 4127/1 md.) Yararlanacak kişilerin hak sahibi
olabilmesi için, orman köyü nüfusuna kayıtlı olmaları ve bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren geriye yönelik en az 5 yıl müddetle o yerde ikamet
etmiş bulunmaları gerekir.
5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa
getirilen Ek Madde 4'ün 1. fıkrası:'6831 sayılı Orman Kanununun 20/6/1973
tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve
2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302
sayılı Kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro
komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, fiili
kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya
kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı
kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11
inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın
öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edilir.'
Kanun Maddesinin Aykırılığı İddia Edilen Anayasa Hükümleri: 5831
Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde
4'ün 1. fıkrası içerisinde geçen 'fiili kullanım durumunda olanlar' bildiği
gibi 'orman işgalcileridir. Orman Kanununa göre işgal bir suçtur. Suç işlemiş
kişileri kadastro tutanağının beyanlar hanesine yazmak, suç işleyen kişileri
hem ödüllendirmek, hem suç vasfını ortadan kaldırmak ve hem de yeni suçları
teşvik etmekten başka bir işe yaraması düşünülemez. Bu madde açıkça orman
varlığını azaltıcı nitelikte olduğundan Anayasanın 169. maddesine aykırıdır.
Anayasa'nın 170. maddesinde, ormanlar içinde veya bitişiğindeki
köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve orman bütünlüğünün korunması
bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın
işbirliğini sağlayıcı tedbirlerin alınacağını, 31.12.1981 tarihinden önce bilim
ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin
değerlendirilmesi, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar
görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması, orman içindeki
köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet
eliyle anılan yerlerin ihya edilerek Yasa'yla bu halkın yararlanmasına tahsis
edileceği öngörülmüştür.
Anayasa, bu işlerin yapılmasını Devlete görev olarak yüklemiş,
ekonomik sıkıntı çeken orman içi veya bitişiği köyler halkına Devlet eliyle
ihya edilmiş tarım ve yerleşim alanları sağlamak istemiştir. Anayasa ile
güdülen amaç, bilim ve fen bakımından artık orman olarak işletilmesinde yarar
görülmeyen yerleri orman içinde ikamet eden halkın yararına tahsis etmek
suretiyle değerlendirmektir. Şu halde, orman sınırları dışına çıkarılan
yerlerin yalnızca orman köyleri halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla
değerlendirilmesi olanaklıdır. Böylece, orman köylüsünün ormanları tahribi
önlenerek ulusal ekonomiye katkıda bulunması sağlanmak suretiyle üretici haline
getirilip kalkınması amaçlanmıştır. Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi Hakkında Yasa ile getirilecek düzenlemelerin, Anayasa'nın 170.
maddesinde öngörülen amaca uygun olması gerekeceğinde kuşku yoktur. Orman
niteliğini yitirdiği için orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, orman
köylüsünün yararlanmasına tahsis edilmesi gerekir.
5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa
getirilen Ek Madde 4'ün 1. fıkrasında yer alan iptali istenen düzenleme ile
orman niteliğini yitiren yerleri kullanan kimselere orman köylüsü olup
olmadıkları gözetilmeden, fiili kullanım durumları dikkate alınarak ve varsa
üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler
tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar
hanesinde gösterilmesi öngörülmektedir.
Orman köylüsü olup olmadığına bakılmaksızın 3402 sayılı Yasa 19.
madde kapsamında 'mevcut ve her türlü takyid ile sınırlı ayni hakların saklı
tutulmasını' sağlayan bu düzenleme Anayasa'nın 170. maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle '... fiili kullanım durumları dikkate
alınarak'' ibaresinin bulunduğu 5831 Sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı
Kadastro Kanunu'na getirilen Ek Madde 4'ün 1. fıkrasının iptali hususunda
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak gerekmiş, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda gerekçesi açıklanan nedenlerle;
1- Görülmekte olan davada uygulanması ihtimali bulunan 5831 Sayılı
Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 1.
fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,
2- Anayasanın 152. maddesi gereği bu hususun bekletici mesele
yapılmasına,
3- Kadastro Kanununa getirilen Ek Madde 4'ün 1. fıkrasının
iptaline ilişkin başvuru ile ilgili olabilecek evrakların onaylı sureti ile
başvuru gerekçesinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,'"