ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2009/86
Karar Sayısı : 2011/70
Karar Günü : 28.4.2011
R.G. Tarih-Sayı :
15.12.2011-28143
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- Diyarbakır İkinci İş Mahkemesi
(Esas Sayısı: 2009/86)
2- Zonguldak Birinci İş Mahkemesi
(Esas Sayısı: 2010/86)
3- Malatya İş Mahkemesi
(Esas Sayısı: 2010/87)
İTİRAZIN KONUSU: 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin 'Eşinden
boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve
çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan
tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır' şeklindeki son fıkrasının,
Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 12., 17., 20., 35., 60. ve 138. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Boşandıkları eşleriyle ortak ikametgâhta yaşamaya devam ettikleri
Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilen kadınların, babalarından bağlanan ölüm
aylıklarının itiraz konusu kural gereğince Kurum tarafından kesilmesi ve
ödenmiş olan aylıkların geri istenmesi üzerine, Kurum kararının iptali için
açılan davalarda itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Yasa'nın 36. maddesiyle değişik,
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu'nun itiraz konusu son fıkranın da yer aldığı 56. maddesi şöyledir:
'Gelir ve aylık bağlanmayacak haller
MADDE 56- (Değişik birinci fıkra: 17/4/2008-5754/36 md.) Ölen
sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık
bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya
bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık
bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya
bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine
getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya
aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre
geri alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı
belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu
kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.'
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 12., 17., 20.,
35., 60. ve 138. maddelerine dayanılmış; 65. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, 3.12.2009
gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, 2009/86 esas sayılı; 7.12.2010
gününde yapılan ilk inceleme toplantısında ise 2010/86 ve 2010/87 esas sayılı
dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE
karar verilmiştir.
v- birleştirme kararları
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin son fıkrasının iptaline karar verilmesi
istemiyle yapılan 2010/86 ve 2010/87 esas sayılı itiraz başvurularına ilişkin
davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2009/86 esas sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, 2010/86 ve 2010/87 esas sayılı dosyaların esaslarının
kapatılmasına, esas incelemenin 2009/86 esas sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine, 7.12.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
Vı- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararlarında, boşandığı halde fiilen boşandığı eşi ile
birlikte yaşayan eşe ve çocuklara 5510 sayılı Yasa'nın 33., 34. ve 35.
maddelerine göre bağlanan gelir ve aylıkların itiraz konusu kurala dayanılarak
kesildiği, boşandığı eşi dışında başka bir kişiyle evlilik birliği olmaksızın
fiilen yaşayan eş ve çocukların ise gelir ve aylıklarını almaya devam edecekleri,
bunun eşitlik ilkesine ve sosyal güvenlik hakkına ilişkin düzenlemeye aykırı
olduğu, mahkemeler tarafından verilip kesinleşen boşanma kararı üzerine
bağlanan aylık ve gelirlerin kesilmesinin, mahkemelerce verilen boşanma
kararını uygulamamak anlamına geldiği,
Birleştirilen E.2010/86 sayılı başvuru kararında ayrıca, boşanmış
kadının önceki eşiyle aynı çatı altında yaşasa bile hukuki anlamda bir
güvencesinin kalmadığı, yasa koyucunun kural kapsamındaki birlikte yaşama
olgusu ile resmi evliliği aynı statüde değerlendirdiği, bir nevi kadını kanuna
karşı hile yoluna yönelttiği, düzenlemenin ailenin bir araya gelmesini ve
yeniden evliliğin tesisini engelleyici nitelikte olduğu, özel hayatın
gizliliğinin ihlal edildiği, boşanma olsa dahi varlığı kabul edilen bir aile
hayatının dokunulmazlığa sahip bulunduğu, SGK elemanlarınca boşanan eşlerin
fiilen yaşadıklarının tespit edilmesiyle kişinin maddi ve manevi varlığının
gelişiminin engellendiği,
Birleştirilen E.2010/87 sayılı başvuru kararında ayrıca, borçlar
hukukunun konusu olan muvazaanın, mahkeme kararlarına karşı ileri
sürülemeyeceği, boşanan eşin yetim aylığının kesilmesi ve eşinden boşandığı
için de evliliğin sağladığı sosyal güvenlik haklarından yararlanamamasının hakkaniyete
uymadığı, aylığın denetim elemanlarınca yapılan bir tespit raporuyla
kesilmesinin uygun olmadığı, evlilikte aksine anlaşma yoksa edinilmiş mallara
ortaklığı esas olmakla boşanan eşlerin tek evi varsa her birinin kendi evinde
oturma hakkının kısıtlandığı,
belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11.,
12., 17., 20., 35., 60. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle iptali istenen kural
Anayasa'nın 65. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü
işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı
amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık olan
devlettir.
İtiraz konusu kural, sigortalı için değil, sigortalının hak
sahiplerinden olan 'eşi ve çocukları' için düzenleme öngörmektedir.
Düzenlemede, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı
belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği,
bu kişilere ödenmiş olan tutarların ise 5510 sayılı Yasa'nın 96. maddesindeki
hükümlere göre geri alınacağı öngörülmüştür.
Ölüm aylığı alabilecek eşin dul olması ve kız çocuğun evli
olmaması şartı itiraz konusu kuralda değil, 5510 sayılı Kanunun 34. maddesinde
düzenlenmiştir. Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılmasına dair 5510
sayılı Kanunun 34. maddesinde, çalışmayan veya kendi sigortalılığı nedeniyle
gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan; 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim
görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını
doldurmayanlara; kız çocuklar için ise yaşları ne olursa olsun evli olmayan,
evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızların her birine yetim
aylığı bağlanması kural altına alınmıştır. Buna göre yasa koyucunun, bir geliri
bulunmayan ve evli olmayan kadınları yaşa bağlı olmaksızın ölüm aylığından
yararlandırmak suretiyle korumayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
İtiraz konusu kuralın madde gerekçesinde 'eşinden boşanmak
suretiyle babasından maaş bağlanan, ancak boşandığı eşleriyle fiilen beraber
yaşayanların gelir ve aylıklarının kesilmesi ile ilgili hususların, uygulamada
hakkın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla yeniden düzenlendiği'
vurgulanmıştır.
İtiraz konusu kuralın gerekçesinde de belirtildiği gibi ölüm
aylığı alma hakkının kötüye kullanılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır.
Uygulamada ölüm aylığı almaya hak kazanmak için gerekli olan 'evli olmama'
koşulu, boşanma ile aşılarak yasa koyucunun bir geliri bulunmayan dul veya
bekâr kadınları koruma gayesi istismar edilmektedir. Bu şekilde gerçekleştirilen
boşanmadaki erkek bir ailede koca olarak kendisine düşen sorumluluklardan
kurtulma çabasına girmekte, eşler sanki resmi evliliklerini sürdürüyor gibi bir
arada yaşamaya devam etmektedirler. Başka bir ifadeyle, ölüm aylığı alabilmek
için gerçekleştirilen boşanmada, taraflar iyi niyetli davranmamaktadırlar.
5510 sayılı Yasa'nın 34. maddesinde öngörülen ölüm aylığını
alabilmek için 'evli olmamak' koşulunu aşmak amacı ile iyi niyete dayanmayan ve
dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip buna
bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın
kötüye kullanılması hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu
nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural
hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal
durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal
eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler,
kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Resmi evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı
alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmi evliliğini boşanma ile
sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler söz konusu
hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında
eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Anayasa'nın 60. maddesinde, 'Herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar.' denilmektedir.
Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan
sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin
üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek,
ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu
güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları
oluşturularak kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza, ölüm ve işsizlik
gibi sosyal risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.
Ölüm aylığı, doğrudan sigortalıya ilişkin bir ödeme değildir. Yasa
koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının
ölümü ile aranan koşulların sağlanması halinde sigortalının geride kalan hak
sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği
halde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını
taşıdığından ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK'nın mali kaynakları
çerçevesinde Anayasa'nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya
çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın
kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla
bağdaştırılamaz.
Bunun yanında ölüm aylığı, sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal
yapısıyla doğrudan ilgilidir. Anayasa'nın 65. maddesine göre, 'Devlet,
sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin
amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
yerine getirir.' Ölüm aylığı alabilmek için boşanarak eşiyle birlikte
fiilen yaşamaya devam eden kadınlara haksız ve yersiz ödeme yapılması ile
oluşacak maliyetin, SGK'nın aktüeryal dengelerini olumsuz etkilememesi için
yasa koyucunun bu düzenlemeyi getirdiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2., 10., ve
60. maddelerine aykırı değildir, itiraz isteminin reddi gerekir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 5., 11., 12., 17., 20., 35. ve
138. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Engin YILDIRIM bu görüşe
katılmamışlardır.
VıI- SONUÇ
31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve itirazın REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Engin YILDIRIM'ın
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 28.4.2011 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun
34. maddesinde, ölen sigortalının, yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli
olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızlarına ölüm aylığı
bağlanması öngörülmüş, 17.4.2008 günlü 5754 sayılı Yasa ile değiştirilen 56.
maddesinin iptali istenen son fıkrasında ise, eski düzenlemede bulunmayan bir
kurala yer verilerek, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte
yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının
kesileceği; bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre
geri alınacağı hükme bağlanmıştır. Böylece, yasa koyucu eşlerin boşanması
sonucu ortaya çıkan hukuki sonuçları göz ardı ederek bunların fiilen bir arada
yaşamalarını evlilikle ayni hukuki statüde değerlendirmiş, başka bir anlatımla
kadının ölüm aylığı alabilmek amacıyla kanuna karşı hile yoluna başvurduğunu
var saymıştır. Oysa, birisiyle evlenmeden birlikte yaşayan veya boşandığı
eşinden başkasıyla birlikte yaşayan ya da boşanıp, eski eşiyle birlikte
yaşayanla yalnız yaşayan kadınlar, yasalar karşısında bekâr sayılmaları
nedeniyle aynı hukuki statüde olmalarına karşın, bunlardan sadece boşandıktan
sonra eski eşiyle birlikte yaşayan kadının farklı kurallara bağlı tutulması
eşitlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Boşanmaya ilişkin kesinleşmiş bir yargı
kararı ile ortaya çıkan hukuki statü göz ardı edilerek evli eşlere uygulanan
kuralların birlikte yaşamaları halinde evlilik birliği sona ermiş olanlara da uygulanması
farklı konumda bulunan kişilerin, aynı kurallara tâbi olmaları sonucunu
doğurduğundan itiraz konusu düzenleme bu yönüyle de eşitlik ilkesi ile
bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, Anayasa'nın 20. maddesinde herkesin, özel hayatına ve
aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve
aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiştir. Bu özgürlüğün,
Madde'de belirtilen sınırlama nedenleri arasında yer almadığı halde, itiraz
konusu kuralın uygulanabilmesi için Kurum yetkililerince yapılacak araştırma ve
tespitlerin özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine müdahale oluşturacağı
açıktır.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk
devleti olduğu belirtilmektedir. Sosyal hukuk devletinde, kamu yararı ile temel
hak ve özgürlükler arasında denge kurulurken, insanın onuruna ve manevi
varlığının korunmasına verilen değer, kamu yararı düşüncesinin önünde yer
almadıkça çağdaş bir demokrasi anlayışına ulaşılamayacağında duraksamaya yer
yoktur.
Anayasa'nın 60. maddesine göre, herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir; devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilâtı
kurar. Bu kuralın uygulamaya geçirilmesinde devlet, sosyal güvenlik
kuruluşlarının, kurulup işletilmesini düzenlerken kuşkusuz, aktuaryel dengeleri
gözetmek ve bu kuruluşların sağladığı olanaklardan herkesin adil ve eşit
biçimde yararlanmalarını sağlamakla yükümlüdür. Ancak, bunu yaparken öncelikle
Anayasa'nın, 17. maddesi uyarınca herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı ile 20. maddesi doğrultusunda özel ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu gerçeğini dikkate almak
zorundadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılığı
nedeniyle iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1- 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin itiraz istemlerine konu son fıkrası,
eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş
ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği; bu kişilere
ödenmiş olan tutarların, bu Kanun'un 96. maddesi hükümlerine göre geri
alınacağını hükme bağlamaktadır.
5510 sayılı Kanundan önce yürürlükte olan 506, 1479, 2925 ve 5434
sayılı Kanunlarda bu yönde bir düzenleme bulunmadığı, iptali istenen hükmün ilk
kez 5510 sayılı Kanun'un 56. maddesi ile yürürlüğe konulduğuna işaret etmek
gerekir.
2- 'Boşanma', Medeni Kanunun düzenlediği, evliliğe son veren bir
hukuki kurumdur. Kesinleşmiş bir boşanma kararı (ilâmı), kesin hükmün bütün
hukuki sonuçlarını doğurur ve Anayasa'nın 138. maddesi uyarınca da boşanmaya
ilişkin bir mahkeme kararı karşısında yasama ve yürütme organları ile idare, bu
karara uymak ve icaplarına uygun davranmak mecburiyetindedir. Hukukun öngördüğü
yol ve esaslar dışında, kesinleşmiş bir mahkeme kararı konusunda 'muvazaa' tabirinin
kullanılması, başta Anayasa olmak üzere, hukukun genel ilkelerine de aykırı
düşer. Esasen itiraza konu kuralda da bir 'muvazaa'dan söz edilmemekte, buna
mukabil 'eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama'
hali, evvelce bağlanmış olan gelir ve aylığın kesilmesi nedeni teşkil
etmektedir.
Boşanılan eşle yeniden birlikte yaşama hali (durumu), Anayasa'nın
20. maddesinin koruması altındaki bir 'özel hayat' tercihidir. Bu madde
uyarınca da, herkesin bu özel hayat tercihine saygı göstermesi ve bu hayatın
gizliliğine dokunamaması ve sorgulayamaması gerekli bulunmaktadır. Oysa 5510
sayılı Kanun'un 55. maddesi 'yoklama' adı altında, Sosyal Güvenlik Kurumu
görevlilerine özel hayatların sorgulanması ve irdelenmesi, bu konuda tutanak
(rapor) düzenlenmesi görevini yükleyerek; itiraza konu 56. maddenin son
fıkrasının tatbikatını sağlamaktadır. Kural, bu şekliyle Anayasa'nın 20.
maddesine açıkça aykırı düşmektedir.
Diğer yandan, kural boşandığı eşiyle bir arada yaşayan kişiyi
aylıktan yoksun bırakırken, eşinden boşanmış, ancak gayri ahlâki ilişkiler ve
yaşam tarzını benimsemiş kişiler yönünden hiçbir yaptırım öngörmediğinden, bu
kişiler aylıklarını almaya devam edeceklerdir. Diğer bir deyişle, yasakoyucu
Anayasa'nın koruması altındaki özel hayat biçimlerinden bir bölümünü bir hak
yoksunluğu nedeni sayarken, kalanını bu kapsamda değerlendirmemektedir. Bu
düşünce ve yaklaşım biçiminin toplumsal, ahlâki ve etik yönlerden haklı yönleri
olabileceği düşünülebilir ve savunulabilirse de, Anayasa'nın koruması altındaki
tüm özel hayat biçimlerinin toplumsal ve insani yaptırımlar (kınama, ayıplama
v.b) dışında hukuki yaptırımlarla ve hak yoksunluğu sonucunu doğuran kurallarla
cezalandırılması, aynı zamanda Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan 'Hukuk
Devleti' ilkesine de aykırıdır.
3- Kurumun aktüeryal dengesi, haksız maaş alma, diğer çalışanların
haklarının ihlâl edilmesi vb. nedenlerin gerçekte var olması, Anayasa'ya aykırı
kurallar koymak suretiyle bu 'haksızlığın' giderilmesini haklı kılamaz.
Anayasa'nın 60. maddesinin öngördüğü sosyal güvenlik hakkının yitirilmesi
sonucunu doğuran bir olgunun aynı zamanda yine Anayasa'nın meşru gördüğü hukuki
bir nedene dayanması gerekir. Dava konusu kural, bir sosyal güvenlik hakkının
(aylık) haksız biçimde yitirilmesi sonucunu doğurduğundan, Anayasa'nın 60.
maddesine aykırıdır.
4- Açıklanan nedenlerle, itiraz istemlerine konu kuralın
Anayasa'nın 2., 20. ve 60. maddelerine aykırı düşmesi nedeniyle iptali
gerektiğini değerlendirdiğimizden; çoğunluğun aksi yöndeki kararına
katılmıyoruz.
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|