ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2008/56
Karar Sayısı : 2011/58
Karar Günü : 30.3.2011
R.G. Tarih-Sayı :
28.12.2011-28156
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet (Cumhuriyet
Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Hakkı Suha OKAY, K. Kemal
ANADOL ile Kemal KILIÇDAROĞLU
İPTAL DAVASININ KONUSU: 17.4.2008 günlü, 5754
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 1. maddesiyle, 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının
değiştirilen (29) numaralı bendinin,
2- 17. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrasının,
3- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 2.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin,
4- 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerinin,
5- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 60.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer
alan '' ve (c) '' ibaresinin,
6- 64. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 106.
maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinin,
7- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1.
maddesinin birinci fıkrasının '' 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında '' bölümünün,
8- 3. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 5. maddesine eklenen (g)
bendinin,
9- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (h) bendinin,
10- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 6.
maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen (k) bendinin,
11- 21. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un 34. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen (a) bendinde yer alan
'' veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması ''
ibaresinin,
12- 30. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
değiştirilen ikinci fıkrasının (a) bendinin,
13- 31. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 51. maddesine ikinci
fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın,
14- 35. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 55.
maddesinin değiştirilen ikinci fıkrasının,
15- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un 60. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin,
16- 41. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 64. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen (c) bendinin,
17- 46. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un 76. maddesinin değiştirilen üçüncü fıkrasının son cümlesinin,
18- 58. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un 98. maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın,
19- 61. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 103.
maddesinin,
20- 73. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'a
eklenen Geçici 20. maddesinin birinci fıkrasının,
21- 80. maddesiyle değiştirilen, 24.2.1983
günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun Geçici 16. maddesinin,
Anayasa'nın 2., 7., 10., 17., 56., 60., 88., 95., 128. ve 153.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 1. maddesiyle, 5510 sayılı Kanunu'nun 3. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (29) numaralı bendi şöyledir:
'Tanımlar
MADDE 3- Bu Kanunun uygulanmasında;
'
29) Güncelleme katsayısı: Her yılın Aralık ayına göre Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları
genel indeksindeki değişim oranının % 100'ü ile sabit fiyatlarla gayri safi
yurtiçi hasıla gelişme hızının % 30'unun toplamına (1) tam sayısının ilâve
edilmesi sonucunda bulunan değeri,
ifade eder.'
2- 17. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu fıkranın da yer aldığı 29. maddesi şöyledir:
'Yaşlılık aylığının hesaplanması
MADDE 29- 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar ile aynı fıkranın (c) bendine
göre bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olarak
çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığı, aşağıdaki hükümlere göre belirlenecek
ortalama aylık kazancı ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunan
tutardır.
Ortalama aylık kazanç, sigortalının her yıla ait prime esas
kazancının, kazancın ait olduğu yıldan itibaren aylık talep tarihine kadar
geçen yıllar için, her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek
bulunan kazançlar toplamının, itibarî hizmet süresi ile fiili hizmet süresi
zammı hariç toplam prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanan
ortalama günlük kazancın otuz katıdır.
Aylık bağlama oranı, sigortalının malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına tâbi geçen toplam prim ödeme gün sayısının her 360 günü için % 2
olarak uygulanır. Bu hesaplamada 360 günden eksik süreler orantılı olarak
dikkate alınır. Ancak aylık bağlama oranı % 90'ı geçemez.
28 inci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarına göre aylığa hak
kazanan sigortalılar için hesaplanacak aylık bağlama oranı, prim ödeme gün
sayısı 9000 günden az olanlar için çalışma gücü kayıp oranının 9000 gün prim
ödeme gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunan rakamın % 60'a bölünmesi suretiyle
hesaplanan gün sayısına göre, % 50'yi geçmemek üzere üçüncü fıkra uyarınca
tespit edilen orandır. Prim ödeme gün sayısı 9000 günden fazla olanlar için ise
toplam prim ödeme gün sayısına göre aylık bağlama oranı belirlenir. Ancak, 4
üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için
bu fıkrada geçen 9000 prim gün sayısı 7200 gün, % 50 oranı da % 40 olarak
uygulanır.
Yukarıdaki şekilde hesaplanan aylığın başlangıç tarihinin yılın
ilk altı aylık dönemine rastlaması halinde 55 inci maddenin ikinci fıkrasına
göre Ocak ödeme dönemi için gelir ve aylıklara uygulanan artış oranı kadar
artırılarak, yılın ikinci altı aylık dönemine rastlaması halinde ise öncelikle
Ocak ödeme dönemi, daha sonra Temmuz ödeme dönemi için gelir ve aylıklara
uygulanan artış oranları kadar artırılarak, sigortalının aylık başlangıç
tarihindeki aylığı hesaplanır.'
3- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu bendin de yer aldığı Geçici 2. maddesi şöyledir:
'Bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal güvenlik
kanunlarına tâbi geçen çalışmalar için bağlanacak aylıkların hesabı
GEÇİCİ MADDE 2 ' Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı,
17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926
sayılı kanunlara tabi olanlara bağlanacak yaşlılık aylıkları aşağıdaki şekilde
hesaplanır:
a) Sigortalının bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen
sürelerdeki prim ödeme gün sayılarına veya fiili hizmet süresine ait aylık; bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki kanun hükümlerine göre, aylık talep
tarihindeki toplam prim ödeme gün sayısı veya fiili hizmet süresi üzerinden, bu
Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla hesaplanacak aylığının bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadarki prim ödeme gün sayısı veya fiili hizmet süresi ile
orantılı bölümü, aylık talep tarihine kadar geçen yıllar için, her yıl gerçekleşen
güncelleme katsayısı ile çarpılarak hesaplanır.
b) Sigortalının bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra geçen
sürelerdeki prim ödeme gün sayılarına ait aylığı, aylık talep tarihindeki
toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden 29 uncu madde hükümlerine göre
hesaplanacak aylığının, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonraki prim ödeme gün
sayısına orantılı bölümü kadardır. Ancak, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce 3600 prim gün sayısını doldurmamış olan sigortalıların yaşlılık aylığı
bağlama oranının hesabında, sigortalının Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
sonra geçen ve Kanunun yürürlük tarihinden önceki prim gün sayısını 3600 güne
tamamlayan hizmet sürelerinin her 360 günü için % 3 oranı esas alınır.
c) Aylık, (a) ve (b) bentlerine göre hesaplanan kısmî aylıkların
toplamından oluşur. Aylıklar ayrıca 29 uncu maddenin son fıkrasına göre
artırılarak belirlenir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 17/7/1964 tarihli ve
506 sayılı Kanunun geçici 82 nci maddesinin (a) bendine göre gösterge sistemi
içinde hesaplanacak kısmî aylıklara esas gösterge, sigortalıların ortalama
yıllık kazanç hesabına giren takvim yılı sayısı esas alınmak suretiyle
hazırlanacak olan gösterge ve üst gösterge tespit tabloları esas alınarak
belirlenir.
Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar geçen sürelere ilişkin aylığın
hesabında esas alınan asgari aylık tutarı ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı
Kanunun geçici 82 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre belirlenen eski tam
aylık tutarı, toplam prim ödeme gün sayısı içinde bu Kanunun yürürlük tarihine
kadar geçen prim ödeme gün sayısının oranına tekabül eden tutar üzerinden esas
alınır.
Yurt dışı hizmet borçlanması yapanların aylıkları da yukarıda
belirtilen fıkralara göre hesaplanır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentleri kapsamında sigortalı sayılanlardan, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce ilgili kanun hükümleri ile bu madde hükümlerine göre yaşlılık aylığı
bağlandıktan sonra çalışmaya başlaması nedeniyle aylıkları kesilenlerden, işten
ayrılarak yeniden yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunanların
yeni aylıkları, bu Kanunun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre hesaplanır.
Malûllük ve ölüm aylıkları, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalılar için yukarıdaki fıkralarda
belirtilen hükümler, (b) bendi kapsamındaki sigortalılar için ise bu Kanunun
yürürlük tarihinden önceki hükümlere göre esas alınan süreler dikkate alınarak
27 nci veya 33 üncü madde hükümlerine göre hesaplanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı veya iştirakçi
olup, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra aylık talebinde
bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına ya da bu Kanunda belirtilen
sigortalılık hallerinden birden fazlasına tabi olanlara aylık bağlanmasına esas
alınacak kanun, bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre tespit
olunur ve bunlar hakkında, bu Kanunun geçici maddelerindeki hükümler uygulanır.
Ancak, bunlardan bu Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına girmeyenlere 5434
sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanuna göre
5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanması gerekenlerden, bu Kanunun geçici 4 üncü
maddesi kapsamına girmeyenler için, bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentleri esas alınır. (a) bendi hükümlerinin uygulamasına esas alınacak kanun,
bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında geçen
süreler hariç, bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenir.
Bu Kanuna tabi hizmetlerle 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi
sandıklarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinde de bu fıkra hükümleri esas
alınmak suretiyle bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.'
4- 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu
bentlerin de yer aldığı 4. maddesi şöyledir:
'Sigortalı sayılanlar
MADDE 4- Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması
bakımından;
a) Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından
çalıştırılanlar,
b) Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın
kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;
1) Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya
basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı
olanlar,
3) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları,
sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer
şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,
4) Tarımsal faaliyette bulunanlar,
c) Kamu idarelerinde;
1) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi olmayanlardan,
kadro ve pozisyonlarda sürekli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi
kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar,
2) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine tabi
olmayanlardan, sözleşmeli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi
kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ile 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca açıktan vekil atananlar,
sigortalı sayılırlar.
Birinci fıkranın (a) bendi gereği sigortalı sayılanlara ilişkin
hükümler;
a) İşçi sendikaları ve konfederasyonları ile sendika şubelerinin
başkanlıkları ve yönetim kurullarına seçilenler,
b) Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan; film,
tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel,
dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat kollarında
çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar,
c) Mütekabiliyet esasına dayalı olarak uluslararası sosyal
güvenlik sözleşmesi yapılmış ülke uyruğunda olanlar hariç olmak üzere, yabancı
uyruklu kişilerden hizmet akdi ile çalışanlar,
d) 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanuna göre çalıştırılanlar,
e) 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununda
belirtilen umumî kadınlar,
f) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen kurslarda usta
öğretici olarak çalıştırılanlar, kamu idarelerinde ders ücreti karşılığı görev
verilenler ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C)
bendi kapsamında çalıştırılanlar,
hakkında da uygulanır.
Birinci fıkranın (b) bendi gereği sigortalı sayılanlara ilişkin
hükümler; 10/7/1953 tarihli ve 6132 sayılı At Yarışları Hakkında Kanuna tabi
jokey ve antrenörler hakkında da uygulanır.
Birinci fıkranın (c) bendi gereği sigortalı sayılanlara ilişkin
hükümler;
a) Kuruluş ve personel kanunları veya diğer kanunlar gereğince
seçimle veya atama yoluyla kamu idarelerinde göreve gelenlerden; bu görevleri
sebebiyle kendilerine ilgili kanunlarında Devlet memurları gibi emeklilik hakkı
tanınmış olanlardan hizmet akdi ile çalışmayanlar,
b) Başbakan, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
belediye başkanları, il encümeninin seçimle gelen üyeleri,
c) Birinci fıkranın (c) bendi kapsamında iken, bu kapsamdaki
kişilerin kurduğu sendikalar ve konfederasyonları ile sendika şubelerinin
başkanlıkları ve yönetim kurullarına seçilenlerden aylıksız izne ayrılanlar,
d) Harp okulları ile fakülte ve yüksek okullarda, Türk Silâhlı
Kuvvetleri hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken askerî öğrenci
olanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay naspedilmek üzere temel
askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar,
e) Polis Akademisi ile fakülte ve yüksek okullarda, Emniyet Genel
Müdürlüğü hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken Emniyet Genel
Müdürlüğü hesabına okumaya devam eden öğrenciler,
hakkında da uygulanır.
Dördüncü fıkranın (d) ve (e) bentlerinde belirtilen okulları
tamamlamadan ayrılanlar ile bu okulları tamamlamalarına rağmen görevlerine
başlamadan ayrılanların, bu okullarda geçen eğitim süreleri
sigortalılıklarından sayılmaz.
Bu Kanunun kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin hükümleri bu
maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara bu
kapsamda oldukları sürece uygulanmaz.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurum tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.'
5- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu ibarenin de yer aldığı 60. maddesi şöyledir:
'Genel sağlık sigortalısı sayılanlar
MADDE 60- İkametgahı Türkiye'de olan
kişilerden;
a) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının;
1) (a) ve (c) bentleri gereğince sigortalı
sayılan kişiler,
2) (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler,
b) İsteğe bağlı sigortalı olan kişiler,
c) Yukarıdaki (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı
sayılmayanlardan;
1) Harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan
hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler
kullanılarak tespit edilecek aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık
tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar,
2) Vatansızlar ve sığınmacılar,
3) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre aylık alan kişiler,
4) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler,
5) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi
Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
6) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
7) 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon
hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler,
8) Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında aylık alanlar,
9) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun ek 16
ncı maddesine göre aylık alan kişiler,
10) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
d) Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni
almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında
sigortalı olmayan kişiler,
e) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik
ödeneği ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan
kişiler,
f) Bu Kanun veya bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal
güvenlik kanunlarına göre gelir veya aylık alan kişiler,
g) Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık
sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar,
genel sağlık sigortalısı sayılır.
6 ncı maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (f), (g), (h),
(ı) ve (k) bentlerinde sayılanların öncelikle, genel sağlık sigortalısının
bakmakla yükümlü olduğu kişi olup olmadığına bakılır. Genel sağlık
sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi ise tescili yapılmaz. Aksi takdirde
birinci fıkra hükümlerinden durumuna uyan bende göre genel sağlık sigortalısı
sayılır. Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel
sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel
sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında
genel sağlık sigortalısı sayılır.
6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d), (e) ve (l) bentleri
kapsamında olanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan
hükümlü ve tutuklular, birinci fıkranın (d) bendi kapsamına girenlerden Türkiye'de
bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar, (f) bendi kapsamında olup mülga
30/5/1978 tarihli ve 2147 sayılı ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı kanunlara
göre borçlanarak aylık bağlanan kişilerden ise Türkiye'de ikamet etmeyenler
genel sağlık sigortalısı ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu
kişi sayılmazlar.
Birinci fıkranın (d) ve (g) bentlerinin uygulanmasında evli
olanlar için, eşlerden hangisinin bu maddeye göre genel sağlık sigortalısı,
hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti kendi tercihlerine
bırakılır. Diğer bentler gereği eşlerin her ikisinin de genel sağlık
sigortalılık şartlarının oluşması halinde her ikisi de ayrı ayrı genel sağlık
sigortalısı sayılır.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlardan, ilgili kanunları gereğince bir yıldan fazla aylıksız izin
kullanan eşler, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi
sayılır.
Bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi
ile 80 inci maddede belirtilen aile; aynı hane içerisinde yaşayan eş, evli
olmayan çocuk, büyük ana ve büyük babadan oluşur.
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre
üniversitelerde yükseköğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler,
yükseköğrenimlerinin devam ettiği sürelerle sınırlı olarak birinci fıkranın (d)
bendindeki ve 52 nci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlar
aranmaksızın, 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt
sınırının 30 günlük tutarı üzerinden kendilerince genel sağlık sigortası primi
ödenmek suretiyle genel sağlık sigortalısı olurlar. Ancak bunlardan kamu
idareleri, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar, kamu yararına faaliyet gösteren
dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar tarafından tam burs sağlanan ve
Yükseköğretim Kurulu tarafından ayrılan kontenjanlar dâhilinde yükseköğrenim
gören yabancı uyruklu öğrenciler genel sağlık sigortalısı sayılmaz ve bunların
sağlık giderleri 2547 sayılı Kanunun 46 ncı ve 47 nci maddeleri çerçevesinde
üniversitelerin bütçelerine konulacak ödenekten karşılanır.
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca
avukatlık stajı yapmakta olanlardan bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı
veya bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar staj süresi ile sınırlı
olmak üzere genel sağlık sigortalısı sayılır. Bu şekilde genel sağlık
sigortalısı sayılanların genel sağlık sigortası primleri Kanunun 82 nci
maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz günlük
tutarının % 6'sıdır. Bu primler Türkiye Barolar Birliği tarafından ödenir.'
6- 64. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu bendin de yer aldığı 106. maddesi şöyledir:
'Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 106 ' 1) 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 142 ve 143 üncü, ek 36 ncı, geçici 20 nci,
geçici 81 inci ve geçici 87 nci maddeleri hariç diğer maddeleri,
2) 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 83, 84, geçici 10 uncu
ve ek geçici 6 ncı maddeleri hariç diğer maddeleri,
3) 29/8/1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Yasasının 5 inci maddesi,
4) 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve
Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu,
5) 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına
Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun,
6) 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal
Sigortalar Kanununun 1 ilâ 5 inci, 13 ilâ 17 nci, 24 üncü, 33 üncü ve 35 inci
maddeleri,
7) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 107
nci, 209 uncu ve ek 22 nci maddeleri,
8) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 12 ilâ 19 uncu maddeleri, 23 üncü maddesi, 30 ilâ 39 uncu
maddeleri, 41 ilâ 55 inci maddeleri, 57 ilâ 59 uncu maddeleri, 61 ilâ 64 üncü
maddeleri, 66 ilâ 71 inci maddeleri, 72 nci maddesinin birinci, ikinci ve
üçüncü fıkraları, 73 ilâ 80 inci maddeleri, 82 ilâ 88 inci maddeleri, 90 ilâ
100 üncü maddeleri, 102 nci maddesi, 104 ilâ 124 üncü maddeleri, 127 ilâ 129
uncu maddeleri, 131 ilâ 135 inci maddeleri, ek 2 ilâ ek 4 üncü maddeleri, ek 8
ve ek 9 uncu maddeleri, ek 11 inci maddesi, ek 13 ilâ ek 19 uncu maddeleri, ek
21 ilâ ek 23 üncü maddeleri, ek 25 ilâ ek 27 nci maddeleri, ek 29 ve ek 30 uncu
maddeleri, ek 31 inci maddesinin (a) ve (b) bentleri, ek 32 ilâ ek 39 uncu
maddeleri, ek 46 ila ek 49 uncu maddeleri, ek 56 ve ek 57 nci maddeleri, ek 59
uncu maddesi, ek 67 ilâ ek 70 inci maddeleri, ek 72 ilâ ek 76 ncı maddeleri, ek
78 inci maddesi, ek 80 inci maddesi, geçici 8 inci maddesi, geçici 15 inci
maddesi, geçici 16 ncı maddesi, geçici 54 üncü, geçici 65 inci, geçici 85 inci,
geçici 86 ncı, geçici 88 inci, geçici 96 ilâ geçici 98 inci, geçici 103 üncü,
geçici 104 üncü, geçici 109 ilâ geçici 113 üncü, geçici 115 ilâ geçici 118
inci, geçici 120 nci, geçici 139 ilâ geçici 140 ıncı, geçici 146 ncı, geçici
147 nci, geçici 150 ilâ geçici 151 inci, geçici 153 üncü, geçici 157 nci,
geçici 159 uncu, geçici 161 ilâ geçici 166 ncı, geçici 170 inci, geçici 171
inci, geçici 173 üncü, geçici 176 ncı, geçici 180 inci, geçici 182 ilâ geçici
186 ncı, geçici 190 ilâ geçici 192 nci, geçici 195 ilâ geçici 200 üncü, geçici
203 üncü, geçici 204 üncü, geçici 207 nci ve geçici 208 inci, geçici 210 ilâ
geçici 212 nci, geçici 216 ncı, geçici 218 ilâ geçici 220 nci, ek geçici 1
inci, ek geçici 2 nci, ek geçici 7 nci, ek geçici 8 inci, ek geçici 11 inci, ek
geçici 19 uncu, ek geçici 20 nci, ek geçici 22 nci ve ek geçici 23 üncü
maddeleri,
9) 1/10/1992 tarihli ve 3841 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi,
24/11/1994 tarihli ve 4049 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi ve 13/6/2001
tarihli ve 4677 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi,
10) 14/1/1988 tarihli ve 311 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri ile İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde Kararnamenin geçici 3 üncü maddesi,
11) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun
50 nci maddesinin beşinci fıkrası ile altıncı fıkrasının ikinci cümlesi ve 56
ncı maddesinin (c) fıkrası,
12) 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 186 ilâ
188 inci ve 191 inci maddeleri,
13) 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 201 ilâ
203 üncü maddeleri,
14) 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununun 3 üncü maddesinin (d) bendi ile geçici 3 üncü maddesi,
15) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 32 nci
maddesindeki 'resmî ve özel sağlık kuruluşlarında ayakta ve yatarak tedavileri
ile' ibaresi,
16) 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanununun 89
uncu maddesi,
17) 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Milli İstihbarat Teşkilâtı Kanununun 18 inci maddesi,
18) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21
inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan 've tedavi
ettirilirler' ile (g) bendinde yer alan 've tedavileri yaptırılır' ibaresi,
19) 23/4/1981 tarihli ve 2453 sayılı Yurt Dışında Görevli
Personele Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan 'ile yaralanan veya sakat kalanların
tedavi giderleri' ibaresi,
20) 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 10 uncu
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları,
21) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 7 nci
maddesi,
22) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
2 nci maddesinin ikinci fıkrası,
23) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 18 inci
maddesinin (c) bendi ile 20 nci maddesi,
24) 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı Kanunun 7 nci, 11 inci, geçici
1 ilâ geçici 4 üncü maddeleri ile aynı Kanunda geçen 'döviz' ibareleri,
25) 22/2/2006 tarihli ve 5458 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi,
26) 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 65 inci
maddesinin beşinci fıkrasında yer alan 'Kısa çalışma ödeneği aldığı süre içinde
işçinin hastalık ve analık sigortasına ait primler İşsizlik Sigortası Fonu
tarafından 2/3 oranında Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır. Bu primler,
sigorta primlerinin hesabında esas alınan en alt kazanç sınırı üzerinden
hesaplanır.' Cümleleri,
27) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun geçici
23 üncü maddesi,
yürürlükten kaldırılmıştır.
18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun 1/1/2012 tarihinde, 506
sayılı Kanunun ek 36 ncı ve geçici 20 nci maddeleri ise bu Kanunun geçici 20
nci maddesinde belirtilen devir işlemlerinin tamamlanmasından sonra yürürlükten
kaldırılmıştır.'
7- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu bölümün de yer aldığı Geçici 1. maddesi şöyledir:
'Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş
hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı
Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla
mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında kabul edilir.
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı,
17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926
sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer
ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre
ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların
durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden
bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri
uygulanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 17/7/1964 tarihli ve
506 sayılı ve 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı kanunlara göre ödenmekte olan
sosyal yardım zammı ile telafi edici ödeme tutarları, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte ödenen tutarlar esas alınarak, ilgililerin gelir ve aylıklarına
ilâve edilerek ödenir. Sosyal yardım zammının ilavesinde tamamı dağıtılacak
şekilde, hak sahiplerinin gelir ve aylıklardaki hisseleri esas alınır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan
aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır.
506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı kanunlar kapsamında geçen
sigortalılık süresi fiili hizmet süresi ve prim ödeme gün sayısı, genel sağlık
sigortasının uygulanmasında gerekli olan sigortalılık süresi ve prim ödeme gün
sayılarında dikkate alınır.'
8- 3. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu bendin de yer
aldığı 5. maddesi şöyledir:
'Bazı sigorta kollarının uygulanacağı sigortalılar
MADDE 5- Kısa ve uzun vadeli sigorta kolları bakımından aşağıda
sayılan kişiler hakkında uygulanacak sigorta kolları şunlardır:
a) Hizmet akdi ile çalışmamakla birlikte, ceza infaz kurumları ile
tutukevleri bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerde
çalıştırılan hükümlü ve tutuklular hakkında, iş kazası ve meslek hastalığı ile
analık sigortası uygulanır ve bunlar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi kapsamında sigortalı sayılırlar.
b) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Meslekî Eğitim Kanununda
belirtilen aday çırak, çırak ve işletmelerde meslekî eğitim gören öğrenciler
hakkında iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık sigortası; meslek
liselerinde okumakta iken veya yüksek öğrenimleri sırasında staja tabi tutulan
öğrenciler ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesine tabi olarak
kısmi zamanlı çalıştırılan öğrencilerden aylık prime esas kazanç tutarı, 82 nci
maddeye göre belirlenen günlük prime esas kazanç alt sınırının otuz katından
fazla olmayanlar hakkında ise iş kazası ve meslek hastalığı sigortası
uygulanır. Bu bentte sayılanlar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi
kapsamında sigortalı sayılırlar ve bunlardan bakmakla yükümlü olunan kişi
durumunda olmayanlar hakkında ayrıca genel sağlık sigortası hükümleri
uygulanır.
c) Harp malûlleri ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanuna göre vazife malûllüğü aylığı bağlanmış malûllerden,
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında sigortalı
olarak çalışmaya başlayanların aylıkları kesilmez. 3713 sayılı Kanuna göre
aylık bağlanmış malûller ile aynı Kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle
vazife malûllüğü aylığı alan er ve erbaşların, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(c) bendi kapsamında sigortalı olmaları halinde de aylıkları kesilmez.
Aylıkları kesilmeksizin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında
çalışanlar hakkında uzun vadeli sigorta kolları, 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında çalışanlar hakkında ise iş kazası ve
meslek hastalığı sigortası hükümleri uygulanır. İş kazası ve meslek hastalığı
sigortası hükümleri uygulananların uzun vadeli sigorta kollarına tabi olmayı
istemeleri halinde, bu isteklerini Kuruma bildirdikleri tarihi takip eden ay
başından itibaren, haklarında uzun vadeli sigorta kolları da uygulanır. Bu
fıkra kapsamına girenlerden ayrıca genel sağlık sigortası primi alınmaz.
d) (Mülga: 17/4/2008-5754/3 md.)
e) Türkiye İş Kurumu tarafından düzenlenen meslek edindirme,
geliştirme ve değiştirme eğitimine katılan kursiyerler, 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar ve bunlar hakkında iş
kazası ve meslek hastalığı sigortası ile bunlardan bakmakla yükümlü olunan kişi
durumunda olmayanlar hakkında ayrıca genel sağlık sigortası hükümleri
uygulanır.
f) (Mülga: 17/4/2008-5754/3 md.)
g) Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş
üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen
Türk işçileri 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı
sayılır ve bunlar hakkında kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık
sigortası hükümleri uygulanır. Bu sigortalıların uzun vadeli sigorta kollarına
tabi olmak istemeleri halinde, 50 nci maddenin ikinci fıkrasındaki Türkiye'de
yasal olarak ikamet etme şartı ile aynı fıkranın (a) bendinde belirtilen
şartlar aranmaksızın haklarında isteğe bağlı sigorta hükümleri uygulanır. Bu
kapsamda, isteğe bağlı sigorta hükümlerinden yararlananlardan ayrıca genel
sağlık sigortası primi alınmaz. '
9- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu bentlerin de yer
aldığı 6. maddesi şöyledir:
'Sigortalı sayılmayanlar
MADDE 6- Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta
kolları hükümlerinin uygulanmasında;
a) İşverenin işyerinde ücretsiz çalışan eşi,
b) Aynı konutta birlikte yaşayan ve üçüncü derece dahil bu
dereceye kadar hısımlar arasında ve aralarına dışardan başka kimse
katılmaksızın, yaşadıkları konut içinde yapılan işlerde çalışanlar,
c) Ev hizmetlerinde çalışanlar (ücretle ve sürekli olarak
çalışanlar hariç),
d) Askerlik hizmetlerini er ve erbaş olarak yapmakta olanlar ile
yedek subay okulu öğrencileri,
e) Yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş tarafından ve o
kuruluş adına ve hesabına Türkiye'ye bir iş için gönderilen ve yabancı ülkede
sosyal sigortaya tâbi olduğunu belgeleyen kişiler ile Türkiye'de kendi adına ve
hesabına bağımsız çalışanlardan, yurt dışında ikamet eden ve o ülke sosyal
güvenlik mevzuatına tâbi olanlar,
f) Resmî meslek ve sanat okulları ile yetkili resmî makamların
izniyle kurulan meslek veya sanat okullarında ve yüksek okullarda fiilen normal
eğitim süreleri içinde yapılan, tatbikî mahiyetteki yapım ve üretim işlerinde
çalışan öğrenciler,
g) Sağlık hizmet sunucuları tarafından işe alıştırılmakta olan
veya rehabilite edilen, hasta veya malûller,
h) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri gereği
sigortalı sayılması gerekenlerden 18 yaşını doldurmamış olanlar,
ı) Kamu idarelerinde ve Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında
sayılanlar hariç olmak üzere, tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet
akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar ile tarımda kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışanlardan; tarımsal faaliyette bulunan ve yıllık tarımsal faaliyet
gelirlerinden, bu faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarın
aylık ortalamasının, bu Kanunda tanımlanan prime esas günlük kazanç alt
sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenler ile 65 yaşını dolduranlardan
talepte bulunanlar, (1)
j) (Mülga: 17/4/2008-5754/4 md.)
k) Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan gelir
vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlardan, aylık
faaliyet gelirlerinden bu faaliyetine ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan
tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu
belgeleyenler,
l) Kamu idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen ve
temsilciliğin bulunduğu ülkede sürekli ikamet izni veya bu devletin
vatandaşlığını da haiz bulunan Türk uyruklu sözleşmeli personelden, bulunduğu
ülkenin sosyal güvenlik kurumunda sigortalı olduğunu belgeleyenler ile kamu
idarelerinin dış temsilciliklerinde istihdam edilen sözleşmeli personelin
uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri çerçevesinde ve temsilciliğin
bulunduğu ülkenin ilgili mevzuatının zorunlu kıldığı hallerde, işverenleri
tarafından bulunulan ülkede sosyal sigorta kapsamında sigortalı yapılanlar, (2)
4 üncü ve 5 inci maddelere göre sigortalı sayılmaz.
(h) bendinin uygulanmasıyla ilgili olarak, bir meslek veya sanat
okulunu bitirenlerden, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu
hükümlerine göre mahkemece ergin kılınmak suretiyle, öğrenimleriyle ilgili
görevlerde çalışanlar hakkında 18 yaşın bitirilmiş olması şartı aranmaz.
Birinci fıkranın (ı) bendinin uygulanmasında, Türkiye Ziraat
Odaları Birliğinin görüşü alınır.
Bu maddenin uygulamasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.'
10- 21. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un dava konusu ibarenin de yer aldığı 34. maddesi şöyledir:
'Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılması
MADDE 34- Ölen sigortalının 33 üncü
madde hükümlerine göre hesaplanacak aylığının;
a) Dul eşine % 50'si; aylık bağlanmış çocuğu bulunmayan dul eşine
ise bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (e) bentleri
hariç bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında
çalışmaması veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık
bağlanmamış olması halinde % 75'i,
b) Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (e)
bentleri hariç bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında
çalışmayan veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış
çocuklardan;
1) 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını,
yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanların veya,
2) Kurum Sağlık Kurulu kararı ile çalışma gücünü en az % 60
oranında yitirip malûl olduğu anlaşılanların veya,
3) Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber
sonradan boşanan veya dul kalan kızlarının,
her birine % 25'i,
c) (b) bendinde belirtilen çocuklardan sigortalının ölümü ile
anasız ve babasız kalan veya sonradan bu duruma düşenlerle, ana ve babaları
arasında evlilik bağı bulunmayan veya sigortalının ölümü tarihinde evlilik bağı
bulunmakla beraber ana veya babaları sonradan evlenenler ile kendisinden başka
aylık alan hak sahibi bulunmayanların her birine % 50'si,
d) Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her
türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net
tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve
aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana
ve babaya toplam % 25'i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması
halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25'i,
oranında aylık bağlanır.
Sigortalı tarafından evlât edinilmiş, tanınmış veya soy bağı
düzeltilmiş veya babalığı hükme bağlanmış çocukları ile sigortalının ölümünden
sonra doğan çocukları, bağlanacak aylıktan yukarıda belirtilen esaslara göre
yararlanır.
Hak sahiplerine bağlanacak aylıkların toplamı sigortalıya ait
aylığın tutarını geçemez. Bu sınırın aşılmaması için gerekirse hak sahiplerinin
aylıklarından orantılı olarak indirimler yapılır.'
11- 30. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu bendin de
yer aldığı 50. maddesi şöyledir:
'İsteğe bağlı sigorta ve şartları
MADDE 50- İsteğe bağlı sigorta; kişilerin
isteğe bağlı olarak prim ödemek suretiyle uzun vadeli sigorta kollarına ve
genel sağlık sigortasına tâbi olmalarını sağlayan sigortadır.
(Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/30 md.) İsteğe bağlı
sigortalı olabilmek için Türkiye'de ikamet edenler ile Türkiye'de ikamet
etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerdeki Türk
vatandaşlarından;
a) Bu Kanuna tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde
çalışmamak veya sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde 30 günden az
çalışmak ya da tam gün çalışmamak,
b) Kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olmak,
c) 18 yaşını doldurmuş bulunmak,
d) İsteğe bağlı sigorta talep dilekçesiyle Kuruma başvuruda
bulunmak,
şartları aranır.'
12- 31. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu fıkrayı da
içeren 51. maddesi şöyledir:
'İsteğe bağlı sigorta başlangıcı ve sona ermesi
MADDE 51- İsteğe bağlı sigortalılık,
müracaatın Kurum kayıtlarına intikal ettiği tarihi takip eden günden itibaren
başlar.
İsteğe bağlı sigortalı olarak prim ödenen tarihlerde, 4 üncü
maddeye göre sigortalı olmayı gerektirecek çalışması bulunduğu tespit edilenlerin,
zorunlu sigortalılıkla çakışan isteğe bağlı prim ödenen süreleri iptal
edilerek, bu süreye ilişkin ödedikleri primler ilgililere iade edilir.
Ay içerisinde 30 günden az çalışan veya 80 inci madde uyarınca
prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanuna
göre belirlenen günlük normal çalışma saatine bölünmesi suretiyle hesaplanan
sigortalıların aynı ay içerisinde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeleri
halinde, primi ödenen süreler zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme gün
sayısına otuz günü geçmemek üzere eklenir ve eklenen bu süreler, 4 üncü
maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak
kabul edilir.
İsteğe bağlı sigortalılık;
a) İsteğe bağlı sigortalılığını sona erdirme talebinde
bulunanların, primi ödenmiş son günü takip eden günden,
b) Aylık talebinde bulunanların, aylığa hak kazanmış olmak
şartıyla talep tarihinden,
c) Ölen sigortalının ölüm tarihinden,
itibaren sona erer.
İsteğe bağlı sigorta primi ödenmiş süreler, malûllük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulamasında dikkate
alınır ve bu süreler 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında
sigortalılık süresi olarak kabul edilir.'
13- 35. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un
dava konusu fıkranın da yer aldığı 55. maddesi şöyledir:
'Gelir ve aylıkların düzeltilmesi, yükseltilmesi, alt sınırı,
ödenmesi ve yoklama işlemleri
MADDE 55- Bu Kanuna göre gelir veya aylık
bağlanan sigortalı ile hak sahibi kişilerin durumlarının, kendilerine veya
başka hak sahiplerine bağlanmış bulunan gelir veya aylık tutarının
düzeltilmesini gerektirir bir şekilde değişmesi halinde gelir veya aylık tutarları,
değişikliğin meydana geldiği tarihten sonraki ödeme dönemi başından başlanarak
yeni duruma göre düzeltilir.
Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklar, her yılın Ocak ve
Temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere, bir önceki altı aylık döneme
göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici
fiyatları genel indeksindeki değişim oranı kadar artırılarak belirlenir.
Bu Kanuna göre sigortalıya bağlanacak aylıklar ile ölen
sigortalının hak sahiplerinin aylıklarının hesabına esas tutar, çalışma
sürelerindeki her yıl için 82 nci maddeye göre tespit edilen prime esas günlük
kazanç alt sınırları dikkate alınarak, talep veya ölüm yılına ait Ocak ayı
itibariyle 29 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ortalama aylık
kazancın % 35'inden, sigortalının bakmakla yükümlü olduğu eşi veya çocuğu varsa
% 40'ından az olamaz. Hak sahibi kimselerin aylıkları; hak sahibi bir kişi ise
bu fıkraya göre hesaplanan alt sınır aylığının % 80'inden, hak sahibi iki kişi
ise % 90'ından az olamaz. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri gereğince
bağlanan kısmı aylıklar için bu fıkra hükümleri uygulanmaz.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri
kapsamındaki sigortalılar için ayrı ayrı olmak üzere, malûllük sigortasından
dosya bazında her yıl bağlanan aylıkların aylık başlangıç tarihinin ait olduğu
yılın Ocak ayı itibarıyla yıl içine ait artışlar uygulanmaksızın hesaplanacak
tutarları, yaşlılık sigortasından bir önceki yılın son ödeme ayında söz konusu
sigortalılar için ayrı ayrı dosya bazında ödenen en düşük yaşlılık aylığından
az olamaz.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu başka birinin sürekli
bakımına muhtaç duruma gelen sigortalı için bu Kanunun 19 uncu maddesine göre
hesaplanacak sürekli iş göremezlik geliri, 82 nci maddeye göre tespit edilen
prime esas kazanç alt sınırının aylık tutarının %85'inden az olamaz.
Sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylıklar, her
ay peşin olarak ödenir. Gelir ve aylıkların ödeme dönemleri, ödeme tarihleri,
ödeme şekli ve ödeme merkezleri Kurumca belirlenir.
Gelir ve aylık alma şartlarının devam edip etmediğine yönelik
yoklama işlemlerine ilişkin usûl ve esaslar ile bu maddenin uygulanmasına
ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelik ile
düzenlenir.'
14- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un dava konusu bendin de yer aldığı 60. maddesi şöyledir:
'Genel sağlık sigortalısı sayılanlar
MADDE 60- İkametgahı Türkiye'de olan
kişilerden;
a) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının;
1) (a) ve (c) bentleri gereğince sigortalı sayılan kişiler,
2) (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler,
b) İsteğe bağlı sigortalı olan kişiler,
c) Yukarıdaki (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı
sayılmayanlardan;
1) Harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan
hakları da dikkate alınarak, Kurumca belirlenecek test yöntemleri ve veriler
kullanılarak tespit edilecek aile içindeki geliri kişi başına düşen aylık
tutarı asgari ücretin üçte birinden az olan vatandaşlar,
2) Vatansızlar ve sığınmacılar,
3) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç,
Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre aylık alan kişiler,
4) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun
hükümlerine göre şeref aylığı alan kişiler,
5) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi
Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
6) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
7) 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu hükümlerine göre korunma, bakım ve rehabilitasyon
hizmetlerinden ücretsiz faydalanan kişiler,
8) Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında aylık alanlar,
9) 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilen kişiler ile aynı Kanunun ek 16
ncı maddesine göre aylık alan kişiler,
10) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya Olimpiyat ve Avrupa
Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişiler,
d) Mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni
almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında
sigortalı olmayan kişiler,
e) 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı Kanun gereğince işsizlik
ödeneği ve ilgili kanunları gereğince kısa çalışma ödeneğinden yararlandırılan
kişiler,
f) Bu Kanun veya bu Kanundan önce yürürlükte bulunan sosyal
güvenlik kanunlarına göre gelir veya aylık alan kişiler,
g) Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık
sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar,
genel sağlık sigortalısı sayılır.
6 ncı maddenin birinci fıkrasının (a), (b), (c), (f), (g), (h),
(ı) ve (k) bentlerinde sayılanların öncelikle, genel sağlık sigortalısının
bakmakla yükümlü olduğu kişi olup olmadığına bakılır. Genel sağlık
sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi ise tescili yapılmaz. Aksi takdirde
birinci fıkra hükümlerinden durumuna uyan bende göre genel sağlık sigortalısı
sayılır. Birinci fıkranın (f) bendi kapsamında gelir alması nedeniyle genel
sağlık sigortalısı sayılanlar, aynı zamanda diğer bentler gereği de genel
sağlık sigortalısı sayılması halinde (f) bendi dışındaki bentler kapsamında
genel sağlık sigortalısı sayılır.
6 ncı maddenin birinci fıkrasının (d), (e) ve (l) bentleri
kapsamında olanlar, ceza infaz kurumları ile tutukevleri bünyesinde bulunan
hükümlü ve tutuklular, birinci fıkranın (d) bendi kapsamına girenlerden
Türkiye'de bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar, (f) bendi kapsamında olup
mülga 30/5/1978 tarihli ve 2147 sayılı ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı
kanunlara göre borçlanarak aylık bağlanan kişilerden ise Türkiye'de ikamet
etmeyenler genel sağlık sigortalısı ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü
olduğu kişi sayılmazlar.
Birinci fıkranın (d) ve (g) bentlerinin uygulanmasında evli
olanlar için, eşlerden hangisinin bu maddeye göre genel sağlık sigortalısı,
hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti kendi tercihlerine
bırakılır. Diğer bentler gereği eşlerin her ikisinin de genel sağlık
sigortalılık şartlarının oluşması halinde her ikisi de ayrı ayrı genel sağlık
sigortalısı sayılır.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlardan, ilgili kanunları gereğince bir yıldan fazla aylıksız izin
kullanan eşler, genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi
sayılır.
Bu maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi
ile 80 inci maddede belirtilen aile; aynı hane içerisinde yaşayan eş, evli
olmayan çocuk, büyük ana ve büyük babadan oluşur.
4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre
üniversitelerde yükseköğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler,
yükseköğrenimlerinin devam ettiği sürelerle sınırlı olarak birinci fıkranın (d)
bendindeki ve 52 nci maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki şartlar
aranmaksızın, 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt
sınırının 30 günlük tutarı üzerinden kendilerince genel sağlık sigortası primi
ödenmek suretiyle genel sağlık sigortalısı olurlar. Ancak bunlardan kamu
idareleri, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar, kamu yararına faaliyet gösteren
dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar tarafından tam burs sağlanan ve
Yükseköğretim Kurulu tarafından ayrılan kontenjanlar dâhilinde yükseköğrenim
gören yabancı uyruklu öğrenciler genel sağlık sigortalısı sayılmaz ve bunların
sağlık giderleri 2547 sayılı Kanunun 46 ncı ve 47 nci maddeleri çerçevesinde
üniversitelerin bütçelerine konulacak ödenekten karşılanır.
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca
avukatlık stajı yapmakta olanlardan bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı
veya bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar staj süresi ile sınırlı
olmak üzere genel sağlık sigortalısı sayılır. Bu şekilde genel sağlık
sigortalısı sayılanların genel sağlık sigortası primleri Kanunun 82 nci
maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz günlük
tutarının % 6'sıdır. Bu primler Türkiye Barolar Birliği tarafından ödenir.'
15- 41. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un dava konusu bendin de
yer aldığı 64. maddesi şöyledir:
'Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetleri
MADDE 64- Kurumca finansmanı sağlanmayacak sağlık hizmetleri
şunlardır:
a) Vücut bütünlüğünü sağlamak amacıyla yapılan ve iş kazası ile
meslek hastalığına, kazaya, hastalıklara veya konjenital nedenlere bağlı olarak
ortaya çıkan durumlarda yapılacak sağlık hizmetleri dışında estetik amaçlı
yapılan her türlü sağlık hizmeti ile estetik amaçlı ortodontik diş tedavileri.
b) Sağlık Bakanlığınca izin veya ruhsat verilmeyen sağlık
hizmetleri ile Sağlık Bakanlığınca tıbben sağlık hizmeti olduğu kabul edilmeyen
sağlık hizmetleri.
c) Yabancı ülke vatandaşlarının; genel sağlık sigortalısı veya
genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayıldığı tarihten
önce mevcut olan kronik hastalıkları,
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Sağlık
Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Kurumca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.'
16- 46. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un dava konusu cümlenin de yer aldığı 76. maddesi şöyledir:
' İşverenin, genel sağlık sigortalısının ve üçüncü
kişilerin sorumluluğu
MADDE 76- İşveren, iş kazasına uğrayan veya
meslek hastalığına tutulan genel sağlık sigortalısına sağlık durumunun
gerektirdiği sağlık hizmetlerini derhal sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla
işveren tarafından yapılan ve belgelere dayanan sağlık hizmeti giderleri ve 65
inci madde hükümlerine göre yapılacak masraflar Kurum tarafından karşılanır.
Birinci fıkrada belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesindeki
ihmalinden veya gecikmesinden dolayı, genel sağlık sigortalısının tedavi
süresinin uzamasına veya malûl kalmasına veya malûllük derecesinin artmasına
sebep olan işveren, Kurumun bu nedenle yaptığı her türlü sağlık hizmeti
giderini ödemekle yükümlüdür.
İlgili kanunları gereğince sağlık raporu alınması gerektiği halde
sağlık raporuna dayanmaksızın veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması
tıbbî yönden elverişli olmadığı belirtildiği halde genel sağlık sigortalısını
çalıştıran işverenlere, bu nedenle Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri
tazmin ettirilir. Sağlık kurulu raporu ile belli bir işte çalışamayacağı
belgelenen 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kişiler bu
işte çalıştırılamaz. Bu kişileri çalıştıran işverenler, genel sağlık
sigortalısının aynı hastalık sebebiyle Kurumca yapılan masraflarını ödemekle
yükümlüdür. Tedavinin sona erdiğine ve çalışılabilir durumda olduğuna
dair Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından belge almaksızın
başka işte çalışan genel sağlık sigortalısının aynı hastalığı sebebiyle yapılan
tedavi masrafları ise kendisinden alınır.
İş kazası ile meslek hastalığı, işverenin kastı veya genel sağlık
sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat
hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca yapılan sağlık hizmeti
giderleri işverene tazmin ettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde
kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
Genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere kastı veya suç sayılır bir hareketi veya ilgili kanunlarla verilmiş
bir görevi yapmaması ya da ihmali nedeniyle Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına
veya bu kişilerin tedavi süresinin uzamasına sebep olduğu mahkeme kararıyla
tespit edilen üçüncü kişilere, Kurumun yaptığı sağlık hizmeti giderleri tazmin
ettirilir.'
17- 58. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un dava konusu fıkranın da yer aldığı 98. maddesi şöyledir:
'Ücretlerden kesinti yapılmaması, özel sigortalara ilişkin
hükümler ve sosyal güvenlik sözleşmelerinin yürütülmesi
MADDE 98- İşveren, sosyal sigortalar ve
genel sağlık sigortası için kendisine düşen yükümlülükler nedeniyle,
sigortalıların ücretlerinden kesinti yapamaz. Bu Kanunda hüküm bulunmayan
hallerde özel sigortalara ilişkin hükümler, bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasında dikkate alınmaz.
Bu Kanun gereğince sağlık hizmetlerinden yararlananların ödemekle
yükümlü oldukları katılım payları, özel sigorta şirketleri tarafından teminat
veya ödeme konusu yapılamaz.
Yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı veya destekleyici özel
sağlık sigortalarına ilişkin usûl ve esaslar Kurumun uygun görüşü alınarak
Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenir.
Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri kapsamında yapılacak her
türlü işlemler ve hesaplaşmalar, Kurum tarafından yürütülür. İlgili
sözleşmelerde irtibat kurumuna yapılan atıflar, Kuruma yapılmış sayılır.'
18- 61. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un dava
konusu 103. maddesi şöyledir:
'İdarî yaptırımlar ve fesih
MADDE 103- Kurumca yapılan inceleme
neticesinde;
a) Sağlık hizmeti sunulmadığı halde sağlık hizmetini fatura
ettiği,
b) Faturayı veya faturaya dayanak oluşturan belgeleri, gerçeğe
aykırı olarak düzenlediği,
c) 64 üncü madde gereğince kapsam dışı tutulan sağlık
hizmetlerini, kapsam içinde olan sağlık hizmetleri gibi gösterdiği,
d) Sağlık hizmetlerine hak kazanmayan kişilere, sağlık hizmeti
sunarak Kuruma fatura ettiği,
e) 73 üncü madde gereğince belirlenen tavanın üzerinde ilave ücret
aldığı,
tespit edilen sağlık hizmeti sunucuları hakkında genel hükümlere
göre takip yapılır. Bu fiiller nedeniyle Kurumun yersiz ödediği tutar 96 ncı
maddeye göre geri alınır. Ayrıca bu fiilleri işleyen veya sağlık hizmeti
satınalınmasına ilişkin sözleşmelerde belirtilen hükümlere aykırı davrandığı
tespit edilen sağlık hizmeti sunucularının Kurum ile yaptıkları sözleşmeleri
feshedilebilir ve Kurumca belirlenecek süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz.
71 inci maddede yer alan kimlik tespiti yükümlülüğünü yapmayan ve
bu nedenle bir başka kişiye sağlık hizmeti sunulması nedeniyle Kurumun zarara
uğramasına sebebiyet veren sağlık hizmeti sunucularından uğranılan zarar geri
alınır.'
19- 73. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'a
eklenen dava konusu fıkranın da yer aldığı Geçici 20. maddesi şöyledir:
'506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki
sandıklar ve ilgili hükümler
GEÇİCİ MADDE 20 ' 506 sayılı Kanunun
geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri,
ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri
birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık
veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme
gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal
Güvenlik Kurumuna devredilerek bu Kanun kapsamına alınır. Üç yıllık süre
Bakanlar Kurulu kararı ile en fazla iki yıl daha uzatılabilir. Devir tarihi
itibarıyla sandık iştirakçileri bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi
kapsamında sigortalı sayılırlar.
Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı,
Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, her sandık için ayrı ayrı olmak üzere
hesabı yapılan Sandığı temsilen bir ve Sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşu temsilen bir üyenin katılımıyla oluşturulacak komisyonca; her bir
sandık için sandıktan ayrılan iştirakçiler de dâhil olmak üzere, devir tarihi
itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak, sandıkların bu Kanun
kapsamındaki sigorta kolları itibariyle gelir ve giderleri dikkate alınarak
yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal hesabında
kullanılacak teknik faiz oranı yüzde 9,8 olarak esas alınır.
Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık
eşit taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni
Türk Lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin
yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen Kurumca bu Kanun
hükümlerine göre tahsil edilir.
Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçileri, sandıktan
aylık ve gelir alanlar ile bunların hak sahiplerinin sağlık ve sosyal sigorta
yardımlarının sağlanması ile primlerinin tahsil edilmesine, ilgili sandık
mevzuat hükümlerine göre sandıklarca ve sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlarca devam edilir.
Devir işlemi tamamlandıktan sonra sandıklarca ödenen aylık ve
gelirlerin, bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki süreler için 506 sayılı
Kanun, yürürlük tarihinden sonraki süreler için bu Kanun hükümleri uygulanmak
suretiyle hesaplanacak aylık ve gelirlerin üzerinde olması halinde söz konusu
farklar, peşin değer hesabında dikkate alınır ve Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından ilgililere ödenmeye devam edilir. Devir tarihinden sonra bu
kişilerin gelir ve aylıklarının durum değişikliği nedeniyle artırılması,
azaltılması, kesilmesi ve yeniden bağlanması işlemleri sırasında vakıf
senetlerine göre yapılacak hesaplamalar ilgili sandıklar veya sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar tarafından Kurum kontrolünde yapılır.
Devir tarihi itibariyle sandıklarda iştirakçi olanlar ile
sandıklardan ayrılmış olup, aylık veya gelir almayanların sandıklara karşı hak
sahibi olmaları halinde tahsis talep tarihi itibariyle aylıkları, bu Kanunun
geçici 2 nci maddesi hükümlerine göre hesaplanır. Geçici 2 nci maddenin birinci
fıkrasının (a) bendinin uygulanmasında bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önceki dönem için 506 sayılı Kanun hükümlerine göre Kurum tarafından ve vakıf
senetlerine göre ilgili sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlar tarafından Kurum kontrolünde hesaplama yapılır. Geçici 2 nci madde
kapsamında hesaplanacak aylıklar ile sandıkta geçen süreler dikkate alınarak
sandık hükümlerine göre hesaplanacak aylıklar arasında fark olması halinde söz
konusu farklar, peşin değer hesabında dikkate alınır ve Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından ilgililere ödenmeye devam edilir. Bu kişilerin gelir ve aylıklarının
durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi ve yeniden
bağlanması işlemleri sırasında vakıf senetlerine göre yapılacak hesaplamalar
ilgili sandıklar veya sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar
tarafından Kurum kontrolünde yapılır.
Sandık iştirakçileri ile aylık ve/veya gelir bağlanmış olanlar ve
bunların hak sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna devrinden sonra bu kişilerin
tabi oldukları vakıf senedinde bulunmasına rağmen karşılanmayan diğer sosyal
hakları ve ödemeleri, sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlarca karşılanmaya devam edilir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar ile bu maddenin
beşinci ve altıncı fıkralarında belirtilen farklara ilişkin peşin değerin ilk
taksitle birlikte defaten veya taksitler halinde ödenmesi konusu, Sosyal
Güvenlik Kurumu, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Plânlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, Sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile
sandıkların görüş ve önerileri alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.
Taraflar, Sosyal Güvenlik Kurumunca belirlenecek tarihe kadar görüş ve
önerilerini yazılı olarak verirler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin iş ve işlemlerde Türkiye Odalar,
Borsalar ve Birlik Personeli Sigorta ve Emekli Sandığı Vakfı iştirakçilerini istihdam
eden kuruluşları, 18/5/2004 tarihli ve 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu ile kurulan Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği temsil eder.
Söz konusu sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden
kuruluşlar ile Kurum, bu madde uygulamasına ilişkin tüm işlemler nedeniyle
doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
Bu Kanunun kısa vadeli sigorta kolları ve genel sağlık sigortası
hariç diğer hükümleri bakımından; vakıf senetlerinde bu Kanuna aykırı hükümler
bulunması halinde, bu Kanunun yürürlük tarihi itibariyle bu Kanun hükümleri
uygulanır.
30/4/2008 tarihinden itibaren, sandıklarca bağlanmış/bağlanacak
olan gelir veya aylıklara yapılacak artışlar, 506 sayılı Kanuna göre bağlanan
gelir veya aylıklara yapılan artışlardan fazla olamaz.
Bu maddenin beşinci ve altıncı fıkralarına göre Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından ödenecek olan aylık ve gelirler üzerindeki farklar ve bu
madde çerçevesinde devre ilişkin belirlenecek usûl ve esaslar bu maddenin
yayımından önce 506 sayılı Kanunun ek 36 ncı maddesine göre devri gerçekleşmiş
veya devam eden sandıklar için uygulanmaz.
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 58 inci maddesi hükümleri bu
madde kapsamında yapılacak devir ve diğer işlemler hakkında uygulanmaz.'
20- 80. maddesiyle değiştirilen, 24.2.1983
günlü, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun dava konusu Geçici 16. maddesi
şöyledir:
'Geçici Madde 16- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup 5510 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlardan 103 üncü maddede ünvanları belirtilenlerin emeklilik kesenek ve
karşılıkları ile emekli aylıkları ve ikramiyelerinin hesaplanmasında 29/6/2006
tarihli ve 5536 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki bu hususlara
dair hükümlerin uygulanmasına devam olunur.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 7., 10., 17., 56., 60., 88.,
95., 128. ve 153. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet
ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra
Ayla PERKTAŞ'ın katılımlarıyla 26.6.2008 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve
yürürlüğü durdurma isteminin bu konudaki raporun hazırlanmasından sonra
karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri
ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 30. maddesinin
birinci fıkrası gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer DİNÇER,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Birol AYDEMİR, Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanı M. Emin ZARARSIZ, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkan Yardımcısı İlyas
ÇELİKOĞLU, Sosyal Sigortalar Genel Müdürü İbrahim ULAŞ, Genel Sağlık Sigortası
Genel Müdürü Hasan ÇAĞIL, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanı İsmail SEVİNÇ,
1. Hukuk Müşaviri Mahmut BALLI, Sigortalı Emeklilik İşlemleri Daire Başkan
Vekili Cevdet CEYLAN, Sigortalı Tescil ve Hizmetleri Daire Başkan Vekili Başar
HALICI ile Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkan Vekili İsmail
ERTÜZÜN'ün 21.2.2011 günlü sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- 5754 Sayılı Kanun'un 1. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 3. Maddesinin Birinci Fıkrasının (29) Numaralı Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, güncelleme katsayısı hesaplanırken,
sigortalının geçmiş yıllardaki aylık kazançlarının, kazancının ait olduğu yılı
takip eden her yılın TÜFE indeksindeki artış oranı ile gayrisafi yurt içi
hâsılanın sabit fiyatlarla gelişme hızının yüzde otuzu kadar artırılacağının
öngörüldüğü, Anayasa Mahkemesi tarafından 5754 sayılı Kanun'dan önceki
güncelleme katsayısının, formülünde sadece enflasyon karşısındaki değer
kayıplarını önleyen TÜFE değişim oranının esas alınması, büyüyen ekonomiden
bireye düşecek refah payının gözetilmemesi ve katsayının eksi çıkması
olasılığına karşı asgari bir sınırın öngörülmemesi gerekçeleriyle iptaline
karar verildiği, güncelleme katsayısının hesaplanmasında gayri safi yurt içi
hâsıla artışının tamamı yerine yüzde otuzunun dikkate alınmasının sosyal devlet
ve adil gelir dağılımı ilkelerini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı
yansıtmadığı, sosyal güvenliğin de içinde bulunduğu sosyal hakların Devlet
tarafından tanınmış olmasının yeterli olmadığı, bu hakların gerçekleşmesi için
devletin olumlu edimde bulunmasının gerektiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kural ile güncelleme katsayısı, her yılın Aralık ayına göre
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici
fiyatları genel indeksindeki değişim oranının yüzde yüzü ile sabit fiyatlarla
gayri safi yurtiçi hasıla gelişme hızının yüzde otuzunun toplamına bir tam
sayısının ilave edilmesi sonucunda bulunan değer olarak tanımlanmıştır.
5510 sayılı Kanun'un 3. maddesinin son fıkrasında ise güncelleme
katsayısının hesabında, en son temel yıllı tüketici fiyatları genel
indeksindeki değişim oranı veya sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla
gelişme hızının eksi olduğu yıllarda eksi değerlerin sıfır olarak alınacağı
öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu maddede nitelikleri
belirtilen sosyal hukuk devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur,
refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve
özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını
geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanlarını koruyan, onların insan
onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adalete uygun
biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama
geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve
toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Çağdaş devlet anlayışı sosyal hukuk
devletinin tüm kurum ve kurallarıyla Anayasa'nın özüne ve ruhuna uygun biçimde
kurularak işletilmesini, bu yolla bireylerin refah, huzur ve mutluluğunun
sağlanmasını gerekli kılar.
Sosyal hukuk devletinin somut göstergelerinden biri olan sosyal
güvenlik hakkının yer aldığı, Anayasa'nın 60. maddesinde, 'Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
alır ve teşkilatı kurar.' denilmektedir.
Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan
sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin
üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek,
ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu güvencenin
gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları oluşturularak,
kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza ve ölüm gibi sosyal risklere karşı
asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.
Güncelleme katsayısının hesaplanmasında, sadece enflasyon
karşısındaki değer kayıplarını önleyen değişim oranının esas alınması yanında
büyüyen ekonomiden bireye düşecek refah payı da gözetilerek katsayının eksi
çıkması olasılığına karşı asgari bir sınır öngörüldüğü ve gayri safi yurtiçi
hasıla gelişme hızının yüzde otuzunun güncelleme katsayısına yansıtıldığı
anlaşıldığından kuralda, sosyal hukuk devleti ve sosyal güvenlik ilkeleri ile
çelişen bir yön bulunmamaktadır
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine
aykırı değildir. İptalisteminin reddi gerekir.
B- 5754 Sayılı Kanun'un 17. Maddesiyle Değiştirilen, 5510
Sayılı Kanun'un 29. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, ortalama aylık kazanç hesaplanırken,
sigortalının her yıla ait prime esas kazancının her yıl gerçekleşen güncelleme
katsayısı ile güncelleneceği, henüz emekli olmayan tüm SSK'lı ve
Bağ'Kur'luların Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra hesaplanacak emekli
aylığının, kişilerin emekli olacağı yıla kadar güncelleme katsayısı kadar
arttırılacağı, yaşlılık aylığının hesaplanmasında ortalama aylık kazancın
hesabına büyümedeki (refahtaki) artışın sadece yüzde otuzunun yansıtılmasının
sosyal hukuk devleti ve sosyal güvenlik ilkeleri ile bağdaşmadığı, bu
uygulamanın, gelir dağılımının emeğin aleyhine bozulması anlamına geldiği
belirtilerek kuralın, Anayasanın 2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
5510 sayılı Kanun'un 29. maddesinde, Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar ile (c)
bendine göre Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı
olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıklarının ne şekilde hesaplanacağı
öngörülmüştür.
Dava konusu kuralda ise yaşlılık aylığı hesabında ortalama aylık
kazancın, sigortalının her yıla ait prime esas kazancının, kazancın ait olduğu
yıldan itibaren aylık talep tarihine kadar geçen yıllar için, her yıl
gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunan kazançlar
toplamının, itibari hizmet süresi ile fiili hizmet süresi zammı hariç toplam
prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanan ortalama günlük kazancın
otuz katı olduğu belirtilmiştir.
Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrasının (29) numaralı bendine
ilişkin gerekçede belirtildiği üzere güncelleme katsayısının hesaplanması
yöntemi Anayasa'ya aykırı görülmediğinden aynı gerekçelerle iptali istenilen
kural da Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
C- 5754 Sayılı Kanun'un 68. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un Geçici 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralla, henüz emekli olmayan tüm SSK'lı ve
Bağ-Kur'luların 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra hesaplanacak
emekli aylığının, kişilerin emekli olacağı yıla kadar güncelleme katsayısı
oranında arttırılacağı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nda emekli
aylıklarının hesaplanmasında 1978 yılından 1999 yılına kadar memur maaş
katsayısının esas alındığı, 1999 yılında yapılan değişiklik ile emekli
aylıkları hesaplanırken sigortalının her takvim yılına ait prime esas
kazancının her yılın Aralık ayına göre TÜFE indeksindeki artış oranı ile
gayrisafi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı kadar ayrı ayrı
artırılması esasının getirildiği, getirilen bu sistemle sigortalının geçmiş
yıllardaki aylık kazançlarının, kazancının ait olduğu yılı takip eden her yılın
TÜFE indeksindeki artış oranı ile gayrisafi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla
gelişme hızı kadar ayrı ayrı artırılarak emekli olacağı güne kadar
güncellenmekte olduğu, böylece hem enflasyon hem de büyüme oranının tamamının sigortalının
kazancına yansıtıldığı, yeni güncelleme katsayısında, sabit fiyatlarla gayri
safi yurtiçi hâsıla gelişme hızının yüzde otuzunun esas alındığı, 5510 sayılı
Kanun'un geçiş hükümlerine göre yaşlılık aylığının ödenmesinde ortalama aylık
kazanç hesaplanırken, sigortalının her yıla ait prime esas kazancının her yıl
gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncelleneceği ve henüz emekli olmayan tüm
SSK'lı ve Bağ-Kur'luların 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra
hesaplanacak yaşlılık aylığının, kişilerin emekli olacağı yıla kadar güncelleme
katsayısı kadar arttırılacağı, böylece yaşlılık aylığı almayı hak edenlerden
emeklilik için başvuruda bulunmayıp çalışmaya devam edenlere 5510 sayılı
Kanun'un geçiş hükümleri uygulanacağından bağlanacak aylıklarda büyük bir
azalma ortaya çıkacağı, yaşlılık aylığının hesaplanmasında güncelleme
katsayısının kritik bir önemi haiz olduğu, yaşlılık aylığının hesaplanmasında
ortalama aylık kazancın hesabına büyümedeki (refahtaki) artışın sadece yüzde
otuzunun yansıtılmasının sosyal devlet ve adil gelir dağılımı ilkelerini
gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı yansıtmadığı ve bu uygulamanın gelir
dağılımının emeğin aleyhine bozulması anlamına geldiği belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un Geçici 2. maddesinde, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
önce 17.7.1964 gün ve 506 sayılı, 2.9.1971 gün ve 1479 sayılı, 17.10.1983 gün
ve 2925 sayılı, 5510 sayılı Kanunla mülga 17.10.1983 gün ve 2926 sayılı
Kanunlara tabi olanlara bağlanacak yaşlılık aylıklarının ne şekilde
hesaplanacağı düzenlenmiştir.
Dava konusu kuralda ise sigortalının, Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihe kadar geçen sürelerdeki prim ödeme gün sayılarına veya fiili hizmet
süresine ait aylığın, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki kanun
hükümlerine göre aylık talep tarihindeki toplam prim ödeme gün sayısı veya
fiili hizmet süresi üzerinden, Kanun'un yürürlük tarihi itibarıyla hesaplanacak
aylığının Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadarki prim ödeme gün sayısı veya
fiili hizmet süresi ile orantılı bölümünün, aylık talep tarihine kadar geçen
yıllar için, her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile çarpılarak
hesaplanacağı belirtilmiştir. Böylece sigortalının tüm çalışma süreleri dikkate
alınarak, Kanun'un yürürlük tarihinden önce geçen çalışma sürelerinin Kanun'un
yürürlük tarihinden önceki kanun hükümlerine göre, Kanun'un yürürlüğe
girmesinden sonra geçen çalışma sürelerinin ise Kanun ile getirilen hükümlere
göre değerlendirilerek bu şekilde hesaplanan iki kısmi tutarın toplamının aylık
olarak bağlanması kurala bağlanmıştır.
Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrasının (29) numaralı bendine
ilişkin gerekçede belirtildiği üzere güncelleme katsayısının hesaplanması yöntemi
Anayasa'ya aykırı görülmediğinden aynı gerekçelerle iptali istenilen kural da
Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
D- 5754 Sayılı Kanun'un 2. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 4. Maddesinin Birinci Fıkrasının (c) Bendinin (1) ve (2) Numaralı Alt
Bentlerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralın, Anayasa Mahkemesi'nin 2006/111 Esas,
2006/112 Karar sayılı kararının gerekçesiyle uyumlu olmadığı, memur ve diğer
kamu görevlilerinin diğer sigortalılarla beraber 'sigortalı sayılanlar'
arasına alındığı, 5510 sayılı Kanun'un 106. maddesinin (8) numaralı bendinde
yer alan düzenlemeyle memur ve diğer kamu görevlilerinin 5434 sayılı Kanun ile
bağlarının kaldırıldığı, Anayasa'da tanımı yapılan memur ve diğer kamu
görevlilerinden 5754 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce göreve
başlayanların sosyal güvenlik ile ilgili düzenlemeler açısından 5434 sayılı
Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine, sağlıkla ilgili düzenlemeler açısından ise
5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu, buna karşılık 5754 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesinden sonra göreve başlayanların ise hem sosyal güvenlik hem de
sağlıkla ilgili düzenlemeler açısından 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi
olduğu, memur ve diğer kamu görevlileri için 5754 sayılı Kanun'da oluşturulan
çatının, özlük haklarına dayalı bir sistemde görev yapanların, prim esasına
dayalı bir sistemde görev yapan diğer sigortalılarla aynı emeklilik ve sağlık
sistemine tabi olması sonucunu doğurduğu için Anayasa Mahkemesi'nin anılan
kararı ile uyumlu olmadığı, 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce
göreve başlayan memur ve diğer kamu görevlilerinin sosyal güvenlik hakları
bakımından 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine, 5754 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girmesinden sonra göreve başlayan memur ve diğer kamu görevlilerinin
ise sosyal güvenlik hakları bakımından 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi
tutulmasının ancak, kazanılmış hakların korunması durumunda doğru bir yaklaşım
olarak kabul edilebileceği, Anayasa Mahkemesi'nin 5510 sayılı Kanun ile ilgili
iptal gerekçesinde Anayasa'nın başta 128. maddesi olmak üzere memurlar ve diğer
kamu görevlilerine ilişkin 51., 52., 68., 70. ve 76. maddelerindeki düzenlemelerin
örnek gösterilerek memur ve diğer kamu görevlilerinin farklılıklarının
vurgulandığı, kararda sosyal güvenlik hakkından yararlanacak olanların hukuksal
konumlarının gözetilerek aynı statüde bulunmayanların bu statülerinin gerekli
kıldığı kurallara bağlı tutulmalarının Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen
kanun önünde eşitlik ilkesinin doğal bir sonucu olduğu belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 3. maddesinde kısa vadeli sigorta kollarının, iş kazası
ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası kollarını; uzun vadeli
sigorta kollarının, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarını; kamu
idarelerinin ise 10.12.2003 gün ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen kamu
idareleri ve kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunlara bağlı idare, ortaklık,
müessese ve işletmeler ile bu belirtilenlerin ödenmiş sermayesinin yüzde
ellisinden fazlasına sahip oldukları ortaklık ve işletmelerden Türk Ticaret
Kanunu'na tabi olmayanlarla özel yasalarına göre personel çalıştıran diğer kamu
kurumlarını ifade ettiği belirtilmiştir.
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, Kanun'un
kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından hizmet akdi ile bir
veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların; (b) bendinde, köy ve
mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışanlardan ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle
gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanların, gelir vergisinden
muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanların, anonim şirketlerin
yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının, sermayesi paylara bölünmüş komandit
şirketlerin komandite ortaklarının, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin tüm
ortaklarının ve tarımsal faaliyette bulunanların sigortalı sayılacakları
öngörülmüştür.
Dava konusu kurallarda ise kamu idarelerinde, Kanun'un 4.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine tabi olmayanlardan, kadro ve
pozisyonlarda sürekli olarak çalışıp ilgili yasalarında (a) bendi kapsamına
girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanların; anılan fıkranın (a) ve
(b) bentlerine tabi olmayanlardan, sözleşmeli olarak çalışıp ilgili yasalarında
(a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanların ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 86. maddesi uyarınca açıktan vekil
atananların sigortalı sayılacakları kurala bağlanmıştır.
Madde gerekçesinde konuyla ilgili olarak 'Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra
ilk defa devlet memuru olarak göreve başlayanların bu kanuna göre sigortalı
sayılmaları öngörülmektedir.' denilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal
durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal
eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi
ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Sosyal hukuk devletinin somut göstergelerinden biri olan sosyal
güvenlik hakkının yer aldığı, Anayasa'nın 60. maddesinde, 'Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri
alır ve teşkilatı kurar.' denilmektedir.
Sosyal güvenlik, bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan
sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin
üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirmek,
ayrıca sağlıklı ve asgari hayat standardını güvence altına alabilmektir. Bu
güvencenin gerçekleştirilebilmesi için sosyal güvenlik kuruluşları
oluşturularak, kişilerin yaşlılık, hastalık, malûllük, kaza ve ölüm gibi sosyal
risklere karşı asgari yaşam düzeylerinin korunması amaçlanmaktadır.
Kişilere sağlanan bu anayasal güvencelerin yaşama geçirilebilmesi
için Devlet tüm çalışanlara sosyal güvenlik hakkını sağlamak ve bunun için
gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Ancak, bu doğrultuda düzenlemeler
yapılırken, sosyal güvenlik hakkından yararlanacak olanların hukuksal konumları
gözetilerek aynı statüde bulunmayanların farklı kurallara bağlı tutulmaları
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesinin doğal bir
sonucudur.
Anayasa'nın 128. maddesinde ise Devletin, kamu iktisadi
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla
düzenleneceği belirtilerek, memurlar ve diğer kamu görevlileri maddede sayılan
özlük hakları bakımından yasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten
devlet memurlarının hukuki rejimi, çağdaş personel hukukuna uygun olarak
sınıflandırma, kariyer ve liyakat esaslarına dayanmaktadır. Devlet memurları,
görevlerinin gerektirdiği niteliklere ve mesleklerine göre sınıflara
ayrılmakta, kariyerlerine, yürüttükleri hizmet için gerekli bilgilerine ve
yetişme şartlarına uygun biçimde, sınıflarında en yüksek derecelere kadar
ilerleme imkanı sağlanmaktadır. Kamu hizmetlerine alınmada ve görevde
yükselmede ise kamu personelinin nitelikleri, başarıları, işe bağlılıkları gibi
liyakat ölçütleri dikkate alınmaktadır. Ayrıca, memurlar ve diğer kamu
görevlileri, atama işlemiyle idarenin tek taraflı olarak idare hukuku esaslarına
göre önceden nesnel kurallarla belirlediği statü içine girmekte ve kamu gücünü
kullanma yetkisine sahip bulunmaktadırlar. Bunlara üstlendikleri kamu
hizmetinin karşılığı olarak Devlet bütçesinden maaş, ücret, ödenek gibi isimler
altında ödeme yapılmaktadır.
Kamu kesimi için özlük hakları olarak değerlendirilen sosyal
güvenlik kapsamındaki haklar da Anayasa'nın 128. maddesinde belirtilen diğer
haklar gibi kamu hukuku kurallarına bağlı olmasına karşın, işçi ile işveren
arasındaki hak ve yükümlülükler tarafların özgür iradesi ile belirlenen iş
hukuku alanına giren sözleşmelere dayanır. Bu bağlamda, bir hizmet sözleşmesine
dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan işçiler ile bağımsız
çalışanların zorunlu ve isteğe bağlı olarak sosyal güvenlikleri de öteden beri
memur ve diğer kamu görevlilerinden farklı olarak prim esasına dayalı sigorta
sistemiyle sağlanmaktadır. Prim ise yasanın kendilerine karşı güvence sağladığı
sosyal risklerden birinin gerçekleşmesi halinde yapılacak sigorta yardımlarıyla
kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak sigortalı ve işverenden,
sigortalının kazancının veya basamak göstergesinin belli bir yüzdesi üzerinden
alınan parayı ifade etmektedir.
Yasa koyucunun Anayasa'nın 7. maddesi uyarınca sahip olduğu genel
düzenleme yetkisi kapsamında bulunan konuların, 128. maddede özel olarak
vurgulanarak yasa ile yapılmasının Anayasa buyruğu haline getirilmesi, Devletin
en temel işlevlerinden olan kamu hizmetinin görülmesindeki yeri tartışmasız
olan kamu görevlileri için statülerine, yaptıkları görevin gereklerine uygun,
emeklileri için de önceki statüleri ile uyumlu yasal düzenleme yapılmasını
gerekli kılmaktadır. Ancak, düzenlemenin aynı hukuksal konumda bulunmayanların
bu özelliklerini ve farklılıklarını yansıtmak koşuluyla aynı veya başka bir
yasa ile yapılması hususu kuşkusuz yasa koyucunun takdiri içindedir.
Kanun'un Geçici 4. maddesinde, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu'na ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmiş ve Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihte, 5434 sayılı Kanun'a göre iştirakçi olanlar hakkında
sosyal sigortalar bakımından bu Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam
edileceği öngörülmüştür. Buna göre, 5510 sayılı Kanun'da aksine bir hüküm
bulunmadığı takdirde, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamına alınanlar ile önceden 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmış olup da
5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak
yeniden çalışmaya başlayanlar ve bunların dul ve yetimleri hakkında 5434 sayılı
Kanun hükümleri uygulanacaktır.
Kanun'un 13. maddesinde, kısa vadeli sigorta kolları kapsamında
yer alan iş kazası tanımında dava konusu kurala göre sigortalı olanlar
sayılmamıştır. Buna göre, dava konusu kural gereğince sigortalı sayılanlar
hakkında iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası hükümleri
uygulanmayacak, dolayısıyla geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik
geliri ile emzirme ödeneği düzenlemelerinden bu sigortalılar
yararlanamayacaktır. Zira bu sigortalılar hastalık, iş kazası ve meslek
hastalığı sigortası yerine, Kanun'un 47. maddesinde yer alan 'vazife
malüllüğü' hükümlerine tabi olacaklardır. Bu sigortalılar, hastalık ve
analık hallerinde istirahatli bulundukları sürelerde aylıklarını tam alacakları
için bu sürelere ait geçici iş göremezlik ödenekleri de ödenmeyecektir.
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa Kanun'un 4.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya
başlayanların emekli ikramiyeleri, 5434 sayılı Kanun'un Ek 82. maddesi hükmüne
göre hesaplanıp ödenecektir. Buna göre, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesi dikkate
alınarak, aylığa veya toptan ödemeye hak kazanan sigortalıların emeklilik
ikramiyesine ilişkin azami süre, hesap yöntemi, emeklilik ikramiyesinin
hesabında kullanılan ödeme unsurları ile bu ödeme unsurlarına hak kazanma
şartlarına ilişkin usul ve esaslar, ödeme unsurlarının ikramiye hesabına esas
alınan oran ve/veya miktarları dikkate alınarak ödenecektir. 5510 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce iştirakçi olanların emekli
ikramiyeleri ise Kanun'un geçici 4. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, mülga
2829 sayılı Kanun hükümleri de dikkate alınmak şartıyla, 5434 sayılı Kanun hükümlerine
göre hesaplanacaktır. Böylece halen 5434 sayılı Kanun'a göre iştirakçi olanlar
ile 5510 sayılı Kanun'a göre ilk defa sigortalı olanların emekli ikramiyeleri
aynı hükümlere tabi olacak ve 5434 sayılı Kanun'a göre hesaplanacaktır.
5510 sayılı Kanun'un 'Prime esas kazançlar' başlıklı 80.
maddesinde, aynı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c)
bentlerindeki sigortalıların prime esas kazançları belirtilmiştir. Buna göre,
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerindeki
sigortalıların prim oranları aynı olmasına rağmen prime esas kazançlarında bazı
farklılıklar bulunmaktadır. Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
gereğince sigortalı sayılanların çalışmalarına karşılık ödenmesi gereken
ücretin prime tabi tutulabilmesi için hak edilmesi yeterli olup ödenmesi koşulu
bulunmamakta ancak, ücret dışında ödenen diğer kazançların prime tabi
olabilmesi için ödeme koşulu bulunmaktadır. Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi gereğince sigortalı sayılanların prime esas kazançları,
anılan Kanun'un 82. maddesine göre belirlenen prime esas kazanç alt ve üst
sınırları arasında kalmak kaydıyla kendileri tarafından beyan edecekleri kazanç
üzerinden hesaplanacaktır. Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
gereğince sigortalı sayılanların prime esas kazançları ise anılan 80. maddenin
üçüncü fıkrasında tek tek sayılmış olup prime tabi olmaması gereken ödemelere
yer verilmemiştir.
Kanun'un 81. maddesinde malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
prim oranı, sigortalının prime esas kazancının yüzde yirmisi olarak belirtilmiş
olmasına karşın fiili hizmet süresi zammı uygulanan işlerde eklenecek puan,
sigortalının Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) veya (c) bendine
tabi olmasına göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca işin, iş kazası ve meslek
hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre hesaplanacak olan
kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin prim tutarının Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (a) kapsamındaki sigortalılar için işverence, (b)
kapsamındaki sigortalılar için ise kendilerince ödenmesi gerekmektedir. Anılan
fıkranın (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için ise kısa vadeli sigorta
kapsamında olmadıklarından dolayı kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin prim
ödenmeyecektir.
Anılan kurallar gözetildiğinde, Kanun kapsamında kısa vadeli
sigorta kolları, vazife ve harp malüllüğü, emeklilik ikramiyesi ödenmesi, prime
esas kazançlar ve prim oranları hükümlerinin, Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrası kapsamında sigortalı sayılanların hukuksal konumlarından kaynaklanan
özellikler de gözetilerek farklı şekilde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca,
anılan fıkra kapsamındaki sigortalıların farklılıklarının dikkate alınmak suretiyle
aynı yasa içinde düzenlenmesi hususu yasa koyucunun takdir yetkisi içinde
kalmaktadır.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 10. ve 128.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
E- 5754 Sayılı Kanun'un 38. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 60. Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinin (1) Numaralı Alt
Bendinde Yer Alan ''ve (c)'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesi'nin 2006/111 Esas, 2006/112
Karar sayılı kararına aykırı olarak genel sağlık sigortasına ilişkin kurallarda
da memur ve diğer kamu görevlilerinin farklı olan özelliklerinin gözetilmediği,
5754 sayılı Kanun'da halen iştirakçi olanlar ile ilk defa 5510 sayılı Kanun'un
4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanların,
sağlıkla ilgili düzenlemeler açısından 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi
tutulduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Genel sağlık sigortalısı sayılanlar' başlıklı 60.
maddesinin birinci fıkrasının dava konusu ibarenin de yer aldığı (1) numaralı
alt bendinde, ikametgahı Türkiye'de olan kişilerden Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri; (2) numaralı alt bendinde ise anılan
fıkranın (b) bendi gereğince sigortalı sayılan kişilerin genel sağlık
sigortalısı sayılacağı kurala bağlanmıştır.
Madde gerekçesinde konuyla ilgili olarak '5510 sayılı
Kanunun 60. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendinde yapılan düzenleme ile Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamına giren sigortalılar da genel sağlık sigortası kapsamına
alınmıştır.' denilmiştir.
Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrasında, 'Devlet, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde
gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla
sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu
görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak,
onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde
yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.'
denilmektedir. Buna göre Devlet, sağlık hizmetlerini yürütürken herkesin bu
hizmetten yararlanması amacıyla eşgüdüm sağlayacak genel esasları
belirleyecektir.
Kanun ile sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde görülebilmesini
sağlamak amacıyla genel sağlık sigortası kurulması öngörülmüştür. Kanun'un
genel gerekçesinden, beş farklı emeklilik rejiminin aktüeryal olarak hak ve
yükümlülüklerin eşit olacağı tek bir emeklilik rejimine dönüştürülmesinin
planlandığı, buna uygun olarak sağlık hizmetlerinin düzenlenmesinde de aynı anlayışın
esas alındığı anlaşılmaktadır.
5754 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un, 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerine ilişkin başvurudaki gerekçede belirtildiği üzere, Kanun kapsamında
kısa vadeli sigorta kolları, vazife ve harp malüllüğü, emeklilik ikramiyesi
ödenmesi, prime esas kazançlar ve prim oranları hükümleri, Kanun'un 4.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında sigortalı sayılanların hukuksal
konumlarından kaynaklanan özellikleri de gözetilerek farklı şekilde
düzenlenmiştir. Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrası kapsamında sigortalı
sayılanların hukuksal konumlarından kaynaklanan özelliklerinde farklılıklar
olsa da, bu sigortalıların genel sağlık sigortalısı sayılarak aynı sağlık
hizmetlerinden yararlandırılmaları Yasakoyucunun takdir yetkisi
içindedir. Bu nedenle kural, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
F- 5754 Sayılı Kanun'un 64. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 106. Maddesinin Birinci Fıkrasının (8) Numaralı Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5510 sayılı Kanun'un 5754 sayılı Kanun'un 64.
maddesiyle değişik 'Yürürlükten kaldırılan hükümler' başlıklı 106.
maddesinin (8) numaralı bendinde yer alan düzenleme ile memur ve diğer kamu
görevlilerinin 5434 sayılı Kanun ile olan bağlarının kaldırıldığı, Anayasa
Mahkemesi'nce 'uygulama olanağı kalmadığı' gerekçesiyle iptal
edilen düzenlemelere 5754 sayılı Kanun'da tekrar aynı şekilde yer verildiği,
özlük haklarına dayalı bir sistemde görev yapan memur ve diğer kamu
görevlilerinin prim esasına dayalı bir sistemde görev yapan diğer
sigortalılarla aynı emeklilik ve sağlık sistemine tabi olması sonucunun doğurulduğu,
Anayasa Mahkemesi'nin 2006/111 Esas, 2006/112 Karar sayılı kararına uyulmadığı
belirtilerek kuralın, Anayasanın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 8.6.1949 gün ve 5434 sayılı Kanun'un 12 ila
19. maddelerinin, 23. maddesinin, 30 ila 39. maddelerinin, 41 ila 55.
maddelerinin, 57 ila 59. maddelerinin, 61 ila 64. maddelerinin, 66 ila 71.
maddelerinin, 72. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının, 73 ila 80.
maddelerinin, 82 ila 88. maddelerinin, 90 ila 100. maddelerinin, 102.
maddesinin, 104 ila 124. maddelerinin, 127 ila 129. maddelerinin, 131 ila 135.
maddelerinin, ek 2 ila ek 4. maddelerinin, ek 8 ve ek 9. maddelerinin, ek 11.
maddesinin, ek 13 ila ek 19. maddelerinin, ek 21 ila ek 23. maddelerinin, ek 25
ila ek 27. maddelerinin, ek 29 ve ek 30. maddelerinin, ek 31. maddesinin (a) ve
(b) bentlerinin, ek 32 ila ek 39. maddelerinin, ek 46 ila ek 49. maddelerinin,
ek 56 ve ek 57. maddelerinin, ek 59. maddesinin, ek 67 ila ek 70. maddelerinin,
ek 72 ila ek 76. maddelerinin, ek 78. maddesinin, ek 80. maddesinin, geçici 8.
maddesinin, geçici 15. maddesinin, geçici 16. maddesinin, geçici 54., geçici
65., geçici 85., geçici 86., geçici 88., geçici 96 ilâ geçici 98 ., geçici
103., geçici 104., geçici 109 ilâ geçici 113., geçici 115 ila geçici 118.,
geçici 120., geçici 139 ila geçici 140., geçici 146., geçici 147., geçici 150
ila geçici 151., geçici 153., geçici 157., geçici 159., geçici 161 ila geçici
166., geçici 170., geçici 171., geçici 173., geçici 176., geçici 180., geçici
182 ila geçici 186., geçici 190 ila geçici 192., geçici 195 ila geçici 200.,
geçici 203., geçici 204., geçici 207. ve geçici 208., geçici 210 ila geçici
212., geçici 216., geçici 218 ila geçici 220., ek geçici 1., ek geçici 2., ek
geçici 7., ek geçici 8., ek geçici 11., ek geçici 19., ek geçici 20., ek geçici
22. ve ek geçici 23. maddelerinin yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir.
Böylece 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra 5434 sayılı Kanun'un
uygulanma imkanı kalmayan maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Kanun'un Geçici 4. maddesinde ise 5434 sayılı Kanun'a ilişkin
geçiş hükümleri düzenlenmiş ve 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte
5434 sayılı Kanun'a göre iştirakçi olanlar hakkında sosyal sigortalar
bakımından 5434 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği
öngörülmüştür. Buna göre, 5510 sayılı Kanun'da aksine bir hüküm bulunmadığı
takdirde, bu Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına
alınanlar ile önceden 5434 sayılı Kanun'a tabi çalışmış olup da 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden
çalışmaya başlayanlar ve bunların dul ve yetimleri hakkında 5434 sayılı Kanun
hükümleri uygulanacaktır. 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonra
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına girenlere ise
aynı Kanun hükümleri uygulanacaktır.
5754 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentleri ile 5754 sayılı Kanun'un 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un 60. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendinde yer alan ''ve (c)'' ibaresine ilişkin gerekçelerde
belirtilen nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
G- 5754 Sayılı Kanun'un 68. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un Geçici 1. Maddesinin Birinci Fıkrasının '' 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında '' Bölümünün İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralın, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla
uyumlu olmadığı ve 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434
sayılı Kanun'a tabi olan memur ve diğer kamu görevlilerinin, 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilerek
diğer sigortalılarla beraber 'sigortalı sayılanlar' arasına alındığı,
düzenlemenin önceki düzenlemeyle aynı olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın
2., 10. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5510 sayılı Kanun'un dava konusu ibarenin de yer aldığı 'Malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri' başlıklı değişik
Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
önce 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal
Sigortalar Kanunu'na tabi olanların 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve 5510 sayılı Kanunla mülga 2926
sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'na
tabi olanların 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi
kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na tabi
olanların ise 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamında kabul edileceği belirtilmiştir.
Madde gerekçesinde konuyla ilgili olarak, '5510 sayılı
Kanunun Geçici 1 inci maddesi ile Kanunun yürürlük tarihinden önce malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarından hak kazanılan gelir, aylık, sosyal yardım
zammı ve diğer ödeneklere ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmektedir.' denilmiştir.
Dava konusu ibare ile 5510 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinde
devlet memuru veya diğer kamu görevlisi olarak görev yapan kişilerin 5434
sayılı Kanun ile ilişkilerini sağlayan kurallar dışında kalan hususlarda yasal
boşluğun önlenmesi amaçlanmıştır.
5754 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt
bentlerine ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle kural, Anayasa'nın 2.,
10. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
H- 5754 Sayılı Kanun'un 3. Maddesiyle, 5510 Sayılı Kanun'un 5. Maddesine
Eklenen (g) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5754 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle, 5510 sayılı
Kanun'un 5. maddesine eklenen (g) bendinin, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, 13.2.2011 günlü, 6111 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 24. maddesiyle değiştirilmiştir. Bu nedenle, konusu kalmayan
istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
I- 5754 Sayılı Kanun'un 4. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 6. Maddesinin Birinci Fıkrasının (h) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Türkiye tarafından da kabul edilen Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile çocukların ekonomik olarak
sömürülmesinin, her türlü tehlikeli işte ya da eğitimine, sağlığına, bedensel,
zihinsel, ruhsal, toplumsal veya ahlaki gelişmesine zarar verebilecek nitelikte
çalıştırılmasına karşı korunmasının amaçlandığı, 1998 yılında 4334 sayılı Kanun
ile kabul edilen 138 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi'nde de aynı
hususların yer aldığı, Uluslararası Çalışma Örgütünün ise çocukların çalışma
yaşamındaki koşullarının iyileştirilmesini hedef alan çalışmalar yaptığı,
Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından kabul edilen 15, 59, 138 ve 182 sayılı
Sözleşmelerin, çocukların çalışma koşullarını ve sektörlere göre asgari çalışma
yaşlarını belirlediği, Türkiye'nin bu sözleşmeleri kabul ettiği, 10.6.2003
günlü, 4857 sayılı İş Kanunu'nun hafif işlerde de olsa, ondört yaşını doldurmuş
olan çocukların çalışmasına izin verdiği, onbeş yaşını doldurmuş çocuklar için,
ağır ve tehlikeli işler ile yeraltı ve sualtı işleri açısından sınırlama
getirildiği, genel olarak onbeş yaşını dolduran çocukların İş Kanunu'nda
belirtilenler ve özel yasalarda yer alan istisnalar dışında kalan her işte
çalıştırılabilecekleri, Anayasa'nın 50. maddesinde yer alan kural ile
çocukların, gücüyle ve yaşıyla uygun işlerde ve iyi koşullarda
çalıştırılmasının amaçlandığı, asgari çalışma yaşının onaltı olarak
belirlendiği koşullarda, onsekiz yaşından küçüklerin kısa ve uzun vadeli
sigorta dallarının uygulanması kapsamında bulunmamasının, sosyal devlet
ilkesine uygun olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, Kanun'un kısa ve uzun vadeli sigorta kolları
hükümlerinin uygulanmasında, Kanun'un 4. maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c)
bentleri gereği sigortalı sayılması gerekenlerden onsekiz yaşını doldurmamış
olanların, Kanun'un 4. ve 5. maddelerine göre sigortalı sayılmayacakları
öngörülmüştür. Buna göre, onsekiz yaşını doldurmamış olanlar, 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerine uyacak
nitelikte çalışmaları bulunsa bile onsekiz yaşını dolduruncaya kadar sigortalı
sayılmayacaklardır. Bu kişilerin sigortalılıkları ise onsekiz yaşını
doldurdukları tarihten itibaren başlayacaktır. Ancak, Kanun'un 6. maddesinin
ikinci fıkrası gereğince dava konusu kuralın uygulanmasıyla ilgili olarak, bir
meslek veya sanat okulunu bitirenlerden, 22.11.2001 gün ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanunu hükümlerine göre mahkemece ergin kılınmak suretiyle,
öğrenimleriyle ilgili görevlerde çalışanlar bakımından onsekiz yaşını bitirmiş
olma şartı aranmayacaktır.
Diğer yandan kural, Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendi gereğince sigortalı sayılması gerekenlerden onsekiz yaşını doldurmamış
olanları kapsamamaktadır. Nitekim, 5510 sayılı Kanun'un 38. maddesinin ikinci
fıkrası gereğince, onsekiz yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına tâbi olanların sigortalılık süreleri, onsekiz yaşını
doldurdukları tarihte başlamış kabul edilecek ve bu tarihten önceki süreler
için ödenen malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün
sayılarının hesabına dahil edilecektir.
Kanun'un 61. maddesinde, anılan Kanun'un 60. maddesi gereği genel
sağlık sigortalısı sayılanların çocuklarının, ana ya da babasının tescil
edilmiş olmasına bakılmaksızın ve ayrıca bir işleme gerek olmaksızın onsekiz
yaşını dolduruncaya kadar genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık
sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi olarak sağlık hizmetlerinden ve
diğer haklardan yararlandırılacağı, onsekiz yaşından küçük çocuğun ana ve
babası yok ise onsekiz yaşını dolduruncaya kadar Kanun'un 60. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (7) numaralı alt bendi kapsamında primi Devlet
tarafından ödenmek üzere genel sağlık sigortalısı sayılacağı kurala
bağlanmıştır.
Kanun'un 63. maddesinde ise genel sağlık sigortalısının ve
bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını, hastalanmaları halinde
sağlıklarını kazanmalarını, iş kazası ile meslek hastalığı, hastalık ve analık
sonucu tıbben gerekli görülen sağlık hizmetlerinin karşılanmasını, iş
göremezlik hallerinin ortadan kaldırılmasını veya azaltılmasını temin etmek
amacıyla Sosyal Güvenlik Kurumunca finansmanı karşılanacak sağlık hizmetleri
düzenlenmiştir.
İptali istenen kural gereğince 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri gereğince sigortalı sayılması
gerekenlerden onsekiz yaşını doldurmamış olanlar, onsekiz yaşını dolduruncaya
kadar genel sağlık sigortası kapsamına alındığından kural, Anayasa'nın 2. ve
60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
J- 5754 Sayılı Kanun'un 4. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 6. Maddesinin Birinci Fıkrasının (k) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralla, aylık net geliri asgari ücretten az
olan esnafların sosyal güvenlik sisteminin kapsamı dışında tutulduğu, bunun da
güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği ve sosyal adalet ile
toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü sosyal hukuk devleti ilkesine uygun
olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasanın 2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, Kanun'un kısa ve uzun vadeli sigorta kolları
hükümlerinin uygulanmasında, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan
gelir vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlardan aylık
faaliyet gelirlerinden bu faaliyetine ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan
tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenlerin
Kanun'un 4. ve 5. maddelerine göre sigortalı sayılmayacaklarını kurala
bağlamıştır.
Dava konusu kuralla, kendi nam ve hesabına çalışanlardan gelir
vergisinden muaf olan kişilerin yıllık ya da aylık gelirlerinin net tutarının
asgari ücretin altında olması halinde, yetersiz gelirlerinden ayrıca sigorta
primi kesintisi yapılarak bu kişilerin maddi sıkıntılardan kurtulması,
yatıramadıkları primlerden dolayı ayrıca gecikme zammı külfetiyle
karşılaşmamaları amacıyla zorunlu sigorta kapsamından çıkartılmaları
amaçlanmaktadır. Bu kişilerin talepleri halinde, isteğe bağlı sigortaya tabi
olarak sosyal güvenlik haklarından yararlanmaları mümkündür. Ayrıca, bu
kişilerin gelirlerinin söz konusu miktarın altında olduğunu beyan etmedikleri
ve belgelendirmedikleri sürece zorunlu sigorta kapsamından çıkarılmaları da
mümkün değildir. Bu açıdan kuralın uygulanması, kişinin iradesine bağlı
kılınmıştır.
Kaldı ki, Kanun'un 60. maddesinin birinci fıkrasında kimlerin
genel sağlık sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir. Anılan fıkranın (g)
bendinde ise fıkrada sayılan bentlerin kapsamı dışında kalan ve başka bir
ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşların genel
sağlık sigortalısı sayılacakları öngörülmüştür. Buna göre, dava konusu kural nedeniyle
sigortalı sayılmayan kişiler, Kanun'un 60. maddesi kapsamında genel sağlık
sigortalısı sayılacaklarından dolayı, genel sağlık sigortası kapsamı dışında
kalmaları da söz konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 60.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
K- 5754 Sayılı Kanun'un 21. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 34. Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinde Yer Alan '' veya kendi
sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması '' İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5510 sayılı Kanun'un 34. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendine göre, sigortalının dul eşine yüzde yetmişbeş oranında
aylık bağlanabilmesi için, aylık bağlanacak çocuğunun bulunmaması koşulunun
yanında, bu Yasa veya yabancı ülke mevzuatı kapsamında çalışmaması ve kendi
sigortasına dayalı olarak gelir veya aylık bağlanmamış olmasının gerektiği,
bunların bulunması halinde, aylık bağlama oranının yüzde elliye düşeceği,
çalışmaları nedeniyle emekli geliri elde edenlerin cezalandırıldığı, çalışması
nedeniyle emekli geliri olanların ölen sigortalının eşi olmaktan kaynaklanan
haklarının kısıtlandığı, eş olmaktan dolayı kazanılmış bir hak olması
gerekirken çalışma-çalışmama koşuluna bağlı olarak farklı oranlarda ödenen ve
çalışan eş için eşitsizlik oluşturan bir düzenleme getirildiği, sigortalının
geride bıraktığı eşinin zora sokulduğu, dolayısıyla kuralla sosyal devlet ve
sosyal güvenlik ilkeleriyle bağdaşmayan haksız ve adaletsiz bir uygulama
yapıldığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu ibarenin de yer aldığı 'Ölüm aylığının hak
sahiplerine paylaştırılması ' başlıklı değişik 34. maddesinde, ölen
sigortalının Kanun'un 33. maddesi hükümlerine göre hesaplanacak aylığının, dul
eşine yüzde ellisi, aylık bağlanmış çocuğu bulunmayan dul eşine ise Kanun'un 5.
maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (e) bentleri hariç, Kanun kapsamında
veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaması veya kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde yüzde yetmişbeşi oranında
aylık bağlanacağı belirtilmiştir. Buna göre kuralda, sadece geride kalan eşin
çalışması veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir ya da aylık bağlanmış olması
halinde ölüm aylığının yüzde yirmibeş azaltılarak bağlanması öngörülmekte olup
eşin kendi çalışması ya da sigortalılığı nedeniyle elde ettiği gelir ya da
kazancına dokunulmamaktadır. Dolayısıyla kuralın, sosyal güvenlik hakkını
ortadan kaldıran bir yönü bulunmadığı gibi adil olmadığı da söylenemez.
Diğer taraftan, ölüm aylığındaki yüzde yetmişbeşlik oranın, ölen
eşin yokluğunda aylık ve geliri olmayan eşi desteklemeyi amaçladığı
gözetildiğinde, kendisine ölüm aylığı bağlanacaklardan, çalışan veya kendi
sigortalılığı nedeniyle gelir ya da aylık bağlanmış olan eş ile çalışmayan veya
kendi sigortalılığı nedeniyle gelir ya da aylık bağlanmamış olan eşin
konumlarının aynı olmadığı açıktır. Dolayısıyla kuralın eşitlik ilkesine aykırı
bir yönü de bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
L- 5754 Sayılı Kanun'un 30. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesinin İkinci Fıkrasının (a) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, isteğe bağlı sigortanın amacının, işsiz kalan
sigortalıların primlerini kendilerinin ödeyerek emeklilik için gerekli prim
ödeme gün sayısını tamamlamaları olduğu, 5754 sayılı Kanun'un 32. maddesi ile
değiştirilen 5510 sayılı Kanun'un 52. maddesinde isteğe bağlı sigortalılığın
prim oranlarının artırılarak yüzde otuzikiye yükseltildiği, prim oranlarının
artırılmasının, emeklilik şartlarının da ağırlaştırılmasıyla isteğe bağlı
sigortanın amacından uzaklaştırıldığı, işsiz ve geliri olmayan sigortalıların
isteğe bağlı sigorta yoluyla emekli olmalarının imkânsız hale getirildiği,
ayrıca 506 sayılı Kanun'da düzenlenen isteğe bağlı sigortalılık için gereken en
az 1080 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödenmiş olması şartının
5754 sayılı Kanun ile kaldırıldığı, isteğe bağlı sigortalılığın prim ödeme gücü
bulunanlara hiç çalışmadan emekli olma imkânı sağlayan bir yapıya sokulduğu,
düzenlemenin adil olmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 60.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'İsteğe bağlı sigorta ve şartları' başlıklı
değişik 50. maddesinin birinci fıkrasında, isteğe bağlı sigorta, kişilerin
isteğe bağlı olarak prim ödemek suretiyle uzun vadeli sigorta kollarına ve
genel sağlık sigortasına tâbi olmalarını sağlayan sigorta olarak ifade edilmiş;
dava konusu kuralın da yer aldığı ikinci fıkrasında ise isteğe bağlı sigortalı
olabilmenin şartları belirtilmiştir. Buna göre, Türkiye'de ikamet edenler ile
Türkiye'de ikamet etmekte iken sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış
ülkelerdeki Türk vatandaşlarının, isteğe bağlı sigortalı olabilmeleri için,
Kanun'a tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamaları veya
sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde otuz günden az çalışmaları
ya da tam gün çalışmamaları, kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış
olması, onsekiz yaşını doldurmuş bulunmaları ve isteğe bağlı sigorta talep
dilekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu'na başvuruda bulunmaları gerekmektedir.
Kanun'un 51. maddesinin üçüncü fıkrasında, ay içerisinde otuz
günden az çalışan veya Kanun'un 80. maddesi uyarınca prim ödeme gün sayısı, ay
içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanun'a göre belirlenen günlük
normal çalışma saatine bölünmesi suretiyle hesaplanan sigortalıların aynı ay
içerisinde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeleri halinde, primi ödenen süreler
zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme gün sayısına otuz günü geçmemek üzere
ekleneceği ve eklenen bu sürelerin, Kanun'un 4. maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edileceği; anılan 51.
maddenin son fıkrasında ise isteğe bağlı sigorta primi ödenmiş sürelerin,
malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası hükümlerinin
uygulamasında dikkate alınacağı ve söz konusu sürelerin, aynı maddenin 51.
maddenin üçüncü fıkrası hükmü saklı olmak üzere Kanun'un 4. maddenin birinci
fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edileceği
öngörülmüştür. Buna göre, örneğin ayda on gün kısmi çalışması olan bir kişinin,
kalan yirmi günlük kısmı isteğe bağlı sigortalılık ile ödeyebilme imkanı
bulunmaktadır. Bu kişinin yaşlılık aylığı bağlanma talepleri, Kanun'un 53.
maddesinin son fıkrası gereğince, en fazla sigortalılığın geçtiği sigortalılık
haline ya da hizmet sürelerinin eşit olması ile malûllük ve ölüm halleri ile
yaş haddinden re'sen emekli olma, süresi kanunla belirlenen vazifelere atanma
veya seçilme ve bağlı oldukları sigortalılık halinin kanunla değiştirilmesi
durumunda ise son sigortalılık şartlarına göre belirlenecektir.
Sosyal Güvenlik Kurumunun amacına uygun olarak hizmet verebilmesi,
sahip olduğu parasal kaynaklara bağlı olduğundan, temel gelir kaynağı prim olan
bu Kurumda aktüeryal dengeler gözetilerek sigortalıların Kanun'da belirtilen
süreler kadar prim ödemek suretiyle Kurum ile ilişkilerini devam ettirmelerini
ve Kurumun sağlayacağı haklardan bu suretle yararlanmalarını öngören bir
düzenleme getirilmesi sistemin doğal bir sonucudur. Kaldı ki, isteğe bağlı
sigortalılığın ortak özelliği, prim sorumluluk ve yükümlülüğünün isteğe bağlı
sigortalı olmak isteyen kişinin kendisinde olmasıdır.
Kural aynı zamanda, isteğe bağlı olarak prim ödemek suretiyle
kişilerin uzun vadeli sigorta kollarına ve genel sağlık sigortasına tâbi
olmalarını sağladığından, zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek çalışması
bulunmayan kişileri de genel sağlık sigortası kapsamına almaktadır. Dolayısıyla
kuralın, adil olmadığı da söylenemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 60.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
M- 5754 Sayılı Kanun'un 31. Maddesiyle 5510 Sayılı Kanun'un 51.
Maddesine İkinci Fıkradan Sonra Gelmek Üzere Eklenen Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5754 sayılı Kanun'un 31. maddesiyle 5510 sayılı
Kanun'un 51. maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın,
Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kural, 13.2.2011 günlü, 6111 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 32. maddesiyle değiştirilmiştir. Bu nedenle, konusu kalmayan
istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
N- 5754 Sayılı Kanun'un 35. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 55. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5510 sayılı Kanun'da tekrarlanan ve aynı
şekilde kabul edilen kuralın Anayasa Mahkemesi'nin 2006/111 Esas, 2006/112
Karar sayılı kararı ile memur ve diğer kamu görevlileri yönünden Anayasa'nın
2., 10. ve 128. maddelerine aykırı bulunması nedeniyle, 5510 sayılı Kanun'un
55. maddesinin ikinci fıkrasındaki 'Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve
aylıklar' bölümünün ise diğer sigortalılar yönünden aylık
hesaplanmasında güncelleme katsayısının kullanılacağı gerekçesiyle, Anayasa'nın
2. ve 60. maddelerine aykırı bulunarak iptal edildiği, kuralda iptal gerekçesi
doğrultusunda yeni bir düzenleme getirilmediği, Anayasa Mahkemesi'nin 1999/42
Esas, 2001/41 Karar sayılı kararıyla benzer bir düzenlemeyi ayrıca iptal ettiği
belirtilerek kuralın, memur ve diğer kamu görevlileri açısından Anayasa'nın 2.
ve 128. maddelerine, 'Bu kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklar' ibaresinin
ise güncelleme katsayısı ile bağlantısı nedeniyle diğer sigortalılar yönünden
Anayasa'nın 2. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, Kanun'a göre bağlanan gelir ve aylıkların her
yılın Ocak ve Temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere, bir önceki altı
aylık döneme göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı kadar artırılarak
belirlenmesi öngörülmüştür.
5754 Sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un, 3. maddesinin birinci fıkrasının (29) numaralı bendi ile 5754 sayılı
Kanun'un 2. maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerine ilişkin gerekçelerde
belirtilen nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 60. ve 128. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN ve Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
O- 5754 Sayılı Kanun'un 38. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 60. Maddesinin Birinci Fıkrasının (f) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kural ile birlikte 5434 sayılı Kanun'a göre
emekli aylığı alanların sağlık yardım ve giderlerinin diğer sigortalılar gibi
genel sağlık sigortası kurallarına göre yapılacağı, Anayasa Mahkemesi'nin
2006/111 Esas, 2006/112 Karar sayılı iptal kararı gözetilerek memur ve diğer
kamu görevlisi olarak görev yapanların sağlık yardımlarının diğer sigortalılar
gibi aynı kurallara tabi olacağı ve bunların sağlık yardımı ile giderlerinin
genel sağlık sigortası kurallarına göre yapılacağı, dolayısıyla kuralın,
Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 5510 sayılı Kanun veya bu Kanun'dan önce
yürürlükte bulunan sosyal güvenlik yasalarına göre gelir veya aylık alan
kişilerin genel sağlık sigortalısı sayılacağı belirtilmiştir.
5754 sayılı Kanun'un 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı
Kanun'un 60. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendinde yer alan ''ve (c)'' ibaresine ilişkin başvurudaki gerekçede
belirtilen nedenlerle kural, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamıştır.
P- 5754 Sayılı Kanun'un 41. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 64. Maddesine Eklenen (c) Bendinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesi'nin 1990/27 Esas, 1991/2
Karar sayılı kararıyla 506 sayılı Kanun'un 34. maddesinde öngörülen ve sosyal
sigortalılara yapılacak sağlık yardımını onsekiz ayla sınırlayan hükmün iptal
edildiği, kuralla yabancıların kronik hastalıklarının tedavilerinin
engellendiği, 16.6.1989 günlü, 3581 sayılı Kanunla onaylanan Avrupa Sosyal
Güvenlik Sözleşmesi'nin 13. maddesinde de hastalık durumunda gerekli olan tüm
bakımların sağlanmasının öngörüldüğü belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 17., 56.
ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un değişik 60. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde,
mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke
vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan
kişilerin genel sağlık sigortalısı olacakları hüküm altına alınmıştır. Aynı
maddenin üçüncü fıkrasında da anılan bendin kapsamına girenlerden Türkiye'de
bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanların genel sağlık sigortalısı ve genel
sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi sayılmayacakları
belirtilmiştir. Böylece oturma izni alarak bir yılını doldurmuş ve yabancı bir
ülkede sigortalı olmayan yabancı ülke vatandaşlarının genel sağlık sigortalısı
olabilmeleri imkanı getirilmiştir. Ancak, bu kişilerin, Kanun'un 67. maddesinin
(a) ve (c) bentleri gereğince, bir yıl içinde toplam otuz gün genel sağlık
sigortası prim ödeme gün sayısının olması ve bu sürenin sonunda da prim
borçlarının bulunmaması gerekmektedir.
Dava konusu kuralda, yabancı ülke vatandaşlarının, genel sağlık
sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi
sayıldığı tarihten önce mevcut olan kronik hastalıkları, Kurumca finansmanı
sağlanmayacak sağlık hizmetleri arasında sayılmıştır. Yabancının genel sağlık
sigortası kapsamına girdikten sonra ortaya çıkan kronik hastalıklarına ilişkin
sağlık hizmetlerinde ise böyle bir sınırlama bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun amacına uygun olarak hizmet verebilmesi
sahip olduğu parasal kaynaklara bağlıdır. Bu bakımdan sistemi zedeleyecek ya da
işlemez hale getirebilecek girişimleri engelleyecek düzenleme getirilmesi
sistemin doğal bir sonucudur. Bu bakımdan kuralla, diyaliz hastası, hemofili
hastalığı, organ yetmezliği gibi kronik hastalığı olan yabancı ülke
vatandaşlarının Ülkemize gelerek, ikamet izni almaları ve bir yılın sonunda da
genel sağlık sigortalısı olarak tedavi giderlerini genel sağlık sigortasından
ödetmelerinin önüne geçilerek verilen hakkın kötüye kullanımının engellemek
istendiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 65. maddesindeki 'Devlet, sosyal ve
ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına
uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirir.' hükmü gözetildiğinde, genel sağlık sigortalısı kişinin bazı
giderlerinin karşılanmasında belirli hastalıklara ödeme yapılmaması ya da
bazılarına belli oranda ödeme yapılması Devletin mali kaynaklarının yeterliliği
ölçüsünde yasakoyucunun takdirindedir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 17., 56. ve
60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
R- 5754 Sayılı Kanun'un 46. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 76. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Son Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralın Anayasa'nın öngördüğü sosyal hukuk
devleti kavramına ters düşen bir şekilde, hasta olmasına rağmen çalışmak
zorunda kalan kişilerin cezalandırılması anlamına geldiği, sosyal hukuk
devletinin, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani
sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet olduğu, devletin
ekonomik ve sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken uygulayacağı
sınırlamalarda yaşama hakkını ortadan kaldıran düzenlemeler yapamayacağı,
kuralla sosyal güvenlik hakkının kullanılmaz duruma getirildiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 17. ve 60. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, tedavinin sona erdiğine ve çalışabilir
durumda olduğuna dair Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından
belge almaksızın başka işte çalışan genel sağlık sigortalısının aynı hastalığı
sebebiyle yapılan tedavi masraflarının kendisinden alınacağı belirtilmektedir.
İstirahate ilişkin hekim raporları, kişinin dinlenmesi ve bu
süreçte tedaviyle sağlığının korunmasını sağlamaktadır. İstirahatli iken
kişinin çalışabilmesi, işin doğası gereği hekimin, tedavinin sona erdiğine veya
çalışabilir olduğuna ilişkin raporunu gerektirmektedir. Çalışabilir raporu
almadan ya da tedavinin sona erdiğini belgelemeden başka bir işte çalışan kişi,
tedavinin gereği gibi yapılabilmesine kendi davranışıyla engel olmaktadır.
Dolayısıyla kural, öncelikle kişinin sağlığını korumayı amaçlamakta, masrafın
kişiden alınması yönünden sınırlı bir uygulama alanıyla da istirahat süresince
geçici iş göremezlik ödeneği alan sigortalının istirahat hakkını kötüye kullanmasını
engellemektedir. Bu bakımdan kuralın, yaşam hakkını ve sosyal güvenlik hakkını
ortadan kaldıran bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 17., ve
60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
S- 5754 Sayılı Kanun'un 58. Maddesiyle 5510 Sayılı Kanun'un 98.
Maddesine İkinci Fıkradan Sonra Gelmek Üzere Eklenen Fıkranın İncelenmesi
Dava dilekçesinde, özel sağlık sigortalarına ilişkin usul ve
esasların yasa ile belirlenmesi gerektiği, Anayasa'ya göre yasa ile
düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve
çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilemeyeceği, çerçevesi çizilmeyen,
sınırları belirlenmeyen bir alanda Hazine Müsteşarlığı'na usul ve esas
belirleme yetkisi veren kuralın, Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı veya
destekleyici özel sağlık sigortalarına ilişkin usul ve esasların Kurum'un uygun
görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği öngörülmüştür.
Anayasa'nın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne ait olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kuralı yer almaktadır.
Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa'nın 7.
maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi,
sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması
gerekir. Bununla birlikte, yasada temel esasların belirlenmesi koşuluyla,
uzmanlık, özel ihtisas ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin
yürütmeye bırakılması Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu'nun 'Sigorta sözleşmeleri'
başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasında, sigorta sözleşmelerinin ana
muhtevasının, Hazine Müsteşarlığınca onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı
şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenleneceği; 'Tarifeler'
başlıklı 12. maddesinin ikinci fıkrasında, Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı
bulunduğu Bakan'ın, gerek görülen hallerde hayat, bir yıldan uzun süreli ferdi
kaza, sağlık, hastalık ve ihtiyari deprem sigortaları tarifeleri ile prim,
formül ve cetvellerinin uygulamaya konulabilmesini Hazine Müsteşarlığı'nın
onayına tabi kılabileceği; 'Zorunlu sigortalar' başlıklı 13. maddesinin
ikinci fıkrasında ise Hazine Müsteşarlığı'nın, zorunlu sigortaya konu teşkil
eden menfaat üzerinde yapacakları iş ve işlemler nedeniyle, ilgili kurum ve
kuruluşların görüşlerini alarak zorunlu sigorta denetimi yapabilecekleri
belirlemeye yetkili olduğu öngörülerek, Hazine Müsteşarlığı'na sigortacılıkla
ilgili bazı yetkiler tanınmıştır. Başka bir ifade ile yıllık veya daha uzun
süreli tamamlayıcı veya destekleyici özel sigortacılık faaliyetleri, 5684
sayılı Kanun kapsamında Hazine Müsteşarlığı'nın görev ve yetki alanına
girmektedir.
Hazine Müsteşarlığı, yıllık veya daha uzun süreli tamamlayıcı veya
destekleyici özel sağlık sigortasına ilişkin usul ve esasları 5684 sayılı
Kanun'a ve genel sigortacılık ilkelerine göre belirleyeceğinden kuralda,
yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme
yetkisi verildiğinden söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
T- 5754 Sayılı Kanun'un 61. Maddesiyle Değiştirilen, 5510 Sayılı
Kanun'un 103. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralın, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde
görüşülmesi sırasında eylemli içtüzük ihlali yapıldığı, İçtüzüğün, çalışma
saati sona erdikten sonra süre uzatılması için oylama yapılmasına olanak
vermediği, süre geçtikten sonra oylama yapılamayacağı, çalışma saatini aştıktan
sonra süre uzatımı için oylama yapmanın, eylemli içtüzük ihlali olduğu
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 88. ve 95. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Bir yasa tasarısının TBMM'de yasalaşma usulü ve sürecine ilişkin
İçtüzük kuralları gereğince yapılan işlemler yasanın şekil unsurunu
oluşturmaktadır. Bu nedenle, davacının başvuru dilekçesindeki iptal istemi,
Kanun'un yapılış şekline yönelik olup iptali istenilen kuralların 'şekil'
yönünden denetimini gerektirmektedir.
Anayasa'nın 148. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, ' Anayasa
Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler
ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece
şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim
ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas
bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Kanunların
şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp
yapılmadığı; ... hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme,
Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri
tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten
sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def'i yoluyla da ileri
sürülemez.' hükmünü içermektedir. 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 20. ve 22. maddeleriyle de bu
düzenlemeye paralel kurallar getirilmiştir. Buna göre, Anayasa Mahkemesi,
yasaların şekil bakımından denetlenmesinde, son oylamanın öngörülen çoğunlukla
yapılıp yapılmadığını inceleyecektir.
Dava dilekçesinde, TBMM İçtüzüğü'nün eylemli ihlali gerekçesine
dayalı olarak dava konusu kuralın şekil bakımından iptali istenilmektedir.
Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin yasa kurallarını şekil bakımından denetlemesi, son
oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı hususu ile sınırlıdır.
Yapılan incelemede söz konusu maddenin Anayasa'nın öngördüğü çoğunlukla
oylandığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, dava dilekçesinde kuralın şekle dayalı
iptali isteminde, son oylamanın öngörülen çoğunlukla yapılmadığı gerekçesine de
dayanılmamıştır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 148.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 88. ve 95. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
U- 5754 Sayılı Kanun'un 73. Maddesiyle 5510 Sayılı Kanun'a Eklenen
Geçici 20. Maddenin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kuralda, vakıf ve sandık iştirakçilerinin
sağlık ve sosyal sigorta haklarının korunmadığı, devir nedeniyle gelir
kaynakları kesilen sandık ve vakıfların iştirakçilerine Kanun'un öngördüğü
sosyal hakların ve ödemelerin üzerinde sağlamış oldukları sosyal sigorta
haklarını ve ödemelerini gerçekleştirebilmeleri ve devam ettirebilmelerinin
mümkün olmadığı, bu imkânsızlık gözönünde tutularak istihdam eden kuruluşun
ödeme yapmasının öngörüldüğü ancak, istihdam eden kuruluşun ödeme güçlüğü
çekmesi olasılığına karşı hiçbir devlet güvencesinin bulunmadığı, istihdam eden
kuruluşun ödeme güvencesinin sadece emekli olanlara yönelik olduğu, halen
çalışan ve ileride sağlayacağı sosyal güvenceleri göz önünde tutarak yıllarca
yüksek tutarda prim ödeyenlerinse bu haktan mahrum bırakıldığı, düzenlemeye
göre 30.4.2008 tarihinden sonra sandıklarca bağlanmış ve bağlanacak olan gelir
ve aylıklara yapılacak artışların 506 sayılı Kanun'a göre bağlanan gelir veya
aylıklara yapılacak artışlardan fazla olamayacağı, bu durumun yüksek tutarda
prim ödeyen vakıf iştirakçileri açısından büyük haksızlık oluşturduğu, bu
kişilerin vakıf senetlerinden doğan kazanılmış haklarının yok edildiği, 506
sayılı Kanun'a göre bağlanan gelir ve aylıklarda yapılan haksız ve adil olmayan
artış yönteminin sandık ve vakıf iştirakçilerine de yansıtıldığı, sandık ve
vakıf iştirakçilerinin emekli aylıklarına refahtan tam pay vermeden
artırılacağı, devletin, haklı bir neden ortaya koymaksızın kendi kurduğu
örgütten farksız ve hatta ondan daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan vakıf
kuruluşlarını işlevsiz hale getirmesinin sosyal devlet ilkesi ile
bağdaştırılamayacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 506 sayılı Kanun'un Geçici 20. maddesi
kapsamındaki bankaların, sigorta ve reasürans şirketlerinin, ticaret
odalarının, sanayi odalarının, borsaların veya bunların teşkil ettikleri
birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandık iştirakçilerinin, aylık veya
gelir bağlanmış olanların ve bunların hak sahiplerinin herhangi bir işleme
gerek kalmaksızın 5510 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20. maddesinin yayımı
tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilerek 5510
sayılı Kanun kapsamına alınacağı, üç yıllık sürenin Bakanlar Kurulu kararı ile
en fazla iki yıl daha uzatılabileceği, devir tarihi itibarıyla sandık
iştirakçilerinin 551 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
kapsamında sigortalı sayılacakları belirtilmiştir. Diğer bir ifade ile kural,
belirtilen sandıkların değil, sandık iştirakçilerinin, aylık ve gelir bağlanmış
olanların ve bunların hak sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilmeleri
ve Kanun kapsamına alınmaları hususunu kurala bağlamaktadır. Anılan maddenin
diğer fıkralarında ise birinci fıkrada öngörülen devrin, hangi esas ve usullere
göre yapılacağı düzenlenmiştir.
5510 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20. maddenin iptal
istemi dışında kalan diğer fıkralarında, kural kapsamındakilerin aylık ve gelir
farklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenmeye devam edilmesi
zorunluluğunun bulunması ve vakıf senedinde bulunmasına rağmen karşılanmayan
diğer sosyal haklar ile ödemelerin yalnızca sandıklar tarafından değil, aynı
zamanda sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlarca da ödenmesi
öngörüldüğünden, kural kapsamındakilerin haklarının korunmadığı söylenemez.
Öte yandan, 506 sayılı Kanun'un Geçici 20. maddesi kapsamındaki
bankaların, sigorta ve reasürans şirketlerinin, ticaret odalarının, sanayi
odalarının, borsaların veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için
kurulmuş bulunan sandık iştirakçilerinin, aylık veya gelir bağlanmış olanlar
ile bunların hak sahiplerinin, 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı
sayılacağının öngörülmesi nedeniyle kural, anılan kişilerin sosyal güvenlik
haklarını da ortadan kaldırmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Serruh KALELİ bu
görüşe katılmamıştır.
V- 5754 Sayılı Kanun'un 80. Maddesiyle Değiştirilen, 2802 Sayılı
Kanun'un Geçici 16. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hâkim ve savcıların en yüksek Devlet memuru
kıstas alınmak suretiyle belirlenen aylıklarının, 5536 sayılı Kanun'da yapılan
düzenleme ile emekli aylıklarına yansıtılmadığı, 2802 sayılı Kanun'un 111.
maddesinde hakim ve savcıların Devlet memurlarına tanınan sosyal hak ve
yardımlara ilişkin hükümlerden aynen yararlanacaklarının hükme bağlanması
nedeniyle emekli aylığı yönünden hakim ve savcıların diğer Devlet memurlarıyla
aynı statüde oldukları, Devlet memurlarının çalıştıktan ve emekli olduktan
sonraki döneme ilişkin hak ve yükümlülüklerinin yasalarla düzenlendiği, Anayasa
Mahkemesi'nin 4447 ve 5510 sayılı Kanunların denetimlerinde verdiği iptal
kararlarına aykırı olarak yeniden düzenleme yapıldığı, 5510 sayılı Kanun'un
5754 sayılı Kanun'un 68. maddesi ile değiştirilen '5434 sayılı Kanuna
ilişkin geçiş hükümleri' başlıklı geçici 4. maddesinde yer alan
düzenlemeyle Emekli Sandığı iştirakçisi iken 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlara 5434 sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanmasının öngörüldüğü, 5754 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemeler sonucu
5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olan memur ve diğer kamu görevlilerinden
farklı tutularak sadece emekli hakim ve savcıların aylıklarının yalnızca
katsayı artışlarına bağlı olarak artacağı, 5434 sayılı Kanun çerçevesindeki hak
ve yükümlülükleri bakımından diğer memurlardan farklı kurallara tabi tutularak
hakim ve savcı emeklilerinin gösterge ve ek gösterge rakamlarındaki artışlardan
yararlanamayacağı, 5754 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler sonucu, çalışan
memurların maaş artışı ile emekli memurların maaş artışı arasında veya eski
emekli ile yeni emekli memur maaşları arasında herhangi bir farkın söz konusu
olmayacağı ancak, hakim ve savcılara diğer Devlet memurlarında olduğu gibi
görevlerinden ayrıldıkları tarihteki emekli keseneğine esas aylıkları esas
alınarak emekli aylığı bağlanacağı ve ikramiye ödeneceği belirtilerek kuralın
Anayasa'nın 2., 10., 60. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu kuralda, 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan, 2802 sayılı
Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen kişilerin emeklilik kesenek ve
karşılıkları ile emekli aylıkları ve ikramiyelerinin hesaplanmasında 5536
sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki bu hususlara dair hükümlerin
uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir. Buna göre, ilk defa 5510 sayılı
Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına giren 2802 sayılı
Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen kişiler kural kapsamında
değildir. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun'un yürürlük tarihi olan 1.10.2008
tarihinden önce iştirakçi olan anılan kişilerin, emekli kesenek ve karşılıkları
ile emekli aylık ve ikramiyeleri hesaplanırken 5536 sayılı Kanun'dan önceki
mevzuat hükümleri uygulanacaktır.
5536 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde
ünvanları belirtilenlerin maaşlarının hesaplanmasında önceki sistemden tamamen
farklı bir sistem kabul edilmiştir. Halen görevde bulunan 2802 sayılı Kanun'un
103. maddesinde ünvanları belirtilen kişiler için getirilen bu sistemde mali
hakların hesaplanmasında gösterge, ek gösterge, kıdem aylığı, taban aylığı,
tazminat aylığı ile yapılan hesaplama yönteminden vazgeçilerek kıstas aylık ve
yargı ödeneğine göre hesaplama yöntemi kabul edilmiştir. Buna göre, 5536 sayılı
Kanun uygulamasında, 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen
kişiler için gösterge, ek gösterge, kıdem, taban ve tazminat aylığı gibi
unsurlar, maaş hesaplama unsuru olmaktan çıkarılarak emekli aylığı bağlanmasına
ve ikramiye ödenmesine esas olan unsurları içermeyen yeni bir sisteme
geçilmiştir. Ancak, 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen
kişilerin emeklilik kesenek ve karşılıkları ile emekli aylıkları ve
ikramiyeleri, 5434 sayılı Kanun gereğince çalışırken alınan maaşın brütüne ya
da netine göre değil, tüm kamu görevlilerinde olduğu gibi gösterge, ek
gösterge, kıdem aylığı, taban aylığı ve tazminat aylığı unsurları dikkate
alınarak hesaplanmasına devam edilmiştir. Böylece, görevde bulunan 2802 sayılı
Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen kişilerin emekli kesenekleri ile
emekli aylık ve ikramiyelerinin 5536 sayılı Kanun'dan önce uygulanan hesaplama
yöntemine göre hesaplanarak bu kişilerin emekli aylık ve ikramiyelerini
alabilmeleri imkanı getirilmiştir. Dolayısıyla dava konusu kural gereğince,
5536 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce veya sonra emekli
olanların emekli aylık ve ikramiyelerinin hesaplanmasında aynı hükümler
uygulanacaktır. Buna göre dava konusu kuralın, eşitlik ilkesiyle çelişen bir
yönü bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu kuralda, 2802 sayılı Kanun'un 103.
maddesinde ünvanları belirtilen kişilerin emekli kesenek ve karşılıkları ile
emekli aylıkları ve ikramiyelerinin hesaplanmasında, 5536 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihten önceki bu hususlara dair hükümlerin uygulanmasına
devam olunacağı öngörüldüğü için anılan kişiler hakkında 5536 sayılı Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihten önceki 2802 sayılı Kanun'da yer alan ek gösterge
cetveli ile 270 sayılı Yüksek Hakimlik Tazminatı Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'de belirtilen gösterge rakamlarının değiştirilmesi halinde bu
değişiklikler emekli aylıklarına yansıtılacaktır. Bu nedenle, 2802 sayılı
Kanun'un 103. maddesinde ünvanları belirtilen kişilerden emekli olanların
gösterge ve ek gösterge rakamlarındaki artışlardan yararlanamayacağı ve emekli
aylıklarının sabitlendiği söylenemez.
Diğer taraftan, 5434 sayılı Kanun gereğince 2802 sayılı Kanun'un
103. maddesinde ünvanları belirtilen kişilerin emeklilik kesenek ve
karşılıkları ile emekli aylıkları ve ikramiyeleri, çalışırken alınan maaşın
brütüne ya da netine göre değil, tüm kamu görevlilerinde olduğu gibi görevin
gösterge, ek gösterge, kıdem, taban ve tazminat aylığı unsurları dikkate
alınarak yapılan hesaplama sonucunda belirlenmektedir. 2802 sayılı Kanun'un
103. maddesinde ünvanları belirtilen kişilerin çalışırlarken aldıkları maaşın
emekli aylıklarında gözetilmesi ve emekli maaşının hesaplanmasında diğer kamu
görevlilerinden farklı bir sisteme göre düzenleme yapılabilmesi mümkün ise de
bu husus Anayasa'nın 65. maddesinde belirtildiği gibi Devletin mali imkanları
gözetilerek yasa koyucunun takdir yetkisi içine girmektedir. Kaldı ki, 5536
sayılı Kanun ile yapılan maaş artışlarının emeklilik dönemine yansıtılabilmesi,
çalışırken alınan maaş brütünün daha fazlasının ya da tamamının emekli
keseneğine tabi kılınmasını gerektirmektedir. Bunun da emekli keseneğinin
miktarını arttıracağı ve çalışanların maaşlarında ele geçen tutarı azaltacağı
açıktır.
Ayrıca, dava konusu kural, emekli aylıklarının artışı ile ilgili
bir düzenleme niteliğinde değildir. Zira, 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde
ünvanları belirtilen kişilerin emekli aylık artışları, 5510 sayılı Kanun'un
Geçici 4. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, 5510 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılan hükümleri de dahil 5534 sayılı Kanun'a göre yapılacaktır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nin 2001/41 ile 2006/112 Karar sayılı kararları,
gelir ve aylıkların artışına dair kurallara ilişkin olup, kararlardaki
gerekçelerin dava konusu kuralla ilgisi bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 10.,
60. ve 153. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR
ve Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un;
A- 1- 1. maddesiyle, 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 3. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (29) numaralı bendine,
2- 17. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrasına,
3- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 2.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine,
4- 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerine,
5- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 60.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer
alan '' ve (c) '' ibaresine,
6- 64. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 106.
maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendine,
7- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1.
maddesinin birinci fıkrasının '' 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında '' bölümüne,
8- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (h) ve (k) bentlerine,
9- 21. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 34. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (a) bendinde yer alan '' veya kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması '' ibaresine,
10- 30. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
değiştirilen ikinci fıkrasının (a) bendine,
11- 35. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 55. maddesinin
değiştirilen ikinci fıkrasına,
12- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 60.
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine,
13- 41. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 64. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen (c) bendine,
14- 46. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 76. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının son cümlesine,
15- 58. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 98. maddesine
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkraya,
16- 61. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 103 üncü
maddesine,
17- 73. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20.
maddesinin birinci fıkrasına,
18- 80. maddesiyle değiştirilen, 24.2.1983 günlü, 2802 sayılı Hâkimler
ve Savcılar Kanunu'nun Geçici 16. maddesine,
yönelik iptal istemleri, 30.3.2011 günlü, E. 2008/56, K. 2011/58
sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, bent, alt bent, cümle, bölüm
ve ibarelere ilişkin
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
B- 1- 3. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 5. maddesine
eklenen (g) bendine,
2- 31. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 51. maddesine ikinci
fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkraya,
yönelik iptali istemi hakkında, 30.3.2011 günlü, E. 2008/56, K.
2011/58 sayılı kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu
fıkra ve bende ilişkin YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ HAKKINDA KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
30.3.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
A- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI'nın,
gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un;
1- 1. maddesiyle, 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 3. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (29) numaralı bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- 17. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 2.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- 2. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN'in
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 60.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer
alan '' ve (c) '' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
6- 64. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 106.
maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
7- 68. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1.
maddesinin birinci fıkrasının '' 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında '' bölümünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
8- 3. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 5. maddesine eklenen (g)
bendi, 13.2.2011 günlü, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 24.
maddesiyle değiştirildiğinden, bu bende ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM HAKKINDA
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
9- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (h) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
10- 4. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (k) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
11- 21. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 34. maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilen (a) bendinde yer alan '' veya kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması '' ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
12- 30. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
değiştirilen ikinci fıkrasının (a) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
13- 31. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 51. maddesine
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkra, 6111 sayılı Kanun'un 32.
maddesiyle değiştirildiğinden, bu fıkraya ilişkin KONUSU KALMAYAN İSTEM
HAKKINDA KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,
14- 35. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 55. maddesinin
değiştirilen ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Mehmet ERTEN ile Serruh KALELİ'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
15- 38. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 60.
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
16- 41. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 64. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen (c) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
17- 46. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 76. maddesinin
değiştirilen üçüncü fıkrasının son cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18- 58. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'un 98. maddesine
ikinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
19- 61. maddesiyle değiştirilen, 5510 sayılı Kanun'un 103 üncü
maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
20- 73. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20.
maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
21- 80. maddesiyle değiştirilen, 24.2.1983 günlü, 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun Geçici 16. maddesinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
30.3.2011 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
KARŞIOY YAZISI
5754 sayılı Kanun'un 80. maddesiyle değiştirilen 2802 sayılı
Kanun'un Geçici 16. maddesiyle hakim ve savcıların emekli aylıkları ve
ikramiyelerinde geçici bir süre için diğer devlet memurlarından farklı bir
düzenleme yapılmıştır.
Yargı yetkisi, Anayasa'nın 9. maddesine göre Türk milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır. Mahkemelerin bağımsızlığı Anayasa'nın 138;
hakimlik ve savcılık teminatı 139; hakimlik ve savcılık mesleği ise 140.
maddesinde düzenlenmiştir. 140. maddede hakim ve savcıların aylık ve ödenekleri
ile diğer özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.
Yargı mensuplarının yaptıkları görevin özelliğinden dolayı,
emekliliklerinde de sosyal güvenlik sisteminin sağladığı olanaklardan en üst
düzeyde yararlandırılmaları, böylece mesleklerini gelecek kaygısı olmadan ifa
etmelerinin sağlanması, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının
teminatlarındandır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de çeşitli içtihatlarında,
yargının toplumdaki özel konumu nedeniyle yargıçların temel hak ve
özgürlüklerden en üst düzeyde yararlandırılmaları gereğine işaret etmiştir.
Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkından 2802 sayılı
Kanun'da belirtilen kişilerin en üst düzeyde yararlanmaları
gerekir.
Anayasa'nın 65. maddesinde yer alan Devlet'in iktisadi ve sosyal
ödevlerinin sınırları gözetilerek, hakim ve savcılar için özel ve farklı bir
sosyal güvenlik düzenlemesi yapılıp yapılmaması yasakoyucunun takdir alanı
içerisinde ise de, tüm çalışanların tek bir sosyal güvenlik sistemine
bağlanması amacına yönelik çıkarılan yasalarda 2802 sayılı Kanun'da belirtilen
kişilerin diğer devlet memurlarından farklı ve geride kalacak şekilde
düzenlemeye tabi tutulmasında Anayasa'nın 2., 60. ve 140. maddelerine uyarlık
bulunmamaktadır. Bu nedenle kuralın iptal edilmesi gerekir.
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un;
1) 17. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 29.
maddesinin ikinci fıkrasının,
2) 68. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın GEÇİCİ 2.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin,
3) 2. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 4.
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) ve (2) numaralı alt bentlerinin,
4) 38. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 60.
maddesinin (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan 've (c)' ibaresinin,
,
5) 64. maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 106.
maddesinin (8) numaralı bendinin,
6) 68. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın GEÇİCİ 1.
maddesinin birinci fıkrasındaki '5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamında' ibaresinin,
7) 4. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 6.
maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinin,
8) 35. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın 55.
maddesinin ikinci fıkrasının,
9) 38. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Yasa'nın
60. maddesinin (f) bendinin,
Aşağıda belirtilen nedenlerle Anayasa'ya aykırı olduklarından
iptalleri gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 31.5.2006 günlü, 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun kimi kurallarını iptal ettiği
15.12.2006 günlü, E2006/111 ve K2006/112 sayılı Kararında;
'
'Çalışma yaşamında kimilerinin hukuksal konumlarından kaynaklanan
değişik kurallara bağlı tutulmaları, diğer çalışanlardan ayrıcalıklı duruma
getirilmeleri anlamına gelmez. Yaptıkları işin özelliği nedeniyle aynı
kurallara bağlı tutulamayanlar için de koşut düzenlemeler getirilerek ekonomik
ve mali haklar yönünden eşitlik sağlanabilir.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasa kapsamında bulunan memurlar ve diğer
kamu görevlileri ile diğer sigortalıların aynı hukuksal konumda bulunup
bulunmadıklarının saptanması Anayasal denetim yönünden önem taşımaktadır.
Anayasa'nın 128. maddesinde Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri
ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar
ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla
düzenleneceği belirtilerek, memurlar ve diğer kamu görevlileri maddede sayılan
özlük hakları bakımından yasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında da belirtildiği gibi,
memur statüsü ile emekli statüsü arasında organik bir bağ bulunduğundan memur
statüsünde yapılan değişiklikler doğal olarak emekli statüsünde de etkisini
göstermektedir. Bu nedenle memurun sosyal güvenlik haklarından biri olarak
emeklilik de Anayasa'nın 128. maddesinde belirtilen memurların ve diğer kamu
görevlilerinin 'diğer özlük işleri' kapsamında aynı yasal güvence içindedir.
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten
Devlet memurlarının hukuki rejimi çağdaş personel hukukuna uygun olarak
sınıflandırma, kariyer ve liyakat esaslarına dayanmaktadır. Devlet memurları,
görevlerinin gerektirdiği niteliklere ve mesleklerine göre sınıflara
ayrılmakta, kariyerlerine, yürüttükleri hizmet için gerekli bilgilerine ve
yetişme şartlarına uygun biçimde, sınıflarında en yüksek derecelere kadar
ilerleme imkanı sağlamaktadır. Kamu hizmetlerine alınmada ve görevde yükselmede
ise kamu personelinin nitelikleri, başarıları, işe bağlılıkları gibi liyakat
ölçütleri dikkate alınmaktadır. Ayrıca, memurlar ve diğer kamu görevlileri
atama işlemiyle idarenin tek taraflı olarak idare hukuku esaslarına göre
önceden nesnel kurallarla belirlediği statü içine girmekte ve kamu gücünü
kullanma yetkisine sahip bulunmaktadırlar. Bunlara üstlendikleri kamu
hizmetinin karşılığı olarak Devlet bütçesinden maaş, ücret, ödenek gibi isimler
altında ödeme yapılmaktadır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin hukuksal konumlarından
kaynaklanan özellikleri, Anayasa kurallarına da yansımış, Anayasa'nın 51.
maddesinde işçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu alandaki haklarının
kapsam, istisna ve sınırlarının düzenlenmesinin gördükleri hizmetin niteliğine
uygun olarak kanunla yapılması öngörülmüş, 53. maddesinde kamu görevlilerine
ilişkin toplu görüşmelerle ilgili son karar Bakanlar Kurulu'nun takdirine
bırakılmış, 54. maddesinde grev hakkı yalnız işçilere tanınmış; 68. maddede
sayılan kamu görevlileri için siyasi partilere üye olma yasağı getirilmiş, 70.
maddede kamu hizmetlerine girme hakkına yer verilmiş, 76. maddede belirlenen
kamu çalışanlarının görevlerinden çekilmedikçe aday olmalarına ve milletvekili
seçilmelerine izin verilmemiş, 129. maddede memurların ve diğer kamu
görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davalarının kendilerine rücu edilmek kaydıyla ancak idareye karşı
açılabileceği, ceza kovuşturmasının ise kanunla belirlenen istisnalar dışında
kanunun göstereceği merciin iznine bağlı olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da
ayrıca Cumhurbaşkanı, yasama organı üyeleri, bakanlar, yükseköğretim kurumları
üyeleri, hakim ve savcılar, yüksek mahkeme üyeleriyle ilgili özel düzenlemeler
öngörülmüştür.
Kamu kesimi için özlük hakları olarak değerlendirilen sosyal
güvenlik kapsamındaki haklar da Anayasa'nın 128. maddesinde belirtilen diğer
haklar gibi kamu hukuku kurallarına bağlı olmasına karşın, işçi ile işveren
arasındaki hak ve yükümlülükler tarafların özgür iradesi ile belirlenen iş
hukuku alanına giren sözleşmelere dayanır. Bu bağlamda, bir hizmet sözleşmesine
dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan işçiler ile bağımsız
çalışanların zorunlu ve isteğe bağlı olarak sosyal güvenlikleri de öteden beri
memur ve diğer kamu görevlilerinden farklı olarak prim esasına dayalı sigorta
sistemiyle sağlanmaktadır. Prim ise, yasanın kendilerine karşı güvence
sağladığı sosyal risklerden birinin gerçekleşmesi halinde yapılacak sigorta
yardımlarıyla kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak sigortalı ve
işverenden, sigortalının kazancının veya basamak göstergesinin belli bir
yüzdesi üzerinden alınan parayı ifade etmektedir. İşçi statüsündeki
sigortalılar çalışmalarında İş Kanunu'na, kendi nam ve hesabına çalışanlar ise
1479 sayılı Yasa'ya tabi oldukları için, bunların sosyal güvenlik haklarındaki
prime dayalı sigorta esası, özel sigortaya benzer bir nitelik de taşımaktadır.
Tarihi süreç içinde geçmişi 'sosyal sigorta'dan çok daha eskilere
dayanan ve memurların sosyal güvenlik hakkının en önemli güvencesi olan emekli
maaşı, önceki hizmetler de gözetilerek verildiğinden, devletin mali
olanaklarının yeterliliği ve adil ölçüler içinde görevlerinin niteliğine uygun
olmalıdır. Hukuk sistemimizde de bugüne kadar emekli maaşının hesaplanmasında,
belirtilen özellikler dikkate alınarak hizmet süresi, yaş, görevin önemi,
alınan ve alınmakta olan maaşlar ve kesenekler gibi unsurların etkili olduğu
görülmektedir.
Yasa koyucunun Anayasa'nın 7. maddesi uyarınca sahip olduğu genel
düzenleme yetkisi kapsamında bulunan konuların, 128. maddede özel olarak
vurgulanarak yasa ile yapılmasının Anayasa buyruğu haline getirilmesi, Devletin
en temel işlevlerinden olan kamu hizmetinin görülmesindeki yeri tartışmasız
olan kamu görevlileri için statülerine, yaptıkları görevin gereklerine uygun,
emeklileri için de önceki statüleri ile uyumlu ayrı yasal düzenleme yapılmasını
gerekli kılmaktadır. Ancak, düzenlemenin aynı hukuksal konumda bulunmayanların
bu özelliklerini ve farklılıklarını yansıtmak koşuluyla aynı veya başka bir
yasa içinde yapılması hususu kuşkusuz yasa koyucunun takdiri içindedir.
Bu durumda, sosyal güvenlik hakkının yansımalarından biri olan
emekli maaşının, sigorta esasına göre ödenen yaşlılık aylığı ile benzerlikleri
bulunsa da amacı ve özellikleri bakımından önemli farklılıklar gösterdiği bir
gerçektir. Bu farklılıklarına karşın emekli maaşının hesaplanmasında da yaş,
hizmet süresi ve emeklilik kesenekleri gibi hususların belirleyici olması
doğaldır.
Yasa koyucunun, memurlara ödenecek emekli maaşı ile diğer
çalışanlara ödenecek yaşlılık aylığının hesaplanmasında, bunların
benzerliklerini ve farklılıklarını dikkate alarak, aktüeryal dengeleri bozmadan
düzenlemeler yapması olanağı bulunduğu ve bu konudaki takdirin ise kendisine
ait olduğu açıktır.
Belirtilen nedenlerle, 5510 sayılı Yasa'da, aynı hukuksal konumda
bulunmayan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bunlar dışında kalan
sigortalıların yukarıda belirtilen özellikleri gözetilmeksizin aynı sisteme
bağlı tutulması, Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırıdır. Dava konusu
düzenlemelerin memurlar ve diğer kamu görevlileri yönünden iptali gerekir''
'Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrasında, 'Devlet, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde
tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu
görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak,
onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde
yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.'
denilmektedir. Buna göre Devlet, sağlık hizmetlerini yürütürken herkesin bu
hizmetten yararlanması amacıyla eşgüdüm sağlayacak genel esasları
belirleyecektir. Maddede yer alan Devletin bu görevini kamu ve özel kesimdeki
sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak onları denetleyerek yerine
getireceğine ilişkin kural da bu görüşü doğrulamakta, tüm sağlık hizmetlerinin
sadece Devlet tarafından değil, fakat onun gözetim ve denetimi altında aynı
alanda hizmet veren kurum ve kuruluşlarca da görülebileceğini ortaya
koymaktadır.
5510 sayılı Yasa ile sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde
görülebilmesini sağlamak amacıyla genel sağlık sigortası kurulması
öngörülmüştür. Yasa'nın genel gerekçesinde beş farklı emeklilik rejiminin
aktüeryal olarak hak ve yükümlülüklerin eşit olacağı tek bir emeklilik rejimine
dönüştürülmesinin planlandığı, buna koşut olarak sağlık hizmetlerinin
düzenlenmesinde de aynı anlayışın esas alındığı anlaşılmaktadır. Oysa, yukarıda
da belirtildiği gibi memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yürüttükleri kamu
hizmetine bağlı olarak hukuksal konumları, diğer çalışanlardan bir çok bakımdan
farklılıklar göstermektedir.
Çalışmakta olanları ve emeklileri kapsayan genel sağlık
sigortasından yararlanma hakkı da, Anayasa'nın 128. maddesinde memurlar ve
diğer kamu görevlileri için yasayla düzenlenmesi öngörülen haklar arasında
bulunduğundan, üstlendikleri kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi ve hizmet
alanlar yönünden de olumsuzluklar yaşanmaması için bu hususların da memurların
diğer hakları gibi onlara ilişkin düzenleme içinde ayrıca yer alması Anayasal
bir gerekliliktir.
Açıklanan nedenlerle genel sağlık sigortası kapsamındaki dava
konusu kurallar belirtilen özellikleri taşımaması nedeniyle memurlar ve diğer
kamu görevlileri yönünden Anayasa'nın 2., 10. ve 128. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir''
denilmiştir.
Söz konusu kararda, memur ve diğer kamu görevlileri ile bunlar
dışında kalan sigortalıların, Anayasa'nın ve yasaların ilgili maddelerinde
belirtilen özellikleri gereği aynı hukuksal konumda bulunmadıkları
belirtilerek, sosyal sigorta ve genel sağlık sigortasına ilişkin düzenlemelerin
buna göre yapılması gerektiğine işaret edilmiş ve halen memur ve diğer kamu
görevlisi olanlar ile ilk defa memur ve diğer kamu görevlisi olacaklar
biçiminde her hangi bir ayırım da yapılmamıştır. Esasen memur ve diğer kamu görevlileriyle
ilgili Anayasa'da yer alan ve gerekçede aykırılık nedeni olarak belirtilen
kurallar, hale ve ilk defa gibi bir ayırım yapılmasına da izin vermemektedir.
İptal kararından sonra, 17.4.2008 günlü, 5754 sayılı Kanun
ile yapılan değişiklikte ise iptal gerekçesi gözetilerek, halen memur ve
diğer kamu görevlisi olanlar ile bunlar dışındaki sigortalıların, sosyal
sigorta bakımından aynı hukuksal konumda olmadıkları kabul edilip buna göre
yeniden düzenleme yapılmış olmasına rağmen, genel sağlık sigortası
bakımından aynı kurallara tabi kılınarak çelişkiye düşülmüş, yine, ilk
defa memur ve diğer kamu görevlisi olanlar için de geçerli olan ayrı hukuksal
konum hiç dikkate alınmamış ve bunlar da hem sosyal sigorta, hem de genel
sağlık sigortası bakımından diğer sigortalılarla aynı kurallara tabi
tutulmuşlardır.
Buna göre, iptali istenen kurallarda, Anayasa Mahkemesi kararının
iptal gerekçesinin özünü oluşturan memur ve diğer kamu görevlileri ile bunlar
dışında kalan sigortalılar arasındaki Anayasa'dan kaynaklanan farklılıkların
gereği yerine getirilmemiştir.
Öte yandan, ilk defa memur ve kamu görevlisi olacakların
yürürlükte bulanan sosyal güvenlikle ilgili kanunları bilerek bu görevleri
kabul ettikleri biçimindeki bir yaklaşım ise halen yürürlükte bulunan Anayasa
kuralları çerçevesinde kabul göremeyeceği açıktır.
Ayrıca, 5754 sayılı Yasa'nın 35. maddesi ile değiştirilen
5510 sayılı Yasa'nın 55. maddesinin ikinci fıkrasında bağlanan gelir ve
aylıkların, her yılın Ocak ve Temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere,
bir önceki altı aylık döneme göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından
açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim
oranı kadar artırılarak belirlenmesi öngörülmektedir.
Kuralla, ilk defa memur ve kamu görevlisi olacaklar ile diğer
sigortalılara bağlanan gelir ve aylıklarda, sadece enflasyon karşısında değer
kayıplarını önleyen Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yılı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranın esas alınması, büyüyen
ekonomiden bireye düşecek refah payının gözetilmemesi, Anayasa'da öngörülen
sosyal devlet ve sosyal güvenlik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle yukarda sıralanan kurallar, ilk defa memur ve
kamu görevlisi olacaklar dahil 4/c kapsamındakiler yönünden Anayasa'nın 2., 10.
ve 128. maddelerine, 55. maddenin ikinci fıkrası ise 2. ve 60. maddelerine
aykırıdır.
İptalleri gerekir.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1- 17.4.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanun'un 73. maddesiyle 5510
sayılı Kanun'a eklenen Geçici 20. maddesinin iptal istemesine konu birinci
fıkrasında; 506 sayılı Kanun'un Geçici 20. maddesi kapsamındaki bankalar,
sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya
bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların
'iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak
sahipleri'nin herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı
tarihinden (8.5.2008) itibaren üç yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na
devredilerek 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun'u
kapsamına alınacağı, devir için öngörülen bu sürenin Bakanlar Kurulu Kararı ile
en fazla iki yıl daha uzatılabileceği, devir tarihi itibariyle söz konusu
sandık iştirakçilerinin 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi kapsamında
sigortalı sayılacakları hüküm altına alınmaktadır.
2- 17.7.1964 tarih ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun
Geçici 20. maddesiyle bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret
odaları, sanayi odaları, borsalar veya teşkil ettikleri birliklerin personeline
malullük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere birer vakıf teşkil
etmekle yükümlü oldukları, bu vakıfların yapacakları aylık dahil emeklilik
yardımlarının 506 sayılı Kanun'da öngörülen tutarlardan aşağı olamayacağı,
sözkonusu vakıfların (sandıkların) hem Çalışma Bakanlığı hem de Maliye ve
Ticaret Bakanlıklarının kontrol ve denetimine tâbi tutulacağı hüküm altına alınmış;
11.5.1976 tarih ve 1992 sayılı Kanunla hem bu sandıklar hem de bunların
iştirakçileri ile sandıklardan aylık alanların bir yıl içerisinde Sosyal
Sigortalar Kurumu'na devredilmesi öngörülmüştür.
Sözkonusu yasal düzenlemenin iptali için Cumhurbaşkanı'nca açılan
iptal davası üzerine Anayasa Mahkemesi, 25.1.1977 tarih ve E.1976/36, K.1977/2
sayılı kararıyla, aşağıdaki gerekçesiyle sözkonusu kuralın iptaline karar
vermiştir.
''Geçici 20. madde ile getirilen durumu özetlemek gerekirse; bu
maddede sayılan kuruluşlara ait personelin sosyal güvenliğini sağlamak için,
Devlet, bu kuruluşlara sosyal sigorta örgütü kurdurmuştur. Vakıf yolu ile
kurulan bu örgütlerin mensuplarına sağladığı yararların genel sosyal
güvenlikten, başka bir deyimle 506 sayılı Kanunla sağlanandan aşağı düşmesi
halinde, üç Bakanlıktan oluşan denetim organının alınmasına lüzum gördüğü
önlemlerin yerine getirilmesiyle sandıklar ve ilgili kuruluşlar yükümlü
tutulmuş ve böylece bu maddenin kapsamında olan personelin sosyal güvenliği, genel
sosyal güvenlikten aşağı olmayacak bir biçimde sağlanmış olmaktadır' Sosyal
hukuk devletinin temel ereği, sosyal hakların ve sözgelimi sosyal güvenliğin en
iyi, en sağlam ve en etkin bir biçimde sağlanmasıdır. Bunun için devlet ya
kendisi bu işi üstlenerek sosyal güvenlik hakları sağlayacak ya da kendi
dışında bu hakkın sağlanmasına olanak yaratarak kurduğu örgütü
denetleyecektir' Devletin, haklı bir neden ortaya koymaksızın, kendi
kurduğu örgütten farksız ve hatta ondan daha üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan
vakıf kuruluşlarına el atması, sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaştırılamaz.
O halde bu kuruluşlar hakkında hiçbir inceleme yapılmadan ve bu örgütlerin
durumları açık ve seçik olarak ortaya konulmadan mensuplarının sosyal
sigortalar kapsamına ilke olarak alınmasında Anayasa'ya uyarlık yoktur' Devletin
görevi, bu kuruluşların doğal kaynaklarını kurutmak değil, onların
güçlenmelerini sağlamak ve bu yolla ilgililerin sosyal güvenlik haklarını
güvence altına almaktır' Dava konusu EK 1. madde hükmünün tümünün
Anayasaya aykırı olduğuna ve İPTALİNE''
3- 506 sayılı Kanun'un Geçici 20. maddesinin ikinci değiştirilme
girişimi 19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun Geçici 23.
maddesiyle yapılmış ve anılan kuralla, sözkonusu sandıkların iştirakçileri ile
bu sandıklardan kendilerine yaşlılık ve ölüm aylığı veya gelir bağlanmış
olanlar ile bunların hak sahiplerinin, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın,
bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar
Kurumu'na devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınacağı ve bu Kanun
kapsamında sigortalı sayılacakları hüküm altına alınmış; bu yasal düzenlemeye
karşı Cumhurbaşkanı ve 119 milletvekilinin açtıkları iptal davalarında Anayasa
Mahkemesi, 22.3.2007 tarih ve E.2005/139, K.2007/33 sayılı kararıyla, aşağıdaki
gerekçeyle kuralın iptaline karar vermiştir:
'' sosyal devletin görevi, güçsüzleri koruyarak sosyal adaleti,
sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır. Sosyal hukuk devleti, kişisel
özgürlük, sosyal adalet ve sosyal güvenlik öğelerini birbirleriyle
bağdaştırarak 'hukuk devleti' ile 'sosyal devlet' arasındaki uyumu sağlar'
Çağdaş uygarlığın simgesi olarak tüm toplumlarca benimsenmiş ve evrensellik
kazanmış olan sosyal güvenlik kavramı, özde bireyin karşılaşacağı tehlikelere
karşı güvence arayışının ürünüdür. Bireye asgari bir güvence sağlamak, sosyal
güvenliğin temel amacıdır' Maddenin birinci fıkrası, sandık iştirakçileri ile
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile
bunların hak sahiplerinin 506 sayılı Yasa kapsamına alınmak suretiyle devrini
öngörürken, altıncı fıkrası bu devrin iştirakçilerin 506 sayılı Yasa'ya göre
emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması suretiyle
gerçekleştirileceğini belirtmektedir. Bu durum, 506 sayılı Yasa
kapsamındakilere uygulanan prim oranlarının üzerinde prim uygulamasında bulunan
sandıklardan, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin gelecekte gelir kaybına
uğramalarına yol açabilecektir. Her ne kadar sandıkların varlıkları sona
erdirilmemekte ve maddenin beşinci fıkrasında da sandıkların 506 sayılı
Yasa'nın öngördüğü sosyal hakların ve ödemelerin üzerinde sağlamış oldukları
sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine devam edebilecekleri belirtilmekte ise
de, kural gereği devir tarihi itibariyle devredilen kişilerle ilgili olarak
sandıkların yükümlülüğünün peşin değerinin hesaplanarak borçlandırılması ve
sandık iştirakçilerinin devri nedeniyle sağlanan prim gelirleri yönünden de
büyük kayba uğrayacak olmaları, sandıkların 506 sayılı Yasa'nın öngördüğü
sosyal hakların ve ödemelerin üzerinde sağlamış oldukları sosyal sigorta
haklarını ve ödemelerini gerçekleştirebilmelerini ve devam ettirebilmelerini
tehlikeye düşürebilecektir. Sandıkların bu hakları ve ödemeleri gelecekte
karşılamakta ödeme güçlüğüne düşebilecekleri gözetildiğinde, bu kişilerin
haklarının korunması için gerekli düzenlemelerin yapılması sosyal hukuk devleti
ilkesinin bir gereğidir. Açıklanan nedenlerle kural Anayasanın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir''
4- İptal istemine konu kuralla Anayasa Mahkemesi'nin 22.3.2007
tarih ve E.2005/139, K.2007/33 sayılı kararında belirtilen gerekçeler telif
edilmeye çalışılmış ancak yine de kural Anayasa'ya aykırı olmaktan öteye gidememiştir.
5754 sayılı Kanun'un 73. maddesinin iptal istemine konu olmayan
ikinci-onbeşinci fıkralarında yapılan detaylı düzenlemeler incelendiğinde; söz
konusu sandıklarda özellikle yüksek prim ödeyerek gelecekte daha iyi bir
emeklilik aylığı bağlanması beklentisinde olan sandık iştirakçilerinin, yasayla
kurulmuş sözkonusu vakıfların (sandıkların) senetlerine güven duyarak
gelecekteki sosyal güvenlik beklentilerinin ortadan kaldırıldığı 30.4.2008
tarihinden itibaren sandıklarca bağlanmış/bağlanacak olan gelir ve aylıklara
yapılacak artışların, 506 sayılı Kanun'a göre bağlanan gelir veya aylıklara
yapılan artışlardan fazla olamayacağı yönündeki hükümle, bu gibilerin ve bu
konumdakilerden emekli aylığı alanların gelecekte alacakları/almakta oldukları
yüksek emekli aylıkları ve artışları imkanından mahrum bırakıldıkları, bu
yönünle kuralın hukuk devletinin 'öngörülebilirlik' ve 'hakkaniyet' ilkelerine
aykırı düştüğü, yasayla kurulmuş vakıf tüzelkişiliğinin hukuki himâyesi altında
olan sandık iştirakçileri ile bunlardan emekli aylığı alanların özel hukuk
kaynaklı beklenen haklarının ortadan kaldırıldığı, sandık iştirakçilerinin
Sosyal Güvenlik Kurumu'na devri ile birlikte artık iştirakçisi kalmayan ve
kendisine prim ödemesi yapılmayacak konuma gelen sandıklara yasa ile yüklenen
bazı mükellefiyetlerin dahi sözkonusu kişilerin uğradıkları/uğrayacakları büyük
hak kayıplarını karşılamaktan çok uzak düştüğü, esasen Anayasa Mahkemesi'nin
25.1.1977 tarih ve E.1976/33, K.1977/2 sayılı kararında da net bir biçimde
vurgulandığı üzere, Devletin kendi kurduğu sosyal güvenlik örgütünden daha
üstün sosyal güvenlik hakkı sağlayan vakıf kuruluşlarına (sandıklara) el
atmasının ve sandıklar lağvedilmiyor görünümü altında tüm iştirakçilerinin
Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilerek fiilen işlevsiz hale getirilmesinin de
başlı başına Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devleti
ilkesinin ihlali olduğu, dolayısiyle kuralın iptali gerektiği kanısına
vardığımızdan; aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
5- Yine iptal istemine konu 17.4.2008 tarih ve 5754 sayılı
Kanun'un 80. maddesi ile 24.2.1983 tarih ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu'nun Geçici 16. maddesi değiştirilmiş ve madde metni:
'31.5.2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanlardan 103. maddede
unvanları belirtilenlerin emeklilik kesenek ve karşılıkları ile emekli
aylıkları ve ikramiyelerinin hesaplanmasında 29.6.2006 tarihli ve 5536 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki bu hususlara dair hükümlerin
uygulanmasına devam olunur.' şeklini almıştır.
Kural, 1 Ekim 2008 tarihinden önce iştirakçi olan 2802 sayılı
Kanun'a tâbi hâkim ve savcıları kapsamakta ve bu konumdakilerin emekli kesenek
ve karşılıkları ile emekli aylıkları ve ikramiyelerinde önceki mevzuat
hükümlerinin uygulanmasını öngörmektedir. Yine kuralla, uygulaması 5510 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girmesi koşuluna bağlı olan 2802 sayılı Kanun'un Geçici 16.
maddesinin sürekliliği sağlanmıştır.
6- 29.6.2006 tarih ve 5536 sayılı Kanun'la hâkim ve savcıların
maaşlarının belirlenmesinde önceki sistemden tamamıyla farklı bir sistem kabul
edilmiş; 'kıstas aylık' ve 'yargı ödeneği' adı altında iki ana ödeme kriteri
esas alınarak aylık ödenmesi esasına geçilmiş, getirilen sistemle, eskiden
hâkim ve savcıların aylıklarının hesabında gösterge, derece, kademe, varsa ek
gösterge, taban aylığı, kıdem aylığı ve varsa diğer unsurlar dikkate alınarak
yapılan hesaplama sisteminden vazgeçilmiş, keza temsil, makam ve yüksek
hâkimlik tazminatları hâkim ve savcı maaşlarının unsuru olmaktan çıkarılmıştır.
İtiraz konusu kuralla öngörülen sistemin özü; 2802 sayılı Kanun'un
103. maddesinde unvanları belirtilen kişilerin çalışırken aldıkları maaşlarının
tespitinde, 5536 sayılı Kanun'la getirilen kıstas aylık ve yargı ödeneğinden
oluşan yeni yöntemin uygulanması, buna karşılık aynı kişilerin emekliye
ayrılmaları durumunda emekli kesenekleri, emekli aylıkları ve emekli
ikramiyelerinin 5536 sayılı Kanun'dan önce uygulanan ek göstergeler, emekli
keseneğine ilişkin unsurlar yürürlükteymiş gibi bu unsurları etkileyen yasal
mevzuatla güncellenerek ödeme yapılmasından ibarettir. Yine hemen işaret etmek
gerekir ki 5536 sayılı Kanun'la getirilen yeni aylık ödeme sistemine rağmen,
halen bu Kanun'a göre aylık almakta olan hâkim ve savcıların emekli kesenekleri
yeni getirilen aylıkları üzerinden değil 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı
Kanunu'nun 14., 15. ve Ek 70. maddelerine göre gösterge aylığı, ek gösterge,
kıdem aylığı, taban aylığı ve tazminat aylığı gibi artık mevcut olmayan ancak
geçiş hükümleriyle varmış gibi kabul edilen 'farazî' unsurlar toplanmak
suretiyle çıkan tutar üzerinden 'emekli keseneğine esas tutar' iştirakçiden
%16, kurumundan ise %20 oranında kesinti yapılmak suretiyle tahsil
edilmektedir.
Özetlemek gerekirse, 2802 sayılı Kanun'a tâbi hâkim ve savcılara
5536 sayılı Kanun'la getirilen yeni sistem üzerinden aylık ödenmekte; ancak
bunların emekli kesenekleri yükselen aylıkları üzerinden değil, yürürlükten
kalkan bir sistemin öngördüğü kurallara göre düşük kalan aylıkları esas
alınarak tahsil edilmekte; bunların emekli olmaları halinde ise bu kez 5434
sayılı Kanun'un 41. ve 89. maddeleri gözetilerek, derece kademe aylığı+ek
gösterge aylığı+taban aylığı+kıdem aylığı+tazminat aylığı toplanmak suretiyle
bulunacak tutarın, %75 - %100 arasındaki maaş bağlama oranları gözetilerek
fiili hizmet süresi üzerinden ödenecek miktarı ile belirlenecek olan rakama,
yüksek hâkimlik ve temsil tazminatlarının ilavesi suretiyle çıkan sonuç ilave
edilerek emekli aylığı ve emekli ikramiyesi hesaplanmaktadır. En yalın
ifadeyle, 2820 sayılı Kanun kapsamındaki kişilerin çalışırken aldıkları
aylıklar ile emekli aylıkları (ve ikramiyeleri) ve emekli keseneklerinin farklı
sistemlere tâbi oldukları açıkça görülmektedir. (1 Ekim 2008'den önce iştirakçi
olanlar bakımından) Bu durum ise 5536 sayılı Kanun öncesi görev aylığı-emekli
aylığı arasında büyük fark bulunmayan hâkim ve savcıların, zaman içerisinde
büyük kayba uğramalarına ve neredeyse emekli aylıklarının görev aylıklarının
yarısına düşmesine yol açmaktadır.
7- Memuriyet statüsü ile emeklilik statüsü arasındaki ilişkinin
irdelendiği Anayasa Mahkemesi'nin 13.1.1977 tarih ve E.1976/45, K.1977/1 sayılı
kararı dava konusuna ışık tutacak mahiyettedir:
''Emeklilik statüsü memurluk statüsüne bağlı ve ona dayalı
bulunması nedeniyle, emekli aylıkları derecelerinin saptanmasında esas,
memuriyette iken kazanılan emekli aylığına esas dereceler ve kademeler
olduğundan, o statüdeki öğrenim derecelerine dayalı ve onunla orantılı ve
sınırlı yükselmeler, kuşkusuz emeklilik intibakına da yansır. Bu açıklamalardan
anlaşılacağı üzere, emeklilik statüsü ile memurluk statüsü arasında
organik bir bağ bulunmaktadır ve bunun sonucu olarak memurluk statüsünde de
etkisini göstermektedir. Örneğin, emekli aylığının hesabında ya da
emekliler hakkında yapılan intibaklarda değerlendirilen hizmetler, memuriyette
geçen fiili süreleridir. Emekli aylıkları ve ikramiyeleri; memuriyet
aylıklarına ya da memuriyet derecelerine göre oluşturulmuş gösterge tutarlarına
göre saptanır. Yine emekliye intibakta esas alınan başlangıç ve tavan
dereceleri, görevli iken tabi olunan başlangıç ve tavan dereceleridir' Emekli
sistemi, personel rejimine bağlı olanların o rejimde kazandıkları haklara göre
düzenlendiğine ve bu statüde kabul edilmiş bulunan kariyer, yeterlik (liyakat),
sınıflandırma, öğrenim derecesi ve tavanı gibi ilkeler, göreve başlama ve
yükselişlerde esas alındığına göre, görevlilerin bu durumlarıyla emekliliğe
intikalleri de doğaldır.'
İptal istemine konu kuralla, 2802 sayılı Kanun'a tâbi hâkim ve
savcıların aylıklar yönünden bulundukları statü ile emekli aylıkları arasında
bulunması gereken organik bağ tamamen ortadan kaldırılmış, yasa koyucunun basit
bir düzenleme ile alınan aylıklar üzerinden emekli kesintisi yapmak suretiyle
aşabileceği bir sorun mazeret gösterilerek, görev aylıkları ile emekli
aylıkları arasındaki farkın giderek büyümesine yol açılarak, bunların
emeklilerinin sosyal güvenlik hakları büyük ölçüde zedelenmiş, sosyal hukuk
devleti ilkesi ihlâl edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, anılan kuralın Anayasa'nın 2. ve 60.
maddelerine aykırı olduğu değerlendirildiğinden iptali gerektiği kanısına
varılmakla, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
KARŞIOY
5754 sayılı Yasa'nın 35. maddesi ile değiştirilen 'gelir ve
aylıkların yükseltilmesi, alt sınırı, ödenmesi ve yoklama işlemleri' başlığı
altında yer alan 55. maddenin iptali istenen ikinci fıkrasında;
Bu Kanun'a göre bağlanacak gelir ve aylıklarda artış oranı olarak
tüketici fiyat genel indeksindeki değişim oranının yansıtılacağı
belirtilmektedir.
Söz konusu indeksin paranın satın alma gücünde tüketiciler
yönünden oluşan kayba karşılık gelmesi ve ancak bunun aylık artırımına
yansıtılabileceğinin söylenmesi sosyal devlet ilkesinde devlete düşen ödev ve
görevin gereği gibi yerine getirilmesi olarak algılanamaz.
Nitekim; Anayasa Mahkemesi E.2006/111 ve K.2006/112 sayılı
kararında denetlenen 5510 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin (29) numaralı bendinde
yer alan 'güncelleme katsayısı' formülünde sadece enflasyon kayıplarını önleyen
TÜFE değişim oranının esas alınmasını ekonomide bireye düşecek refah payını
gözetmemesi nedeniyle Anayasa'ya aykırı bulmuş, yasakoyucuda yenilediği
güncelleme katsayı formülüne TÜFE değişim oranının tamamı yanında yurtiçi
hasıla gelişim hızının % 30'unu da ilave etmiştir. 5754 sayılı
Yasa'nın 1. maddesi ile 5510 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin (29)
bendindeki bu değişiklik Anayasa'ya uygun bulunmuştur.
Reel kayıplar karşısında ülkede mevcut büyüme payı ve refah
artışının gözetilmemesi ve büyümeden bireyin sosyal refahına yapılacak
bir katkının düşünülmemesi ve ekonomik kalkınma parametrelerinden sadece
harcama kayıplarını telafi eden tüketici fiyatları genel indeksinin kullanılması
suretiyle aylık artışına sınır getirilmesi Anayasa'nın 2., 5. ve 60.
maddelerine aykırıdır.
Anılan gerekçe ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.