"...
I- İPTAL DAVASI VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İLE İTİRAZ
BAŞVURULARININ GEREKÇELERİ
A- İptal ve Yürürlüğün Durdurulması İstemlerini İçeren Dava
Dilekçesinin Gerekçe Bölümü Şöyledir:
' III. GEREKÇE
1) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin Birinci Fıkrasının Birinci ve İkinci Cümlelerinin Anayasaya
Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının iptali istenen birinci ve ikinci cümlelerinde,'Üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında,
çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi
hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî para cezası, çek
bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz.'denilmek suretiyle
yalnızca sözleşmeden doğan yükümlülüklere aykırılık nedeniyle özgürlüğün
kısıtlanması yasağı (borç için hapis yasağı) getiren Anayasanın 38 inci
maddesine aykırı bir düzenleme yapılmıştır.
'Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz'kuralı,
4709 Sayılı Kanunun 15 inci maddesinin son fıkrası ile Anayasamızın 38 inci
maddesine eklenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 4 No'lu Protokolün
1 inci maddesinden aynen alınmış olan bu kural, bir kimsenin yalnızca
sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getiremediği için özgürlüğünden yoksun
bırakılamayacağı, bunun insan özgürlüğüne ve onuruna aykırı olacağı düşüncesine
dayanmaktadır.
Borç için hapis yasağının Anayasaya eklenmesiyle birlikte,
mevzuatımızda yer alan bazı suçların bu hükme aykırı hale gelip gelmediği
tartışılmaya başlamış, bu tartışmalara sebep olan suçlardan biri ve belki en
çok gündemde kalanı, 3167 sayılı Çek Kanununda bağımsız bir suç olarak
düzenlenen karşılıksız çek keşide etme suçu ve bu suç karşılığında uzun süre
uygulanmış olan hapis cezası olmuştur. Söz konusu Anayasa değişikliğinden
sonra, 3167 Sayılı Kanunda da bu hükme paralel olarak bir değişiklik yapılması
gerektiği yönünde görüşler ortaya atılmıştır. Hatta, Çek Kanununun yürürlüğe
girdiği ilk günlerden itibaren, karşılıksız çekin hapis cezası ile cezalandırılması
eleştirilmiş ve bu yaptırımla, ceza hukukunda çağdışı kalmış bulunan borç için
borçlunun hapsi sistemine geri dönüldüğü haklı olarak ileri sürülmüştür.
Gerçekten, Çek Kanunu, temelde özel hukuk alanında karşılıksız çek keşide
etmekten kaynaklanan bir borcu, eylemi, dolandırıcılık ve benzeri bir suç da
oluşturmayan, keşidecinin sırf çekten doğan borcunu ödemesini sağlamak için
özgürlüğü bağlayıcı ceza yaptırımı öngören bir hüküm getirmiştir. Bundan sonra
4814 Sayılı Kanunla ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi gerekçe gösterilerek,
suç karşılığında öngörülen hapis cezası, suçu ilk kez işleyenler bakımından
kaldırılmış ve çek bedeli kadar adli para cezası verilmesi ve tekerrür halinde
hapis cezası öngörülmüştür. Bu defa 14.12.2009 tarih ve 5941 sayılı Çek Kanunu
ile tekerrür halinde hapis cezası uygulanması kaldırılmış, ancak iptali istenen
kurallar ile adli para cezası verilmesi öngörülmüştür.
Ancak, Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine
ödenmesi olan adli para cezası, ödeme emrine rağmen ödenmediği takdirde 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 'Adli Para
Cezasının İnfazı' başlıklı 106 ncı maddesi uyarınca hapse çevrildiğinden iptali
istenen kurallar, borç için hapis yasağını öngören Anayasanın 38 inci maddesi
ile bağdaşmamaktadır.
Bu arada karşılıksız çek keşide etmek suçu ile ilgili açılan
davada, 3167 sayılı Yasa'nın 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının Anayasaya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi 11.12.2002 tarihli ve E.2002/165, K.2002/195
sayılı Kararında; çeklerin sözleşme olmadığını, bu nedenle, sözleşmeden doğan
borçların yerine getirilmemesi nedeni ile hapis cezası verilemeyeceğini emreden
Anayasanın 38 inci maddesi dışında kaldığını ve karşılıksız çeke hapis
cezasının doğru olduğunu oyçokluğu ile açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi'nin bu
kararının gerekçesinde aynen;
'Türk Ticaret Kanunu'nda kambiyo senetleri arasında düzenlenen
çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız olarak,
kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır senetlerinde
olduğu gibi, taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı
veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda çek, başlı başına
borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil veya
sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide
edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehdar arasındaki
temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan
bir hakkı iktisap etmektedir. O halde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı
gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir.
Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise, çekte bu ilişkiden
bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz
konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun borcunu ödemek için çek
kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır.
İtiraz konusu kuralın, Anayasanın 38 inci maddesinin sekizinci
fıkrası kapsamında değerlendirilebilmesi için ilişkinin yalnızca sözleşmeden
doğması ve borcun yerine getirilememesi gerekmektedir. Oysa çek temelde
sözleşmeden bağımsız olarak kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir
havaledir.
Bu nedenlerle kural, Anayasanın 38 inci maddesinin sekizinci
fıkrasına aykırı değildir.'
denilmiştir. Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı isabetli ve
yerinde değildir. Şöyle ki;
A) Çeklerin birer havale ve sözleşme senedi olduğunu (dolayısıyla
ilişkinin sözleşmeden doğduğu) çeşitli yasa hükümleri ile düzenlenmiştir:
a) Çekler dahil kıymetli evrakı tarif eden Türk Ticaret Kanunun
557 nci maddesi, 'Kıymetli evrak ÖYLE SENETLERDİR Kİ, bunlarda mündemiç olan
hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemediği gibi başkalarına da
devredilemez.' şeklinde olup, çekin SENET olduğu açıkça hükme bağlamaktadır.
b) Çekin sekil şartlarını düzenleyen Türk Ticaret Kanunun 692 nci
maddesinin 2 nci bendine göre çek, 'Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedelin
ödenmesi için HAVALE' dir.
c) Borçlar Kanunun 457 nci maddesine göre de; 'HAVALE BİR AKİTTİR'
sözleşmedir.
d) Türk Ticaret Kanununun 694 üncü maddesi hükmü de çeklerin
HAVALE SENEDİ olduğunu tekrarlamıştır.
e) Hususî ve resmî evrakta sahtekarlık suçlarını cezalandıran Türk
Ceza Kanunu'nun 349 uncu maddesinin ikinci bendi de, TTK. m. 557 gereğince
çekleri de kapsayan 'Emre veya hamile yazılı olarak tanzim edilen KAMBİYO
SENETLERİ' ni daha ağır cezalara tabi tutmuş ve ÇEKLERİ de SENET VE SÖZLEŞME
saymıştır.
f) 'KAMBİYO SENETLERİ (ÇEK, POLİÇE VE EMRE MUHARRER SENET)
HAKKINDAKİ HUSUSİ TAKİP USULLERİ' ni düzenleyen İcra ve İflas Kanununun 167 '
176 hükümleri de çekleri senet ve sözleşme saymış ve özel bir icra takip
usulüne tabi tutmuştur.
g) 57 maddeden oluşan 1931 tarihli Milletler Yeknesak Çek Kanunu
(Loi Uniforme Concernant le Cheque) de 1 inci ve 3 üncü maddelerinde çekin bir
banka üzerine yazılan özel bir havale sözleşmesi olduğunu açıklamıştır.
B) Çeklerin birer havale ve sözleşme senedi olduğu doktrinde de
ağırlıklı olarak kabul edilmiştir.
HAYRİ DOMANİÇ de, 1990 YAYIMI KIYMETLİ EVRAK HUKUKU adli kitabının
529 uncu sahifesinde: 'Çek, münhasıran bir bankaya hitaben yazılabilen, kanuni
şekil şartlarına tabi, kıymetli evrakta madut ve sadece nakde taalluk edebilen
hususî bir HAVALE SENEDİDİR.' şeklinde bir tarif yapmış, çekin bir senet ve
sözleşme olduğunu belirtmiştir.
Ord. Prof. Dr. Halil ARSLANLI'da 1960 yayımı 'Ticari Senetler'
adlı eserinde ÇEKİN BİR HAVALE SÖZLEŞMESİ ÜRÜNÜ olduğunu belirtmiştir.
Prof. Dr. Reha POROY ile Prof. Dr. Hamdi YASAMAN'in müşterek eseri
KIYMETLI EVRAK HUKUKU adli kitap da, çekler bir havale ve senet olarak tarif
edilmiştir.
Ziraat Bankasının, 1988 yayımı 'Tevdiat ve Banka Hizmetleri
Mevzuatı' adlı kitapçığının 1 ve 2 nci sayfalarında da çek, bir havale ve senet
olarak tarif edilmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 14.12.1992
tarihli ve E.1992/1, K.1992/5 sayılı kararında da (R.G. 06.05.1993, sa.21573)'Çek,
Türk Ticaret Kanunu'na göre kıymetli evrak mahiyetinde bir kambiyo senedidir ve
hukuki niteliği itibariyle bir havaledir. Bu havalenin yazılı şekilde
yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme
yetkisi biçiminde olması gerekir.'denilerek çek'in bir havale ve sözleşme
senedi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Özetle, çek'in sözleşme niteliğinde bir havale ve senet olduğu
yasanın, yargının ve doktrinin ortak görüşüdür.
Bir kimsenin diğer bir kimseye çek vermesinde amaç:
' çek lehtarına olan bir borcun ödenmesi veya,
' çek lehtarına bir miktar paranın borç verilmesi veya,
' çek lehtarının ileride teslim etmeyi taahhüt ettiği mal ve
hizmetlerden doğacak borçların karşılanması,
gibi hukukî sebeplere dayalı ve yönelik olabilir.
'Borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı muteberdir.'
şeklindeki Borçlar Kanununun 17 nci maddesine dayalı tüm bu hukuki sebepler de
yazılı veya sözlü sözleşmelere dayalıdır. Dolaysıyla binbeşyüz güne kadar adlî
para cezasını ve hükmedilecek adlî para cezasının çek bedelinin karşılıksız
kalan miktarından az olamayacağını öngören ve sonuçtaödeme emrine rağmen
ödenmediği takdirde hapis cezası getiren iptali istenen kurallar, Anayasanın 38
inci maddesinde yer alan ve'Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan
yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.'diyen
emredici kuralın kapsamındadır.
Yukarıda etraflıca açıklandığı üzere çek; borç sebebini ihtiva
etmemiş olsa bile muteber bir borç ikrarına muhtevi bir havale ve sözleşme
senedi olduğundan, bu sözleşmeden doğan yükümlülüğünü getirmeyen kimse (çekle ilgili
olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi) özgürlüğünden
alıkonulamayacağından, iptali istenen kurallar, Anayasanın 38 inci maddesine
aykırıdır.
Diğer taraftan, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 5
inci maddesinin birinci fıkrasının iptali istenen birinci ve ikinci cümleleri,
Anayasanın 90 ıncı maddesine de aykırıdır.
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerinin Korunmasına dair Avrupa
sözleşmesi'ne Ek Birinci Protokol'de tanınmış Bulunan Haklardan ve
Özgürlüklerden Başka Haklar ve Özgürlükler Tanıyan 4 Numaralı Protokol, 16
Eylül 1963 tarihinde Strasbourg'da imzaya açılmış ve 7 nci madde uygun olarak 2
Mayıs 1968 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye 4 Numaralı Protokol'ü 19 Ekim
1992'de imzalamış ve 23 Şubat 1994 tarihinde onaylamıştır. 3975 sayılı Onay
Kanunu 26 Şubat 1994 gün ve 21861 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış, ancak
Türkiye onay tarihinin üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına karşın henüz onay
belgesini Avrupa Konseyi genel sekreterine tevdi etmemiştir.
Prof. Dr. Mehmet Semih Gemalmaz, 'İnsan Hakları Belgeleri'
kitabında (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2003) onay belgesinin
tevdi edilmemesiyle ilgili olarak 'Bu durumun hukuksal ve siyasal açıdan makul
ve kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır. Üstelik ilgili (Uygun Bulma)
kanun ve onun içeriğini teşkil eden protokol metni RG'de yayımlandığına göre bu
metin aslında iç hukuk bakımından yürürlüğe girmiştir ve uygulanması mümkün,
daha doğrusu gerekli bulunmaktadır. Daha açık deyişle, bu belgede düzenlenen
haklar, iç hukukun bir parçasıdır ve bundan doğabilecek uluslararası
yükümlülükten bağımsız olarak, iç hukukta sonuçlarını doğurmak durumundadır.'
(s.145 ' 146) değerlendirmesini yapmıştır. Gemalmaz, bu konuyu 24.06.2003
tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde de işlemiştir.
Anayasanın 90 ıncı maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş
temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı
konuda farklı hükümler taşımaları halinde andlaşmaya uyulacağının ifade edildiği
göz önünde tutulduğunda, iç hukuk bakımından yürürlüğe giren milletlerarası
andlaşmaya aykırı bir düzenlemenin Anayasanın 90 ıncı maddesi ile çeliştiğini
de söylemek gerekmektedir.
Öte yandan iptali istenen kuralların,Anayasanın 2 nci maddesinde
öngörülen hukuk devleti ilkesinin,'yasaların kamu
yararına dayanması'öğesi ile
bağdaştırılması da mümkün değildir.Bir hukuk devletinde, devlet erki
kullanılarak yapılan tüm kamu işlemlerinin nihaî amacının 'kamu yararı' olması
gerekir. Bu gereklilik, kamu yararını, yasama organının takdir yetkisi için de
bir sınır konumuna getirir.
'Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem
ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumları benimseyen, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasanın ve
yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan
devlettir.Yasaların kamu yararına dayanmasıgereği kuşkusuz hukuk devletinin
temel değerlerinden birini oluşturmaktadır' (Anayasa Mahkemesi'nin 28.01.2004
tarihli ve E.2003/86, K.2004/6 sayılı kararı).
Karşılıksız çek keşide etmenin bağımsız bir suç olarak
düzenlenmesinin en önemli sonucu; karşılıksız çek keşidesini azaltmayıp tam
aksine artırdığıdır. Karşılıksız çek keşide etme suçunun olmadığı zamanlarda
çek'i yalnızca alelade bir ödeme aracı olarak gören ve kurulan ticari ilişki
kapsamında ödemelerin çekle yapılmasını kabul edip etmemekte dikkatli davranan
hamilin, karşılıksız çek keşide etme suçunun varlığı nedeniyle oluşan yapay
güven ortamı nedeniyle, kendisine yapılacak ödemelerde çek'i çok daha kolay kabul
edebilmesi ve böylelikle kötü niyetli keşideciler tarafından, deyim yerindeyse
çok daha aldatılabilir hale gelmesidir. Böyle bir durumun ise, kamu yararına
dayandığını söylemenin mümkün olamayacağı çok açıktır.
Tarihsel süreç içinde önce doğrudan hapis cezası daha sonra da
ödenmeyince hapis cezasına dönüşen adli para cezası sistemi ile karşılıksız çek
keşide etme engellenememiş, tersine artan bir seyir izlemiştir. Adalet Bakanı
Sadullah Ergin'in, MHP Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın soru önergesine (Ek.1)
verdiği yanıt da (Ek2), Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü ile Bilgi
İşlem Dairesi Başkanlığı'na ait istatistiklere dayanarak verdiği bilgilere
göre; 1994 yılında 180 bin 656 dava açılırken 196 bin 494 kişi yargılandı. 1995
yılında 138 bin 165 dava açılırken yargılanan kişi sayısı 150 bin 123 oldu.
1996 yılında 152 bin 29 dava açılırken bu davalarda 162 bin 867 kişi hakim
karşısına çıktı. 1998 yılında 262 bin dava açıldı ve 199 bin 810 kişi
yargılandı. 1999 yılında açılan 320 bin 320 davada 337 bin 69 kişi
yargılanırken 2000 yılında 262 bin 611 dava açıldı ve yargılanan kişi sayısı
281 bin 881 oldu. 2001 yılında ise açılan dava sayısı yeniden artarak 307 bin
381'e ulaştı ve bu davalarda 327 bin 306 kişi yargılandı. 2002 yılında 177 bin
910 dava açıldı, 191 bin 40 kişi yargılandı. 2003 yılında açılan dava sayısı
131 bin 790'a düşerken yargılanan kişi sayısı da 142 bin 543 oldu. 2004 yılında
açılan 123 bin 587 davada 136 bin 502 kişi hakim karşısına çıktı. 2005 yılında
97 bin 275'e gerileyen çek davalarında 112 bin 116 kişi yargılandı. 2006
yılında yeniden artış eğilimi gösteren davalarda 128 bin 653 kişi yargılandı ve
115 bin 76 dava açıldı. 2007 yılında ise 142 bin 174 davada 158 bin 632 kişi
yargılandı. 2008 yılında da ceza mahkemelerinde açılan dava sayısı 211bin 363
olurken bu davalarda 312 bin 516 kişi yargılandı. 2009'un ilk altı ayında
karşılıksız çek nedeniyle ceza mahkemelerinde 159 bin 774 dava açıldı. Bu
davalarda 221 bin 755 kişi hakim karşısına çıktı. 2009'un altı ayında çek
davaları nedeniyle bin 461 kişi hapse girdi. Bunlardan 5'ini çekle ilgili
ihtara ve yasaklamaya uymama, 67'sini Çekle ödemelerin düzenlenmesi ve Çek
Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanuna muhalefet, diğerlerini de karşılıksız
çek keşide etme suçu oluşturdu.
Ülkemizin ve Yargının çok daha önemli ve öncelikli sorunlarının
bulunmasına karşın, birçok Cumhuriyet Savcısı ve Hakimin zamanını bu suçlara
ayırmak zorunda kalmasının kamu yararı ile bağdaştırılamayacağı kuşkusuzdur.
Nitekim, Yargıtay Birinci Başkanlığının TBMM Adalet Komisyonu Başkanlığına
gönderdiği 05.06.2009 tarih ve C.02.0.YBB.0.07/2009/3785-1074 sayılı yazıda da
'Çek Kanunu Tasarısı'na' ilişkin Yargıtay'ın görüşü açıklanmış ve Yargıtay
Başkanlığı'nın Öncelikli ve Birinci Önerisi;
'Karşılıksız çek suçları gerçek ve tüzel kişilerin ticari
ilişkilerinden kaynaklanan ve edimin yerine getirilmesine yönelik yaptırımları
içermektedir. Bir ticari ilişkiden kaynaklı borcun yerine getirilmemesi ve suç
olarak tanımlanması mümkün görülmemektedir. Suç genel teorisindeki sorumluluk
esaslarına aykırı bir şekilde suç tipi tarif edilmektedir. Karşılıksız çıkan
çek nedeniyle milyonlarca şikayet ve soruşturma sonucu kamu davası
açılmaktadır. Bu durum Cumhuriyet savcılarının ve mahkemelerin ağır iş yükü
altında kalmasına sebebiyet vermektedir.
Bu nedenle, çekin karşılıksız çıkması ile ilgili sorumluluk; suç
olmaktan çıkarılarak, idari para cezasını ve/veya idari tedbiri gerektiren bir
kabahat olarak düzenlenmelidir.'
şeklinde açıklanmıştır (Ek.3).
C) İptal başvurumuz, Anayasanın 152 nci maddesindeki yasaklama
süresine tabi değildir.
Anayasanın 152 nci maddesinin son fıkrası 'Anayasa Mahkemesinin
işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından
sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla
tekrar başvuruda bulunulamaz' hükmüne amirdir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda açıklanan 11.12.2002 tarihli ve
E.2002/165, K.2002/195 sayılı Kararı,19.3.1985 günlü, 3167 sayılı 'Çekle
Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun'un 16.
maddesinin birinci fıkrasının'...İbraz süresi içinde veya üzerinde yazılı
keşide tarihinden önce, 4 üncü maddeye göre ibraz edildiğinde, yeterli
karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de olsa ödenmeyen çeki keşide eden kişiler
bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.'kuralına
ilişkindir.
İşbu iptal başvurumuz ise, 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek
Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin 'Üzerinde
yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında,
çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi
hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne
kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî para cezası, çek
bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz.'kuralına ilişkin, diğer
bir anlatımla farklı bir Yasa'nın farklı bir kuralı hakkındadır.
Diğer taraftan, 7.5.2004 tarih ve 5170 sayılı Kanunun 7 nci
maddesi ile Anayasasının 90 ıncı maddesinin son fıkrasına'Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır'cümlesi
eklenerekbaşvurumuzun dayanakların birini oluşturan Anayasanın 90 ıncı
maddesinin değişikliğe uğradığı da gözetildiğinde, söz konusu kuralların iptal
için başvuruda bulunulabileceğimiz kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek
Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri,
Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90 ıncı maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
2) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin İkinci Fıkrasının İkinci Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
5941 Sayılı Yasanın 5 inci maddesinin birinci fıkrasından çekle
ilgili olarak karşılıksız işlemi yapılmasına neden olmak fiilinin
cezalandırılmasının öngörüldüğü birinci fıkradan anlaşılmaktadır.
Bu fıkrada eylemin failini belirlemek, tanımlamak çok geniş
kapsamlı olarak yapıldığından, aynı maddenin ikinci fıkrasında failin
tanımlanması ihtiyacı hissedilmiş; hesap sahibinin birinci fıkrada tanımlanan
fiili işleyecek kişi olduğu varsayılarak fail saptanmıştır. İptali istenen
cümle ile hesap sahibi tüzel kişiyse ve eğer yönetim organı tarafından bir kişi
bu konuda görevlendirilmişse o kişi, eğer görevlendirme yapılmamışsa yönetim
organını oluşturan kişi veya kişilerin tamamı eylemden dolayı Ceza Hukuku
açısından sorumlu tutulmuştur. Bu düzenleme sonucu tüzel kişilerde yönetim
organı üyesi olan kişilerin, suça konu eylemi işlememesi ve hatta suça konu
eylemden haberi olmaması halinde bile cezai hükümle karşılaşması mümkün
olmuştur.
Böyle bir kuralın cezaların şahsiliği prensibi ile bağdaştırılması
mümkün değildir. Anayasanın 'Suç ve cezalara ilişkin esaslar' kenar başlıklı 38
inci maddesinin yedinci fıkrasında, 'Ceza sorumluluğu şahsidir' hükmü yer
almaktadır. Anayasanın bu hükmü gereğince bir kişi, sadece kendisine ait
kusurlu fiilinden sorumlu tutulabilir. Bir kimsenin işlemediği bir fiilden
dolayı cezalandırılmaması, diğer bir ifadeyle başkasının fiilinden sorumlu
tutulmaması Anayasanın 38 inci maddesinin yedinci fıkrası gereğidir. Bu ilkeye
göre, asli ve feri failden başka kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılmaları
olanaklı değildir.
Kişiye ceza verme hakkının özünü adaletle sınırlandırılmış
toplumsal yarar düşüncesi oluşturur. Bunun doğal sonucu olarak kanun koyucu bir
düzenlemeye giderken kamu yararını en az kişi yararı kadar düşünmek ve gözetmek
ve aralarında adaletli bir denge kurmak zorundadır. Suç işleyen kişileri
cezalandırmak böylece bozulan düzeni iade etmek hukuk devletinin başta gelen
ödevlerindendir.
Anayasa ile de güvence altına alınan evrensel bir ceza hukuku
normu olan şahsilik ilkesinin korunması için kanun koyucu suçludan başkasına
ceza öngören kanun yapmamak ya da bu tür düzenlemeleri kanunlardan çıkartmakla
görevlidir
Açıklanan nedenlerle 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek
Kanununun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi, Anayasanın 38
inci maddesine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
3) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İkinci Cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci fıkrasında'Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına
çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez.'denilmiştir.
Bu hükmün anlamı, çek sahibi gerçek kişi adına vekaleten çek keşide
edilemeyeceği, yani çek keşidesi için vekalet verilemeyeceği, diğer bir
anlatımla çek keşidesi için verilen vekalet yetkisinin geçersiz olduğudur. Hal
böyle iken, iptali istenen cümlede'Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili
olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezaî sorumluluk
çek hesabı sahibine aittir.'denilmek suretiyle hukuken geçersiz olan bir
hukuki ilişkiye (vekalet sözleşmesine) dayandırılan çek keşidesinden, çek
hesabı sahibi hukuken ve cezaen sorumlu tutulmuştur.
Borçlar Yasası'nın 388 inci maddesi gereğince vekilin kambiyo
taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetkiyi haiz olması gerektiği gibi, ticari
vekilin böyle bir taahhüt altına girmesi de aynı kanunun 453 üncü maddesinde
özel yetkinin bulunması koşuluna bağlanmıştır. Durum böyle olmasına ve birinci
fıkra hükmü ile de vekaleten çek keşidesi yasaklanmış olmasına karşın,
vekaleten çek keşide edeni değil çek hesabı sahibinin hukuki ve cezai
sorumluluğuna gidilmesini öngören iptali istenen kuralın, Hukukun Temel
İlkelerine ve ceza kurallarına ters düştüğü ve dolayısıyla Anayasanın 2 nci
maddesine de aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek
Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi Anayasanın 2 nci
maddesine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
4) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin Dördüncü Fıkrasındaki 'gerçek ve' İbaresinin Anayasaya Aykırılığı
5941 sayılı Yasa'nın 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasında, adına
karşılıksız çek düzenlenen ve ileri düzenleme tarihli çek üzerinde yazılı
tarihe göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, karşılığını ilgili banka
hesabında bulundurmayan gerçek ve tüzel kişi hakkında emniyet tedbiri olarak
çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmesi öngörülmüştür.
Vekaleten çek keşidesi yasaklanmış olmasına karşın, vekaleten çek
keşide edeni değil çek hesabı sahibinin hukuki ve cezai sorumluluğuna
gidilmesini öngören5941 sayılı Çek Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci cümlesi yukarıda (2) numaralı başlık altından belirtilen nedenlerle
Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğundan, adına vekaleten çek keşide edilen
gerçek kişi hakkında emniyet tedbiri uygulanmasını öngören iptali istenen kural
da, aynı nedenlerle Anayasaya aykırıdır.
Bu nedenle, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunun 5 inci
maddesinin dördüncü fıkrasındaki 'gerçek ve' ibaresi Anayasanın 2 nci maddesine
aykırı olup, iptali gerekmektedir.
5) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin Dokuzuncu Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunun 5 inci maddesinin
dokuzuncu fıkrasında, karşılıksız çekle ilgili olarak yapılan soruşturma veya
kovuşturmaya ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, Yasa'nın belirli
kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu
doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilebileceği
öngörülmektedir.
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin yukarıda (1) numaralı başlık
altında belirtilen nedenlerle iptali halinde, 5 inci maddesinin dokuzuncu
fıkrasının da uygulanma olanağı kalmayacağından, 2949 sayılı Yasa'nın 29 uncu
maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.
6) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 5 inci
Maddesinin Onbirinci Fıkrasının Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunun 5 inci maddesinin
onbirinci fıkrasında birinci fıkrada tanımlanan suça ilişkin kamu davasıyla
ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, Yasa'nın belirli
kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu
doğuruyorsa, bunların da Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilebileceği
öngörülmektedir.
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin yukarıda (1) numaralı başlık
altında belirtilen nedenlerle iptali halinde, 5 inci maddenin onbirinci
fıkrasının da uygulanma olanağı kalmayacağından, 2949 sayılı Yasa'nın 29 uncu
maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.
7) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 6 ncı
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunun 6 ncı maddesinde,
adli para cezası ve bu cezanın ödenmemesi halinde hapis cezası ile
müeyyidelendirilen karşılıksız çek keşide etmek suçu ile ilgili soruşturma,
kovuşturma ve mahkumiyet gibi yargılama evlerine ilişkin düzenlemelere yer
verilmiştir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında, Yasa'nın belirli
kurallarının iptali, diğer kurallarının veya tümünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa,
bunların da Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilebileceği
öngörülmektedir.
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin yukarıda (1) numaralı başlık
altında belirtilen nedenlerle iptali halinde, 6 ncı maddenin de uygulanma
olanağı kalmayacağından, 2949 sayılı Yasa'nın 29 uncu maddesinin ikinci fıkrası
gereğince iptali gerekir.
8) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun 7 nci
Maddesinin Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunun 'Diğer ceza
hükümleri başlıklı' 7 nci maddesinde, karşılıksız çek keşidesiyle ilgili olarak
bir kısım fiiller için çeşitli hapis ve adli para cezaları öngörüldüğünden,
iptali istenen bu kural da, yukarıda (1) numaralı başlık altında belirtilen
nedenlerle bu madde de, Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90 ıncı maddelerine aykırı
olup, iptali gerekir.
9) 14.12.2009 Tarihli ve 5941 Sayılı Çek Kanununun Geçici Madde
1'inin Üçüncü ve Dördüncü Fıkralarının Anayasaya Aykırılığı
14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun Geçici Madde
1'inin üçüncü ve dördüncü fıkralarında, bu Yasa'nın 9 uncu maddesi ile
yürürlükten kaldırılan 3167 sayılı Kanun hükümlerinin bankaların müşterilerine
verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak, uygulanmasına devam olunacağı
ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 3167 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesinde tanımlanan suçtan dolayı açılmış olan davalar bakımından da asliye
ceza mahkemesinin görevinin devam edeceği öngörülmüştür.
3167 sayılı Yasa'nın 16 ncı maddesinde karşılıksız çek keşide etme
fiili için çek bedeli kadar ağır para cezası verilmesi, bu suçtan mükerrirlere
de, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştür.
Bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili
olarak, uygulanmasına devam olunacağı öngören üçüncü fıkra hükmünün, Anayasanın
38 inci maddesinin'Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü
yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz'hükmü ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 4 No'lu Protokolün 1 inci maddesi ile çeliştiği
açıktır.
Bu nedenle iptali istenen üçüncü fıkra hükmü yukarıda (1) numaralı
başlık altında etraflıca belirtilen nedenlerle Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90
ıncı maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
3167 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde tanımlanan suçtan dolayı
açılmış olan davalar bakımından da asliye ceza mahkemesinin görevinin devam
edeceğini öngören dördüncü fıkranın da, üçüncü fıkranın iptali halinde uygulama
olanağının kalmayacağı açıktır ve dolayısıyla bu fıkranın da 2949 sayılı
Yasa'nın 29 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
İptali istenen kurallar, anayasa hükümlerine açıkça aykırı olduğu
gibi, Hukukun Temel İlkelerine ve evrensel ceza kurallarına ters düştükleri
için uygulanmaları halinde sonradan giderilmesi güç ya da olanaksız durum ve
zararların doğabileceği açıktır.
Öte yandan, Anayasal düzenin en kısa sürede hukuka aykırı
kurallardan arındırılması, hukuk devleti sayılmanın da gereğidir. Anayasaya
aykırılığın sürdürülmesinin, bir hukuk devletinde subjektif yararların üstünde,
özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyeceği
kuşkusuzdur. Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesinin
hukuk devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacağında
duraksama bulunmamaktadır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan iptali istenen kuralların, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava açılmıştır.
V. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 14.12.2009 tarihli ve 5941 sayılı
Çek Kanununun;
1) 5 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
cümlelerinin, Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90 ıncı maddelerine aykırı
olduklarından,
2) 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinin,
Anayasanın 38 inci maddesine aykırı olduğundan,
3) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin,
Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğundan,
4) 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki 'gerçek ve' ibaresinin,
Anayasanın 2 nci maddesine aykırı olduğundan,
5) 5 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasının, 2949 sayılı Yasa'nın 29
uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince,
6) 5 inci maddesinin onbirinci fıkrasının, 2949 sayılı Yasa'nın 29
uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince,
7) 6 ncı maddesinin 2949 sayılı Yasa'nın 29 uncu maddesinin ikinci
fıkrası gereğince,
8) 7 nci maddesinin Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90 ıncı
maddelerine aykırı olduğundan,
9) Geçici madde 1'in;
a- Üçüncü fıkrasının Anayasanın 2 nci, 38 inci ve 90 ıncı
maddelerine aykırı olduğundan,
b- Dördüncü fıkrasının 2949 sayılı Yasa'nın 29 uncu maddesinin
ikinci fıkrası gereğince,
iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da
olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin istemimizi saygı ile
arz ederiz.'
B- 2010/14 Esas Sayılı İtiraz Başvurusunun Gerekçe Bölümü
Şöyledir:
'14/12/2009 tarih 5941 sayılı Çek Kanununun 20/12/2009 tarihinde
yürürlüğe girmesiyle 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek
Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun mülga edilmiş ise de; 5941 sayılı
Yasanın geçici 1. maddesinin 3. fıkrasında 'Bankaların müşterilerine verdikleri
eski çek defterleri ile ilgili olarak 3167 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur. 26/09/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun
7. madde hükmü saklıdır.' hükmü yer almıştır.
Mülga 3167 sayılı Yasa'nın soruşturma ve kovuşturma usulü, görevli
ve yetkili mahkeme başlıklı 16/b maddesinde '16. maddede ön görülen suçlardan
dolayı ...Asliye Ceza Mahkemesinde bakılır'
5271 sayılı Yasanın 3. maddesinde 'mahkemelerin görevi kanunla
belirlenir'
Suçun işlendiği tarih 5941 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce
olup sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 7. maddesi hükmü de dikkate alınarak
3167 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı kuşkusuzdur. Hal böyleyken 5941 s.
Yasa'nın geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında 'bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar 3167 sayılı Kanunun 16. maddesinde tanımlanan suçtan dolayı
açılmış olan davalar bakımından, Asliye Ceza Mahkemesinin görevi devam eder.'
hükmüne istinaden sanık hakkında suçun işlendiği tarihe bakılmaksızın 5941 S.Y.nın
yürürlüğe girdiği tarihten sonra mahkememize kamu davası açılmış olup
Karşılıksız Çek Keşide Etmek suçundan 5941 sayılı Yasanın yürürlük tarihine
kadar açılmış davası bulunanlar alt dereceli mahkemelere göre daha güvenli, üst
derecelimahkemelerde yargılanmaları devam ederken (Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 30/05/2006 tarih ve 148/148 sayılı içtihattında belirttiği üzere '...
üst dereceli mahkemeler alt dereceli mahkemelere göre daha güvenli
mahkemelerdir') eşit durumda olan ancak 5941 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden
sonra mahkememize açılan bu dava nedeniyle alt dereceli mahkememizde
yargılanmasının 1982 Anayasasının 10. maddesinde 'herkes dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzer sebeplerle ayrım
gözetmeksizin yasalar önünde eşittir.' ilkesiyle 36. maddede 'herkes meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' ilkesiyle
bağdaşmayacağı anlaşıldığından yasalar önünde her anlamda eşit olan kişilerin
eş zamanlı bir kısmının üst dereceli Asliye Ceza Mahkemelerinde yargılanmaları
devam ederken bir kısmının alt dereceli Sulh Ceza Mahkemelerinde yargılanmasına
yol açan ve Anayasanın kişilerin yargı mercileri önünde adil yargılanma hakkını
düzenleyen 36. maddesiyle, kişilerin yasalar önündeki eşitliği ilkesini
düzenleyen 10. maddesine aykırılık teşkil eden ve ihlaline yol açan 5941 SY.nın
geçici 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan 'bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar 'tümcesinin Anayasanın 152. maddesi gereğince iptaline karar
verilmesi saygıyla arz ve talep olunur.'
C- 2010/15 Esas Sayılı İtiraz Başvurusunun Gerekçe Bölümü
Şöyledir:
'Kamu davası derdest iken 5941 sayılı Çek Kanununun 27438 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanarak 20/12/2009 tarihinde yürürlülüğe girmiştir.
Yürürlüğe giren 5941 sayılı Yasa ile 3167 sayılı Yasanın
karşılaştırmasının yapılarak 5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesine göre lehe olan
yasaların sanıklar yönünden uygulanması gerekmekte olup yürürlüğe giren 5941
sayılı Yasanın da lehine hükümlerinin sanıklar yönünden uygulanması
gerekmektedir.
Mahkememizin 21/01/2010 tarihli celsesinde 1 nolu ara kararı ile
Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmasına karar verilmiştir.
İPTALİ İSTENEN YASA MADDESİ
5941 sayılı Çek Kanunun 5/3. maddesinin 2. cümlesindeki'Gerçek
kişinin ... vekili olarak çek düzenlenmesi halinde, bu çekten dolayı ... cezai
sorumluluk çek hesabı sahibine aittir.' hükmü.
AYKIRILIĞI İDDİA OLUNAN ANAYASA MADDESİ :
Anayasamızın Cumhuriyetin temel niteliklerinden 'Hukuk Devleti'ne
ilişkin 2. maddesi.
İPTAL GEREKÇELERİ
5941 sayılı Çek Kanunu 20/12/2009 tarihli 27438 sayılı Resmi
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Dosyamızda sanık Salih Efecik hesap sahibi gerçek kişi sanık Cemil
Karakuşlu ise Salih Efecik'in vekili sıfatı ile sanık durumundadır.
3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca hem hesap sahibi gerçek
kişiler hem de vekilleri çek bedeli kadar adli para cezası ile
cezalandırılmakta ve ayrıca yine hem hesap sahibi gerçek kişi hem de vekili
hakkında 3167 sayılı Yasanın 16/3 maddesine göre 1-5 yıl arasında çek hesabı
açtırmalarının yasaklanmasına karar verilmektedir.
5941 sayılı Yasanın 5/3. maddesi ile hesap sahibi gerçek kişi
yönünden kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu bildirilerek temelde bir
değişiklik yapılmamıştır.
Ancak; 5941 sayılı Yasanın 5/3. maddesi ile vekaleten çek keşide
edilmesi halinde vekilin hukuki ve cezai sorumluluğu kaldırılmıştır.
5941 sayılı Yasanın 5/3. maddesinin ilk cümlesinde gerçek kişilere
vekaleten çek keşide edilmesi açıkça yasaklanmıştır.
Hiçbir hukuk devletinde bir yasak getirilip yasağın karşısında
yaptırım öngörülmemesi söz konusu olamaz.
Aynı Yasa maddesinin 1. cümlesi ile yasak getirilmiş, 2.
cümlesinde ise yasağa uymayan vekilin cezai ve hukuki sorumluluğunun
bulunmadığı açıklanmıştır.
Hukuk ihlalinde sınır tanımayan yasa koyucu vekilin cezai
sorumluluğunu kaldırılmanın yanında davamız konusu olmamakla birlikte 'hukuki'
sorumluluğunu da kaldırmıştır.
Çeklerdeki cirantaların ya da avalistlerin ya da benzer sıfatla
imzası bulunan tüm şahısların hukuki sorumluluğunda hiçbir tereddüt
bulunmadığından tüm bu bahsedilen kişiler aleyhine her türlü hukuki takibat
yapılabilmektedir.
Vekilin hukuki ve cezai sorumluluğunun olmadığının açıklanması tam
bir suç işlemeye teşviktir.
Uygulamada çek hesabı açma yasağı bulunan kişiler yakınları
(genellikle eş, anne-baba ya da kardeşleri) adına hesap açtırıp onlardan
vekaletname alarak çek keşide etmektedirler.
Yani uygulamada, keşide edilen çeklerden çıkar temin eden hesap
sahibi değil vekaleten çek keşide eden kişilerdir.
5941 sayılı Yasa genel olarak değerlendirildiğinde Mahkemelerbankaların
yardımcı kuruluşlarıhaline getirilmektedir. 25 yapraklı bir çek karnesi
nedeniyle mahkemelere 74 adet dava açılması mümkündür. 25 adet 5941 sayılı
Yasanın 5/1. maddesine göre karşılıksız çek davası (Sulh Ceza Mahkemelerine) 25
adet 5941 sayılı Yasanın 5/4. maddesine göre çek düzenleme ve çek hesabı açma
yasağı kararı verilmesi için (Sulh Ceza Mahkemelerine) ve 2 yapraktan itibaren
yasağa uymama nedeniyle 5941 sayılı Yasanın 7/6. maddesine göre 24 adet (Asliye
Ceza Mahkemelerine) dava açılması söz konusu olabilecektir.
Söz konusu muhtemel dava sayısı gözönünde bulundurulduğunda,
devletin şekli sosyal hukuk devletinden daha çok kapitalist sistemi
çağrıştırmaktadır.
Yine genel olarak çıkartılmakta olan yasalar, sadece mahkemelerin
işleyişini engellemekten başka bir işe yaramamaktadır. Çok uzun yıllar sonra
değiştirilen Ceza Kanunu yürürlüğe girmeden dahi değiştirilmek durumunda
kalınmıştır. Söz konusu yasalar Hukuk Fakültelerinde acilen KODİFİKASYON
dersinin müfredata alınmasını zorunlu hale getirmiştir.Yine söz konusu yasalar
ile sadece yasa numaraları değişmekte temel hiçbir mantalite değişmemekte ve
yasalar sadece yargının işleyişini alt üst etme sonucunu doğurmaktadır.
Vekaleten çek keşide etmek yasaklandıktan sonra, bu eylemin cezası
5941 sayılı Yasanın 7/6 maddesindeki yasağa rağmen çek keşide etme cezası
olması gerekir. Zira Mahkemenin yasaklama kararına rağmen çek keşide etmek
anılan yasa maddesi ile yaptırıma bağlanmıştır.Vekaleten çek keşide etmek yasa
ile yasaklandığından yasanın yasağına rağmen çek keşide edildiğinden belirtilen
yasa maddesi ile cezalandırmak mümkün olabilecek iken açıklandığı gibi açık bir
çelişki ortaya çıkmaktadır.
İptal kararı verilmesi halinde, çek sahibinin de yaptırımdan
kurtulması söz konusu değildir. İptali istenen yasa maddesinin ilk anda hesap
sahibinin sorumluluğunun açıkladığı intibağı uyanmakta ise de iptali istenen
yasamaddesi vekaleten çek keşide eden vekilin cezasını ortadan kaldırma amacı
taşımaktadır. Zira zaten mevcut uygulamada çek keşide eden ve çek hesabı ayrı
ayrı cezalandırılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle; iptali istenen yasa maddesi açıkça
Anayasamızın temel ilkesi olan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğundan Anayasa
Mahkemesine iptal davası açılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ VE TALEP:
5941 sayılı Yasanın 5/3. maddesinin 2. cümlesinde 'gerçek kişinin
... vekili olarak çek düzenlenmesi halinde, bu çekten dolayı ... cezai
sorumluluk çek hesabı sahibine aittir' hükmünün
Anayasamızın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesine aykırı
olduğundan iptali için Anayasamızın 152/1. maddesine göreAnayasa Mahkemesine
iptal davası açılmasına,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığına sunulmak üzere gerekçeli iptal
başvurusu ile birlikte dosyanın onaylı suretinin Anayasa Mahkemesi Genel
Sekreterliğine gönderilmesine karar verildi.'
D- 2010/16 Esas Sayılı İtiraz Başvurusunun Gerekçe Bölümü
Şöyledir:
'Küçükçekmece C. Başsavcılığının 2010/1877 E sayılı iddianamesi
ile sanığın Yapı ve Kredi Bankası Çarşamba Şubesine ait 31.07.2009 tarihli
4100.- TL bedelli 1943994 no.lu keşide ettiği çekin müşteki tarafından
süresinde bankaya ibrazında karşılığının mevcut olmadığı ve sanığın düzeltme
hakkını da kullanmadığından bahisle; 5941 sayılı Çek Kanununun 5/1, 3167 sayılı
Kanunun 16/1-3, TCK.nun 7. ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması iddia ve
talep olunmuştur.
Mahkememizce yapılan incelemede; 20.12.2009 tarihinde yürürlüğe
giren 5941 sayılı Çek Kanunun aşağıda belirtilen maddelerinde Anayasanın 10. ve
36. maddelerine aykırılık tespit edilmiştir.
5941 sayılı Yasanın geçici madde 1 '(1) Bankalar, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasınca bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir
ay içinde, 2 nci maddeye göre yayımlanacak tebliğde belirlenen esaslara uygun
olarak yeni çek defterleri bastırırlar.
(2) Bankalar, 1/7/2010 tarihine kadar müşterilerine yeni çek
defterlerini verir ve ellerindeki eski çek defterlerini imha ederler.
(3) Bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle
ilgili olarak, 3167 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi hükmü
saklıdır.
(4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar 3167 sayılı Kanunun
16 ncı maddesinde tanımlanan suçtan dolayı açılmış olan davalar bakımından
asliye ceza mahkemesinin görevi devam eder.' hükmü yer almıştır.
Anayasamızın 10/1. maddesinde 'Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.'; 10/4. fıkrasında, 'Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.' hükmü yer
almıştır.
Yine Anayasamızın 36. maddesinde; 'Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' hükümleri yer
almıştır.
20.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5941 sayılı Yasanın geçici 1.
maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenleme ile 'bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar 3167 sayılı Yasanın 16. maddesinde tanımlanan suçtan dolayı
açılmış olan davalar bakımından asliye ceza mahkemesinin görevi devam eder'
hükmüyle 20.12.2009 tarihine kadar 3167 sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca
açılan davalarda Asliye Ceza Mahkemeleri; bu tarihten sonra 3167 sayılı Yasanın
16. maddesi uyarınca açılan davalarda Sulh Ceza Mahkemeleri görevli
kılınmıştır. Diğer bir anlatımla aynı yasanın uygulanacağı kişilerle ilgili
davaların bir kısmına Asliye Ceza Mahkemelerinde, bir kısmına da Sulh Ceza
Mahkemelerinde bakılma durumu gündeme gelmiştir. Aradaki farkı meydana
getirecek tek unsur ise davanın açılma tarihinin 20.12.2009 tarihinden önce ya
da sonra olmasıdır. Diğer bir deyişle 20.12.2009 tarihinden evvel ki açılmış
olan davalarda görevli mahkemeler Asliye Ceza Mahkemeleri olduğundan daha
güvenli mahkemeler olan Asliye Ceza Mahkemelerinde yargılanan kişiler lehine ayrıcalık
tanınmış olmaktadır. Bu durum Anayasanın 10. maddesindeki 'kanun önündeki
eşitlik ilkesine' ve daha güvenceli mahkemelerde yargılanamayan kişilerin
Anayasanın 36. maddesinde belirtilen 'adil yargılanma hakkının ' ihlali
niteliğindedir. 3167 sayılı Yasanın 16. maddesinde tanımlanan suçlardan dolayı
açılan davalarda Asliye Ceza Mahkemelerinin görevinin devam etmesi anılan
ilkelerin doğal sonucu olmalıdır. Bu nedenlerle; 5941 S.Y.nın geçici madde 1 -
4. fıkrası Anayasamızın 10. ve 36. maddelerine aykırıdır. Bu fıkrada yer alan
'bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar...' tümcesinin iptali yönünde
Anayasamızın 152. maddesi çerçevesinde Anayasa Mahkemesine müracaat gereği
hasıl olmuştur.
NETİCE VE TALEP: Yukarıda izah edildiği üzere;
20.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5941 sayılı Çek Yasasının
geçici madde 1-4. fıkrasında yer alan; 'Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe
kadar 3167 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde tanımlanan suçtan dolayı açılmış
olan davalar bakımından asliye ceza mahkemesinin görevi devam eder.' hükmünün
'bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ...' tümcesinin Anayasamızın 152.
maddesi çerçevesinde iptaline karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.'"