ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 2006/113
Karar Sayısı : 2011/102
Karar Günü : 16.6.2011
R.G. Tarih-Sayı :
14.06.2013-28677
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Malatya Bölge İdare
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 10.12.2003 günlü, 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun;
1- 22.12.2005 günlü, 5436 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
değiştirilen 31. maddesinin birinci fıkrasının,
2- 32. maddesinin ikinci fıkrasının,
3- 61. maddesinin üçüncü fıkrasının,
Anayasa'nın 2. ve 138. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Serbest diş hekimine ödenen ücretin davalı kamu kurumu tarafından
ödenmemesi üzerine idare mahkemesinde açılan ve mahkemenin verdiği karara karşı
yapılan itiraz üzerine Malatya Bölge İdare Mahkemesine gelen davada, itiraz
konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri
için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'nun itiraz konusu kuralları da içeren 31., 32. ve 61. maddeleri
şöyledir:
'Harcama yetkisi ve yetkilisi
Madde 31- (Değişik:
22/12/2005-5436sayılı Kanun/1. madde.)
Bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst
yöneticisi harcama yetkilisidir.
Ancak, teşkilât yapısı ve personel durumu gibi nedenlerle harcama
yetkililerinin belirlenmesinde güçlük bulunan idareler ile bütçelerinde harcama
birimleri sınıflandırılmayan idarelerde harcama yetkisi, üst yönetici veya üst
yöneticinin belirleyeceği kişiler tarafından; mahallî idarelerde İçişleri
Bakanlığının, diğer idarelerde ise Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine
yürütülebilir.
Kanunların verdiği yetkiye istinaden yönetim kurulu, icra
komitesi, komisyon ve benzeri kurul veya komite kararıyla yapılan harcamalarda,
harcama yetkisinden doğan sorumluluk kurul, komite veya komisyona ait olur.
Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde; idareler, merkez ve
merkez dışı birimler ve görev unvanları itibarıyla harcama yetkililerinin
belirlenmesine, harcama yetkisinin bir üst yönetim kademesinde
birleştirilmesine ve devredilmesine ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca
belirlenir. Harcama yetkisinin devredilmesi, yetkiyi devredenin idarî
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Harcama yetkilileri bütçede öngörülen ödenekleri kadar, ödenek
gönderme belgesiyle kendisine ödenek verilen harcama yetkilileri ise tahsis
edilen ödenek tutarında harcama yapabilir.
Harcama talimatı ve sorumluluk
Madde 32- Bütçelerden harcama
yapılabilmesi, harcama yetkilisinin harcama talimatı vermesiyle mümkündür.
Harcama talimatlarında hizmet gerekçesi, yapılacak işin konusu ve tutarı,
süresi, kullanılabilir ödeneği, gerçekleştirme usulü ile gerçekleştirmeyle
görevli olanlara ilişkin bilgiler yer alır.
Harcama yetkilileri, harcama talimatlarının bütçe ilke ve
esaslarına, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygun olmasından,
ödeneklerin etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından ve bu Kanun
çerçevesinde yapmaları gereken diğer işlemlerden sorumludur.
Muhasebe hizmeti ve muhasebe yetkilisinin yetki ve sorumlulukları
Madde 61 - (Değişik fıkra: 22/12/2005-
5436 sayılı Kanun/10. madde) Muhasebe hizmeti; gelirlerin ve alacakların
tahsili, giderlerin hak sahiplerine ödenmesi, para ve parayla ifade edilebilen
değerler ile emanetlerin alınması, saklanması, ilgililere verilmesi,
gönderilmesi ve diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve
raporlanması işlemleridir. Bu işlemleri yürütenler muhasebe yetkilisidir.
Memuriyet kadro ve unvanlarının muhasebe yetkilisi niteliğine etkisi yoktur.
Muhasebe yetkilisi, bu hizmetlerin yapılmasından ve muhasebe
kayıtlarının usulüne uygun, saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasından
sorumludur. 09/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Kanun hükümleri saklı kalmak
kaydıyla, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin muhasebe hizmetleri Maliye
Bakanlığınca yürütülür. Muhasebe yetkilileri gerekli bilgi ve raporları düzenli
olarak kamu idarelerine verirler.
Muhasebe yetkilileri ödeme aşamasında, ödeme emri belgesi ve eki
belgeler üzerinde;
a) Yetkililerin imzasını,
b) Ödemeye ilişkin ilgili mevzuatında sayılan belgelerin tamam
olmasını,
c) Maddi hata bulunup bulunmadığını,
d) Hak sahibinin kimliğine ilişkin bilgileri,
Kontrol etmekle yükümlüdür.
Muhasebe yetkilileri, ilgili mevzuatında düzenlenmiş belgeler
dışında belge arayamaz. Yukarıda sayılan konulara ilişkin hata veya eksiklik
bulunması halinde ödeme yapamaz. Belgesi eksik veya hatalı olan ödeme emri
belgeleri, düzeltilmek veya tamamlanmak üzere en geç bir iş günü içinde
gerekçeleriyle birlikte harcama yetkilisine yazılı olarak gönderilir. Hataların
düzeltilmesi veya eksikliklerin giderilmesi halinde ödeme işlemi
gerçekleştirilir.
Muhasebe yetkilileri işlemlerine ilişkin defter, kayıt ve belgeleri
muhafaza eder ve denetime hazır bulundurur.
Muhasebe yetkilileri, 34 üncü maddenin ikinci fıkrasındaki ödemeye
ilişkin hükümler ile bu maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen ödemeye ilişkin
kontrol yükümlülüklerinden dolayı sorumludur. Muhasebe yetkililerinin bu Kanuna
göre yapacakları kontrollere ilişkin sorumlulukları, görevleri gereği
incelemeleri gereken belgelerle sınırlıdır. (Ek cümle: 22/12/2005-5436 S.K./10.
mad;Değişik cümle: 24/07/2008-5793 sayılı Kanun / 35.madde) Muhasebe
yetkililerinin görev ve yetkilerinin yardımcılarına devredilmesine, muhasebe
yetkililerinin herhangi bir nedenle görevlerinden ayrılmalarında muhasebe
hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin düzenleme yapmaya ve sertifika sınavlarına
girmeye hak kazanılması bakımından muhasebe yetkilisi yardımcısı eşiti
görevleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Muhasebe yetkilisi adına ve hesabına para ve parayla ifade
edilebilen değerleri geçici olarak almaya, vermeye ve göndermeye yetkili
olanlar muhasebe yetkilisi mutemedidir. Muhasebe yetkilisi mutemetleri doğrudan
muhasebe yetkilisine karşı sorumludur. Muhasebe yetkilisi mutemetlerinin
görevlendirilmeleri, yetkileri, denetimi, tutacakları defter ve belgeler ve
diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2. ve 138. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Tülay TUĞCU,
Haşim KILIÇ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, Cafer ŞAT, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK ve Serruh
KALELİ'nin katılımlarıyla 25.7.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında
öncelikle davada uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine
göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da
kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidirler.
Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi
için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın
bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması
gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya
çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz
yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
İtiraz başvurusuna konu olan yasa kurallarından, 5018 sayılı
Kanun'un 61. maddesinin üçüncü fıkrasında muhasebe yetkililerinin kontrol
etmekle sorumlu olduğu işlemler düzenlenmektedir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada, sağlık
giderinin ödenmemesine ilişkin idari işlem harcama yetkilisinin görev ve
sorumluluğuyla ilgilidir. Dolayısıyla, somut
olayda muhasebe yetkilisiyle ilgili dava konusu edilen bir işlem bulunmadığından,
itiraz konusu kural olan 5018 sayılı Kanun'un 61. maddesinin üçüncü fıkrasının
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun;
1- 31. maddesinin birinci fıkrası ile 32. maddesinin ikinci
fıkrasının esasının incelenmesine,
2- 61. maddesinin üçüncü fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya
ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
10.12.2003 günlü, 5018 sayılı 'Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'nun, 31. maddesinin birinci fıkrası ile 32.
maddesinin ikinci fıkrasının yürürlüğünün durdurulması isteminin,
koşulları oluşmadığından REDDİNE, 25.7.2006 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Bahadır KILINÇ tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralları, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı
Türk kamu maliyesinde köklü değişiklikler yapan 5018 sayılı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun genel gerekçesinde, Kanun'un amacı, 'uluslararası
standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir kamu malî yönetim ve
kontrol sisteminin oluşturulması ' malî yönetimde şeffaflığın sağlanması,
sağlıklı bir hesap verme mekanizması ile harcama sürecinde yetki-sorumluluk
dengesinin yeniden kurulması, etkin bir iç kontrol sisteminin oluşturulması ve
bu suretle çağdaş gelişmelere uygun yeni bir kamu malî yönetim sisteminin
oluşturulması' olarak tanımlanmıştır.
5018 sayılı Kanun'un getirdiği sorumluluk sistemi ile ilgili
olarak genel gerekçede şu tespitlere yer verilmiştir: 'Kamu malî yönetiminde
görev, yetki ve sorumluluklar açık bir şekilde ortaya konulmakta ve
yetki-sorumluluk dengesi yeniden kurulmaktadır. Buna göre, kamu idarelerinin
malî işlemleri, kurulacak malî hizmetler birimleri tarafından yapılacak, bütçe
sınıflandırmasında ödenek tahsis edilen yöneticiler harcama yetkilisi olarak
karar vermeye yetkili olacak, iş ve işlemler harcama yetkilisi tarafından
verilen harcama talimatı üzerine gerçekleştirme görevlileri tarafından yerine
getirilecektir. Saymanların ödeme aşamasındaki uygunluk denetimi yapma
görevleri sona erdirilerek, bunun yerine kamu idaresi başkanına bağlı olarak
çalışacak malî kontrol yetkilisine, harcama sürecinin belirli aşamalarında
kontrol görevi verilmektedir.'
5018 sayılı Kanun'un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 31.
maddesinde, harcama yapma yetkisi ve bu yetkiyi kullanacak görevlilere ilişkin
esaslar düzenlenmektedir. Ayrıca, genel idare kapsamındaki idarelerdeki harcama
yetkililerinin görev unvanları itibariyle tespiti konusunda Maliye Bakanlığına
yetki verilmektedir. Kanun'un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 32.
maddesinde ise harcama yapılması için gerekli harcama talimatının nasıl
düzenleneceği ve bu talimatta hangi bilgilerin yer alacağı hususu ile harcama
yetkililerinin harcama talimatı ile ilgili sorumluluklarının ne olacağı
belirtilmektedir.
İtiraz konusu kurallar, kamu görevlilerinin yetki ve
sorumluluklarının anayasal temeliyle doğrudan ilgilidir. Bu itibarla, 5018
sayılı Kanunla getirilen sorumluluk kavramının Anayasa ve sorumluluğu
düzenleyen mevcut kanunlar açıdan irdelenmesi gerekir.
Sorumluluk kavramı, konusu, kaynağı ve sorumlu kişiler açısından
pek çok şekilde sınıflandırılmaktadır. Ancak en çok kullanılan sınıflandırma,
kusura dayanan ve kusura dayanmayan (objektif) olarak ikiye ayrılmaktadır. Türk
hukukunda kabul edilen, idari, hukuki ve cezai sorumlulukların hepsi temelde
kusur sorumluluğuna dayanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sorumluluk ancak kasıt,
taksir veya ihmalin varlığı halinde söz konusudur. Objektif sorumluluk ise
meydana gelen zararla hareket arasında illiyet (nedensellik) bağının
kurulmasını yeterli sayan sorumluluk türüdür. Burada sorumluluk, kusur yerine
kanunun öngördüğü bir olguya dayanmaktadır. Çok istisnai olan bu sorumluluk
türüne, tapu sicillerinin tutulmasından doğan devletin sorumluluğu, araç
işletenin sorumluluğu, işçi çalıştıranın sorumluluğu ve idari yargıda
içtihatlarla geliştirilen 'devletin risk sorumluluğu' örnek olarak
gösterilebilir.
5018 sayılı Kanunla çerçevesi çizilen sorumluluk türü, uygulamada
ve öğretide genel olarak mali sorumluluk olarak adlandırılmaktadır. Mali
sorumluluğun hukuki, cezai veya idari sorumluluk türlerinden hangisine veya
hangilerine girdiği tartışmalıdır. Sorumluluk hukuku üzerine yapılan
araştırmalarda, sorumluluk türlerinin kesin ve mutlak olarak birbirinden
ayrılmayacağı, aynı olayın çoğu kez birden fazla sorumluluk türünü
ilgilendirebileceği sonucuna varılmaktadır.
Anayasa'da mali sorumluluk kavramına açıkça yer verilmemiştir.
Ancak, Anayasa'nın 160. maddesindeki 'Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve
giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen
inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.' hükmü
örtülü olarak bu sorumluluğa işaret etmektedir. Bununla birlikte, Sayıştay
içtihatlarında mali sorumluluk olarak adlandırılan bu sorumluluk türü, kişinin
gerek Hazineye gerekse başka bir kişiye verdiği zararın kendisine ödettirilmesi
olarak anlaşılmıştır. 5018 sayılı Kanun'da ise hesap verme sorumluluğu ve kamu
zararı gibi kavramlarla çerçevesi çizilen mali sorumluluk, bütçe ödeneklerinin
verimli, ekonomik, etkili ve mevzuata uygun olarak kullanılması yükümlülüğü
olarak düzenlenmiştir.
6085 sayılı Sayıştay Kanunu'nun 'Sorumlular ve Sorumluluk
Halleri' başlıklı 7. maddesinin ilk üç fıkrasında;
'(1) Bu kanunun sorumlular ve sorumluluk halleri uygulamasında;
5018 sayılı Kanun ve Sayıştay denetimi ile ilgili diğer kanunlarda belirtilen
sorumlular ve sorumluluk halleri esas alınır.
(2) Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında
görevli ve yetkili olanlar; kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka
uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden,
raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından
sorumludur. Bu sorumluluğun yerine getirilip getirilmediği Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulacak Sayıştay raporlarında belirtilir. Kamu zararına sebep
olunan durumlar ise bu zararın tazminine ilişkin hükme bağlama işlemi ile
sonuçlandırılır.
(3) Sorumlular; mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri ile
illiyet bağı kurularak oluşturulan ilamda yer alan kamu zararından tek
başlarına veya birlikte tazmin ile yükümlüdür.'
denilerek, mali sorumluluk konusunda 5018 sayılı Kanun'un
yaklaşımı benimsenmiştir. Bu düzenlemede her ne kadar, sorumluluğun kusura
dayandığından söz edilmemişse de, anılan 7. maddenin (1) numaralı fıkrasında
5018 sayılı Kanun'un esas alınacağının belirtilmesi, ortaya çıkabilecek yorum
sorunlarını çözecek niteliktedir. Zira, 5018 sayılı Kanun'un 71. maddesinde
kamu zararı 'Kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden
kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu
kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.' şeklinde
tanımlanmıştır.
Bu noktalar nazara alındığında, 5018 sayılı Kanun ile çerçevesi
çizilen mali sorumluluğu, idari sorumluluğun tazmin yükümlülüğü içeren özel bir
türü olarak anlamak gerekmektedir. Böylece, 5018 sayılı Kanun ile getirilen
sorumluluk türünün hâkim ve savcıların idari sorumluluğuna girdiği
söylenebilir. Çünkü, harcama yetkilisi olarak bütçenin etkili, verimli ve
mevzuata uygun olarak harcanması, buna ilişkin işlemler tesis edilmesi, hâkim
ve savcıların asli görevi olan yargı yetkisinin kullanımıyla ilgili değil,
yargı hizmetinin yürütülmesi için zorunlu olarak yaptıkları idari görevleriyle
ilgilidir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, 5018 sayılı Kanun'un getirdiği sorumluluk
sisteminde adli yargıda başsavcıların, idari yargıda ise bölge idare mahkemesi
başkanlarının harcama yetkilisi olarak belirlendiği, bu nedenle 5018 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren mali haklarla ilgili açılacak
davalarda başsavcı ve bölge idare mahkemesi başkanlarının davalı konuma
geldikleri, bu durumun hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan kuvvetler
ayrılığı ve hâkim bağımsızlığı ilkelerine aykırı olduğu; ayrıca, hâkim ve
savcıların harcama yetkilisi sıfatı ile maliye idaresinin sadece mevzuatını
değil, günlük harcama politikalarını da takip etmek zorunda kaldıkları,
idarenin bütçe politikalarını ve düzenleyici işlemlerini takip etmediklerinde
ise zimmet ve idari para cezası tehdidi altında idareye ve Sayıştaya karşı
sorumlu oldukları, bu nedenle bazı durumlarda hukuki inancına ve vicdani
kanaatine zıt karar vermek durumunda kaldıkları ifade edilerek harcama
yetkilisi olarak sorumluluğunun hâkim bağımsızlığını tehdit eder konuma geldiği
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Hukuk devleti ilkesinin bir alt ilkesi ve anayasal devletin temel
niteliklerinden biri olan kuvvetler ayrılığının amacı, iktidarın tek elde
toplanması sonucu yetki aşımlarının (ultra vires) ortaya
çıkmasını ve temel hakların ihlal edilmesini engellemektir. Bu nedenle,
kuvvetler ayrılığı ilkesi devlet egemenliğinin üç temel erki olan yasama,
yürütme ve yargının farklı organlara verilmesini zorunlu kılmaktadır.
Nitekim, Anayasamızın Başlangıç bölümünde kuvvetler ayrımı 'Devlet
organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve
görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve
işbirliği' olarak tanımlanmaktadır. Anayasa'nın 6. maddesinde, Türk
Milleti'nin egemenliğini yetkili organları eliyle kullanacağı; 7. maddesinde,
yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinin olduğu ve
devredilemeyeceği; 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine
getirileceği; 9. maddesinde de, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı konusunda Anayasa Mahkemesi de geçmişte verdiği
pek çok kararında, '' egemenliğin kullanılmasında yetkili organlar
belirlenmiş ve kuvvetler ayrımı Anayasa'nın temel ilkelerinden biri olarak
kabul edilmiştir. Bu ilke, Anayasa'nın 2. maddesinde sayılan ve Başlangıç'ta
belirtilen temel ilkelere dayalı demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti
niteliklerinin de kaynağıdır. Anayasa'nın Başlangıç Bölümünde belirtildiği gibi
kuvvetler ayrımı, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına
gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı uygar bir işbölümü ve işbirliğidir; üstünlük ancak Anayasa ve
yasalardadır' görüşünü ifade etmiştir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık, genelde bir erkin görevinin
veya yetkisinin diğer bir erk tarafından Anayasa'ya ve hukuka aykırı olarak
kullanılması veya gaspı söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Somut olayda
ise gerek yargı yetkisinin yürütme, gerekse yürütme yetkisinin yargı tarafından
kullanılması söz konusu değildir. Aksine, itiraz konusu kurallarla, mahkemelere
ayrılan bütçe ödeneklerini harcama yetki ve sorumluluğunun mahkeme başkanlarına
ve Cumhuriyet başsavcılarına verilmesi, mahkeme bağımsızlığı ve kuvvetler
ayrılığı ilkelerine uygun bir yaklaşımdır.
Anayasa'nın 125. maddesi gereğince, idarenin her türlü eylem ve
işleminin yargı denetimine açık olması ilkesi, kamu hukukunda yetki ve
sorumluluğun paralel şekilde işlediğini göstermektedir. Kural olarak, yetkili
olmayan kimsenin sorumlu olması veya yetki kullanan kimsenin sorumsuz olması
hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 5018 sayılı Kanun bir harcama gerekliyse ve
yasal şartlara uygunsa, başkaca onaya ihtiyaç duymadan harcama yetkilisinin
harcama yapabilmesine imkân vermiştir. Bir yetki verilirken, sorumluluğun da
yetkiyi kullanan kamu görevlisine ait olması kamu hukukunun genel
prensiplerinden biridir. Bu nedenle, harcama yetkisinin ve sorumluluğunun hâkim
ve savcılara bırakılmasının, Anayasa'daki kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı
bir yönü bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı ifade edilmiştir. Hâkimlerin görevlerini,
yürütme ve yasama organları dâhil, her türlü kurum ve kişinin baskısından uzak,
Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre yerine
getirebilmelerini sağlamak için 'bağımsız' olmaları kabul edilmiş,
Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddelerinde ise bu konuda anayasal güvenceler
kabul edilmiştir.
Bağımsızlık, birden fazla organ arasındaki ilişkiyi açıklayan bir
kavram olup bir organın diğer organların etki ve müdahalesi olmaksızın faaliyet
gösterebilmesi imkânıdır. Genel olarak hâkim bağımsızlığı kavramı ile aynı
anlamda kullanılan yargı bağımsızlığı, hâkimlerin kararlarını verirken özgür
olmaları, hiçbir baskı ve etki altında bulunmamaları, baskı yapılması kadar
baskı yapılabilme ihtimalinin de bulunmaması, hâkimin kimseden emir almaması,
hukuka ve vicdanına göre karar vermesi biçiminde tanımlanmaktadır.
Anayasa'nın 138. maddesinde, mahkemelerin ve hâkimlerin
bağımsızlığı düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında, hâkimlerin
görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri; ikinci fıkrasında ise hiçbir
organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve
telkinde bulunamayacağı belirtilmiştir. Emir ve talimat yasağı yalnızca yargı
yetkisinin kullanılması konusundadır. Hâkimler ve savcılar, yargısal işlemlerin
sağlıklı ve verimli bir şekilde yürütülmesi için, zorunlu olarak bazı idari
görevleri yürütürler ve bu görevlerin hâkimlik sıfatıyla veya yargı yetkisinin
kullanımıyla ilgisi bulunmamaktadır.
Anlam ve kapsam kısmında belirtildiği üzere, harcama yetki ve
sorumluluğu hâkim ve savcıların idari görevleri kapsamında kalan özel bir
sorumluluk alanıdır. Anayasa'nın 140. maddesinin altıncı fıkrasındaki, 'Hâkimler
ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlıdırlar.' hükmüyle
birlikte değerlendirildiği takdirde, adli yargıda Cumhuriyet başsavcılarının,
idari yargıda ise mahkeme başkanlarının harcama yetkilisi olarak görev
yapmalarında hâkim bağımsızlığı ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Harcama sorumluluğunun hâkim ve savcılara, idari görevlilere veya
üçüncü kişilere verilmesi bir tercihtir. Kanun koyucu, mevcut yargı
teşkilatının yapısı, geçmişte mülga 1050 sayılı Kanun zamanındaki tecrübeler,
bütçe birliğinin sağlanması ve tüm kamu harcamalarının bütçe içine alınması gereklerini
göz önüne alarak, ödenek tahsis edilen birimlerin yöneticilerinin ve harcamaya
karar veren konumunda olan tüm yöneticilerin, bu arada hâkim ve savcıların,
sorumluluğu da üstlenmesini öngörmüştür. Yasama yetkisinin genelliği ilkesince,
Anayasa'da belirtilen ilkelere aykırı olmadıkça yasama organının bütçe
disiplinini kurmak, mevcut bütçe kaynaklarının etkili ve verimli şekilde
kullanılmasını sağlamak ve kasıt veya ihmalleri nedeniyle kamu zararına neden
olanların sorumlu tutulmasını sağlamak üzere uygun gördüğü yasal düzenlemeleri
yapması kanun koyucunun takdirindedir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve
138. maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
VII- SONUÇ
10.12.2003 günlü, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'nun;
1- 22.12.2005 günlü, 5436 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
değiştirilen 31. maddesinin birinci fıkrasının,
2- 32. maddesinin ikinci fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 16.6.2011
gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|