"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"Her ne kadar sanık hakkında iddianameyle 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası'nın 53. maddesinin uygulanması sehven istenmemişse de; maddenin açık hükmünden kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olarak maddenin 1. fıkrasında 5 bent halinde sayılan haklardan sanığın yoksun bırakılacağı belirtilmiştir. İddianamede sanık hakkında uygulanması istenen tüm sevk maddelerinin de kasıtlı suçlara ait ve hapis cezası sonucunu doğuran maddeler olduğu, bu itibarla sevk maddeleri uyarınca sanığın cezalandırılması yoluna gidildiğinde, 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası'nın 53. maddesinin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu, sanık hakkında verilen sonuç cezanın ertelenmesine karar verilmesi halinde de (sanığın geçmiş sabıkasına esas hapis cezasının 3 ay olduğu ve ertelemeye ilişkin 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası'nın 51/1-a maddesi uyarınca da ertelemeye engel teşkil etmediği anlaşıldığından); iptali istenen 5237 Sayılı Türk Ceza Yasası'nın 53. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinin de sanık hakkında uygulanması ihtimalinin bulunduğu anlaşılmıştır. Nitekim bu nedenle de 20.09.2005 tarihli 3 nolu duruşma ara kararında da bu maddeden ötürü sanığa Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra ek savunma hakkı tanınması hususunun düşünülmesine karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce 26.09.2004 tarihinde kabul edilip 12 Ekim 2004 tarih ve 25611 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğü giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesi ve gerekçesi aşağıdaki gibidir.
'İşlediği suç dolayısıyla toplumda kişiye karşı duyulan güven sarsılmaktadır. Bu nedenle, suçlu kişi özellikle güven ilişkisinin varlığını gerekli kılan belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmaktadır. Madde metninde, işlediği suç dolayısıyla kişinin hangi hakları kullanmaktan yoksun bırakılacağı belirlenmiştir.
Ancak bu hak yoksunluğu süresiz değildir. Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, işlediği suçtan dolayı kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna göre, suça bağlı hak yoksunluklarının da belli bir süreyle sınırlandırılması gerekmiştir. Bu nedenle, madde metninde söz konusu hak yoksunluklarının mahkûm olunan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar devam etmesi öngörülmüştür. Böylece, kişi mahkûm olduğu cezanın infazının gereklerine uygun davranarak bunun tamamlanmasıyla kendisinin tekrar güven duyulan bir kişi olduğu konusunda topluma da bir mesaj vermektedir. Bu bakımdan hak yoksunluklarının en geç cezanın infazının tamamlanması aşamasına kadar devam etmesi, suç ve ceza politikasıyla güdülen amaçlara daha uygun düşmektedir.
Bu sistemde süresiz bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, yasaklanmış hakların geri verilmesinden artık söz edilemeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabileceği belirtilmiştir. Ayrıca, dördüncü fıkrada, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında mahkûm oldukları cezaya bağlı herhangi bir hak yoksunluğunun doğmadığı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin beşinci fıkrasında, belli bir hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen kasıtlı suçlar dolayısıyla mahkûmiyet hâlinde, mahkûm olunan cezanın infazından sonra da etkili olmak üzere bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına ayrıca hükmedilmesi öngörülmüştür. Bu durumda mahkemenin belli bir hak ve yetkiyle ilgili olarak vereceği yasaklama kararı bir güvenlik tedbiri niteliği taşımaktadır.
Altıncı fıkrada, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, yine güvenlik tedbiri olarak, belli bir süre için bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebileceği öngörülmüştür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 1. fıkrasında işlemiş olduğu bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan bir kimsenin fıkrada bentler halinde belirtilen bir kısım medeni hakları kullanmaktan mahrum bırakılacağı düzenlenmiştir. Bu maddenin (a) ve (e) bentlerinde kişinin çalışma yaşamı ile ilgili olan kısıtlamalar açıklanmıştır.'
Buna göre düzenlemenin (a) bendine göre; "Sürekli, süreli veya. geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden.; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya. Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten"
(e) bendinde ise;
"Bir kamu kurumunun veya kamu kuruma niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten"
kişinin yoksun bırakılacağı düzenlenmiştir.
(a) bendine göre hak yoksunluğuna cezasına tabi olacak bir sanığın bir devlet memuru veya kamu görevlisi olması halinde maddenin 2. fıkrasında da belirtildiği gibi mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu görevini devam ettiremeyeceği kısacası geçimi sağlamak için işine devam edemeyeceği açıkça anlaşılmaktadır.
Yine aynı fıkranın (e) bendine göre de bir avukat, eczacı veya bir doktorun benzer şekilde geçimi sağlamak için işine devam edemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu her iki düzenlemeden, işledikleri suç nedeniyle yasa karşısında aynı hukuki konumda bulunan, toplumun değişik sosyal sınıf ve konumlarına ait kişilerin iş yaşamları ile ilgili çeşitli yoksunluklara tabi kılınacakları yönünde bir düzenleme olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak aynı maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesinde mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir, hükmüne yer verilmiştir.
Mevcut bu hüküm karşısında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesi hükümleri uyarınca cezası ertelenen bir kimse hakkında bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten yoksun bırakılmayabilecekleri hüküm altına alınmış ancak aynı fıkranın (a) bendi için benzer bir düzenleme getirilmemiştir.
Bu düzenlemeye göre örneğin; aynı suçu işleyen birisi hazine vekili olarak çalışan diğeri serbest avukatlık yapan iki avukat hakkında 5 ay hapis cezası mahkumiyeti verilip de, bu cezalar 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesi hükümleri uyarınca ertelendiğinde ve her iki sanık hakkında da 53. maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca 53. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinin uygulanmamasına karar verildiğinde; serbest çalışan avukatın mesleki faaliyetlerine devam edip, geçimini sağlayabileceği ancak devlet memuru olan hazine vekili avukatın ceza süresi boyunca işine devam edemeyeceği, bu süre zarfında maaş ve diğer özlük haklarından mahrum kalacağı, 657 Sayılı Yasa'da düzenlenen engelleyici hükümler uyarınca da bu süre zarfında serbest olarak avukatlık mesleğini de icra edemeyeceği dolayısıyla geçimini sağlamada bir müşkülata düşeceği açıktır.
Aynı mesleğe mensup, aynı suçu işlemiş ve aynı cezalara mahkum olmuş bu iki sanıktan serbest olarak çalışan avukatın iş yaşamında hiçbir değişiklik olamaz iken kamusal görev icra eden ve bu bağlamda serbest çalışan emsallerine göre sınırlı mali ve özlük haklara sahip olan hazine vekiline geçimini sağlama ve çalışma imkanı verilmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Çalışma Ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48. maddesini 1. fıkrası "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.
Özel teşebbüsler kurmak serbesttir." Hükmünü içermektedir.
Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı 13. maddesi
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Hükmünü içermektedir.
Anayasamızın yukarıda belirtilen çalışma özürlüğü yine Anayasamızın 13. maddesinde belirlenen şart ve gereklere uygun olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesi ile kısıtlanmıştır. Söz konusu bu kısıtlamanın bu bağlamda Anayasaya aykırılığından söz edilemez ise de; aynı maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesiyle benzer durumda bulunan kişiler arasında bir eşitsizlik yaratılmış olmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesi
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Demektedir. Yukarıda belirtilen olay ve gerekçelerden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ile kamusal alanda görev yapan yurttaşların, bu maddenin uygulanması sırasında diğer yurttaşlardan daha zor bir durumda kalacak bir sınırlamaya maruz bırakılmışlardır.
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş kararlarına, göre, yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Eşitlik ilkesi; birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını veya uygulanan aynı kurallar sonucu farklı sonuçlar yaratılmasını yasaklar. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulama yapılması Anayasanın amaçladığı hukuksal eşitlik ilkesine açık aykırılık oluşturmaktadır. Zaten Anayasa eylemli değil, hukuksal eşitliği tanımlamaktadır. Yoksa, bazı yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Eşitlik ilkesinin Anayasamızın özüne ve ruhuna hakim olan ilkelerden bulunduğu kuşkusuzdur. Bu bağlamda 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 8. fıkrasının 2. cümlesinin Temel hakların sınırlanmasının Anayasanın özüne ve ruhuna (ve o arada eşitliğe) aykırı olamayacağını belirten 13. maddesine ve yine kişilerin yasalar karşısında eşit olduklarını belirten 10. maddesine aykırı olduğu görüş ve kanısına varılmakla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 152. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, mahkememizce Anayasamızın 10. ve 13. maddesine aykırı olduğu düşünülen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi hakkında Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından karar verilmesi talebiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Ayrıntısı ve yasal gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. ve 13. maddelerine aykırı olduğuna ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına
2. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 152. maddesinin 1. fıkrası ve 2949 Sayılı Yasanın 28. maddesi uyarınca, mahkememizce Anayasamızın 10. ve 13. maddesine aykırı olduğu düşünülen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi hakkında, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından, iptal yönünde karar verilmesi istemiyle, gerekçeli kararımızla birlikte dosyanın onaylı bir suretinin T.C. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilmesine...karar verildi""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2005/116
Karar Sayısı : 2009/27
Karar Günü : 19.2.2009
R.G. Tarih-Sayı :10.06.2009-27254
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci tümcesinin, Anayasa'nın 10. ve 13. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir
I- OLAY
Silahla tehdit ve kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret suçlarından sanık hakkında açılan kamu davasında itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
İtiraz konusu tümcenin de yer aldığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesi şöyledir:
"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin Kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 10. ve 13. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'n katılımlarıyla 5.10.2005 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında itiraz konusu kuralla, bu kuralın atıf yaptığı hak mahrumiyetinin devlet memuru veya kamu görevlisi olan hükümlüyle, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşunun iznine tabi meslek veya sanatı kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra eden hükümlüye farklı uygulanabildiği, devlet memuru olan hükümlünün hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar görevini yerine getiremediği, buna karşılık serbest meslek erbabı veya tacir bir hükümlünün mesleğine hakimin takdirine bağlı olarak devam edebildiği, ayrıca kamusal alanda görev yapan yurttaşların haklarının diğer yurttaşlara oranla daha fazla sınırlamaya maruz bırakıldığı, bu nedenlerle kuralın Anayasanın 10. ve 13. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu tümcenin yer aldığı 53. maddenin birinci fıkrasında, kişinin kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan; velayet hakkından, vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan; vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan; bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, yoksun bırakılacağı öngörülmektedir. Maddenin müteakip fıkralarında ise, kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında bu yoksunlukların hiçbirinin uygulanmayacağı; mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün ise kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanacağı ifade edilmektedir. Sayılan hak yoksunluklarının süresi, kural olarak hapis cezasının infazının tamamlanmasıyla sınırlı ise de, maddenin (5) numaralı fıkrasında belirtilen hallerde, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar belli hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verileceği; (6) numaralı fıkrada belirtilen hallerde de üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere belli meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebileceği belirtilmektedir.
İtiraz konusu kuralla, hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında hâkime, bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten yoksun bırakma yaptırımının uygulanması konusunda taktir yetkisi tanınmaktadır.
Ceza siyasetinin gereği olarak yasakoyucu, Anayasanın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağına, bunlara verilecek cezanın türü, miktarı, artırım ve indirim nedenleri ve oranları ile suçun takibine ve yargılama usulüne ilişkin koşullar öngörebilir. Asıl cezaya bağlı olarak hak yoksunluklarının uygulanması, bazı durumlarda buna istisna getirilmesi ya da hâkimin takdirine bırakılması da bu kapsamdadır.
Bu nedenle kural Anayasa'ya aykırı değildir. İstemin reddi gerekir.
Şevket APALAK bu görüşlere katılmamıştır.
Fulya KANTARCIOĞLU ve Ahmet AKYALÇIN bu görüşlere ek gerekçe ile katılmışlardır.
VI- SONUÇ
26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Şevket APALAK'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 19.2.2009 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI
Fulya KANTARCIOĞLU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
A. Necmi ÖZLER
Serdar ÖZGÜLDÜR
Şevket APALAK
Serruh KALELİ
Zehra Ayla PERKTAŞ
EK GEREKÇE
Başvuran Mahkeme itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu ileri sürmesine karşın karar gerekçesinde bu yönden inceleme yapılmasına gerek görülmeyerek, Anayasa ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla ceza düzenlemeleri yapmanın yasa koyucunun takdir yetkisi içinde bulunduğu vurgulanmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesiyle herkese hiçbir ayırım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit davranılması güvence altına alınmakta, böylece bireylerin yasalardan eşit yararlanma konusundaki temel haklarına da işaret edilmektedir. Eşitliğin hukuk devletinin de önde gelen temel ilkelerinden biri olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Yasa koyucunun ceza hukuku alanında düzenleme yaparken sahip olduğu takdir yetkisi, sınırsız olmayıp Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Başvuran mahkeme tarafından yasa koyucunun düzenleme yapma konusundaki takdirini eşitlik ilkesine aykırı olarak kullandığı ileri sürülerek, yalnız Anayasa'nın değil, evrensel hukukun da temel ilkelerinden biri olan eşitlik ilkesine aykırılıktan kaynaklanan bir temel hak ihlâlinden söz edilmektedir.
Ceza hukuku alanında, suç sayılan eylemlerin belirlenmesi ve korunan hukuki yarar, suçu işleyenler ile suçun nitelikleri gözetilerek bunlara verilecek cezanın türü ve miktarının saptanması yasa koyucunun sahip olduğu takdir yetkisi içinde ise de bu durum, özellikle eşitlik ilkesine aykırılık gibi temel hak ihlâli savları karşısında Anayasal denetim yapılmasına engel oluşturmaz. Esasen Anayasa yargısının amacı ve işlevi de bu denetimi zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle konunun, başvuran Mahkeme'nin ileri sürdüğü eşitlik ilkesi yönünden de incelenerek itiraz konusu kuralın hangi gerekçe ile bu ilkeye aykırı olmadığının belirtilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun karardaki redde ilişkin görüşüne katılıyoruz.
AZLIK OYU
Devlet memurluğuyla bağdaşmayan derecede hürriyeti bağlayıcı ceza alan, ancak bu cezaları ertelenen kamu görevlilerine ilişkin hukuksal durum itiraz konusu yasa kuralından önce farklı bir nitelik göstermekteydi. Mahkûmiyet hükmü ertelenen kamu görevlilerine ilişkin Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 15.11.1990 günlü 1990/2 sayılı kararıyla bu durumda olanların memurluklarına son verilemeyeceği karara bağlanmış ve izleyen süreçte kimi suçlar dışında yasal ve yargısal ortam bu yönde gelişim göstermiştir. Ancak, itiraz konusu kuralın bu yaklaşımı değiştirdiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesinin (3) nolu fıkrasının itiraz konusu ikinci tümcesinde "Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir." kuralı yer almaktadır. 53. maddenin (1) nolu fıkrasında kişilerin kasten işlemiş oldukları suçtan dolayı verilen hapis cezasının sonucu olarak yoksun bırakılacakları haklar öngörülmüştür. Fıkranın (a) bendinde kamu kurum ve kuruluşlarında memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmek ve (e) bendinde ise bir meslek veya sanatın serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten yoksun bırakılmak da yer almıştır. Buna göre, aynı sanat ve mesleği yürüten kamu görevlisi için yasak sürerken, serbest olarak aynı uğraşı yürüten kişi çalışma yaşamını sürdürebilecektir.
Maddenin yazılış biçimi ve doğal sonucundan, kamu görevlisi, serbest meslek erbabı veya tacir olarak görev yürütürken ceza alan kişiye verilecek hak yoksunluğunun öncelikle esas alındığı açıktır. Suç işlenişi veya ceza verilişi aşamasında kamu görevlisi, serbest meslek erbabı ya da tacir olmayan kişiler yönünden geleceğe yönelik yasaklama getirilmesi olasılığı da maddenin anlamını ve sonucunu değiştirmemektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir sınıf ve zümreye imtiyaz verilemeyeceği vurgulanmıştır. Eşitlik ilkesi doğrudan bireyi ilgilendirdiği gibi, hukuksal metinlerin uygulanması ya da görev yürütülen kuruluşlar ile uğraşların konu olması halinde kişiler üzerinde dolaylı etkinliği ortaya çıkmaktadır.
Anayasa ve yasal tabloyla beliren ertelemenin amaçları ve kişilerin tüm yönleriyle denenmesi gerçeği karşısında, cezanın ertelenmesi durumunda serbest meslek erbabı veya tacir olarak mesleğin yürütülmesine karar verebilecekken, kamu görevinin bu kapsam dışında tutulması Anayasa'nın 10. maddesindeki hukukun üstün kuralları arasında yer alan eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu aykırılık ile erteleme olgusunun uygulanmasında yürütülen mesleğe bakılarak ayrıcalık ve eşitsizlik oluşturulduğu izlenmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesindeki çalışma hakkı ile Devletin çalışanları koruma, destekleme, çalışma barışını sağlama; 70. maddesindeki kamu hizmetine girme hakkı ve hizmete almada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği yolundaki yaklaşımları eşitlik ilkesini ele almaya zorunlu kıldığı gibi, ceza siyaseti yaklaşımını da çevreleyen anayasal boyutlardır.
Öte yandan ertelemeyi düzenleyen 51. maddenin (4) nolu fıkrasının (b) bendinde meslek veya sanat sahibi yükümlünün gözetim altında olsa da bir kamu kurumunda çalıştırılmasına karar verilebileceğinin öngörülmesi, kamu görevinin yürütülmesi ve kamu kurumunda görev yapılmasının erteleme yönünden sorun oluşturmadığını göstermektedir. Kaldı ki bir mesleğin veya hizmetin topluma yönelik olarak sergilenmesi özelliği gözetildiğinde, bir uğraşın kamu kesimi içinde veya dışında yapılmasının ceza ve erteleme kurumları yönünden farklı değerlendirmeye olanak vermediği tersi durumun kamu yararıyla çelişeceği açıktır. Kamu görevlerinin dağıtımı ve üstlenilmesinde hizmet gereklerinin gözetileceğinin doğallığı yanında ceza hukukunun ve erteleme olgusunun iyileştirmeyi ve denenmeyi amaçlayan öngörüleri, kamu ve özel kesim yönlerinden bir ayrım yapılmasının haklılık taşımayacağının ayrı nedenleridir. Bu sonuç hukuk devletinin barındırdığı güvenilirlilik ve kamu yararının da maddede gözetilmediğine vurgu yapar.
Bu görüşlerle, itiraza konu kuralın Anayasa'nın 2., 10., 49. ve 70. maddelerine aykırılık oluşturduğu, iptal edilmesi gerektiği oyuyla karara karşıyım.