ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2006/119
Karar Sayısı : 2009/145
Karar Günü : 15.10.2009
R.G. Tarih-Sayı :08.01.2010-27456
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Kemal ANADOL, Haluk KOÇ ile birlikte 118 milletvekili (Esas
Sayısı: 2006/119)
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Üçüncü Vergi
Mahkemesi (Esas Sayısı: 2008/4)
DAVA ve İTİRAZIN KONUSU: 31.12.1960 günlü, 193
sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
birinci paragrafının sonuna 27.6.2006 günlü, 5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin
(a) bendi ile eklenen 'Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran %0
olarak uygulanır' biçimindeki cümlesinin Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2.,
10., 11. ve 73. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve
yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- Dava ve İtiraz Konusu Yasa
Kuralı
31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun iptali
istenilen kuralı da içeren geçici 67. maddesi şöyledir:
'Geçici Madde 67- (Ek: 30/12/2004'5281/ 30 md.)
1) Bankalar ve aracı kurumlar takvim yılının üçer aylık dönemleri
itibarıyla;
a) Alım satımına aracılık ettikleri menkul kıymetler ile diğer
sermaye piyasası araçlarının alış ve satış bedelleri arasındaki fark,
b) Alımına aracılık ettikleri menkul kıymet veya diğer sermaye
piyasası araçlarının itfası halinde alış bedeli ile itfa bedeli arasındaki
fark,
c) Menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının
tahsiline aracılık ettikleri dönemsel getirileri (herhangi bir menkul kıymet
veya diğer sermaye piyasası aracına bağlı olmayan),
d) (Ek: 22/12/2005-5436/14 md.) Aracılık ettikleri
menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarının ödünç işlemlerinden
sağlanan gelirler,
Üzerinden %
15 oranında vergi tevkifatı yaparlar. (Ek cümle: 27/6/2006-5527/1
md.) Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak
uygulanır.
(Değişik ikinci paragraf: 22/12/2005-5436/14 md.) Aynı
menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası aracından değişik tarihlerde alımlar
yapıldıktan sonra bunların bir kısmının elden çıkarılması halinde, ilk giren
ilk çıkar yöntemi kullanılmak suretiyle, tevkifat matrahının tespitinde dikkate
alınacak alış bedeli belirlenir. Bir menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
aracının alımından önce elden çıkarılması halinde, elden çıkarılma tarihinden
sonra yapılan ilk alım işlemi esas alınarak üzerinden tevkifat yapılacak tutar
tespit edilir. Aynı gün içerisindeki işlemlerde ağırlıklı ortalama yöntemi
kullanılabilir. Alış ve satış işlemleri dolayısıyla ödenen komisyonlar ile
Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi tevkifat matrahının tespitinde dikkate
alınır.
Üç aylık dönem içerisinde aynı türden menkul kıymet veya diğer
sermaye piyasası aracı ile ilgili olarak birden fazla alım satım işlemi
yapılması halinde tevkifatın gerçekleştirilmesinde bu işlemler tek bir işlem
olarak dikkate alınır. Aynı türden menkul kıymet veya diğer sermaye
piyasası aracı alım satımından doğan zararlar takvim yılı aşılmamak kaydıyla
izleyen dönemlerin tevkifat matrahından mahsup edilir. Dövize, altına veya
başka bir değere endeksli menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracının
alış ve satış bedeli olarak işlem tarihindeki Yeni Türk Lirası karşılıkları
esas alınarak tevkifat matrahı tespit edilir. Menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası aracının yabancı bir para cinsinden ihraç edilmiş olması halinde ise
tevkifat matrahının tespitinde kur farkı dikkate alınmaz.
Menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası aracı sahibinin, bu
kıymetleri başka bir banka veya aracı kuruma aktarması halinde, söz konusu
menkul kıymetlerin alış bedeli ve alış tarihi aktarma yapılan kuruma
bildirilir. Aktarmanın başka bir kişi veya kurum adına yapılması halinde, alış
bedeli ve alış tarihinin ilgili banka veya aracı kuruma bildirilmesinin yanı
sıra işlem Maliye Bakanlığına da bildirilir. Bu bildirimler, başka bir kişi
veya kurum adına naklin aynı banka veya aracı kurumun bünyesinde gerçekleştirilmesi
veya kıymetin sahibi tarafından fiziken teslim alınması halinde de
yapılır.
Menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası aracının fiziken bir banka
veya aracı kuruma teslim edilmesi halinde alış bedeli olarak, tevsik edilmesi
kaydıyla, kıymet sahibinin beyanı esas alınır ve yapılan işlem Maliye
Bakanlığına bildirilir.
(Değişik altıncı paragraf: 27/6/2006-5527/1 md.) Hazine
tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetlerin alım satımı, itfası
sırasında elde edilen getirileri ile bunların dönemsel getirilerinin
tahsilinde, tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri
ile sürekli olarak portföyünün en az % 51'i İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında işlem gören hisse senetlerinden oluşan yatırım fonlarının bir yıldan
fazla süreyle elde tutulan katılma belgelerinin elden çıkarılmasında ve hisse
senetleri kâr paylarının hisse sahipleri adına tahsilinde bu fıkra hükümleri
uygulanmaz. Tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse
senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler için, Gelir Vergisi
Kanununun Mükerrer 80 inci madde hükümleri uygulanmaz.
Bu fıkra kapsamında yapılan tevkifat tutarları, verilecek muhtasar
beyannameye dahil edilmez. Banka ve aracı kurumlar, tevkif ettikleri vergileri
şekli ve muhteviyatı Maliye Bakanlığınca belirlenecek bir beyanname ile
tevkifat dönemini izleyen ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar bağlı oldukları
vergi dairesine beyan eder ve yirmialtıncı günü akşamına kadar öderler.
(Ek paragraf: 22/12/2005-5436/14 md.) Bu maddenin uygulaması
bakımından banka veya aracı kurumlar (işleme taraf olanlar) kendilerinde
bulunan veya ulaştırılan bilgi ve belgeler kapsamında tarhiyattan sorumlu
tutulurlar. Bilgilerin eksik veya yanlış olması nedeniyle eksik beyan edilen
kısım için bildirimi yapan adına gerekli tarhiyat yapılır.
2) Bu Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5) numaralı
bendinde yazılı menkul sermaye iratlarından (Hazine tarafından yurt dışında
ihraç edilen menkul kıymetlerden elde edilenler hariç), ödemeyi yapanlarca,
banka veya aracı kurumlara veya bunlar aracılığıyla diğer gerçek ve tüzel
kişilere ödenenler hariç, % 15 oranında vergi tevkifatı yapılır. Bankalara veya
aracı kurumlara alış bedeli tevsik edilmeksizin teslim edilmiş olan menkul
kıymetlerin gelirlerinin ödenmesinde ise ödeme banka veya aracı kurumlar
aracılığıyla yapılsa dahi tevkifat yapılır. Menkul kıymetin bir banka veya
aracı kurum aracılığıyla alınmış olması halinde tevkifatta, bu işlemdeki itfa
bedeli ile alış bedeli arasındaki fark esas alınır. Bu iratlar üzerinden 94
üncü madde veya Kurumlar Vergisi Kanununun 24 üncü maddesi kapsamında ayrıca
tevkifat yapılmaz.
3) Bankalar ile aracı kurumlar, bir menkul kıymet veya diğer
sermaye piyasası aracını (hisse senetleri ile (1) numaralı fıkranın altıncı paragrafında
belirtilen menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçları hariç) (1)
numaralı fıkra kapsamında tevkifata tâbi tutulmaksızın almaları halinde,
kendilerine satış yapanlar adına satış bedeli ile alış bedeli arasındaki fark
üzerinden % 15 oranında tevkifat yaparlar. Menkul kıymet veya diğer sermaye
piyasası aracının daha önce bir banka veya aracı kurumdan alınmamış
olması halinde, tevkifatın yapılmasında alış bedeli yerine ihraç bedeli esas
alınır. Tevkif edilen vergiler (1) numaralı fıkra kapsamında verilecek
beyannameye dahil edilmek suretiyle beyan edilir ve ödenir.
4) (Değişik: 22/12/2005-5436/14 md.) Bankalar arası mevduat ile
aracı kurumların borsa para piyasasında değerlendirdikleri kendilerine ait
paralarına yürütülen faizler hariç olmak üzere, 75 inci maddenin ikinci
fıkrasının (7), (12) ve (14) numaralı bentlerinde yazılı menkul sermaye
iratlarından ödemeyi yapanlarca %15 oranında vergi tevkifatı yapılır. Bu fıkra
kapsamında yapılan tevkifat tutarları 98 inci ve 119 uncu maddelerde belirtilen
sürelerde beyan edilir ve ödenir. Bu iratlar üzerinden 94 üncü madde veya
Kurumlar Vergisi Kanununun 24 üncü maddesi kapsamında ayrıca tevkifat yapılmaz.
5) Gelir sahibinin gerçek veya tüzel kişi ya da dar veya tam
mükellef olması, vergi mükellefiyeti bulunup bulunmaması, vergiden muaf olup
olmaması ve elde edilen kazancın vergiden istisna olup olmaması (1), (2), (3)
ve (4) numaralı fıkra hükümleri uyarınca yapılacak tevkifatı etkilemez. Şu
kadar ki, Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan borsa yatırım fonları ve
emeklilik yatırım fonlarının elde ettikleri kazançlar üzerinden (1) ve (4)
numaralı fıkralar uyarınca tevkifat yapılmaz.
6) Bu maddenin (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkralarında belirtilen
tevkifat oranlarını yabancı para cinsinde ihraç edilen menkul kıymetlerden
sağlanan getiriler ile döviz cinsinden açılmış hesaplardan elde edilen faiz
gelirleri için beş puana kadar artırmaya veya kanunî oranına kadar indirmeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
7) (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkra hükümleri uyarınca
tevkifata tâbi tutulan kazançlar için gerçek kişilerce yıllık veya münferit
beyanname verilmez. Diğer gelirler dolayısıyla verilecek yıllık beyannameye bu
gelirler dahil edilmez. (Ek cümle: 27/6/2006-5527/1 md.) Söz konusu fıkra
hükümleri uyarınca tevkifata tâbi tutulsun tutulmasın dar mükellef gerçek
kişi veya kurumlarca Hazine tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul
kıymetlerden sağlanan kazanç ve iratlar için münferit veya özel beyanname
verilmez. Ticarî faaliyet kapsamında elde edilen gelirler ticarî kazanç
hükümleri çerçevesinde kazancın tespitinde dikkate alınır ve tevkif suretiyle
ödenmiş olan vergiler, 94 üncü madde kapsamında tevkif edilen vergilerin tâbi
olduğu hükümler çerçevesinde tevkifata tâbi kazançların beyan edildiği
beyannamelerde hesaplanan vergiden mahsup edilir. Şu kadar ki, (2) ve (3)
numaralı fıkralar kapsamında tevkif suretiyle ödenen verginin, işlemden doğan
kazancın tâbi olduğu tevkifat oranı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı aşan
kısmı yıllık beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilmez.
8) Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan menkul kıymetler yatırım
fonları (borsa yatırım fonları ile konut finansman fonları ve varlık finansman
fonları dahil) ile menkul kıymetler yatırım ortaklıklarının Kurumlar
Vergisinden istisna edilmiş olan portföy kazançları, dağıtılsın veya
dağıtılmasın %15 oranında vergi tevkifatına tâbi tutulur. Bu kazançlar
üzerinden 94 üncü madde uyarınca ayrıca tevkifat yapılmaz. Bu fon veya
ortaklıklarının katılma belgelerinin ilgili fona iadesinden elde edilen
gelirler ile hisse senetlerinin alım satımından elde edilen kazançlar için
yıllık beyanname verilmez. Diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmesi halinde
de bu gelirler beyannameye dahil edilmez. Ticarî işletmeye dahil olan bu
nitelikteki gelirler, bu fıkra kapsamı dışındadır.
9) Bu maddenin yürürlük tarihinden önce ihraç edilmiş olan her
nevi tahvil ve Hazine bonoları ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme
İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerin elde tutulması veya elden çıkarılması
suretiyle sağlanan gelirlerin vergilendirilmesinde bu madde hükümleri
uygulanmaz. Bu gelirlerin vergilendirilmesinde, 31.12.2005 tarihi itibarıyla
geçerli olan hükümler uygulanır.
10) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce iktisap edilmiş olan
menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından
veya elde tutulma sürecinde elde edilen gelirler için bu madde hükümleri
uygulanmaz. Bu gelirlerin vergilendirilmesinde 31.12.2005 tarihi itibarıyla
geçerli olan hükümler uygulanır.
11) (Ek: 22/12/2005-5436/14 md.) Dar mükellefler de dahil olmak
üzere, bu madde kapsamında tevkifata tâbi tutulan ve yıllık veya münferit
beyanname ile beyan edilmeyeceği belirtilen menkul kıymet ve diğer sermaye
piyasası araçlarının elden çıkarılmasından doğan kazançları için takvim yılı
itibarıyla yıllık beyanname verilebilir. Beyan edilen gelirden, aynı türden
menkul kıymetler için yıl içinde oluşan zararların tamamı mahsup edilebilir.
Beyan edilen gelir üzerinden %15 oranında vergi hesaplanır. Hesaplanan vergiden
yıl içinde tevkif edilen vergiler mahsup edilir, mahsup edilemeyen tutar genel
hükümler çerçevesinde red ve iade edilir. Şu kadar ki, mahsup edilemeyen
zararlar izleyen takvim yıllarına devredilemez.
12) Bu maddede geçen, 'banka' kavramı 18.6.1999 tarihli ve 4389
sayılı Bankalar Kanunu kapsamında Türkiye'de faaliyette bulunan bankalar ile
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını 'aracı kurum' kavramı ise 28.7.1981 tarihli
ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında Türkiye'de faaliyette bulunan
aracı kurumları ifade eder.
13) Bu maddede geçen menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası aracı
ifadesi, özel bir belirleme yapılmadığı sürece Türkiye'de ihraç edilmiş ve
Sermaye Piyasası Kurulunca kayda alınmış ve/veya Türkiye'de kurulu menkul
kıymet ve vadeli işlem ve opsiyon borsalarında işlem gören menkul kıymetler
veya diğer sermaye piyasası araçları ile kayda alınmamış olsa veya menkul
kıymet ve vadeli işlem borsalarında işlem görmese dahi Hazinece veya diğer kamu
tüzel kişilerince ihraç edilecek her türlü menkul kıymet veya diğer sermaye
piyasası aracını ifade eder.
Bankaların ve aracı kurumların taraf olduğu veya bunlar
aracılığıyla yapılan; belirli bir vadede, önceden belirlenen fiyat, miktar ve
nitelikte, ekonomik veya finansal göstergeye dayalı olarak düzenlenenler de
dahil olmak üzere, para veya sermaye piyasası aracını, malı, kıymetli madeni ve
dövizi alma, satma, değiştirme hak ve/veya yükümlülüğünü veren vadeli işlem ve opsiyon
sözleşmeleri bu madde uygulamasında diğer sermaye piyasası aracı addolunur.
14) (Değişik: 22/12/2005-5436/14 md.) Türkiye'de kurulu vadeli
işlem ve opsiyon borsalarında 31/12/2008 tarihine kadar yapılan işlemlerden
elde edilen kazançlar için (1) numaralı fıkrada belirtilen tevkifat oranı sıfır
olarak uygulanır. Tam ve dar mükellef kurumların (Türkiye'de işyeri veya daimi
temsilci aracılığıyla faaliyette bulunmayanlar hariç) (') aralarında yaptıkları
vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden doğan kazançları bakımından bu madde
hükümleri uygulanmaz. Şu kadar ki, banka ve benzeri finans kurumları için
Türkiye'de işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla faaliyette bulunma şartı
aranmaz.
15) (Ek: 22/12/2005-5436/14 md.) Kurumlar Vergisi Kanununun
2 nci maddesinin 5281 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmadan önceki (2)
numaralı fıkrasında, Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan yatırım fonu olarak
addolunmuş dar mükellefiyete tâbi yatırım fonlarının vergilendirilmeye ilişkin
31.12.2005 tarihindeki bu statüleri;
a) 31.12.2005 tarihinden önce ihraç edilen menkul kıymetlerle
(hisse senetleri hariç) sınırlı olmak üzere bu menkul kıymetlerin tamamı itfa
edilinceye kadar,
b) 31.12.2005 tarihinde portföylerinde bulunan hisse senetleri
için ise bu menkul kıymetlerin bu tarihten sonra portföyden ilk çıkış tarihine
kadar,
Devam eder.
16) Bu madde kapsamına girmeyen ve 1.1 2006 tarihinden önce
iktisap edilmiş olan menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan
gelirlerin vergilendirilmesinde 31.12.2005 tarihi itibariyla geçerli olan
hükümler uygulanır.
17) (Ek: 27/6/2006-5527/1 md.) Bakanlar Kurulu bu
maddede yer alan oranları her bir kazanç ve irat türü ile bunları elde edenler
itibarıyla, yatırım fonlarının katılma belgelerinin fona iade edilmesinden
elde edilen kazançlar için fonun
portföy yapısına göre, ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye veya %
15'e kadar artırmaya yetkilidir.
18) (Değişik: 22/12/2005 - 5436/14 md.)Bu madde hükümlerinin
uygulanmasına ilişkin esas ve usûlleri belirlemeye, vergiye tâbi işlemlere
taraf veya aracı olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutmaya Maliye
Bakanlığı yetkilidir.
19) Bu madde hükümleri 31.12.2015 tarihine kadar uygulanır.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava
dilekçesinde ve başvuru kararında Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 10.,
11. ve 73. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, E.2006/119
sayılı dosya 5.9.2006, E.2008/4 sayılı dosya 17.1.2008 gününde yapılan ilk
inceleme toplantılarında başvurularda eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, E.2006/119 sayılı dosyada yürürlüğü durdurma isteminin bu
konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına oybirliğiyle karar
verilmiştir.
IV- BİRLEŞTİRME KARARI
E.2008/4 sayılı itiraz başvurusuna ilişkin davanın, aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle 2006/119 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE,
esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2006/119 esas sayılı dosya üzerinden
yürütülmesine, 17.1.2008 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi, başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin
raporlar, dava konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A- Kuralın Anlam ve Kapsamı
193 sayılı Yasa'da gerçek kişilerce elde edilen kazanç ve iradın
'beyanname' ile beyan edilmesi esas olmakla birlikte, mahiyetine bağlı olarak
tevkif (stopaj) suretiyle vergileme esası da geçerlidir.
Menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarının
vergilendirilmesinde 2006-2015 yılları için uygulanmak üzere 193 sayılı
Yasa'nın genel ilkelerinden ayrı yeni bir vergilendirme düzeni getirilmiştir.
193 sayılı Yasa'ya 5281 sayılı Yasa'yla eklenen geçici 67. maddede, madde
kapsamındaki finansal araçların elden çıkarılması ve elde tutulması sürecinde
elde edilen gelirler, tevkifat yoluyla vergilendirilmeye başlanmıştır. Böylece 193
sayılı Yasa'nın 94. maddesiyle sadece bir kısım menkul sermaye iratlarına
uygulanan tevkifat sistemi genişletilerek, daha kapsamlı tevkifat esasına
geçilmiştir.
Tevkifat, 193 sayılı Yasa'nın geçici 67. maddesinin çeşitli
fıkralarında düzenlenmiş, tevkifata muhatap olacak kişiler ise tam mükellef
gerçek kişi ve kurumlar, dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar olarak
belirtilmiştir.
Geçici 67. maddenin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bankalar ve
aracı kurumlar, alım satımına aracılık ettikleri menkul kıymetler veya diğer
sermaye piyasası araçlarının alış ve satış bedelleri arasındaki fark, alımına
aracılık ettikleri menkul kıymetler veya diğer sermaye piyasası araçlarının
itfası halinde alış bedeli ile itfa bedeli arasındaki fark ile menkul kıymetler
veya diğer sermaye piyasası araçlarının tahsiline aracılık ettikleri dönemsel
getirileri (herhangi bir menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası aracına
bağlı olmayan) üzerinden bankalar ve aracı kurumlar vergi tevkifatı yapmakla
sorumlu tutulmuştur. Aynı maddenin (7) numaralı fıkrasına göre, tevkifata tabi
tutulan kazanç ve iratlar için gerçek kişilerce ayrıca yıllık veya münferit
beyanname verilmediğinden ve diğer gelirler dolayısıyla verilecek yıllık
beyannameye bu gelirler dâhil edilmediğinden, yapılan vergi kesintisi 'nihai
vergilendirme' özelliği taşımaktadır. Bu durum madde gerekçesi ve gelir vergisi
genel tebliğlerinde de açık olarak belirtilmiştir.
Geçici 67. madde kapsamında kesintiye tabi tutulan gelirler,
ayrıca 193 sayılı Yasa'nın 94. ya da 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun
24. maddelerine göre kesintiye tabi tutulmamaktadır. Geçici 67. maddenin (5)
numaralı fıkrasında, vergi kesintisi yapılmasında, gelir sahibinin gerçek veya
tüzel kişi ya da dar veya tam mükellef olup olmaması ve elde edilen kazancın
vergiden istisna olup olmamasının (1) numaralı fıkraya göre yapılacak tevkifatı
etkilemeyeceği öngörülmüştür.
(1) numaralı fıkrada, dava konusu kuralla değişiklik yapılıncaya
kadar dar ve tam mükellef ayrımı yapılmaksızın tevkifat oranı %15 olarak
belirlenmiştir. 1.1.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere menkul
kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilecek kazanç ve irat
üzerinden elde edenin 'mükellefiyet türü'ne bakılmaksızın %15'lik oran
uygulanmış, gelir vergisinin artan oranlı tarife ve buna bağlı olarak getirilen
tevkifat maddelerinin uygulanmadığı özel bir vergileme sistemi getirilmiştir.
Tevkifat uygulamasının kapsamına dahil bulunan 'menkul kıymet ve
diğer sermaye piyasası araçları', geçici 67. maddenin (13) numaralı fıkrasında
tanımlanmıştır. Buna göre, özel bir belirleme yapılmadığı sürece Türkiye'de
ihraç edilmiş ve Sermaye Piyasası Kurulu'nca kayda alınmış ve/veya Türkiye'de
kurulu menkul kıymet ve vadeli işlem ve opsiyon borsalarında işlem gören menkul
kıymetler veya diğer sermaye piyasası araçları ile kayda alınmamış olsa veya
menkul kıymet ve vadeli işlem borsalarında işlem görmese dahi Hazinece veya
diğer kamu tüzel kişilerince ihraç edilecek her türlü menkul kıymet veya diğer
sermaye piyasası araçlarını ifade etmektedir.
Geçici 67. maddede yer alan vergileme
esasları, uygulamanın başlamasından altı ay sonra 5527 sayılı
Yasa'yla değiştirilmiş, maddenin (1) numaralı fıkrası kapsamındaki menkul
kıymet gelirlerinin vergilendirilmesinde tam ve dar mükellef ayırımı
yapılmaksızın stopaj oranı %15 olarak belirlenmiş iken, 7.7.2006 tarihinden
itibaren dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran %0'a indirilmiş, tam
mükelleflerin % 15 olan tevkifat oranında bir değişiklik yapılmamıştır. Dava
konusu kuralın yer aldığı geçici 67/1. madde kapsamında olmayan menkul
kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarının hangi oranda tevkifata tabi
tutulacağı geçici 67. maddenin diğer fıkralarında ayrıca gösterilmiştir.
5527 sayılı Yasa'yla geçici 67. maddeye eklenen (17) numaralı
fıkra ile stopaj oranını her bir kazanç ve irat türü ile bunları elde edenler
itibariyle ayrı ayrı sıfıra indirmeye veya %15'e kadar artırmaya Bakanlar
Kurulu yetkili kılınmıştır.
193 sayılı Yasa'da tam mükellefiyet için 'ikamet' ve 'uyrukluk'
ölçütü esas alınmış, Türkiye'de yerleşmiş olanlarla, resmi daire ve
müesseselere veya merkezi Türkiye'de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı
olup, adı geçen daire, müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla
yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşları tam mükellef sayılmışlardır.
Yasa'nın 6. maddesinde ise, Türkiye'de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler dar
mükellef olarak tanımlanmış ve bunlar tam mükelleflerin aksine sadece
Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve irat üzerinden vergi ödemekle yükümlü
tutulmuştur. Dar mükellefiyette ikametgâh ve uyrukluk esasından farklı olarak
'mülkilik' esası benimsenmiş ve kaynağı Türkiye'de olan gelirler
vergilendirmeye esas alınmıştır.
Öte yandan, kurumlar yönünden menkul sermaye iratlarının
vergilendirilmesine ilişkin olarak 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 30.
ve Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67. maddelerinde iki ayrı düzenleme
bulunmaktadır. Ancak 5520 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesine göre, 193 sayılı
Yasa'nın geçici 67. maddesi uyarınca vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç ve
irat üzerinden 5520 sayılı Yasa'ya göre kesinti yapılmayacaktır. Buna göre dar
mükellefiyete tabi kurumların 2006'2015 yılları arasında Türkiye'de elde
edecekleri menkul kıymet gelirleri üzerinden 5520 sayılı Yasa'nın 30. maddesi
yerine 193 sayılı Yasa'nın geçici 67. maddesinin dava konusu kuralın yer aldığı
(1) numaralı fıkrası uyarınca tevkifat yapılacaktır.
Gelir Vergisi Kanunu'nda gelir türleri (ticari, zirai ve serbest
meslek kazançlar, ücretler, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları, diğer
kazanç ve iratlar) itibariyle tam ve dar mükelleflerin vergilendirilmesinde
Yasa'da belirtilen kimi durumlarda beyanname verip vermeme ve kimi şekli
konular dışında vergi tevkifatı yönünden bir ayırım bulunmamaktadır. Ancak dar
mükellefler yönünden, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının bulunup
bulunmamasına göre bu anlaşmalarda yer alan hükümlere bağlı olarak kimi
farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Dava dilekçesi ve başvuru kararında, menkul kıymetlerden kazanç ve
irat elde edilmesi ve bunlara stopaj uygulaması yönünden tam ve dar
mükelleflerin aynı hukuksal durumda oldukları, vergiyi doğuran olay aynı olduğu
halde vergi yükünün dağılımında dar mükellefler lehine bir düzenleme yapıldığı,
kanun önünde eşitlik ilkesinin zedelendiği, aynı finansal araçlardan aynı
nitelikte elde edilen gelire stopaj uygulamasında ayrımcılığa yol açıldığı,
vergilerin yasayla getirilmesinin tek başına yeterli olmadığı, aynı
zamanda verginin, malî güce göre alınması, adaletli ve dengeli dağılımı,
eşit ve genel olması, idare ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak
belirlilik içermesi gerektiği, Anayasa'nın Başlangıç kısmının ikinci paragrafında
yer alan 'Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip bir üyesi olarak''
ibaresinin uluslararası hukuk alanında karşılıklılık ilkesinin esas alınacağını
gösterdiği, düzenlemenin karşılıklılık ilkesiyle de bağdaşmadığı, bu nedenlerle
kuralın Anayasa'nın Başlangıç kısmının ikinci paragrafı ile 2., 10., 11. ve 73.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan sosyal hukuk devleti, temel hak
ve özgürlükleri en geniş ölçüde sağlayan ve güvence altına alan, toplumsal
gerekleri ve toplum yararını gözeten, kişi ve toplum yararı arasında denge
kuran, toplumsal dayanışmayı üst düzeyde gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak eşitliği, sosyal adaleti ve millî gelirin adil bir biçimde
dağıtılmasını sağlayan devlettir. Hukuk devletinde, vergilendirmenin temel
ilkelerinin gözetilmesi, vergilendirmeye ilişkin yasalarda bireylerin hak ve
özgürlüklerinin korunması ve hukuk güvenliğinin sağlanması gerekir.
Anayasa'nın 73. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında,
'Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle
yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır' denilerek verginin malî güce göre alınması ve genelliği, vergi
yükünün adaletli ve dengeli bir biçimde dağılımı öngörülmüştür.
Verginin malî güce göre alınması ve genelliği ilkeleriyle
vergilendirmede eşitlik ve adaletin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ekonomi
ve vergi hukuku alanında malî güce ilişkin göstergelerin gelir, sermaye ve
harcamalar olduğu kabul edilmektedir. Bu üç unsurun vergilendirilmesinde vergi
adaletinin gerçekleştirilebilmesi için yükümlülerin ödeme güçlerinin
gözetilmesi zorunludur. Malî güç, ödeme gücünün kaynağı, dayanağı, nedeni ve
varlık koşuludur. Yasa koyucunun vergilendirmede, kişilerin sahip olduğu
ekonomik değer ile malî güçlerini göz önünde bulundurması gerekir.
Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayırım yapılmaksızın malî
gücü olan herkesin vergi yüküne katılmasını ve vergi ödemesini ifade eder. Bu
ilke, aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracı olup, malî gücü
fazla olanın malî gücü az olana göre daha fazla vergi ödemesini gerektirir.
Vergide eşitlik ilkesi ise ödeme gücü aynı olanların aynı vergiyi ödemeleridir.
Herkes tarafından yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olarak kabul edilen
ve Devletin kamusal gereksinimlerini karşılaması için egemenlik gücüne
dayanarak tek taraflı iradesiyle kişilere yüklediği bir kamu alacağı şeklinde
tanımlanan verginin, anayasal sınırlar içinde salınıp toplanması zorunluluğu
açıktır. Vergi hukukunda, vergi olgusunun niteliklerini oluşturan yasal
düzenlemelerde Anayasa'nın bu konudaki ilkelerinin özenle göz önünde tutulması
gerekir. Bu anlamda, Devletin vergilendirme yetkisi vergide yasallık, malî güç
ve genellik gibi kimi anayasal ilkelerle sınırlandırılmıştır.
Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik de, vergide
yasallık, malî güç ve genellik gibi kimi anayasal ilkelerle birlikte, Devletin
vergilendirme yetkisinin sınırlandırıldığı ilkeler arasındadır.
193 sayılı Yasa'nın geçici 67. maddesiyle gelir vergisi
uygulamasında genel ilkelerden ayrı, 'özel nitelikte bir
vergilendirme' rejimi getirilmiştir. Geçici 67. maddenin yürürlüğe girdiği
tarihte mükellefiyet yönünden bir ayırım yapılmaz iken (1) numaralı fıkranın
sonuna eklenen tümceyle, tam mükellefler için %15 olan tevkifat oranı dar
mükellefler için %0 olarak belirlenmiş, aynı gelir unsurundan aynı nitelikte
elde edilen gelirlere uygulanan vergi tevkifat oranında değişiklik yapılarak
tam ve dar mükellefler arasında farklılık yaratılmıştır.
Anayasa'nın 73. maddesindeki temel ayırım ve karşılaştırma ölçütü
mükellef türü değil 'malî güç' ve 'vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı'
ilkeleridir. Vergi sistemimizde dar ve tam yükümlülük arasında elde edilen
gelirin niteliği ve unsurları yönünden herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.
Vergi yükü farklılaştırması mükellefin tam ya da dar olmasına göre değil, ödeme
güçlerinin durumuna göre yapılabilir. Vergilendirmede, verginin konusu,
matrahı kadar oranı da vergi yükünü, vergilendirmenin adaletli, dengeli ve malî
güce göre olması ilkesini doğrudan etkilemektedir.
Tam ve dar mükelleflerde vergi yükü dışında biçimsel ve usule
ilişkin kimi farklılıklar olabilir. Ancak bu mükelleflerin, kendilerinden
tahsil edilmesi gereken malî yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması
ve mali güçlerine göre vergi ödemeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları
kuşkusuzdur.Aynı menkul kıymet veya diğer sermaye piyasası araçlarından aynı
miktarda gelir elde eden dar ve tam mükellef arasındaki yerleşmeye dayalı
farklılık, bunlar arasında aynı gelir unsuru yönünden malî gücün farklı
olduğunu göstermez. Ekonomik amaçlı değişikliklerin verginin temel yapısını
bozmayacak şekilde yapılması, anayasal ilkelere de aykırı olmaması gerekir.
Anayasa'nın 73. maddesine göre herkes kamu giderlerini karşılamak
üzere malî gücüne göre vergi ödemekle yükümlü tutulurken, gelir unsuru yönünden
malî güçleri tam mükellefler ile aynı olan dar mükelleflerin vergi oranını
sıfıra indirmek suretiyle bunlardan vergi alınmaması Anayasa'yla
örtüşmemektedir. Vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracı olan malî güç sadece
vergi konularak değil, mükellefler arasında ayrım yapılarak aynı gelir
unsurundan vergi alınmayarak da bozulur. Verginin konulmasında olduğu gibi
kaldırılmasında ya da dava konusu kuralda olduğu gibi fiilen alınmamasına yol
açan düzenlemelerde de Anayasa'nın vergilendirme ilkelerine uyulması gerekir.
Vergilemeyle ilgili anayasal denetimde, sınıflandırma ve karşılaştırma
malî güce, diğer bir deyişle gelirdeki büyüklük ölçüsüne göre yapılmak
zorundadır. Gelirin niteliğinde farklılık yoksa mükellefin mukimliği
farklılığın nedeni olamaz. Aynı gelir unsuru yönünden eşit olan tam ve dar
mükelleflerden birincisinin yasayla %15 oranında vergi tevkifatına tabi tutulup
ikincisinin %0 oranında tevkifata tabi tutularak tersine ayrımcılık yapılması,
makul ve adil olmayıp malî gücü aynı olanların aynı, malî gücü farklı olanların
ise ayrı oranda vergilendirilmesini öngören 'mali güç' ve 'vergide eşitlik'
ilkelerine aykırılık oluşturur.
Açıklanan nedenlerle 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu'nun geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının
sonuna 5527 sayılı Yasa'yla eklenen 'Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için
bu oran % 0 olarak uygulanır' şeklindeki dava konusu cümle, Anayasa'nın
2., 10., ve 73. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Haşim KILIÇ, Ahmet AKYALÇIN, Cafer ŞAT, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh
KALELİ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa'nın Başlangıç'ı ve 11. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, 'Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez' denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da
bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise, Anayasa
Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini
tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki
fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna 27.6.2006 günlü,
5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen 'Dar mükellef gerçek
kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır' biçimindeki cümlenin
iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal
edici nitelikte olduğundan gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla
iptal kararının, Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra
yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun geçici 67.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna 27.6.2006 günlü,
5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen 'Dar mükellef gerçek
kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır.' biçimindeki cümlenin
iptaline ilişkin hükmün süre verilerek yürürlüğe girmesinin ertelenmesi
nedeniyle bu cümlenin yürürlüğünün durdurulması isteminin REDDİNE, 15.10.2009
gününde oybirliğiyle karar verildi.
VIII- SONUÇ
A- 31.12.1960 günlü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun
geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının
sonuna 27.6.2006 günlü, 5527 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin (a) bendi ile
eklenen 'Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak
uygulanır.' biçimindeki cümlenin Anayasa'ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ, Ahmet AKYALÇIN, Cafer ŞAT, Serdar
ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- İptal edilen cümlenin doğuracağı hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153.
maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
15.10.2009 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Mustafa
YILDIRIM
|
Üye
Cafer
ŞAT
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
İptal ve itiraz konusu kuralla dar mükellef gerçek kişi ve
kurumlar için vergi oranının % 0 olarak uygulandığı, Bakanlar Kurulu'na bu
konuda alt ve üst sınırları belirlenmiş bir yetki verilmediği, kaldı ki dar
mükellefler bakımından % 0 şeklinde bir rakam öngörülemeyeceği şeklindeki
çoğunluk görüşüne iştirak etmeye imkân yoktur. Gerçekten 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu'nun Geçici 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasının 1.
paragrafının sonuna eklenen kuralın, aynı maddeye aynı kanunla (27.6.2006 tarih
ve 5527 sayılı Kanun) eklenen (17) no'lu fıkra ile birlikte değerlendirilmesi
zorunludur. Çünkü, bu fıkrada açıkça 'Bakanlar Kurulu bu maddede yer alan
oranları her bir kazanç ve irat türü ile bunları elde edenler itibarıyla,
yatırım fonlarının katılma belgelerinin fona iade edilmesinden elde edilen
kazançlar için bunun portföy yapısına göre, ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye
veya % 15'e kadar artırmaya yetkilidir.' denilmektedir. Bu açık hükme göre de
itiraz konusu kuralla dar mükellefler için belirlenen % 0 oranı sabit
(değişmez) bir rakam olmayıp Bakanlar Kurulu ekonomik gelişme ve göstergelerin
gösterdiği lüzuma göre bu % 0 oranını % 15'e kadar artırabilecektir.
Dolayısıyla ortada sabit ve değişmez bir düzenleme olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ayrıca, % 0 oranının bir verginin alınmasından tamamen vazgeçilmeyi
gerektirmediği, bunun bir alt limit olarak matematiksel rakamı ifade ettiğini
bu rakamın Anayasa'nın 73. maddesi uyarınca, kanunun verdiği yetki üzerine
Bakanlar Kurulu'nca her zaman belirlenen üst limite kadar artırılmasının mümkün
bulunduğu hukuki gerçeği karşısında, % 0 belirlemesiyle dar mükelleflerden bu
verginin alınmasından tamamen vazgeçildiği sonucuna ulaşmak doğru ve yerinde
bir yorum tarzı olmayacaktır.
Açıklanan nedenlerle, kuralın Anayasa'ya aykırı bir yönü olmadığı
ve iptal isteminin reddi gerektiği kanısına vardığımızdan, aksi yöndeki
çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Cafer ŞAT
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
KARŞIOY
Bakanlar Kurulu'na verilmiş yetki ile dar mükellefe yüzde '0'
vergi uygulaması öngörülmüş iken tam mükellefler yönünden % 15 vergi
uygulamasını da, Türkiye'de elde edilen gelire kazanç vergisi uygulanması
gerektiği ana kuralı karşısında uygulamanın mükellefler arasında eşitsizlik
yarattığı sonucuna ulaşan çoğunluk görüşüne katılma imkanı yoktur.
Kanunda belirtilen yukarı aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmaya
yetkili Bakanlar Kurulu ülke ekonomisinin yararına olmak nedeniyle işlemler
üzerine, mali yükümlülük koyma ve kaldırma yetkisine piyasa denetimi adına
anayasal olarak sahiptir.
Hal böyle iken, herkesin bildiği dünya ölçekli ekonomik
çalkantılar ve bunların etki değerlerini minimize etme realitesi, yürütmenin ve
yasa koyucunun görevidir. İşte bu nedenledir ki tam ve dar mükellefler için 67.
maddenin birinci fıkrasında öngörülen vergi oranları 23.7.2006, 13.11.2008,
3.2.2009 tarihlerinde onbeş ila sıfır aralığında hisse senetleri, sari kazançlar
vb. yönünden üç kez değişikliğe uğramış, görülen gelişmeler ve sapmalara göre
maliye ve ekonomi politikalarını revize edebilmişlerdir.
Alım, satım, ödünç, itfa, menkul kıymet ve sermaye piyasası
araçları üzerinde uygulanan mali politikanın denetlenmesinde kamusal yarar
olmadığı anayasal dille kesin olarak söylenemedikçe Yasa'nın açık yetki hükmüne
rağmen vergi oranlarını denetler biçimde yargı kurup yorum yapmak Anayasa
Mahkemesi'nin görev alanı dışındadır.
Dar ve tam mükellef arasında temel ayrım yapma gereği doğmuş ise
bunun ülke gerçeği için olmadığı, yerindelik ifadeleri ile yapılamaz. Dar
mükellef yönünden menkul kıymet ve sermaye piyasası araçlarından faydalanmak
bir özel hukuk ilişkisine dayanır. Bu hukuk da ise karşı taraf yani devletin
arz koşulları talebi doğurur. Yargı organı ise arz koşullarının nasıl olacağını
belirleme hakkına sahip değildir ve bu nedenle Türkiye'nin vergi geliri yükünü
konjoktüre göre paylaşmak zorunda olmayan bir kesime de şart koşup, vergi
yüküne katılanlar yönünden eşitlik karşılaştırması yapılamaz. O vergi ile
yatırım getirenin, para likiditasyonuna kattığı tutarın ülke içi kaynaklarda
yine bu ülke insanı tarafından paylaşıldığı ve nemalandığı gerçeği
gözetildiğinde ise, adeta borsa enstrümanını aracı olarak kullanıp ülkeye kredi
getiren ve karşılığı yükümlülüğünün ne olduğunu belirleme yetkisinin ise hiçbir
zaman sıfır olamayacağı sonucuna varan anlayış veya dış kreditöre dar mükellef
deyip mükellef çeşitleri arasında farklı oran uygulanamayacağı, kaynak yaratmak
ve toplumun refah düzeyini yükseltmekle görevli devletin görev alanını ekonomik
olarak sınırlayan Anayasa'ya aykırı bir yorumdur.
Anılan nedenler ile iptal isteminin reddi gerekirken aksi yönde
oluşan çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.