"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mersin 4. Asliye Mahkemesinin 13.9.2005 tarih ve 2004/1764 sayılı başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160/2. maddesinde Cumhuriyet savcısının yalnızşüphelinin aleyhine olan hususları değil lehine olan delilleri de toplayarak muhafaza altınaalmakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu bildirilmiştir. Mevcut uygulamada,şüpheli çocuk hakkında leh ve aleyhe olan delilleri toplayan Cumhuriyet savcısı duruşmanındevamı esnasında gelişmelerden ve davanın seyrinden bihaber kalmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 188/1. maddesinde, duruşmada hükme katılacakhakimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt katibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiğihallerde müdafiin hazır bulunması şart koşulmuştur.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 220. maddesinde duruşma tutanağının başlığındaCumhuriyet savcısının (varsa denilmediğine dikkat edilmesi gerekir) adı ve soyadının yazılmasıgerektiği emredilmiştir. Çünkü Cumhuriyet savcısı iddia makamını temsilen ceza yargılamasınınasli bir unsurudur.
Kanunun genel sistematiğine bakıldığında ceza yargılamasının üç ana unsuru iddia,savunma ve karar mekanizması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu üç unsurdan birinin noksanolması halinde adil ve güvenli bir yargılama yapıldığından bahsetmek güçleşir.
Anayasa Mahkemesi'nin 20.03.2002 tarih ve 2000/48 esas, 2002/36 karar sayılıkararında da belirtildiği üzere "...Adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tamamlayan,birbirinden ayrılamaz sav, savunma karar üçlüsünden oluşan yargıyla yaşama geçmektedir...".
Adalet kavramı evrensel ve yüce bir kavram olup ancak adil bir yargılama sonucundatecelli eder. Adil bir yargılamadan bahsedilebilmesi için ise, birbirinden ayrılmayan ve hattabirbirini tamamlayan iddia, savunma, karar üçlüsünden oluşan bir yargılamanın mevcudiyetişarttır.
Sadece iddianame yazılarak "iddia" mekanizmasının gerçekleştiğinden söz etmekdoğru olmaz. İddia makamının diğer ceza mahkemeleri yargılamasında olduğu gibi, yargılamaplatformuna aktif olarak katılması ve gerektiğinde sanığın (veya mağdur tarafın) lehine olaniddiaları da, yeni gelişme ve toplanan delillere göre bizzat yaşayarak hissederek ileri sürmesigerekmektedir.
Çocuk mahkemelerinde görülen davaların bir çoğu uzlaşma hükümlerine tabidir.Mağdur veya şikayetçisi olmayan veya belirlenemeyen ve fakat re'sen takibi gereken, ancakkanunda öngörülen cezasının alt sınırı itibariyle uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerekendurumlarda, kamuyu temsilen uzlaşma teklifinin Cumhuriyet savcısına, yapılabilmesi açısından da çocuk mahkemelerinde Cumhuriyet savcısının bulunması gerektiği düşünülmüştür.
Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi ve davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi halinde, 5395 sayılı Kanunun 17. maddesine göre davaya genel mahkemelerde bakılacağı emredici hüküm olduğuna ve bu durumda çocukların yargılanmasında Cumhuriyetsavcısının duruşmaya katılımında da bir sakınca görülmediğine göre; çocuk mahkemelerindeki duruşmalara Cumhuriyet savcısının katılmasının yasaklanmasındaki hukuki espri Mahkememizce anlaşılamamıştır.
İddia ve savunmanın duruşmada hazır bulunarak delilleri tartışmasının, hükmünkurulmasında ve çözüme gidilmesinde pratik bir fayda sağlayacağı kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesi'nin 20.03.2002 tarihli kararında da belirtildiği üzere "...niteliğine olursa olsun kişiye yöneltilen bir suçlamaya karşı savunma ve adil yargılanma hakkınınsağlanması bakımından suçların hafif yada ağır veya sulh, asliye ve ağır cezalık olması gibi birölçüye göre farklılık oluşturulması kabul edilemez...".
İtiraz konusu kuralla, Çocuk Mahkemelerine açılan davalarda Asliye ve Ağır Ceza Mahkemelerine açılan davalardan farklı bir yargılama uygulaması öngörülerek eşitlik ilkesi deihlal edilmektedir.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2005/124
Karar Sayısı : 2009/13
Karar Günü : 29.1.2009
R.G. Tarih-Sayı :03.04.2009-27189
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 3.7.2005 günlü, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 25. maddesinin (1) numaralı fıkrasının altıncı tümcesinin Anayasanın 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Hırsızlığa eksik teşebbüs suçundan sanık çocuk hakkında görülmekte olan davada, duruşmaların Cumhuriyet savcısı bulunmadan gerçekleştirileceğine ilişkin itiraz konusu kuralın Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
3.7.2005 günlü, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun itiraz konusu tümceyi de içeren 25. maddesi şöyledir:
"(1) Çocuk mahkemesi, tek hâkimden oluşur. Bu mahkemeler her il merkezinde kurulur. Ayrıca, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulabilir. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Çocuk mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz. Mahkemelerin bulunduğu yerlerdeki Cumhuriyet savcıları, çocuk mahkemeleri kararlarına karşı kanun yoluna başvurabilirler.
(2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır. Bu mahkemeler bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk ağır ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT' ün katılımlarıyla 17.10.2005 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında Mahkeme, şüpheli çocuğun leh ve aleyhine delilleri toplayıp kamu davası açan Cumhuriyet savcısının, itiraz konusu kural uyarınca çocuk mahkemelerindeki duruşmalara katılamadığını, bu nedenle dava sırasında ortaya çıkan yeni gelişmelerden haberdar olmadığını, ceza yargılamasının üç ayağından birini teşkil etmesi sebebiyle iddia makamı olmadan yapılan yargılamanın adil ve güvenli bir yargılama olamayacağını, iddianamenin savcı tarafından düzenlenmiş olmasının bu eksikliği gideremeyeceğini, özellikle mağdur veya şikayetçisi olmayan ya da bilinmeyen davalarda uzlaşma hükümlerinin uygulanabilmesi için Cumhuriyet savcısının mutlaka hazır bulunması gerektiğini, yetişkinlerle birlikte genel mahkemelerde yargılanan çocukların duruşmalarında Cumhuriyet savcısı bulunurken çocuk mahkemelerindeki duruşmalarda bulunmamasının anlaşılamadığını belirterek kuralın Anayasanın 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 10. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir...Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." denilmektedir.
Buna göre, ceza hukuku alanında yasa önünde eşitlik ilkesinin uygulanması, kuşkusuz, aynı suçu işleyen tüm suçluların kimi özellikleri göz ardı edilip her yönden aynı kurallara bağlı tutularak yargılanmaları anlamına gelmez. Eşitlik ilkesi, birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik mutlak ve eylemli eşitlik değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Mağdurun veya failin durumlarındaki farklılıklar bunlara değişik kurallar uygulanmasını gerektirebilir.
5395 sayılı Yasa'nın 3. maddesi uyarınca daha erken yaşta ergin olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmış çocukların, itiraz konusu kuralla sulh ceza ve asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarına bakmakla görevli çocuk mahkemelerindeki davaların duruşmalarında Cumhuriyet savcısının bulunamayacağı öngörülmektedir.
Yasa'nın 25. maddesine göre, bu mahkemeler tek hakimli olup il merkezleriyle, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulabilirler. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde bunların birden fazla dairesinin kurulması da mümkündür. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da bir başkan ve yeteri kadar üyeden müteşekkil çocuk ağır ceza mahkemelerinin kuruluşuna dair kurallara yer verilmiştir. Çocuk ağır ceza mahkemelerindeki duruşmalara Cumhuriyet savcısının katılımını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Aynı Kanun'un 17. maddesine göre, yetişkinlerle birlikte suç işleyen çocuklar hakkındaki davaların, zorunlu hallerde yetişkinlerle birlikte genel mahkemelerde görülmesi de mümkün olduğundan, suça sürüklenen çocuklar hakkındaki ceza davaları bakımından, duruşmalarında Cumhuriyet savcısının bulunamayacağı tek mahkemenin çocuk mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yasa'nın 26. maddesinde çocuk mahkemesinin bakacağı davalar, "asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak" olanlarla sınırlı bulunmaktadır.
Anayasa'nın 142. maddesinde, "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir", 141. maddesinin ikinci fıkrasında ise "Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur." denilmektedir. Böylece, işleyiş ve yargılama usulü genel olarak kanuna bırakılan mahkemelerden, küçüklerin yargılanmasıyla görevlendirilmiş olanlar açısından, küçüklerin özel durumu dikkate alınarak kanunla ayrık hükümler konulması yasakoyucuya görev olarak verilmiştir.
Nitekim, ülkemizin de taraf olduğu Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 3. maddesinin birinci fıkrasında da, kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idarî makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun yararının temel düşünce olduğu vurgulanmış, çocuk hukukunda uluslar arası standartları tespit eden ve çocuk haklarını koruyan hükümlere yer verilmiştir. Bu çerçevede Sözleşmenin 40. maddesinde, taraf Devletlerin, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği ileri sürülen, bununla itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul olunan çocuk bakımından, yalnızca ona uygulanabilir yasaların, usullerin, onunla ilgili makam ve kuruluşların oluşturulması hususunda çaba gösterecekleri belirtilmiştir.
İtiraz konusu kuralın içinde yer aldığı Çocuk Koruma Kanunu'nun amacının "...korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek..." olduğu 1. maddede ifade edilmiştir.
Anayasa'nın 141. maddesine paralel olarak, çocuk mahkemelerinin özel olarak kurulması, maddi ya da usulî yasa hükümlerinde çocuğun yüksek yararının gözetilmesi, bozulan kamu düzeninin sağlanmasından çok çocuğun topluma yeniden kazandırılmasının hedeflenmesi, bu nedenle cezalandırılmaları yerine haklarında güvenlik tedbirlerinin uygulanması gibi hususlar birlikte dikkate alındığında, yetişkinlerle birlikte yargılanan- yargılanmayan ayrımına dayalı bir eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile "adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Maddeye 2001 değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslar arası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dahil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasındaki adil yargılama ölçütleri içerisinde çekişmeli yargılama, gerekçeli karar, duruşmada hazır bulunma, susma hakkı ve diğer sanık hakları yanında "silahların eşitliği" ilkesi de bulunmaktadır. Bütün yargılama süresi boyunca gözetilmesi zorunlu bu ilke, davanın taraflarının, hasmı karşısında zayıf düşmeden kendi tezlerini sunabilmesini gerektirmektedir. Böylece, iki taraf arasında hakkaniyete uygun bir dengenin kurulması amaçlanmaktadır.
Soruşturma ve davanın açılması aşamasında Cumhuriyet savcısının yetkili olması, yargılama aşamasında hakimin leh ve aleyhteki delilleri toplama yetkisinin bulunması, karardan sonra da yine Cumhuriyet savcısının kanun yollarına başvurabilmesi birlikte gözetildiğinde, çocuk mahkemelerinde iddia makamının yargılama sırasında mutlaka bulunması gerektiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, kuralın Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesiyle 36. maddesindeki adil yargılama ilkesine aykırı bir yönü bulunmadığından itirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
3.7.2005 günlü, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 25. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "Çocuk mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz." biçimindeki altıncı tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 29.1.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI
Fulya KANTARCIOĞLU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
A. Necmi ÖZLER
Serdar ÖZGÜLDÜR
Şevket APALAK
Serruh KALELİ
Zehra Ayla PERKTA Ş