ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2005/151
Karar Sayısı : 2008/37
Karar Günü : 3.1.2008
R.G. Tarih-Sayı :29.03.2008-26831
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:
1- Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi
(Esas: 2005/151 )
2- Akdağmadeni Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2005/155)
3- Seferihisar Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2005/160)
4- Seferihisar Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2005/161)
5- Çarşamba Sulh Ceza Mahkemesi
(Esas: 2005/162)
6- Ulus Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2005/164)
7- Kadıköy 2. Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/3)
8- Marmaris Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/5)
9- Seferihisar Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/6)
10- Nazilli Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/7)
11- Nazilli Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/8)
12- Çardak Asliye Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/18)
13- Seferihisar Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/27)
14- Küçükçekmece 1. Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/29)
15- Haymana Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/30)
16- Haymana Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/31)
17- Tokat Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/32)
18- Gevaş Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/39)
19- Kazan Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/40)
20- Sındırgı Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/41)
21- Pozantı Asliye Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/59)
22- Balıkesir 1. Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/62)
23- Yozgat Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/63)
24- İskenderun 5. Asliye Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/87)
25- Kiğı Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/115)
26- Karşıyaka 1. Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/126)
27- İstanbul 1. Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/160)
28- Ermenek Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/164)
29- Ermenek Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2006/165)
30- Ermenek Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2007/10)
31- Ordu 1. Asliye Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2007/40)
32- Derik Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2007/106)
33- Bafra Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2007/111)
34- Sinop Sulh Ceza
Mahkemesi
(Esas: 2007/113)
İTİRAZLARIN KONUSU : 26.09.2004 günlü, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinin 31.3.2005 günlü 5328 sayılı Yasayla
değiştirilen (3) numaralı fıkrasının Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2.,
5., 6., 10., 11., 12., 13., 17., 19., 20., 36., 38., 41. ve 74. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I- OLAY
Bakılmakta olan davalarda, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı
olduğu kanısına varan mahkemeler iptali ve yürürlüğünün durdurulması için
başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
26.9.2004 günlü ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun itiraz
konusu kuralı içeren "Kasten Yaralama" başlıklı 86. maddesi şöyledir:
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya
da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek 2. fıkra: 5328 - 31.3.2005 / m.4) Kasten
yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört
aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda
bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak
suretiyle,
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı
oranında artırılır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurularında itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
Başlangıcına, 2., 5., 6., 10., 11., 12., 13., 17., 19., 20., 36., 38., 41. ve
74. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, değişik
tarihlerde yapılan ilk inceleme toplantıları sonunda, sulh ceza mahkemelerinin
yaptığı otuz başvuruda OYBİRLİĞİ; Pozantı, İskenderun 5., Ordu 1. ve Çardak
Asliye Ceza Mahkemelerinin yaptığı dört başvuruda ise OYÇOKLUĞU ile dosyalarda
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASINA İLİŞKİN İSTEMLER
2006/59, 2006/63 ve 2007/40 Esas sayılı dosyalarda başvuran
Mahkemeler, itiraz başvurularına konu olan kuralın uygulanmasından giderilmesi
güç veya imkânsız zararların doğacağı gerekçesiyle, başvuru konusu yasa
hükümlerinin yürürlüğünün durdurulması isteminde bulunmuşlardır. Yürürlüğün
durdurulması istemleri, 2006/59 ve 2006/63 Esas sayılı başvurularda 6.4.2006
gününde, 2007/40 Esas sayılı başvuruda ise 17.4.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE
reddedilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
A- Birleştirme Kararı
26.09.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinin 31.3.2005
günlü 5328 sayılı Yasayla değişik (3) numaralı fıkrasının tamamının ve kimi
kurallarının iptali istemiyle yapılan itiraz başvurularına ilişkin davaların
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2005/151 Esas sayılı dosyada
BİRLEŞTİRİLMESİNE, birleştirilen dosyaların esasının kapatılmasına, esas
incelemenin 2005/151 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 3.1.2008 gününde
OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir.
B- Uygulanacak Kural ve Sınırlama Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
savının ciddî olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış
ve Mahkeme'nin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa
kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya
davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki
kurallardır.
İtiraz başvurusunda bulunan Mahkemelerin bakmakta oldukları
davalarda yaralama suçu üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmiş
olduğundan, 26.09.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinin
31.3.2005 günlü 5328 sayılı Yasayla değişik (3) numaralı fıkrasının (b), (c),
(d) ve (e) bentlerinin, uygulama olanağı bulunmadığından, bu bentlere ilişkin
başvuruların Mahkemelerin yetkisizliği nedeniyle reddine, 3.1.2008 gününde
OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir.
Öte yandan, Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesine
göre Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna
başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile
sınırlıdır.
26.09.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86.
maddesinin 31.3.2005 günlü 5328 sayılı Yasayla değişik (3) numaralı fıkrasının
sonunda yer alan "şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır" ibaresinin tüm bentler açısından uygulanması söz konusu
olduğundan esasa ilişkin incelemenin, fıkranın (a) bendi yönünden yapılmasına
3.1.2008 gününde OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir.
C- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuran mahkemeler, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek
ölçüdeki yaralama suçlarında üçüncü kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma
yapılabilmesi için şikâyet şartı aranırken, üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe
karşı işlenen aynı nitelikteki yaralama suçunun şikâyet olmaksızın doğrudan
takip edildiğini; sanığın üçüncü kişilere nazaran daha ağır şekilde
cezalandırıldığını; şikâyetten vazgeçme hakkının sınırlandırılmasının aile içi
şiddetin artmasına neden olduğunu, bu durumun aile birliğini bozduğunu; etkili
eylemde bulunan kişilerin iki defa cezalandırılma sonucuyla karşı karşıya
kaldığını; evlilik birliği dışında yaşayan çiftler arasındaki basit tıbbi
müdahaleyle giderilebilecek yaralamaların şikâyete bağlı olması nedeniyle eşit
korumanın sağlanamadığını; aynı şekilde Türk Ceza Kanunu'nda cezanın miktarı,
mağdurlar üzerindeki sosyal ve psikolojik etkisi ve benzer yönleriyle yaralama
suçundan daha ciddi bir suç olan aile içi cinsel saldırı suçunun (m.102) takibi
şikâyete bağlı olduğu halde, basit yaralama suçunun re'sen takip edildiğini
belirterek, Kural'ın Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
1- "Şikâyet aranmaksızın" sözcüklerinin (a) bendi
yönünden incelenmesi
İtiraz konusu kuralın da bulunduğu 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 86. maddesinin üçüncü fıkrasında kasten yaralama suçunun nitelikli
halleri ve yaralama suçlarına verilecek cezanın artırım nedenleri
düzenlenmiştir. İptali istenen kuralda da yaralama suçunun kanunda sayılan
yakın aile bireylerine karşı işlenmesi halinde verilecek cezanın yarı oranında
artırılması ve kovuşturma ile soruşturmanın şikâyete bağlı olmaması
öngörülmüştür.
Anayasa'nın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2.
maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devletidir." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 5. maddesinde "Devletin temel amaç ve
görevleri": "Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." şeklinde
tanımlanmıştır.
Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik" ile ilgili 10.
maddesinde: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." denilmektedir.
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin niteliği" ile
ilgili 12. maddesinde: "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz,
devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın "Kişinin Dokunulmazlığı, Maddi ve Manevi
Varlığı" başlıklı 17. maddesinde: "Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda
yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan
bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi
tutulamaz." denilmektedir.
Anayasa'nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, "Kimse, kanunun
suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz", üçüncü
fıkrasında "ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak
kanunla konulur" dördüncü fıkrasında da "suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" denilerek "suç ve cezanın
yasallığı" ilkesi getirilmiştir.
Anayasa'nın "Ailenin korunması" ile ilgili 41.
maddesinde: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında
eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve
çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak
için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar." hükmü bulunmaktadır.
Ulusal ve uluslararası kuruluşların hazırladığı istatistiklerin
incelenmesinden, aile içi şiddet suçları ve bu suçlara bağlı olarak ortaya
çıkan sonuçların tüm toplumların ortak sorunu olduğu anlaşılmaktadır.
Devletlerin sosyal birikimlerini, geleneklerini ve bireylerinin psikolojik
eğilimlerini dikkate alarak, bu suçları önlemek için cezai, hukuki ve idari
önlemler aldıkları, bu bağlamda, bazı devletlerde aile içi şiddet suçlarının
doğrudan takip edilmesi kabul edilirken, bazılarında da suçtan zarar görenlerin
şikâyeti üzerine soruşturma ve kovuşturma yapıldığı
görülmektedir. Ülkemizde de, son yıllarda aile içi şiddet olaylarının
önlenmesi ve aile içi şiddet suçlularının etkin şekilde cezalandırılmaları için
yapılan geniş kapsamlı yasal ve yönetsel çalışmalar kapsamında aile içi
şiddetin en yaygın görünümlerinden biri olan basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek kasten yaralama olaylarında baskı yapılarak şikâyetin
engellenebileceği gözetilerek yasakoyucu tarafından, itiraz konusu kuralla
şikâyet aranmaksızın soruşturma ve kovuşturma esasının kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
Yasakoyucu, suçların ağırlığı, kamu düzeni açısından önemi, özel
hayatın gizliliği ve benzeri unsurları nazara alarak doğrudan takip edilmesi
gereken suçlarla, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçları
birbirinden ayırabilir. Yapılan bu ayırımın bazı suçları içine alması veya almaması,
anayasal ilkeler çerçevesinde sosyal ihtiyaçları gözeten yasakoyucunun
takdirindedir. Buna göre, yasakoyucu aile içi şiddet suçlarının
azaltılması ve aile içinde işlenen suçların da örtbas edilmemesi için,
birbirlerine şefkatle davranmak konusunda en fazla yükümlülüğe sahip olan aile
bireylerinin birbirlerini kasten yaralamaları halinde, sanıklar hakkında
şikâyet aranmaksızın doğrudan takip ilkesinin getirilmesini öngörebilir.
Ceza hukuku alanında yasa önünde eşitlik ilkesinin uygulanması,
kuşkusuz, aynı suçu işleyen tüm suçluların kimi özellikleri göz ardı edilerek
her yönden aynı kurallara bağlı tutulmalarını gerektirmemektedir. Eşitlik
ilkesi, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını,
ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda
olanlar için farklı düzenleme, eşitliğe aykırılık oluşturur. Anayasanın
amaçladığı eşitlik mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa
Anayasanın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz.
Mağdurun veya failin durumlarındaki farklılıklar bunlara değişik
kurallar uygulanmasını gerektirebilir. İtiraz konusu kuralda belirtilen
kişilerin, birlikte yaşamalarından kaynaklanan yükümlülükleri, onları üçüncü
kişilerden ayırdığından, bunlara farklı kuralların uygulanması eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturmaz.
Öte yandan, toplumun temelini oluşturan ailede bireylerin,
maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmelerinin huzur ve güven ortamının
sağlanmasına bağlı olduğu, bunun için de öncelikle aile içi şiddetin önlenmesi
gerektiği açıktır.
Yasakoyucunun, itiraz konusu kuralla ceza hukuku alanında, anayasal
sınırlar içinde takdir hakkını kullanarak, aile bireylerinin ve yakın
akrabaların üçüncü kişilere nazaran daha ayrıcalıklı korunması yönünde bir
tercih yaptığı anlaşılmaktadır. Toplumun temeli olan ailenin, fiziksel ve
psikolojik açıdan sağlıklı bireylerden oluşması amacıyla yasakoyucunun itiraz
konusu kuralda belirtilen aile bireylerinin birbirlerine karşı işledikleri
kasten yaralama suçlarında şikâyet aramaması ve bu yolda düzenleme yapmasında,
Anayasa'nın 41. maddesinde belirtilen ailenin korunması ilkesine aykırılık
bulunmamaktadır.
Devlet, toplumun ve ailenin temel taşı olan bireyin maddi ve
manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla
yükümlüdür. Bu bağlamda itiraz konusu kural, Anayasa'nın 17. maddesiyle devlete
yüklenen pozitif yükümlülüğün ceza hukuku alanındaki yansımalarından birisini
oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle Kural, Anayasa'nın 2., 5., 10., 12., 17., 38.
ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Haşim KILIÇ,
Ahmet AKYALÇIN, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Serruh KALELİ bu görüşe katılmamışlardır.
Kural'ın Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6., 11., 13., 19., 20., 36.
ve 74. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
2- "Verilecek ceza yarı oranda arttırılır" sözcüklerinin
(a) bendi yönünden
incelenmesi
Türk ceza yasalarının geçmişteki ve günümüzdeki düzenlemeleri
incelendiğinde; yasakoyucunun, sanık ve mağdur olarak aile bireylerinin ve
akrabaların konumuna yaklaşımının iki şekilde ortaya çıktığı görülmektedir.
Bazı suçların işlenmesinde sanığın aile bireyi veya yakın akraba olması,
verilecek cezanın artırım nedeni olurken, bazı suçların işlenmesinde de indirim
veya cezasızlık nedeni sayılabilmektedir.
Yasakoyucunun, ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde kuşkusuz
Anayasa'ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi
eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü,
cezayı ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerin belirlenmesi gibi konularda
takdir yetkisi bulunmaktadır.
Aile içi şiddetin önlenebilmesi amacıyla suçun, Fıkra'nın (a)
bendinde belirtilen kişilere karşı işlenmesi halinde, cezanın yarı oranında
artırılması yasakoyucunun takdiri içinde olduğundan Kural, Anayasa'nın 2., 5.,
10., 17., 38. ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Kural'ın Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6., 11., 12., 13., 19., 20.,
36. ve 74. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VII- SONUÇ
26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk ceza Kanunu'nun 86. maddesinin,
31.3.2005 günlü, 5328 sayılı Yasa'nın 4. maddesiyle değiştirilen (3) numaralı
fıkrasının sonunda yer alan;
1- "... şikâyet aranmaksızın, ..." sözcüklerinin,
fıkranın (a) bendi yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
Haşim KILIÇ, Ahmet AKYALÇIN, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ'nin karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- "... verilecek ceza yarı oranında artırılır."
sözcüklerinin, fıkranın (a) bendi yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3.1.2008 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1- Anayasa Mahkemesi'nin konuya ilişkin kararlarında açıkça işaret
edildiği üzere, kural olarak, suçların şikâyete bağlı olması veya doğrudan
soruşturulabilir olması, benimsenen suç ve ceza politikasına uygun olarak
yasakoyucunun takdirindedir. Yine, hukuk devleti ilkesine uygun olmak koşulu
ile kamu yararını sağlama amacıyla ceza belirlemede değişik ölçütleri seçmek
yasakoyucunun takdiri içindedir. (Any. Mah.nin 17.6.2004 günlü E.2004/24,
K.2004/82 sayılı kararı)
2- Aile içi şiddeti önleme ve bu nedenle de caydırıcı önlemler
alma (yaptırımlar öngörme), işaret edilen suç ve ceza siyasetinin doğal sonucu
olarak kabul edilebilir. Ne var ki aile içi şiddetin önlenmesi düşüncesinin
ailenin korunması, refah ve huzurunun sağlanması olgularından bağımsız
düşünülebilmesi mümkün değildir. Çünkü, "Ailenin korunması" başlıklı
Anayasa'nın 41. maddesinin gerekçesinde "Ailenin sosyal yapısının yanı
başında bugün millet hayatında oynadığı rol, onun korunması yolunda bir hükmün
Anayasa'da yer almasını zorunlu kılmıştır... Madde, kanun koyucuya
aileyi milletin temeli olarak koruma, refahı ve huzurunu sağlama ödevini de
yüklemektedir..." denilmektedir. Dolayısıyla, "aile"yi
doğrudan ilgilendiren bir yasal düzenlemede Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerinin
yanı sıra 41. maddesinin de gözetilmesi zorunlu ve gereklidir.
3- Aile içi şiddetin hoşgörülmesi hukuken asla tasvip edilmemekle
birlikte, bu fiillerin faillerine öngörülecek ceza ve bunun yargılama yöntemi
bakımından, şikâyetin geri alınması ya da uzlaşma olanaklarından yoksun kılınma
suretiyle, hiçbir zaman geri dönüşü olmayacak şekilde faillerin mahkum edilmesi
halinde, bunun aile içi şiddeti önleme de olumlu katkısı olacağı düşüncesi
yerinde değildir. Aile içinde baskı olmaksızın birbirini affetmenin veya
bağışlamanın olamayacağının varsayılarak, bu varsayıma hukuki sonuçlar
yüklenmesi Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. Diğer bir deyişle, aile
bireylerine ve yakın akrabalara şikâyet etme ve şikâyetten vazgeçme hakkının
tanınmamasının Anayasa'nın 2. ve 5. maddelerinde belirtilen "toplum
huzuru" ve yine 2. maddesinde belirtilen "adalet anlayışı" ile
bağdaştırılması mümkün değildir.
4- Yakın aile üyelerine karşı basitte olsa yaralama fiilini
işleyen aile mensubunun cezasının yarı oranında artırılması, yasakoyucunun bu
konuda öngördüğü amaca elverişli bir yaptırım mahiyetinde ise de; aynı suçu
işleyen üçüncü kişilere karşı soruşturma açılmasının şikâyete bağlı tutulması,
aile bireylerinin ise bundan mahrum bırakılması şeklinde beliren yasakoyucu
takdirinin, ailenin huzurunu sağlama bakımından bir değerlendirmeden yoksun
oluşu, bilakis bu kuralla ailenin huzurunun onarılmaz biçimde yaralanacağı
gerçeği karşısında, Anayasa'nın 41. maddesine aykırı düştüğü açıktır.
Gerçekten, "şikâyetten vazgeçme" imkânının tanınmaması aile içinde
yargıya yansıyan durumların, tarafların barışmaları, şikâyet ve cezalandırma
iradelerinin artık olmamasına karşın, aile huzurunun bozulması ve
ailenin temeli olan karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı özel alanın
zedelenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu bakımdan, iptali istenen
kuralın ailece bir koruma alanı yaratmadığı gibi yaptırımın
sonuçları itibarı ile diğer aile bireylerine de eza getireceği durumunun
şikâyet ve Anayasa'nın 41. maddesi ile uyarlı olmadığı kuşkusuzdur.
5- Açıklanan nedenlerle; dava konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 41.
maddelerine aykırı düştüğü ve bu nedenle iptali gerektiği kanısında
olduğumuzdan; Anayasa'ya uygunluk iddiasının reddi yolundaki çoğunluk kararına
katılmıyoruz.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
KARŞI OY
Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un sulh ceza mahkemelerinin görevini
düzenleyen 10. maddesinde, "Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller
saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezaları ve bunlara
bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarına
ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza
mahkemelerinin görevi içindedir" denilmektedir.
İtiraz başvurusunda bulunan Asliye Ceza Mahkemesinin, kabul ettiği
iddianamedeki anlatımlardan, sanığa isnat edilen kasten yaralama fiilinin
mağdur üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde
hafif olduğu açıkça anlaşılmakta ve bu haliyle de eylemin, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nun 86. maddesinin, 31.3.2005 günlü ve 5328 sayılı Kanun'un 4.
maddesiyle eklenen (2) numaralı fıkrasında yer alan dört aydan bir yıla kadar
hapis veya adli para cezasını öngören suçu oluşturduğunda ve öngörülen hapis
cezasının üst haddi gözetildiğinde de davanın görülmesinin Sulh Ceza
Mahkemesinin görevi içine girdiği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
İşin başında davanın görülmesinin mahkemenin görevine girmediği
iddianamedeki anlatımlardan açıkça anlaşılan kamu davası ile ilgili, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca görevsizlik kararı
verilerek dosyanın görevli Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesi mümkün ve gerekli
iken, 5235 sayılı Kanun'un göreve ilişkin 10. maddesine aykırı davranmak ve
ceza sürelerini hatalı olarak gösteren iddianameyi kabul etmek suretiyle
kendini görevli hale getiren Asliye Ceza Mahkemesinin, 2949 sayılı Kanun'un 28.
maddesi anlamında itiraz başvurusunda bulunmaya yetkili mahkeme olduğunun
kabulüne olanak yoktur.
Bu nedenle başvurunun yetkisizlik nedeniyle reddi gerektiğinden,
esasın incelenmesine ilişkin karara katılmadık.
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Mustafa
YILDIRIM
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Fettah
OTO
|
Üye
Serruh
KALELİ
|