ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2007/4
Karar Sayısı : 2007/81
Karar Günü : 18.10.2007
Resmi Gazete Tarih-Sayısı : 08.12.2007-26724
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:
1- Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi Esas Sayısı:2005/65
2- İstanbul 2. İdare Mahkemesi Esas Sayısı:2007/1
3- İstanbul 2. İdare Mahkemesi Esas Sayısı:2007/3
4- İstanbul 2. İdare Mahkemesi Esas Sayısı:2007/4
İTİRAZLARIN KONUSU:
A- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun, 28.5.1988
günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci
fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara
bildirilenlere …” bölümünün,
B- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 15.
maddesinin 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı
fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri,
Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni
temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin,
C- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun, 12.12.2003
günlü, 5020 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle eklenen ek 5. maddesinde yer
alan “tedbir” sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki
bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış yasağı yönünden,
D- 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici
13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya
borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünün,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36.,
38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri
istemidir.
I- OLAY
Bakılmakta olan davalarda, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun, 4389
sayılı Bankalar Kanunu'nun ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun yurt dışına
çıkış yasağıyla ilgili itiraz konusu kurallarının Anayasa'ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun, 28.5.1988 günlü,
3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin iptali istenilen sözcükleri de
içeren birinci fıkrası şöyledir:
“Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten
ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca
tespit edilenlere, vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili
makamlara bildirilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez.
Ancak, yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce yasaklananlar dışında
kalanlara, zarurî hallerde İçişleri Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile
pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat vesikası verilebilir.”
2- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 15. maddesinin,
12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen ve iptali istenilen tümceyi
de içeren (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Fon her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. 14 üncü maddenin
(6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla,
Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen
Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı
olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların
yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya
başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden,
yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi
başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve
çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların
bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı
fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan
alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın takibine, alacağın
devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara,
her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak
tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten
itibaren amme alacağı niteliğini kazanır ve birikmiş alacak tutarına, 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde
belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve
devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline
yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam
ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın
kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar verebilir. Yukarıda sözü edilen
sarfınazar, haktan feragati tazammun etmez. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına
ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini
uygulayabilir. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci
ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına
ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fona borçlu olanların
iflası halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 221 inci maddesindeki iflas
bürosu Fon temsilcisinin katılımıyla teşekkül eder. (Ek cümle: 12/12/2003-5020
s.K./20. md.) Borçlu veya borçlunun malları başka mahallerde bulunduğu
takdirde, Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerini, kendi tahsilat dairesi aracılığı ile uygulayabileceği gibi, tahsil
dairesi bulunmadığı hallerde talebi üzerine, uygulama o mahaldeki Maliye
Bakanlığı Tahsil Dairesi tarafından yapılır. 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 223 üncü maddesindeki iflas idaresinin, Fonun talep etmesi halinde
üyelerinden biri veya ikisi, Fonun göstereceği iki kat aday arasından icra
tetkik mercii tarafından seçilir. Fon, bir üye seçtirmişse icra tetkik mercii
diğer bir üyeyi alacak tutarı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki
aday arasından, bir üyeyi de alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların
göstereceği adaylar arasından seçer. Fon iki üye seçtirmişse, diğer bir üye
icra tetkik mercii tarafından alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların
göstereceği iki aday arasından seçilir. (Değişik cümle: 30/01/2002 - 4743
s.K./5. md.) Fon, devraldığı ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli
ve yetkili olduğu alacakları ve 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya
edeceği alacakları da dahil olmak üzere bu Kanunda yazılı her türlü alacakları
ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya,
sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak
ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya ve alacağın yeniden
itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmaya ve
borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında 14 ve 17 nci maddeler uyarınca Fon
Kurulunca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp,
uygulamamaya, dava açıp açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan
anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkilidir. 5682
sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona
borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da
uygulanır. Fon, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile bunların ek ve
değişikliklerine tabi değildir. (Ek cümle: 12/12/2003-5020 s.K./20. md.) Fon
aslen veya devir suretiyle sahip olduğu her türlü alacağının teminatını teşkil
etmek üzere Türk parası ve/veya taşınmaz rehni ve/veya taşınır rehni dahil
olmak üzere her türlü ayni ve şahsi teminat almaya ehil ve yetkilidir.”
3- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun, 12.12.2003
günlü, 5020 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle eklenen ve iptali istenilen sözcüğü
de içeren ek 5. maddesi şöyledir:
“Kamu bankalarında (tasfiye halindeki Emlak Bankası A.Ş. dahil) ve
sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da
hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil
yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz
teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi
uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden
yapılandırma şartlarını ihlâl edenler ile münferit veya karşılıklı verilen
banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni,
ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak
tesisine ilişkin sözleşmeden doğan haklarında diğer bankaların ve üçüncü
kişilerin muvazaadan âri hakları aleyhine olmamak üzere Fon ve Hazine
alacaklarına ilişkin tedbir, takip ve tahsil hükümleri bankalarınca
uygulanır.”
4- 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun iptali
istenilen sözcükleri de içeren geçici 13. maddesi şöyledir:
“Sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan
ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil
yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Hâlinde T. Emlak
Bankası A.Ş. dâhil) 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre
teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde
henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri
kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit
veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller,
taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi
her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da diğer
bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan arî hakları aleyhine olmamak üzere
Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165
inci madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı
aranmaması, tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu ve borçla
diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama dâhil bankalarınca
uygulanır.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 10.,
13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, E.2007/1,
E.2007/3 ve E.2007/4 sayılı dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, oybirliğiyle, E. 2005/65 sayılı dosyada ise Serdar ÖZGÜLDÜR'ün
“ihtilafa konu yurtdışı çıkış tahdidi işleminin idari yargının görev alanına
girmesi, itiraz Mahkemesinin ise adli yargıya dahil bulunması karşısında;
itiraz başvurusunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği” yönündeki
karşıoyu ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nin başvurusuna ilişkin
E.2005/65; İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nin başvurularına ilişkin E.2007/1 ve
E.2007/3 sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2007/4
sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının
kapatılmasına, esas incelemenin 2007/4 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine
18.10.2007 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
VI- ÖN SORUN
E. 2007/4 sayılı dosyada, İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nde
bakılmakta olan davanın tarafları Mahkeme'ye feragat dilekçesi vermişler ve
aralarında imzaladıkları protokol gereği, davacı tarafından davadan feragat
edildiğini belirtmişlerdir. Davalı tarafından verilen dilekçede de, davacının
talebinden vazgeçmesi olan feragatın, taraflar arasındaki uyuşmazlığa davacının
iradesi ile son veren, rücu edilmesi mümkün olmayan, bakılmakta olan davayı
kesin olarak sona erdiren bir taraf işlem olduğu, bu nedenle Anayasa Mahkemesi
tarafından işin geri çevrilmesine karar verilerek dosyanın Mahkemesi'ne
gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur. Söz konusu dilekçeler,
Mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmiştir.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış
ve görevine giren bir davanın bulunması gerekmektedir.
Olayda, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz başvurusu yapıldığında
Mahkeme'de bakılmakta olan bir dava bulunmakta olup, usulüne uygun olarak
yapılan başvurunun ilk incelemesi yapılarak, işin esasının incelenmesine karar
verilmiştir. Başvuru sürecinden sonra tarafların feragat dilekçeleri vermeleri
sonucunda bakılmakta olan dava sona ermiştir.
Anayasa'nın 152. maddesiyle düzenlenen Anayasa'ya aykırılığın
mahkemelerde öne sürülebilmesinde, başka bir anlatımla itiraz yolunun
açılmasında güdülen amaç, Anayasa Mahkemesi'nin kararından yalnızca o davanın
taraflarının yararlanması değildir. Dava mahkemesinde itiraz yolunun
işletilerek bekletici sorun yapılmasına, daha açık bir deyimle, Anayasa
Mahkemesi'ne başvurma kararı alınmasına kadar ön planda olan somut ve kişisel durum,
Anayasa Mahkemesi'nde etkinliğini kaybetmekte, bunun yerini soyut, genel ve
objektif bir nitelik almaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin önünde önem kazanan ve
incelenmesi gereken husus o davanın taraflarının bu işlemden yararlanıp
yararlanmayacakları değil, kuralların denetimi yapılarak, Anayasa'ya aykırılık
varsa, o kural iptal edilmek suretiyle Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı
ilkesinin egemen kılınmasıdır. Dava mahkemelerinde itiraz yoluna başvurma
kararı alınarak bu yol işlemeye başladıktan sonra, ne mahkeme ve ne de taraflar
işlemeye başlayan bu süreci durdurmaya yetkili değillerdir. Sonradan doğacak
hukuki durumlar, Anayasa Mahkemesi'ndeki incelemeyi etkilemeyeceğinden, dava
mahkemesindeki davadan tarafların feragat etmiş olması, başlamış olan Anayasa'ya
uygunluk denetiminin sonuçlandırılmasına engel teşkil etmez.
VII- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
1.
İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı
Türk hukuk sisteminde yurt dışına çıkış işlemleri 5682 sayılı
Pasaport Kanunu'nda düzenlenmiştir. Bu Yasa'nın 2. maddesine göre, Türk
vatandaşları ile yabancılar Türkiye'ye girebilmek ve Türkiye'den çıkabilmek
için yolcu giriş ve çıkış kapılarında polis makamlarına usulüne uygun ve
geçerli pasaport veya pasaport yerine geçen bir belge ibraz etmeye
mecburdurlar. 5682 sayılı Yasa'nın, 3463 sayılı Yasa ile değişik 22. maddesinde
de, pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller sayılmıştır. Buna göre,
yurt dışına çıkmaları mahkemece yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında
genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığı'nca tespit
edilenlere ve vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara
bildirilenlere, pasaport veya seyahat vesikası verilmeyecektir. Yabancı
memleketlere gitmeleri mahkemelerce yasaklananlar dışında kalanlar yönünden bir
istisna getirilmiş, bunlara, zorunlu durumlarda İçişleri Bakanı'nın teklifi ve
Başbakan'ın onayı ile pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat vesikası
verilebileceği öngörülmüştür. Vergi borcu olanların açık kimlikleri ilgili
daireler tarafından pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilecek, bu
makamlar tarafından da bildirilen kişilerin yurt dışına çıkışları engellenecek
veya kendilerine pasaport veya seyahat belgesi verilmeyecek, verilmiş ise geri
alınacaktır. Yurt dışına çıkışları yasaklananlar, eğer bu yasağın konulduğu
tarihte yurt dışında iseler, bunların süreleri dolan pasaportları
yenilenmeyerek, kendilerine Türkiye'ye dönmeleri için seyahat vesikası
verilecektir.
Vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkış yasağı uygulamasının,
yükümlülerin yükümlülüklerini yerine getirmesi, vergi gelirlerinin düzenli ve
sürekli bir biçimde tahsili, kamu alacağının
güvence altına alınması ve tahsilatın hızlandırılması amacıyla getirildiği
anlaşılmaktadır.
Pasaport Kanunu'nun 22. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülen “vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara
bildirilenlere” şeklindeki bölümünde, vergi çeşidi, vergi
borcunun cinsi, vadesi, niteliği ve tutarı ya da alt sınırı, resim, harç ya da
benzeri mali yükümlülüklerden doğan borçlar için yasak uygulanıp
uygulanmayacağı, borcun hangi evresinde yasak talebinde bulunulacağı ve tüm
olağan yasa yollarının kullanılarak kesinleşip kesinleşmediği, yargı sürecinde
yasak isteminde bulunulup bulunulmayacağı, vergi borçlusu, yasal temsilcilerin
ya da müteselsil sorumluların durumu, zamanaşımı, vergi borçlusunu pasaport
vermeye yetkili makamlara bildirecek idare, yasağın bildirilme şekli ve süresi
ile hangi durumlarda ve kim tarafından kaldırılacağı gibi konularda somut bir
tanım, nitelendirme ya da düzenlemeye yer verilmemiştir. Vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı
dışında farklı kurum ve kuruluşlar tarafından da tahakkuk ettirilerek tahsil
edilmektedir. Bu idareler tarafından herhangi bir bildirim olmadığı takdirde,
pasaport vermeye yetkili makamlarca yurt dışına çıkış yasağı uygulanmamaktadır.
Yasa'da, vergi borcundan yurt dışına çıkış yasağı uygulaması nedeniyle idari
düzenleme yapma konusunda idareye herhangi bir yetki verilmemiştir. Ancak,
uygulamada konunun, Yasa ile yetki verilmediği halde, Maliye Bakanlığı
tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a
dayanılarak tahsilat genel tebliğleri ile düzenlendiği, ayrıca bu konuda Gümrük
Müsteşarlığı tarafından da tebliğ çıkarıldığı, yurt dışına çıkış yasağına
ilişkin ölçütlerin idarenin takdir ve tercihine göre belirlendiği
görülmektedir. Vergi borcu bakımından durumları aynı olan kişilerin kimilerine
yasak getirilirken kimilerine getirilmemesi, yetkili idarenin vergi alacağının
başka yollarla tahsili için makul girişimlerde bulunup bulunmadığı ve borçlunun
ülkeyi terk etmesinin alacağın tahsilini olanaklı kılıp kılmayacağı hususları
da tamamıyla idarenin takdir ve tercihine kalmaktadır.
Öte yandan, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 15. maddesinin 4672
sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasında yer alan “5682
sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona
borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da
uygulanır” biçimindeki kuralla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na,
Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında yurt
dışına çıkış yasağı talebinde bulunma yetkisi tanınmıştır. 4389 sayılı Yasa'nın
15. maddesiyle TMSF'ye tanınan bu yetki, 5411 sayılı Yasa'nın 132. maddesinin
on üçüncü fıkrasında da aynı şekilde yer almış; 5411 sayılı
Yasa'nın geçici 11. maddesinde de bu Yasa'nın yayımı tarihinden önce başlatılan
işlemler sonuçlandırılıncaya ve her türlü Fon alacağı tahsil edilinceye kadar
4389 sayılı Yasa'nın 15. maddesinin uygulanmasına devam edileceği
belirtilmiştir.
4389 sayılı Yasa'nın 15. maddesine göre, TMSF'nin, bankacılık
işlemlerinden ve bankaların TMSF'ye devir işlemlerinden kaynaklanan
alacaklarının, 6183 sayılı Yasa'ya göre “amme alacağı” olarak nitelendirilmesi
mümkün olmakla birlikte, bu alacaklar vergi alacağı kapsamına girmemektedir.
Kuralda da, Pasaport Kanunu'nda olduğu gibi, borcun niteliği, kesinleşmesi ve
tutarı ile hangi evrede yurt dışı yasağı konulması isteminde bulunulacağı
hususlarında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş, yurt dışı yasağının
uygulanması, Yasa'da herhangi bir çerçeve çizilmeden, tamamıyla TMSF'ye
bırakılmıştır.
4389 ve 5411 sayılı Yasalarla TMSF'ye tanınan yurt dışı çıkış
yasağı talep yetkisi, 4389 sayılı Yasa'nın, 5020 sayılı Yasa'yla eklenen ek 5.
maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğü ile 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu'nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî
temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını
yasaklama …” bölümünde; Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş.
dahil olmak üzere kamu bankalarına, sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum
ve kuruluşlarına ait olan bankalara ve hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu
kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla
kurulmuş bankalara da tanınmıştır. Söz konusu bankalar, alacaklarının tahsili
amacıyla, borçlular, borçla diğer ilgililer ve tüzel kişilerin yasal
temsilcileri hakkında, TMSF'ye tanınan yetkileri kullanarak, yurt dışına çıkış
yasağı talebinde bulunabileceklerdir. Bu konudaki takdir yetkisi tamamıyla
kural kapsamındaki bankalara bırakılmış, kapsam dışında kalan bankalara ise
herhangi bir yetki verilmemiştir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- 5682 Sayılı Pasaport Kanunu'nun 3463 Sayılı Yasa ile
Değiştirilen 22. Maddesinin Birinci Fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu
pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” Bölümünün İncelenmesi
Başvuru kararlarında, yasa
koyucunun temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda takdir
yetkisinin sınırsız olmadığı, topluma karşı kimi ödevlerin istenmesinin yerinde
olmakla birlikte, bunların ilgili yasalarda gösterilen kurallara bağlı olarak
eşit, adil, dengeli olması ve hukuk devleti ilkesinin gereklerine uygun biçimde
istenilmesinin zorunlu olduğu, Anayasa'nın 23. maddesinde “vatandaşlık ödevi”
nedeniyle sınırlama yapılabileceğinin belirtildiği, Yasa'yla getirilen
sınırlamanın vergi borcu bakımından açık ve net olmadığı, vergi ödevinin hangi
aşamasında, hangi yetkililerce ve hangi ölçütlere göre yasak konulacağı
belirtilmeksizin, yetersiz ve belirsiz bir ifadeyle sınır getirildiği, anayasal
koruma altında bulunan yurt dışına çıkma özgürlüğünün soyut nitelikteki sınırlamalarla
ihlal edildiği, yapılan sınırlamanın soyut, yetersiz ve ölçüsüz olduğu, daha
hafif ve uygun yöntemler mevcut iken en ağır yöntemin seçilmesi sonucunda
anayasal koruma altında bulunan temel hak ve özgürlüklerden olan seyahat
özgürlüğünün kısıtlanmasını doğuracak biçimde yurt dışına çıkışın
yasaklanmasında vergi borcunun tahsili amacı için aranan gereklilik,
elverişlilik ve oranlılık unsurları bulunmadığından ölçülülük ilkesinin ihlal
edildiği, sınırlama için savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hal
gibi nedenler de bulunmadığı bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve
125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Sınırlama, belirli bir temel hak ve özgürlüğün Anayasa'da
öngörülen ya da belirlenen alanı içinde kişiye sağlanan olanakların yasa koyucu
tarafından daraltılmasıdır. Başka bir anlatımla, sınırlamada, belirli bir temel
hak ve özgürlüğün kullanım olanakları sınırlamadan sonra da devam eder. Buna
karşılık, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması, bunlardan belirli bir süre
içinde yararlanılma veya kullanılmalarının olanaksızlığını anlatır.
Amaç ve araç arasında makul bir ilişkinin bulunmasını, diğer bir
deyişle yapılan sınırlamayla sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir
dengenin bulunması gereğini ifade eden ölçülülük ilkesinin, sınırlayıcı önlem
ile sınırlama amacı arasındaki ilişkinin denetiminde, yasal önlemin sınırlama
amacına ulaşmaya elverişli olup olmadığını saptamaya yönelik “elverişlilik”,
sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma ve demokratik toplum düzeni
bakımından zorunlu olup olmadığını arayan “zorunluluk”, ayrıca amaç
ve aracın ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla ölçüsüz bir
yükümlülük getirip getirmediğini belirleyen “oranlılık” ilkeleri
olmak üzere üç alt ilkesi bulunmaktadır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin seyahat ve yurt dışına çıkış
özgürlüğüne ilişkin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin (Riener/Bulgaristan,
27.5.2006 günlü) kararında da, müdahalenin yasal olup olmadığı ve meşru bir
amacın gerçekleştirilmesi için demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup
olmadığının araştırılması gerektiği, yurt dışına çıkış yasağının hukukiliğine
ilişkin olarak, yasağın süresi, borcun tutarı, hesaplanması, kesinleşmesi ve
zamanaşımı bakımından öngörülebilirliğin ve belirliliğin oranlılık sorunu ile
yakından bağlantılı olduğu, vergi tutarının yüksekliği ile sağlanmaya çalışılan
kamu yararı arasında bir denge gözetilmesi gerektiği, oranlılık
değerlendirmesini içermeyen yasak işleminin Sözleşmeye aykırılık oluşturduğu,
keyfiliğe karşı yeterli düzeyde usul güvencesinin yasayla verilip verilmediği,
yasağın gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı olmamasının seyahat
özgürlüğünün ihlali anlamına geleceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın, “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23.
maddesinde, herkesin yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmiş, maddenin
üçüncü fıkrasında da, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünün, vatandaşlık
ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği
belirtilerek özel sınırlandırma nedenleri gösterilmiştir. Maddeye göre,
vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğü ancak vatandaşlık ödevi ya da ceza
soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilecektir.
İtiraz konusu kuralda, kişilerin vergi borcu nedeniyle yurt dışına
çıkışları yasaklanmaktadır. Yasaklama, seyahat özgürlüğünün güvence alanının
yasa koyucu tarafından daraltılması niteliğinde olduğundan, 13. madde anlamında
bir sınırlandırma niteliğindedir. Vergi borcu, Anayasa'nın 73. maddesine göre
vatandaşlık ödevidir. Anayasa ve yasalarla, kamu giderlerinin karşılanabilmesi
için herkese ödev olarak öngörülen vergi ödeme yükümlülüğünün, zamanında ve
eksiksiz yerine getirilmesi durumunda, yasalarla idareye yüklenen kamu
hizmetlerinin, buna bağlı olarak kamu düzeninin ve başkalarının hak ve
özgürlüklerini korumanın aksatılmadan sürdürülmesi mümkün olacaktır. Bu
anayasal yükümlülük, aynı zamanda seyahat özgürlüğünü düzenleyen 23. maddede
sınırlama nedeni olarak öngörülmüştür. Getirilen yasaklama, yurtdışına çıkmak
isteyen kişilerin vergi borçlarını ödemeye zorlayıcı niteliktedir. Bu nedenle
itiraz konusu kural ile gerçekleştirilen sınırlamanın, kaynağını Anayasa'da
bulan meşru bir amaca yönelik olduğu görülmektedir. Ancak, “vergiden borçlu
olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere” yurt dışına çıkış
yasağı uygulanabileceğine ilişkin kuralla getirilen sınırlamanın, demokratik
toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı
amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren
ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir.
Yasalarla getirilen vergi yükümlülüğünü kabullenmek bir
vatandaşlık görevidir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve diğer vergi yasalarıyla,
verginin zamanında ve eksiksiz ödenmesi amacıyla getirilen kurallar, zamanında
ve tam olarak tahsil edilemeyen vergilerin tahsili için 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri ve yine yasalarla getirilen
gecikme faiz ve zammı uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, vergi borcunun
ödenmesi, diğer bir deyişle vergi alacağının tahsili konusunda yasal kuralların
bulunduğu görülmektedir.
Yurt dışı çıkış yasağında, vatandaşın yurt dışına çıkma
özgürlüğünü sınırlamanın amacı, vergi borcunun tahsilinin sağlanması, araç ise
yurt dışına çıkışın yasaklanmasıdır. Amaç ile araç arasında makul bir ilişkinin
bulunduğunun söylenebilmesi için yurt dışına çıkış ile vergi alacağının
tahsilinin zorluğu veya olanaksızlığı arasında bağın varlığının aranması gereği
açıktır. Yasak, hiçbir koşul öngörmeksizin, hatta vergi borcunun tutarı dahi
belirtilmeden, vergi borcunun ödenmemesine bağlı olarak kendiliğinden
uygulandığı zaman amaç ile araç arasındaki makul ilişki ve denge ortadan
kalkar.
Anayasa'nın 23. maddesinde öngörülen sınırlama nedenleri ve bunlar
arasında yer alan “vatandaşlık ödevi” genel nitelikte, soyut bir kavramdır.
Yasa koyucunun getireceği her sınırlayıcı düzenlemede bu nedenleri
somutlaştırması gerekir. Keyfiliğe varabilecek uygulamaları önleyebilmek
bakımından gerekli olan açıklık ve somutluk, sınırlamanın yasayla yapılmış
olarak kabul edilmesi için zorunludur. Aksi halde hukuk devletinin gerektirdiği
belirginlik karşılanmamış olur ve amaç-araç ilişkisini denetlemek güçleşir. İtiraz
konusu kural, amaç ve araçları açık, belirgin ve somut bir şekilde öngörmemiş,
amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurmayarak ölçülülük ilkesinin
gereklerini yerine getirmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2., 13. ve
23. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa'nın 5., 6., 10.,
15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
Belirtilen görüşlere Şevket APALAK katılmamıştır.
2- 4389 Sayılı Bankalar Kanunu'nun 15. Maddesinin 4672 Sayılı Yasa
ile Değiştirilen (3) Numaralı Fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci
maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi
borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” Biçimindeki Tümcesinin,
4389 Sayılı Bankalar Kanunu'nun, 5020 Sayılı Yasa'nın 27. Maddesiyle Eklenen Ek
5. Maddesinde Yer Alan “tedbir” Sözcüğünün, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun
Geçici 13. Maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya
borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” Bölümünün
İncelenmesi
Başvuru kararlarında, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesi
için yukarıda belirtilen gerekçelerle birlikte, banka kredi borcunun
sözleşmeden doğan bir yükümlülük olduğu, özel hukuk ilişkisinden doğan
yükümlülüklerin, amme alacağı haline gelse bile “vatandaşlık ödevi” kapsamı
içinde değerlendirilemeyeceği, ilgili İdare'ye borçlunun ve borcun tespiti ve
yurt dışına çıkış yasağı konulması konularında çerçevesi çizilmemiş geniş
yetkiler verildiği, bankaların alacakları konusunda da gerekli yasal yollarla
yargı yolunun bulunduğu, ayrıca uygulamanın tüm bankalar için getirilmediği, bu
nedenlerle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne ve Anayasa'nın Başlangıç'ı ile
2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kurallar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Tasfiye
Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş. dahil olmak üzere kamu bankaları,
sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan bankalar
ve hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil
yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalara, özel ya da tüzel kişilerden
bankacılık hukuku içerisinde ortaya çıkan alacaklarının tahsili amacıyla, 5682
sayılı Pasaport Kanunu'nun 22. maddesinin uygulanması yetkisini vermektedir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun ya da itiraz konusu kurallarda
yer alan bankaların alacağı olan ve özel hukuk hükümlerine dayanarak ortaya
çıkan borçlar, belirli bir hukuksal süreçten sonra 6183 sayılı Yasa kapsamına
girerek kamu alacağı haline getirilseler bile “vergi borcu” niteliği
kazanmazlar ve “vatandaşlık ödevi” içinde değerlendirilemezler. Vergi ödevi,
kaynağını Anayasa'dan alan, Anayasa'nın 73. maddesi uyarınca, kamu giderlerini
karşılamak üzere herkesin ödemekle yükümlü olduğu bir ödevdir. Kamu alacağı
olarak tahakkuk eden her parasal yükümlülük ya da ödeme vergi ya da vergi
benzeri mali yükümlülük olarak nitelendirilemez.
Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa'nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Yurt dışına çıkma özgürlüğü sadece Anayasa'nın 23. maddesinde
sayılan özel sınırlama nedenlerine bağlı olarak sınırlandırılabilecektir. 23.
maddede yurt dışına çıkma yasağıyla ilgili sınırlama nedenleri vatandaşlık
ödevi ve ceza soruşturması veya kovuşturması olarak gösterilmiştir. Anayasa'da
sınırlama nedenlerinin sayılarak belirlenmiş olması, yasa koyucunun bunlar
dışında kalan bir nedenle yurt dışına çıkma özgürlüğünün sınırlanması sonucunu
doğuracak düzenlemeler yapamayacağını göstermektedir.
Vatandaşlık ödevi kapsamında olmayan kamu alacaklarının tahsili
amacıyla, borçlular hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulması, Anayasa'nın 23.
maddesinin güvence altına aldığı yurt dışına çıkma özgürlüğü alanına yapılmış
açık bir müdahale niteliğindedir. Böyle bir sınırlamanın Anayasa'nın ilgili
maddesinde belirtilen sınırlama nedenlerinden birine dayandırılmış olması
gerekir. Ancak, itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 23. maddesinde belirtilen
sınırlama nedenlerinden herhangi birine dayanmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa'nın 13. ve
23. maddelerine aykırıdır ve iptalleri gerekir.
Kurallar iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa'nın 2., 5., 6.,
10., 15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
C- İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da
bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise, Anayasa
Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini
tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki
fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun, 28.5.1988 günlü,
3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden
borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün
iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal
edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal
kararının, Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesi uygun görülmüştür.
VIII- SONUÇ
A) 1- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun, 28.5.1988
günlü, 3463 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle değiştirilen 22. maddesinin birinci
fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara
bildirilenlere …” bölümünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Şevket
APALAK'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun;
a- 15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile
değiştirilen (3) numaralı fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci
maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi
borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
b- 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle eklenen
ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki
bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış yasağı yönünden Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
3- 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 13.
maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer
ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünün Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B) 5682 sayılı Yasa'nın 22. maddesinin birinci fıkrasının iptal
edilen bölümünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı
Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN,
KARARIN RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18.10.2007 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|
AZLIK
OYU
Anayasa'nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında, yurt dışına çıkma
özgürlüğünün vatandaşlık ödevi nedeniyle de sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Anayasa “Siyasi Haklar ve Ödevler”i düzenleyen dördüncü bölümünün
“VII. Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesinde herkesin kamu giderlerini karşılamak
üzere vergi ödemekle yükümlü olduğunu belirterek verginin gerekliliğini ve
ödenme zorunluluğunu vurgulamıştır. Süregelen kamu yaşamı ve giderleri
nedeniyle, vergilerin zamanında ödenmesine ilişkin önlemlerin geliştirilmesi,
vatandaşlık ödevinin gerçekleştirilmesini olumlu yönde etkileyecektir.
Öte yandan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen hak ve
özgürlüklerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen nedenlerle ve yasayla
sınırlanacağı yolundaki kuralı, anayasal ilkelere öncelik verilerek yorumlamak
anayasaların bağlayıcılığının ve üstünlüğünün gereğidir. Anayasa sınırlama
konusunda başka bir maddeyle ilinti kuruyorsa anayasal gerek ve gerekçeler hiç
kuşku yok ki ölçülülüğünde konuyla ilgili ölçütleri olacaktır.
Bu bakımdan, vergilerin ödenmesinin vatandaşlık ödevleri arasında
bulunduğunda, bu görev yönünden Anayasa'nın sözel anlatımının yeterli verileri
içerdiğinde ve Anayasa'da yer alması nedeniyle bu ilkenin ölçülülüğü de içinde
barındırdığında kuşku yoktur. Ayrıca vergi borcu tanımlamasında ilgili hukuksal
metinlerin vergi yasalarında yer alacağı açıktır.
Vatandaşlık ödevi olan söz konusu yükümlülüğün yerine
getirilmemesi halinde, vergi yasalarına göre oluşacak vergi borçlusu olmanın
önüne geçilebilmesi için, düzenlenen kuralda Anayasa sınırlamayı vatandaşlık
ödevine bağladığından başkaca ölçü aranması gerekmeyecektir. Ayrıca
sınırlamalarda gözetilecek konulardan olan Anayasa'nın sözüne ve ruhuna
uygunluk ilkesi, Anayasa'nın 73. maddesinin özel anlatımıyla açıkça ortaya
çıkmakta ve sınırlama kuralında kendini tüm boyutuyla göstermektedir.
Diğer taraftan; vergi borcunun ödenmesi için kimi olanakların
bulunması düzenlemenin amacıyla doğrudan ilintili değildir. Ödemenin
gerçekleştirilmesi bir amaçsa da, öncelikli erek vergi borçlusu yükümlülerin
ortamda, yani ulaşılabilir yerde, daha açık bir deyişle ülkede bulunmalarını
sağlamaktır.
Bu nedenlerle Anayasa'ya aykırılık bulunmadığından 5682 sayılı
Yasa'nın değişik 22. maddesinin birinci fıkrasının çekişme konusu bölümüne
ilişkin davanın reddi gerekeceği oyuyla karara karşıyım.