ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2005/108
Karar Sayısı : 2006/35
Karar Günü : 1.3.2006
Resmi Gazete-Tarih Sayısı : 22.07.2006 - 26236
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER :
1- Kızıltepe Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/108)
2- Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/111)
3- Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/112)
4- Kuşadası Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/118)
5- Giresun Ağır Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/121)
6- Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/123)
7- Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/144)
8- Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/157)
9- Kızıltepe Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/72)
10- Orhaneli Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2005/168)
11- Malatya Bölge İdare Mahkemesi (Esas: 2005/169)
12- Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2006/1)
13- Tekirdağ Sulh Ceza Mahkemesi (Esas: 2006/14)
İTİRAZLARIN KONUSU :
A- 30.3.2005 günlü, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun;
1- 3. maddesinin,
2- 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
3- 24. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
4- 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
5- 28. maddesinin,
6- 29. maddesinin,
7- Geçici 2. maddesinin,
8- Geçici 3. maddesinin,
B- 4.11.2004 günlü, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa ile
değiştirilen 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 36.,
123., 125., 128., 138., 140., 142., 153. ve 155. maddelerine aykırılığı savıyla
iptali istemidir.
I- OLAY
Bakılmakta olan davalarda, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya
aykırı oldukları kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun;
a) “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“MADDE 3.- (1) Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanır.”
b) “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi” başlıklı 23.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir;
“MADDE 23.- (1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan
hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.”
c) “Mahkemenin karar verme yetkisi” başlıklı 24. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir;
“MADDE 24.- (1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı verilir.”
d) “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir;
“MADDE 27.- (1) İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya
geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya
tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî
yaptırım kararı kesinleşir.”
5.
“Başvurunun incelenmesi” başlıklı 28. maddesi şöyledir;
“MADDE 28.- (1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme
sonucunda;
a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh
ceza mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idarî
yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan
olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu
nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde
başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
(2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir
örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder.
(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği
tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru
konusu idarî yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap
dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da
ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idarî yaptırım
kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak
verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir
örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir
gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı
gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında
taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama,
yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında
açıkça belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve
keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.
(6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı,
ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi
raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri ortaya
koyduktan sonra aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan tarafa
son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idarî yaptırım kararı verilen
tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme
son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar.
(8) Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım kararının;
a) Hukuka uygun olması nedeniyle, “başvurunun reddine”,
b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, “idarî yaptırım kararının
kaldırılmasına”,
Karar verir.
(9) İkibin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru
üzerine verilen kararlar kesindir.”
f) “İtiraz yolu” başlıklı 29. maddesi şöyledir;
“MADDE 29.- (1) Mahkemenin verdiği son karara karşı,
yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz,
kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.
(3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak “itirazın kabulüne”
veya “itirazın reddine” karar verir.
(4) Mahkemenin verdiği karar taraflara tebliğ edilir. Vekil olarak
avukatla temsil edilme halinde ayrıca taraflara tebligat yapılmaz.
(5) İdarî yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından
verilmesi halinde bu karara karşı itiraz mercii en yakın ağır ceza
mahkemesidir.”
g) Geçici 2. Madde şöyledir;
“GEÇİCİ MADDE 2.- (1) Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih
itibarıyla idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idarî yaptırım
kararları hakkında uygulanmaz.”
h) Geçici 3. Madde şöyledir;
“GEÇİCİ MADDE 3.- (1) Daha önce verilmiş olan idarî para cezasına
ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma
süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine
başvuruda bulunulabilir.”
2- 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun'un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa ile
değiştirilen 7. maddesinin, itiraz konusu (4) numaralı fıkrası şöyledir;
“(4) Bu madde hükmüne göre idari para cezasına karar vermeye
Cumhuriyet savcısı yetkilidir.”
B- İlgili Yasa Kuralı
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun ilgili görülen 2. maddesi
şöyledir:
“MADDE 2.- (1) Kabahat deyiminden; kanunun,
karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.”
C- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru gerekçelerinde Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8.,
9., 10., 11., 36., 123., 125., 128., 138., 140., 142., 153. ve 155. maddelerine
dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince değişik
tarihlerde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural
sorunu üzerinde durulmuştur.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, mahkemeler bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve görevine
giren bir dava bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak
olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
30.3.2005 günlü, 5326 sayılı “Kabahatler Kanunu”nun 29., Geçici
Madde 2 ve Geçici Madde 3 maddelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemelerin
bakmakta oldukları davalarda uygulanma olanağı bulunmadığından, bu maddelere
ilişkin başvuruların Mahkemelerin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
Dosyalarda eksiklik bulunmadığından itiraz konusu diğer kurallarla
ilgili olarak işin esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN İNCELENMESİ
Esas 2005/72, 2005/108, 2005/123 ve 2005/169 sayılı dosyaların
konusunu oluşturan başvurularda yürürlüğün durdurulması istemlerinin koşulları
oluşmadığından REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz
konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Birleştirme Kararı
30.3.2005 günlü, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun kimi madde,
fıkra veya ibareleriyle, 4.11.2004 günlü, 5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa
ile değiştirilen 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptali istemiyle yapılan
itiraz başvurularına ilişkin olarak 2005/72, 2005/111, 2005/112, 2005/118,
2005/121, 2005/123, 2005/144, 2005/157, 2005/168, 2005/169, 2006/1 ve 2006/14
Esas sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2005/108 Esas sayılı
dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına,
esas incelemenin 2005/108 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B- 5326 Sayılı Yasa'nın 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1) Anlam ve Kapsam
Kabahatler Kanunu'nun “Genel kanun niteliği” başlıklı itiraz
konusu 3. maddesinde, “Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanır.” denilmek suretiyle, Kanun'un Birinci
Kısmındaki maddelerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağı
belirtilmiştir.
Madde gerekçesinden, özel kanunlarda dağınık biçimde yer alan
idari yaptırımların disiplin altına alınarak, özel kanunlarda kabahat türünden
fiillerin tanımlanması ve bu fiiller karşılığında öngörülen idari yaptırımların
belirlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Böylece, Kanun'un bu kısmında
düzenlenen amaç ve kapsam, tanım, genel kanun niteliği, kanunilik ilkesi, zaman
bakımından uygulama, yer bakımından uygulama, kabahatten dolayı sorumluluğun
esasları, yaptırım türleri, soruşturma zamanaşımı, karar verme yetkisi ve kanun
yolları başlık veya üst başlığı altında sayılan genel ilkelerin özel
kanunlardaki kabahat fiilleri hakkında da uygulanması benimsenmiştir.
Yasa'nın 2. maddesindeki kabahat deyiminden, kanunun karşılığında
idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılmaktadır. 16. maddede,
kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para cezası
ve idari tedbirler olarak belirlenmiştir. İdari tedbirler, mülkiyetin kamuya
geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.
İtiraz konusu 3. maddede “Bu Kanunun genel hükümleri diğer
kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır” denilmektedir. Bu kuralın 2.
maddedeki tanımla birlikte incelenmesinden, 5326 sayılı Kanun'un idari yargının
görev alanını da kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Yasa'nın 19. maddesiyle bu
kapsamın daraltılarak, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli
bir süre için; bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi, işyerinin
kapatılması, ruhsat veya ehliyetin geri alınması, kara, deniz veya hava nakil
aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması gibi yaptırımlara ilişkin
hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya
kadar saklı tutulmaktadır.
Yasa'nın 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise, idari para
cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına
karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün
içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği belirtilmektedir. Bu kuralın,
ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler dışındaki, idari para cezası ve
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararları için
uygulanacağı açıktır.
2) Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, kuralın, hukuk devletinin unsurlarından olan
belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri ve idarenin her türlü eylem ve işleminin
idari yargı denetimine tabi tutulması gereği ile bağdaşmadığı bu nedenle
Anayasa'nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 125 maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; 140. maddesinin
birinci fıkrasında, “Hakimler ve savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve
savcıları olarak görev yaparlar”; 142. maddesinde “Mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”;
155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idarî mahkemelerce
verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin
son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara da ilk ve son derece
mahkemesi olarak bakar” denilmektedir. Bu kurallara göre, Anayasa'da idarî
ve adlî yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin kamu
gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idarî yargı,
özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tâbi olacaktır.
Buna bağlı olarak idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde
adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun geniş takdir hakkının
bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.
Ceza hukukundaki gelişmelere koşut olarak, kimi yasal
düzenlemelerde basit nitelikte görülen suçlar hakkında idari yaptırımlara yer
verildiği görülmektedir. Daha ağır suç oluşturan eylemler için verilen idari
para cezalarına karşı yapılacak başvurularda konunun idare hukukundan çok ceza
hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle adli yargının görevli olması doğaldır. Ancak,
idare hukuku esaslarına göre tesis edilen bir idari işlemin, sadece para cezası
yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından çıkarılarak
adli yargıya bırakılması olanaklı değildir.
Bu durumda, itiraz konusu kuralla diğer yasalardaki kabahatlere
yollama yapılarak, yalnızca yaptırımın türünden hareketle ve idari yargının
denetimine tabi tutulması gereken alanlar gözetilmeden, bunları da kapsayacak
biçimde başvuru yolu, itiraz, bunlara ilişkin usûl ve esasların değiştirilmesi,
Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine aykırıdır, Kural'ın iptali gerekir.
İtiraz konusu kural Anayasa'nın 125. ve 155. maddelerine
aykırılığı nedeniyle iptal edildiğinden Anayasa'nın 2. maddesi yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN bu görüşe katılmamışlardır.
C- 5326 sayılı Yasa'nın 23. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrası
ile 5252 sayılı Yasa'nın 7. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
1) Anlam ve Kapsam
Kabahatler Kanunu'nun “Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi”
başlıklı 23. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında; “Cumhuriyet
savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari
yaptırım kararı vermeye yetkilidir” denilmektedir. Maddenin (2) ve (3)
numaralı fıkralarında ise soruşturma aşamasında bu yetkinin nasıl kullanılacağı
düzenlenmektedir.
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun'un “Hafif hapis ve hafif para cezalarının idari para cezasına
dönüştürülmesi” başlıklı 7. maddesiyle, kanunlardaki “hafif hapis” veya “hafif
para” cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüş;
itiraz konusu (4) numaralı fıkrada da, “Bu madde hükmüne göre idari
para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı yetkilidir” denilmiştir.
Böylece, daha önceki düzenlemelerde bu çerçevede yer almayan idari yaptırım
kararı verme yetkisi Cumhuriyet savcısına da tanınmaktadır. Ayrıca, kanunlarda
“hafif hapis” ve “hafif para” cezası öngörülen, ancak anılan Kanun gereğince
“idari para cezası”na dönüştürülen yaptırımlarla ilgili olarak karar vermeye de
Cumhuriyet savcısı yetkili kılınarak, Kabahatler Kanunu'nun 22., 23. ve 24.
maddelerinde belirtilen sisteme bir istisna getirilmiştir.
2) Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararlarında, genel idare esaslarına göre kullanılan idari
yaptırım kararı verme yetkisinin, genel idare ve idarenin bütünlüğü ilkelerine
aykırı olarak Cumhuriyet savcısına bırakılmasının Anayasa'nın Başlangıcı ile
2., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 123., 125., 128., 138., 140., 142. ve 155.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 123. maddesinde idarenin, kuruluş ve görevleriyle bir
bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği, kuruluş ve görevlerin merkezden yönetim
ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı, kamu tüzelkişiliğinin, ancak kanunla
veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulacağı; “Yargı yolu”
başlıklı 125. maddesinin ilk fıkrasında da idarenin her türlü eylem ve işlemine
karşı yargı yolunun açık olduğu; 128. maddesinde ise Devletin, kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, belirtilmektedir.
İtiraz konusu kurallar 5326 sayılı Yasa'nın 22., 23. ve 24.
maddeleri ve aynı Yasa'nın 3. maddesinin iptal gerekçesi ile birlikte
değerlendirildiğinde, Cumhuriyet savcısının kabahat dolayısıyla idari yaptırım
uygulamasının istisnaî olduğu, hafif hapis ve hafif para cezasından
dönüştürülenler dışında bu konuda asıl yetkinin idareye tanındığı
görülmektedir. Cumhuriyet savcısına bu yetkinin tanınması nedeninin görevsizlik
kararı verilerek işin uzatılması yerine süratle bitirilmesi olduğu
anlaşıldığından, düzenlemelerin Anayasa'nın 123., 125. ve 128. maddelerine
aykırı olmadığı gibi, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasını öngören Anayasa'nın 141. maddesiyle de uyumlu olduğu
kanısına varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle iptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 10., 11,
138., 140., 142. ve 155. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN bu karara değişik gerekçe ile
katılmışlardır.
D- 5326 sayılı Yasa'nın 24. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
1) Anlam ve Kapsam
Kabahatler Kanunu'nun “Mahkemenin karar verme yetkisi” başlıklı
24. maddesinin itiraz konusu (1) numaralı fıkrasında; “Kovuşturma
konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından
idari yaptırım kararı verilir”denilmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (f) bendi uyarınca kovuşturma, iddianamenin kabulüyle başlayıp,
hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade etmektedir. Buna göre,
mahkemelerin kabahat nedeniyle idari yaptırım kararı verme yetkisi, yargılama
sırasında eylemin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde söz konusu
olabilir. Bu da, isnat edilen suçun niteliğinin değişmesi veya davanın yanlışlıkla
açılması, ancak buna ilişkin iddianamenin geri çevrilmemiş olması halinde
mümkün olabilir. Bu düzenleme biçimiyle, kovuşturma evresinde fiilin kabahat
olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli idari mercii
veya cumhuriyet savcısına gönderilmesi yerine, işin süratle
sonuçlandırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
2) Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, bir idari işlem olan idari yaptırım kararı
verme yetkisinin idare içinde yer almayan mahkemelere bırakılmasının Anayasa'nın
Başlangıcı ile 2., 6., 7., 8., 9., 123., 125., 128. ve 138. maddelerine
aykırılığı ileri sürülmüştür.
5326 sayılı Yasa'nın 23. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 5252
sayılı Yasa'nın 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasına ilişkin gerekçelerin bu
kural yönünden de geçerli olması nedeniyle Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna
varılan Kural'ın iptali isteminin reddi gerekir.
Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN bu karara değişik gerekçe ile
katılmışlardır.
E- 5326 sayılı Yasa'nın 27. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrası
ile 28. Maddesinin İncelenmesi
Başvuru kararlarında itiraz konusu kurallarla, idarenin kamu
gücünü kullanarak verdiği idari yaptırım kararları nedeniyle çıkan
uyuşmazlıkların çözümünün idari yargı yerine adli yargıya bırakılmasının
Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 36., 125., 140., 142. ve 155. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Yasa'nın 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasında idari para cezası
ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı
başvuru yeri ve süresi düzenlenmekte; 28. maddesinde ise başvurunun incelenme
yöntemi belirtilmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun İkinci Kısmında “Çeşitli
kabahatler” başlığı altında düzenlenen fiilleri, ağırlıklı olarak 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 526. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan kabahatler
oluşturmaktadır. 5252 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle, çeşitli yasalarda hafif
hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına
dönüştürülmüştür. Yaptırımın adının yasa ile “idari” olarak değiştirilmesinin,
bu tür yaptırım uygulanacak eylemlerin gerçekte ceza hukuku alanına giren suç
olma özelliklerini etkilemeyeceği açıktır.
5326 sayılı Yasa'nın 3. maddesinin iptal gerekçesi doğrultusunda,
cezaî karakteri ağır basan bu eylemler açısından verilen idari para cezası
ve/veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarına karşı başvurunun sulh ceza
mahkemesince kanunda belirtilen usule göre incelenmesinde, Anayasa'nın 2., 125.
ve 155. maddelerine aykırılık bulunmamaktadır. İtirazın reddi gerekir.
Kuralların Anayasa'nın 36., 140. ve 142. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
Sacit ADALI ve Mehmet ERTEN bu karara farklı gerekçe ile katılmışlar,
Şevket APALAK ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT ise, “5326 sayılı Kanun'un 27.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının iptal edilmesi gerektiği” düşüncesiyle bu
görüşe katılmamışlardır.
VII- İPTAL HÜKMÜNÜN YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun itiraz konusu 3. maddesinin
iptaline karar verilmesiyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını olumsuz
yönde etkileyecek nitelikte olduğundan, Anayasa'nın 153. maddesi ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53.
maddesi uyarınca, yeni düzenleme yapması için yasama organına süre tanımak
amacıyla iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay
sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
VIII- İPTAL NEDENİYLE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN
İNCELENMESİ
30.3.2005 günlü, 5326 sayılı “Kabahatler Kanunu”nun 1.3.2006
günlü, E. 2005/108, K. 2006/35 sayılı kararla iptal edilen 3. maddesine ilişkin
iptal hükmünün yürürlüğe girmesinin ertelenmesi nedeniyle, bu maddeye ilişkin
yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE, 1.3.2006 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
IX- SONUÇ
A- 30.3.2005 günlü, 5326 sayılı “Kabahatler Kanunu”nun;
1- 3. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Sacit ADALI
ile Mehmet ERTEN'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
3- 24. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
4- 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının, Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, Şevket APALAK ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
5- 28. maddesinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B- 4.11.2004 günlü, 5252 sayılı “Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun”un 11.5.2005 günlü, 5349 sayılı Yasa ile
değiştirilen 7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının, Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 5326 sayılı Yasa'nın iptal edilen 3. maddesinin doğuracağı
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü
ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE'DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
1.3.2006 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay
TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
VE DEĞİŞİK GEREKÇE
30.3.2005 günlü ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 3.
maddesinin, 23. maddenin, 24.maddenin ve 27. maddenin (1) numaralı
fıkralarının, 28 maddesinin ve 5252 sayılı Kanun'un 5349 sayılı Kanunla değişik
7. maddesinin (4) numaralı fıkrasının incelenmesi;
Başka kanunlardaki kabahatlerle irtibatı sağlayan 3. madde ile
ilgili açıklama yapmadan önce, itiraza konu diğer maddeleri de ilgilendirmesi
nedeniyle Kabahatler Kanunu'nun yasalaştırılma amacı ve dayandığı temel düşünce
üzerinde durulması gerekmiştir.
Hukuka aykırı ve haksızlık oluşturan bir fiilin suç veya kabahat
olarak tanımlanmasında, izlenen suç politikasının etkili olduğu, bu ayırımın
nitelik farkı oluşturmadığı, haksızlıklar arası nicelik farkına dayanan bir
işlemi ifade ettiği, kabahatleri suç olmaktan ve ceza kanunlarının kapsamı
dışına çıkarmak eğiliminin bir sonucu olarak da özel kanunlarda bazı filler
karşılığında idari yaptırımlar öngörülerek, bunların idari suçlar olarak
tanımlandığı ve öngörülen yaptırımların genelde parasal nitelik taşıdığı,
ancak, bu parasal yaptırımın bir ceza hukuku yaptırımı olan adli para cezası
değil idari para cezası olduğu, aralarında karar veren mercii, yaptırımın infaz
sureti, yaptırıma bağlanan kanuni neticeler bakımından önemli farklılıkların
bulunduğu, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde oldukça sık bir
şekilde idari nitelikte ceza yaptırımlarının yer aldığı, bu bağlamda, yürürlüğe
konan kanunlarda veya kanun hükmünde kararnamelerde kazuistik hükümlere yer
verildiği, bu kazuistik düzenlemeler arasında sistem birliğinin ve ahengin
bulunmadığı, bu nedenle idari nitelikteki yaptırımlarla ilgili olarak genel bir
kanuna ülkenin büyük çapta ihtiyacının olduğu, bu düşüncelerle idari
yaptırımları gerektiren fiiller, yani kabahatler açısından kanunilik ilkesi,
zaman bakımından uygulama ve sorumluluk esasları, zaman aşımı, idari
yaptırımların hukuki niteliği, çeşitleri ve sonuçları, bu yaptırımların yerine
getirilmesi rejiminin düzenlenmesi gerektiği, Kabahatler Kanunu'nu tasarısının
genel gerekçesinde ifade edilmiştir.
Yasakoyucu, aralarında sistem birliği ve uyum bulunmayan özel
kanunlardaki çeşitli fiiller karşılığında öngörülen idari yaptırımlar ile suç
olmaktan çıkartılmak istenen kabahat fiillerinin, genel nitelikli bir kanunla
düzenlenmesinde kamu yararı görmüş ve bu düşünceyle de kabahatler karşılığında
öngörülen idari yaptırım kararlarının, bir idari işlem olmasından çok
cezalandırma amacı baskın ve ceza hukukunun genel ilkeleriyle daha yakın ilişki
içinde olan bir hukuki işlem olduğunu kabul ederek, bunlara uygulanacak genel
hükümler yanında, kabahatler karşılığında öngörülen idari para cezası ile
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargı yerine ceza
mahkemesine başvurulabilmesini mümkün kılan hükümlerin bulunduğu Kabahatler
Kanunu'nu yasalaştırmıştır.
İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir
fiilden dolayı kimsenin cezalandırılamayacağına, ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirlerinin kanunla konulacağına, mahkemelerin kuruluşu, görev
ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğine
ilişkin, Anayasa'nın 38. ve 142. maddelerinde belirtilen ilkelere ve ceza
hukukunun genel prensiplerine uygun olmak koşuluyla, bu tür düzenlemelerin
yasakoyucu tarafından yapılabileceğinde duraksama bulunmamaktadır. Buna göre,
idari yaptırım kararlarının ağırlıklı olarak cezalandırma amacı taşıdığını
gözeten yasakoyucunun, söz konusu Kanun'da uygulamaya yönelik diğer genel
hükümlerle birlikte, idari yaptırım kararlarına karşı ceza mahkemesine
başvurmayı öngörmesi, ona Anayasa tarafından tanınan yasama yetkisinin gereği
ve kaçınılmaz sonucu olduğunda kuşku yoktur. Kabahat fiilinin, ceza hukukunun
genel ilkeleriyle ilişki içinde olduğunun baştan kabul edilmesi, ona ve idari
yaptırım kararlarına karşı yapılacak itirazları idari yargı dışına taşıyan
temel düşüncedir. O nedenle Anayasa'da yer alan idari yargı ayırımına ilişkin
düzenlemelerin, ceza mahkemesinin yetkilendirilmesini düzenleyen kuralla
ilişkilendirilmek veya onlara aykırı görmek olanaksızdır. Diğer taraftan, böyle
bir düzenlemeyi Anayasa'ya aykırı kılan, Anayasa'da engelleyici veya buyurucu
bir başka kural da bulunmamaktadır.
İtiraz konusu 3. maddede ise, “Bu Kanunun genel hükümleri
diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır” denilmektedir.
Bu maddeyle Kabahatler Kanunu'nda yer alan ve “ceza mahkemesini
yetkili kılan düzenlemenin de içinde olduğu genel hükümlerin”, “özel
kanunlardaki kabahatler” için de uygulanacağı hüküm altına alınmış, böylece
yasa koyucunun amacına uygun şekilde uygulamada birlik ve ahenk sağlanarak,
hukuk güvenliği tesis edilmiştir.
Kabahatler Kanunu'nda yer alan ve bir kısım hükümlerine yönelik
Anayasa'ya aykırılık itirazları da çoğunluk tarafından yerinde görülmeyerek
reddedilen “genel hükümlerin”, diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da
uygulanmasını sağlamaktan başka işlevi olmayan itiraz konusu 3. madde
Anayasa'ya aykırı değildir.
Aynı gerekçelerle 30.3.2005 günlü ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun 3. maddesinin, 23. maddenin, 24. maddenin ve 27. maddenin (1) numaralı
fıkraları, 28. maddesi ve 5252 sayılı Kanun'un 5349 sayılı Kanunla değişik 7.
maddesinin (4) numaralı fıkrası Anayasa'ya aykırı bulunmamaktadır.
İtirazların reddi gerekir.
Bu nedenle Kabahatler Kanunu'nun 3. maddesinin iptaline ilişkin
çoğunluk kararı ile diğer maddelere yönelik itirazların reddine ilişkin sonuç
karara katılmakla birlikte gerekçesine katılmadık.
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
AZLIK
OYU
5326 sayılı Yasa'nın 3. maddesi; Anayasa ile belirlenmiş idari
yargının görev alanının gözetilmemesi gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nce iptal
edilmişse de, yargı yerlerini gösteren görevle ilgili kuralların yorumlarla
değerlendirilmesi ve kapsamının belirlenmesi olanaksız ve duraksamalar
doğmasına nedendir. Başka bir aktarımla, uyuşmazlıkların görüleceği yargı
yerlerinin açıklıkla ve kuşkuya yer bırakmadan yasalarda gösterilmesi gerekir.
Bu bakımdan, idari uğraşla ilgili ve idari işlem niteliğindeki idari para
cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı, Anayasal yargı
ayrılığı kurallarına özen gösterilmeksizin adli yargı yerinin görevli kılınması
sonucu veren düzenleme; gerek bu biçimi ve gerekse yeni yasalaşma sürecinde de
etkisi görülecek konumuyla Anayasa'nın 125., 140. ve 155. maddelerine
aykırıdır.
Kuralın iptali gerekeceği oyuyla, kararın, 5326 sayılı Yasa'nın
27. maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili kısmına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
5326 sayılı Yasa'nın 27. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki itirazın reddine ilişkin çoğunluk görüşüne,
aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum.
Ceza hukukunda, kişinin kendisi hakkındaki suçlamadan haberdar
olması, savunmasını yapması ve cezanın, ondan sonra verilmesi, temel ilkedir.
İdare tarafından, kamu düzeninin korunması, kişilerin mevzuata uymalarının
sağlanması amacıyla uygulanan yaptırımlarda ise ceza hukukunun bu temel kuralı,
devlet ve toplum hayatının mahiyeti icabı geçerli olmamakta; kişi, çoğu kez
haberi olmadan yaptırıma uğramakta, ancak buna itiraz edebilmektedir. Bu itiraz
imkanının güvencesi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolunun açık olduğunu belirten, Anayasa'nın 125. maddesi ve yargı yeri de idari
yargıdır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 526. ve devamı maddelerinde
düzenlenmiş olan fiillerin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun İkinci Kısmı'nda
“Çeşitli kabahatler” başlığı altında yeniden düzenlenmesi ve bunlara idari para
cezası verilmesinin öngörülmesi ile, bu eylemler artık ceza hukukunun kapsamı
dışına çıkartılmış olmaktadır. Zira yaptırımın uygulanmasındaki yöntem, ceza
hukuku ilkelerine değil idare hukuku ilkelerine göre düzenlenmektedir. Kabahat
sayılan eylemlerde bulunan kişilere yaptırım uygulanmadan, yani idari para
cezası verilmeden önce hakim huzurunda savunma olanağı tanınmaması ve idari
işlem niteliğinde para cezası kesilmesi, çoğunluk kararında belirtildiğinin
aksine, eylemlerin cezai niteliğinin tamamen ortadan kalktığını göstermektedir.
Ceza değil idari işlem niteliğinde olan idari yaptırımların, Türk
hukuk sisteminin kökleşmiş kurumları ve Anayasa kuralları gereğince, idari
yargı denetimine tabi olması gerekir. Adli yargının görev alanını, idari yargı
aleyhine genişleten, idari para cezalarına karşı itirazların ceza mahkemesince
incelenmesini öngören yasa kuralı, Anayasa'nın 2., 125. ve 155. maddelerine
aykırıdır. Bu nedenle iptali gerekir.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|