"...
I-
İPTAL VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
İptal
ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren 18.11.2005 günlü dava
dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“1- 5429 sayılı Türkiye İstatistik Yasası'nın 45.
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında,
“Başkanlıkta; Başkan, Başkan Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri,
Daire Başkanı, İstatistik Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Türkiye
İstatistik Kurumu Uzmanı, Türkiye İstatistik Kurumu Uzman Yardımcısı,
İstatistikçi, Matematikçi, Mühendis ile dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olmak
kaydıyla Programcı kadrolarına atananlar, kadroları karşılık gösterilmek
suretiyle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli
çalıştırılabilir.
Bu suretle çalıştırılacakların sözleşme usûl ve esasları
ile ücret miktarı ve her çeşit ödemeleri Bakanlar Kurulunca tespit edilir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığında üst
düzey kamu görevlileri ile Türkiye İstatistik Kurumu uzmanı, uzman yardımcısı,
istatistikçi, matematikçi, mühendis ve programcı kadrolarına atananların,
- Kadroları karşılık gösterilerek sözleşmeli
çalıştırılmalarına olanak
sağlanmakta,
- Bunların sözleşme yöntem ve ilkeleri ile ücret tutarları
ve her tür ödemelerinin Bakanlar Kurulu'nca saptanacağı belirtilmektedir.
Böylece, maddede yazılı kamu görevlilerinin sözleşme ile
çalıştırılmaları olanaklı kılınmakta ve sözleşmeli statünün belirlenmesi
yetkisi, yasada herhangi bir düzenleme yapılmadan Bakanlar Kurulu'na
verilmektedir.
Anayasa'nın 128. maddesinde,
- Devlet'in, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu
tüzelkişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görüleceği,
- Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük
işlerinin
yasayla düzenleneceği,
kurala bağlanmıştır.
Yasa'nın 16. maddesinin ikinci fıkrası ile 57. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre, Türkiye İstatistik Kurumu, Başbakanlığa bağlı, merkezi
idare bütçesine dahil bir kamu kuruluşudur.
27.09.1984 günlü, 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve
Görev Esasları Hakkında Yasa'nın 10. maddesinde, “bağlı kuruluşların”,
bakanlığın hizmet ve görev alanına giren ana hizmetleri yürütmek üzere,
bakanlığa bağlı olarak özel yasayla kurulan, genel bütçe içinde ayrı bütçeli,
katma ya da özel bütçeli kuruluşlar olduğu belirtilmiştir.
Devlet tüzelkişiliği ve merkezi idare bütçesi içinde
oluşturulan Türkiye İstatistik Kurumu'nun genel idare esaslarına göre bir kamu
hizmeti yürüttüğü açıktır.
Yasa'nın 23, 24, 45, 46 ve 57. maddelerinin birlikte
değerlendirilmesinden de, Kurum personelinin 657 sayılı Yasa'ya bağlı memurlar
ile sözleşmeli personelden oluştuğu görülmektedir.
Buna göre, Türkiye İstatistik Kurumu'nun her iki statüdeki
personelinin asli ve sürekli kamu hizmeti yürüttüklerinde kuşku
bulunmamaktadır. Bu nedenle, Kurum'un sözleşmeli personel statüsünün yasayla
oluşturulması anayasal zorunluluktur.
Oysa, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Yasası'nın 45.
maddesinin ikinci fıkrasında, sözleşmeli personelin sözleşme yöntem ve ilkeleri
ile ücret ve her türlü ödemelerinin Bakanlar Kurulu'nca belirleneceği
öngörülmüştür.
Anayasa'da erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiş; 7. maddesinde,
yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olduğu, bu
yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiş; 6. maddesinde de, hiçbir organın
kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı kurala
bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca, Anayasa'da yasayla düzenlenmesi
öngörülen bir konunun yönetmeliğe bırakılması olanaksızdır. Bu durumun yasada
belirtilmiş olması da sonuca etkili değildir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi, yasama
organınca yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken, bunun bir “yetki devri”
niteliğinde olmaması için, konunun temel ilkelerinin yasada düzenlenmesi,
çerçevenin belirlenmesi ve yürütmeye, teknik ayrıntıların düzenlenebilmesi için
sınırları belli bir yetki alanı tanınması gerekmektedir.
Yasa'nın 45. maddesinde ise, hiçbir temel ilke konulmadan,
çerçeve çizilmeden, sözleşmeli personel statüsüyle ilgili tüm düzenlemeler için
Bakanlar Kurulu yetkilendirilmiştir.
09.12.1994 günlü, 4059 sayılı “Hazine Müsteşarlığı İle Dış
Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”un 7. maddesinin (e)
bendinde, 5429 sayılı Yasa'da olduğu gibi, kadro karşılık gösterilerek 657
sayılı Devlet Memurları Yasası ve diğer yasaların sözleşmeli personele ilişkin
kurallarına bağlı olmaksızın kimi görevlerde sözleşmeli personel
çalıştırılmasına olanak sağlanmış; sözleşme yöntem ve ilkeleri ile ücret tutarı
ve her tür ödemelerin saptanması konularında Bakanlar Kurulu yetkili
kılınmıştır.
Sözleşmeli personel konusunda Bakanlar Kurulu'na geniş yetki
tanıyan sözkonusu kural, Anayasa Mahkemesi'nin 13.12.1995 günlü, E. 1995/11,
K.1995/63 sayılı kararıyla, Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine,
7. maddesindeki yasama yetkisinin devredilemeyeceğine ilişkin kurala ve 128.
maddesindeki “yasa ile düzenleme” yöntemine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Bu nedenlerle, Yasa'nın 45. maddesinin ikinci fıkrası,
Anayasa'nın 2, 7 ve 128. maddelerine aykırı düşmektedir.
2- 5429 sayılı Yasa'nın “Atama” başlıklı 56. maddesinin
birinci fıkrasında,
“Başkanlıkta, Birinci Hukuk Müşaviri hariç olmak üzere tüm
atamalar Başkan tarafından yapılır.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Yasa'nın 23. maddesinin ikinci fıkrasında, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanı'nın Bakanlar Kurulu kararı ile atanacağı belirtildikten
sonra, 56. maddesinin birinci fıkrasında, Birinci Hukuk Müşaviri dışında tüm
atamaların Başkan'ca yapılacağı öngörülmektedir.
Buna göre, Başkan ve Birinci Hukuk Müşaviri dışında tüm üst
düzey yöneticileri atama yetkisi Kurum Başkanı'na verilmiş olmaktadır.
Yasa'nın 57. maddesinin (d) bendinde, 657 sayılı Devlet
Memurları Yasası'na ekli,
- (I) sayılı Ek Gösterge Cetveli'nin “I-Genel
İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (e) alt bölümüne, “Türkiye İstatistik Kurumu
Başkan Yardımcıları”,
- (II) sayılı Ek Gösterge Cetveli'nin “2- Yargı
Kuruluşları, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar ile Yüksek Öğretim Kuruluşlarında”
bölümüne de, “Türkiye İstatistik Kurumu Daire Başkanı” ve “Türkiye İstatistik
Kurumu Bölge Müdürü”,
unvanları eklenmiştir.
Böylece, Türkiye İstatistik Kurumu başkan yardımcılarına
5300; daire başkanları ile bölge müdürlerine de 3600 ek gösterge verilmesi
olanağı yaratılmıştır.
Bu düzenlemeler, Türkiye İstatistik Kurumu başkan
yardımcıları, daire başkanları ve bölge müdürlerinin, bürokratik hiyerarşide
genel müdür yardımcısı ve üstü düzeyde düşünüldüğünü göstermektedir.
23.04.1981 günlü, 2451 sayılı “Bakanlıklar ve Bağlı
Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun'un 2. maddesi ve bu Yasa'ya ekli (2)
sayılı cetvelde, genel müdür yardımcıları ve daha üst düzey yöneticilerin
atamalarının ortak kararname ile yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Yasa'nın yukarıda açıklanan kurallarında, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları arasında üst
düzey görevlilerin atama yöntemi yönünden farklılık yaratılarak,
Cumhurbaşkanı'nın imzasını gerektirmeyen bir yöntem öngörülmektedir.
a- Çağdaş demokrasilerde, parlamenter sistem ve bu sistemi
yaşama geçirecek erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiş; yürütmenin iktidar gücü,
yasama ve yargı denetimi ile dengelenmeye çalışılmıştır.
Parlamenter demokratik sistemin ve erkler ayrılığının benimsendiği
Anayasamızda da, bağsız koşulsuz Ulus'un olan egemenliği, yasama, yürütme ve
yargı alanlarında Ulus adına kullanacak organlar belirtilmiş; yasama ve
yargının yürütme organı üzerindeki denetim yetkisi ve bu yetkinin kullanılma
biçim ve sınırları çeşitli maddelerde kurala bağlanmıştır.
İktidar gücünün çoğunluk egemenliğine dönüşmesinin
parlamenter demokratik sistemi zedeleyeceğini öngören anayasa koyucu, bununla
yetinmemiş, Devlet'in başı olan Cumhurbaşkanı'na bir denetim, dengeyi ve uyumu
sağlama görev ve yetkisi vermiştir.
Nitekim, Anayasa'nın,
- 8. maddesinde, yürütme yetki ve görevinin, Cumhurbaşkanı
ve
Bakanlar Kurulu'nca kullanılıp yerine getirileceği,
- 104. maddesinde, Cumhurbaşkanı'nın,
- Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve
uyumlu
çalışmasını gözeteceği,
- Başbakan ve bakanları atayacağı,
-Gerekli gördüğü durumlarda Bakanlar Kurulu'na başkanlık
edeceği
ya da Bakanlar Kurulu'nu başkanlığı altında toplantıya çağıracağı,
Kararnameleri imzalayacağı,
- 105. maddesinde, Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı
işlemler
dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanacağı,
belirtilmiştir.
Bu kurallar, Cumhurbaşkanı'nın, aynı zamanda yürütmenin de
başı olduğunu, kararnameleri imzalama yolu ile iktidar gücünü denetleyerek, bu
güç ile kamu politikalarının oluşması ve uygulanmasında görev alan üst düzey
kamu görevlileri arasındaki dengeyi sağlaması gerektiğini göstermektedir.
Cumhurbaşkanı'nın bu denetim ve dengeleme görev ve yetkisi,
bir siyasal partinin tek başına iktidar olduğu ve yasama organında çoğunluğu
elde bulundurduğu dönemlerde, çok daha gerekli olmaktadır. Çünkü, bu
dönemlerde, özellikle üst düzey kamu görevlileri siyasal güce karşı çok daha
korunmasız kalmaktadır.
b- Anayasa'nın 8. maddesinde, yürütme yetkisi ve görevinin,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca kullanılıp yerine getirileceği
belirtilirken, yürütme işlemlerinin hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için her
iki tarafın katılmasıyla ortaklaşa yapılması gereği ortaya konulmuştur.
Yine, Anayasa'nın 105. maddesinde, Cumhurbaşkanının,
Anayasa ve diğer yasalarda tek başına yapabileceği belirtilen işlemler
dışındaki tüm kararlarının Başbakan ve ilgili bakanlarca da imzalanacağı kurala
bağlanmıştır. Bu kural, tüm kararlar bağlamında atama kararlarının da
Cumhurbaşkanı'nca imzalanması gerektiğini göstermesi yönünden önemlidir.
Anayasa'nın 104. maddesinde, Cumhurbaşkanı'na kararnameleri imzalama görev ve
yetkisi verilmiş olması da bu yargıyı pekiştirmektedir.
Anayasamızda Cumhurbaşkanı'na kararnameleri imzalama
yetkisinin verilmesi üç önemli gerekçeye dayanmaktadır. Bunların birincisi,
Cumhurbaşkanı'nın yansızlığı nedeniyle, kararnamelerin, kamu yararına ve kamu
hizmetinin gereklerine uygun olmasının ve olumsuz siyasal emellere hizmet
etmemesinin sağlanması; ikincisi, Cumhurbaşkanı'na, yürütme alanında Hükümet'e
öneri ve uyarılarda bulunma yetkisini kullanabilmesi için olanak yaratılması;
üçüncüsü de, Cumhurbaşkanı'nın Devlet'in ve yürütmenin başı olması ve Devlet organlarının
düzenli çalışmasını gözetme görev ve yetkisiyle donatılmış bulunmasıdır.
Bu anayasal kurallar karşısında, birer yönetsel işlem
olduğunda kuşku bulunmayan atama işlemlerinden, kurumların karar ve uygulama
düzeneklerinde önemli işlev gören üst düzey kamu görevlilerine ilişkin
olanlarının, hukuksal geçerlilik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı'nca da
imzalanması anayasal zorunluluktur.
c- Öte yandan, kamu kurum ve kuruluşları ve dolayısıyla bu
kurum ve kuruluşların üst düzey görevlileri, siyasal iktidarın uzmanlık ve
hizmet alanındaki deneyim eksikliğini gidermek ve kendi alanında siyasal
iktidara yardımcı olmak, değişen iktidarlardan kamu hizmetlerinin
etkilenmemesini ve sürekliliğini sağlamakla yükümlüdürler.
Kamu hizmetinin sürekliliği ile kamu görevlilerinin
güvencesi arasındaki yakın ilişki, kamu politikalarının oluşmasında karar verme
ve bu kararları uygulama konumunda olan üst düzey kamu görevlilerinin atama
güvencesinde kamu yararı bulunduğunu göstermektedir.
Devlet organlarının düzenli çalışması, yönetimde istikrarın
sağlanmasıyla olanaklıdır. Yönetimde istikrar ise, kamu hizmetinin değişken
öğesi olan iktidardaki siyasal partilerle değil, kamu hizmetinin değişmez öğesi
olan kamu görevlilerine sağlanacak “görev güvence”siyle gerçekleştirilebilecektir.
Cumhurbaşkanı'nın, kamu hizmetlerinde sürekliliği ve
istikrarı sağlayan üst düzey görevlilerin atamalarında imzasının bulunması,
kimi haksız işlemlerin, siyasal nitelikli atamaların önlenmesi ve dolayısıyla
kamu yararı ve kamu hizmetinin gerekleri yönünden de gereklidir.
Anayasamıza göre, yürütmenin iki kanadından birini
oluşturan Cumhurbaşkanı, “yansız” niteliğiyle, siyasal nitelikli Hükümet'e
karşı kamu görevlisinin güvencesini oluşturmaktadır. Bu güvence, atama
kararnamelerinin Cumhurbaşkanı'nca imzalanmasıyla yaşama geçirilmektedir.
Nitekim, bu gerekçeler gözönünde bulundurularak, 2451
sayılı Yasa'da, müsteşar ve yardımcıları, genel müdür ve yardımcıları, bakanlık
müşavirleri, birinci hukuk müşavirleri, bakanlık daire başkanları, il idare
şube başkanları, bölge müdürleri ve başmüdürler gibi üst düzey görevlilerin
atanmaları, görevden alınmaları ya da nakillerinin ortak kararnameyle yapılması
kurala bağlanmıştır.
d- Adalet Bakanlığında genel müdürlük daire başkanı ve daha
üst kamu görevlerine yapılacak atamalarda ortak kararname yerine “Bakan'ın
önerisi ve Başbakan'nın onayı” yöntemini getiren 25.06.1992 günlü, 3825 sayılı
Yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi'nin 27.04.1993 günlü, E. 1992/37, K. 1993/18
sayılı kararında,
“Parlamenter hükümet sistemi benimsenen Anayasa'ya göre,
Cumhurbaşkanı'nın yürütmenin başı olarak karşı-imza kuralı gereği imzalayacağı
kararnameler 104. madde uyarınca yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri ile
sınırlı anlaşılmak gerekir.”
denilerek, yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı'nın atama
kararnamelerini, güvence niteliğinde, “karşı-imza” kuramı uyarınca imzalaması
gerektiği kabul edilmiştir.
Yüksek Mahkeme'nin aynı kararında;
“Anayasa'nın 104. maddesinde Devletin başı olduğu ve Türk
Milletinin birliğini temsil ettiği belirtilen Cumhurbaşkanı, 8. maddeye göre de
yürütme yetki ve görevini Bakanlar Kurulu ile birlikte kullanır ve yerine
getirir.
Devletin başı olan Cumhurbaşkanı Anayasa'da yürütme organı
içinde kabul edilmiş ve aynı zamanda yürütmenin de başı sayılmıştır.
Anayasa'nın 8. maddesinde denilerek yürütme işlemlerinin
hukuksal geçerliliği için her ikisinin de katılmalarıyla ortaklaşa yapılması
gereği çok açık bir biçimde ortaya konulmaktadır.
...
Başbakan ve tüm bakanların imzaladıkları ‘Bakanlar Kurulu
Kararnamesi' ile yalnızca Başbakan ve ilgili Bakanın imzasını taşıyan ‘müşterek
kararname'nin de geçerlik kazanabilmesi için Cumhurbaşkanı tarafından
imzalanması anayasal bir zorunluluktur.
...
Geleneklere dayalı bir kurallar ve kurumlar düzeni olan
parlamenter sistemde önemli devlet işlemlerinin tümü devlet başkanının
imzasıyla tamamlanır.
...
Bakanlık üst düzey görevlerine getirilecek bu yüksek
memurlara ilişkin atama işlemlerinin, Anayasa'da benimsenen parlamenter sistem
gereği yürütme organını oluşturan Adalet Bakanı ve Başbakan ile tarafsız
Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulması, Anayasa'nın 8., 104. ve 105. maddeleri
yönünden bir zorunluluktur.
...
Bakanın yanında, onun uzmanlık ve hizmet alanındaki deneyim
eksikliğini gidermek, bu alanlarda bakana yardım etmek ve değişme olasılığı
fazla olan Bakanların değişmesinden kamu hizmetinin etkilenmemesini sağlamak
üzere bulundurulan; memur statüsü içinde ve hizmet kadrosunda en yüksek
dereceye yükselmiş böylece teknik deneyim sahibi ve uzman kimseler olan
müsteşarlık, müsteşar yardımcılıkları, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve diğer
sayılan üst düzey görevlere aynı yöntemle atama yapılabilmesi (Bakan'ın önerisi
üzerine Başbakan onayı ile), Anayasa'da benimsenen sistemle bağdaşmamaktadır.
...
Cumhurbaşkanı'nı böylesine yetkilerle donatıp güçlendiren,
parlamenter hükümet sistemini bütün gerekleriyle uygulamaya koyan, yürütme
yetki ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu'nca yerine getirileceğini
belirten bu kurallar karşısında, kimi atamalarda Cumhurbaşkanı'nın imzasına
gerek görmemek, Anayasa'nın 8. maddesine aykırılık oluşturur.”
gerekçelerine yer verilerek, Adalet Bakanlığı'nda genel
müdürlük daire başkanlığı, müstakil daire başkanlığı, genel müdür yardımcılığı,
genel müdürlük, müsteşar yardımcılığı ve müsteşarlık görevlerine yapılacak
atamaların Başbakan'ın onayı ile sonlandırılmasına ilişkin yasa kuralı iptal
edilmiştir.
Bu nedenlerle, 5429 sayılı Yasa'nın 56. maddesinin birinci
fıkrası, Anayasa'yla kabul edilen parlamenter demokratik sistemle, Anayasa'nın
8, 104, 105 ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
SONUÇ
1- Yukarıda açıklanan gerekçelerle, 10.11.2005 günlü, 5429
sayılı “Türkiye
İstatistik Kanunu'nun 45. maddesinin ikinci fıkrası ile 56. maddesinin birinci
fıkrasının, Anayasa'nın 2, 7, 8, 104, 105 ve 128. maddelerine aykırı olmaları
nedeniyle iptallerine,
2- Uygulanması durumunda doğacak giderilmesi güç ya da
olanaksız hukuksal
sonuçlar gözönünde bulundurularak, söz konusu fıkraların yürürlüklerinin
durdurulmasına,
karar verilmesini arz ederim.”"