ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2000/34
Karar Sayısı : 2005/91
Karar Günü : 25.11.2005
R.G. Tarih-Sayı :08.11.2006-26340
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi
(Fazilet Partisi) TBMM Grubu adına Parti Genel Başkanı Mehmet Recai KUTAN
İPTAL DAVASININ KONUSU : 22.3.2000 günlü, 4551
sayılı “Askeri Ceza Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 1., 3.,
4., 11., 17., 32. ve 34. maddeleri ile 10. maddesinin son fıkrasının sivil
personel yönünden, Anayasa'nın 2., 10., 17., 128., 129. ve 145. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Askeri Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'un iptali istenilen 1., 3., 4., 11., 17., 32. ve 34.
maddeleri ile iptali istenilen fıkrayı da içeren 10. maddesi şöyledir:
1- “MADDE 1.- 22.5.1930 tarihli ve 1632
sayılı Askerî Ceza Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 3 - Askerî şahıslar; Mareşalden asteğmene kadar subaylar,
astsubaylar, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda
çalışan sivil personel, uzman jandarma ve uzman erbaşlar, erbaş ve erler ile
askerî öğrencilerdir.
Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve
kuruluşunda çalışan Devlet memurlarının asker kişi sıfatları, 4.1.1961 tarihli
ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 115 inci
maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlıdır.”
2- “MADDE 3.- 1632 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin (B) ve (D) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
B) Subay, astsubay, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar hakkında:
1. Dört haftaya kadar göz hapsi,
2. Dört haftaya kadar oda hapsi,
Cezaları verilebilir.
D) Askeri öğrenciler hakkında: (Askeri orta ve lise ile eşidi
okullar öğrencileri hariç) dört haftaya kadar oda hapsi cezası verilebilir.”
3- “MADDE 4.- 1632 sayılı Kanunun değişik
24 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Göz ve oda hapsi cezalarının mahiyeti, neticeleri ve yerine
getirilmesi
Madde 24 - Subay, astsubay, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman
erbaşlar;
A) Göz hapsi cezalarında;
1. Resmi daire, kışla, eğitim alanları ile sair yerlerdeki
hizmetlerine devam ederler.
2. Hizmetin bitiminden sonra hiçbir yere gidemezler. Kışlada veya
resmi odalarda kalırlar.
3. Hizmete ilişkin olanlar dışında hiçbir ziyaret kabul edemezler.
B) Oda hapsi cezalarında;
1. Mümkün olduğu takdirde cezayı tek başlarına belirli bir hapis
odasında geçirirler.
2. Emir veremezler.
3. Genel hizmet yapamazlar.
Askerî öğrenciler, oda hapsi cezasını belirli hapis odalarında
topluca geçirirler. Hapis odalarının kapısında bir nöbetçi bulundurulur.”
4- “MADDE 10.- 1632 sayılı Kanunun değişik
35 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Rütbenin geri alınması cezası, niteliği, sonuçları ve yerine
getirilmesi
Madde 35. - Rütbenin geri alınması cezası 30 uncu maddede yazılı
hallerde erbaşlar hakkında uygulanır. Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş
olsa dahi, rütbenin geri alınması işlemi idarece re'sen uygulanır.
Rütbenin geri alınması cezası, hükümlünün rütbesinin geri alınarak
erliğe indirilmesi, askerî hizmetten doğan ve özel kanunda saklı tutulmayan
bütün hakların kaybı sonuçlarını doğurur.
Bu ceza, cezalının rütbesinin kıt'ası huzurunda sökülmesi
suretiyle yerine getirilir.”
5- “MADDE 11.- 1632 sayılı Kanunun değişik
39 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Askerî mahkemelerce verilen tutuklama kararları ile asker kişiler
hakkında verilen cezaların ve tutuklama kararlarının infaz yeri
Madde 39. - Asker kişiler hakkında hükmolunan ve aşağıda
gösterilen cezalar, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Kanununun beşinci kısmında yazılı esaslar dahilinde askerî cezaevlerinde infaz
edilir.
A) Subay, astsubay, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet
memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar hakkında verilen ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinden veya Devlet memurluğundan çıkarmayı, ilişik kesmeyi veya
sözleşmenin feshini gerektirmeyen hürriyeti bağlayıcı ceza hükümleri.
B) Askerî öğrenciler hakkında verilen ve askerî öğrencilik
hukukunun kaybettirilmesi sonucunu doğurmayan hürriyeti bağlayıcı ceza
hükümleri.
C) Erbaş ve erler hakkında, asker edildikten sonra işledikleri
suçlardan verilen bir yıl veya daha az süreli hürriyeti bağlayıcı ceza
hükümleri.
Hürriyeti bağlayıcı diğer cezalar, genel cezaevlerinde çektirilir.
İnfaz sırasında hükümlülerin üzerinden askerlik kıyafeti ve işaretleri
kaldırılır.
Genel cezaevlerinde ceza sürelerini tamamlayan askerlik
yükümlüleri, geri kalan askerlik hizmetlerini tamamlamak üzere askerî makamlara
teslim edilirler.
Yargı organlarınca haklarında tutuklama kararı verilen asker
kişiler, bu sıfatlarını korudukları sürece askerî tutukevine konulurlar.
Savaş ve sıkıyönetim hallerinde askerî mahkemelerce tutuklanan
sivil kişiler, askerî ceza ve tutukevlerine konulurlar. Bu hallerin bitiminde
tutuklular, Adalet Bakanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı arasında varılacak
mutabakat üzerine sivil tutukevlerine nakledilirler.”
6- “MADDE 17.- 1632 sayılı Kanunun değişik
76 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak
Madde 76. - Askerî tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya
aracı olmak suçlarını işleyen asker kişiler hakkında, Türk Ceza Kanununun
İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan hükümler uygulanır.
Ancak, askerî ceza ve tutukevlerinden altı gün veya daha fazla
süre ile kaçan asker kişilere verilecek hapis cezası veya asıl cezaya ilave
olunacak hürriyeti bağlayıcı ceza bir yıldan az olamaz.”
7- “MADDE 32.- 1632 sayılı Kanunun 165 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 165. - Askerî şahıslar hakkında verilebilecek disiplin
cezaları şunlardır:
A) Subaylar, astsubaylar, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarmalar ve uzman erbaşlar
hakkında:
1. Uyarı.
2. Aylık Kesilmesi: Ek göstergeler dahil, cezalının brüt
aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti yapılmasıdır.
3. Göz Hapsi: Dört haftaya kadar.
4. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar.
Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli
Devlet memurlarına, sadece amire saygısızlık ve emre itaatsizlik suçlarından
dolayı disiplin cezası verilebilir. Disiplin bozucu diğer eylemleri hakkında
ilgili kanun hükümleri uygulanır.
B) Askerî öğrenciler hakkında:
1. Uyarı.
2. İzinsizlik: Altı haftaya kadar.
3. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar.
C) Erbaşlar ve erler hakkında:
1. İzinsizlik: Sekiz haftaya kadar.
2. Sıra Harici Hizmet: Dört haftaya kadar.
3. Oda Hapsi: Dört haftaya kadar.
4. Rütbenin geri alınması (Erbaşlar için).”
8- “MADDE 34.- 1632 sayılı Kanunun 171 inci
maddesine bağlı cetvel, (EK-1) cetvelle değiştirilmiştir.”
EK - 1 CETVEL
171 İNCİ MADDEYE BAĞLI CETVEL
Disiplin Amirinin Rütbeleri
|
Uyarı
|
Aylık Kesilmesi
|
İzinsizlik
|
Sıra Harici Hizmet
|
Göz Hapsi
|
Oda Hapsi
|
Rütbenin Geri Alınması
|
|
Herkes İçin
|
Sb.Astsb.,De.
Me., Uz.J. ve Uz. Erbaş
|
Uzman Erbaş Erbaş ve Er
|
Askeri Öğrenci
|
Uzman Erbaş Erbaş ve Er
|
Subay
|
Astsubay ve Devlet Memurları
|
Uzman Jandarma ve Uzman Erbaş
|
Subay
|
Astsubay ve Devlet Memurları
|
Askeri Öğrenci
|
Uzman Jan. ve Uz. Erbaş
|
Erbaş ve Er
|
Erbaş
|
Uzman Jandarma-Uzman Erbaş ve Erbaş (Müfrez Bulundukları Sürece)
|
Verilebilir
|
-
|
Bir Hafta Sonu Tatili
|
|
2 Güne Kadar
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Astsubaylar (Müfrez Bulundukları Sürece)
|
-
|
-
|
İki Hafta Sonu Tatili
|
-
|
3 Güne Kadar
|
-
|
2 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
-
|
2 Güne Kadar
|
-
|
3 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
-
|
Astğm-Tğm. (Müfrez veya Müstakil Bulunduklarında)
|
-
|
-
|
Üç Hafta Sonu Tatili
|
Bir Hafta Sonu Tatili
|
5 Güne Kadar
|
-
|
3 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
-
|
3 Güne Kadar
|
2 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
5 Güne Kadar
|
-
|
Üsteğmen ve Yüzbaşı
|
-
|
1/25'e Kadar
|
Dört Hafta Sonu Tatili
|
İki Hafta Sonu Tatili
|
7 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
5 Güne Kadar
|
5 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
5 Güne Kadar
|
3 Güne Kadar
|
5 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
-
|
Binbaşı ve Yarbay
|
-
|
1/20'ye Kadar
|
Beş Hafta Sonu Tatili
|
Üç Hafta Sonu Tatili
|
14 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
7 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
-
|
Albay
|
-
|
1/16'ya Kadar
|
Altı Hafta Sonu Tatili
|
Dört Hafta Sonu Tatili
|
21 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
14 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
-
|
Tuğgeneral-Tuğamiral Tümgeneral-Tümamiral
|
-
|
1/12'e Kadar
|
Yedi Hafta Sonu Tatili
|
Beş Hafta Sonu Tatili
|
28 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
21 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
Verebilir
|
Korgeneral-Koramiral Orgeneral-Oramiral
|
-
|
1/8'e Kadar
|
Sekiz Hafta Sonu Tatili
|
Altı Hafta Sonu Tatili
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
28 Güne Kadar
|
Verebilir
|
Mareşal-Büyük Amiral Milli Savunma Bakanı
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
NOT: 1. Albaylar, yarbaylara; Tuğgeneral ve Tuğamiraller ile
Tümgeneral ve Tümamiraller, Albaylara; Milli Savunma Bakanı, Mareşal, Büyük
Amiral, Orgeneral ve Oramiraller ile Korgeneral ve Koramiraller, Tuğgeneral ve
Tuğamiraller ile daha üst rütbelilere ancak uyarı cezası verirler.
2. Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli
Devlet memurlarına göz ve oda hapsi cezası verilirken sürenin tayininde,
öğrenim ve sosyal durumları dikkate alınır.
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde Anayasa'nın 2., 10., 17., 128., 129. ve 145.
maddelerine dayanılmış, 19. ve 38. maddeleri ise ilgili görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN,
Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya
KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK, Rüştü SÖNMEZ, Ertuğrul ERSOY ve Tülay TUĞCU'nun
katılımlarıyla 27.6.2000 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Yasa'nın 1., 3., 4., 32. ve 34. Maddelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silâhlı
Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel kapsamındaki 657 sayılı
Yasa'ya tabi memurlar ile 1475 sayılı Yasa'ya tabi işçilerin, ana kanunlarında
statülerinin Anayasa'nın 2. maddesindeki “sosyal devlet ve hukuk devleti”
ilkeleri gözönüne alınarak belirlendiği, buna karşılık 4551 sayılı Yasa'nın 1.,
3., 4., 32. ve 34 maddeleri ile gerek memurların gerek işçilerin ana statüleri
ile bağdaşmayacak şekilde ve Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan ilkelerin
gözardı edilmesi suretiyle yeni bir sosyal ve hukuki statüye geçirilmiş
oldukları, bu değişiklikle mevcut hakları koruyucu adil bir düzenleme
yapılmadığı gibi, statü karmaşası oluşturulduğu, bu personelin “askerî şahıs”
tanımına dahil edilmesi ve buna bağlı olarak haklarında Askerî Ceza Kanunu'nda öngörülen
“göz hapsi” ve “oda hapsi” cezalarının uygulanabilir olmasının, bu memurlarla
başka kamu kurumlarında çalışan memurlar arasında eşitsizliğe yol açtığı, dava
konusu kuralların Anayasa'nın kamu hizmeti yürüten görevlilerin statüsünün
güvence altına alan kuralları dikkate alınmadan düzenlendiği, bu nedenle anılan
kuralların Anayasa'nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi,
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün Anayasa'ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen
gerekçelere dayanmak zorunda değildir. İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka
gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceğinden, dava konusu
kurallarla ilgisi nedeniyle konu, Anayasa'nın 19. ve 28 maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
Askerî Ceza Kanunu'nun 4551 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile
değiştirilen 3. maddesinde kimlerin askerî şahıs sayılacağı belirtilmiş ve
“Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda
çalışan sivil personel”de askerî şahıs tanımı içerisinde sayılmış, 3. maddesi
ile değiştirilen 23. maddesinin (B) ve (D) fıkralarında, 4. maddesi ile
değiştirilen 24. maddesinde, 32. maddesi ile değiştirilen 165. maddesinde ve
34. maddesi ile değiştirilen 171. maddesine bağlı cetvelde göz ve oda hapsi
cezaları, bunların niteliği, neticeleri, yerine getirilmesi, kimlere ne kadar
süre verileceği ve bu cezaları vermeye yetkili amirler belirlenmiş, bu kapsamda
Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan Devlet
memurlarına sadece amire saygısızlık ve emre itaatsizlik suçlarından dolayı
dört haftaya kadar göz veya oda hapsi cezası verileceği, disiplin bozucu diğer
eylemleri hakkında ilgili kanun hükümlerinin uygulanacağı ve bu cezaların
süresinin tayininde öğrenim ve sosyal durumlarının dikkate alınacağı
belirtilerek tanım maddesindeki düzenleme somutlaştırılmıştır.
1- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında
sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup, bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini
gerçekleştiren, Anayasa'ya aykırı tutum ve durumlardan kaçınan, hukuku tüm
devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde
Anayasa'nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu
bilincinde olan devlettir.
Askerî Ceza Kanunu'nun 3. maddesinin 4551 sayılı Yasa'nın dava
konusu 1. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki halinde “askerî şahıslar”,
“mareşal (Büyük Amiral)den asteğmene kadar subaylar ile astsubaydan ere kadar
erat ve bilûmum askerî memurlar, askerî hakimler ve müstahdemler ve askerî
talebedir” şeklinde tanımlanmıştır.
4.1.1961 günlü, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu'nun 115. maddesinin (b) bendinde “Bütün sivil personel emrinde
çalıştıkları askerî amirlere karşı ast durumunda olup, bu Kanun'un 14 üncü
maddesinin asta tahmil ettiği vazifeleri aynen yapmaya mecburdurlar. Hilâfına
hareket edenler askerlerin tabi olduğu cezai müeyyidelere tabi olurlar.”
denilmiştir.
25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, “Milli Savunma Bakanlığı veya Türk
Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel” ile “askerî
işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler” asker kişi
sayılmışlardır.
16.6.1964 günlü, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu,
Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun'un 7. maddesinde
disiplin amirlerinin, 14. maddesinde ise nezdinde disiplin mahkemesi kurulan
komutan veya askerî kurum amirinin, bir disiplin suçu işleyen asker kişileri
oda ve göz hapsi cezasıyla cezalandırabileceği gibi cezalandırılmaları için
disiplin mahkemesine sevk edebilecekleri, 38. maddesinin (D) bendinde sivil
personel hakkında verilen oda veya göz hapsi cezalarının öğrenim ve sosyal
durumları gözönüne alınarak yerine getirileceği, 62. maddesinin ikinci
fıkrasında sivil personel hakkında verilen ve yerine getirilen oda ve göz hapsi
cezalarının bunların yükselmelerinde nazara alınmak üzere sicillerine
işleneceği öngörülmüştür.
İptali istenilen 4551 sayılı Yasa'nın dava konusu 1. maddesiyle
değiştirilen Askerî Ceza Kanunu'nun 3. maddesinin birinci fıkrasında “Türk
Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel” askerî şahıslar
arasında sayılmış, ikinci fıkrasında ise bunlardan Devlet memurları statüsünde
olanların, asker kişi sıfatlarının Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun
115. maddesinde belirtilen yükümlülükleri ile sınırlı olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda açıklanan hükümlerden anlaşılacağı gibi, adı geçen
memurların belirtilen kapsamda Askerî Ceza Kanunu bağlamında askerî şahıs
sayılmaları ve askerî disiplin cezalarına tabi olmaları ilk defa 4551 sayılı
Yasa'yla kabul edilmiş değildir. Diğer bir ifade ile bu memurların statülerinde
bir değişiklik yapılmamıştır. Yapılan değişikliğin, önceki uygulamayı devam
ettirmeyi ve oluşabilecek kimi duraksamaları ortadan kaldırmayı amaçladığı
anlaşılmaktadır.
İş Kanunu'na tabi işçiler yönünden, Yasa'nın 3., 4., 32. ve 34.
maddelerinde herhangi bir hükme yer verilmemesi nedeniyle bunlar hakkında Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama
Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun hükümleri ile iş mevzuatının
uygulanacağı açıktır.
Bu duruma göre, dava dilekçesinde ileri sürüldüğü şekilde Milli
Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan
sivil personelin önceki statülerinden farklı yeni bir statüye geçirilmiş oldukları
ve statü karmaşası yaratıldığı ve bu durumun hukuk devleti ilkesine aykırı
olduğu yönündeki savların isabetli olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa'nın iptali istenilen 1.,
3., 4., 32. ve 34. maddeleri sivil personel yönünden Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır.
Dava konusu kuralların Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan “sosyal
devlet” ilkesi ile ilgili görülmemiştir.
2- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen yasa önünde eşitlik ilkesi,
hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil,
hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan
kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım
yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda
bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında
eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler,
kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları
gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Silahlı Kuvvetlerde ifa edilen hizmetin niteliği ve gerekleri,
farklı çalışma koşullarını, özlük haklarını, disiplin hükümlerini
gerektirmektedir. Bu nedenle, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinde çalışan sivil memurların, istisnai bazı durumlarda diğer Devlet
memurlarından farklı olarak Askerî Ceza Kanununda yer alan kimi kurallara bağlı
tutulmalarının, tâbi olunan statünün bir gereği olduğu ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin İç düzeninin korunması ile ilgili bulunduğu görüldüğünden dava
konusu yasa kurallarının eşitlik ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa'nın 1., 3., 4., 32. ve 34.
maddeleri sivil personel yönünden Anayasa'nın 10. maddesine aykırı değildir.
Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır.
3- Anayasa'nın 19. ve 38. Maddeleri Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 19. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, “Herkes,
kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin
yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir
yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün
gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir
kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası,
uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir
kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara
uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye
girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme
kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”, 38. maddesinin 11. fıkrasında
da “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide
uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.” denilmektedir.
Dava konusu kurallarla, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet
memurlarına verilebileceği öngörülen göz veya oda hapsi cezaları, niteliği,
yerine getirilmesi ve sonuçları bakımından ceza hukuku anlamında özgürlüğü
bağlayıcı ceza niteliği taşımayan sadece disiplini koruma ve bozulan disiplini
sağlama niteliğinde olan cezalardır.
Anayasa'nın 19. maddesinde sayılan ve kişi hürriyetinin
kısıtlanması sonucunu doğuran haller arasında, bu nitelikte olan disiplin
cezaları sayılmamış ise de, 38. maddesindeki “İdare, kişi hürriyetinin
kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.” genel ilkesinden sonra
“Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar
getirilebilir.” denilmiştir.
Görüldüğü üzere, Anayasa koyucu, Anayasa'nın 38. maddesini
vazederken “silahlı kuvvetlerin iç düzeni” kavramını kullanmıştır. Burada
“silahlı kuvvetler mensupları” ya da dar ve teknik anlamda “askerî personel”
şeklindeki kavramlar tercih edilmemiştir. Böylece, kişi hürriyetinin idare
tarafından kısıtlanabilmesine izin veren istisnai düzenlemelerin kapsamına kimlerin
gireceği belirlenirken “şahıslar”a değil, aksine “silahlı kuvvetlerin iç
düzeni” kavramına vurgu yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle Anayasanın 38.
maddesinin onbirinci fıkrası vazedilirken “şahıslar” değil, “yapılan iş” esas
alınmıştır. Böylece, silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından gerekli olması
halinde kanunla getirilecek istisnai hükümlerle TSK.nde görevli bulunan gerek
asker ve gerekse sivil personel hakkında idare tarafından kişi hürriyetini
bağlayıcı yaptırımların uygulanabilmesine olanak tanıyan düzenlemelerin
yapılmasına Anayasanın 38. maddesinde izin verilmiş olduğu sonucuna
varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar sivil personel yönünden
Anayasa'nın 19. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi
gerekir.
Bu görüşlere Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır.
4- Anayasa'nın 128. ve 129. Maddeleri Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında “Memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
haklan ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.”, 129. maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında da
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça
disiplin cezası verilemez. Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç,
disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz. Silahlı Kuvvetler
mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.” denilmiştir.
Bu hükümlerle, memurların statülerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüş,
disiplin hukuku bağlamında savunma hakkı güvence altına alınmış, disiplin kararlarının
istisnalar dışında yargı denetimine açık olduğu vurgulanmış, ancak Silahlı
Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlerin saklı
olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu kuralların, memurların statülerinin kanunla
düzenleneceğine ilişkin Anayasa'nın 128. maddesinde yer alan buyruğa uygun
olduğu konusunda duraksama yoktur.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet memurlarına, Askerî Ceza
Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde hangi disiplin cezalarının kimler
tarafından ve hangi usule bağlı kalınarak verilebileceğine ilişkin (A)
başlığındaki incelemede belirtilen yasa kuralları yanında Askerî Ceza
Kanunu'nun 175. maddesinde de “Disiplin amiri cezayı vermeden evvel faile
kendini müdafaa etmeğe müsaade eder.” hükmüne yer verilerek konunun,
Anayasa'nın 129. maddesindeki emredici kurala uygun olarak düzenlendiği
anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 129. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Silahlı
Kuvvetler mensupları ... hakkındaki hükümler saklıdır.” ibaresindeki “Silahlı
Kuvvetler mensupları” kavramının, Anayasa'nın 38. maddesindeki düzenlemeye
paralel biçimde genel bir ifade olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve
kuruluşunda görevli Devlet memurlarını da kapsadığı görülmektedir. Esasen,
Anayasa'nın çeşitli maddelerinde yer alan “askerî hizmetin gerekleri”, “Silahlı
Kuvvetlerin iç düzeni” gibi ifadeler, disiplin konusunda
askerlik hizmetine ilişkin geleneklerin ve kurulmuş düzenin Anayasa
tarafından benimsemiş olduğunu göstermektedir.
Açıklanan nedenlerle 4551 sayılı Yasa'nın 1., 3., 4., 32. ve 34.
maddeleri Anayasa'nın 128. ve 129. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşlere katılmamışlardır.
B- Yasa'nın 10. Maddesi İle Değişik Askerî Ceza Kanunu'nun 35.
Maddesinin Son Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, rütbesi geri alınarak erliğe indirilen kişinin,
bu haliyle kışla içerisinde görev yapacağı için bu cezanın utancını devamlı
taşıyacağı, bu yetmezmiş gibi bir de, ikinci bir ceza niteliğinde olan ve
günümüz çağdaş demokrasi anlayışında yeri olmayan, insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir ceza veya muameleye tabi tutularak tüm kıt'a personeli
huzurunda rütbesinin sökülmesi ve onurunun ağır derecede zedelenmesinin çağdaş
bir ceza yöntemi olmadığı, bu ceza infaz şeklinin, AnaYasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasındaki “... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir
cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” hükmüne açıkça aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Erbaşlar hakkında, rütbenin geri alınması cezasının uygulanmasını
gerektiren hallerin neler olduğu, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu'nun 35.
maddesinin birinci fıkrasında aynı Kanun'un 30. maddesine atıf yapılarak
düzenlenmiştir. Ayrıca, Askerî Ceza Kanunu'nun 71. ve 153. maddelerinde yer
alan suçlan işleyen erbaşlar hakkında da rütbenin geri alınması cezası
uygulanacaktır.
İptali istenilen yasa kuralı, rütbenin geri alınması cezasının
infazı şeklini düzenlemekte ve değişiklik öncesinde yasada yer almayan yeni bir
hükme yer vermektedir. Buna göre, rütbenin geri alınması cezası, “... cezalının
rütbesinin kıt'ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.”
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz “ denilerek, bireyi başkalarının ya da
kendisinin gözünde küçük düşüren, insan haysiyetiyle bağdaşmayan veya onur
kırıcı ceza ya da muameleye tabi tutulamayacağı öngörülmüştür. Anayasa
Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, insan haysiyeti kavramı insanın ne
durumda hangi şartlar altında bulunursa bulunsun sırf insan oluşunun
kazandırdığı değerin tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu kavramın gelişmesi
ve yerleşmesi çok uzun bir zaman almış, prangabentlik, teşhir, boyunduruk,
dayak gibi cezaların kaldırılması bu sayede mümkün olabilmiştir. Bu bağlamda,
örneğin, işlediği bir suç nedeniyle bireyin dayak, teşhir vb. bedensel ceza ya
da muamelelere maruz bırakılması insan onuruyla bağdaşmaz. Keza, aleni infaz
uygulaması, suçlunun ıslahını hedef alan modern ceza siyaseti anlayışı
çerçevesinde demokratik hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmaz.
Erbaşlar hakkında, bir kısım askerî suçlardan mahkûm olmaları
halinde buna bağlı olarak rütbelerinin geri alınması cezası da verilmekte ve bu
ceza, cezalının kıtası huzurunda rütbesinin sökülmesi suretiyle yerine
getirilmektedir. Rütbenin geri alınması cezasının bu şekilde infaz edilmesi
aynı zamanda cezalının teşhir edilmesi sonucunu da doğurmaktadır. Oysa,
suçlunun teşhir edilmesi, modern ceza hukuku anlayışıyla bağdaşmadığı gibi
Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir
ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı yolundaki ilkeye de aykırı
bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu yasa kuralı Anayasa'ya
aykırıdır, iptali gerekir.
Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ve Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşlere
katılmamışlardır.
C- Yasa'nın 11. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet
memurlarının bir kısım hürriyeti bağlayıcı cezalarını askerî şahıslarla aynı
rejime tabi olarak askerî cezaevlerinde çekecek olmalarının sivil devlet memurlarının
ana statüleri ile bağdaşmadığı ve bu memurlarla başka kamu kurumlarında çalışan
memurlar arasında eşitsizliğe yol açtığı, askerî cezaevinde kalan kişiler
hakkında askerî ceza ve tutukeviyle ilgili disiplin hükümleri uygulanacağından,
sivil suçlar nedeniyle askerî cezaevinde kalan memurların ikinci bir eşitsizlik
ve haksızlığa maruz bırakılacakları, sonuç olarak dava konusu kuralın,
Anayasa'nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu 11. Madde'de subay, astsubay, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli Devlet memurları, uzman jandarma ve uzman erbaşlar
hakkında verilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden veya Devlet memurluğundan
çıkarmayı, ilişik kesmeyi veya sözleşmenin feshini gerektirmeyen hürriyeti
bağlayıcı ceza hükümlerinin 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama
Usulü Kanunu'nun beşinci kısmında yazılı esaslar dahilinde askerî cezaevlerinde
infaz edileceği öngörülmektedir. Sivil memurların bir kısım cezalarını askerî
cezaevlerinde çekmelerine ilişkin bu düzenleme, sivil devlet memurlarının
yukarıda açıklanan kapsamda “askerî şahıs” sayılmalarını öngören Askerî Ceza
Kanunu'nun 3. maddesine paralel bir düzenleme niteliğindedir.
Askerî Ceza Kanunu'nun 4551 sayılı Yasanın iptali istenilen 11.
maddesi ile değiştirilen 39. maddesinde, hem subay-astsubay ve diğer askerî
şahısların hem de sivil memurların Türk Silahlı Kuvvetlerinden ya da Devlet
memurluğundan çıkarılmayı gerektirmeyen hürriyeti bağlayıcı cezalarını askerî
cezaevlerinde çekecekleri, dava konusu yasa kuralında da aynı kişilerin,
askerlikten ya da memuriyetten çıkarılmayı gerektiren hürriyeti bağlayıcı
cezalarını ise genel cezaevlerinde çekecekleri hususu düzenlenmiş
bulunmaktadır. Böylece hem subay-astsubay ve diğer askerî şahısların hem de Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kaldıkları sürece, cezalarını özel bir rejim çerçevesinde askerî cezaevlerinde
çekmeleri söz konusu olmaktadır. Bu durumda olanlar infazı müteakip Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görevlerine devam edeceklerinden, kuralla askerî
disiplinin korunmasının yanı sıra aynı suçu işleyen subay-astsubay ve diğer
askerî şahıslarla sivil memurların eşit muameleye tabi tutulmalarının
amaçlandığı anlaşılmaktadır. Askerî şahıs kapsamına alınan devlet memurlarının
işledikleri bazı suçlardan dolayı aldıkları hürriyeti bağlayıcı cezaları, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde kaldıkları sürece askerî ceza evinde çekecek olmaları
askerî şahıs sayılmalarının doğal bir sonucudur.
Açıklanan nedenlerle ve yukarıda, 4551 sayılı Yasa'nın 1. 3., 4.,
32. ve 34. maddelerine yönelik red gerekçesi bu bölüm için de geçerli
olduğundan, 4551 sayılı Yasa'nın iptali istenilen 11. maddesi, Devlet memurları
yönünden, Anayasa'nın 2., 10., 128. ve 129. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIOĞLU bu görüşlere farklı gerekçe ile
katılmışlardır.
D- Yasa'nın 17. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, T.C. Anayasasının 145. maddesi ile askerî
mahkemelerin görev alanının belirlendiği, Askerî Ceza Kanunu'nun 4551 sayılı
Yasanın iptali istenilen 17. maddesiyle değişik 76. maddesiyle, Türk Ceza
Kanunu'nun İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan suçlardan
sadece “ceza ve tutukevinden kaçmak” ve “kaçmaya aracı
olmak” suçlarına atıf yapıldığı; buna karşılık bu fasılda yer alan
örneğin, “taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek” suçunu
düzenleyen 303. maddesine atıf yapılmadığı, sözü edilen fasılda yer alan kimi
suçlara atıf yapılmamış olması nedeniyle askerî mahkemelerde yargılanması
gereken kimi suçların işlense bile cezalandırılamayacağı, bunun da Anayasa'nın
145. maddesine aykırı olacağı ileri sürülmektedir.
Yasa'nın dava konusu 17. maddesi ile değiştirilen 1632 sayılı
Askerî Ceza Kanunu'nun 76. maddesinde “Askerî tutukevi veya cezaevinden
kaçmak veya kaçmaya aracı olmak suçlarını işleyen asker kişiler hakkında, Türk
Ceza Kanununun İkinci Kitabının Dördüncü Bab Yedinci Faslında yer alan hükümler
uygulanır. “ denilmiştir.
Anayasa'nın 145. maddesinde askeri mahkemelerin görev alanı
belirlenmiştir.
Dava dilekçesinde, Askerî Ceza Kanunu'nun 76. maddesinde TCK.nun
303. maddesindeki taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçuna atıf
yapılmadığı ileri sürülmekte ise de, 76. maddede askeri tutukevi veya cezaevinden
kaçmak veya kaçırmaya aracı olmak suçları bir suç tipi olarak belirtilip bu
konuda 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun İkinci Kitabının Dördüncü Bab'ının
“tevkifhane ve hapishaneden firar ve firara vesatat” başlığını taşıyan ve 298
ila 308. maddelerini kapsayan Yedinci Faslının tek tek maddelerine değil tümüne
göndermede bulunulduğundan bu fasıl içerisindeki diğer maddelerle birlikte
taksirle tutuklunun kaçmasına sebebiyet vermek suçunu düzenleyen 303. maddeye
de atıf yapıldığının kabulü gerekir.
Bu durumda, söz konusu yedinci fasıldaki bazı suçlara atıf
yapılmadığından askeri mahkemelerde yargılanması gereken kimi suçluların
cezalandırılamayacakları yolundaki savın dayanağı bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, 4551 sayılı Yasa'nın iptali
istenilen 17. maddesi Anayasa'nın 145. maddesine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
V- SONUÇ
22.3.2000 günlü, 4551 sayılı “Askerî Ceza Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun”un;
A- 1. maddesiyle değiştirilen 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askerî
Ceza Kanunu'nun 3. maddesinin, sivil personel yönünden Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 3. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa'nın 23. maddesinin
(B) fıkrasının, Devlet memurları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C- 4. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı
Yasa'nın değişik 24. maddesinin birinci fıkrasının (A) ve (B) bendlerinin,
Devlet memurları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA
D- 10. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı
Yasa'nın değişik 35. maddesinin son fıkrasının, Anayasaya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER ile Serdar ÖZGÜLDÜR'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
E- 11. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı
Yasa'nın değişik 39. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin, Devlet
memurları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
F- 17. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 1632 sayılı
Yasa'nın değişik 76. maddesinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
G- 32. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa'nın 165.
maddesinin (A) bendinin, Devlet memurları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
H- 34. maddesiyle değiştirilen 1632 sayılı Yasa'nın 171. maddesine
bağlı cetvel (EK- 1)'in, Devlet memurları yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE, Sacit ADALI ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
25.11.2005 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay
TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
VE FARKLI GEREKÇE
1632 sayılı Yasa'nın 4551 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile
değiştirilen 3. maddesinde, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silâhlı Kuvvetleri
kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel de “askerî şahıslar” arasında
sayılmış, bu konumdaki devlet memurlarının “asker kişi” sıfatları ise 4.1.1961
günlü 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 115. maddesinde
belirtilen yükümlülükleri ile sınırlı tutulmuştur. Söz konusu 115. maddede,
“Bütün sivil personel emrinde çalıştıkları askeri amirlere karşı ast durumunda
olup, bu kanunun 14 üncü maddesinin asta tahmil ettiği vazifeleri aynen yapmaya
mecburdurlar. Hilâfına hareket edenler askerlerin tâbi olduğu cezai
müeyyidelere tâbi olurlar” denilmektedir. 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun
4551 sayılı Yasa ile değiştirilen 165. maddesinde de Millî Savunma Bakanlığı ve
Türk Silâhlı Kuvvetlerinde görevli devlet memurlarına sadece amire saygısızlık
ve emre itaatsizlik suçlarından dolayı disiplin cezası verilebileceği; disiplin
bozucu diğer eylemleri hakkında ilgili kanun hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmektedir. Böylece, sivil personele de 1632 sayılı Yasa'nın (B) fıkrası
uyarınca dört haftaya kadar göz hapsi ve dört haftaya kadar oda hapsi disiplin
cezaları verilmesi olanaklı hale getirilmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinin onuncu fıkrasında, “İdare, kişi
hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silâhlı
Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir”,
129. maddesinin dördüncü fıkrasında da “Silâhlı kuvvetler mensupları ile
hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır” denilmektedir. Bu iki
kuralın birlikte değerlendirilmesinden, disiplin hukuku bağlamında silâhlı
kuvvetlerin iç düzeni bakımından ancak, silâhlı Kuvvetler mensupları için kimi
ayrıksı kurallara yer verilebileceği sivil personelin bu kapsam içinde
düşünülemeyeceği anlaşılmaktadır.
Demokratik hukuk devletinde, Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükleri kısıtlayıcı ayrıksı kuralların genişletici yoruma bağlı
tutulmaması hukukun genel ilkelerindendir. Bu husus dikkate alınmaksızın,
Anayasa'da silâhlı kuvvetler mensupları için getirilen ayrıksı düzenlemeyi,
Silâhlı Kuvvetlerde çalışan tüm sivil personeli kapsayacak biçimde yorumlamak,
öncelikle Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olma işlevinin de
gözardı edilmesi anlamına gelmektedir.
Açıklanan nedenlerle, sivil personele de özgürlüğü bağlayıcı
disiplin cezası uygulanmasına olanak veren dava konusu kuralların iptali
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Öte yandan, iptal edilmesi gerektiği düşünülen maddelerde gerekli
düzenlemelerin yapılması, başka bir anlatımla sivil personelin özgürlüğü
bağlayıcı disiplin cezalarına çarptırılmasının engellenmesi halinde Yasa'nın
dava konusu 11. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı söz konusu olmayacağından bu
konudaki red görüşüne farklı gerekçe ile katılıyoruz.
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
KARŞIOY
YAZISI
1- 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten
önce 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu sistematiğinde “Rütbenin geri alınması”
fer'i cezası erbaşlar (onbaşı ve çavuşlar) ile astsubaylar hakkında tatbik
edilmekte ve bu cezanın hangi hallerde verileceği aynı Kanun'un 29., 35. ve 71.
maddelerinde düzenlenmekteydi. İptal davasına konu 4551 sayılı Kanun'la yapılan
düzenlemeden sonra ise astsubaylar hakkında bu fer'i cezanın verilmesi imkânı
kalmamış; salt erbaşlar yönünden, Kanun'un 30. ve 71. maddelerinde belirtilen
hallerde verilmesi esası benimsenmiştir. Bu hallerden bir kısmı sözkosunu fer'i
cezanın mutlaka verilmesini öngörmekte; bir kısmı ise Askeri Mahkeme'nin
takdirine bağlı bulunmaktadır.
Daha önceki Kanun sistematiğinde erbaşlara verilecek rütbenin geri
alınması fer'i cezasının infaz şekli ile ilgili bir düzenleme (hüküm) mevcut
değilken; iptal davası konusu 35. maddenin “Bu ceza, cezalının
rütbesinin kıt'ası huzurunda sökülmesi suretiyle yerine getirilir.” şeklindeki
son fıkrasıyla, anılan cezanın infaz biçimi gösterilmiştir. Sayın çoğunluk
kararında, bu cezanın söz konusu infaz biçiminin, Anayasa'nın 17. maddesindeki
insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele teşkil ettiği benimsenmişse de,
kanımızca, aşağıdaki nedenlerle bu görüşe katılabilmeye imkân yoktur.
2- Anayasa'nın 38. maddesinin onuncu fıkrasında “İdare, kişi
hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı
Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar
getirilebilir.” denilmektedir. Anılan düzenlemenin gerekçesinde
“...fıkra kişi hürriyetinin ağır tehdidini teşkil eden hapis cezalarının yalnız
mahkemelerce hükmedilebileceği, yani bunun bir idari müeyyide olarak (mesela
disiplin cezası) idare tarafından uygulanmayacağı esasını getirmektedir. Farklı
bir disiplin rejimini gerekli kılan Silahlı Kuvvetler bu yasağın dışında
bırakılmıştır...” şeklinde bir açıklamada bulunulmaktadır. Anayasa
koyucu, kişi hürriyetinin kısıtlanması gibi hassas ve önemli bir konuda dahi
Silahlı Kuvvetler yönünden istisna öngördüğüne göre, sıkı bir hiyerarşi,
disiplin ve otorite esasına dayanan bu camianın iç işleyişi (iç hizmet)
yönünden de Anayasa koyucunun farklı bir bakış açısına sahip olması doğal ve
zorunlu bulunmaktadır. Nitekim, “askerlik hizmetinin gerekleri” şeklinde
nitelendirilen bu istisnaya, askeri yargıyı düzenleyen 145. maddede, Askeri
Yargıtay'ı düzenleyen 156. maddede ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ni
düzenleyen 157. maddede yer verilmiş ve yargı gibi önemli bir erkin
düzenlenmesinde dahi “askerlik hizmetinin gerekleri”nin gözönünde
bulundurulması gerektiği esası benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin bu
konudaki kararlarına bir göz atıldığında da aynı hassasiyetinin vurgulandığı
görülmektedir:
- “...Anayasa'nın 145. maddesinde ‘Askerlik hizmetinin gerekleri'ne
ayrıca yer verilmiş bulunması, askerliğe ilişkin yerleşmiş gelenek ve
göreneklerin ve bu suretle kurulmuş olan düzenin bozulmadan korunması amacının
bir sonucudur. Durum bu olunca, askerliğe ilişkin düzenlemelerde,
elbette ki kimi değişik yönler ve tutumlar bulunacaktır. Her kurumun iyi
işleyebilmesi için konulması ve korunması gereken vazgeçilmez ilkeleri,
kuralları vardır. Silahlı Kuvvetlerde söz konusu ilke ve kurallar
başında hiç kuşkusuz ‘disiplin' gelir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu, askerliği ‘Türk vatanını, istiklâl ve cumhuriyetini korumak için, harp
sanatını öğrenmek ve yapmak yükümü' olarak tanımlıyor. Bu çok ağır
görevin başarıyla yerine getirilmesi, askerlik görevinin ciddiyet ve önemiyle
orantılı ağırlıkta yöntem ve önlemleri gerektirir. Askerlik
hizmetlerinin yürütülmesinde en büyük etken, amir-maiyet, ast-üst
ilişkileridir... Amir-maiyet, ast-üst ilişkilerinin, askeri hizmetin
gereklerine uygun bir düzeyde tutulabilmesi ancak sağlam bir
disiplinle başarılabilir... Bir başka deyişle, askerliğin temeli
disiplindir. Böyle olduğu içindir ki, disiplinin korunması ve
sürdürülmesi konusunda özel yasa ve nizamlarla cezai ve idari önlemler
alınır...” (Any. Mah. 11.12.1990; E.1990/17, K.1990/33, AMKD, Sayı:26,
S.526-529)
- “... ‘Askerlik hizmetleri gerekleri'nin en başında bir
disiplin, astlık-üstlük, buyurma-buyruğa uyma ilişkileri, rütbe ile sınırlanmış
yetkiler düzeni gelir...” (Any. Mah. 10.1.1974; E.1972/49, K.1974/1; AMKD,
Sayı: 12, S.25; Aynı mahiyetteki diğer karar: Any. Mah. 18.12.1975; E.1975/159,
K.1975/216; AMKD, Sayı: 13, S.679.)
3- 22.5.1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza
Kanunu, 25.10.1963 tarih ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler
Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, 4.1.1961 tarih ve 211 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve 16.6.1964 tarih ve 477
sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç
ve Cezaları Hakkında Kanun söz konusu ‘askerlik hizmetinin
gerekleri'nden kaynaklanan yasal düzenlemelerdir. Sayılan Kanunlarda,
askerlik hizmetinin temeli sayılan itaat ve disiplinin temin ve idamesi için
gerekli bulunan idari kural ve yaptırımlar ile cezai hükümlere yer verilmiştir.
İptal davasına konu 4551 sayılı Kanun'un 10. maddesi ile değişik
1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 35. maddesinin son fıkrası da, belirtilen
Anayasal istisna çerçevesinde “askerlik hizmeti gerekleri”nden kaynaklanan bir
lüzuma binaen yürürlüğe konulmuştur. Askeri Ceza Kanunu'nun önceki şeklinde bu
fıkranın yer almayışından kaynaklanan askeri idari lüzum, böyle bir
düzenlemenin kabulünü gerektirmiştir. Anılan 35. maddede yer alan “rütbenin
geri alınması” cezası, salt belli asker kişilere (onbaşı ve çavuşlara)
verilebilen bir ceza mahiyetinde olup, askerlik hizmetinin gereklerinden
kaynaklanan bir ihtiyaca dayalıdır. İptali istenen fıkra ise sadece bu cezanın
infaz biçimini gösteren bir düzenlemedir. Söz konusu yasal düzenlemeden önce,
rütbenin geri alınması cezasının ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin bir
açıklık bulunmamaktaydı. Uygulamada ise bu cezanın ilgilisine yazılı olarak
tebliğ edildiği, bu tebliğden itibaren askeri idarece rütbe takma hakkına son
verildiği ve ayrıca birlik komutanlarınca diğer rütbeli personelin konu
hakkında bilgilendirildiği bir vakıaydı. Ancak, erbaşların onbaşı ve çavuş
rütbelerini ihraz ettiklerinde bu rütbeleri Askeri Tören Talimatnamesi'nin
ilgili hükümleri uyarınca bir törenle kıt'a huzurunda takmaları ve bu durumdan
tüm kıt'anın haberdar olmasına karşın; sözkonusu rütbenin kaybı sonucunu
doğuran “rütbenin geri alınması” cezasının aynı şekilde kıt'ada duyurulmaması,
uygulamada kıt'a içinde ve özellikle erat arasında bir çok kimsenin bu durumdan
haberdar olmaması neticesini doğurmaktaydı. Oysa, yukarıda sayılan kanunların
“rütbe”ye bağladığı bir çok görev ve yükümlülük söz konusu olduğundan; bu
konuda duyulan “askeri hizmet gereği” dolayısıyla, söz konusu cezanın infaz
biçiminin, rütbe takılmasında olduğu gibi törensel bir şekilde icrası ve
böylelikle durumdan tüm kıt'a personelinin haberdar edilmesi öngörülmüştür.
Bununla amaçlanan, suçlunun teşhir edilmesi, başkaları önünde küçük düşürülmesi
değil, tüm kıt'anın bilgilendirilmesi, ayrıca askeri disiplin bakımından diğer
erat üzerinde caydırıcı etki yaratmasıdır.
4- Böyle bir törensel uygulama yapılmasa bile, kişinin yukarıda belirtilen
suçlardan biriyle mahkum olması ve buna bağlı olarak rütbesinin gizlice
sökülmesi halinde bile bu keyfiyet hükümlüyle sürekli aynı ortamı paylaşan ve
birbirleriyle temas halinde bulunan silah arkadaşları ve diğer kıt'a personeli
tarafından askerliğin şartları ve işleyiş mekanizması gereği olarak bir şekilde
öğrenilecektir ve bu durumda da o kişinin onurunun zedelenmesi, utanç duyması
söz konusu olacaktır. Bu durum, cezanın her halükârda insana acı ve yoksunluk
verecek olması ve belli bir ölçüde onurunu incitecek olması gerçeği ile
ilgilidir. Bu nedenle, rütbenin geri alınması cezasının cezalının rütbesinin
kıt'ası huzurunda sökülerek yerine getirilmesine ilişkin dava konusu yasa
kuralının hükümlüyü teşhir etmekten ziyade erbaşlara rütbe tevcih edilmesindeki
usulün rütbenin geri alınmasında da uygulanmasını temin etmek maksadına yönelik
olduğu sonucuna varılmalıdır.
Bu arada işaret etmek gerekir ki, 1632 sayılı Askeri Ceza
Kanunu'nun 4551 sayılı Yasa ile değişmeden önceki biçiminde (23/c-2, 26, 183/2
ve 171. maddeye Merbut Cetvel'de) astsubaylar ve erata mahsus bir disiplin
cezası olan “katıksız hapis” cezası (bu ceza mahkûma bir katı minder ve
gıda olarak yalnız su ve istihkak miktarı ekmek verilmek ve tütün vesaire
verilmemek suretiyle infaz olunmaktaydı) Anayasa Mahkemesi'nin 27.12.1965 tarih
ve E.1965/41, K.1965/66 sayılı kararı ile Anayasa'ya aykırı görülmemiş; Anayasa
Mahkemesi bu kararında söz konusu cezanın insan haysiyetini küçük düşürücü bir
ceza olmadığı sonucuna ulaşmıştır. (AMKD, Sayı: 4, S.12-19)
5- Yukarıda açıklanan nedenlerle söz konusu kuralın askeri
hizmetin gereklerinden kaynaklanan bir düzenleme olduğu, Anayasa'nın başta 17.
maddesi olmak üzere herhangi bir hükmüne aykırılık taşımadığı, işaret edilen
Anayasa Mahkemesi kararlarının da söz konusu düzenlemenin Anayasa'ya
uygunluğunu destekleyici mahiyette bulunduğu, dolayısiyle anılan kurala yönelik
iptal isteminin reddi gerektiği kanısına vardığımızdan; Sayın çoğunluğun
kuralın iptaline yönelik görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
A.
Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|