"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı Fatoğlu Gıda Sanayi Ticaret A.Ş. tarafından davalı
T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Giresun Gümrük Müdürlüğü'ne karşı, dahilde
işleme rejimine tabi olarak Rusya'dan ithal edilen buğdayların süresinde ihraç
edilmemesi nedeniyle 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238. maddesi hükmü uyarınca
adına kesilen gümrük para cezalarının kaldırılması istemiyle açılan davada
uygulanması gereken 4458 sayılı Gümrük Vergisi Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasında yer alan “İdari yargı merciilerine yapılan itirazda, gümrük
idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir
bilgi ve belge kullanılamaz” hükmünün Anayasa'nın 2, 5, 6 ve 138. maddelerine
ve aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan “Alınan kararlara karşı idari yargı
merciine başvurulması, bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel
oluşturmaz” hükmünün ise Anayasa'nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı olduğu
kanaati ile Anayasa'nın l52. maddesi ve bir davaya bakmakta olan mahkemenin, o
dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurması
gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca
işin gereği görüşüldü;
Uyuşmazlık konusu gümrük para cezaları 4458 sayılı Gümrük
Kanununun 238. maddesi hükmü uyarınca kesilmiştir. Bu maddenin yanı sıra aynı
Kanunun 245. maddesinin 2. ve 3. fıkra hükümlerinin de bakılan davada
uygulanması gerektiği ve Anayasanın yukarıda yer verilen maddelerine aykırı
olduğu kanaatine varılmıştır. Bu sebeple, öncelikle 245. maddenin 2. ve 3.
fıkralarının bakılan davada hangi sebeplerle uygulanması gerektiği konusunda
irdelemelerde bulunulduktan sonra, hangi yönlerden Anayasaya aykırı oldukları
konusunda gerekçeler açıklanacaktır.
4458 SAYILI GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 2. FIKRASININ
BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında,
idari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında
kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belge
kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Yasakoyucu, kendilerine gümrük vergisi ve para cezası
tebliğ edilen yükümlülerin gümrük idaresine verecekleri dilekçe ile yapacakları
düzeltme taleplerine ilişkin kararlara karşı süresinde yapacakları itirazlar
neticesinde olumsuz yanıt almaları durumunda idari yargı mercilerine
yapacakları başvuruda gümrük idaresine itirazda kullanılan bilgi ve belgeler
dışında bir bilgi ve belgenin kullanılmamasını öngörmüştür.
Buna göre, kanun hükmü gereği vergi mahkemelerince gümrük
vergi ve para cezalarına ilişkin uyuşmazlıkların görüm ve çözümü yapılırken
davacı tarafından dilekçeye eklenen belgelerin gümrük idaresine verilen itiraz
dilekçesine eklenen belgeler olmasına dikkat edilecektir. Gümrük
uyuşmazlıklarına ilişkin açılan davaların tamamında vergi mahkemeleri bu hususu
gözeteceklerdir.
Olayda, adına gümrük para cezası kesilen davacı şirketin
vekilleri tarafından Giresun Gümrük Müdürlüğünün 27.06.2002 gün ve 3924, 3925,
3926, 3927, 3928, 3929, 3930 sayılı ve 110, 111, 112, 113, 114, 115 ve 116
karar nolu kararlarına karşı T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler
Genel Müdürlüğü Trabzon Gümrükler Başmüdürlüğüne 22.07.2002 tarihinde
yaptıkları itirazda sadece Bulancak Noterliğince 19.03.1998 tarihinde
düzenlenen vekaletnameyi ibraz etmiş olmalarına rağmen, bu itirazlarının reddi
üzerine itiraz kararlarının iptali ile yürütmenin durdurulması istemini içeren
ve Mahkememiz kayıtlarına 25.10.2002 tarihinde alınan dava dilekçesi ekinde 33
adet değişik belgenin sunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı şirket vekillerinin davalı idareye yaptıkları itiraz
sırasında kullanılan vekaletnamenin dışında Mahkememizde açılan davada 33 adet
değişik belgenin sunulmuş olması karşısında, Mahkememizce yukarıda yer verilen
yasa hükümleri ile uyuşmazlığın görüm ve çözümünde bu belgelerin dikkate
alınmaması öngörüldüğünden, 4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasının bakılan davada doğrudan uygulanması gereken bir kural olduğu
sonucuna varılmaktadır.
4458 SAYILI GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 3.
FIKRASININ BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrasında,
alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare
tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usu1ü Kanununun 4001 sayılı
Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27. maddesinin 3. fıkrasında da, vergi
mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen
vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı kurala
bağlanmıştır.
Genel olarak vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh
edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünü tahsil işlerini durdurduğu halde gümrük
vergi ve para cezalarına ilişkin alınan kararların iptali istemiyle açılan
davalara istisna getirilmiştir. Tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para
cezalarına yapılan itirazlara karşı verilen kararların iptali istemiyle açılan
davalarda, bu kararların dava sonuçlanıncaya kadar uygulanmasını istemeyen
yükümlülerin dava dilekçesinde iptal istemi ile birlikte dava konusu kararın
yürütmenin durdurulmasını istemeleri yasa gereği zorunlu hale gelmiştir.
Dava konusu gümrük para cezalarına ilişkin kararların
iptali istenilen davada da; davacı şirket vekili tarafından dava sonuçlanıncaya
kadar yapılan yürütmenin durdurulması isteminin yukarıda yer verilen 245.
maddenin 3. fıkrası hükmü gereği yapılmış olması gözönüne alındığında, bu
hükmün de bakılan davada uygulanması gereken bir kural olduğu sonucuna
varılmıştır.
İTİRAZ GEREKÇELERİ
A- 4458 SAYILI KANUNUN 245. MADDESİNİN 2. FIKRASINA İLİŞKİN
İTİRAZ GEREKÇELERİ
I- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 2. MADDESİNE AYKIRIDIR.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesinin
birinci bendinde, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları
davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları
vurgulanmıştır. Bu hükümle idari yargılama hukukunda re'sen araştırma ilkesi
benimsenmiş bulunmaktadır. Madde hükmü uyarınca; idari yargı yerleri,
uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması
gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden
tam bir yetkiye sahiptirler. İdari yargı yerleri buna ek olarak, olayın maddi
yönünü belirleme noktasında da her türlü inceleme ve araştırmayı
kendiliklerinden yapabilir ve maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını
serbestçe araştırabilirler.
Ayrıca mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri
evrakın gönderilmesini ve her türlü belgelerin verilmesini taraflardan ve
ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce,
süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. İdari yargı yerlerinin re'sen
inceleme yetkileri Anayasa'nın 2. maddesinde anlam bulan hukuk devleti
ilkesinin bir sonucudur. İdari yargı yerlerinin önüne gelen her türlü eylem ve
işlemin çözümü için gerekli tüm bilgi ve belgelere ulaşımının yasa kuralları
ile kısıtlanması hukuk devleti ilkesinden uzaklaşma anlamını taşır.
Anayasa Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No: 1994/80,
Karar No: 1995/27 sayılı kararında; “... tüm işlem ve eylemlerinin hukuk
kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan
haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve
hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan,
yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile
Anayasa'nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan devlet...” olarak tanımlanan hukuk
devleti ilkesinin tam olarak geçerli olabilmesi yargılama faaliyetinin etkin ve
verimli gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilecektir.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında
getirilen düzenleme ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20.
maddesinde yer alan re'sen inceleme ve araştırma yetkisinin ortadan
kaldırılmasıyla, hukuk devleti ilkesine uygun bir yargılamanın yapılması
engellenmiş olmaktadır.
Adlarına gümrük vergisi tahakkuk ettirilen ya da gümrük
para cezası kesilen yükümlüler davanın esasına etkili olabilecek bir belgeyi
sonradan elde etmiş olsalar bile eğer gümrük idaresine yapılan itirazda
kullanmamışlarsa, dava aşamasında mahkemeye sunmalarının yasaklanması
Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesiyle çelişir.
II- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 5. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasa'nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve
görevleri arasında sayılmıştır.
Yasakoyucu yasal düzenleme yaparken Anayasanın yukarıda yer
verilen 5. maddesine uygun hareket etmek zorundadır. Kişilerin temel hak ve
hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan değil, kullanımını, gelişimini amaçlayan yasal düzenlemelerin
yapılması yasakoyucunun temel amacı olması gerekir.
Bu sebeple, davacı şirketin haklarının korunması ile ilgili
hak arama hürriyetini kısıtlayıcı hükümlerin yasa ile getirilmesi Anayasanın 5.
maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
III- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 36. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde
de, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden
ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlünün temelini oluşturur. Önemi nedeniyle
hak arama özgürlüğü, yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri
değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı
önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi
olabildiğince kolaylaştırılmalı, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren,
güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.
İtiraz konusu hüküm ile davacının bu kimliğiyle yargı
mercileri önünde sahip olduğu sav hakkının gereği gibi kullanmasına engel
getirilmiştir.
Davacının vergi mahkemesinde açtığı davanın görüm ve
çözümünde dikkate alınmasını istediği belgelerin daha önce idareye yapılan
itirazda kullanılmamış olması nedeniyle itiraz konusu hüküm uyarınca bakılan
davada ileri sürdüğü iddialarına dayanak olarak gösterilmesinin olanaksız hale
getirilmesinin 36. maddenin yukarıda yer verilen hükümlerine aykırı olduğu
sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunca 4458 sayılı Gümrük Kanununa ilişkin olarak kabul edilen metne
ilişkin genel gerekçede; Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir
ortaklık yaratan Ankara Anlaşması ile anlaşmanın amaçlarına ulaşmak için zaman
içerisinde bir Gümrük Birliği kurulacağı ve ortaklığın, hazırlık dönemi, geçiş
dönemi ve son dönem adı verilen safhadan sonra sağlanacağının belirtildiği, son
olarak da Avrupa Birliği ile Türkiye Ortaklık Konseyi tarafından 06.03.1995
tarihinde kabul edilen, taraflar arasında sağlanacak gümrük birliğinin
esaslarını içeren Kararın 26. maddesinde 12 Ekim 1992 tarihli Konsey
Yönetmeliği ile onun uygulama hükümlerini belirleyen 2 Temmuz 1993 tarihli
Komisyon Yönetmeliğini temel alan konulara ait hükümlerin benimsenmesi gözönüne
alınarak Gümrük Kanunu tasarısına Ortak Gümrük Kanununun bütün temel müesseselerinin
alındığı ve topluluk ile sağlanan Gümrük Birliğine bağlı olarak, mevcut Gümrük
Kanunu ve ilgili mevzuatın basitleştirildiği, bazı boşlukların giderilmesi ve
Avrupa Birliği gümrük mevzuatı ile gerekli entegrasyonun sağlanmaya çalışıldığı
vurgulanmıştır. T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonunca Kanuna ilişkin olarak kabul
edilen metinde, kabul edilen Kanunun 245. maddesinde yer alan hususlar
tekrarlanmış, uygulama ile neyin amaçlandığı konusunda ayrıntılı gerekçeye yer
verilmemiştir.
12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile
başlayan ve yaklaşık 40 yıldır devam eden Avrupa Birliği - Türkiye
ilişkilerinde Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin yapılması gereken uyum
çalışmaları başta T.C. Adalet Bakanlığı olmak üzere birçok kurum tarafından yürütülmekte,
yasama organınca tasarıların kabul edilmesiyle bu konuda gerekli adımlar
atılmaktadır.
Yasakoyucu tarafından kabul edilerek yasa haline gelen
metinlerin ekonomik uyumu gerçekleştirmesi yanında evrensel hukuk kuralları ile
birlikte Anayasa'ya uygun düzenlenmelidir. Normlar hiyerarşisi bakımından üst
norm olan Anayasa'ya aykırı olan alt normun hukuk aleminde varlığını devam
ettirmemesi gerekir.
Nitekim, yeni getirilen yasal düzenlemelerin Anayasa'nın
diğer maddelerine uygunluğu ile birlikte, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama
hakkının metne dahil edilmesi gerekçesiyle 4709 sayılı Kanunun 14. maddesi ile
Anayasa'nın 36. maddesine eklenen adil yargılanma hakkına da uygun bir
düzenleme olmalıdır.
Adil yargılanma hakkı 03.10.2001 tarihinde Anayasamızda
yeralmışsa da, batı hukuk sistemlerinin yıllardan beri vazgeçemeyeceği temel
haklar arasında yer almaktadır. Hukuk devleti ilkesi bireylerin temel
haklarının korunması konusunda gösterilen başarı oranında gerçekleşmektedir.
Günümüzde Anayasa'larda haklar alanının ayrıntılı olarak düzenlenmesi şeklinde,
ya da böyle bir düzenleme yoksa Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti ve demokrasi
kavramları konusunda yaptıkları yorumlar yoluyla bu koruma
gerçekleştirilmektedir.
Anayasamızın 36, 38, 125, 138 ve 142. maddelerinde adil
yargılama hakkının içerdiği pek çok ilke veya hak yer almasına rağmen 2001
yılında yapılan Anayasa değişikliği ile adil yargılanma hakkı Türkiye'de de
Anayasa'nın bir parçası haline gelmiştir.
Adil yargılanma hakkı Türkiye'nin de tarafı olduğu Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde tanımlanmaktadır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi; adil yargılanma hakkının demokratik bir toplumda öne çıkan
yerinin, bu alandaki denetim açısından Mahkemeyi, dava konusu usulün
gerçeklerini incelemeye sevketmesi olduğunu belirtmiştir.
Adil yargılanma hakkı kapsamında Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini 6. maddesinin 1. fıkrasında bir çok hak ve ilkede güvence altına
alınmıştır. Bunlardan birisi de hakkaniyete uygun yargılanma hakkıdır. Burada
önemli olan yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinin bir bütün olarak
hakkaniyete uygun olarak yapılıp yapılmamasıdır. Bunun gerçekleşmesi de
silahların eşitliği ilkesi ile mümkün olmaktadır.
İtiraz konusu kural ile bu ilkeye aykırı olarak davalı
idareye tesis ettiği işlemler konusunda davalı olarak savunma hakkı konusunda
hiçbir engel çıkarılmamasına rağmen, davacının savını kanıtlayacak, davalı
idarenin iddialarının aksini ortaya koyacak belge sunma imkanından yoksun
bırakılması nedeniyle, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 36. maddesinde 2001
yılında yapılan değişiklikle getirilen “adil yargılanma hakkına” aykırı olduğu
kanaatine varılmıştır.
IV- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 138. MADDESİNE
AYKIRIDIR
Anayasanın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138.
maddesinde, “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” hükmüne yer verilmiştir.
Hakimlerin görevlerini bağımsız yapabilmeleri ve Anayasaya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirken hak
kaybına neden olabilecek, adalet duygusunu zedeleyen, hak arama özgürlüğünü
engelleyen, adalet terazisinde hak açısından her zaman eşit olması gereken
davacı ile davalı arasında adil yargılanma hakkına ters düşen uygulamalara yol
açabilecek yasaları uygulamak zorunda da bırakılmamalıdırlar. Hukuk devletinde
mahkemelerin bağımsızlığından anlaşılması gereken ilke de budur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 1.
fıkrasında bir temel kural vardır. Bu kurala göre, “her şahıs... bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından davasının... dinlenmesini istemek hakkına
haizdir”. Bu kurala göre, herkesin davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından hakkaniyete uygun bir biçimde görülmesi gerekmektedir. Davanın
mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir biçimde görülebilmesi için, öncelikle
davada taraf olan kişinin tüm iddialarını açıkça ortaya koyma hakkının tanınması
gerekir.
Uyuşmazlığın esasını çözümleyecek idari yargı yerleri, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 20. maddesinin birinci bendinde yer alan
Danıştay ve idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her
çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar hükmü uyarınca uyuşmazlık konusu
olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması gereken hukuk kuralını
belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye
sahiptir. Buna ek olarak, olayın maddi yönünü belirleme noktasında da idari
yargı yerleri her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilir ve
maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilirler.
İtiraz konusu kural 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 20. maddesi ile de çelişmektedir. Bu madde hükmüne göre davacıda
bulunan, ancak; davalı idareye itirazda ya da dava dilekçesine eklenmeyen bir
belgenin uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu kanısına varan idari yargı merci
re'sen araştırma ilkesi gereği ara kararı ile istemesi gereken bu belgenin
yargılama sürecine dahil edilmemesi öngörülmüştür.
Olayda da, Mahkememizin 31.10.2002 tarih ve E:2002/330
sayılı yürütmenin durdurulması isteminin savunma ve ara kararından sonra
incelenmesine ilişkin kararında, davacıdan davalı idareye itiraz ve dava
dilekçesinde sunulmayan bilgi ve belgeler istenilmiş, cevap alınamamıştır.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine de aykırı olduğu
kanaatine varılan itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2, 5, 36. ve 38.
maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
B- 4458 SAYILI KANUNUN 245. MADDESİNİN 3. FIKRASINA İLİŞKİN
İTİRAZ GEREKÇELERİ
I- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 2. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasa Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No: 1994/80,
Karar No: 1995/27 sayılı kararında hukuk devleti “...tüm işlem ve eylemlerinin
hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen, her alanda
adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı
denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel
hukuk ilkeleri ile Anayasa'nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan devlet...”
olarak tanımlanmıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrasında,
alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare
tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı
Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27. maddesinin 3. fıkrasında da, vergi
mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen
vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı kurala
bağlanmıştır.
Genel olarak vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh
edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve
cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durdurduğu halde 4458
sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrası hükmü ile gümrük vergi ve
para cezalarına ilişkin alınan kararların iptali istemiyle açılan davalara istisna
getirilmiştir. Tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para cezalarına yapılan
itirazlara karşı verilen kararların iptali istemiyle açılan davalarda, bu
kararların dava sonuçlanana kadar uygulanmamasını isteyen yükümlülerin dava
dilekçesinde iptal istemi ile birlikte dava konusu kararın yürütülmesinin
durdurulmasını istemeleri yasa gereği zorunlu hale getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin hukuk devletinde bulunması gereken
ilkeler konusunda yaptığı tanımlamaya ilişkin yukarıda yer verilen kararında;
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek
sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum
ve tutumlardan kaçınan ... gibi hukuk devletinde olmazsa olmaz ilkeler ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
Gerçekten de, yargı denetimine açık her türlü eylem ve
işlemin hukuk devleti ilkeleri bağlamında hukuka uygun olup olmadıkları
yönünden yapılacak yargı denetiminde getirilen usuli kısıtlamaların hukuk
devleti ilkesini zedelememesi gerekir.
Hukuk devleti ilkesinin birinci koşul olarak kabul edildiği
yargı düzenlerinde kişiler için ayrı yargılama sistemlerinin uygulanması
gerektiği kabul edilemez. Adli, idari, askeri yargı düzenlerinin herhangi
birinde yapılacak yargılamada izlenecek yöntemin herkes için aynı olması
gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinin
3. fıkrası hükmüne göre; idarece; ikmalen, ya da re' sen yapılan tarhiyatların
tamamına ilişkin uyuşmazlıklara karşı vergi mahkemesinde dava açıldığında
tahsil işleminin duracağı kurala bağlandığı halde, beyana göre tahakkuk
ettirilmesi yönünden gelir ve kurumlar vergisinden hiçbir farkı bulunmayan
gümrük vergisi ile para cezalarına yapılan itirazlara karşı alınan kararların
iptali istemiyle vergi mahkemesinde dava açılmasının bu kararların idare
tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağının öngörülmüş olması adaletli
bir hukuk düzenine tamamıyla aykırıdır.
Açıklandığı üzere itiraz konusu kural Anayasa'nın 2.
maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine aykırıdır.
II- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 10. MADDESİNE AYKIRIDIR
İtiraz konusu hüküm Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan ve
değişik Anayasa Mahkemesi kararlarıyla yorumlanan eşitlik ilkesine aykırılık
teşkil etmektedir. Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan “Kanun önünde eşitlik”
ilkesi ile herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit
olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa'nın bu hükmü ile aynı hukuksal durumda olan kişilerin
aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik
kurallara bağlı tutulması gerektiği kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında vurgulandığı gibi
yasa önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı
anlamına gelmemekle birlikte, yasaların uygulanmasında birbirinin aynı durumda
olanlar ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların
yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak
değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamakta,
hatta bunların durumu ve konumlarındaki özellikleri, kimi kişi ya da
topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılmakta,
özelliklere ve aykırılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı
düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılarsa da, aynı durumda olanlar için ayrı
düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa ile eylemli değil hukuki eşitlik
amaçlanmaktadır. Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için,
aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı
tutulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve nitelikleri
özdeş olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması
gerekmektedir. Ancak, durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunlulukların kamu
yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar
getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu
çıkarılamaz. İtiraz konusu düzenleme ile, vergi mahkemesinde davacı olma
konumları dolayısıyla aynı hukuki duruma sahip gelir vergisi ve kurumlar
vergisi mükellefleri ile gümrük vergisi mükellefleri arasında yargılamanın
seyri itibariyle farklı düzenlemeyi gerektirecek hukuken geçerli bir sebep
bulunmadığı halde, gümrük vergisi mükelleflerinin vergi mahkemelerinde dava
açmaları halinde haklarında tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para
cezalarına ilişkin kararların yürütülmesinin durdurulmasını istemedikleri
müddetçe vergi ve para cezalarının tahsilinin yapılacağının kabul edilmesi
yukarıda yer verilen “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
27/2. maddesinde yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için idari
işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
gerekmektedir. Vergi mahkemelerinde gümrük vergisi ve para cezalarına karşı
dava açıldığında mahkemece açıkça hukuka aykırı olduğu kanaatine varılan bir
işlem telafisi güç veya imkansız zarar doğurmuyorsa esas hakkında karar
verilinceye kadar geçerliliğini koruyacaktır. Böylelikle diğer vergilerin
yükümlüleri ile gümrük vergisi mükellefleri arasında hukuki eşitlik bulunması
gerekirken vergi mahkemesinde davacı konumunda olma yönünden hukuken geçerli
olabilecek bir sebep bulunmamaksızın farklılık yaratılmıştır.
III- İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA'NIN 36. MADDESİNE
AYKIRIDIR
İtiraz konusu hükmün Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan
herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğuna ilişkin kuralına aykırı olduğu
düşünülmektedir.
Adil yargılanma hakkının tanımı, ulusal ve uluslararası
hukuk camiasındaki değerlendirilmesi, uygulamaları konusunda yukarıda geniş bir
şekilde açıklamalarda bulunulduğu üzere itiraz konusu kuralla vergi
mahkemesinde davacı konumunda bulunan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri
ile gümrük vergisi mükellefleri arasında getirilen ayırımla adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 152. ve bir davaya
bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak olan bir kanun hükmünün
Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa
Mahkemesine başvurmasına gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28.
maddesinin 2. fıkrası gereğince 4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2.
fıkrasında yer alan “idari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine
itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında bir belge kullanılamaz”
hükmünün Anayasa'nın 2, 5, 36. ve 138. maddelerine ve aynı maddenin 3.
fıkrasında yer alan “Alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması,
bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz” hükmünün ise
Anayasa'nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile bu fıkraların
iptali ve bakılan davalar açısından bu fıkraların uygulanmasından doğacak
sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için
iptali istenilen fıkraların yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmasına ve dosyadaki belgelerin onaylı birer örneklerinin
Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, 26.12.2002 tarihinde oyçokluğu
ile karar verildi”"