"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
İtiraz konusu başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"Yargı devletin 3 temel erkinden biridir.
Bu ilke gereği yargı erkinin bağımsız olması gereği özellikle vurgulanması gerekmiş bir ilke olup, yasama ve yürütmenin altında olmadığı gibi onlara denk ve özellikle diğer bu iki erkten bağımsız olarak yapılmasıhukuk anlayışının ve mantığının temel ve zorunlu bir gerekçesi olmuştur.
Yargı erki Türk ulusu adına yargılamaya yetkili mahkemelerden oluşmuştur.
Bunun doğal sonucu olarak C. Savcılığı yargı erkine tabi bir kurumdeğildir. Yani Cumhuriyet Savcılığı yargının bir unsuruolmayıp kaideden ceza davalarında ceza davasında hazırlık soruşturmasını yürüten , davayı açan, takip eden vemahkeme sonucu oluşan kararları infaz eden bir kurum olup; ceza yargılamasında özetle davacı taraftır.
C. Savcılığının yargıç güvencesine alınması ya da hâkimler ve savcıların aynı kanunla mesleki düzenlemelerinin yapılması ve benzeri teminatlar C. Savcılığının yargı erkinin bir parçası olmasını gerektirmez.
C. Savcılığı ve mahkemeler iç içe geçmiş bir biçimde yapılanmıştır.
Bunun neticesi iddia makamını oluşturan savcı ve adli yargı makamını oluşturan hâkimler iç içe geçtiklerinden birlikte aynı çatı altında aynı kurummuş gibi faaliyet göstermektedirler.
Adli yapılanmanın nasıl gerçekleştirileceğini belirleyen yazılı birkural bulunmamaktadır.
Adliyelerimiz geleneksel uygulama ve taamüllere göre yapılanmakta; ülkemizde fonksiyonel bir adliye mimarisi ve işleyiş sistemi bulunmamaktadır. Anayasa'nın 142. maddesi mahkemelerin kuruluşu görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılamausulleri kanunla düzenlenir hükmünü amirdir.
2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun; Adalet Bakanlığı'na adalet kurumlarının açılması, geliştirilmesi... ve mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak görevini vermiştir. Fakat bu görevin nasıl gerçekleştirileceği yönünde yazılıbir kural bulunmamaktadır.
825 sayılı Ceza Kanununun Mevkii Meriyete Vazına Dair Kanun, 4609sayılı Mehâkimi Şeriyenin İlgasına ve Mehâkim Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun; her asliye mahkemesi nezdinde C. Savcılığı ihdasınıöngörmüştür. Ayrıca 2004 sayılıİcra İflas Kanunu her asliye ceza mahkemesinin yargı çevresinde icra ve iflas dairesi; 1512 sayılı Noterlik Kanunu her sulh ve asliye hukuk mahkemesi çevresindenoterlik ihdasını öngörmüştür. Fakat mahkemelerin nasıl yapılanacağı ve işleyeceği yönünde çağdaş ve fonksiyonel bir kural mevcut değildir.
Tüm hükümlerden çıkan ortak sonuç merkezde mahkemeler onun nezdinde ve yargı çevresinde C. Savcılığı, icra ve iflas daireleri ve noterlik kurumlarının kurulması ve yapılanması gerektiğidir.
İddia ve yargının iç içe yapılanış ve işleyişi bağımsız yargı anlayışına aykırıdır.
Bağımsız yargı anlayışı sadece karar vermede bağımsızlık olmayıp teşkilat olarak kendi bünyesi içinde varolan ve yasama ve yürütmedenbağımsız olduğu kadar davanın tarafları ve ezcümle ceza davasının tarafı olan C. Savcılığından da bağımsız yapılanması ve işlenmesi gereken bir teşkilat olmalıdır.
Birinci derece adli yapılanmada mahkemelerin idari, mali ve temsili hiçbir yetkisi bulunmayıp bu yetkiler C. Savcılığı tarafındankullanılmakta olup bu yetkiler ve imkanların C. Savcılığında toplanması mahkemelerin tüm ihtiyaçlarını C. Savcılığına arzetmesi ve yargı dışı kurumlarla ve toplumla münasebetlerini C. Savcılığıyla gerçekleştirmesini zorunlu kılmaktadır.
Yargı bu haliyle C. Savcılığı aracılığıyla yürütmenin bir unsuru olanAdalet Bakanlığı'na adeta bağımlı hale getirilmiştir.
Buşekli ile yargının bağımsız karar verme fonksiyonu devametmekle beraber yargının her açıdan yürütmeye bağımlı hale getirilmesi geniş anlamda yargı bağımsızlığına aykırı sayılmalıdır.
Mahkemelerin C. Savcılığı ile iç içe olması mahkemelerin dış yazışmalarının ekseriyetle C. Savcılığı aracılığı ile yürütülmesi ödeneklerin dolayısı ilebütçesinin istenmesi ve kullanılması C. Savcılığına tabi olması donanım ve imkanlarının C. Savcılığının insiyatifindeolması neticesi toplum ve kamu nezdinde C. Savcılığı adliyelerin amiri olarak algılanmaktadır. Bu algılanış sonucu oluşan yargı imajı mahkemelerin C. Savcılığına bağlıymış anlayışına yol açmaktadır.
Yüksek yargıdaki yapılanma bağımsız yargı anlayışına uygundur.
Şöyle ki adli yargının en yüksek mahkemesi olan Yargıtay 2797 sayılıYargıtay Kanununa göre genel bütçe içinde kendi bütçesi ile yönetilir. Kanuna göre Yargıtay adliye mahkemelerinceverilen ve kanunun başka bir adli yargı mercine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup bağımsız bir yüksek mahkemedir. Yargıtay bütçesinin birinci derecede ita amiri Yargıtay birinci başkanıdır. Ayrıca Yargıtay'da Yargıtay birinci başkanı temsil eder. Gene Yargıtay Kanununun bünyesinde düzenlenmiş olan Yargıtay C. Başsavcılığı ise YargıtayC. Savcılığını temsil eder.
Yüksek yargıda böyle bir yapılanma öngörülmüşken birinci derecede adli yapılanmada bütçe idare ve her türlü dış yazışmalarla ilgili hususta kaideden mahkemeler C. Savcılığına bağımlı halde yapılandırılmıştır.
İptali istenen yasa maddesinin doğal bir sonucu olarak ceza mahkemeleri yazışmalarını kaidetenC. Savcılığı aracılığı ile yapmaktadır.
Birinci derecede adli mahkemeler özellikle ceza mahkemeleri istisnaları olsa ve uygulama bunu aşmayönünde çaba gösterse de kaideten yazışmalarını C. Savcılığı aracılığıyla yapmaktadır.
Bu uygulama yargının bağımsız olması neticesi diğer kurumlarlayazışmalarında sorun çıkmamasını temin açısından doğmamıştır. Bu ödenek ve yetkilerin C. Savcılığında toplanmasının tabi bir neticesidir. Nitekim gene bağımsız bir mahkeme dolayısı ile yargının bir unsuru sayılacak idari yargı açısında2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri İdare Mahkemeleri Ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu Ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 9/2. maddesi uyarınca idare ve vergi mahkemelerinin Adalet Bakanlığı ve diğer mercilerle olan idari yazışmaları bölge idare mahkemesi başkanlığı aracılığı ile yapılır. Bu düzenlemekarşısında adli mahkemelerin Adalet Bakanlığı ve diğer resmi kurumlarla niçin muhatap alınamadığının birizahı olmasa gerekir.
İptali istenen yasa maddesi CMUK 2. kitabı olan muhakeme usulü kitabında 5. fasıl duruşma hazırlığı safhasında düzenlenmiştir.
Yani davası açılmış ve son soruşturma safhasına intikal etmiş bir işlemde celpnamelerin C. Savcılığınca yazılması ve tebliğ edilmesi ifadesi bugün için bu hali ile hiçbir zaman uygulanmamış olup mahkemelerce yazılan yazılarınbaşka yerC. Savcılığı diğer kurumlar ve kolluğa havale edilmesine dönüşmüş olup, bu durum iddia ve yargının iç içe yapılanmasının bir sonucu olmuştur. Davası açılmış bir işlemden dolayı bile yargısal bir işlemin iddia makamı ile yürütülmesibağımsız yargı anlayışına uygun değildir. Yargı iddiaya ve savunmaya eşit uzaklıkta olmalıdır. Geniş anlamda ideal bir yargısal faaliyette savunmadaiddiayla eşit şartlar altında delil toplayabilmelidir. Yargı nasıl savunma vasıtası ile işlerini yürütmüyorsa iddia vasıtasıyla da işlerini yürütmemelidir. Kaynak Alman Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunundaki ilgili madde tarafımızca bilinmemekle beraber maddenin gerekçesi olarak Vural Savaş ve Sadık Mollamahmutoğlu tarafından yayınlanmış CMUK.nunyorumu kitabında C. 1, sayfa 922 (Ankara 1995) maddenin gerekçesi olarak her müdeinin davasının bizzat takip ve ispat ile mükellef olmasına göre Almanya da olduğu gibi bilumum tebligatın müddei umumilik marifeti ile icrası kabul edilmiştir denmişse de bugünkü uygulamanın C. Savcılığının davalarını ispat etme amacına yönelikolduğunu kabul etmeye imkan yoktur. ZiraC. Savcılığı davayı açmakla artık iş son soruşturmasafhasına intikal etmiştir. Bizim yargı sistemimizin temel noktasımahkemelerinde son soruşturmayıbizzat yönlendirmesi ve resen delil toplayıp soruşturma yapması ilkesi olduğundan mahkemelerde C. Savcısı davasını ispat etmek için her hangi bir çaba göstermemektedir. Anglo-Sakson hukuk sisteminin uygulanması olan ceza muhakemelerinde iddia ve savunmanın aktif olarak yargılamayı yönlendirmesi veyargıcın sadece tarafların diyalektiğinden elde ettiği sonuca göre karara varması bizim sistemimizde uygulanmamaktadır. Sistemimiz mahkemelerin bizzat aktif olarakson soruşturma ile yükümlü olmasını gerektirmektedir. Bu sistem bünyesinde iddia veyargının iç içe ve birlikte çalışması savunmanın dışlanarak böyle bir düzenleme yapılması bağımsız bir yargıyı teşkilatlandırılmaması bağımsız yargı anlayışına aykırıdır.
Son soruşturma safhasına gelmiş bir davada mahkemelerin iddiadanbağımsız bir şekilde işlemesi gerekir.
Zira bağımsız yargı, kurumlar üstü fakat toplumla ve diğer kurumlarladoğrudan bağlantısı olan bir yapılanmayı gerektirir. Böyle demokrasi toplumlarında son sözü söyleyen yargıya herkesin kolay ulaşması iddia ve savunmanın üstünde vebağımsız bir şekilde yapılandığı ve bağımsız işlediği herkesçe bilinmeli ve anlaşılmalıdır.
İddiaya ve idareye bir nevi bağımlı yargı ilk önce hukuk devleti anlayışına zarar verir. Her ne kadar yargı bir erk ve devletin en temel organlarındansa da devletin özellikle idarenin dışında yapılanması ve işlemesi gerekir.
İptali istenen yasa maddesinde celpnamelerin yazılacağı öngörülmüşse debugün için bunu her türlü yazışma olarak algılamak gerekir. C. Savcılığınca mahkemelerin yazışmalarının yapılması ve işlemin görülmesi mahkemeleri bu tür işlerdenuğraşmaktan alıkoyarak yardımcı olma gayesi ile de yapılamaz. Zira bu işlerle tümmahkemelerin uğraşması gerekmediği gibi (Yüksek yargı ve idare mahkemelerindeki durum gibi) mahkemelerin uygun bir tarzda yapılandırması sonucu yazışmaların gene mahkemeler vasıtası ile yapılması yargıyı dış dünyaya karşı daha bağımsız birşekilde algılattıracak olup yargının iddiaya bağımlıymış şeklindeki algılanması sonucu zedelenen bağımsız yargı imajına daha olumlu sonuçlar vereceği kesindir.
Bu yasa maddesinin iptali pratik bir sonuç doğurmasa da kavramsal olarakbağımsız yargının anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Bu yasa açıklandığı gibi bu hali ile işleyen bir yasa olmayıp zaman içinde mahkemelerce yazılan yazıların C. Savcılığınca ilgili yerlere havalesine dönüşmüştür.
İddia ve yargı ayrılmadığı ve donanımlarının çağdaş yargısal koşullara uyarlanmadığı sürece belki bu yasanın iptali mevcut donanım ve personel yapısı içinde iş yükünü artıracaktır. Fakat gerekçenin başından beri belirtildiği gibi yasanınvarlığı iddiacı olan C. Savcılığını iddiasını ispat gerekçesi olmayıp iddia veyargının içi içe geçmiş ve yargının her türlüidari ve mali yetkilerinin dahi C. Savcılığında toplanmış olmasının bir sonucu ve ifadesi olmaktadır. Yani yasanın bugünkü uygulanış şekli iddia ve yargının iç içeyapılanması yargının iddiaya bağımlı olmasının doğal bir sonucu olup, belki sırf yasanın iptali bu anlayış ve yapılanma değişmediği sürece herhangi bir şey değiştirmeyecektir.
Mahkemelerin yazışmalarının C. Savcılığı aracılığı ile yapılması Anayasa'nın 141/son maddesinde yazılı "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" ilkesine de aykırıdır.
Çünkü bu durumda mahkeme yazılarını C. Savcılığına vermekte bu arada bir zaman kaybı oluşmakta C. Savcılığı yazıyı muhatabı olan yere göndermekte ya da ilgili kuruma ya da kolluğa havale etmektedir. Mahkemenin muhatabı olan kurumla arasına C. Savcılığının girmesi zaman emek ve masraf kaybına yol açmaktadır. Bu dahi açıkça yasanın bugünkü uygulanış şeklinin Anayasa'nın 141/son maddesine aykırı olduğunun kesin bir ispatıdır. Bürokrasinin artmasına yol açan ve kırtasiyeciliği artıran bu durum yargının ağır işleyişinin sebeplerinden biridir.
Son soruşturma safhasında mahkemelerin kıta Avrupa sistemi gereği re'sen soruşturma ile yükümlü tutulmasından dolayı kolluğu doğrudan işletebilmesi bağımsız yargının gereğidir.
C. Savcılığı kolluğun adli amiri olmakla beraber hazırlık soruşturmasından sorumlu C. Savcılığının bu yetkisinden dolayı son soruşturma safhasında mahkemelerin C. Savcılığı aracılığıyla kolluktan delil toplaması ya da kolluğu işletmesi bağımsız yargı anlayışına uygun değildir. Son soruşturma safhasında mahkemeler iddia organından bağımsız bir biçimde kolluğu sevk ve idare edebilmeli işletebilmelidir. Bu durum da savunmada bağımsız bir yargı şemsiyesi altında işlevini çağdaş uluslararası normlara ve gelişmelere uygun yerine getirebilecektir.
Bağımsız yargının çağdaş koşullara uygun yapılandırılması ve işletilmesi Devletin olmazsa olmaz görevi ve amacı olmalıdır.
Bağımsız yargı insan haklarının evrensel anlayışının doğal bir sonucudur. Bugün için ülkemizin uluslararası toplumda özellikle temel bir hedefi olan Avrupa Topluluğu bünyesinde yer almasının da bir nevi olmazsa olmaz koşuludur. Bağımsız ve çağdaş yargının gerçekleştirilmesi hem toplumun yargıyı dolayısı ile devleti hem de Avrupa Topluluğu ya da çağdaş uluslararası yapılanmanın toplumumuz, Devletimiz, yargımızla ilgili kanaatlerinin daha pozitif bir boyutta gerçekleşmesine yol açacaktır.
İptali istenen yasa maddesinin ceza muhakemeleri usulü yasamızda bu hali ile yer almaması gerekir. Bu madde CMUK 34. maddesindeki ifadelerle ilgili olmayıp CMUK 34. maddesindeki tebliğ ve infaz edilecek kararların C. Savcısına verileceği ifadesi hazırlık soruşturması sırasındaki tebliğ ve infaz edilecek kararlar olarak algılanmalıdır. Bu açıdan son soruşturma safhasında düzenlenmiş bulunan CMUK 207. maddenin ilk cümlesinde bulunan "C. Savcılığının duruşma için icap eden celpnameleri yazması ve tebliğ etmesi" ifadesi son soruşturma safhasına ait duruşma hazırlığı safhasında düzenlenmiş bir hüküm olduğundan bunun bağımsız yargı ve dava ekonomisi ilkelerine aykırı olduğu düşünülmektedir.
Yargının gerek yürütmeden gerekse davanın taraflarından bağımsız, ayrık olarak yapılandırılması ve işletilmesi yargının özellikle toplumla direkt muhatap olan ilk derece yargısının bu şekilde kurumsallaştırılması bağımsız yargının teşekkülü açısından zorunlu bir husustur.
İptali istenen yasa maddesi bu haliyle hiç uygulanmamıştır. Mahkemenin yazılarının C. Savcılığınca havale edilmesi şeklindeki uygulamanın yasal dayanağı bu madde olmalıdır.
Yargının bağımsız kurumsallaşmasının önündeki temel engellerden biride bu yasadır. İptali, bağımsız ilk derece adli yargısının kuruluşu açısından en azından mevzuat boyutunda bir ilerlemeye yol açabilecektir.
SONUÇ:İptali istenen CMUK 207/ilk cümlesinde yer alan C. Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder ifadesini Anayasamızın 138, 140, 141 ve 142. maddelerinde genel olarak ifadesini bulan yargı bağımsızlığı ilkesine özellikle 141/son maddesinde yazılı dava ekonomisi ilkesine aykırı olduğu yönünde ciddi gerekçeler bulunduğundan iptali hususunda takdiri Anayasa Mahkemesi'ne ait olmakla durumun Anayasa'nın 152/1 maddesi uyarınca dosya ile birlikte Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesine; iptali istenen yasa maddesi bir usul hükmü olduğu cihetle uygulamanın devam ettiği gibi sürdürülmesine durumun bekletici mesele yapılmamasına karar verildi.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 2002/108
Karar Sayısı: 2004/55
Karar Günü : 5.5.2004
Resmi Gazete tarih/sayı: 20.07.2004/25528
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Eceabat Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.4.1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 207. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Cumhuriyet Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder..." ibaresinin, Anayasa'nın 138., 140., 141. ve 142. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Denize çıkarken yangın söndürme cihazını teknesinde bulundurmayan sanığın 4922 sayılı "Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun"un 20. maddesiyle cezalandırılması istemi ile açılan davada, itiraz konusu ibarenin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun itiraz konusu ibareyi de içeren 207. maddesi şöyledir:
"Madde 207- Cumhuriyet Müddeiumumiliği duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder ve suçun sübutuna yardım edecek eşyayı mahkemeye verir.
Maznun veya şahit yahut ehlihibre çok olmasından veya maznunun sorgusunun uzaması ihtimalinden dolayı duruşmanın bir günde bitmeyeceği anlaşılırsa reis şahitlerle ehlihibrenin hepsini veya bir kısmını sonraki duruşmalara davet ettirebilir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 138., 140., 141. ve 142. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Nurettin TURAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN ve Enis TUNGA'nın katılımlarıyla18.6.2002 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A-Sınırlama Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'nun 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 207. maddesinin birinci fıkrasında, "Cumhuriyet Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder ve suçun subutuna yardım edecek eşyayı mahkemeye verir" denilmektedir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, fıkrada yer alan "Cumhuriyet Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder" tümcesinin iptalini istemiş ise de "Cumhuriyet Savcılığı" ibaresinin fıkranın iptali istenilen birinci tümcesi yanında ikinci tümcesi için de uygulanması sözkonusudur.
Bu nedenle, itiraz konusu kurala ilişkin esas incelemenin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 207. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Cumhuriyet Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder..." kuralına ilişkin esas incelemenin, "...duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder..." ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına, 5.5.2004 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.
B- Kuralın Anlam ve Kapsamı
1412 sayılı Yasa'nın 207. maddesinin birinci fıkrasında, Cumhuriyet Savcılığının, duruşma için icabeden celpnameleri yazacağı, tebliğ edeceği ve suçun sübutuna yardım edecek eşyayı mahkemeye vereceği öngörülmüştür.
Madde gerekçesinde, "Her müddei, davasını bizzat takip ve ispat ile mükellef olmasına göre; Almanya'da olduğu gibi bilûmum tebligatın müddeiumumilik marifetiyle icrası kabul edilmiştir. Ve bu suretle şimdiki usulün tebdili elzem görülmüştür. Duruşmadan bahis olan bundan sonraki fasıldan anlaşılacağı üzere, ceza davalarında en mühim nokta, muhakemeyi bilâinkıta icra eylemek ve her halde bir günde bitirmektir. Maahaza, maznunların veya istima edilecek şahitlerin ve ehlihibrenin çokluğu dolayısıyla mürafaanın bir günde bitmesi ihtimali olmayan hallerde filâsıl mahkemenin idaresiyle mükellef olan reis, hangi şahit ve ehlihibrenin ilk yevmü mürafaada (duruşma gününde) ve hangilerinin ertesi günü veya daha ertesi günü davet edilmesi lâzım geleceğini evvelden tayin eder ve Cumhuriyet Savcılığı da ona göre celpnameleri tanzim ve tebliğ eder" denilmiştir.
Ceza yargılamasında, müştekilerin, sanıkların, tanıkların ve bilirkişilerin duruşmaya davetleri için yazılan yazılara celpname adı verilir.
Uygulamada, yargılama ve karar verme fonksiyonlarını yerine getiren hâkim, gereksinim duyduğu kişilerin dinlenmesine karar vermekte ve düzenlenen davetiye niteliğindeki celpnameler Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile ilgilisine ulaştırılmaktadır.
İtiraz konusu ibarenin madde gerekçesi ile birlikte değerlendirilmesi yapıldığında, Cumhuriyet Savcılığı'nın celpnameleri tanzim etmesinin, mahkemelerden gelen celpname ve her türlü evrakı, tebliği gerçekleştirecek mercilere bir üst yazı veya havale ile aktarması biçiminde anlaşılması gerektiğinde kuşku yoktur.
C- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, Devletin üç temel erkinden birinin yargı olduğu, yargı erkinin Türk Ulusu adına yargılamaya yetkili mahkemelerce kullanıldığı, Cumhuriyet Savcısı'nın ceza yargılamasında davacı taraf durumunda bulunduğu, yargısal bir işlemin iddia makamı ile yürütülmesinin bağımsız yargı anlayışına uygun olmadığı, son soruşturma safhasına gelmiş davalarda mahkemelerin iddiadan bağımsız bir şekilde işlemesi gerektiği, mahkemelerin uygun bir tarzda yapılandırılması ile yazışmaların doğrudan mahkemeler vasıtasıyla yapılmasının bağımsız yargı imajına katkıda bulunacağı, bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın "Mahkemelerin Bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinde hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiç bir organ, makam, merci veya kişilerin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda bulundukları; 140. maddenin ikinci fıkrasında, hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifâ edecekleri, üçüncü fıkrasında, hâkim ve savcıların niteliklerinin, atanmalarının, hakları ve ödevlerinin, meslekte ilerlemelerinin, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesinin, haklarında disiplin kovuşturması açılmasının ve disiplin cezası verilmesinin, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma yapılmasının ve yargılanmalarına karar verilmesinin, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği; 141. maddesinin son fıkrasında da, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir.
Yasaların öngördüğü durumlarda cumhuriyet savcılarının, mahkemelerde hazır bulunmaları ve yargılamaya katılmaları yanında kamu davası açma görevi de bulunmaktadır. Cumhuriyet savcılarının, ayrıca mahkeme kararıyla verilen tutuklama, yakalama ve ihzar müzekkerelerinin yerine getirilmesi gibi yargılamaya ilişkin diğer adli ve idari görevleri de vardır.
Celpnamenin tebliği, yargılamaya ilişkin adli işlemlerin yürütülmesi sırasında hâkimin kararı üzerine yapılmakta olup, savcının buradaki görevi ise mahkemelerden gelen evrakı kolluk kuvvetlerine havale etmekten ibarettir.
Bu nedenle, celpnamenin ilgilisine tebliğ edilmesinde cumhuriyet savcılığının aracı olması hâkimin yargılama ve özgürce karar verme olgusunu sağlayan bağımsızlığını etkilemediği gibi, bu durum hâkimlerin görevlerine müdahale olarak da kabul edilemez.
Öte yandan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 154. maddesinin 3842 sayılı Yasa ile değiştirilen ikinci fıkrasında bütün zabıta makam ve memurlarının adliyeye ilişkin işlerde Cumhuriyet Savcılarının bütün emirlerini yerine getirmek zorunda oldukları belirtilmiştir. Kaldı ki görevi ne olursa olsun işlemleri geciktiren veya yerine getirmeyenler hakkında gerekli yasal işlemin yapılacağı kuşkusuzdur. Bu durumda, celpnamelerin Cumhuriyet Savcıları kanalıyla tebliğ edilmesinin, ekonomik külfet getireceği ve davaların kısa sürede sonuçlandırılmasına engel oluşturacağından söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 138., 140. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 142. maddesiyle doğrudan ilgisi görülmemiştir.
Bu görüşe Haşim KILIÇ ile Fazıl SAĞLAM katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
4.4.1929 günlü, 1412 sayılı "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 207. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "... duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder ..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığı ve itirazın REDDİNE, Haşim KILIÇ ile Fazıl SAĞLAM'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 5.5.2004 gününde karar verildi.
Başkan
Mustafa BUMİN
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
Üye
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Fulya KANTARCIOĞLU
Ertuğrul ERSOY
Tülay TUĞCU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
Fazıl SAĞLAM
A. Necmi ÖZLER
KARŞIOY YAZISI
"Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 207. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Cumhuriyet Savcılığı duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder" şeklindeki itiraz konusu kural, "duruşma için icap eden celpnameleri yazar ve tebliğ eder" ibaresi ile sınırlı olarak incelenmiştir. Çoğunluk kararında, maddede yer alan "celpnameleri yazar" ibaresini ihmal eden bir yorum esas alınarak başvuru reddedilmiştir. Çoğunluk kararına göre, "Savcılığın celpnameleri tanzim etmesi, mahkemelerden gelen celpname ve her türlü evrakın, tebliği gerçekleştirilecek mercilere bir üst yazı ile havale ile aktarılması biçiminde anlaşılmalıdır." Oysa maddenin açık sözü böyle bir yoruma elverişli değildir. Çünkü itiraz konusu kurala göre Savcılık, yalnızca celpnamelerin tebliği ile değil, yazılması ile de görevli ve yetkilidir. "Savcı celpnameleri yazar" sözcüğüne genel hukuk öğretisinin yorum kuralları ile başka bir anlam vermek mümkün değildir. Bu kurallara göre, maddenin gerekçesi de, ancak maddenin sözünü doğruladığı ölçüde önem kazanır. Anayasaya uygun yorum yöntemi de dahil olmak üzere hiçbir yorum ilkesi ve yöntemi contra legem (kanuna aykırı yorum) yorum olanağı tanımaz. Uygulamanın farklı olması, Anayasaya uygunluk denetimini itiraz konusu kuralı esas alarak yapma durumunda olan Anayasa Mahkemesini etkilememelidir.
İtiraz konusu kuralın açık ifadesinden duruşma için gerekli davetiyeleri yazma ve tebliğ etme yetkisi doğrudan savcıya verildiği anlaşılmaktadır. Özellikle ceza yargılamasında mahkemece alınan ara kararların yerine getirilmesini sağlamada Savcılığın önemli bir işlev yerine getireceği kuşkusuzdur. Ancak, bu işlev mahkemece belirlenen ve talep edilen konularla sınırlı kalmalıdır. Oysa itiraz konusu kuralda duruşma için gereken tüm yazıları yazma ve tebliğ etme görev ve yetkisi doğrudan savcıya verilmiştir. Bu durumu savcı ve yargıcın yargılama sürecindeki farklı konum ve işlevleriyle bağdaştırmak olanaksızdır.
Ceza yargılamasında savcının sahip olduğu merkezi konum, savcı ve yargıç arasındaki organik bağ öteden beri eleştiri konusu olmuştur ve olmaktadır. İtiraz konusu kural, objektif anlamıyla bu eleştirileri haklı kılacak bir içerik taşımakta ve böyle bir görüntüyü doğrulamaktadır.
Uygulamada itiraz konusu kuralın "celpnameleri yazma" ile ilgili bölümünün ihmal edilmiş olması, yukarda açıklanan anlayışın ihmal yoluyla aşılmaya çalışıldığının bir göstergesi olarak değerlendirilse de Anayasa yargısı uygulamayı değil, kuralı denetlemekle görevlidir. İtiraz konusu kural, anayasaya uygun bir yoruma da elverişli değildir. Çünkü Anayasaya uygun yorum, bir yasa normunun uygulanmasında aynı derecede savunulabilir nitelikte iki farklı yorum olanağı varsa, bunlardan anayasaya uygun olanının seçilmesine cevaz verir. Oysa, çoğunluk kararında benimsenen yorum, yasanın sözüne açıkca aykırı contra legem bir yorumdur.
Yukardaki açıklamalara göre, objektif anlamıyla yargı bağımsızlığını zedeleyen ve sav ve savunma arasındaki dengeye gölge düşüren itiraz konusu kuralın iptali gerekir. Böyle bir iptal yargılama düzenine de halel getirmez, aksine contra legem bir yorumla oluşan uygulamanın Anayasaya ve hukuka uygun bir duruma gelmesini sağlar.
Nitekim CMUK Tasarısında itiraz konusu kurala yer verilmemiş, Tasarı'nın "Tebligat ve yazışma usulü" başlıklı 37. maddesinde de her türlü tebligat ve yazışmaların mahkeme başkanı veya hakim tarafından yapılacağı, infaz edilecek kararların C. savcılığına verileceği öngörülmüştür.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın iptali istemini reddeden çoğunluk kararına katılmıyoruz.