ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2001/351
Karar Sayısı : 2003/10
Karar Günü : 11.3.2003
Resmi Gazete tarih/sayı: 16.12.2003/25318
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kartal 1. İş
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'nun 92. maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin,
Anayasa'nın 2, 5, 10, 11, 49, ve 61. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
İş kazası ve yaşlılık aylığını birlikte almakta olan davacıdan, bu
aylıkların eşitlenmiş olması nedeniyle, iş kazası aylığının tamamının, yaşlılık
aylığının yarısının ödenmesi gerekirken tamamının ödendiği belirtilerek fazla
ödenen kısmın iadesi istemiyle açılan davada, 506 sayılı Yasa'nın 92.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin Anayasa'ya aykırı
olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 92. maddesinin ikinci
fıkrasının itiraz konusu birinci ve ikinci tümceleri şöyledir:
"Malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalariyle
meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse,
sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik
olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek
hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malüllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 49. ve 61.
maddelerine dayanılmış, 60. ve 65. maddeleri ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Mustafa BUMİN,
Haşim KILIÇ, Samia AKBULUT, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya
KANTARCIOĞLU, Rüştü SÖNMEZ, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU ve Ahmet AKYALÇIN'ın
katılımlarıyla 5.7.2001 günü yapılan ilk inceleme toplantısında işin esasının
incelenmesine karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
Başvuran Mahkeme, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 92.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci tümceleri ile gerek yaşlıların,
gerekse sakatların korunması bir yana, bunların cezalandırıldığını, malullük ve
yaşlılık aylıklarının birleşmesi sonucu iki aylığın birlikte ödenmesi
gerekirken birinin tamamının, diğerinin ise yarısının ödenmesinin Anayasa'ya
aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Kanunu'nun 29. maddesinde, Anayasa Mahkemesi'nin; Kanunların, Kanun Hükmünde
Kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün Anayasa'ya
aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya
mecbur olmadığı, Anayasa Mahkemesi'nin taleple bağlı kalmak kaydıyla başka
gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceği hükme bağlanmıştır.
Dava konusunun sosyal güvenlik hakkı ile ilgili görülmesi nedeniyle itiraz,
Anayasa'nın 2. ve 5. maddelerinde belirtilen sosyal hukuk devleti ilkesini
somutlaştıran 60. ve 65. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 92. maddesinin ikinci
fıkrasının birinci ve ikinci tümcesinde; "Malüllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları ile iş kazalariyle meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan
aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve
gelirlerden yüksek olanının tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve
gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan
gelirin tümü, malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da
yarısı verilir." denilmektedir.
Sosyal güvenlik hakkını düzenleyen Anayasa'nın 60. maddesinde,
herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu devletin bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağı belirtilmiştir.
Sosyal devletin amaçlarından biri de kısmen ya da tamamen
çalışamamaları nedeniyle gelir kaybına uğrayarak muhtaç duruma düşebileceklere,
insan onuruna yaraşır asgarî bir hayat sürmeleri için gerekli olan geliri
sağlamaktır. Böylece toplumdaki ekonomik eşitsizlikler bir ölçüde azaltılmış,
sosyal devlet ve sosyal adalet ilkelerine uygunluk sağlanmış olur.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda çalışma gücünün bir
kısmını ya da tamamını kaybeden kişilerin diğer kişilere oranla daha fazla
sosyal güvenliğe, bakıma ve korunmaya ihtiyaçları olduğu açık bulunmakla
birlikte bu ihtiyaçlar giderilmeye çalışılırken, Anayasanın 4709 sayılı Yasa
ile değişik 65. maddesinde yer alan "Devlet sosyal ve ekonomik
alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun
öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirir" kuralı da gözetilerek gerekli düzenlemelerin yapılması
zorunludur.
Sosyal Sigortalar Kanunu bir bütün olarak ele alındığında, iş
kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası ile malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları için kısmen sigortalıdan, kısmen de işverenden ayrı ayrı prim
tahsil edilmesinin Kurumca sağlanan hizmetlerle aktueryal dengenin birlikte
korunması gereğinin sonucu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, iş kazası ve
meslek hastalıkları sigortası için tespit edilmiş bulunan prim oranlarının,
Sosyal Sigortalar Kanununun itiraz konusu olan 92. maddesindeki esaslar
gözönüne alınarak belirlendiği anlaşılmaktadır. İş kazalarıyla meslek
hastalıkları sigortasının malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası ile birleşmesi
halinde her iki sigorta türüne ait aylık ve gelirlerin tam olarak ödenmesi
öngörülseydi, Kurumun aktueryal dengesini sağlamak amacıyla gerek
sigortalılardan, gerekse işverenlerden tahsil edilen prim oranlarının
artırılması gerekecekti.
Öte yandan, Anayasa'nın 4709 sayılı Yasa ile değişik 65. maddesine
göre, Devlet, Anayasa ile belirlenen görevlerini malî kaynaklarının yeterliliği
ölçüsünde yerine getirirken, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri de
gözetmekle yükümlü kılınmıştır. Bu öncelikler Anayasa'nın kimi hükümlerinde
açıkça öngörülmüştür. Anayasa'nın "Sosyal güvenlik bakımından özel olarak
korunması gerekenler" başlıklı 61. maddesi, bu önceliklerden birini
düzenlemektedir. İtiraz konusu kural, 506 sayılı Yasa'nın bütünlüğü içinde
değerlendirildiğinde, Anayasa'nın 61. maddesinde öngörülen özel korumanın da yeterince
gözetildiği anlaşılmaktadır.
Bir kere, malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş
kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler
birleştiğinde, sigortalıya bu aylık ve gelirlerin tamamı ödenmese de birinin
tamamının ve diğerinin de yarısının ödenecek olması, yalnızca yaşlılık aylığı
alan sağlam kişiye göre, sakat olanın koruma önceliğinin gözetilmiş olduğu
anlamına gelmektedir.
Ayrıca 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 1186 sayılı Yasa
ile değişik 20. maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca sürekli kısmî veya
sürekli tam iş göremez durumdaki sigortalı, başka birinin sürekli bakımına
muhtaç ise, sürekli iş görememezlik geliri %50 artırılmak suretiyle
ödenmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, iş kazalarıyla meslek hastalıkları
sigortasıyla malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortası birleştiğinde, sigortalı bu
aylık ve gelirlerden yüksek olanın tamamını, eksik olanın da yarısını alacak ve
başkasının bakımına muhtaç olması durumunda sürekli iş görmezlik geliri %50
artırılarak verilecektir.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu Yasa kuralının, Anayasa'nın 60.
maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkı ve 61. maddesinde sakatlar için
öngörülen özel koruma görevi gözetilerek 65. maddede belirtilen biçimde
Devletin malî olanaklarına bağlı ve bu görevlerin amaçlarına uygun olarak
düzenlediği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan, "yasa önünde eşitlik
ilkesi" hukuksal durumları aynı olanlar için sözkonusudur. Bu ilke ile
eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı
durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin
her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve
uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi
zedelenmez. Bu nedenle sadece iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından
gelir elde edenlerle malüllük, yaşlılık veya ölüm sigortasından aylık alıp
bunun yanında iş kazası ya da meslek hastalığı sigortasından da aylık ve gelir
alabilecek durumda olanlar aynı konumda bulunmadıklarından itiraz konusu kural
Anayasa'nın 10. maddesine aykırı değildir.
Belirtilen nedenlerle itiraz konusu Yasa kuralı, Anayasa'nın 2.,
5., 10., 11., 60., 61. ve 65. maddelerine aykırı değildir, 49. maddesi ile
ilgisi görülmemiştir. İstemin reddi gerekir.
Bu görüşlere Ali HÜNER ve Fulya KANTARCIOĞLU katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
17.7.1964 günlü, 506 sayılı "Sosyal Sigortalar
Kanunu"nun 92. maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci
tümcelerinin, Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Ali HÜNER ile
Fulya KANTARCIOĞLU'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 11.3.2003 gününde karar
verildi.
|
|
|
Başkan
Mustafa BUMİN
|
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
|
|
|
Üye
Ertuğrul ERSOY
|
Üye
Tülay TUĞCU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
|
|
Üye
Enis TUNGA
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 92.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin iptali istemiyle
yapılan başvuru sonucunda verilen 11.3.2003 günlü, E.2001/351, K.2003/10 sayılı
itirazın reddine ilişkin çoğunluk kararına aşağıda açıklayacağım nedenlerle
katılmıyorum.
Davacının 1979 yılında iş kazası geçirmesi nedeniyle, %37.2
oranında sürekli iş görememesi raporu ve kararı üzerine Sosyal Sigortalar
Kurumu'nca, davacıya iş kazası ve meslek hastalığı aylığı bağlandığı; 1.2.1994
tarihinde de, emekli olması nedeniyle yaşlılık aylığına hak kazandığı; 1998
tarihine kadar hem iş kazası ve meslek hastalığı ve hem de emeklilik aylığının
tam olarak ödendiği; davalı idarece, 506 sayılı Yasa'nın 92. maddesinin ikinci
fıkrası ileri sürülerek iş kazası aylığı ile yaşlılık aylığının eşitlenmesi
nedeniyle, iş kazası aylığının tamamı ile yaşlılık aylığının yarısının
verilmesi gerektiği bildirilerek bu yönde işlem yapılması üzerine davacı
vekilince açılan davada, iş kazasından ve yaşlılık aylığından dolayı tam olarak
aylık bağlanması gerektiği ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu 506 sayılı Yasa'nın 92. maddesinin ikinci fıkrasının
1. ve 2. tümcelerinde, "Malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş
kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirleri
birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın
tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş
kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malüllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir."
kuralı yer almaktadır. Görüldüğü gibi birbirinden bağımsız biçimde primlerin
ödendiği "iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası" ile "malüliyet,
yaşlılık ve ölüm sigortası" açısından ayrı ayrı ödenmeye hak kazanma söz
konusu olmaktadır. Ancak itiraz konusu kural uyarınca, bu ödenmelerin tamamının
değil, sadece birinin tamamının, diğerinin ise yarısının verilmesi
öngörülmektedir. Aynı maddenin birinci fıkrasında ise, malüllük sigortası ile
yaşlılık sigortasından aylığa hak kazanılması durumunda, bu aylıklardan yüksek
olanı, eğer aylıklar eşit ise, yalnız yaşlılık aylığı bağlanmaktadır. Bu
durumun nedeni de, haklı ve yerinde olarak malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortası
için tek prim oranının ödenmesi olmasıdır. Oysa itiraz konusu kuralda ise, iş
kazalarıyla meslek hastalıkları sigortaları ile yaşlılık sigortaları için ayrı
ayrı prim ödendiği halde hak sahibine ödenecek aylık ise tam olarak
ödenmemekte, birisinin tamamı, diğerinin ise yarısı ödenmektedir.
İtiraz konusu kuralla ilgili olarak bir hususa değinmek yerinde
olacaktır. Gerek 1479 sayılı Bağ-Kur Sigortasına tabi olanlar ve gerekse 5434
sayılı Emekli Sandığına tabi olanların maruz kaldıkları iş kazaları veya meslek
hastalıkları ile emeklilik aylığının birleşmesi halinde bu her iki sigorta için
ayrı ayrı ödemeler yapılmamakta iştirakçilere sadece bir sigorta için ödeme
yapılmaktadır. Bunun da sebebi olarak hem emeklilik ve hem de malüliyet
sigortaları için tek bir karşılık olarak düşünülmesi, yani tek bir yönde prim
ödenilmesi yapılmasıdır. Oysa yukarıda belirtildiği gibi Sosyal Sigortalar
Kurumuna tabi olanlardan iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortaları ile
malüllük ve yaşlılık sigortaları ayrı ayrı prime tabi tutulmaktadırlar. Her iki
sigorta bakımından ayrı ayrı prim ödenilmektedirler. Bu nedenle her iki sigorta
yönünden zarara uğrayan sigortalılara da her bir sigorta bakımından tam
ödenmeye hak kazanmaları gerekmektedirler. Kısacası iş kazalarıyla meslek
hastalıkları sigortası ile malüliyet, yaşlılık sigorta türünün birleşmesi
halinde, bir oran nisbetinde değil her bir sigortaları için tamamının ödenmesi
gerekmektedir.
Anayasa'nın "Sosyal güvenlik hakkı" başlıklı 60.
maddesinde, "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar"
denilmektedir. Bu kural vatandaşlara yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malüllük
gibi sosyal riskler karşısında asgari ölçüde bir yaşam düzeyi sağlama amacını
gerçekleştirmeye yöneliktir. Sosyal güvenlik hakkı, çalışanların yaşamlarının
ve yarınlarının güvencesidir. Maddenin ikinci fıkrasında, Devlete sosyal
güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri almak ve teşkilatı kurmak görevi
verilmiştir. T.C. Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar kurumu, ülkemizde
sosyal güvenliğin temelini oluşturan kurumlardır. Sosyal Sigortalar Kurumu,
hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlara, iş
kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük, yaşlılık ve ölüm
hallerinde sosyal sigorta yardımları yapan bir sosyal güvenlik kuruluşudur.
Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan kurallar, sosyal güvenliğin ve sosyal
güvenlik kurumlarının dayanağı ve teminatıdır.
Sosyal Devlet, Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca vatandaşın sosyal
durumu ve refahı ile ilgilenen ve onlara asgari yaşam düzeyi sağlayan
Devlettir. Anayasa'nın 5. maddesinde de, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmanın Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
İtiraz isteminde bulunan Mahkeme, iptali istenen yasa hükmünün
Anayasa'nın 61. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Anayasa'nın 4709
sayılı Yasa ile değişik 65. maddesine göre, Devlet Anayasa ile belirlenen
görevlerini malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirirken,
"bu görevlerin amaçlarına" uygun öncelikleri gözetileceği
belirtilirken 61. maddede sayılan malûller ve sakatlar öncelikle sosyal
güvenlik bakımından özel olarak korunması gereken kişilerdir. Anayasa'nın 61.
maddesinde, Devletin harp vazife ve şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve
gazileri koruyacağı ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi
sağlayacağı, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını
sağlayıcı tedbirleri alacağı hükme bağlanmaktadır. 61. maddede sosyal güvenlik
bakımından özel korumaya alınan malûller ve sakatlar hakkında düzenlenecek
kurallarda, Anayasa'nın 65. maddesinde öngörülen Devletin malî kaynaklarının
yeterliliğine dayanmak, sosyal Devlet ve sosyal güvenlik anlamlarına ve
anlayışlarına tamamen ters kavramlardır. Kabulü mümkün görülemez.
İş kazaları ile meslek hastalıkları basit bir kaza sonucunda
çalışma gücünün kısa bir süre kaybedildiği durumlarda olduğu gibi çok ciddi
olan ve çalışma gücünün tamamen kaybını doğuran olaylara kadar değişiklik
göstermektedir. Sakat kalma durumu, kişilerin özel yaşamları sırasında veya
doğum ile ortaya çıkabileceği gibi, bir iş kazası sonucunda da ortaya
çıkabilmektedir. Bu nedenle Anayasa'nın 61. maddesinin ikinci fıkrasında geçen
"sakatlar" ifadesi sigortalı olarak çalışanlardan geçirdiği iş kazası
veya meslek hastalığı sonucunda sakatlanan kişileri de kapsamaktadır.
Bu durumda sürekli iş göremezlik durumunda olan kişiler, toplumun
özel olarak korunması ve gözetilmesi gereken kesimlerinden birini
oluşturduğundan 61. maddenin ikinci fıkrası bu kişilere uygulanabilecektir.
İş kazası ve meslek hastalığı sonucunda sakat kalarak çalışma
gücünün bir kısmını ya da tamamını kaybedenler Anayasa'nın bu hükmüne göre
toplumun özel olarak korunması gereken bir kesimini oluşturmaktadır. İtiraz
konusu yasa kuralı ise, bu kişileri özel olarak korumak bir yana, çalıştıkları
iş kollarına göre kendileri adına işverenler tarafından yüzde 1.5 ilâ yüzde 7
arasında ödenen prim nedeniyle, iş kazaları ile meslek hastalıkları
sigortasından hak kazandıkları aylık ve gelirlerin, malüllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları ile birleşmesi halinde sadece yarısının ödenebilmesine olanak
verebilmektedir. Bu sebeplerle, iş kazası ve meslek hastalığı sonucunda sakat
kalanların Anayasa'nın 61. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, toplumun özel
olarak korunması kabul edildiklerinden aylık ve gelirlerinin birleşmesi halinde
bu aylıkların tam olarak ödenmesi gerekmektedir. Bu yönden de itiraz konusu
kural Anayasa'nın 61. maddesine de aykırı bulunmaktadır.
Emeğinden ve sosyal güvenlik hakkından başka hiçbir güvenceye
sahip olmayan işçinin, her iki sigortası için prim ödendiği halde iş kazasıyla
meslek hastalıkları sigortası ile yaşlılık sigortası bir araya geldiğinde
birinin tamamının, diğerinin de yarısının ödenmesinin gerekeceği yönündeki
itiraz konusu kural, sosyal güvenlik hakkının özüne ve prime dayanan sigorta
anlayışına aykırıdır.
Belirttiğim nedenlerle, itiraz konusu 506 sayılı Yasa'nın 92.
maddesinin ikinci fıkrasının 1.ve 2. tümcelerinde yer alan kurallar,
Anayasa'nın 2., 5., 60. ve 61. maddelerine aykırı olduğundan iptallerine karar
verilmesi gerekirken, iptal isteminin reddine ilişkin çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 92. maddesinin ikinci
fıkrasının bir ve ikinci tümcelerinde, "Malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan
aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve
gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve
gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan
gelirin tümü, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı
verilir." denilmektedir.
506 sayılı Yasa'nın 53. maddesine göre malûl sayılma nedenleri,
herhangi bir sebeple çalışma gücünü üçte iki oranında kaybetme, herhangi bir
hastalık sebebiyle çalışamayacak durumda olma ve iş kazası veya meslek
hastalığı sonucunda meslekte kazanma gücünü yüzde altmış oranında kaybetmedir.
Malûllük sigortası ile bu kayıpların karşılanması amaçlanmaktadır. Yaşlılık
sigortasının nedeni ise yaşlanmaya bağlı olarak çalışma gücünün kaybı ile
uğranılan gelir yoksunluğunun karşılanabilmesidir. Ölüm sigortası da ölüme
bağlı olarak sigortalının yakınlarının uğradığı gelir kaybının önlenmesine
yöneliktir. İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasıyla da diğer
sigortalardan farklı olarak bir iş kazası ya da meslek hastalığı sonucunda gelir
kaybına uğrayan sigortalıya ekonomik güvence sağlanmaktadır.
Sosyal Sigortalar Yasası uyarınca, malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları için tek bir prim alınmakta, iş kazaları ile meslek hastalıkları
sigortasında ise ayrı bir prim öngörülmekte ve bunun tamamı, Yasa'nın 73/A
maddesine göre işverenler tarafından ödenmektedir.
Çalışma yaşamında, her işe ilişkin iş kazası ve meslek hastalığı
riskleri aynı olmadığından bunların niteliğine göre primlerin oranı da
farklılık göstermektedir.
Anayasa'nın 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğu, Devlet'in bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve
teşkilatı kuracağı 61. maddesinde, Devlet'in, sakatların korunmalarını ve
toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alacağı, 65. maddesinde de
Devlet'in, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu
görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği belirtilmiştir.
Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazaları ve meslek
hastalıkları sigortalarının ortak amacı kişilerin sosyal güvenliklerinin
sağlanması ise de yukarıda belirtildiği gibi bu iki sigorta arasında
korudukları hukuki yarar, üstlendikleri risk, amaçları, primlerin miktarı ve ödemekle
yükümlü olanlar yönünden önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Bu durumda, söz konusu sigortalar için prim, toplu ödeme ve aylık
bağlama hesaplarının, tüm olasılıklar ve özellikler gözetilerek yapılacağı
açıktır. Devlet'in ise öncelikleri dikkate alarak mali olanaklarının
yeterliliği ile sınırlı olarak belirtilen koşullar çerçevesinde gerekli
dengeleri kuracağında ve hesaplarını buna göre yapacağında duraksanamaz. Bu
bağlamda aynı sosyal amaca yönelik olsa da farklı gereksinimlerin ortaya
çıkardığı ve ayrı primlere bağlı tutulan sigortaların birleşmesi halinde dava
konusu kuralda öngörüldüğü biçimde, bunlardan birinin tamamının diğerinin ise
tümünün ödenmesiyle ortaya çıkan adaletsizliğe Devlet'in mali kaynaklarının
yetersizliği gerekçe gösterilemez. Ayrıca kişi hakları arasında adil bir denge
kurmakla yükümlü hukuk devletinde bu tür adaletsizlikler hoşgörü ile
karşılanamaz.
Öte yandan, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından
yararlananlarla iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortalarından
yararlananların, içinde bulundukları koşullar, iş ve beden gücü kayıpları,
karşılaştıkları güçlükler bakımından aynı konumda oldukları
düşünülemeyeceğinden bunlar arasında eşitlik ilkesi yönünden karşılaştırma
yapılamaz. Dolayısıyla iki sigorta türünün aynı kişide birleşmesi halinde
Yasa'da öngörülen kesintinin yapılmamasının bir taraf lehine sebepsiz
zenginleşmeye neden olacağı görüşü kabul edilemez. Kaldı ki, her iki sigorta
aynı kişide birleştiği halde yanlışlıkla tam ödeme yapılması nedeniyle aradaki
farkın sigortalıdan istenmesi sonucunda çıkan uyuşmazlıklarda Yargıtay'ca hak
sahibinin hilesi saptanamadığı sürece geri ödeme yapmasının gerekli olmadığına
karar verilmektedir. (Utkan Araslı, Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Cilt
2. Sayfa 1252).
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kuralların, Anayasa'nın 2.,
60. ve 61. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.