"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"Anayasanın 2. Maddesine Aykırılık
İptali istenen TCK.nun 237. maddesinin 4. fıkra hükmü, Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerini düzenleyen Anayasa'nın 2. maddesindeki, Cumhuriyetin "Laik" ve "Hukuk Devleti" niteliklerine aykırıdır.
a- Cumhuriyetin laik niteliğine aykırılık
Cumhuriyetin laik niteliği (a) din hürriyeti, (b) din ve devlet işlerinin ayrılığı olmak üzere iki yönü olan bir niteliktir. Laikliğin bu yönlerinden din hürriyeti Anayasa'nın 24. maddesinde düzenlendiğinden, iptali istenen hüküm fıkrasının din hürriyetine aykırılığı Anayasa'nın 24. maddesine aykırılık bölümünde incelenecektir. Keza laikliğin din ve devlet işlerinin ayrılığını oluşturan ikinci yönünün içinde yer alan "Devletin, bütün dinlerin mensuplarına ve bir dini olmayanlara eşit davranması" ilkesi, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlendiğinden, iptali istenen hüküm fıkrasının, "Devletin, bütün dinlerin mensuplarına ve bir dini olmayanlara eşit davranması" ilkesine aykırılığı, Anayasa'nın 10. maddesine aykırılık bölümünde incelenecektir.
b- Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğine aykırılık
Hukuk Devleti; Devletin tüm eylem ve işlemlerinde hukuka tabi olmasıdır. Yani devlet, hukukun çizdiği sınırlar içerisinde hareket edecektir. Devletin hareket alanını belirleyen hukuk ise üç boyutlu bir bileşkeden oluşmaktadır. Hukuku oluşturan bu boyutlar, (1) etik değer, (2) sosyal olgu ve (3) normdur.
İptali istenen hüküm fıkrası hukukun boyutlarından etik değere aykırıdır. Hukukun boyutlarından olan etik değer; adaleti gerçekleştirmektir. Ceza Hukukunda adalet; insanların, insanca yaşama hakkına vaki saldırıları önlemeye matuftur. Türk Ceza Yasası açısından kadın ve erkeğin aralarında nikah akdi olmaksızın birliktelikleri insanca yaşama hakkına bir tecavüz olarak değerlendirilmezken, aynı birliktelik, dini tören yapıldığında insanca yaşama hakkına bir tecavüz olarak telakki edilmektedir. Türk Ceza Yasasının bu telakkisinin, Ceza Hukukundaki adalet anlayışıyla ne denli çelişkiye düştüğü izahtan varestedir.
İptali istenen hüküm fıkrası, hukukun boyutlarından olan sosyal olguya da aykırıdır. Hukukun boyutlarından olan sosyal olgu; Toplum halinde yaşayan insanların aralarındaki ilişkileri düzenleyen hukukun, bu düzenlemede, toplumda yaşayan ve yeniden doğan değerleri esas almasıdır. Toplumda yaşayan ve yeniden doğan değerleri esas almayan, bu değerlerle çelişen bir düzenleme, hukukun sosyal olgu cihetinden yoksundur. Dolayısıyla, bu düzenleme (yasa), hukuka aykırı bir düzenlemedir. Kadın ve erkeğin aralarında nikah akdi olmaksızın meydana getirdikleri birliktelikler toplumumuzda gayrimeşru addedilip, bu kabil birlikteliklere değer verilmezken, aynı birliktelikler evlenmenin dini merasimi yapılarak oluşturulmuşsa, toplumumuz nezdinde meşru sayılmakta ve bu kabil birlikteliklere nikah akdi yapılmış birliktelikler kadar değer verilmektedir. Nitekim, toplumumuzda aralarında nikah akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimi yapılarak kadın ve erkek tarafından vücuda getirilmiş birlikteliklere atfedilen değerin büyüklüğünü nazara alan Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu 8.7.1985 gün ve 1-494/438 sayılı, 24.4.1989 gün ve 1-99/159 sayılı kararlarında, aralarında nikah akdi olmaksızın imam nikahıyla evlenen kadın ve erkekten, kadının bir başkasıyla ilişkisini öğrenen erkeğin, kadını öldürmesinde, erkek lehine TCK'nun 51. maddesinin uygulanması gerektiğini şu gerekçelerle izah etmektedir. "Toplumumuzda sürdürülen gayrıresmî evliliklere de, resmî evlilikler kadar değer verildiği bilinen bir gerçektir. Gayrıresmî de olsa sanığın eşi bildiği ve birlikte yaşadığı kadının bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmesinden duyacağı sadakat sözüne ihanetin verdiği elem ve gazabın önemli boyutlara ulaştığının kabulünde zorunluluk vardır" Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu gerekçesinden de anlaşıldığı gibi dini merasim yapılarak kadın ve erkek tarafından nikah akdi olmaksızın meydana getirilen birliktelikler toplum nezdinde büyük bir değer taşımaktadır. Toplum nezdinde değersiz görülen kadın ve erkeğin aralarında nikah akdi olmaksızın ve evlenmenin dini merasimi yapılmaksızın meydana getirdikleri birliktelikleri, Türk Ceza Yasası suç saymazken, toplum nezdinde resmî nikah kadar değer verilen dini merasim yapılarak meydana getirilmiş birliktelikleri suç kapsamına alan Türk Ceza Yasasının 237. maddesinin 4. fıkrası, hukukun sosyal olgusuyla çelişmektedir.
Anayasa'nın 10. Maddesine Aykırılık
Anayasa'nın 10. maddesi, kanun önünde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin herkesin eşit olduğunu kabul etmektedir.
Anayasa'nın 10. maddesinin bu kabulü, devletin, bütün dinlerin mensuplarına ve bir dini olmayanlara eşit davranmasını gerektirmektedir. Türk Ceza Yasası, bir dine mensup olmayan kadın ve erkeğin aralarında nikah akdi olmaksızın birlikteliklerini suç saymazken, bir dine mensup olupta, dini inancı gereği birlikteliklerini dini merasim yaparak oluşturan kadın ve erkeğin eylemini 237/4. maddesiyle suç sayarak eşitlik ilkesine aykırı bir tutum sergilemektedir. Türk Ceza Yasasının 237/4. madde hükmü, bir dine inanan insanlarla, her hangi bir dine inanmayan insanlar arasında ayırım doğuracak, eşitsizlik yaratacak niteliktedir.
Anayasa'nın 12. Maddesine Aykırılık
Anayasa'nın 12. maddesi temel hak ve hürriyetlerin niteliğini düzenlemektedir. Buna göre, herkes bir dine inanmak, kanaat edinmek, inandığı dine göre ibadet etmek hakkına sahiptir. Bu haklar ancak Anayasa'nın 13. maddesindeki sebeplerle sınırlandırılabilir. Evlenmenin dini merasimini yapmak, maddenin, bir dine inanmak, inandığı dine göre yaşamak hakkı kapsamında kaldığı açıktır. Acaba bu hak 13. maddedeki sınırlamaya girermi' Bu hakkın 13. maddedeki sınırlamaya girmeyeceği çok açıktır. Zira, kadın ve erkek aralarında nikah akdi olmaksızın birliktelik oluşturmuşlarsa, bu davranışları suç teşkil etmemekte, dolayısıyla bu birliktelik Anayasa'nın 13. maddesindeki sınırlandırma kapsamında kalmamaktadır. Bu durumda, kadın ve erkeğin aralarında nikah akdi olmaksızın oluşturdukları birliktelik Anayasa'nın 13. maddesindeki sınırlama şartlarını taşımıyorsa, aynı birlikteliği oluşturmadan önce dini tören yaparak aynı nitelikte bir birliktelik oluşturan kadın ve erkeğin davranışı da Anayasa'nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması için tahdidi olarak tadat edilen şartları taşımaması gerekmektedir. Aksi yöndeki yorum hukukla bağdaşmaz ve hukuka uygun bir yorum niteliği kazanmaz.
Anayasa'nın 24. Maddesine Aykırılık
Anayasa'nın 24. maddesi, "14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir." hükmüyle, laikliğin teminat altına aldığı din hürriyetlerinden, ibadet hürriyeti düzenlenmektedir. 14. madde ise temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını yasaklamaktadır. İptali istenen TCK'nun 237/4. maddesinin suç kapsamına aldığı "aralarında nikah akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yapan kadın ve erkek" davranışı, Anayasa'nın 24. maddesindeki "...dini ayin ve törenler serbesttir." hükmü altındaki teminattan yararlanmaktadır. TCK'nun 237/4. maddesinin suç kapsamına aldığı kadın ve erkeğin Anayasa'nın 24. maddesindeki teminatı kazanmış davranışları acaba Anayasa'nın 14. maddesindeki, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasaktır, sınırlamasına girermi' Bizce, TCK'nun 237/4. maddesinin suç saydığı, Anayasa'nın 24. maddesinin ise teminat altına aldığı kadın ve erkeğin nikah akdi olmaksızın dini tören yapma eylemleri Anayasa'nın 14. maddesindeki sınırlamadan muaftır. Zira, Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını yasaklayan 14. maddesindeki yasaklama sebepleri tahdididir. Ve bu tahdidi sebeplerin hiç biri iptali istenen TCK'nun 237/4. maddesinin suç kapsamına aldığı eyleme tekabül etmemektedir. Bu durumda, iptale konu TCK.nun 237/4. maddesi, Anayasa'nın 24. maddesine açıkça aykırıdır.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1999/27
Karar Sayısı: 1999/42
Karar Günü: 24.11.1999
R.G. Tarih-Sayı :02.05.2002-24743
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Orhangazi Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 237. maddesinin dördüncü fıkrasının, Anayasa'nın 2., 10., 12., ve 24. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanıklar hakkında aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptırmak suçundan açılan kamu davasında, Türk Ceza Yasası'nın 237. maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali istemiyle başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 237. maddesinin itiraz konusu dördüncü fıkrası şöyledir :
"Aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar iki aydan altı aya kadar hapis cezasile cezalandırılırlar."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 12.- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
4- "MADDE 24.- Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz."
C- İlgili Anayasa Kuralı
İlgili görülen Anayasa kuralı şöyledir :
"MADDE 13.- Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Ahmet Necdet SEZER, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK ve Rüştü SÖNMEZ'in katılmalarıyla 13.7.1999 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, Anayasa'ya aykırılık savına dayanak yapılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve dosyada bulunan tüm belgeler okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
Aralarında resmî evlenme akdi olmayan kadın ve erkeğin evlenmenin dini törenini yaptırmış olmaları, Türk Ceza Yasası'nın 237. maddesinin itiraz konusu dördüncü fıkrasında belirtilen suçu oluşturmaktadır. Suçun maddî unsuru, tarafların resmî evlenme akdi olmadan evlenmenin dini törenini yaptırmaları, manevî unsuru ise bilerek ve isteyerek yapılmasıdır. Bu durumda tarafların dini nikâh yaptırmaları değil bunu resmî nikâh akdinden önce yaptırmaları suç sayılmıştır.
1926 tarihli Türk Ceza Yasası'nda yer almayan bu kural, Türk Medeni Kanunu'nun evlenme akdinin yapılmasına ilişkin kurallarına işlerlik kazandırmak amacıyla 1936 yılında yapılan değişiklikle getirilmiştir. 3038 sayılı Yasa ile yapılan bu değişikliğin gerekçesi şöyledir:
"Maddenin cezai müeyyidesi muayyen kimselere münhasır bulunmaktadır. Memnuiyet hilafına evlenenler hakkında gerek bu madde ve gerek kanunun diğer maddelerinde bir ceza yoktur. Kanunun bu sükutundan istifade etmek isteyenlerin, memnuiyet hilafına evlenerek mükerreren kadın aldıkları görülmektedir. Gerçi bu kabil birleşmelerin hukukî hiç bir kıymeti yoksa da aile hukukuna iras ettiği tesirlerin şümul ve ehemmiyeti meydandadır. İçtimai bünyemizi esasından sarsan bu gibi kanunsuz birleşmelerin vukuuna mani tedbirler almak iktiza etmektedir. Bu tedbirler cümlesinden olmak üzere zikrolunan 237 nci maddeye ilave olunan bazı fıkralar ile aile hayatının selametini ceza müeyyideleri ile tahtı temine almış oluyoruz. Bu maddeye ilave olunan dördüncü fıkra, memnuiyet hilafına evlenen erkek ve kadınlar hakkında ceza tayin ve beşinci fıkra da bu suretle vaki olan birleşmeleri hizmet mukavelesi ve buna benzer akitlerle takviye edenlerin bu hareketlerini suçun esbabı müşeddidesinden olarak kabul etmektedir. Kanunun bu babdaki hükümlerinin tamamı ile tatbikini temin için muhtarlara bu kabîl hareketleri muayyen bir müddet içinde cumhuriyet müddeiumumiliklerine yazı ile bildirmeleri tahmil edilmiş ve bu vazifenin yapılmaması halinde tatbik edilecek ceza hükmü de altıncı fıkrada gösterilmiştir."
Gerekçede belirtildiği gibi itiraz konusu dördüncü fıkra Türk Medenî Kanunu'nun evlenme akdinin yapılmasına ilişkin kurallarına işlerlik kazındırmak amacıyla getirilmiştir. Evlendirme memuru önünde yapılmayan evlenmeler yoklukla malul sayılmış, kanun dışı birleşme olarak kabul edilerek bu birleşmelerden doğan çocuklar nesepesiz kabul edilmiştir. Geçmişte dini esaslara göre yapılan evlenme akdinin uygulanan islâmi evlenme usulünden vatandaşlar bir anda vazgeçememişler, çeşitli sebeplerle eski hukuk hükümlerine göre birleşmeler devam etmiştir. Bu durum ise kanun önünde evlilik yok sayıldığından, kadının evlilikten doğan haklarından mahrum kalmasına, çocukların nesepsiz ve bunun sonucunda miras, gibi kimi haklardan mahrum olmalarına yol açmıştır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, devletin bir dine mensup olanlarla olmayanlara eşit davranması gerektiğini, Türk Ceza Yasası'nın bir dini olmayan kadın ve erkeğin aralarında nikâh akdi olmaksızın birlikteliklerini suç saymadığı halde dini inancı gereği dini merasim yapan kadın ve erkeğin eylemini suç saydığını bunun eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu gibi adalet anlayışı ile de bağdaşmadığını Anayasa'nın 24. maddesine göre dini ayin ve törenlerin serbest olduğunu ve dini nikah yapmanın 14. maddedeki sınırlamaya da girmeyeceğini belirterek kuralın Anayasa'nın 2., 10., 12. ve 24. maddelerine aykırılığını ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 10. maddesinde, "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" denilmektedir.
Buna göre, yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmeyecek ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılmayacaktır. Bu ilkeyle, birbirleriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Kimilerinin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen nedenlerle değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Ceza hukukunda aynı tür suçlara benzer nitelikte ve ağırlıkta cezalar verilmesi eşitlik anlayışının gereğidir. Ancak, suç ve ceza arasındaki dengenin suçun toplum hayatında yarattığı etkiye ve toplumsal yapıya göre belirlemesi ve adalete uygun olması gerekir. Kuşkusuz yasakoyucu, suç ve cezalar hakkında kural koyarken Anayasa ve ceza hukukunun evrensel ilkeleriyle bağlıdır.
1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu'nun amacı, kabul edilen resmî nikâh müessesesi ile kadının sosyal konumunu güçlendirmek, aileyi, ana ve çocukları korumaktır. Dini nikâha dayalı evlenmelerin, kadın ve çocuklar yönünden doğurduğu sakıncalar gözetilerek resmî nikâh yapılmadan dini tören yapılmasının ceza yaptırımına bağlanmasının kamu düzenini ve kamu yararını sağlama amacına yönelik olduğu tartışmasızdır.
Aralarında resmî nikâh bağı olmaksızın bir arada yaşayanlarla evlenme istek ve iradesiyle dini nikâh yaptıranlar aynı hukuksal konumda değillerdir.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 10. maddesine aykırı değildir.
Hukuk devleti olmanın temel koşulu devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır. Hukuk devleti; insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan yargı denetimine açık yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Kanunkoyucu kamu düzeninin korunması amacıyla ceza hukuku alanında düzenleme yaparken, Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak şartıyla toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı veya sayılmayacağı ve suç sayılan eylemlerin hangi tür ve ölçüde cezai yaptırıma bağlanacağı konusunda takdir yetkisine sahiptir.
Medeni Kanun, Türkiye Cumhuriyeti'nin modern, çağdaş ve lâik hukuk sistemine geçişinin temel yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. Medeni Kanun'un özellikle resmî nikâh akdine ilişkin hükümlerinin gerektiği şekilde uygulanmasının Türk toplum ve aile hayatı açısından taşıdığı önem ve bu hükümlere uyulmadan dini nikâha dayalı olarak oluşturulan birlikteliklerin özellikle kadın ve çocuklar yönünden doğuracağı olumsuzluklar dikkate alınarak Anayasa'nın 174. maddesiyle resmî nikâh kurumu özel olarak korumaya alınmıştır.
Anayasa'nın 41. maddesinde de, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve Devletin, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunmasını ... sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağı belirtilerek, ailenin ve özellikle ananın ve çocukların korunması devlete bir görev olarak verilmiştir. Devletin, bu görevi de gözetildiğinde dini nikâha dayalı fiili birleşmelerin aile, toplum ve kamu düzenini bozucu sonuçlarını ortadan kaldırabilmek için resmî nikâhtan önce dini nikâh kıydırılmasının suç sayılıp cezalandırmasında, hukuk devleti ilkesine ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır.
Anayasa'nın Başlangıç'ında "Laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı", 14. maddesinde "Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak amacıyla kullanılamayacağı 24. maddesinde de "kimsenin dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 24. maddesinin son fıkrasında ise "Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz" denilerek bir bakıma laiklik ilkesi açıklanarak bu ilkenin din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması biçimindeki klasik tanımı vurgulanmıştır.
Anayasa'nın bu kurallarında belirtilen lâiklik, inanç özgürlüğüne saygıdan kaynaklanan ve dini bu özgürlüğün enginliğine bırakan bir kavram olduğundan din düşmanlığı dinsizlik ya da din karşıtlığı olarak algılanamaz. Devletin farklı inançlardaki kişilere aynı yakınlıkta ya da uzaklıkta olması bunlar arasında hiç bir ayırım yapmaması lâiklik ilkesinin gereğidir.
Dini nikâhın, Medenî Kanun'da öngörülen evlenme akdinden önce yapılmasının yasaklanması bu akidden sonra yapılmasını engellemediğinden lâiklik ilkesine aykırı değildir.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa'nın 2., 10., 12., 13. ve 24. maddelerine aykırı değildir. İstemin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
1.3.1926 günlü, 765 sayılı "Türk Ceza Kanunu"nun 237. maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 24.11.1999 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Ahmet Necdet SEZER
Üye
Samia AKBULUT
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN
Mustafa BUMİN
Sacit ADALI
Ali HÜNER
Mustafa YAKUPOĞLU
Fulya KANTARCIOĞLU
Mahir Can ILICAK
Rüştü SÖNMEZ