ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1998/58
Karar Sayısı : 1999/19
Karar Günü : 27.5.1999
R.G. Tarih-Sayı :04.03.2000-23983
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 1. İdare
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 3.4.1997 günlü, 4234
sayılı, "26.10.1990 tarihli ve 3671 sayılı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun"un
1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'nın 2., 10. ve 153. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
26.10.1990 günlü ve 3671 sayılı Kanun'un bazı maddelerini
değiştiren ve bu Kanun'a geçici maddeler eklenmesine dair 3.4.1997 günlü ve
4234 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmaması yolundaki istemin reddine ilişkin
Emekli Sandığı işleminin iptali için açılan davada, Mahkeme, davacının Anayasa'ya
aykırılık savını ciddi bularak Yasa'nın 1., 2. ve 3. maddelerinin iptali için
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenen Yasa Kuralları
4234 sayılı Yasa'nın iptali istenen 1. , 2. ve 3. maddeleri
şöyledir:
1- "MADDE 1.- 26.10.1990 tarihli ve 3671
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve
Emekliliklerine Dair Kanunun 24.11.1994 tarihli ve 4049 sayılı Kanunla değişik
2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri ile dışarıdan
atanan bakanlar, seçildikleri veya atandıkları, emekli olanlar ise istekte
bulundukları tarihi izleyen ayın başından itibaren T.C. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilirler. Emekli olanların iştirakçi oldukları sürece sosyal güvenlik
kurumlarından aldıkları aylıkları kesilir.
T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlerin emeklilik keseneğine
esas aylıklarına T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinin derece ve kademelerine
göre yararlanmakta olduğu en yüksek ek gösterge rakamı uygulanmak suretiyle
işlem yapılır.
Bu şekilde ilgilendirilenlerden; 24.5.1983 tarihli ve 2829 sayılı
Kanun hükümleri dikkate alınarak gerek 5434 sayılı Kanunun, gerekse 506 ve 1479
sayılı Kanunların genel hükümleri çerçevesinde, aylıklarını bağlaması gereken
kurumun hizmet süresi ve diğer şartları taşıyanların T.C. Emekli Sandığı veya
Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur veya 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesine tabi sandıklardan emekli olmaları halinde, T.C. Emekli Sandığında
devam eden iştirakçilerine son verilerek, emekli aylıkları ilgili sosyal
güvenlik kuruluşunca bağlanır.
T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca
bağlanacak emekli aylıkları ile aynı hizmet süresine ve aynı öğrenim durumuna
sahip emsali Yasama Organı Üyelerine makam tazminatı, ek gösterge ve diğer
unsurlar dahil edilerek T.C. Emekli Sandığınca bağlanması gereken emekli aylığı
tutarı arasındaki fark tazminat olarak, bu Kanunun 5 inci maddesiyle
oluşturulan fondan karşılanır. Yasama Organı Üyeliği sona erenler hakkında da
yukarıdaki fıkralar uygulanır.
İşbu hükümler; bu Kanundan yararlananlardan ölenlerin dul ve
yetimleri hakkında da uygulanarak aylık bağlanır.
Makam tazminatı da T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinin
yararlanmakta olduğu en yüksek tutarın dörtte üçü üzerinden ödenir. Makam
tazminatı ödenmesine ve kesilmesine dair özel hükümler ile bu Kanunun 5 inci
Maddesine göre ödenecek tazminata ilişkin hükümler saklıdır.
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren, Yasama Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların bu
görevlerde geçen her hizmet yılı için aynı Kanunun 32 nci maddesi çerçevesinde
üç aylık fiili hizmet zammı uygulanır."
2- "MADDE 2.- 26.10.1990 tarihli ve
3671 sayılı Kanunun 24.11.1994 tarih ve 4049 sayılı Kanunla değişik 5 inci
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci fıkrasında
yeralan gösterge rakamı (24 000)'e yükseltilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlar
için emekli olup olmadıklarına bakılmaksızın, görevleri devam ettiği sürece, aylık
ödeneklerinin brüt tutarından her ay için verilecek % 8 oranında dayanışma
primlerinden oluşacak bir fon kurulmuştur. Halen milletvekili olmayıp da emekli
aylıkları T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca
bağlananlardan fondan yapılan ödemenin % 8'i oranında, aylıkları T.C. Emekli
Sandığınca bağlananlardan da % 4'ü oranında fon idaresince fona kesinti
yapılır. 2 nci Madde uyarınca kendilerine fark tazminat ödenenlerin sosyal
güvenlik kuruluşlarına prim ödemek suretiyle geçen sürelerinin son yedi
yılının, T.C. Emekli Sandığına prim ödenerek geçirilen kısmının üçbuçuk yıldan
az olması halinde; bu süreyi üçbuçuk yıla tamamlayıncaya kadar geçen süre
için ilgililerden, en yüksek devlet memurunun T.C. Emekli Sandığı keseneğine
esas tutarı üzerinden, ayrıca fona % 15 oranında tamamlayıcı prim kesilir."
3- "MADDE 3.- 3671 sayılı Kanunun
geçici 3 üncü maddesinin ikinci cümlesi, "Ancak bu hüküm 5434 sayılı T.C.
Emekli Sandığı Kanununun 92 nci maddesi kapsamına girenler hakkında
uygulanmaz." şeklinde değiştirilmiş ve bu Kanuna aşağıdaki geçici maddeler
eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 6.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce Yasama
Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlarla bunların dul ve yetimlerine
çeşitli kanunlarda yeralan hükümlere göre bağlanmış bulunan aylık ve sair
tazminatlarla, bunların diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına ilişkin
olarak yapılmış bulunan her türlü işlem ve tahsisler geçerli olduğu gibi bu
kanunların uygulanmasından doğmuş olan haklar ve bağlanmış bulunan aylık ve
tazminatlar kazanılmış hak olarak saklı olup, ilgilileri hakkında uygulanmasına
ve bağlanmış bulunan emekli, dul ve yetim aylık, tazminat ve sair haklarının
ödenmesine devam edilir.
Birinci fıkra kapsamında bulunan aylık ve sair hak ve
tazminatların tahsis ve bağlanmasına ilişkin her türlü işlemler, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce ölenlerin dul ve yetimleri bakımından da
geçerli olup, dul ve yetim aylıkları bu Kanundaki oranlar dahilinde bağlanır ve
sair özlük, sağlık ve sosyal haklarının sağlanmasına da devam olunur.
GEÇİCİ MADDE 7.- Emekli aylığı bağlanmasına esas hizmet süreleri
toplamı kadın ise 20 yıldan, erkek ise 25 yıldan eksik olan ve halen bu Kanun
uyarınca kendilerine sandıkça aylık bağlanmış bulunanlardan istekte bulunanlar,
eksik kalan süreleri için en yüksek iştirakçinin T.C. Emekli Sandığı keseneğine
esas aylık tutarı üzerinden toplam kesenek ve kurum karşılıklarını bu Kanunun
yayımı tarihini takip eden dört ay içinde defaten ödemeleri halinde borcun
tamamının ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylıkları
yükseltilir. Bu suretle ihya edilen süreleri için ikramiye ve aylık
farkları ödenmez ve bu süreler için fiili hizmet zammı verilmez.
Ayrıca borcun tahakkukunun yapıldığı tarihi takip eden aybaşı ile
borcun tamamının ödendiği tarihi takip eden aybaşına kadar geçen sürede emekli
aylığı ödenmez."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3- "MADDE 153.- Anayasa Mahkemesinin
kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi
iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih,
kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu
dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez.
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar."
C- İlgili Anayasa Kuralı
İlgili görülen Anayasa kuralı şöyledir :
"MADDE 60.- Herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilâtı kurar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Ahmet Necdet
SEZER, Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI,
Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK ve Rüştü
SÖNMEZ'in katılımlarıyla 22.12.1998 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Güven DİNÇER,
Haşim KILIÇ, Mustafa BUMİN ve Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA;
uygulanacak kural ve sınırlama sorununun esas inceleme evresinde ele alınmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülen yasa kuralları, aykırılık savına dayanak yapılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile öteki yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama
sorunu görüşüldü :
A- Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
Mahkeme'nin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların
da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları,
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
Mahkeme'de bakılmakta olan davanın konusu, TBMM üyeleri ile
dışarıdan atanan bakanlar ile bunların dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğü'nce yapılan ödemelerin durdurulması isteminin reddine ilişkin
işlemdir.
4234 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 3. maddesiyle değiştirilen 3671
sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesinin ikinci tümcesinin Emekli Sandığı'nca
yapılacak herhangi bir ödemeye ilişkin olmaması nedeniyle davada uygulanma
olanağı bulunmamaktadır.
Yasa'nın 2. maddesiyle de 3671 sayılı Yasa'nın değişik 5.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları değiştirilmiştir.
Bu kuralların, TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların
görevleri devam ettiği sürece aylık ve ödeneklerinden belli oranda kesilen
primlerle oluşturulan fon ve bu fondan yapılacak ödemeleri kapsaması nedeniyle
T.C. Emekli Sandığı'yla ilgisi bulunmadığından davada uygulanma olanakları
yoktur.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa Mahkemesi 27.5.1999 tarihli
toplantısında;
3.4.1997 günlü, 4234 sayılı "26.10.1990 Tarih ve 3671 Sayılı
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun'un:
A- 3. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın geçici 3.
maddesinin ikinci tümcesi, davada uygulanacak kural olmadığından bu tümceye
ilişkin itirazın başvuran Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
B- 2. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı
Yasa ile değişik 5. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasındaki
(24.000)'e yükseltilen gösterge rakamı, davada uygulanacak kurallar
olmadığından bunlara ilişkin itirazın başvuran Mahkeme'nin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE, Güven DİNÇER, Yalçın ACARGÜN ile Ali HÜNER'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C- 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanun'un 4049 sayılı
Yasa ile değişik 2. maddesinin,
1- Üçüncü ve altıncı fıkralarının, davada uygulanacak kurallar
olduğuna, Haşim KILIÇ ile Mustafa BUMİN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dördüncü fıkrasının davada uygulanacak kural olduğuna, Haşim
KILIÇ'ın karşıoyu, Mustafa BUMİN'in "Fıkranın son tümcesi dışındaki
tümcelerinin davada uygulanacak kurallar olmadıkları" yolundaki karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
D- Kalan bölümünün davada uygulanacak kurallar olduğuna,
OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir.
B- Sınırlama Sorunu
Sınırlama yapılmasına gerek görülmediğinden esasın incelenmesine
geçilmiştir.
C- Yasama Organı Üyelerinin Emeklilik Statüleri İle İlgili Anayasa
Mahkemesi Kararları
TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların ödenek, yolluk ve
diğer sosyal hakları ile emeklilik aylıkları ve tazminatlarını düzenleyen ve
kimi kuralları iptal edilen yasalarla bunlara ilişkin kararlar şöyledir :
1- 25.02.1966 günlü, 751 sayılı Yasa'ya ilişkin 29.11.1966 günlü,
E:1966/11, K:1966/44,
2- 08.07.1971 günlü, 1425 sayılı Yasa'ya ilişkin 24.02.1972 günlü,
E:1972/4, K:1972/11,
3- 25.12.1979 günlü, 2254 sayılı Yasa'ya ilişkin 01.07.1980 günlü,
E:1980/28, K:1980/45,
4- 07.05.1986 günlü, 3284 sayılı Yasa'ya ilişkin 02.12.1986 günlü,
E:1986/22, K:1986/28,
5- 21.04.1988 günlü, 3430 sayılı Yasa'ya ilişkin 24.05.1988 günlü,
E:1988/11, K:1988/11,
6- 26.10.1990 günlü, 3671 sayılı Yasa'ya ilişkin 02.02.1993 günlü,
E:1992/38, K:1993/5,
7- 03.12.1992 günlü, 3855 sayılı Yasa'ya ilişkin 28.12.1994 günlü,
E:1994/59, K:1994/83,
8- 24.11.1994 günlü, 4049 sayılı Yasa'ya ilişkin 17.10.1996 günlü,
E:1996/4, K:1996/39,
9- 04.04.1995 günlü, 4104 sayılı Yasa'ya ilişkin 13.05.1998 günlü,
E:1996/51, K:1998/17.
D- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, yasama organı üyelerinin iştirakçisi oldukları
bir sosyal güvenlik kuruluşundan diğer iştirakçilerle eşit koşullarda
yararlandırılmaları gerekirken, diğer iştirakçilerin hiçbiri için sözkonusu
olmayan kimi ayrıcalıklarla donatılmalarının savunulması mümkün olmayan bir
eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açtığı ve bu durumun Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ve 10. maddesindeki eşitlik ilkesi ile 153.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
1- 4234 Sayılı Yasa'nın 1. Maddesiyle Değiştirilen 3671 Sayılı
Yasa'nın 4049 Sayılı Yasa ile Değişik 2. Maddesinin İncelenmesi
a) Birinci Fıkranın İncelenmesi
İtiraz konusu fıkranın ilk tümcesinde, TBMM üyeleriyle dışarıdan
atanan bakanların seçildikleri veya atandıkları, emekli olanların ise istekte
bulundukları tarihi izleyen ayın başından itibaren T.C. Emekli Sandığı'yla
ilgilendirilecekleri öngörülmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk
devleti olduğu belirtilmekte, 60. maddesinde de, "Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilâtı kurar" denilmektedir.
Anayasanın bu kuralları karşısında yasama organı üyeleriyle
dışarıdan atanan bakanların T.C. Emekli Sandığı Yasası'yla ilgilendirilerek
sosyal güvenliklerinin sağlanmasının Anayasa ile çelişen bir yönü
bulunmamaktadır.
Fıkranın ikinci tümcesinde ise, bu kişilerden emekli olanların,
iştirakçi oldukları sürece sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıkların
kesileceği öngörülmüştür.
Emekli aylığı almakta iken TBMM üyeliğine seçilen veya dışarıdan
bakan olarak atananların yeniden T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olmaları
durumunda, üyesi bulundukları önceki sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları
aylıkların kesilmesini öngören kural, T.C. Emekli Sandığı Yasası'nda da yer
alan ve tüm iştirakçiler için geçerli bir kural olup, Anayasa'nın 10.
maddesindeki eşitlik ve 2. maddesindeki hukuk devleti ilkelerine aykırı
değildir.
Fıkraya ilişkin iptal isteminin reddi gerekir.
b) İkinci Fıkranın İncelenmesi
4234 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın değişik 2. maddesinin ikinci fıkrasında, "T.C. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilenlerin emeklilik keseneğine esas aylıklarına T.C. Emekli Sandığı
iştirakçilerinin derece ve kademelerine göre yararlanmakta olduğu en yüksek ek
gösterge rakamı uygulanmak suretiyle işlem yapılır" denilmektedir.
7.5.1986 günlü, 3284 sayılı Yasa'nın Ek 1. Maddesi ile
"Yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananlar, T.C.
Emekli Sandığı'na yazılı müracaat tarihini takibeden aybaşından itibaren
yaşlarına bakılmaksızın T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler. Bu gibilerin
Sandık'la ilgilendirildikleri tarihte başka sosyal güvenlik kurumları ile
ilgileri bulunuyorsa; bu ilgileri sona erer. Bunların emeklilik keseneklerine
ve kurum karşılıklarına birinci derecenin son kademesi ve iştirakçilere
uygulanmakta olan en yüksek ek gösterge esas tutulur" kuralı
getirilmiştir.
Maddeden yararlananların emekli keseneklerine esas olan aylık
derecelerinin, öğrenim durumları ve hizmet süreleri ne olursa olsun, emekliliğe
tabi hiçbir hizmetleri bulunmasa dahi, birinci derecenin son kademesine ve
iştirakçilere uygulanan en yüksek ek göstergeye yükseltilmesine ilişkin kural,
sözü geçenlere öteki iştirakçilerin hiçbirine tanınmayan bir imtiyaz getirdiği
gerekçesiyle Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı görülerek 2.12.1986 günlü
kararla iptal edilmiştir.
Daha sonra çıkarılan 3671 sayılı Yasa'nın 2., 3855 sayılı Yasa'nın
2. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin birinci
fıkrasının ilk tümcesi, son olarak, 4049 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle
değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın değişik 2. maddesinin birinci fıkrasının
birinci tümcesinde yer alan benzer hükümler ise, 2.2.1993, 28.12.1994 ve 17.10.1996
tarihli kararlarla Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırı bulunarak
iptal edilmiştir.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek
ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural gereğince, yasama organı
yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı konuda verilen Anayasa Mahkemesi
kararlarını gözönünde bulurdurmak, bu kararları etkisiz kılacak biçimde
yasa çıkarmamak, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen kuralları tekrar
yasalaştırmamak yükümlülüğündedir. Başta yasama organı olmak üzere yasama ve
yürütme, kararların yalnız sonuçları ile değil, bir bütünlük içinde gerekçeleri
ile de bağlıdır. Gerekçeleriyle birlikte kararlar, yasama işlemlerini değerlendirme
ölçütlerini içerirler ve yasama etkinliklerini yönlendirme işlevi de görürler.
Bu nedenle, yasama organı düzenlemelerde bulunurken, iptal edilen yasaya
ilişkin kararların sonuçları ile birlikte gerekçelerini de gözönünde
bulundurmak zorundadır. İptal edilen yasalarla, sözcükleri ayrı da olsa aynı
doğrultu, içerik ya da nitelikte yeni yasa çıkarılması, Anayasa'nın 153.
maddesine aykırılık oluşturur.
Hukuk devletinde, yasama organını da kapsayacak biçimde devletin
bütün organları üzerinde hukukun ve Anayasa'nın mutlak egemenliği vardır.
Yasakoyucu her zaman hukukun ve Anayasa'nın üstün kuralları ile bağlıdır.
Anayasal denetimde bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Bu nedenle de
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesine yer verilmiştir. Anayasa'ya
aykırı bulunarak iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılmasına Anayasa'nın
153. maddesinin son fıkrasındaki bağlayıcılık ilkesi engeldir. Yasama organının
iptal edilen kuralın aynını veya benzerini yasalaştırması durumunda Anayasa
Mahkemesi kararlarının etkinliği ortadan kaldırılarak yasaların yargısal
denetimi anlamını yitirir.
Bir yasa kuralının, Anayasa'nın 153. maddesine aykırılığından söz
edilebilmesi için, iptal edilen önceki kural ile "aynı" ya da
"benzer nitelikte" olması gerekir. Bunların saptanabilmesi ise
öncelikle, aralarında "özdeşlik", başka bir deyişle, amaç, anlam ve
kapsam yönlerinden "benzerlik" olup olmadığının incelenmesine
bağlıdır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve Anayasa'nın
üstünlüğü ilkesi karşısında, iptal edilen bir kurala yeni bir yasa ile
geçerlilik sağlanamaz. Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararının etkisini ortadan
kaldırmaya yönelik bir düzenleme olduğu duraksamaya yer vermiyecek kadar açık
olan itiraz konusu fıkra, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen daha önceki
kurallarla aynı içerikte olduğundan Anayasa'nın 153. maddesine aykırıdır.
İptali gerekir.
Haşim KILIÇ bu görüşlere katılmamıştır. Yalçın ACARGÜN, Mustafa
BUMİN, Mustafa YAKUPOĞLU ve Fulya KANTARCIOĞLU ise, fıkranın "yok
hükmünde" olduğu yolundaki görüşle bu gerekçeye katılmamışlardır.
c) Üçüncü ve Dördüncü Fıkraların İncelenmesi
Maddenin üçüncü fıkrasında, "Bu şekilde ilgilendirilenlerden;
24.5.1983 tarih ve 2829 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınarak gerek 5434
sayılı Kanun; gerekse 506 ve 1479 sayılı Kanunların genel hükümleri
çerçevesinde, aylıklarını bağlaması gereken kurumun hizmet süresi ve diğer
şartları taşıyanların T.C. Emekli Sandığı veya Sosyal Sigortalar Kurumu veya
Bağ-Kur veya 506 sayılı Kanun'un geçici 20. maddesine tabi sandıklardan emekli
olmaları halinde, T.C. Emekli Sandığında devam eden iştirakçiliklerine son
verilerek, emekli aylıkları ilgili sosyal güvenlik kuruluşunca bağlanır";
dördüncü fıkrasında ise, "T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal
güvenlik kuruluşlarınca bağlanacak emekli aylıkları ile aynı hizmet süresine ve
aynı öğrenim durumuna sahip emsali, Yasama Organı Üyelerine makam tazminatı, ek
gösterge ve diğer unsurlar dahil edilerek, T.C. Emekli Sandığı'nca bağlanması
gereken emekli aylığı tutarı arasındaki fark tazminat olarak bu Kanunun 5.
maddesiyle oluşturulan fondan karşılanır. Yasama Organı Üyeliği sona erenler
hakkında da yukarıdaki fıkralar uygulanır" denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi, 3671 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin ikinci
fıkrasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile, dışarıdan atanan
bakanların hangi sosyal güvenlik kurumundan emekli olurlarsa olsunlar, emekli
aylığının T.C. Emekli Sandığınca bağlanacağını öngören, ayrıca bu görevleri
sona erenlerin de aynı hükümlerden yararlanacağını belirten kuralı 2.2.1993
günlü kararla iptal etmiştir.
İtiraz konusu üçüncü fıkrada ilgililerin, emekli olmaları halinde
T.C. Emekli Sandığı'ndaki iştirakçiliklerine son verilerek emekli aylıklarının
tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşlarınca bağlanacağı öngörülmüştür. Ancak,
dördüncü fıkra ile T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca
bağlanacak emekli aylıkları ile aynı hizmet süresi ve aynı öğrenim durumuna
sahip emsali yasama organı üyelerine makam tazminatı, ek gösterge ve diğer
unsurlar eklenerek T.C. Emekli Sandığı'nca bağlanması gereken emekli aylığı
tutarı arasındaki farkın 3671 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle oluşturulan fondan
karşılanacağı, yasama organı üyeliği sona erenler hakkında da aynı kuralların
uygulanacağı esası getirilmiştir.
3671 sayılı Yasa'nın Fon'u düzenleyen 5. maddesinde, Fon'un nakit
durumu gerekli ödemeleri karşılayamadığı takdirde, bunun TBMM bütçesine bu
husus için konulacak ödenekten sağlanacağı belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri
hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da
uyması gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan
devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasakoyucu, yalnız yasaların
Anayasa'ya değil, Anayasa'nın da evrensel hukuk ilkelerine uygun olmasını
sağlamakla yükümlüdür.
Hukukun temel ilkeleri arasında yer alan eşitlik ilkesine
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre, herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
"Yasa önünde eşitlik ilkesi" hukuksal durumları aynı
olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi
yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
tutulacağı anlamına gelmez. Kimilerinin Anyasa'nın 13. maddesinde öngörülen
nedenlerle değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumları farklı kurallara bağlı
tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurma hukuk
devletinin en önemli işlevlerinden biri olduğundan hukuksal eşitlik sağlanmadan
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşemeyeceği açıktır.
Bu durumda, TBMM üyelerine T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal
güvenlik kuruluşlarınca bağlanacak emekli aylıklarında, aynı hizmet süresi ve
aynı öğrenim durumuna sahip emsali yasama organı üyelerine makam tazminatı, ek
gösterge ve diğer unsurlar eklenerek T.C. Emekli Sandığı'nca bağlanması gereken
emekli aylığı tutarının esas alınması, bu kişilerin de ikinci
fıkra uyarınca Sandık iştirakçilerinin derece ve kademelerine göre yararlanmakta
oldukları en yüksek ek göstergeye bağlı tutularak bu fıkradaki imtiyazlı
durumdan yararlanmaları sonucunu doğuracağından üçüncü ve dördüncü fıkralar,
Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Haşim KILIÇ ve Lütfi F. TUNCEL her iki fıkranın, Mustafa BUMİN ise
üçüncü fıkranın iptaline katılmamıştır.
d) Beşinci Fıkranın İncelenmesi
Fıkrada, "işbu hükümler; bu Kanundan yararlananlardan
ölenlerin dul ve yetimleri hakkında da uygulanarak aylık bağlanır"
denilmektedir.
Yukarıdaki ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralara ilişkin Anayasa'ya
aykırılık gerekçeleri bu fıkra için de geçerli olduğundan, Anayasa'nın 2. ve
10. maddelerine aykırı görülen kuralın iptali gerekir.
Haşim KILIÇ ve Lütfi F. TUNCEL bu görüşlere katılmamışdır.
e) Altıncı Fıkranın İncelenmesi
Fıkrada, "Makam tazminatı da T.C. Emekli Sandığı
iştirakçilerinin yararlanmakta olduğu en yüksek tutarın dörtte üçü üzerinden
ödenir. Makam tazminatı ödenmesine ve kesilmesine dair özel hükümler ile bu
Kanunun 5. maddesine göre ödenecek tazminata ilişkin hükümler saklıdır"
denilmektedir.
Kamu personeline ödenecek makam tazminatı, ilgili yasalarda,
görev, ünvan ve rütbe gibi kimi özellikler gözetilerek belirlenmiştir.
İtiraz konusu altıncı fıkra ile Yasama Organı üyeleriyle dışarıdan
atanan bakanlara bu özellikler aranmadan imtiyaz oluşturacak şekilde makam
tazminatı ödenmesinin öngörülmesi, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine
aykırıdır. Fıkranın iptali gerekir.
Haşim KILIÇ ve Lütfi F. TUNCEL bu görüşlere katılmamıştır.
f) Yedinci Fıkranın İncelenmesi
Fıkrada, "5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Yasama Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan
bakanların bu görevlerde geçen her hizmet yılı için aynı Kanunun 32 nci maddesi
çerçevesinde üç aylık fiili hizmet zammı uygulanır" denilmektedir.
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasası'nın 32. maddesinde fiili
hizmet zammından yararlanacaklar sayılmıştır. Fiili hizmet zammı, ağır,
yıpratıcı ve tehlikeli hizmetlerde çalışanların bu çalışma koşulları nedeniyle
yıpranmalarına karşılık her hizmet yılına fiilen çalışmadan katılan
"itibari" bir süredir.
Yasama organı üyeleriyle dışarıdan atanan bakanlara Anayasal
sınırlar içinde kalmak koşuluyla fiili hizmet zammı verilmesi yasakoyucunun
takdir alanı içinde olduğundan, kural Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı
görülmemiştir. İptal isteminin reddi gerekir.
Güven DİNÇER bu görüşlere katılmamıştır.
2- 4234 Sayılı Yasa'nın 3. Maddesiyle 3671 Sayılı Yasa'ya Eklenen
Geçici Madde 6'nın İncelenmesi
Geçici 6. maddede, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
önce Yasama Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlarla bunların dul ve
yetimlerine çeşitli kanunlarda yeralan hükümlere göre bağlanmış bulunan aylık
ve sair tazminatlarla, bunların diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına ilişkin
olarak yapılmış bulunan her türlü işlem ve tahsisler geçerli olduğu gibi bu
kanunların uygulanmasından doğmuş olan haklar ve bağlanmış bulunan aylık ve
tazminatlar kazanılmış hak olarak saklı olup, ilgilileri hakkında
uygulanmasına ve bağlanmış bulunan emekli, dul ve yetim aylık, tazminat ve sair
haklarının ödenmesine devam edilir.
Birinci fıkra kapsamında bulunan aylık ve sair hak ve
tazminatların tahsis ve bağlanmasına ilişkin her türlü işlemler, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce ölenlerin dul ve yetimleri bakımından da
geçerli olup, dul ve yetim aylıkları bu Kanundaki oranlar dahilinde bağlanır ve
sair özlük, sağlık ve sosyal haklarının sağlanmasına da devam olunur."
denilmektedir.
Bu kuralla, amaç, anlam ve kapsam yönünden aynı olan 5434 sayılı
T.C. Emekli Sandığı Yasası'na 4104 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile eklenen
geçici madde 201, Anayasa'nın 153. maddesine aykırı görülerek, 13.5.1998 günlü,
E:1996/51, K:1998/17 sayılı kararla iptal edilmiştir.
Bir kaç kez iptal edilen kuralın yeniden yasalaştırılması Anayasa
Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını öngören Anayasa'nın 153. maddesine
aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Mustafa YAKUPOĞLU ve Fulya
KANTARCIOĞLU geçici 6. maddenin "yok hükmünde" olduğu düşüncesiyle bu
gerekçeye katılmamışlardır.
3- 4234 Sayılı Yasa'nın 3. Maddesiyle 3671 sayılı Yasa'ya Eklenen
Geçici Madde 7'nin İncelenmesi
Maddede, "Emekli aylığı bağlanmasına esas hizmet süreleri
toplamı kadın ise 20 yıldan, erkek ise 25 yıldan eksik olan ve halen bu Kanun
uyarınca kendilerine sandıkça aylık bağlanmış bulunanlardan istekte bulunanlar,
eksik kalan süreleri için en yüksek iştirakçinin T.C. Emekli Sandığı keseneğine
esas aylık tutarı üzerinden toplam kesenek ve kurum karşılıklarını bu Kanunun
yayımı tarihini takip eden dört ay içinde defaten ödemeleri halinde borcun
tamamının ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylıkları
yükseltilir. Bu suretle ihya edilen süreleri için ikramiye ve aylık
farkları ödenmez ve bu süreler için fiili hizmet zammı verilmez.
Ayrıca borcun tahakkukunun yapıldığı tarihi takip eden aybaşı ile
borcun tamamının ödendiği tarihi takip eden aybaşına kadar geçen sürede emekli
aylığı ödenmez." denilmektedir.
Bu kuralla, emekli aylığı bağlanmasına esas olan hizmet sürelerini
tamamlamamalarına karşın, bu Yasa uyarınca kendilerine Sandık'ça aylık
bağlanmış bulunanlara eksik kalan bu süreleri için en yüksek iştirakçinin T.C.
Emekli Sandığı keseneğine esas aylık tutarı üzerinden borçlanma olanağı
getirilerek, Sandığın diğer iştirakçilerine tanınmayan ayrıcalıklı bir durum
yaratılmıştır.
Kimi kişi ve topluluklara imtiyaz tanınmasının eşitliğe ve bu
ilkeyi gerçekleştirmekle yükümlü hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturacağı
açıktır.
Bu durumda kural, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptali
gerekir.
E- İptal Sonucunda Yasa'nın Diğer Hükümlerinin Uygulama Olanağını
Yitirip Yitirmediği Sorunu
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrasında, "Ancak başvuru,
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu belirli madde veya hükümlerin iptali
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti
gerekçesinde belirtmek şartıyla, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
İçtüzüğün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir" denilmektedir.
İptal edilen kurallar nedeniyle, Yasa'nın 2. maddesiyle birinci ve
ikinci fıkraları değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik
5. maddesinin uygulanma olanağı kalmadığından, 2949 sayılı Yasa'nın 29.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptali gerekir.
Haşim KILIÇ, Mustafa BUMİN, Lütfi F.TUNCEL, Fulya KANTARCIOĞLU ile
Rüştü SÖNMEZ bu görüşe katılmamıştır.
F- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez" denilmekte, Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü
fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise,
Anayasa Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukukî boşluğu kamu
düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici mahiyette görürse yukarıdaki
fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
4234 sayılı Yasa'nın Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen
kurallar nedeniyle doğan hukuksal boşluk, kamu düzenini ve kamu yararını
olumsuz yönde etkileyeceğinden gerekli düzenlemelerin yapılması için yasama
organına süre tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete'de yayımından
başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesi gerekli görülmüştür.
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Ali HÜNER ile Fulya KANTARCIOĞLU bu
görüşe katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
3.4.1997 günlü, 4234 sayılı "26.10.1990 Tarih ve 3671 Sayılı
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun"un:
A- 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek, Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanun'un 4049
sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin,
1- Birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2- İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim
KILIÇ'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
3- Üçüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim
KILIÇ, Mustafa BUMİN ile Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
4- Dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarının Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALLERİNE, Haşim KILIÇ ile Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
5- Yedinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 3. maddesiyle 3671 sayılı Yasa'ya eklenen "Geçici Madde
6" ve "Geçici Madde 7"nin, Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALLERİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- İptal edilen kurallar nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan
Yasa'nın 2. maddesiyle birinci ve ikinci fıkraları değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesinin, 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 29. maddesinin
ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, Haşim KILIÇ, Mustafa BUMİN, Lütfi F. TUNCEL,
Fulya KANTARCIOĞLU ile Rüştü SÖNMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D- İptal edilen kurallar nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkraları gereğince İPTAL HÜKÜMLERİNİN, KARARIN RESMİ GAZETE'DE
YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ÜÇ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, Yalçın ACARGÜN,
Mustafa BUMİN, Ali HÜNER ile Fulya KANTARCIOĞLU'nun "Süre verilmesine
gerek olmadığı" yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 27.5.1999 gününde
karar verildi.
Başkan
Ahmet Necdet
SEZER
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Mustafa
YAKUPOĞLU
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mahir Can
ILICAK
|
Üye
Rüştü SÖNMEZ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olan üniversite öğretim üyeleri
tarafından, 3.4.1997 günlü, 4234 sayılı "26.10.1990 Tarih ve 3671 Sayılı
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun"un 1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu ve bu
nedenle hak sahipleri lehine uygulanmaması için Emekli Sandığı Genel
Müdürlüğü'ne başvurulmuştur. Başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan davada, söz konusu Kanun'un 1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülerek, konunun Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi
istenilmiştir. Davacıların Anayasa'ya aykarılık savını ciddi bulan Ankara 1.
İdare Mahkemesi, 4234 sayılı Kanun'un 1., 2. ve 3. maddelerinin Anayasa'nın 2.,
10. ve 153. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği gerekçesiyle Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmuştur
Anayasa Yargısı'nda, bir yasa, KHK veya TBMM İçtüzüğü'nün
Anayasa'ya aykırılığı savıyla iptali için iki başvuru yolu vardır. Bunlardan
birincisi, Anayasa'nın 150 ve 151. maddeleriyle 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 18 ilâ 27.
maddelerinde belirtilen "iptal davası", diğeri de Anayasa'nın 152. ve
2949 sayılı Yasa'nın da 28. maddesinde gösterilen "itiraz davası"dır.
Bu iki başvuru şekli birbirinden ayrı kurallara bağlı kılınmıştır.
1961 Anayasası'nın 149. maddesinde, Cumhurbaşkanı, yasama
meclislerindeki siyasî parti grupları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu
bulunan siyasî partiler ile son milletvekili genel seçimlerinde geçerli oy
sayısının en az yüzde onunu alan siyasî partiler; yasama meclislerinden birinin
üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyeleri; kendi varlık ve
görevlerini ilgilendiren alanlarda Yüksek Hakimler Kurulu, Yargıtay, Danıştay,
Askerî Yargıtay ve Üniversitelerin; kanunların veya TBMM İçtüzüğü'nün veya
bunların belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırlığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ne
doğrudan doğruya iptal davası açabileceği belirtilmiş olmasına karşın, 1982
Anayasası'nın 150. maddesiyle doğrudan iptal davası açma hakkına sahip olanlar
azaltılmıştır. 1982 Anayasası'nın 150. maddesine göre doğrudan iptal davası
açabilmeye yetkili olanlar; Cumhurbaşkanı, iktidar ve anamuhalefet partisi
meclis grupları ile TBMM üye tamsayısının en az beşte biri oranındaki
üyeleridir.
1982 Anayasası'nın 150. maddesine ilişkin gerekçede de;
"iptal davası açmak hakkına sahip olanlar 1961 Anayasasında
belirlenenlerden bir miktar azaltılmıştır. 1961 Anayasasında dava açma hakkı
tanınıp da yeniden düzenlenen madde ile kendilerine bu hak tanınmayanlar gerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte biri marifetiyle ve
gerek genel mahkemelerde açacakları dava yoluyla, haklarında uygulanacak
kanun hükümlerinin Anayasaya aykırılığını iddia edebilirler. Bu imkân varken
ayrı bir dava hakkı tanımak gereksiz görülmüştür" denilmiştir.
1982 Anayasası'nın 152., 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesine göre,
bir davaya bakmakta olan mahkeme, yasa veya KHK'nin o davada uygulanacak olan
hükümlerinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Gerek
Anayasa'da ve gerekse 2949 sayılı Yasa'da yer alan "davaya bakmakta olan
mahkeme" kuralı ile kastedilen husus kuşkusuz ki, davanın esastan
görülmesi için koşulları oluşmuş olan davalardır. Yoksa, bir mahkemenin önüne
getirilen dava; görev, ehliyet, süre gibi davanın esastan görülmesini
engelleyen nedenler taşıyorsa, bu durumda uyuşmazlığın esasında
uygulanacak olan bir yasa kuralının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulamaz.
İtiraz yoluyla yapılan başvurularda "uygulanacak yasa kuralı"
konusu üzerinde Anayasa Mahkemesi'nde titizlikle durulmakta, mahkemelerce
iptali istenilmiş olsa bile, görülmekte olan dava nedeniyle uygulanması söz
konusu olmayan yasa hükümleri anayasal denetim dışında tutulmaktadır.
Mahkememizin bu konuda gösterdiği titizlik Anayasa'nın 152 ve 2949 sayılı
Yasa'nın 28. maddesi gereğidir. Doğrudan yapılan başvurularla olan farklılık
da, bu hususta kendini göstermektedir. başka bir anlatımla, Anayasa
Mahkemesi'ne açılan iptal davalarında bir yasa veya KHK'nin tüm hükümlerinin
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülebilirken, itiraz başvurularında ancak davada
uygulanacak yasa veya KHK hükümlerinin iptali istenebilmektedir.
Dava konusu uyuşmazlıkla ilgili duruma gelince; davacılar, sandık
iştirakçisi sıfatıyla, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'ne başvurarak
kendileri ile hiçbir ilgisi bulunmayan 4234 sayılı Kanun'a göre yapılan
ödemelerin durdurulmasını istemişler, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle de İdare Mahkemesi'nde dava açmışlardır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 4001 sayılı Kanun'la
değişik 2. maddesinde, idari işlemler hakkında kimlerin iptal davası
açabilecekleri belirtilmiştir. Hernekadar 2. maddede yer alan "kişisel
hakları ihlal edilenler" ibaresi, Anayasa Mahkemesi'nin 21.9.1995 günlü,
Esas: 1995/27; Karar: 1995/47 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve bu güne kadar
bu konuda yeni bir düzenleme yapılmamış ise de, söz konusu Anayasa
Mahkemesi kararının iptal gerekçesinde belirtildiği gibi, "... bir idari
işlemin iptalinin istenebilmesi için davacının menfaatinin ihlal edilmiş olması
gerekir. Yargı kararlarında ve öğretide "menfaat" davacı ile
iptalini istediği idari işlem arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdari işlem ile
dava açan kişi arasında meşru, güncel ve ciddi bir ilişki söz konusu
ise..." davada menfaat bağının bulunduğu kabul edilmektedir.
Olayda, dava konusu idari işlemin davacıların "kişisel
menfaatleri"ni ihlal etmemesi nedeniyle İdare Mahkemesi'nce davanın
esasının incelenmemesi ve davanın ehliyet yönünden reddedilmesi gerekir. Bir
idari işlemin iptali için dava ehliyeti bulunmayan kimse tarafından yapılan
başvuruda, bakılmakta olan bir davanın var olduğundan söz edilemez.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nce böyle bir inceleme yapılamayacağı,
bu yetkinin yalnızca yerel mahkemelere ait olduğu, dilekçenin harçlandırılarak
deftere kaydı ile davanın açılmış sayılacağı, başkaca bir hususun aranmayacağı,
aksi halde, davaya bakan mahkeme ve bağlı olduğu temyiz merciileri ile Anayasa
Mahkemesi kararları arasında farklılıklar (çelişkiler) olabileceği, bu nedenle
davanın ön kabul koşullarının bulunup bulunmadığı yolundaki bir
incelemenin Anayasa Mahkemesi'nce yapılamayacağı yolundaki görüşte isabet
yoktur. Olayımızda olduğu gibi, davacının dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı
Anayasa Mahkemesi'nin kendi önündeki davaya bakıp bakamayacağının tespiti için
gereklidir. Böyle bir inceleme ile verilecek karar sonucu Anayasa
Mahkemesi'nce, yerel mahkeme tarafından gönderilen davanın Anayasa'ya aykırılık
iddiası incelenemeyecektir. Yoksa, gönderen Mahkeme'nin önündeki davanın
esasına girip girilemeyeceğinin takdiri o mahkemeye aittir. Başka bir
anlatımla, mahkemenin görev alanına müdahale söz konusu değildir. Çünkü,
Mahkeme Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla kendini bağlı sayarak davanın ehliyet
yönünden reddine karar vermek zorunda değildir. Aksi düşüncenin kabulü halinde,
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan bu tür başvuruda, Mahkemenin önünde
bakılmakta olan dava bulunup bulunmadığı yolunda Anayasa Mahkemesi'nce başkaca
inceleme yapılamayacak, dolayısıyla gönderen Mahkeme'nin kararı Anayasa
Mahkemesi'ni bağlamış olacaktır.
Benzeri bir uyuşmazlık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nce verilen
13.7.1994 günlü, Esas:1994/60, Karar:1994/54 sayılı kararda, Anayasa
Mahkemesi'ne itiraz yoluyla yapılan başvuru, başvuran Mahkeme'deki davada
davacının dava ehliyeti olmadığı, bu durumda Mahkemenin elinde bakılmakta olan
bir davanın varlığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, başvuran Mahkeme'nin elinde bakmakta olduğu
bir dava bulunmadığından başvurunun yetkisizlik yönünden reddi gerekeceği
kanısıyla, işin esasının incelenmesine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun 32. maddesi bazı kamu
görevlilerine hizmetleri gereği maruz kaldıkları özel yıpranma sebebiyle fiili
hizmet zammı verilmesini öngörmektedir.
Sözü edilen maddenin incelenmesinden açıkça görüleceği üzere fiili
hizmet zammı alacak hizmetlerin tamamı millî savunma, güvenlik, tarımsal
mücadele ve demiryolları gibi fiziksel yıpranmaya neden olan hizmetlerdir.
Milletvekillerinin hizmetleri bu tarz bir yıpranma sebebi
oluşturmadığından kendilerine verilecek fiili hizmet zammı açıkça imtiyazdır.
Bu nedenle Anayasa'nın 10. maddesine aykırı olan 3671 sayılı Kanun'un 4224
sayılı Kanun'la değişik 2. maddesinin altıncı fıkrasının iptali gerekeceği
oyuyla kararın bu bölümüne karşıyım.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
1- 3671 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek,
Yolluk ve Emekliliklerine Dair Kanun'un 4234 sayılı Yasa ile değişik 2.
maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına aykırı
bulunarak iptali yolundaki çoğunluk görüşüne katılmadım.
TBMM üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik durumlarını düzenleyen
7.5.1986 günlü ve 3284 sayılı Yasa ile 21.4.1988 günlü ve 3430 sayılı Yasa
Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde; Yasama organı
üyeliklerine seçilenler ile dışarıdan atanan bakanların veya bunlardan görev
süreleri sona erenlerden T.C. Emekli Sandığı'yla ilgilendirilmesi gereken
bir göreve girenlerin ÖĞRENİM DURUMLARINA ve HİZMET SÜRELERİNE bakılmaksızın
emekliliğe esas derece ve kademesinin birinci derecesinin son kademesinden, ek
göstergenin ise diğer iştirakçilere verilen en yüksek miktar üzerinden
uygulanmasının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu belirtiyordu. Başka
bir anlatımla üyeler, Emekli Sandığı ile ilgilendirilirken öğrenim durumları
ile hizmet sürelerinin dikkate alınmaması Anayasa'ya aykırı görülmüştür.
Bu kez, yasakoyucu, Anayasa Mahkemesi'nin yukarı da
belirtilen iptal gerekçesine uygun olarak emekliliği 2. madde ile düzenlemiş ve
TBMM üyelerinin emekli sandığı ile ilgilendirilmelerinde öğrenim ve hizmet
durumlarına göre girebilecekleri derece ve kademeyi, emekli keseneğine esas
kabul etmiştir. Ek gösterge konusunda ise T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinin
derece ve kademelerine göre aldıkları en yüksek ek göstergenin uygulanacağı
öngörülmüştür.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarına uygun olarak yapılan bu
yeni düzenleme gerek teknik içerik, gerek kapsam, gerekse konu bakımından iptal
edilen yasalara göre farklı bir yapı arzetmektedir. Teknik açıdan bu farklılığa
rağmen çoğunluk görüşünde belirtildiği gibi Anayasa'nın 153. maddesinin son
fıkrasına aykırı bulunması hukuka uygun düşmez. Zira bu maddeye aykırı
olabilmesi için yeni yasa hükmünün iptal edilenlerle aynı içerik ve kapsamda
bulunması halinde mümkündür. Kaldı ki yeni düzenleme aynı kapsamda olmadığı
gibi Anayasa'ya uygun çıkarılmıştır.
Çoğunluk görüşüne göre emekli keseneğine esas olan ek göstergenin
önceki iptal kararlarında belirtilen "hizmet süresi ve öğrenim durumları
gözetilmeden" tespit edilmiştir denilmektedir.
Emekli keseneğine esas aylık, öğrenim durumu ile hizmet süresine
uygun tesbit edilmesine rağmen ek göstergenin bu ölçütlere uygun olmaması
Anayasa'ya aykırı olamaz. Zira yasama organı üyeleri dışındaki diğer emekli
sandığı iştirakçilerinde de ek gösterge bazen öğrenim durumu ve hizmet
sürelerine göre belli edilirken bazen de kadro ünvanı ile görevin konum ve
önemi dikkate alınarak tesbit edilebilmektedir. Yasakoyucunun eğer haklı bir
dayanağı var ise eşitlik ilkesine aykırı gibi gelse de böyle düzenlemeler
yapabilir. Çünkü bazı kamu görevlerinin konumu ve önemi farklı yasal
düzenlemelerin haklı dayanağı olur. 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası ile
düzenlenen ek gösterge uygulamasına bakılırsa görev ve ünvanlara göre çok
değişik yapılanma olduğu hemen görülür. Değişik miktarlardaki bu ek göstergeler
iştirakçilerin emekliliklerine de değişik şekilde aynen yansımaktadır.
Hizmet süresi ve öğrenim durumu gibi ölçütlere bakılmaksızın tesbit edilmiş ek
göstergeler vardır. 657 sayılı Yasa'nın 59. maddesinde düzenlenen istisnai
memurluklarda bunu çok açık biçimde görmek mümkündür. İstisnai memuriyete
atanan ilkokul mezunu bir kişi öğrenim durumu ve hizmeti uygun olmamasına
rağmen fiilen 1. dereceyi ve buna tahsis edilmiş ek gösterge karşılığını
alabilmektedir. Her ne kadar emekliliğe esas aylığı, müktesebi olan
girebileceği derece ve kademe ise de emekliliğe yansıyan ek göstergesi fiilen
aldığı 1. dereceye tahsis edilmiş ek göstergedir. Başka bir anlatımla yasama
organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlar için getirilmiş dava konusu
düzenlemenin aynısı uygulanmaktadır.
Avukatlar arasından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen kişilerde
de durum aynıdır. 15 yıl fiilen avukatlık yapan ve üyeliğe seçilenlerin
emekliliğe esas aylığı çok düşük olmasına karşın, Anayasa Mahkemesi üyeliğine
tahsis edilmiş 1. derece aylığını ve bu kadroya tahsisli ek göstergeyi almakta,
emekliliğine ise bu ek gösterge yansımaktadır.
Bu örnekler göstermektedir ki emekliliğe yansıyan ek gösterge
uygulamasında öğrenim durumu ve hizmet süresi gözetilmeden, yapılan görevin
önemi ve konumu gözönüne alınarak tesbit yapılması yaygın bir uygulama olup
haklı bir nedene dayanmaktadır. Bu haklı nedene dayalı farklı düzenlemenin
Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu söylenemez.
2- Daha önce milletvekilleriyle dışarıdan atanan bakanlar veya bu
görevleri sona erenler için hangi sosyal güvenlik kurumundan emekli olursa
olsunlar emekli aylıklarının T. C. Emekli Sandığı'nca ödenmesi kuralı
getirilmiş ancak, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiştir.
İptali istenen maddenin üçüncü fıkrası ile bu gerekçeye uygun
düzenleme yapılarak T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenler başka sosyal
güvenlik kuruluşlarından emekli olmaları durumunda emekli sandığı
iştirakçiliğine son verilerek emekli aylıkları bu kuruluşlarca bağlanacaktır.
Mahkememizin iptal gerekçesine uygun olarak yapılan bu
düzenleme yine iptal edilmiştir. Ancak, bu fıkranın neden iptal
edildiğine ilişkin herhangi bir gerekçe belirtilmemiştir. Anayasa'ya aykırı
olmayan bu fıkranın iptaline ilişkin çoğunluk kararına katılmadım.
3- 2. maddenin dördüncü fıkrası ile T. C. Emekli Sandığı dışındaki
sosyal güvenlik kurumlarından emekli olmaları gerekenlere Sandık'ça bağlanacak
aylık, aynı hizmet süresine sahip emsali yasama organı üyelerine T. C. Emekli Sandığı'nca
bağlanan emekli aylığı tutarına yükseltilmek suretiyle milletvekili
ve dışarıdan atanan bakanların kendi yasal düzenleri içindeki eşitlik
sağlanmak istenmiştir. Bu düzenleme yapılmamış olsaydı yasama organı üyeleri
arasında farklı uygulama olacağından eşitlik ilkesine aykırılık o zaman
doğardı. Bu nedenle getirilen düzenlemenin Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur.
4- Maddenin beşinci ve altıncı fıkralarındaki düzenlemelerin
iptaline ise "ek gösterge"yle ilgili (1) nolu bölümde yapılan
gerekçelerle katılmadım.
KARŞIOY
YAZISI
4234 sayılı Yasa ile ilgili olarak, Üye Fulya KANTARCIOĞLU
tarafından yazılan karşıoy gerekçesinin, 2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesiyle
ilgili bölümü dışındaki görüşlere katılıyorum.
DEĞİŞİK
GEREKÇE YAZISI
4234 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı
Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası ve aynı Kanun'un 3. maddesiyle 3671
sayılı Kanun'a eklenen "Geçici Madde 6"nın ve Anayasa'nın 153.
maddesine aykırılığı nedeniyle iptali yolundaki bölüme gerekçe yönünden
katılmıyorum.
Yukarıda sözü edilen Yasa kurallarıyla, daha önce yayımlanan ve
Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararıyla Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
bulunarak iptal edilen kararları gözetilmeden bu kararları etkisiz hale
getirecek biçimde yeni yasal düzenleme yapılmıştır. İptali istenen kurallar,
Anayasa Mahkemesi'nce verilen iptal kararlarına direnme niteliğindedir.
İtiraz konusu kurallar bu haliyle sadece Anayasa'nın 153.
maddesine aykırı olmayıp, aşağıda açıklanan nedenlerle yok hükmündedir.
Anayasa yargısında örneği bulunmamakla beraber, adlî ve idarî
yargıda yokluk hallerine zaman zaman rastlanmaktadır.
Bir işlemin geçerli olabilmesi için asli ve tamamlayıcı unsurları
taşıması gerekir. Bu unsurlardan birisinin bulunmaması işlemi sakat duruma
getirir. Bir işlemin tamamlayıcı unsurlarındaki noksanlıklar da bu işlemi
değişik derecelerde sakatlar. Tamamlayıcı unsurlardaki noksanlar nedeniyle
sakat olan idari işlemler usulüne uygun biçimde idarece geri alınıncaya veya
aleyhine açılan bir dava sonucu idare mahkemesince iptal edilinceye kadar hukuk
alemindeki yürürlüğünü sürdürür. Başka bir deyişle bu tür idari işlemler iptal
edilinceye kadar hukuka uygunluk karinesinden yararlanarak yürürlükte kalır.
Ancak, bir idarî işlemin asli unsurlarda noksanlık varsa, bu
durum, işlemin "yok" sayılmasına neden olur. Böyle bir işlemin
yokluğunun saptanabilmesi için herkes dava açabileceği gibi, davanın
açılabilmesi herhangi bir süreye de tabi değildir. Yokluk hali, işlemi alındığı
tarihten itibaren hükümsüz kılar ve uyuşmazlık halinde hakim, işlemin yokluğunu
saptamakla yetinir ve ayrıca işlemin iptali yolunda herhangi bir hüküm vermez.
Yokluk halinin varlığı bir bakıma eylemsel (fiili) durumu ifade eder.
İdari yargıda aleyhine iptal davası açılan her işlem, yetki,
şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılığı bulunup
bulunmadığı yönünden incelenir. Bu aykırılıklardan birinin varlığı halinde
işlem sakatlanır. İdari yargıda "yokluk", idari işlemin dayandığı
unsurlar incelenerek saptanır. İdari yargıda yokluk halini gösteren iki durum
vardır ve bunlar işlemin yetkili kurum veya kişi yerine yetkisiz kişi ya da
kurumca alınmış olması (yetki gasbı) ile organlardan birinin diğerinin görev
alanına giren konularda karar almış (görev-fonksiyon gasbı) olması halleridir.
Bir özel hukuk tüzel kişisinin idare yerine geçerek kamulaştırma kararı
alması "yetki gasbı"na, valinin belediye başkanına yasayla açıkça
verilen bir yetkiyi kullanması ve belediye başkanı adına karar alması da
"görev gasbı"na örnek olarak gösterilebilir. Bu iki halin
dışında ayrıca biçim veya usul yönünden çok ağır ve açık sakatlıklar da bir
işlemin "yok" sayılmasına neden olabilmektedir. Danıştay'ın
incelemesinden geçirilmeden veya Cumhurbaşkanınca imzalanmadan bir tüzüğün
yürürlüğe konulmuş olması hali biçim yönünden işlemin yok sayılmasına neden
olacak örneği teşkil etmektedir.
Gerek Fransız Danıştay'ı (Conseil D'Etat) ve gerekse Türk
Danıştay'ı bugüne kadar verdikleri pekçok kararlarında "yok"luğu
saptadıktan sonra kimi kez davanın reddine veya işlemin hükümsüzlüğüne, kimi
kez de karara yer olmadığına ya da işlemin iptaline karar vermişlerdir.
Hernekadar idari yargı yerlerince, idari işlemlerin "yok" hükmünde
olduğunun saptanmasından sonra işlemin hükümsüzlüğü belirtilerek yargılama giderlerini
de karşı tarafa yüklemek suretiyle davanın reddine karar verilmesi en doğru yol
ise de, uygulamada oluşacak kimi duraksamaların giderilmesi amacıyla işlemin
iptaline karar verilmiş olması hallerini de anlayışla karşılamak gerekir.
İdari yargıdaki yokluk haline bu çok öz bakıştan sonra Anayasa
yargısında da yokluk haline ana hatlarıyla değinmek gerekir.
Yasama işlemleri de idari işlemler gibi, kurucu (asli) ve
tamamlayıcı (feri) unsurlardan oluşur. Kurucu
(asli) unsurlardaki yasama işleminin dayanağı "temel Anayasa
kuralları"dır. Temel nitelik arzetmeyen uyulması gerekli diğer
Anayasa kuralları da yasama işleminin tamamlayıcı unsurlarını oluşturur. Kurucu
(asli) unsurlardaki eksikliklerle Anayasa'ya açıkça aykırılık durumunda yasama
işlemi de "yok" kabul edilebilir. Oysa tamamlayıcı unsurlardaki
eksikliğin saptanması halinde ise Anayasa Mahkemesi'nce yasama işleminin
iptaline karar verilir.
Örneğin kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanılarak
TBMM'ce Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Yüksek Yargı Organları gibi Devletin
temel kurumlarına son verilmesi anayasal yetki gasbının tipik bir örneği olarak
gösterilebilir ve bu tür yasama tasarrufları "yok"lukla sakattır.
Anayasa Mahkemesi'nin 17.9.1992 günlü, Esas: 1992/26, Karar:
1992/48 sayılı kararında açıklandığı gibi, yönetim hukukundaki yokluk bir
hukuki işlemin hiç doğmamış, hukuk alemine çıkmamış sayılması sonucunu doğurur.
Anayasa yargısında yasama işlemlerinin yok sayılabilmesi ancak yetki ve görev
gasbı ya da çok ağır biçim eksikliğinin varlığı halinde olanaklıdır. Sözü
edilen Anayasa Mahkemesi kararından da anlaşılacağı gibi, Anayasa yargısında da
koşullarının varlığı halinde "yokluk hali" söz konusu olabilir ve bu
durumda yasama işlemi hiç doğmamış ve hukuk alemine çıkmamış sayılmalıdır.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, Anayasa
Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını,
gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bu kural uyarınca Anayasa'ya aykırı bulunarak
iptal edilen bir konuda aynı içerik ve nitelikte yeni bir yasa çıkarılmaması
gerekir. Yasama organı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarından sonra aynı
konuda yeni bir yasa yaparken Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında açıklanan
gerekçeleri gözönünde bulundurmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma ve bu
kararların gereğini yerine getirme yükümlülüğü hukuk devleti olabilmenin temel
göstergesidir.
Anayasa'nın 153. maddesine aykırılık, Anayasa Mahkemesi
kararlarını etkisiz kılmaya yönelik "ağır ihlal" halini oluşturur. Bu
ağır ihlal, mahkemece açıkça görülmekte ise, yasama işleminin yok sayılması
gerekir.
Bu hale göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı
ilkesine aykırılığı nedeniyle bir yasama işleminin yok sayılabilmesi için
Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralla aynı veya özdeş nitelikte
başka bir kuralın yasalaştırılması ve böylece Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
biçimde Mahkeme kararının etkisiz duruma düşürüldüğünün Anayasa Mahkemesi'nce
saptanması gerekir. özellikle Anayasa Mahkemesi'nce Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı bulunarak iptal edilen bir kuralın aynının yasalaştırılması halinde,
Anayasa'ya "ağır aykırılık" ve "açıklık" koşulu birlikte
gerçekleşmiş olacağından yasama işleminin "yok"luğu söz konudur. Bu
durumda, Anayasa Mahkemesi'nce işlemin yokluğu saptanarak hükümsüzlüğüne karar
verilmelidir.
İşlemin yokluğunun Anayasa Mahkemesi'nce saptanması halinde,
yasama işlemi hukuk alemine çıktığı andan itibaren "yok"
sayıldığından, bu yasa kuralına göre yapılan idari işlemler de kendiliğinden
yoklukla sakat olur ve ilgililer lehine hiçbir hak sağlamaz.
Başka bir anlatımla, Anayasa'nın 6. maddesinin üçüncü fıkrasının
son tümcesine göre, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan
Devlet yetkisi kullanamaz. Yasama da Anayasa'nın verdiği yetkilerle sınırlı olmak
üzere faaliyet gösterir ve işlemlerinde Anayasa'ya aykırı davranmama çabası ve
özeni içinde bulunmalıdır. Anayasa'nın 153. maddesine aykırı bulunarak iptal
edilen bir yasanın aynının çıkartılması hususunda Anayasa'dan alınmış bir
yetkinin varlığından söz edilemez. Aksine, Anayasa'nın 153. maddesine
aykırı davranış Anayasa'yı ihlal suçu teşkil eder. Böyle bir direnme sonucu
ortaya çıkan yasanın ise "yoklukla sakat" olması ve ilgilileri lehine
hiçbir hak doğurmaması gerekir.
TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara emekliliklerinde
ayrıcalıklı hükümler getiren 751, 1425, 2254, 3284, 3430, 3671, 3855, 4049 ve
4104 sayılı Yasalar Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildikleri halde, dava konusu
kurallarla önceki iptal gerekçelerine aykırı biçimde iptal edilen yasalardaki
hükümler aynen getirilmiştir. Böylece Anayasa'ya aykırı davranışta direnme
gösterilmiş ve Anayasa Mahkemesi'nce iptal edileceğinin kesinlikle bilinmesine
karşın, iptal kararının yürürlüğe gireceği güne kadar geçecek süreç içerisinde
T.C. Emekli Sandığı'nca yapılacak farklı ödemeden yararlanılmak
istenilmiştir. Böyle bir kötüye kullanmayı hukuk korumaz. Bu durumda
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası uyarınca yasaklanmasına karşın direnme
sonucu ortaya çıkan kurallarının "yok hükmünde" olduğunun saptanması
gerekir.
Açıklanan nedenlerle, 3671 sayılı Kanun'un değişik 2. maddesinin
ikinci fıkrasıyla bu Yasa'ya eklenen Geçici Madde 6'nın iptaline ilişkin bölüme
gerekçe yönünden katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
A. Mahkemenin Yetkisizliği Yönünden
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddelerine göre, Anayasa Mahkemesi'ne
itiraz yoluyla yapılacak başvurular itiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin bakmakta
olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin baktığı dava, TBMM emeklileri
ile dışarıdan atanan bakanlara, bunların dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğü'nce yapılan ödemelerin kesilmesine ilişkin başvuruyu reddeden
işlemin iptaline ilişkindir.
3671 sayılı Kanun'un değişik 2. maddesinin üçüncü ve altıncı
fıkraları ile dördüncü fıkrasının son tümcesi dışındaki kurallara göre yapılan
ödemelerin, T.C. Emekli Sandığı ile ilgisi bulunmadığından, bu kurallara
ilişkin başvurunun, İdare Mahkemesi'nin baktığı davada uygulayacağı kurallar
olmaması nedeniyle Mahkeme'nin yetkisizliği yönünden reddi gerekir.
B. Esas Yönünden
3671 sayılı Kanun'un değişik 2. maddesinin üçüncü fıkrasında,
birinci fıkra uyarınca Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlerden 2829 sayılı
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi
Hakkında Kanun Hükümleri dikkate alınarak gerek 5434 sayılı, gerekse 506 sayılı
ve 1479 sayılı kanunların genel hükümleri çerçevesinde, aylıklarını bağlaması
gereken kurumun hizmet süresi ve diğer şartlarını taşıyan T.C. Emekli Sandığı
veya Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağkur veya 506 sayılı Kanun'un geçici 20.
maddesine tabi sandıklardan emekli olmaları halinde, T.C. Emekli Sandığı'nda
devam eden iştirakçiliklerine son verilerek, emekli aylıklarının ilgili sosyal
güvenlik kuruluşunca bağlanacağı belirtilmektedir.
İtiraz konusu fıkra ile getirilen kural, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara kimi ayrıcalık ve imtiyazlar
tanımamakta, aynı durumda bulunan tüm kamu görevlileri için tanınan haklardan
anılan kimselerin de yararlanmasını sağlamaktadır. Bu nedenle, bu kural
Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olmadığı gibi, 153. maddeye aykırılığı
da söz konusu değildir.
C. 2949 Sayılı Yasa'nın 29. Maddesinin Uygulanması Yönünden
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrasına göre, başvuru sonucu verilen
iptal kararı, itiraz konusu Kanun'un kimi hükümlerinin ya da tamamının
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi bu hususu kararında
belirtmek koşuluyla Kanun'un söz konusu öteki hükümlerinin veya tümünün
iptaline karar verebilmektedir.
3671 sayılı Kanun'un iptal edilen kimi hükümlerine rağmen değişik
5. madde uygulanma olanağını yitirmediğinden, bu maddenin de 2949 sayılı
Kanun'un 29. maddesi uyarınca iptalinde yasal isabet bulunmamaktadır.
D. İptal Kararının Yürürlüğe Girebilmesi İçin Süre Verilmesi
Sorunu
Esas hakkındaki değişik gerekçe oyumda açıkladığım gibi, 3671
sayılı Kanun'un değişik 2. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun'a eklenen
"Geçici Madde 6" yoklukla sakat olduğundan, bu kurallar için
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Kanun'un 53. maddesinin
dördüncü ve beşinci fıkraları uyarınca yürürlüğe girmesi için üç ay süre
tanınması yerinde değildir.
Yukarıda açıklanan yönlerden çokluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1- Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, mahkemeler,
bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde
kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün
iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar
uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince
açılmış ve Mahkeme'nin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa
kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya
davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte
bulunan kurallardır.
4234 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesinin birinci fıkrasında:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlar için
emekli olup olmadıklarına bakılmaksızın, görevleri devam ettiği sürece, aylık
ödeneklerinin brüt tutarından her ay için verilecek % 8 oranında dayanışma
primlerinden oluşacak bir fon kurulmuştur. Halen milletvekili olmayıp da emekli
aylıkları T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca
bağlananlardan fondan yapılan ödemenin % 8'i oranında, aylıkları T.C. Emekli
Sandığınca bağlananlardan da % 4'ü oranında fon idaresince fona kesinti
yapılır. 2 nci Madde uyarınca kendilerine fark tazminat ödenenlerin sosyal
güvenlik kuruluşlarına prim ödemek suretiyle geçen sürelerinin son yedi
yılının, T.C. Emekli Sandığına prim ödenerek geçirilen kısmının üçbuçuk yıldan
az olması halinde, bu süreyi üçbuçuk yıla tamamlayıncaya kadar geçen süre için
ilgililerden, en yüksek devlet memurunun T.C. Emekli Sandığı keseneğine esas
tutarı üzerinden, ayrıca fona % 15 oranında tamamlayıcı prim kesilir."
denilmektedir.
İtiraz konusu 3671 sayılı Yasa'nın beşinci maddesinin birinci
fıkrası TBMM üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlar için emekli olup
olmadıklarına bakılmaksızın, görevleri sürdüğü sürece, aylık ödeneklerinden
kesilecek dayanışma primleri ile oluşturulan bir "fonla" ilgilidir.
5. maddenin tümü kurulacak bu fondan "tazminat" adı altında yapılacak
ödemeleri hükme bağlamaktadır. Eğer fonun nakit durumu elverişsiz olursa,
TBMM bütçesine konacak olan ödenekten tediyede bulunulacaktır. İtiraz konusu bu
maddenin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle fonun gelir durumu artırılmaya
çalışılmıştır.
27.5.1999 günlü kararla, yukarıda belirtilen kuralların davada
uygulanacak kurallar olmadığına, bu sebeple bunlara ilişkin itirazın başvuran
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Ancak Mahkememizce incelenen ve iptaline karar verilen 4234 sayılı
Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile
değişik 2. maddesinin dördüncü fıkrasında, T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal
güvenlik kuruluşlarınca bağlanacak emekli aylıkları ile aynı hizmet süresine ve
aynı öğrenim durumuna sahip emsali, Yasama Organı Üyelerine makam tazminatı, ek
gösterge ve diğer unsurlar dahil edilerek, T.C. Emekli Sandığı'nca bağlanması
gereken emekli aylığı tutarı arasındaki fark tazminat olarak, bu Kanunun 5.
maddesiyle oluşturulan fondan karşılanır. Yasama Organı Üyeliği sona erenler
hakkında da yukarıdaki fıkralar uygulanır" kuralları yer almaktadır.
Böylece T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca bağlanacak
emekli aylıkları ile aynı hizmet süresine ve aynı öğrenim durumuna sahip emsali
yasama organı üyelerine makam tazminatı, ek gösterge ve diğer unsurlar
eklenerek Emekli Sandığı'nca bağlanması gereken, emekli aylığı tutarı
arasındaki farkın 3671 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle oluşturulan fondan karşılanacağı,
Yasama Organı Üyeliği sona erenler hakkında da aynı kuralların
uygulanacağı esası getirilmiştir. Sözü edilen dördüncü fıkra kuralları
incelenirken, davanın çözümünde ve davayı sonuçlandırmada Mahkeme, 3671 sayılı
Yasa'nın 5. maddisiyle oluşturulan fonun maksat ve kapsamını gözönünde
bulunduracak ve 4234 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle değiştirilen 3671
sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesinin birinci fıkrası
kuralları ile ikinci fıkrasında yükseltilen miktarı davada uygulayacaktır.
Diğer taraftan gerek 3671, gerek 4049 ve gerekse 4234 sayılı Yasa
kuralları bir bütün içinde ele alındığında yeni bir sistem oluşturulduğu
görülmektedir. Mahkememizin çoğunlukla aldığı kararla davada uygulanmayacak
kural olarak kabul ettiği fon oluşturulmasıyla ilgili sözü edilen 5. maddenin
belirtilen bütünlük ve sistem dışında görülmesi olanaklı değildir. Bu sebeple
sözü edilen kurallar, davada uygulanacak kurallar olduğundan aksi yönde oluşan
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
2- Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun,
kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir." hükmü yer almaktadır.
2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin üçüncü ve dördüncü
fıkralarında da, "Gerekli gördüğü hallerde Anayasa Mahkemesi, iptal
hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, iptal
kararının Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
Anayasa Mahkemesi bir kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli hükümlerinin iptali
halinde meydana gelecek olan hukuki boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu
yararını ihlal edici mahiyette görürse, yukarıdaki fıkra hükmünü uygular ve
boşluğun doldurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile
Başbakanlığa bilgi verir." denilmektedir.
Bu kurallara göre, Anayasa Mahkemesi, bir yasanın veya bunun
belirli kurallarının iptali halinde, ortaya çıkacak olan hukuksal boşluğu kamu
düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici nitelikte görürse iptal
kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca belirleyebilecek ve bu süre bir yılı
geçmeyecektir. İptal kararı üzerine süre verilebilmesi için iptal
nedeniyle hukuksal bir boşluğun doğması ve bu boşluğun kamu düzenini tehdit
veya kamu yararını ihlâl edici nitelikte olması gerekmektedir.
Görülmekte olan davada itiraz konusu kurallara ilişkin Anayasa
Mahkemesi'nce davanın esasıyla ilgili olarak dokuz defa iptal kararı
verilmiştir. Verilen iptal kararlarının pek çoğu da Anayasa'nın 153. maddesine
aykırılık nedenine dayanmaktadır. İptal kararları üzerine yeniden yapılan
düzenlemeler de bir evvelki kurallara özdeşlik arzetmektedir. Bu
sebeplerle, iptal edilen kurallar nedeniyle hukuksal boşluk doğmadığı gibi,
doğduğu kabul edilse dahi, bu boşluğun kamu düzenini tehdit ettiği veya kamu
yararını ihlâl edici nitelikte olduğu söylene mez. Aksine sözü edilen
kuralların iptali ile kamu düzeni ve kamu yararı korunmuş olmakta, hiçbir
şekilde hukukî bir boşluk da doğmamaktadır.
Bu nedenlerle Mahkememizce verilen iptal hükümlerinin, kararın
Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine
ilişkin çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
4234 sayılı Yasa ile ilgili olarak, Üye Fulya KANTARCIOĞLU
tarafından yazılan karşıoy gerekçesinin, 2949 sayılı Yasa'nın 29. ve 53.
maddeleriyle ilgili bölümü dışındaki görüşlere katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa Mahkemesi'nin 27.5.1999 günlü, E:1998/58, K:1999/19 sayılı
kararıyla; 3.4.1997 günlü ve 4234 sayılı "26.10.1990 tarih ve 3671 sayılı
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun"un kimi maddelerinin iptallerine, kimi maddelerine yönelik
iptal isteminin de reddine karar verilmiştir.
İptal kararına katıldığım, Yasa'nın 1. maddesi ile değiştirilen
3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa'yla değişik 2. maddesinin ikinci fıkrası
ile, "Geçici Madde 6" ve "Geçici Madde 7" için değişik oy
gerekçelerim; iptal kararına katılmadığım 4234 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile
değiştirilen, 3671 sayılı Yasa'nın, 4049 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin,
ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları için de karşıoy gerekçem
aşağıdadır:
A. DEĞİŞİK OY GEREKÇESİ
Anayasa'nın 80. maddesine göre, yalnız seçildikleri bölgeyi veya
kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil eden milletvekilleri, devlet
memuru statüsünde bulunmayan, özel statüdeki kamu görevlileridir.
Bu nedenle de, Anayasa'nın 86. maddesine göre, milletvekillerine
maaş değil, ödenek ve yolluk ödenir. Milletvekillerinin ödenek ve yollukları da
yasayla düzenlenir.
1961 Anayasası'nın 82. maddesinde, "ödeneğin aylık tutarı
birinci derecedeki Devlet memurunun aylığını; yolluk da ödeneğin yarısını
aşamaz" kuralı varken, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yolluk ve
ödenekleri üzerinde tartışma açılması ve polemik yapılmasının, Büyük Meclis'in
itibarını zedeleyeceği ve bu sebeple de yasaya açıklık getirilmesi gerekeceği;
personel yasasının getirmiş olduğu bir deyim olan derece sisteminin, ilerde
değişebileceği, başka sistemler ya da deyimler kullanılabileceği ve bu durumda
Anayasa'daki birinci derecedeki memur deyiminin yeni tartışmalara yol
açabileceği düşünce ve gerekçesiyle bu kural, 2.7.1971 günlü, 1421 sayılı Yasa
ile "ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet Memurunun almakta olduğu
miktarı, yolluk da ödeneğin yarısını aşamaz" biçiminde
değiştirilmiş ve 1982 Anayasası'nın 86. maddesinde de kural aynen
benimsenmiştir.
Bu konuda çıkartılan bir KHK ile de, en yüksek devlet memuru
olarak Başbakanlık Müsteşarı kabul edilmiş, bilâhare Başbakanlık Müsteşarı,
kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalıştırılacak personel arasına katılmış ve
milletvekillerinin ödenek ve yolluk hesaplamaları da buna göre yapılmağa
başlanılmıştır.
1982 Anayasası'na, 1961 Anayasası'ndan farklı olarak,
"Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine ödenecek ödenek ve yolluklar,
kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafından bağlanan emekli aylığı ve
benzeri ödemenin kesilmesini gerektirmez" kuralı konulmuştur.
Bunun dışında, Anayasa'da milletvekillerinin emekliliklerini
düzenleyen ya da onlara ayrıcalık tanınmasını gerektirecek bir kurala yer
verilmemiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Emekli Sandığı, Sosyal
Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan emekli olan, ya da bu kurumlarda iştirakçi
iken milletvekili seçilen, ya da bu kuruluşların hiçbirine dahil olmayan
milletvekilleri bulunmaktadır.
Anayasa'nın 60. maddesine göre, herkes sosyal güvenlik hakkına
sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar. Kuşkusuz milletvekilleri de sosyal güvenlik hakkından
yararlanacaklardır.
4234 sayılı Yasa'nın 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile
değişik 2. maddesini değiştiren 1. maddesinde, "Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlar, seçildikleri veya atandıkları,
emekli olanlar ise istekte bulundukları tarihi izleyen ayın başından itibaren
T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler..." denilmiştir. Böylece
yasakoyucu, milletvekillerinin, sosyal güvenlikleri yönünden, T.C. Emekli
Sandığı statüsü içinde bulunmalarını kabul etmiştir.
T.C. Emekli Sandığı sistemine bağlı bulunan kamu görevlilerinin
tabi oldukları kurallar 5434 sayılı Yasa ile belirlenmiştir. Bu Yasa'ya bağlı
olarak emeklilik hakkının kazanılabilmesi, kamu görevlisinin, memuriyet
statüsü, derece ve kademesi ile hizmette bulunulan süre yönünden belirli
koşulların yerine getirilmiş olmasına bağlıdır.
Anayasa'da milletvekilleri, ödenek ve yollukları yönünden en
yüksek Devlet memuru ile irtibatlandırıldığına ve emekliliklerinde de
yasakoyucu Emekli Sandığı statüsünü benimsediğine göre, Emekli Sandığı
Yasası'ndaki koşulların yerine getirilmesi koşuluyla milletvekillerinin
emekliliklerinde, en yüksek devlet memurunun emekli maaşı ile
eşitlendirilmeleri doğaldır. Ancak bunun dışındaki yasal düzenlemeler ve kimi
zorlamalar Anayasa ile çelişmektedir.
Emekli Sandığı'nın bağlı olduğu kuralların dışına çıkılarak sadece
milletvekili seçilmiş olmanın bir ayrıcalık haline getirilmesi ve yasalara,
milletvekilleri hakkında özel hükümler konulması Anayasa'nın 2. ve 10. maddesi
açıklığı karşısında olanaklı değildir. Bu konuda yapılacak yasal
düzenlemelerde, ödenek ve yolluklarla ilgili olarak 1971 yılında yapılan
Anayasa değişikliğindeki gerekçelerin de gözönünde bulundurulması, TBMM üyelerinin
kimi tartışma ve polemiklere karıştırılmasının önlenmesi, Anayasa'nın ilgili
maddelerinin getirdiği açık kurallarla birlikte, 2. maddesinde kurala
bağlanan hukuk devleti ve 10. maddesinde kurala bağlanan eşitlik ilkelerinin
gözardı edilmemesi ve makul, adîl ve anlaşılabilir bir milletvekilliği
emeklilik statüsünün oluşturulması yerinde ve yararlı olacaktır.
B. KARŞIOY GEREKÇESİ
1- Çoğunluğun iptal görüşüne katılmadığım, 4234 sayılı Yasa'nın 1.
maddesi ile değiştirilen, 3671 sayılı Yasa'nın, 4049 sayılı Yasa ile değişik 2.
maddesinin, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları sırasıyla şöyledir:
"Bu şekilde ilgilendirilenlerden; 24.5.1983 tarihli 2829
sayılı Kanun hükümleri dikkate alınarak gerek 5434 sayılı Kanunun, gerekse 506
ve 1479 sayılı Kanunların genel hükümleri çerçevesinde, aylıklarını bağlaması
gereken kurumun hizmet süresi ve diğer şartları taşıyanların T.C. Emekli
Sandığı veya Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur veya 506 sayılı Kanunun
geçici 20 nci maddesine tabi sandıklardan emekli olmaları halinde, T.C. Emekli
Sandığında devam eden iştirakçiliklerine son verilerek, emekli aylıkları ilgili
sosyal güvenlik kuruluşunca bağlanır.
T.C. Emekli Sandığı dışındaki sosyal güvenlik kuruluşlarınca
bağlanacak emekli aylıkları ile aynı hizmet süresine ve aynı öğrenim durumuna
sahip emsali Yasama Organı Üyelerine makam tazminatı, ek gösterge ve diğer
unsurlar dahil edilerek T.C. Emekli Sandığınca bağlanması gereken emekli aylığı
tutarı arasındaki fark tazminat olarak, bu Kanunun 5 inci maddesiyle oluşturulan
fondan karşılanır. Yasama Organı Üyeliği sona erenler hakkında da yukarıdaki
fıkralar uygulanır.
İşbu hükümler; bu kanundan yararlananlardan ölenlerin dul ve
yetimleri hakkında da uygulanarak aylık bağlanır.
Makam tazminatı da T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinin
yararlanmakta olduğu en yüksek tutarın dörtte üçü üzerinden ödenir. Makam
tazminatı ödenmesine ve kesilmesine dair özel hükümler ile bu Kanunun 5 inci
maddesine göre ödenecek tazminata ilişkin hükümler saklıdır."
Anayasa'nın 2. maddesinde kurala bağlanan hukuk devleti, insan
haklarına saygı gösteren bu hakları koruyarak, adaletli bir hukuk düzeni kuran
ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün etkinliklerinde hukuka
ve Anayasa'ya uyan devlettir. Hukuk devleti ilkesi, devletin tüm organlarının
üstünde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olmasını, yasakoyucunun da
kendisini her zaman Anayasa ve hukukun temel kuralları ile bağlı saymasını
gerektirir.
İptal isteminde, Anayasa'ya aykırılık yönünde dayanılan yasa
önünde eşitlik ilkesi de, herkesin her yönünde eşitlik ilkesi de herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa'nın 10. maddesinde
öngörülen eşitlik ilkesiyle, aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı, farklı
hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulmasının ayrıcalık
oluşturmayacağı kabul edilmiştir.
Çoğunluğun iptal görüşüne katılmadığım, 4234 sayılı Yasa'nın 1.
maddesi ile değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa'nın 2.
maddesinin üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları kuralları,
yasakoyucunun takdir hakkını kullanarak, Anayasa'nın belirtilen kurallarına ve
5434 sayılı Emekli Sandığı Yasası'nın özüne dokunulmadan yapılan
düzenlemelerdir.
Burada üzerinde durulması gereken bir husus da dördüncü fıkrada
sözü edilen fon kuruluşudur.
3671 sayılı Yasa'nın 4234 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değişik
dördüncü fıkrasında, Yasa'nın değişik 5. maddesindeki fona atıfta
bulunulmaktadır. 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesini
değiştiren 4234 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde sözü edilen, dayanışma primi
kesilmesi ve buna ilişkin bir "fon kurulması"nın iki
yönü bulunmaktadır. Birincisi, kimi kıstaslara göre, doğrudan
milletvekillerinin aylık ödeneklerinden dayanışma primi kesilmesi ve bununla bir
fon oluşturulması; ikincisi ise, fonun nakit durumu Yasa'da belirtilen gerekli
ödemeleri karşılayamadığı takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesine bu
husus için konulacak ödenekten tediye de bulunulması, ya da Devlet bütçesinden
fona aktarma yapılmasıdır.
Milletvekillerinin kimi sosyal haklarının sağlanması için,
milletvekili ödeneklerinden kesilecek dayanışma primleriyle bir fon
kurulmasında Anayasa'nın herhangi bir kuralına aykırılık bulunmamaktadır.
Anayasa'ya aykırılığı tartışılabilecek konu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesine konulan ödenekten, bu fona aktarma yapılıp yapılamayacağıdır.
Ancak bu kuralın, bu davada uygulanacak kural niteliğinde olmadığını
düşünüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden yapılacak aktarmalardan
söz edilmeyen, Yasa'nın değişik 2. maddesinin dördüncü fıkrası ise, davada
uygulanacak kural niteliğindedir ve bu fıkranın Anayasa'ya aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Ayrıca iptal konusu diğer fıkralardaki kurallara benzer kimi
kurallar, diğer kamu görevlileri emeklileri için de uygulanmaktadır.
Bu nedenlerle, yukarıda belirtilen üçüncü, dördüncü, beşinci ve
altıncı fıkraların iptali yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
2- 4234 sayılı Yasa'nın 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile
değişik 5. maddesini değiştiren 2. maddesine yönelik iptal istemi, kuralın,
davada uygulanacak kural olmaması nedeniyle reddedilmiş, ancak 2949 sayılı
Yasa'nın 29. maddesi uyarınca iptal edilmiştir.
29. maddenin ikinci fıkrasına göre, başvuru, Yasa'nın, yasa
hükmünde kararnamenin veya TBMM içtüzüğünün belirli madde veya hükümleri
aleyhine yapılmış olupta, bu belirli madde veya hükümlerin iptali, yasanın,
yasa hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bazı hükümlerinin veya tamamının
uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti gerekçesinde
belirtmek koşuluyla, yasanın, yasa hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bahis
konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir.
29. maddenin ikinci fıkrasının ana koşulu, iptalin, yasanın, yasa
hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bazı hükümlerinin veya tamamının
uygulanmaması sonucunu doğurmasıdır.
Olayımızda, 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5.
maddesini değiştiren 4234 sayılı Yasa'nın 2. maddesi kuralı, TBMM bütçesinden
sağlanacak yardım söz konusu olmadan, başlı başına uygulanabilecek somut
kuralları içermektedir. Yasa'nın kimi kurallarının iptali, bu maddeyi de
uygulanamaz hale getirmemektedir.
Bu nedenlerle, çoğunluğun 2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesinin
uygulanmasıyla ilgili görüşüne de katılmıyorum.
DEĞİŞİKOY
VE KARŞIOY GEREKÇESİ
3.4.1997 günlü, 4234 sayılı "26.10.1990 Tarih ve 3671 Sayılı
Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun"un kimi maddelerinin itiraz yoluyla iptali isteminde
bulunulmuştur.
Yasa'nın, 1. maddesiyle değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049
sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin ikinci fıkrası ile 3. maddesiyle eklenen
Geçici 6. maddesi, Anayasa'nın 153. maddesine aykırı oldukları gerekçesi ile
iptal edilmiştir. Sözkonusu ikinci fıkrada, T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlerin
emeklilik keseneğine esas aylıklarına T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinin
derece ve kademelerine göre yararlanmakta olduğu en yüksek ek gösterge rakamı
uygulanmak suretiyle işlem yapılacağı belirtilmiş Geçici 6. maddede ise Yasama
Organı Üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlarla bunların dul ve yetimlerine
çeşitli kanunlara göre bağlanmış bulunan aylık ve sair tazminatlarla bunların
diğer özlük, sağlık ve sosyal haklarına ilişkin hakları kazanılmış hak olarak
saklı tutulmuş ve ileriye yönelik olarak da devamı sağlanmıştır. Öz yönünden
aynı nitelikte olan 3284, 3430, 3671, 3855, 4049 ve 4104 sayılı yasaların
ilgili kuralları Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarıyla iptal edilmiştir.
Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında "Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez" denilerek genel olarak mahkeme kararlarının
bağlayıcılığı ilkesine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararları yönünden bu
genel ilke yeterli görülmemiş özel bir düzenleme getirilerek 153. madenin son
fıkrasında "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen yayımlanır
ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve
tüzelkişileri bağlar" denilmiştir. Birçok kararda belirtildiği gibi
bu kural, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırı bularak iptal ettiği bir
konuda aynı kapsam, içerik ve nitelikte yeni bir yasa çıkarılmamasını zorunlu
kılar. Yine aynı kural uyarınca, yasama organının, Anayasa Mahkemesi'nin
Anayasa'ya aykırı görerek iptal ettiği bir kuralın aynını veya değişik
ifadelerle benzerini yasalaştırmaması gerekir.
Anayasa Mahkemesi, Yasama Organı Üyeleri ve dışarıdan atanan
bakanların emeklilik ve diğer özlük hakları ile sağlık ve sosyal haklarına
ilişkin ayrıcalıklı düzenlemeler içeren 3284, 3430, 3671, 3855 ve 4049 sayılı
yasaların ilgili kurallarını iptal etmiştir. Bunlardan 3.12.1992 günlü, 3855
sayılı Yasa'nın 6. maddesinin ikinci tümcesi, daha önce verilen iptal
kararlarını sonuçsuz bıraktığı bu nedenle de Anayasa'nın 153. maddesine aykırı
olduğu gerekçesiyle 28.12.1994 günlü, E. 1994/59, K. 1994/83 sayılı kararla
iptal edilmiştir. İptal gerekçesi beklenmeden, kuralın iptal edildiğinin
duyulmasından sonra vakit geçirilmeden aynı kapsam, içerik ve nitelikte yeni
bir kuralın yasalaştırılması ve iptal edilen tüm yasa kurallarıyla sağlanmış
olan haklara doğdukları andan itibaren geçerlilik tanınması ve itiraz konusu
kuralla ilgili başvuru, inceleme aşamasındayken bunun iptal olasılığına karşı
aynı hakları güvenceye alan itiraz konusu 3.4.1997 günlü, 4234 sayılı Yasa'nın
çıkarılmış olması yalnız Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına açık bir
aykırılık değil, aynı zamanda yasakoyucunun Anayasa'yı ihlâl iradesinin ve bu
konudaki kararlılığının çok belirgin bir göstergesidir.
Bu davranışın hukukun üstünlüğü temeline dayanan hukuk devleti
ilkesi ile bağdaştırılması olanaklı değildir. Gerçekten Anayasa'nın 2.
maddesinde belirtilen hukuk devleti, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken Anayasa ve temel
hukuk değerlerinin bulunduğu bilincinde olan yargısal denetime açık, yargı
kararlarına saygılı, bu kararların uygulanması için çaba harcayan, devlettir.
Bu nedenle, hukuk devleti, kanun devleti ya da Anayasal devletten daha geniş ve
kapsamlı değerler bütününü ifade eder. Hukuk devletinde yasakoyucunun, yalnız
yasaların Anayasa'ya uygunluğunu sağlaması yetmez; Anayasa'nın da, insanlığın
ortak değerleri haline gelmiş ve tüm uygar ülkelerce benimsenmiş hukukun
genel ilkelerine uygunluğunu sağlaması gerekir. Çünkü devletin temel yapısını
oluşturan Anayasa üstün hukuk değerleriyle donatılıp adil bir hukuk düzeni
kurulmasına elverişli hale getirilmedikçe bu çerçevede çıkarılan
yasaların Anayasa'ya uygunluğu kabul edilse bile hukuka uygunlukları
tartışılır. Bu nedenle, yasalarla, Anayasa ve hukukun temel değerleri arasında
uyum sağlayamayan bir devlet gerçek anlamıyla hukuk devleti olamaz. Böyle
algılandığında da bir hukuk devletinde, Anayasa'nın üstünlüğünü
gerçekleştirmekle yükümlü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir yasanın
aynı içerikle yeniden yasalaştırılması düşünülemez.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bir yasama tasarrufu ile geçersiz
kılınmasının bir diğer sonucu da bunun açık bir fonksiyon gasbına yol
açmasıdır. Bu durum, "Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği
olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" görüşünün
benimsendiği Anayasa'nın Başlangıç'ında dile getirilen erkler ayrılığı ilkesine
de açık bir aykırılık oluşturmaktadır.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kuralların
yeniden yasalaştırılması yasama yetkisinin kötüye kullanılması anlamına gelir.
Anayasa hukuku alanında Anayasa'yı ihlâl iradesi ve fonksiyon
gasbının bir yasama işleminin yetki ögesinde ağır ve açık bir sakatlık
oluşturduğunda duraksamaya yer yoktur. Bu durumun yaptırımı ise söz konusu
yasama işleminin "iptal" edilmesi değil "yok" hükmünde
sayılmasıdır. Bu nedenle, 4234 sayılı Yasa'nın; 1. maddesiyle değiştirilen 3671
sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin ikinci fıkrası ile
3. maddesiyle eklenen Geçici 6. maddesinin yok hükmünde olduğuna karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle bu kuralların iptali yolundaki çoğunluk
görüşüne gerekçe yönünden katılmıyorum.
Öte yandan, Yasa'nın 2. maddesiyle birinci ve ikinci fıkraları
değiştirilen 3671 sayılı Yasa'nın 4049 sayılı Yasa ile değişik 5. maddesinin,
iptal edilen kurallar nedeniyle uygulanma olanağı kalmadığı gerekçesiyle
iptaline karar verilmiştir. Oysa, 3671 sayılı Yasa'nın kimi kurallarıyla 5.
maddeye göndermede bulunulmuştur. Bu durumda söz konusu kural 2949 sayılı
Yasa'nın 29. maddesi uyarınca uygulanma olanağını yitirmediğinden iptal
edilmemesi gerekmektedir.
Yasa'nın iptal edilen kuralları nedeniyle doğacak boşluk bu
konudaki genel kurallar uygulanarak doldurulabileceğinden Anayasa'nın 153.,
2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesi uyarınca süre verilmesine de gerek
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
4234 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile değiştirilen 3671 sayılı
Yasa'nın değişik 5. maddesi iptal edilen kurallar nedeniyle uygulama olanağı
kalmadığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Ancak, Yasa'nın kimi maddeleriyle 5.
maddeye göndermede bulunulmuş olup, sözkonusu kuralın 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesi
uyarınca uygulama olanağını yitirmemesi nedeniyle iptali yerinde değildir.
Bu durumda 5. maddenin iptali yolundaki çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.