ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1997/5
Karar Sayısı : 1998/61
Karar Günü : 7.10.1998
Resmi Gazete tarih/sayı:07.01.2003/24986
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 5.6.1935 günlü, 2762 sayılı "Vakıflar
Kanunu"nun 4.4.1995 günlü, 4103 sayılı Yasa ile değiştirilen 27.
maddesinin Anayasa'nın 10. ve 11. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
Dâvâcının icareteynli gayrimenkulün taviz bedelinin fâhiş olduğunu
ileri sürerek açtığı dâvâda uygulanacak olan 4103 sayılı Yasa'nın 27.
maddesinin, Anayasa'ya aykırılığı savını ciddî bulan Mahkeme iptali istemiyle
başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
2762 sayılı Yasa'nın 4103 sayılı Yasa ile değiştirilen itiraz
konusu 27. maddesi şöyledir :
"Madde 27- Vakfın türüne göre ayırım yapılmaksızın (sahih,
gayrisahih, tahsisat kabilinden v.b) mevcut mukataalı toprakların veya
icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri bu gayrimenkul hakkında, illerde
defterdarlık, ilçelerde malmüdürlüğü kıymet takdir komisyonunca takdir edilecek
rayiç bedelinin yüzde elli oranında hesap edilecek taviz karşılığında
mutasarrıfına geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya
cebri icra yoluyla satışı yapılacak gayrimenkullerin taviz bedellerinin
hesaplanmasında satış bedeli esas alınır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz başvurusunda dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2- "MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Selçuk TÜZÜN, Ahmet Necdet SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın
ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya
KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 21.1.1997 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, öncelikle uygulanacak kural ve sınırlandırma sorunları
görüşülmüştür.
A- Davada Uygulanacak Kural Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddî olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu kurallar uyarınca bir mahkemenin
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin
görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da o davada
uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik
evrelerinde, ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada
olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır.
Başvuran Mahkemede bakılmakta olan davada taviz bedeli ödenmeden
ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satış söz konusu olmadığından,
2762 sayılı Yasa'nın 4103 sayılı Yasa ile değiştirilen 27. maddesinin davada
uygulanma olanağı bulunmayan 2. tümcesine ilişkin itirazın başvuran Mahkeme'nin
yetkisizliği nedeniyle reddine karar verilmiştir.
B- Sınırlama Sorunu
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne
itiraz yoluyla yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta
olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır.
2762 sayılı Yasa'nın 4103 sayılı Yasa ile değiştirilen 27.
maddesinin ilk tümcesine ilişkin incelemenin, görülmekte olan davanın
"icareteynli gayrimenkuller"e ilişkin olması nedeniyle, bu
sözcüklerle sınırlı olarak yapılmasına dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine karar verilmiştir.
V- SÖZLÜ AÇIKLAMA
Anayasa'nın 149. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkındaki 2949 sayılı Yasa'nın 30. maddesi gereğince 6.10.1998
gününde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Devlet Bakanı, Vakıflar Genel
Müdürü ve Birinci Hukuk Müşaviri'nin sözlü açıklamaları dinlenilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Maddenin Anlam ve Kapsamı
Türkiye'de vakıf akarlarının zamanla harap veya tamamen yıkılıp
yok olmaları sonucunda vakıf gelirlerinde büyük oranda azalma olmuş, elde
edilen gelirlerle vakıf malları onarılamadığı gibi, yıkılanların yerine
yenileri de yapılamamıştır. Başta İstanbul olmak üzere birçok kentte ard arda
vukuu bulan yangın, deprem gibi doğal âfetler de harap ve yıkık bina sayısını
artırmıştır. Bu nedenle, vakıf taşınmazların daha iyi değerlendirilmeleri için
yeni çözüm yolları aranmıştır.
Vakıf taşınmazlarının kıymetine yakın bir bedelinin bir defaya
mahsus olmak üzere peşin alınmasına icarei muaccele, yıldan yıla cüzi bir kira
alınmasına da icarei müeccele denilmektedir. İcarei muaccele ile yıkılanların
yerine yenilerinin yapılması ve harap olanların onarılmaları, yıldan yıla
alınan kira ile de hem vakfa bir gelir sağlanması hem de kiracısının o taşınmaz
üzerinde ileride doğabilecek zilliyetlik hakkının önlenmesi düşünülmüştür.
Vakıf akarlara uygulanan bu ikili kira usulü icareteyn, bu şekilde kiraya
verilen taşınmaz mallar da icareteynli taşınmaz mallardır.
2762 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra vakıf mallarının
icareteyne ve mukataaya bağlanması kaldırılmış, şerhli taşınmazlar icareteyn
veya mukataanın yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirilmiştir.
Ancak vakıf taşınmazlarının tapuya geçirilişlerindeki gecikme nedeniyle taviz
bedeli alınması ve şerhlerin tapudan silinmesi ve kaydedilmesi işlemleri
tamamlanamamıştır. Bu nedenle, 22.9.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2888 sayılı
kanunla 10 yıllık bir süre öngörülmüş ve taviz bedelinin tespit, tahakkuk ve
tahsiline ilişkin yeni usul ve esaslar belirlenmiştir.
2762 sayılı Kanun'un 27. maddesinin 2888 sayılı Kanun'la
değiştirilen ikinci fıkrasında "Bu maddede öngörülen ve ilgililerince
Vakıflar İdaresine ödenmeyen taviz bedelleri, bu gayrimenkul için 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanunu gereğince verilen en son beyanname ile beyan edilen vergi
değerinin yüzde yirmisi oranında hesap edilerek ilgili Vakıflar İdaresince
alınır. Beyannamedeki değerin gayrimenkulün rayiç bedelinin altında olduğu
Vakıflar İdaresince anlaşıldığı takdirde, Vakıflar İdaresi ilgili Vergi
Dairesinden bu gayrimenkule ait rayiç bedelin tespitini ister. Taviz bedeli
ödenmeden ortaklığın giderilmesine veya cebri icra yoluyla satışı yapılacak
olan gayrimenkullerin taviz bedellerinin hesaplanmasında satış bedeli ile vergi
değerinden fazla olanı esas alınır" denilmekte idi. Ancak, 2888 sayılı
Kanunda öngörülen taviz bedeline esas matrah, emlak beyan değeri ile bağlantılı
olarak vergi dairelerince tespit edilmekte iken, 11.12.1985 tarihinde yürürlüğe
giren 3239 sayılı Kanunla emlak vergisi ile ilgili işlemlerin belediyelere
devredilmesi sonunda vergi dairelerinin rayiç değer takdir etme yetkilerinin
ortadan kalkması nedeniyle yasal bir boşluk meydana gelmiş, bu boşluk 4.4.1995
günlü, 4103 sayılı Kanunla giderilmiştir. Bununla icareteynli gayrimenkullerin
ve mukataalı toprakların rayiç bedelini takdir yetkisi illerde Defterdarlık,
ilçelerde Mal Müdürlüğü kıymet takdir komisyonlarına bırakılmıştır.
4103 sayılı Kanunla değiştirilen Vakıflar Kanununun 27.
maddesinde, "Vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın (sahih, gayri sahih,
tahsisat kabilinden v.b) mevcut mukataalı toprakların ve icareteynli
gayrimenkullerin mülkiyetleri bu gayrimenkul hakkında illerde defterdarlık,
ilçelerde malmüdürlüğü kıymet takdir komisyonlarınca takdir edilecek rayiç
bedelinin yüzde elli oranında hesap edilecek taviz karşılığında mutasarrıfına
geçirilir. Taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi veya cebri icra
yoluyla satışı yapılacak gayrimenkullerin taviz bedellerinin hesaplanmasında
satış bedeli esas alınır"; 28. maddesinde, "Yukarıdaki maddede yazılı
tavizler toptan ödendiği takdirde gayrimenkulün mülkiyeti mutasarrıfı adına
tapuda tescil olunur. Bu tavizin yarısı peşin ve geri kalanı da üç yılda üç
müsavi taksitle de ödenebilir. Bu takdirde mülkiyeti mutasarrıfı adına tescil
edilmekle beraber gayrimenkulün tamamı geri kalan taksitler için birinci derece
ve birinci sırada ipotek sayılarak tapuya böylece kaydolunur. Taksitler için
kanuni faiz yürütülür. Bu taksit zamanında ödenmezse geri kalan taksitlerin
tamamı muaccel olur. Mülkiyetin mutasarrıfı adına tescilinden itibaren mukataa
ve icare alınmaz" denilmektedir. Buna göre, itiraz konusu kuralın
amacının, henüz özel mülk haline dönüştürülmemiş gayrimenkullerin rayiç bedelin
yüzde ellisi kadar ivaz, karşılığında mutasarrıfı adına tapuya tescilinin
sağlanması olduğu anlaşılmaktadır.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Mahkeme, itiraz başvurusunda; 2762 sayılı Vakıflar Yasası'nın 4103
sayılı Yasa ile değiştirilen 27. maddesinin değişiklikten önceki hükümlerine
göre icareteynli vakıflarda tâviz bedelinin o mülke ait icarın yirmi katı
olarak saptandığını; bu tür vakıf taşınmazlarının mutasarrıflarının, Yasa'nın
13.6.1935 tarihinde yayınlanmasını takip eden 6 aydan sonra (13.12.1935
tarihinden itibaren) toplam 20 yıl içinde saptanan tâviz bedelini ödeyerek
vakfa ait şerhleri tapu sicilinden terkin ettirildiklerini; sürenin sonunda
vakıf şerhlerini taviz bedeli ödeyerek terkin ettirmeyen mükelleflerle ilgili
olarak, 29. maddede, taviz vermek yolu ile icareteynli kayıtları terkin
edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyetinin kendiliğinden mutasarrıfına
geçeceğini ve vakfın hakkı da ivaza dönerek gayrimenkulün tamamının bu ivaz
karşılığında birinci derece ve sırada ipotek sayılacağının öngörüldüğünü;
böylece, 20 yıl içinde icarının yirmi katı tâviz bedeli olarak ödenmemiş olan
taşınmazlarda nasıl bir hukuki sonuç doğacağının açık olarak saptandığını;
miktar olarak belirlenmiş vakıf alacağının ipotek ile teminat altına
alındığını; bunun Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Yasa uyarınca
takip ve tahsil edebileceğini; itiraz konusu kuralla miktarı belli olan taviz
bedelini ödememiş olanların kesinleşen borçlarının fâhiş derecede artırılmış
olduğunun; bu suretle, 4103 sayılı Yasa'ya göre vakıf şerhli mülklerin
mutasarrıflarının cezalandırıldığını, bunun da eşitlik ilkesini bozduğunu ileri
sürmüştür.
Anayasa'nın 10. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar", 11. maddesinde de, "Anayasa hükümleri, yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." denilmektedir.
Yasa önünde eşitlik herkesin her yönden aynı kurallara bağlı
olacağı anlamına gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilemez ve bu
nedenlerle eşitsizlik yaratılamaz. Bu ilke, birbirleriyle aynı durumda olanlara
ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların
yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak
değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Durum ve konumlarındaki özellikler kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerekli kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı
için bu nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılar.
2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nda taviz bedellerinin artırılmasına
ilişkin kimi tarihlerde yapılan değişikliklerde olduğu gibi dava konusu
düzenlemenin de günün piyasa koşullarına uyum sağlamak ve yüksek enflasyon
karşısında vakıf mallarını korumak amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Ekonomik
göstergelerdeki hızlı artış karşısında 4103 sayılı Yasa'ya tâbi olan
mutasarrıfların, 1935 yılındaki icareteyne göre taviz bedeli ödeyenlerle aynı
kurallara ve koşullara bağlı tutulmalarının söz konusu vakıf mallarının
değerlendirilmesinde adil bir ölçü oluşturmayacağı açıktır. Bu nedenle,
aralarında eşitlik karşılaştırması yapılması olanaklı değildir.
Öte yandan, dava konusu kural kapsamındaki mutasarrıflar yönünden
önceki düzenlemelerle getirilen olanaklar, henüz kişisel hak haline
dönüşmediğinden bunlar için kazanılmış bir hakkın varlığından da söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10.
maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Konunun Anayasa'nın 11. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Ahmet Necdet SEZER bu görüşlere katılmamıştır.
VII- SONUÇ
5.6.1935 günlü, 2762 sayılı "Vakıflar Kanunu"nun 4103
sayılı Yasa ile değiştirilen 27. maddesinin birinci tümcesinin "...
icareteynli gayrimenkuller ..." yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE, Ahmet Necdet SEZER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 7.10.1998
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Ahmet Necdet
SEZER
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
|
|
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
|
|
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
|
|
Üye
Mahir Can
ILICAK
|
Üye
Rüştü SÖNMEZ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Medeni Yasa'nın uygulanmasına ilişkin 864 sayılı Yasa'nın 8.
maddesinin birinci fıkrasında, Medeni Yasa'nın yürürlüğünden önce kurulan
vakıflar konusunun ayrı bir yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu öngörü
üzerine 05.06.1935 günlü, 2762 sayılı Vakıflar Yasası yürürlüğe konulmuştur.
2762 sayılı Yasa'nın 26. maddesi ile, vakıf mallarının icareteyne
ve mukataaya bağlanması yöntemi kaldırılmış; 27, 28 ve 29. maddelerinde de,
mevcut icareteynli ve mukataalı vakıfların tasfiye yöntemleri düzenlenmiştir.
Bu Yasa'nın;
- 27. maddesinde, mevcut mukataalı toprakların ya da icareteynli
taşınmazların mülkiyetlerinin, icare ya da mukataalarının yirmi katı bir taviz
karşılığında mutasarrıfına geçirileceği,
- 28. maddesinde, önceki maddede yazılı taviz bedelinin toptan ödenmesi
durumunda taşınmazın mülkiyetinin mutasarrıfı adına tapuda tescil edileceği,
bedelin taksitle de ödenebileceği, bu durumda taşınmazın mülkiyetinin
mutasarrıfı adına tescil edilmekle birlikte kalan taksitler için taşınmaza
ipotek konularak tapuya kaydedileceği,
- 29. maddesinde de, on yıl içinde taviz vermek yoluyla icareteyn
ya da mukataa kayıtları terkin edilmemiş taşınmazların mülkiyetinin on yıl
sonra kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği, vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ve
bu ivaz karşılığında taşınmaza birinci derece ve birinci sırada ipotek
konulacağı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün o yıl gerçekleştirilen icare ve
mukataa üzerinden hesaplanacak bu tavizler ile zamanında ödenmeyen taksitleri,
mutasarrıfın başka mallarına başvurarak Tahsili Emval Yasası'na göre tahsile
yetkili olduğu, kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar uyarınca, 2762 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği
günden başlayarak on yıl içinde icareteynli ya da mukataalı vakıfların tasfiye
işlemlerinin bitirilmiş olması gerekmektedir.
Ancak, vakıf taşınmazlarının tapuya tescillerindeki gecikme
nedeniyle bedel alınması ve şerhlerin tapudan silinmesi ya da kaydedilmesi
işlemleri bitirilememiştir. Bu yüzden, 22.09.1983 günlü, 2888 sayılı Yasa ile
yeniden on yıllık bir süre öngörülmüştür.
Bu arada, 2762 sayılı Yasa'nın 27. maddesinin ikinci fıkrasında
2888 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikle, bu maddede öngörülen ve
ilgililerince Vakıflar İdaresine ödenmeyen taviz bedellerinin, sözkonusu
taşınmaz için 1319 sayılı Emlak Vergisi Yasası uyarınca verilen en son
beyanname ile saptanan vergi değerinin yüzde yirmisi oranında hesaplanarak
alınacağı, beyannamedeki değerin rayiç bedelin altında olduğunun anlaşılması
durumunda Vakıflar İdaresinin ilgili vergi dairesinden rayiç bedelin
saptanmasını isteyeceği belirtilmiştir.
2888 sayılı Yasa ile öngörülen taviz bedeline esas matrah, emlak
beyan değeri ile bağlantılı olarak vergi dairelerince saptanmakta iken,
11.12.1985 günlü, 3239 sayılı Yasa ile emlak vergisine ilişkin işlemlerin
belediyelere devredilmesi sonucu bu konuda yasal boşluk oluşmuş, bir işlem
yapılamamış ve icareteynli ya da mukataalı vakıf taşınmazları sorunu
bitirilememiştir.
2762 sayılı Yasa'nın icareteynli ya da mukataalı vakıfların
tasfiyesine ilişkin 27, 28 ve 29. maddeleri son olarak 04.04.1995 günlü, 4103
sayılı Yasa'yla değiştirilmiştir.
2762 sayılı Yasa'nın 4103 sayılı Yasa'yla değişik itiraz konusu
27. maddesinde, vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın (sahih, gayri sahih,
tahsisat kabilinden v.b.) mevcut mukataalı toprakların ve icareteynli
taşınmazların mülkiyetlerinin, bu taşınmazlara ilişkin illerde defterdarlık,
ilçelerde malmüdürlüğü kıymet takdir komisyonlarınca takdir edilecek rayiç
bedelin yüzde elli oranında hesaplanacak taviz karşılığında mutasarrıfına
geçirileceği, taviz bedeli ödenmeden ortaklığın giderilmesi ya da cebri icra
yoluyla satışı yapılacak taşınmazların taviz bedellerinin hesaplanmasında satış
bedelinin esas alınacağı belirtilmiştir.
Böylece, 2762 sayılı Yasa'nın ilk düzenleniş biçiminde icare ya da
mukataanın yirmi katı ile sınırlandırılan taviz bedeli, 4103 sayılı Yasa
değişikliği ile kıymet takdir komisyonlarınca takdir edilecek rayiç bedelin
yüzde ellisi olarak belirlenmiştir.
l- Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik,
lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti ilkesi, devletin bütün eylem ve işlemlerinin hukuka
ve Anayasa'ya uygun yürütülmesini gerektirmektedir. Hukuksal güvenlik, hukuk
devleti ilkesinin belirgin özelliğidir.
Yurttaşların kendilerini hukuksal güvenlikte görüp duyumsamaları,
ancak devletin kendisini koyduğu kurallarla bağlı sayması durumunda
olanaklıdır. Çünkü, bireyler eylem ve işlemlerini, bir hukuksal güven duygusu
içinde, yürürlükteki kurallara göre yaparlar.
Bu hukuksal güven, hukuksal korunmayı gerektirmektedir. Bireylerin
hukuksal korunma görmemeleri, hukuk devletinin gereği olan "devlete
güven" ilkesiyle çelişki yaratacaktır.
Anayasa Mahkemesi'nin K. 1989/48 sayılı kararında da belirtildiği
gibi, devlete güven, hukuk devletinin sağlamak istediği huzurlu ve istikrarlı
bir ortamda yaratılabilir ve yasalara gösterilen güven ve saygıdan kaynaklanan
oluşumların sonuçlarını korumak da devlete güveni sağlamanın en iyi aracıdır.
Yürürlükte olan bir yasa kuralına dayanılarak yapılan işlemler,
sonra çıkarılan bu yasal düzenleme ile geçersiz sayılırsa hukuk devletine olan
inanç sarsılır ve bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı gibi, 2762 sayılı Yasa'nın 27.
maddesiyle bireyler yönünden oluşturulan hukuksal statü, bu maddede 4103 sayılı
Yasa'yla yapılan değişiklikle bozulmuştur.
Bu niteliği ile itiraz konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırı
düşmektedir.
2- Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım
gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu belirtilmiştir.
Bu madde, gerekçesinde de vurgulandığı gibi, hem yasaların
çıkarılması hem de uygulanması aşamalarında eşitlik ilkesine uygun
davranılmasını zorunlu kılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında eşiklik ilkesini,
yasalarda, her şeyden önce Anayasa'da açıkça belirtilen yönlerden ayrım
gözetilmesini yasaklayan ve bunların dışında aynı durumda bulunanlar için
haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve
sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren
eşit davranma ve ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır.
2762 sayılı Yasa'nın değişik 27. ve 29. maddeleri, aynı konumda
olan mutasarrıflar yönünden farklı uygulamalara neden olacak düzenlemeler
içermektedir.
Gerçekten 2762 sayılı Yasa'nın 4103 sayılı Yasa ile değişik 27.
maddesiyle getirilen taviz bedeli hesaplama yönteminin 29. maddedeki
"kendiliğinden mutasarrıfına geçme" durumu için uygulanamayacağı
açıktır. 4103 sayılı Yasa ile 29. maddede bir değişiklik yapılmamıştır ve bu
maddeye göre taviz bedeli yine o yıl gerçekleştirilen icare ve mukataanın yirmi
katı olarak hesaplanacaktır.
Görüldüğü gibi, 2762 sayılı Yasa'nın aynı konuyu düzenleyen ve
aynı statüdeki mutasarrıflar için kural içeren 4103 sayılı Yasa'yla değişik 27.
maddesi ile 2888 sayılı Yasa'yla değişik 29. maddesi arasında uyumsuzluk
bulunmaktadır.
Bu uyumsuzluk, taviz bedelini ödemeyi kabul edip ilk taksidini
yatıran, ancak sonraki taksitleri zamanında ödemeyenler ile, taviz bedelini hiç
ödemedikleri halde kendiliğinden vakıf taşınmazın maliki olanlar arasında
birinciler aleyhine bir haksızlık ve eşitsizlik yaratmaktadır.
Oysa, Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında belirtildiği
gibi, Anayasa'nın 10. maddesi uyarınca özdeş nitelikte bulunan durumların yasal
düzenlemelerle aynı işleme bağlı tutulması gerekmektedir.
Bu durumu gerçekleştiremeyen itiraz konusu kural Anayasa'nın
eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesine de aykırı düşmektedir.
Bu nedenlerle, 2762 sayılı Vakıflar Yasası'nın 4103 sayılı
Yasa'yla değişik 27. maddesinin davada uygulanacak kural niteliğinde olan ilk
tümcesinin "icareteynli gayrimenkuller" yönünden iptal edilmesi
gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
|
Başkan
Ahmet Necdet
SEZER
|