ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1996/17
Karar Sayısı : 1996/38
Karar Günü : 16.10.1996
R.G. Tarih-Sayı :
09.08.1997-23075
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 2.9.1971 günlü, 1479 sayılı 'Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'na
5.11.1985 günlü, 3235 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle eklenen Ek 14. maddenin (a)
bendinin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 10., 17., 56. ve 60. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından 7 ay 25 günlük süreli yataklı
tedavi masraflarının tahsili için Bağ-Kur ve sigortalıya karşı açılan dava
sonunda, 6 aylık tedavi giderleriyle sınırlı olarak davanın kısmen kabulüne
ilişkin Mahkeme kararının temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, dâvalı
sigortalının Anayasa'ya aykırılık savının ciddî olduğu kanısına vararak, 1479
sayılı Yasa'nın Ek 14. maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasının iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası'na 3235 sayılı Yasa ile eklenen ve (a) bendinin
iptali istenilen ikinci fıkrasını da içeren Ek 14. maddesi şöyledir :
'Ek Madde 14-
a) Hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımları, hastanın
iyileşmesine kadar sürer.
Ancak, hastalık hallerinde yataklı tedavi kurumlarında yapılacak
sağlık yardımları tedaviye başlanan tarihten itibaren altı ayı geçemez.
b) Hastalık sigortası yardımları, sigortalının sigortalılık
vasfını kaybettiği tarihten itibaren 90 gün içinde meydana gelecek hastalık
hallerinde de devam eder.
c) İş kazasından dolayı muayene ve tedavi, sigortalının kurumca
tedaviye alındığı tarihte başlar ve sağlık durumunun gerektirdiği sürece devam
eder.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır:
1- 'MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.'
2- 'MADDE 17.- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin
vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi
tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
Mahkemelerce verilen ölüm cezalarının yerine getirilmesi hali ile
meşrû müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir
tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın
bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği
emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği
zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü
dışındadır.'
3- 'MADDE 56.- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak,
işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp
hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal
kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için
kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.'
4- 'MADDE 60.- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.'
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Mustafa
BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL, Mustafa YAKUPOĞLU ve Fulya
KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla 16.4.1996 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenen Yasa kuralı ile birlikte itiraza dayanak yapılan Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı
1479 sayılı Bağ-Kur Yasası ile başlangıçta sadece malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları hakkı tanınmış iken 3235 sayılı Yasa'nın 1.
maddesiyle 1479 sayılı Yasa'ya EK. 11. madde eklenerek Bağ-Kur iştirakçilerine
sağlık sigortası sağlanmış ve EK. 14. madde ile de,sağlık yardımlarının süresi
düzenlenmiştir. Maddenin (a) bendinin birinci fıkrasında, hastalıklarda
yapılacak sağlık yardımlarının, hastanın iyileşmesine kadar süreceği kuralına
yer verilmiş; ancak ikinci fıkrasında, yataklı tedavi kurumlarında yapılacak bu
yardımın tedavi gününden başlayarak altı ayı geçemeyeceği yolunda bir sınırlama
getirilmiştir. Buna göre, hastalık durumlarında yapılacak sağlık yardımları
genel olarak hastanın iyileşmesine kadar sürecek, ancak yataklı tedavi
kurumlarında yapılacak sağlık yardımlarının süresi altı ayı geçemeyecektir.
Sigortalının hastalığı hastahanede ya da klinikte tedaviyi gerektirir nitelikte
ise ve tedavi gününden başlayarak altı aylık süre geçmişse hastanın iyileşmesi
beklenmeksizin tedaviye devam edilmeyerek sağlık yardımı kesilecektir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- Anayasa'nın 60. ve 65. Maddeleri Yönünden İnceleme
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nce, Anayasa'nın 60. maddesinde,
kişilere sosyal güvenlik hakkının tanındığı ve bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alma görevinin de Devlete verildiği, sosyal güvenlik hakkının
Anayasa'nın 17. maddesiyle düzenlenen 'yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma
hakkı' ile çok sıkı bağlantı içinde olduğu, Devletin, sosyal ve ekonomik alanda
görevlerini yerine getirirken uygulayacağı sınırlamalarda bu hakları ortadan kaldıracak
biçimde düzenlemeler yapamayacağı, bu nedenle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
65. maddesine uygunluğundan söz edilemeyeceği ileri sürülmektedir.
Anayasa'nın 'sosyal güvenlik hakkı' başlıklı 60. maddesinde,
herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu; Devletin, bu güvenliği
sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve teşkilâtını kuracağı öngörülmüştür.
Sosyal güvenlik hakkı, çalışanların yaşamlarının ve yarınlarının güvencesidir.
İnsanların yarınlarını güvenceye alma düşüncesi, sosyal güvenlik kuruluşlarına
olan gereksinimi doğurmuştur. Sosyal güvenlik, toplumun parçası olan bireylere,
gelirleri ne olursa olsun doğal bir olay olan yaşlılık ile hastalık, kaza, ölüm
ve malûllük gibi sosyal riskler karşısında asgarî bir yaşam düzeyi sağlama
amacına yöneliktir. 60. maddenin ikinci fıkrasında da, Devlete sosyal güvenliği
sağlayacak gerekli önlemleri almak ve teşkilâtı kurmak görevi verilmiştir. TC.
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur sosyal güvenliğin
temelini oluşturan kurumlardır.
Esnaf ve sanatkârlar ve diğer bağımsız çalışanları sosyal güvence
altına almak üzere kurulan Bağ-Kur, iştirakçilerine malûllük ve yaşlılık
aylığı, ölüm ve sağlık yardımları yapmaktadır. 1479 sayılı Yasa'ya 3235 sayılı
Yasa'nın 1. maddesiyle eklenen Ek 11. madde ile Bağ-Kur iştirakçilerine sağlık
yardımı yapılacağı esası kabûl edilmiş, ancak Ek 14. maddenin (a) bendinin
itiraz konusu ikinci fıkrasında bu yardımın yataklı tedavi kurumlarında
tedaviye başlanan günden itibaren altı ayı geçemeyeceği belirtilmiştir. Bağ-Kur
iştirakçilerine sağlık yardımı yapılması, sosyal güvenlik haklarının bir biçimi
olup, bu hakkın belirli bir süre ile sınırlandırılarak kullanılamaz duruma
getirilmesi Anayasa'nın 60. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. İptali
gerekir.
Öbür yönden Anayasa'nın 65. maddesinde, devletin sosyal ve
ekonomik alanlarda belirtilen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını
gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği
öngörülmektedir. Böylece, Anayasa'nın 60. maddesiyle bireylere tanınan 'sosyal
güvenlik hakkı'nın sağlanması için alınacak önlemler ve kurulacak teşkilât
bakımından Devlet görevlendirilmekte, 65. madde ile de bu göreve kimi
sınırlamalar getirilmektedir. Ancak 60. madde ile tanınan 'sosyal güvenlik
hakkı' yine Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen 'yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma hakkı' ile bağlantılıdır. Dolayısıyle Devlet, ekonomik ve
sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken yapacağı düzenlemelerde
'yaşama hakkı'nı ortadan kaldıran ya da kısıtlayan kurallar getiremeyecektir.
Bu nedenle, sağlık yardımlarının yataklı tedavi kurumlarında altı ayı
geçemeyeceğine ilişkin itiraz konusu kural, Anayasa'nın 65. maddesi kapsamında
değerlendirilemez.
Sacit ADALI ile Lütfi F. TUNCEL bu görüşlere katılmamışlardır.
2- Anayasa'nın 17. ve 56. Maddeleri Yönünden İnceleme
Başvuran Daire, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında,
herkes yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip
olduğu, 56. maddenin ise 17. madde hükmünü tamamladığı ve Devleti, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlamakla
görevlendirdiği, EK 14. maddenin söz konusu fıkrası gereğince tedaviyi altı
ayın sonunda kesmenin Anayasa'nın anılan maddelerine aykırılık
oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası 'Herkes, yaşama, maddî
ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.' şeklindedir.
Kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı,
birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel
haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da
devlete görev olarak verilmiştir. Güçlüler karşısında güçsüzleri koruyacak olan
devlet, gerçek eşitliği sağlayacak, toplumsal dengeyi koruyacak ve böylece
devlet sosyal niteliğine ulaşacaktır. Sosyal devlet, yaşama hakkının korunması,
sosyal güvenliğin sağlanmasıyla gerçekleşecektir. Yaşama hakkının korunması ve
sosyal güvenliğin sağlanması, sosyal devlet olmanın gereğidir. Sosyal güvenlik
kuruluşlarına ilişkin düzenlemelerin 'yaşama hakkı ile maddî ve manevî varlığı
koruma haklarını, zedeleyecek veya ortadan kaldıracak kuralları içermemesi
gerekir.
Anayasa'nın 56. maddesiyle, Devlete, herkesin hayatını, beden ve
ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak amacıyla sağlık kuruluşlarının
hizmetlerini düzenleme, denetleme ve organize etme gibi görevler verilmiştir.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal güvenlik
kurumlarını oluşturarak onlardan yararlanarak ve onları denetleyerek yerine
getirecektir. Devlet için bir görev, kişiler için de bir hak olan bu amacın
gerçekleştirilmesinde, bu hakkı sınırlayıcı, yararlanmayı zorlaştırıcı ya da
zayıflatıcı düzenlemeler 56. maddede yer alan kurallara aykırı düşer.
Bu nedenlerle, EK 14. maddenin (a) bendinin sağlık yardımı
bakımından sınırlayıcı düzenleme getiren itiraz konusu ikinci fıkrası, henüz
tedavisi süren kişinin yaşama hakkını, hayatını beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürme hakkının özünü zedelediğinden ve Devletin, kişilerin yaşamını, ruh ve
beden sağlığı içinde sürdürmelerini sağlamak amacını yerine getirmesini
sınırlayıp zorlaştırdığından Anayasa'nın 17. ve 56. maddelerine aykırıdır.
3- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvurma gerekçesinde; sosyal güvenlik
kuruluşlarından TC. Emekli Sandığı'nın iştirakçisine sağladığı sağlık
yardımlarında süre bakımından bir sınırlama olmadığı; 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kurumu Yasası'nın 34. maddesindeki sınırlamanın ise Anayasa
Mahkemesi'nin kararıyla iptal edildiği; Ek. 14. maddenin (a) bendinin ikinci
fıkrasındaki sınırlama bir zorunluluktan doğmuş olsaydı TC. Emekli Sandığı
Yasası'nda da aynı doğrultuda bir düzenlemenin yapılabileceği, böyle bir
düzenleme bulunmadığına göre, sosyal güvenlik kuruluşları mensupları
arasında eşitsizlik yaratıldığı, bu nedenle itiraz konusu kuralın Anayasa'nın
10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
'Yasa önünde eşitlik ilkesi' hukuksal durumları benzer olanlar
için sözkonusudur. Bu ilke ile, yasa önünde eşitlik, yani hukuksal eşitlik
öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında
ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı
durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli
kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı
düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı değil, geçerli kılar. Anayasa'nın
amaçladığı eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın
öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Kişisel nitelikleri ve durumları
özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz. Ancak durumlarındaki
değişikliğin doğurduğu zorunluluklara, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere
dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesiyle, eşitlik ilkesinin
çiğnendiği sonucu çıkarılamaz. Eşitlik ilkesine aykırı olduğu ileri sürülen
kural, haklı bir nedene dayandığında ya da kamu yararı amacıyla yürürlüğe
konulduğunda eşitlik ilkesinin zedelendiğinden söz edilemez.
Ayrı hukuksal durumlarda olanlara ayrı kuralların uygulanması
olanaklı bulunduğundan Anayasa'nın 10. maddesine aykırılık savı yerinde
görülmemiştir.
VI- SONUÇ
2.9.1971 günlü, 1479 sayılı 'Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'na 3235 sayılı Yasa'nın 1.
maddesiyle eklenen Ek Madde 14'ün (a) bendinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Sacit ADALI ile Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
16.10.1996 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
|
|
|
|
|
|
DEĞİŞİK GEREKÇE
Esas Sayısı : 1996/17
Karar Sayısı : 1996/38
Sonucuna katılmakla beraber kararda yer alan gerekçelere karşıyım.
a. Dava konusu Anayasa'ya aykırılık iddiası SSK Kanunu'nda
düzenlenen hastalık yardımı ile ilgilidir.
Sosyal güvenlik ile ilgili olarak Anayasa'nın 60. maddesinde, herkesin
sosyal güvenlik hakkına sahip olması öngörülmüş ve devlete de sosyal güvenliği
sağlayacak tedbirleri alma ve teşkilat kurma görevi verilmiştir. Sosyal
güvenlik hakkının yorumu, kapsamı ve uygulanması yasalara bırakılmıştır.
Uygulamada Sosyal Güvenlik, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur gibi Kurumlar
aracılığı ile birbirlerine paralel fakat özellikleri olan Kurum ve Kurallarla
düzenlenmiştir.
Anayasa'nın 17. maddesi, bambaşka bir konuyu, 'kişinin
dokunulmazlığı', 'maddî ve manevî varlığı' ile ilgili temel bir hakkı
düzenlemektedir. Madde metninde açıkca görüldüğü gibi burada düzenlenen konu,
insanın yaşaması ve kendi maddî ve manevî varlığını koruyarak geliştirmesi
hakkıdır. Bunun anlamı da kişinin vücut bütünlüğünün korunması, insanın
insan onurunun müsaade etmeyeceği bir tarzda cezalandırılması ile muameleye
tabi tutulmasının, işkence ile eziyetin önlenmesidir.
17. madde ile düzenlenen kişi dokunulmazlığı ile maddî ve manevî
varlığını koruma hakkını, sosyal güvenlik uygulamalarının anayasal temeli
olarak görmeye maddenin açık metni ile yer aldığı bölümün sistematik yorumu
imkan vermemektedir.
b. Herkesin sosyal güvenliğe sahip olmak hakkını öngören 60.
maddenin anlamı, çalışanların sosyal güvenliğin temel olanaklarından
yararlanmadır. Hangi güvenlik sistemi içinde olursa olsun çalışanların, çalışma
hayatlarının ve geleceklerinin asgari bir güvenceye kavuşturulması gerekir.
Sağlık ve yaşlılık sigortası, Bağ-Kur içinde sosyal güvenlikleri sağlanan
çalışanların temel ve vazgeçilmez sosyal güvenlik haklarındandır. Bu hakkın
kullanılmasını engelleyen kısıtlamalar Anayasa'nın 60. maddesine aykırılık
oluşturur.
Bağ-Kur Kanunu'nun dava konusu Ek. 14. maddesindeki yataklı Sağlık
Kurumlarında yapılacak sağlık yardımlarını altı aylık süre ile kısıtlayan kural
bu nedenlerle 60. maddeye aykırıdır. İptal kararının bu gerekçeye
dayandırılması gerekir.
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
KARŞIOY YAZISI
Esas Sayısı : 1996/17
Karar Sayısı : 1996/38
2.9.1971 günlü, 1479 sayılı 'Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'na 3235 sayılı Yasa'nın 1.
maddesiyle eklenen ek madde 14'ün (a) bendinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve iptaline oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Ek madde 14'ün (a) bendinin ikinci fıkrası şöyledir:
'a) Hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımları, hastanın
iyileşmesine kadar sürer.
Ancak, hastalık hallerinde yataklı tedavi kurumlarında yapılacak
sağlık yardımları tedaviye başlanan tarihten itibaren altı ayı geçemez.'
Bu bendin ikinci fıkrası oyçokluğuyla iptal edilmiştir.
1479 sayılı 'Esnaf ve Sanatkârlar ve diğer Bağımsız Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun ek 14. maddesi, Bağ-Kur sigortalılarına
tanınan sağlık sigortası yardımlarının sürelerini düzenlemektedir.
Genel anlatımı ile sosyal güvenlik, herşeyden önce herhangi bir
nedenle kısmen ya da tamamen çalışamaz duruma düşen ve bu nedenle gelir kaybına
uğrayan ve muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir hayat
sürmeleri için gereken gelirin sağlanmasını; hastalanma ya da sakatlanma
durumunda da onlara gerekli sağlık yadımlarının yapılmasını kapsar.
1479 sayılı Yasa, başlangıçta sadece uzun vadeli sigorta türleri
olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarını düzenlemiş iken, 3235 sayılı Yasa
ile getirilen ek ve geçici maddelerle Bağ-Kur sigortalılarına sağlık sigortası
olanağı da sağlanmıştır. Sağlık sigortası kapsamına, hekim muayenesi, tanı için
gerekli klinik ve laboratuar incelemelerinin yapılması, tanı ve tedavi için
gerekirse sağlık kurumuna yatırılması, tedavi için gerekli ilaç ve iyileştirme
araçlarının sağlanması gibi hususlar girmektedir.
Bağ-Kur, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bağlı, özel hukuk
hükümlerine göre işleyen, malî ve idarî özerkliğe sahip bir kamu
tüzelkişiliğidir. Bu kuruluş, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan
ayrı bir kuruluş olup, bunların kapsamına girmeyen ve bir işverene hizmet akdi
ile bağlı olmaksızın kenedi adına ve hesabına çalışan esnaf ve sanatkârlar
ile diğer bağımsız çalışanları kapsamaktadır.
Anayasa'nın 'Sosyal güvenlik hakkı' başlığı altındaki 60.
maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, Devletin bu
güvenliği sağlayacak tedbirleri alacağı ve teşkilatını kuracağı
öngörülmektedir.
Bu hükme uygun olarak Devlet, Emekli Sandığı ve Sosyal Sigortalar
Kurumu'nun yanısıra, kendi adına ve hesabına çalışan esnaf ve sanatkârlar ile
diğer bağımsız çalışanların sosyal güvenliklerinin sağlanması için 1479 sayılı
Yasa ile Bağ-Kur teşkilatını kurmuştur.
Sosyal ve ekonomik hakların sınırının gösterildiği Anayasa'nın 65.
maddesinde, 'Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen
görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, malî kaynaklarının
yeterliliği ölçüsünde yerine getirir' denilmektedir.
Bağ-Kur Yasası'na 5.11.1985 günlü ve 3235 sayılı Yasa'nın 1.
maddesiyle ilâve edilen ek 14. madde, Anayasa'nın 65. maddesinin öngördüğü
sınırlama içerisinde getirilmiştir.
Bu sınırlama, 65. maddenin yanısıra 1451 sayılı Yasa'yla teyid edilmiş;
15 Ekim 1974 günlü Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunan 'Sosyal Güvenliğin
Asgari Normları Hakkında Sözleşeme'nin, 10. ve 12. maddelerindeki normlarla da
uyum içinde tutulmuştur.
Devlet, Anayasa ve yasalarla kendisine yüklenen görevleri ancak
ekonomik imkânları ölçüsünde yerine getirebilir. Aynen millî eğitim
hizmetlerinde olduğu gibi, sağlıkta da tıkanmalar yaşanmakta, ödevler ve
görevler tam anlamıyla görülememekte, ama herşey Devletten beklenmektedir.
Sosyal Devlet anlayışı bugün doktrinde tartışılmakta,
vatandaş-devlet münâsebetleri ve kamu hizmetlerinde yeni gelişmeler
görülmektedir. Gerçekçi davranarak, sağlık hizmetlerinde de yapılabileceğin
ötesine geçilmemesi gerekir. Aksi hâlde Devlet diğer normal ve rutin
görevlerini bile yerine getirmede güçlüklerle karşılaşır.
Bağ-Kur'un içinde bulunduğu malî kriz de gözönüne alınarak, yasama
organınca Anayasa'nın 65. maddesine uygun olarak ek 14. maddenin ikinci
fıkrasıyla getirilen sınırlamanın Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur. Bu nedenle
çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|