ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1994/75
Karar Sayısı: 1995/4
Karar Günü: 7.2.1995
R.G. Tarih-Sayı :08.05.1998-23336
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN :İstanbul 2. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :6.1.1982 günlü, 2577 sayılı
"İdarî Yargılama Usulü Kanunu"nun, 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı
Yasa'nın 27. maddesiyle değiştirilen 61. maddesinin birinci fıkrasının birinci
tümcesinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
OLAY
İstanbul 2. İdare Mahkemesi, bakmakta olduğu davanın 10.6.1994
günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü
Yasası'nın 61. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklik sonucu en geç
28.8.1994'de açılması gerekirken, 2.9.1994'de açıldığını, dava açma süresinin
geçirildiğini, davanın süre aşımına uğramasına neden olan itiraz konusu kuralın
iptali istemiyle doğrudan başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Mahkeme'nin başvuru kararındaki itiraz gerekçesi özetle şöyledir :
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 61. maddesinin
birinci fıkrasında yer alan bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin her yıl
Temmuz ayının yirmisinden Eylül ayının altısına kadar çalışmaya ara verecekleri
hakkındaki kural, 4001 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle değiştirilerek çalışmaya
ara verme süresinin sonu Ağustos ayının yirmibiri olarak belirlenmiştir.
1927 yılında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası ile getirilen
çalışmaya ara verme müessesesi, bu tarihten itibaren Hukuk ve Ceza Mahkemeleri,
Yargıtay, Danıştay, Bölge İdare, İdare ve Vergi Mahkemeleri olmak üzere tüm
yargı organları için kendi usul yasalarında aynı şekilde düzenlenmiştir.
Adli tatil müessesesi, 1927 yılında yürürlüğe konulduğunda,
vatandaşların hasat mevsiminde dava açma güçlüğü nedeninin, günümüzde önemini
yitirmiş olması karşısında yalnızca yargının çalışma özelliği nedeniyle hâkim
ve savcıların toplu izin kullanmalarına yönelik bir düzenleme niteliğinin
kalması itibariyle, yasakoyucunun çalışmaya ara verme süresini ve başlangıç tarihini
düzenlerken Anayasa'da yer alan hâkimlik mesleğinin özellikleri ile yargı
organlarının arasındaki ilişkinin de gözetilmesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 138. maddesindeki hâkimin görevinde bağımsızlığı,
Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm
verebilmesi, hâkimin güvencesini gerçekleştirmekle olanaklıdır. Hâkim
güvencesi, hâkimin kişiliğini, iradesini, iç dünyasını tüm dış etkilerden
korumak zorunluluğunu getirmektedir. Hâkimin çalışma düzenini doğrudan
etkileyebilecek olumsuz durumların doğmasına engel olacak önlemlerin,
hâkimlerin özlük haklarına ilişkin yasaların düzenlenmesinde gözönünde
bulundurulması gereklidir.
Anayasa'daki eşitlik ilkesi, benzer durumlarda bulunan kişilerin,
aynı kurallara bağlı tutulmalarını öngörmektedir. Benzer durumlarda bulunan
kişilerin ayrı kurallara bağlı tutulmaları için de, haklı bir nedenin bulunması
zorunludur.
4001 sayılı Yasa ile yapılan düzenlemeyle, bölge idare, idare ve
vergi mahkemelerinde görevli hâkimlere, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam
eden ve aynı yargı düzeni içinde yer alan Danıştay da dahil olmak üzere diğer
tüm yargı organlarında görevli hâkimlerin yararlandığı bir tatil süresinden
daha az tatil süresinin tanınmasında, acil ve mutlak bir haklı nedenin olması
gerekir. Öne sürülebilecek yargının hızlandırılması nedeni ise, haklı bir sebep
olarak görülemez. Böylece, idare mahkemelerinde görev yapan bir hâkimin, aynı
yargı düzeni içinde olan Danıştay da dahil olmak üzere, diğer yargı
mensuplarından farklı kurallara tâbi tutulması, adalet ve hakkaniyet ölçülerini
zedelemesi sonucu Anayasa'nın eşitlik ve hukuk devleti ilkeleriyle
bağdaşmamaktadır.
Hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, idarenin tüm işlem ve
eylemlerinin yargısal denetime tâbi olması, idarenin hukuka bağlılığının
sağlanmasına işlerlik kazandırdığı gibi, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerinin de en etkin güvencesini oluşturmaktadır. Hukuk sistemimizde,
idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesi, esas olarak idarî yargıda açılan
iptal davaları yolu ile gerçekleşmektedir.
Yargı organına yapılan tüm başvurular için konulmuş bulunan zaman
sınırlamasını ifade eden dava açma süresinin, hak arama özgürlüğü ve hukuk
devleti kavramları ile yakın ilişkisi açısından, özellikle idarî yargı alanında
büyük öneme haiz olduğu aşikardır. Bu itibarla, idarî yargıda süre ile ilgili
kurallar, bir yargılama usulü sorunu gibi görülse de, aslında tüm hukuk
düzenini ilgilendiren, hak arama özgürlüğü, idarenin yargısal denetimi ve hukuk
devleti kavramları ile sıkı ilişkisi bulunmaktadır. Dava açma sürelerinin
geçirilmesi, hak arama özgürlüğünün ortadan kalkması sonucunu doğurduğundan,
süre ile ilgili kuralların yalın, makul ve hak arama durumunda olanları
tereddüde düşürmeyecek niteliği haiz olması önem taşır.
Yapılan düzenleme ile, idare mahkemelerinde dava açma, itiraz,
temyiz, savunmalara cevap verme süreleri, Danıştay'da açılan davalara göre 15
gün kısaltılmış olmaktadır.
Diğer taraftan, idare mahkemeleri ile Danıştay arasındaki hukukî
bağlantı sadece temyiz ilişkisi olmayıp 2577 sayılı Yasa'nın 38-42.
maddelerindeki düzenleme nedeniyle, idare mahkemesi görevinde olan bir dava,
ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülüp çözümlenmektedir. Böyle
durumlarda, çalışmaya ara verme sürelerinin farklılığı nedeniyle, aynı
nitelikteki davalarda idare mahkemeleri ile Danıştay'da varılacak farklı
sonuçlar da kamu vicdanını tatmin etmeyecektir. Nitekim görülen davada ruhsat
işleminin iptali istenirken, bu işlemin dayanağı olan düzenleyici işleme karşı
da Danıştay'da dava açılmıştır. İdare mahkemesine 2.9.1994 tarihinde dava
açıldığı, oysa dava açma süresinin 28.8.1994 tarihinde sona erdiği, bu nedenle,
idare mahkemesinde açılan davada sürenin geçirildiği, aynı tarihte Danıştay'da
açılan iptal davası, süresinde açılmış sayılacağından görülmeye devam
edilecektir.
Bu nedenle, benzer durumda bulunan kişilerin, aynı hukuk
kurallarına bağlı tutulmalarını öngören eşitlik ilkesine aykırı olan ve hukuk
devleti ilkesiyle de bağdaşmayan 4001 sayılı Yasa'nın 27. maddesi ile 2577
sayılı Yasa'nın 61. maddesinin 1. bendinde yapılan değişikliğin Anayasa'ya
aykırı olduğu kanısına varılmıştır. 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi gereğince
Anayasa Mahkemesi'ne intikal ettirilmesine karar verilmiştir.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 27. maddesiyle değişik 2577
sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 61. maddesinin birinci fıkrasının
birinci tümcesi şöyledir:
"Madde 61- Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl
Temmuz ayının yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine kadar çalışmaya ara
verirler."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin iptal istemini dayandırdığı
Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ,
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER ve Lütfi F. TUNCEL'in
katılmalarıyla 27.9.1994 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Güven DİNÇER'in
"Davanın yanlarının oluşturulmadığından Mahkemenin başvurusunun
incelenmeden reddi gerektiği", Haşim KILIÇ'ın da "Uyuşmazlıkta
davacının hakkının ihlâl edildiği idarî bir işlem bulunmaması nedeniyle
başvuran Mahkemede bakılmakta olan bir davanın olmadığı" yolundaki
karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenen Yasa kuralı, Anayasa'ya aykırılık savına dayanak yapılan Anayasa
kurallarıyla bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Sınırlama Sorunu
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, Yasa'nın 61. maddesinin birinci
fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
İtiraz konusu kuralla bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin çalışmaya ara
verecekleri tarihler düzenlenmiştir. Dava, idare mahkemesinde görülmekte olduğundan,
itiraz konusu kuralın öz yönünden "idare mahkemeleri" ile sınırlı
olarak yapılmasına karar verilmiştir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
Yasa'nın 61. maddesinin birinci fıkrasının, itiraz konusu birinci
tümcesinde "Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl Temmuz ayının
yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine kadar çalışmaya ara verirler"
denilmektedir. 4001 sayılı Yasa ile değişiklikten önce ara verme süresi,
"Temmuz ayının yirmisinden Eylül ayının altısına kadar" biçiminde
düzenlenmişti. Değişiklikle bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde,
çalışmaya ara verme süresi, kırkbeş günden otuziki güne indirilmektedir.
Mahkeme, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı olduğu savında bulunmuştur.
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme
Başvuru kararında, tüm yargı organlarında görevli hâkimler aynı
tatil süresinden yararlanırken, yapılan değişiklikle bölge idare, idare ve
vergi mahkemelerindeki hâkimlerin tatil sürelerinin kısaltıldığı, böylece
bunlarla diğer yargı organlarındaki hâkimler arasında ayırım yapıldığı gibi
aynı yargı düzeni içinde yer alan Danıştay arasında da farklılık yaratıldığı,
bunun da eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa'nın 10. maddesinde "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya
sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar." denilmektedir.
"Yasa önünde eşitlik ilkesi" hukuksal durumları benzer
olanlar için sözkonusudur. Bu ilke ile, yasa önünde eşitlik, yani hukuksal
eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan
kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa
karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle,
aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa
karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlarındaki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli
kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı
düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı değil, geçerli kılar. Anayasa'nın
amaçladığı eylemli değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü
eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar
için yasalarla değişik kurallar konulamaz. Ancak, aynı hukuksal durumlarda
olanlar için kamu yararına dayanılarak farklı kurallar getirilmesinde, eşitlik
ilkesine aykırılık yoktur. Kimi kişileri konumlarındaki farklılık nedeniyle
diğerlerinden ayrı kurala bağlı kılmak ya da genel bir düzenlemenin kapsamı
dışında bırakmak eşitlik ilkesini bozmaz.
Çalışmaya ara verme süresinin otuziki güne indirilmesinde,
davaların kısa sürede sonuçlandırılması ve adalet hizmetlerindeki tıkanıklığın
giderilmesinde kamu yararı bulunduğu açıktır. Bu nedenle, kamu yararı
gözetilerek bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde çalışmaya ara verme
süresinin kısaltılmasında eşitlik ilkesine aykırılık yoktur.
2- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme
Mahkeme, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, idarenin tüm işlem
ve eylemlerinin yargısal denetime tâbi olmasının, idarenin hukuka bağlılığının
sağlanmasına işlerlik kazandırdığını, bireylerin de temel hak ve
özgürlüklerinin en etkin güvencesini oluşturduğunu, idarenin hukuka
uygunluğunun denetlenmesinin esas olarak idarî yargıda açılan iptal davaları
ile gerçekleştiğini, dava açma süresinin, hak arama özgürlüğü, idarenin
yargısal denetimi ve hukuk devleti kavramları ile yakın ilişkisi bulunduğunu,
yargılama sisteminin kolay ve kamu vicdanı tarafından benimsenebilir
paralelliğini aynı yargı düzeni içinde değiştirmek suretiyle idarî yargının
işlerliği konusunda tereddütler doğuran bu düzenlemenin hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıç'ta belirtilen temel ilkelere dayanan
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk Devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları
koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan,
her etkinliğinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı
denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama,
yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde
kalması, temel hak ve özgürlüklerin, anayasal güvenceye bağlanmasıyla
olanaklıdır.
Yasa'nın 61. maddesinin birinci fıkrasının itiraz konusu birinci
tümcesinde, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde çalışmaya ara verme
süresinin her yıl Temmuz ayının yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine kadar
olduğu belirtilmiştir.
Bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde çalışmaya ara verme
süresini kısaltan değişikliğin, idarî yargıdaki tıkanıklığın giderilmesi,
davaların süratle sonuçlandırılması amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 141. maddesinde, davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle görülmesi yargının görevidir denilmektedir. Davaların hızlı ve az
giderle görülmesine, uygulamalarda hataların giderilmesine, adalet
hizmetlerinin hızlandırılmasına ilişkin önlemlerin alınması, hak arama
özgürlüğünün ve hukuk devleti olmanın da gereğidir. İtiraz konusu kural, hak
arama özgürlüğünü kısıtlamamakta, idarî işlem ve eylemleri yargı denetimi
dışında bırakmamaktadır.
Bu nedenlerle, 61. maddenin birinci fıkrasının birinci tümcesi
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk Devleti ilkesine aykırı değildir.
İtirazınreddigerekir.
Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, İhsan PEKEL ve Lütfi F. TUNCEL
bu görüşlere katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
Sınırlama kararı gereğince incelenen 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı
Yasa'nın 27. maddesi ile değiştirilen 2577 sayılı "İdarî Yargılama Usulü
Kanunu"nun 61. maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Güven DİNÇER, Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU, İhsan PEKEL ile Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
7.2.1995 gününde karar verildi.
Başkan
|
Başkanvekili
|
Üye
|
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Güven
DİNÇER
|
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
|
|
|
Üye
|
Üye
|
Üye
|
İhsan
PEKEL
|
Selçuk
TÜZÜN
|
Ahmet
N. SEZER
|
|
|
|
Üye
|
Üye
|
Üye
|
|
|
|
Haşim
KILIÇ
|
Mustafa
BUMİN
|
Sacit
ADALI
|
|
|
|
Üye
|
Üye
|
|
Ali
HÜNER
|
Lütfi
F. TUNCEL
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa Mahkemesi'nin E: 1994/75, K: 1995/4 sayılı kararı ile,
4001 sayılı Yasa'nın 27. maddesi ile değiştirilen ve sınırlama kararı gereğince
incelenen 2577 sayılı "İdarî Yargılama Usulü Kanunu"nun 61.
maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına
karar verilmiştir.
61. maddenin birinci tümcesi, "Bölge İdare, İdare ve Vergi
Mahkemeleri her yıl Temmuz ayının Yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine kadar
çalışmaya ara verirler" biçimindedir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme bu kuralın Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırılık oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Anayasa'nın "Hakimlik ve Savcılık Mesleği" başlıklı 140.
maddesinin ilgili bölümlerinde aynen: "Hakimler ve savcılar adlî ve idarî
yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve
savcılar eliyle yürütülür.
.....
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri,
aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin
geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması
açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri
sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya
yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
....." denilmiştir.
Anayasa'nın 140. maddesinde hiçbir ayrım gözetilmeden idarî ve
adlî hakim ve savcılarının tümü için geçerli ortak kurallar belirlenmektedir.
Anayasa'nın 155. maddesinin beşinci fıkrasında, Danıştay'la ilgili
olarak belirlenen kurallar ise, bir yüksek mahkeme olarak Danıştay'ın kuruluşu,
işleyişi, Başkan, Başsavcı, Başkanvekilleri,Daire Başkanları ile üyelerinin
nitelikleri ve seçim usullerinin, idarî yargının özelliği mahkemelerin
bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre yasayla düzenleneceğine
ilişkindir. Anayasa'nın 140. maddesi kuralları gözönünde bulundurularak,
yargının bütünlüğü içinde bütün idarî ve adlî hakim ve savcılar için geçerli
olması gereken çalışmaya ara verme (Adlî tatil)in idare mahkemeleri için ayrı,
Danıştay için ayrı biçimde belirlenmesi öncelikle Anayasa'nın 10. maddesinde
kurala bağlanan eşitlik ilkesine, buna bağlı olarak da 2. maddesinde
Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesine aykırılık
oluşturur.
Böyle bir belirleme aynı zamanda Anayasa'nın davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir kuralını
da içeren 141. maddesine de aykırılık oluşturur. Çünkü idarî yargıda Bölge
İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri ve Danıştay birbirini
tamamlayan idarî yargı kuruluşlarıdır. Eğer çoğunluk kararında ileri sürüldüğü
gibi çalışmaya ara vermenin 32 güne indirilmesi, adalet hizmetlerinde tıkanıklığın
giderilmesi gibi haklı bir nedene ve kamu yararına dayanıyorsa, bu yalnızca
idare mahkemeleri için değil, başta Yargıtay ve Danıştay olmak üzere diğer adlî
ve idarî mahkemelerin tümü için de geçerlidir. Bu kuruluşlardan birinin
dinlence de olduğu dönemde, diğerlerini görevde bırakmak, özellikle temyiz
aşaması yönünden büyük aksamalara neden olabilir ve Anayasa'nın 141. maddesinde
belirlenen süratle sonuçlandırılması kuralına da aykırılık oluşturur.
Kaldıki, konu sonradan yasama organınca da yeniden ele alınmış ve
2577 sayılı "İdarî Yargılama Usulü Kanunu"na 23.7.1995 günlü, 4124
sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle eklenen Geçici madde 3 ile; 4001 sayılı Yasa'nın
61. maddesiyle otuziki güne indirilen çalışmaya ara verme süresinin adlî yargı
için öngörülen adlî yargı için öngörülen adlî ara verme süresine ilişkin
değişiklik yürürlüğe girinceye kadar, bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerinde de Danıştay'da ve diğer adlî yargı yerlerinde uygulandığı
biçimde her yıl Temmuz ayının yirmisinden Eylül ayının beşinci gününün mesai
bitimine kadar 45 gün olarak uygulanacağı hükme bağlanarak eşitlik ilkesine
olan açık aykırılık giderilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Başkanvekili
|
Üye
|
Güven
DİNÇER
|
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
|
|
Üye
|
Üye
|
İhsan
PEKEL
|
Lütfi
F. TUNCEL
|