DÜZELTME : 18.4.1996 günlü, 22615 sayılı RG.'nin 26. sayfasının
üstten 15. ve 33. satırlarında (nesnel) öznel olarak, (ölçüsütüdür) ölçütüdür
olarak düzeltilmiştir. Düzeltmeler karara işlenmiştir.
ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1995/27
KararSayısı : 1995/47
Karar Günü : 21.9.1995
R.G. Tarih-Sayı :10.04.1996-22607
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay 5. Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdarî Yargılama
Usulü Kanunu'nun 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen
2. maddesinin 1. bendinin (a) alt bendinde yeralan "...kişisel hakları
ihlal edilenler..." ibaresinin, Anayasa'nın 2., 36., 125. ve 142.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Tütün Eksperleri Derneği tarafından, "Tekel personelinin Yer
ve Görev Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik"in kimi
kurallarının iptali için açılan davada, Danıştay 5. Dairesi, öncelikle davacı
derneğin dava ehliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiğini, bu
belirlenmenin ise uygulanacak kural olan 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü
Yasası'nın 4001 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin 1. bendine göre
yapılacağını, bu bendin (a) alt bendinde yeralan "...kişisel hakları ihlal
edilenler..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına vararak
iptalini istemiştir.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
İptali istenilen sözcüklerin de yer aldığı 2577 sayılı İdarî
Yargılama Usulü Kanunu'nun 4001 sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin 1.
bendinin (a) alt bendi aynen şöyledir:
"MADDE 2- 1. İdarî dava türleri şunlardır:
a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için, çevre,
tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını
yakından ilgilendiren hususlar hariç olmak üzere, kişisel hakları ihlal
edilenler tarafından açılan iptal davaları,"
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 36.- Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz."
3- "MADDE 125.- İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî
Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim
tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi
ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun
olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya
takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına
karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile
yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür."
4- "MADDE 142.- Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılama usulleri kanunladüzenlenir."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ,
Yalçın ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, ALi HÜNER ve Lütfi F. TUNCEL'in
katılmalarıyla 20.6.1995 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik görülmediğinden işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri iptali
istenilen ibarenin yer aldığı yasa kuralı, aykırılık savına dayanak yapılan
Anayasa maddeleri, bunlarla ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- 2577 sayılı Yasa'nın 4001 sayılı Yasa ile Değişik 2. Maddesinin
Anlam ve Kapsamı
İdarî dâva türleri ve bu dâvaların kimler tarafından açılabileceği
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesinde gösterilmiştir.
Yasa'nın 2. maddesi ile getirilen düzenleme, bu Yasa ile yürürlükten kaldırılan
521 sayılı Danıştay Yasası'nın 30. maddesinin (A) bendi ile aynı doğrultudadır.
Her iki yasa kuralında da idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve
maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırılıkları nedeniyle menfaati ihlâl
edilenler tarafından iptal davası açılabileceği öngörülmüştür. 521 sayılı Yasa
ile 2577 sayılı Yasa'daki tanımlar arasındaki fark, 521 sayılı Yasa'daki
"kanuna aykırı" ibaresi yerine 2577 sayılı Yasa'da "hukuka
aykırı" deyişinin kullanılmış olmasıdır.
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın kimi maddelerinin
değişikliğine ilişkin tasarıda iptali istenilen Yasa kuralına yer verilmemiş
ise de, bir milletvekilinin teklifi sonucu 2. madde değiştirilecekler arasına
alınmıştır. Teklifin gerekçesinde, "6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî
Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesi genel hukuk sistemine aykırı biçimde
gelişmiştir. İdarî dâvalarda taraf ehliyeti hususundaki usulsüzlük idarî
mahkemelerde ve Danıştay'da iş hacmini gereksiz biçimde artırmıştır. Bu durum,
hususi hukuktaki hak ve ehliyetintatbikatında da eşitsizlik doğurmuştur. Taraf
ehliyeti, dâvada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti, medenî hukuktaki
medenî haklardan istifade ehliyetinin medenî usul hukukundaki büründüğü
şekildir. Gerçekten kimlerin taraf ehliyetine sahip oldukları Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 38. maddesi ile Medeni Kanun'un 8. ve 46. maddelerinde
açıklanmıştır.
Bu genel kaideye rağmen 6.1.1982 tarih ve 2577 sayılı "İdarî
Yargılama Usulü Kanunu"nun başta 2. maddesi olmak üzere ilgili
maddelerinde dâva ve taraf ehliyeti yanlış değerlendirilmiş ve (menfaatleri
ihlâl edilenler) deyimi geniş yorumlanarak, esasta dâva ehliyetine sahip
olmayan kişilerin de, idarî yargıda iptal ve tam yargı dâvaları açma talepleri
kabul edilmiş ve dâvalar buna göre görülerek hükmebağlanmıştır.
Yasa teklifi ile dâva açma hakkına ve taraf olma ehliyetine bir
kısıtlama getirilmeden ..." denilerek; "menfaatleri ihlâl
edilenler" ibaresi yerine "kişisel menfaatleri doğrudan ihlâl
edilenler" ibaresi önerilmiştir.
Bu teklif, Adalet Komisyonu'nca aynen benimsendikten sonra tasarı
TBMM Genel Kurulu'nda iken, yeniden görüşülmek üzere İçtüzüğün 89. maddesi
uyarınca Komisyonca geri çekilmiştir.
Adalet Komisyonu'nun 24.2.1994 günlü, 16 sayılı birleşiminde
değişiklik tasarısının sadece 1. maddesi üzerinde görüşme yapılarak kural
"İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden
biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için, çevre, tarihi ve
kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından
ilgilendiren hususlar hariç olmak üzere, kişisel hakları ihlâl edilenler
tarafından açılan iptal davaları" biçimine dönüştürülmüştür.
TBMM Genel Kurulu'nda maddenin görüşülmesi sırasında, oturumu
yöneten Başkan Vekili, söz konusu kural ile dâva açma hakkının kısıtlanıp
kısıtlanmadığı hususunda Komisyon'dan açıklama istemiş ise de, çeşitli
itirazlarla karşılaşmış ve Komisyon da açıklama yapmamıştır. Bu konuda başkaca
görüşme de olmadığından madde oylanarak aynen kabul edilmiştir.
Değişiklikten önce, idarî dava türlerinin en yaygını olan
"iptal davaları"nda dâva açabilmek için "menfaat ihlâli"
yeterli iken, yapılan değişiklik sonucu çevre, tarihî ve kültürel değerlerin
korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren hususlardışındaki
konularda dâva açılabilmesi "kişisel hak ihlâli" koşuluna bağlı
kılınmıştır.
İdare, özel hukuk kişilerinin sahip olduğu yetkilerin dışında ve
üstünde birçok yetkilere sahiptir. İdareye özgü olan bu yetkilerle kişilerin
üzerinde, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal etkiler doğuracak eylem ve
işlemler yapabilir. Bu işlemlerin yerine getirilmesi için, başka bir makam ya
da merciin yardımına gereksinim olmadan kişiler çeşitli yükümlülükler altına
sokulabilir.
Öte yandan, idarî işlemler yasallık karinesinden yararlanır ve bu
karine gereği, idarî işlemlerin yerindeliği ve hukuka uygun olduğu varsayılır.
İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal
yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetingereklerine
uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamu hizmetlerinin getirdiği yarar ve
zararların bireyler üzerindeki etkilerinin adaletli bir surette dengelenmesi
için vatandaşlara tanınmış bir haktır. İdarî dâvalar, idare hukukuyla birlikte
hukukun üstünlüğü, Devletin hukuka bağlılığı ilkesinin sonucu olarak hukuk
alanına girmiştir.
İdarî yargıda "idarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep,
konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan dâvalar"
biçiminde tanımlanan iptal davaları, idarenin hukuka uygun davranmasını
sağlayarak hukuk devletini gerçekleştiren önemli yollardandır. İptal davası
kolay işleyen ve karmaşık olmayan niteliğiyle yargısal bir denetim yolu olaraköngörülmüştür.
İptal davaları ile idarî işlemlerin hukuk kurallarına uygunluğu
incelenir. Aykırılığın saptanmasında işlem ortadan kaldırılır. Böylece,
idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak hukuk düzeni
korunur.
İptal davaları, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki idarî
işlemler hakkında açılabilir. Böyle bir idarî işlemin iptalinin istenilebilmesi
için davacının menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarında ve
öğretide "menfaat", dâvacı ile iptalini istediği idarî işlem
arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdarî işlem ile dâva açan kişi arasında meşru,
güncel ve ciddî bir ilişki sözkonusu ise dâvada menfaat bağı bulunduğu kabul
edilmektedir. Bunun dışında öznel (subjektif) bir hakkın ihlâl edilmesi koşulu
araştırılmaz.
Hak, hukukun koruduğu menfaattir. Özel hukukta her menfaat
korunmaz. Kamu hukukunda ise iptal dâvaları yoluyla her menfaatin korunması
zorunludur. Tam yargı dâvalarının aksine iptal dâvalarında dâvacı olabilmek
için menfaat ihlâlinin yeterli sayılması, idarenin hukuka uygun davranmasını
sağlamak amacına yöneliktir. Her ne kadar bu amacın tam olarak
gerçekleşebilmesi için menfaat ihlâli koşulunun aranmaması düşünülebilirse de,
bu durumda, idarî işlemlerle ilgisi bulunmayan kişilerin dâva açmasısonucu
idare devamlı dâva tehdidi altında kalır ve böylece idarenin işleyişi olumsuz
yönde etkilenir.
Dâva ehliyeti için aranan "menfaat ihlâli" koşulu, her
olaya özgü irdelenmiş ve dâva konusu işlemin davacıyı etkilemiş olması idarî
yargıda menfaat ihlâlinin varlığı için yeterli sayılmıştır.
İtiraza konu yasa kuralıyla getirilen "kişisel hak",
genel, soyut ve gayrişahsî düzenleyici kuralların kişilere uygulanarak
somutlaşması ve hukuksal sonuçlar doğurmasıdır. İdari yargıda kişisel hak ihlâli,
tam yargı davası açabilmenin ölçütüdür. Tam yargı davaları ile, idareden, ihlâl
ettiği bir hakkı yerine getirmesi ya da neden olduğu zararı gidermesi istenir.
İptal davalarında idarî işlemin hukuka aykırılığının saptanması
durumunda iptal edilmesi söz konusu iken, tam yargı davalarında idarî işlem ve
eylemin uygulanmasından ve yürütülmesinden doğan zararların tazmini söz
konusudur. Bu iki dâva türündeki farklılık ve gerçekleştirilmek istenilen amaç
nedeniyledir ki, iptal davasında davacı olabilmek için "menfaat
ihlâli" yeterli görülmüş iken; tam yargı davalarında idarî eylem ve
işlemlerden dolayı davacının "hakkının ihlâl" edilmesi gerekmektedir.
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001 sayılı Yasa ile
değiştirilen 2. maddesinin birinci bendinin (a) alt bendinde, yasada sayılan
ayrık durumlar dışında, iptal davalarının "kişisel hakları ihlâl
edilenler" tarafından açılabileceği belirtilmiş, (b) alt bendinde ise;
idarî eylem ve işlemlerden dolayı "kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar" tarafından tam yargı davaları açılacağı belirtilmiştir. Her iki
dava türünde de davacı olabilmenin ön koşulu "kişisel hak ihlâli"
olup, sadece tam yargı davaları için kişisel hakları "doğrudan"
muhtel olanlar denilmiştir.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
İtiraz başvurusunda, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın
2. maddesinde 4001 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklik sonucunda önceleri dava
konusu yapılabilen birçok işleme karşı dava açılamayacağı için, idarî
işlemlerden bir bölümünün yargı denetiminin dışında bırakılmasına neden olan bu
kuralın Anayasa'nın 2. maddesinde tanımlanan "hukuk devleti"
ilkesine, 36. maddesinde belirlenen "hak arama hürriyeti"ne ve 125.
maddesinde öngörülen "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolu açıktır." kuralına aykırı olduğu savıyla iptali istenilmiştir.
1. Anayasa'nın 2. ve 36. Maddeleri Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu
adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün
etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı
denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama,
yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde
kalması, temel hakve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanmasıyla
olanaklıdır.
İptal davalarının koşullarını belirleme yetkisi, kuşkusuz ki
Anayasa'da belirlenen kurallar içinde kalmak koşuluyla özellikle "Hukuk
devleti" ilkesi ve hak arama özgürlüğüyle çelişmeden yasakoyucunun
takdirindedir.
Ancak Devletin, hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlamaları
kaldırması ve bu yolla yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin
gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa'nın 2.
maddesi gereğidir.
Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti
niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine
bağlı olması amaçlanmıştır. Çünkü yargı denetimi, hukuk devletinin
"olmazsa olmaz" koşuludur.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36.
maddesinde, herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları
önünde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu
belirtilmektedir.
İtiraz konusu yasa kuralıyla, idarî işlemlere karşı iptal davası
açabilmek için, idare hukukunun genel esaslarına aykırı biçimde idarî işlemin
davacının "kişisel hakkını ihlâl" etmiş olması koşulu getirilerek hak
arama özgürlüğü kısıtlanmış ve birçok işleme karşı dava yolu kapatılmıştır.
İdarî yargı denetimini sınırlayan itiraz konusu kuralın hukuk
devleti ilkesi ile bağdaştığı söylenemez. Bu nedenle, Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
2- Anayasa'nın 125. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, ikinci
fıkrasında ise Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî
Şûranın kararları yargı denetiminin dışında tutulmuştur. Anayasa'nın 159.
maddesinin dördüncü fıkrasıyla da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları,
idarî işlem niteliğinde olmalarına karşın, yargı denetimi dışında
bırakılmıştır.
Anayasa'nın sözü edilen maddeleri ile ayrık tutulanlar dışındaki
tüm idarî işlemlerin yargı denetimine bağlı olması Anayasa buyruğudur.
Anayasa'da sayılan ayrık durumlar dışında idarenin eylem ve işlemlerinden
kimilerinin yargı denetimine bağlı olmaması sonucunu doğuracak nitelikteki bir
yasal düzenleme, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasındaki buyruğa
aykırı düşer. İtiraz konusu kuralla, idarî işlemlerin kimileri hakkında dâvacı
olabilme "kişisel hak ihlâli" koşuluna bağlanarak Anayasa'nın 125.
maddesine aykırılık oluşmuştur.
1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Yasası'nın 21. maddesine
göre, iptal davası açabilmek için "menfaat ihlâli" yeterli iken, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2. maddesinin (1-a) bendinde yapılan
değişiklik sonucu, bu Yasa'nın uygulanması bakımından, "kişisel hak
ihlâli"nin davacı olabilmenin koşulu olarak kabul edilmesiile askerî ve
sivil idarî yargı düzeni arasında açıklanabilmesi olanaksız farklılık
yaratılmıştır.
İdarî işlemlere karşı dava açılabilmesi için "kişisel hakkın
ihlâl edilmesi" koşulunun getirilmesiyle soyut, genel ve gayrî şahsî olan
"düzenleyici tasarruflar"a karşı yargı yolu daraltılmıştır. Böylece,
idarenin düzenleyici işlemlerine karşı uygulanmalarını beklemeden dava açılması
güçleştirilmekle, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık
oluşturulmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 125. maddesine aykırı olan
itiraz konusu yasa kuralının iptali gerekir.
Haşim KILIÇ bu görüşe katılmamıştır.
3- Anayasa'nın 142. Maddesi Yönünden İnceleme
Danıştay 5. Dairesi başvuru kararında, yargılama usullerinin
düzenlenmesi konusunda Anayasa'nın 142. maddesi ile yasa koyucuya tanınan
takdir yetkisinin keyfi kullanılamayacağı, yasa koyucunun bu düzenlemeyi
yaparken Anayasa ve Anayasa üstü hukuk kurallarına uymak zorunda olduğunu
belirtmiştir.
Anayasa'nın 142. maddesinde, "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir." kuralına yer
verilmiştir.
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde 4001
sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu, idarî işlemlere karşı açılacak iptal
davalarında "menfaat ihlâli" yerine "kişisel hak ihlâli"
davacı olabilmenin koşulu sayılmıştır.
İtiraz konusu kural ile Anayasa'nın 142. maddesi arasında doğrudan
bir ilgi görülememiştir.
C- İptal Sonucunda 2577 Sayılı Yasa'nın Öbür Kurallarının Uygulama
Olanağını Yitirip Yitirmediği Sorunu
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrasında, "Ancak başvuru,
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhine yapılmış olup ta, bu belirli madde veya hükümlerin iptali
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya İçtüzüğün bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa Anayasa Mahkemesi, keyfiyeti
gerekçesinde belirlemek şartıyla, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
içtüzüğün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir." denilmektedir.
İtiraz konusu "kişisel hakları ihlâl edilenler" sözcüklerin
iptali nedeniyle maddenin (a) alt bendinin tümü uygulanamaz duruma gelmektedir.
Bu nedenle, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasası'nın 4001
sayılı Yasa ile değişik 2. maddesinin birinci bendinin (a) alt bendinin
"kişisel hakları ihlâl edilenler" sözcükleri dışında kalan bölümünün
de 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Yasa'nın 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptali gerekir.
D- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddesi uyarınca, yasa, kanun hükmünde
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların belirli
madde veya hükümleri iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı gün
yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi, iptal kararı ile doğacak hukuksal
boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici nitelikte görürse,
boşluğun doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştırabilir.
İtiraz konusu 2. maddenin birinci bendinin (a) alt bendinde iptal
kararı verilmesiyle doğan hukuksal boşluk, kamu yararını olumsuz yönde
etkileyeceğinden, gerekli düzenlemeleri yapması için yasama organına süre
tanımak amacıyla iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç
ay sonra yürürlüğe girmesi uygunbulunmuştur.
VI- SONUÇ
A. 6.1.1982 günlü, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu'nun
10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin
1. bendinin (a) altbendinde yeralan "...kişisel hakları ihlâl
edilenler..." ibaresinin, Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim
KILIÇ'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. İptal nedeniyle kural yapısının bozulması, anlam yanlışlığı
olasılığı ve duraksamalarla uygulama olanaksızlığına yolaçabileceği gözetilerek
(a) altbendinin iptal edilen ibare dışında kalan bölümünün de 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29.
maddesinin ikinci fıkrası gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. İptal nedeniyle doğan kamu düzenini ve kamu yararını olumsuz
yönde etkileyecek hukuksal boşluğun giderilmesi için iptal kararının, Resmî
Gazete'de yayımından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine OYBİRLİĞİYLE,
21.9.1995 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Nurettin TURAN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1995/27
Karar Sayısı : 1995/47
2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi 4001
sayılı Kanun'la değiştirilerek iptal davalarında dava ehliyeti yeniden
düzenlenmiştir. Daha önce, "menfaat ihlâli" görülen durumlarda idarî
eylem ve işlemler hakkında iptal davası açma imkânı mevcutken, değişiklikten
sonra "kişisel hakları ihlâl edilenler" koşuluna bağlanarak dava
ehliyeti sınırı daraltılmıştır.
Yasa koyucu, yasal düzenleme yapma ihtiyacı duyduğu alanlarda
takdir yetkisini kullanarak gerekli gördüğü kuralları getirmektedir. Kuşkusuz
bu takdir yetkisi Anayasal ilkelerle sınırlıdır. Öngörülen Anayasal ilkeler
gözardı edilerek düzenleme yapılamaz. Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye
Cumhuriyetinin bir "hukuk devleti" olduğu ilkesine yer verilmiş,
bunun sonucu olarak da devletin tüm organlarının hukuk kurallarına uygun
hareket etmesi zorunluluğu öngörülmüştür. Böylece devletin de bireyler gibi
hukuk kurallarına uygun davranması sağlanmıştır. Yine Anayasa'nın 125.
maddesinde idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık
olduğu belirtilerek "yargısaldenetim" öngörülmüş, böylece "hukuk
devleti" ilkesinin gerçekleşmesi amaçlanmıştır. İşte idarî davalarda hukuk
devleti ilkesinin bir sonucu olarak hukuk dünyasında yerini almıştır.
2577 sayılı Yasa'da değişiklikten önce iptal davası açabilmek için
"menfaat ihlâli" yeterli iken, değişiklik sonunda çevre, tarihi ve
kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından
ilgilendiren hususlar dışındaki konularda dava açılabilmesi "kişisel hak
ihlâli" koşuluna bağlanmıştır.
2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesinde belirtilen dava ve taraf
ehliyetinin çok geniş yorumlanarak yanlış değerlendirildiği; esasta dava
ehliyetine sahip olmayan kişilerin de idarî yargıda taleplerinin kabul edilerek
yargılamanın yapıldığı, bunun neticesinde idarî mahkemeler ve Danıştay'ın iş
hacminin gereksiz biçimde artması sonucunda bu değişikliğin yapılması ihtiyacı
duyulduğu teklif sahibinin gerekçesinden anlaşılmaktadır. Yapılan bu düzenleme
ile çoğunluk görüşünde belirtildiği gibi idarî eylem ve işlemlerin büyük bir
bölümünün yargı denetimi dışında kaldığı söylenemez. Zira en yaygın konularda
(çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları) önceden
olduğu gibi "menfaat ihlâli" koşulu değiştirilmemiştir. Menfaat
ihlâli koşulunun uygulanması sonundaidarî yargıda yığılma ve tıkanma olmuş,
davalar yıllarca sürerek sonuçta geciken adalet hukuk devleti ilkesini
gerçekleştirememiştir. Nitekim çoğunluk görüşünde de, idarenin işlemlerinin
hukuka uygunluğunun sağlanması için menfaat ihlâli koşulunun bile aranmaması
gerektiği ancak idarî işlemlerle ilgisi bulunmayan kişilerin dava açması sonucu
idarenin devamlı dava tehdidi altında kalabileceği, bunun da idarenin
işleyişini olumsuz yönde etkileyeceği belirtilmiştir. Bu gerekçe, dava
ehliyetini "menfaati ihlâl edilenler" koşulu ile sınırlandırmanın ne
kadar haklı gerekçesi ise ehliyetin "kişisel hakları ihlâl edilenler"
biçiminde biraz daha daraltılmasının da o kadar haklı gerekçesi olur. Zira,
Anayasa'nın 125. maddesine göre tek bir idarî eylem ve işlemin yargı denetimi
dışında kalmaması gerekirken "menfaati ihlâl edilenler" koşulunu
kabul etmekle de idarî işlemlerin bir kısmının yargı denetimi dışında kalması
kaçınılmazdır. Yasakoyucu, davaların hızla, en etkin biçimde sonuçlanmasını
amaçlayarak önemli sonuçlar doğurmayan kimi menfaat ilişkisini daraltmak
suretiyle kişisel hak ihlâli koşulunu öngörmüştür. Özel hukuk usul yasalarında
da buna benzer sınırlamalar vardır ve aynı amaçlarla getirilmiştir.
Öte yandan, Anayasa'nın 36. maddesinde "Hak arama
özgürlüğü" düzenlenmiş ve iptal edilen kural dava yolunu kapattığı
gerekçesiyle bu maddeye de aykırı bulunmuştur. Anayasa'da düzenlenen hak ve
özgürlüklerin "mutlak" olduğu söylenemez. Yine Anayasa'da bu hak ve
özgürlüklerin nasıl ve ne şekilde sınırlandırılabileceği ya da
durdurulabileceği açıklanmıştır. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasında hangi nedenlerle sınırlamanın
yapılabileceği belirtildikten sonra ikinci fıkrasında da bu sınırlamanın sınırı
çizilmiştir. Buna göre, yapılan sınırlama, demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamayacağı gibi öngörülen hakkın özünü zedelememesi ve
kullanılma imkanını ortadan kaldırmaması gerekir. Yapılan düzenleme ile kamu
yararı gözetilmiş ve yukarda belirtilen yasakoyucununhaklı gerekçeleri esas
alınarak bir sınırlama yapılmıştır. Bu sınırlama hak arama yolunu kapatmamış,
"menfaat ihlâli" koşulunu "kişisel hak ihlâli" koşuluna
dönüştürerek idarî eylem veya işlemle kişi arasındaki ilişki daha da
somutlaştırılmıştır. İdarî yargının ehliyet konusundaki geniş yorumuna sınır
getirilerek idarî işlemlerin dava tehdidi altında kalması önlenmek istenmiştir.
Böyle bir düzenlemeyle soyut, genel ve gayri şahsî olan "düzenleyici
tasarruflar"a karşı yargı yolunun kapatıldığı düşüncesi deçoğunluk
görüşünde yer almıştır. Yönetmelik, genelge ve tebliğ gibi düzenleyici
metinlere karşı, çıktığı anda iptali için yargı yoluna başvuru kapatılsa bile
daha sonraki uygulama evresinde somutlaşan kişisel hakların ihlâli durumunda
dava açma olanağı bulunmaktadır. Buradan dava açma yolunun kapatıldığı sonucu
da çıkarılamaz.
Buna göre, yasakoyucunun takdir hakkını kullanarak haklı
gerekçelere dayalı bu düzenlemesi Anayasa'ya aykırı değildir. Bu nedenlerle
çoğunluk görüşüne katılmadım.