ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1993/17
Karar Sayısı : 1993/41
Karar Günü : 18.11.1993
R.G. Tarih-Sayı :24.09.1995-22414
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 4. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu'nun Ek. 24. Maddesinin (a) ile (l) bentlerinin Anayasa'nın 5., 10/2, 60.
ve 61/3. maddelerine aykırı olduğu savıyla iptali istemidir.
I. OLAY
Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı alan davacıya 506
sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın Ek 24. Maddesi gereğince ödenmesi
gerekmesine karşın ödenmeyen sosyal yardım zammı için mahkemeye başvuran
vekilin dava dilekçesine verdiği yanıtta davalı Sosyal Sigortalar Kurumu,
sosyal yardım zammı uygulamasını öngören Ek 24. Maddenin Anayasa'ya aykırı
olduğunu ileri sürerek iptali konusunda bir karar alınmak üzere sorunun Anayasa
Mahkemesi'ne iletilmesini istemiş, davacı vekili de aynı istemde bulunmuş,
konuyu inceleyen yerel mahkeme yaptığı inceleme ve değerlendirme sonunda
yanlışın Anayasa'ya aykırılık savlarının ciddî olduğu kanısına vararak sözü
edilen kuralın iptali istemiyle 18.2.1993 günlü kararla Anayasa Mahkemesi'ne
başvurmuştur.
III. YASA METİNLERİ
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın ek. 24.
Maddesinin iptali istenen (a) ile (l) bentlerini de içeren ve Başbakanlıkça
yayımlanan yürürlükteki Kanunlar Külliyatı'(Mayıs 1992, Ek-12)ndan alınan son
biçimi şöyledir :
"Ek Madde 24- (6/3/1981 - 2422/17 mad. ile gelen Ek 5 inci
mad. hükmü olup madde numarası teselsül ettirilmiştir.)
a) (Değişik : 16/10/1985 tarih ve KHK/251; Aynen kabul; 7/1/1986
tarih ve 3251 sayılı Kanun) 506 sayılı Kanun ile ek ve değişikliklerine göre iş
kazaları ile meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından,
gelir veya aylık alanlar ile 991 sayılı Kanunla Kuruma devredilen sandıklar
mevzuatına göre aylık alanlara her ay sosyalyardım zammı olarak 12.919 lira
ödenir.
(Değişik: 16/2/1989 - 3522/1 md.) Bakanlar Kurulu, sosyal yardım
zammı miktarını, gösterge, üst gösterge ve geçici gösterge tablosundaki derece
ve kademelere göre birbirinden farklı olarak tespit etmeye yetkilidir.
Bu ödemeler, Kurumdan gelir veya aylık ödemesine imkân veren
dosyalar esas alınarak yapılır.
b) İş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından sürekli iş
göremezlik geliri almakta olanlara, gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş
göremezlik derecesi oranında sosyal yardım zammı ödenir.
c) Yabancı ülkelerle aktedilen sosyal güvenlik sözleşmeleri
uyarınca kısmî gelir veya aylık alanlara ödenecek sosyal yardım zammı, Türk
mevzuatına tabi olarak geçen prim ödeme süresinin, sosyal güvenlik sözleşmesine
göre nazara alınan toplam prim ödeme süresine olan oranına göre hesabedilir.
d) İş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından gelir
alanlara ödenen sosyal yardım zammı, 506 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre
ödenecek sermayenin hesabında nazara alınmaz. Ancak, söz konusu maddede
belirtilen tarife uyarınca hesaplanacak peşin sermaye değeri, 506 sayılı
Kanunun 26 ncı maddesi hükümlerine göre tespit edilecek peşin sermaye değerleri
toplamına katılır.
e) Söz konusu sosyal yardım zammı, hak sahiplerine her dosya için
tamamı tevzi edilecek şekilde ve eşit oranda bölüştürülür.
f) İki ayrı sigorta kolundan veya iki ayrı dosyadan gelir veya
aylık alanlara, en fazla ödemeye imkân veren bir dosya üzerinden sosyal yardım
zammı ödemesi yapılır.
g) Hak sahibi kız çocuklarının evlenmeleri nedeniyle ödenen
evlenme yardımının hesabında sosyal yardım zammı nazara alınmaz,
h) 5/1/1961 tarih ve 228 sayılı Kanun ile ek ve değişikliklerine
göre Kurumca aylık bağlananlara ödenen sosyal yardım zammının hizmet
süreleriyle orantılı olarak tespit edilen miktaraynı nitelikteki zammı ödeyen
ilgili sandık veya kurumdan tahsil edilir.
i) Ödeme dönemlerine göre peşin ödenen sosyal yardım zammı, ölüm
halinde geri alınmaz,
j) Sosyal yardım zammından icra ve diğer kesintiler yapılamayacağı
gibi, her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
k) Yersiz yapılan sosyal yardım zammı ödemeleri, ilgilinin varsa almakta
olduğu gelir veya aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle, yoksa genel
hükümlere göre geri alınır.
l) (Ek: 20/6/1987 - 3395/15 md.) Genel ve katma bütçeli idareler,
mahalli idareler, döner sermayeli kuruluşlar ile kanunla ve kanunların verdiği
yetkiye istinaden kurulan kuruluşlar ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
kapsamına giren teşekkül ve kuruluşlarla bunların müessese, bağlı ortaklık ve
iştiraklerinden, çalıştığı en son kuruluş olarak ayrılmak suretiyle kendisine
506 sayılı Kanun hükümlerine göre malullük, yaşlılık veya ölüm aylığı bağlanan
kişilere ödenen sosyal yardım zamları, Kurumca yazılı olarak istenmesi üzerine,
bu kuruluşlartarafından en çok iki ay içinde Kuruma ödenir.
Kurumlar Vergisi mükellefi olan kamu kurum ve kuruluşları bu madde
gereğince yapılan ödemeleri Kurumlar Vergisi matrahından
indirilebilirler."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin iptal istemini dayandırdığı
Anayasa kuralları şunlardır :
1. "V. Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
2. "X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
(Fıkra 2).
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3. "X. Sosyal güvenlik hakları
A. Sosyal güvenlik hakkı
MADDE 60- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar."
4. "B. Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması
gerekenler
MADDE 61- ....................
...............................
Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak
diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir. (Fıkra 3).
..............................
..............................
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan
PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN ve Mustafa
BUMİN'in katılmalarıyla 15.4.1993 günü yapılan ilk inceleme toplantısında
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenen Yasa kurallarıyla dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri
okunup incelendikten ve 2949 sayılı Yasa'nın 30. maddesi uyarınca çağrılan
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğü temsilcilerinin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
A. Genel Açıklama
Sorun, yaşlılık aylığıyla birlikte verilmesi Yasa'yla öngörülen
"sosyal yardım zammı" adındaki ek ödemeden kaynaklanmaktadır. İnsanın
geleceğine ilişkin önlem ve hazırlıklar içinde, hepsinin gerçekleşmesine olanak
sağlayan ve hepsinin dayanağı sayılan akçalı durum öncelik taşımaktadır.Çalışanlar
yönünden, çalışılan sürede gereksinimleri karşılamaktan daha önemlisi emeklilik
günlerinin huzur içinde geçmesidir. Sosyal Sigortalar Kurumu iştirakçilerinin
yaşlılık aylığı, emeklilik yaşamının olabildiğince sorunsuz geçmesi için
gereksinimlerikarşılamak amacıyla kullanılmaktadır. Geleceğe güvenle bakmanın
parasal aracı olan yaşlılık aylığının yetersizliği "sosyal yardım
zammı"yla giderilmek istendiğinden 506 sayılı Yasa'nın itiraz konusu ek
24. maddesiyle bu yardım kurumu yaşama geçirilmiştir.Yurttaşlarını, bireyleri,
bu yolla topluma istenci dışında gelişen olaylara, olası tehlikelere karşı
korumak ve her yönden güven içinde yaşatmak Devletin başlıca görevlerindendir.
Sosyal hukuk devleti, sosyal güvenlik sorunlarını çözmeyi yüklenmiş, ülkeninkalkınmasıyla
birlikte ulusal gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli biçimde sağlanmasını
amaç edinmiş devlettir. Güçsüzleri güçlülere ezdirmemek ilkesi, herkesi,
çalışanları, emeklilerle yaşlıları durumlarına uygun düzenlemelerle sağlıklı,
mutlu vegüven içinde yaşatmayı gerektirir. Sosyal politikaların amaçlarına
ulaşmasında gelir ve hizmetlerin adaletli dağılımı ilk sırayı alır. Bu nedenle
"sosyal yardım zammı" adıyla getirilen katkı, Devletin işçi
emeklisine yaklaşımının bir göstergesi niteliğindedir. Sosyal yardım
programlarının bir gereği olarak hukuksal yapısı oluşturulan "sosyal
yardım zammı" değişik adlar altında (aileye ve çocuklara yönelik olarak)
kimi ülkelerde uygulanmaktadır. Önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından
aylık alanlar ileişkazası ve meslek hastalıkları sigortalarından gelir
bağlananlara "avans" adıyla yapılan ödeme, sonra "sosyal yardım
zammı"na dönüştürülmüştür. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun primlerden oluşan
özkaynaklarından karşılanan "sosyal yardım zammı", Kurum'un sağlamaya
çalıştığı olağan yardım düzeyini gerçekleştirmesinde güçlüklere neden olduğu anlaşılmaktadır.
"Sosyal yardım zammı"na ayrılan para, temel görevlerin yerine
getirilmesini engelleme ölçüsüne geldiğinden ödemekten kaçınıldığı
saptanmıştır. Sosyal sigorta yardımlarının yetersizliğini gidermek amacıyla
öngörülmüştür.
B. İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı
Sosyal Sigortalar Kurumu'nca ödenen "sosyal hizmet
zammı" 15 yıl içinde 1300 katına çıkarak 975 bin TL. olmuştur. Sosyal
Sigortalar Kurumu'nun aylık ödemeleri içindeki oranının 1980'de % 17 iken
1992'de % 49, 1993'ün ilk 4 ayında ise % 54 olduğu sözlü açıklama sırasında
yetkililerce anlatılmıştır.
1. Sosyal Sigortalar Yasası'nın Ek 24. Maddesinin iptali istenen
(a) bendi, yukarıya alınan metninde de açıkça görüleceği üzere iş kazaları,
meslek hastalıkları, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından gelir ya da
aylık alanlarla 991 sayılı Yasa kapsamındaki standartlardan aylık alanlara her
ay 12.919 TLlık sosyal yardım zammı ödenmesine ilişkindir.
Maddenin (l) bendiyle yine yukarıya alınan metninde ayrıntılı
biçimde belirtilen kuruluşların, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun yazıyla istemesi
üzerine sosyal yardım zammının en çok iki ay içinde Kurum'a ödenmesi
düzenlenmiştir.
Kamu kuruluşlarından emekli olan sigortalılara ödenen sosyal
yardım zammının bu kuruluşlardan alınmasına olanak veren kurala göre 1987-1992
yıllarında kamu kuruluşlarına tahakkuk ettirilen 5,5 trilyon TL borçtan ancak
600 milyar TL alınabildiği de sözlü açıklamada anlatılmıştır.
C. Sınırlama Sorunu
1. Sosyal Sigortalar Yasası'nın Ek 24. Maddesinin (l) bendi, bir
kısım sosyal yardım zammının sağlandığı kaynaklardan kamu kuruluşlarının Sosyal
Sigortalar Kurumu'na iş kazası ve meslek hastalığı dışında ödeyeceği sosyal
yardım zammına, ödeme yöntemine ve süresine ilişkin olup yerel mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanacak kural değildir. Bu durumda, Anayasa'nın 152.
maddesinin birinci fıkrası ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesininson fıkrası gereğince (l)
bendine ilişkin itirazın, başvuran mahkemenin bu konuda yetkisizliği nedeniyle
reddine, oybirliğiyle karar verilmiştir.
2. Sosyal Sigortalar Yasası'nın Ek 24. Maddesinin (a) bendine göre
ödenmesi istenilen sosyal yardım zammı, yerel mahkemenin bakmakta olduğu
davanın davacısı gözetildiğinde esas inceleme yalnız 506 sayılı Yasa
kapsamındakilerle sınırlı tutulmalıdır. Bu nedenle, (a) bendine ilişkin esas
incelemenin 506 sayılı Yasa ile ek ve değişikliklerine göre yaşlılık aylığı
alanlarla sınırlı olarak yapılmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.
D. İtiraz Konusu Kuralın Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu
1. Anayasa'nın 5. Maddesi Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, sosyal güvenlik kuruluşlarınca
sağlanan yardımların edim-karşı edim ilkesine dayanmasına, 506 sayılı Yasa'nın
72. maddesi gereğince sağlanacak her yardım için prim alınması gereğine karşın
506 sayılı Yasa'nın öngördüğü sistem gözardı edilerek sosyal yardım zammı için
prim alınmadığını, bu ödemelerin işçi emekli aylıklarını aştığı ve Kurum'un
prim gelirlerinin % 30'una ulaştığını, yasal olarak bulunmasına karşın Kurum'a
devlet yardımı yapılmadığını, Kurum'un akçalı güçlüklerini aşabilmesi için prim
oranlarının % 10 artırılması zorunluluğuna değinmiş, sosyal yardım zammını
ödeme yükümlülüğüne ilişkin açık bir kural bulunmadığını, prim ya da kesenek almadan
yardım yapılamayacağını ileri sürmüş, ayrıca yukarıya alınan ayrıntılı
gerekçelerle iptal isteminin dayanaklarını açıklamıştır. 4792 sayılı Yasa'nın
19. maddesindeKurum gelirleri arasında sayılan Devlet yardımının yapılmadığı da
belirtilen başvuru kararında konu, Devletin temel amaç ve görevleri kapsamında
değerlendirilmiştir.
Sosyal yardım zammı, hakeden iştirakçilere ödenecek Devlet
katkısıdır. Sosyal Sigortalar Kurumu bu ödemenin aracıdır. Kurum'un içinde
bulunduğu akçalı güçlükler, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olan bu ödemenin
yapılmasını geciktirse, yavaşlatsa, azaltsa da bireylerin ve ailelerin sosyal
güvenliğini olumlu biçimde etkileyen yardımın kaldırılmasına neden olamaz.
Yardımın, bir sosyal katkı olarak sürmesinin, asıl ödemeler doyurucu düzeyde
olmadıkça, sosyal devlet niteliğine uygun bir işleyiş olduğunda duraksanamaz.
Yalnızca "malî darboğaz" Anayasa'ya aykırılık nedenini oluşturamaz.
Kurum'un malîyönden iyileştirilmesi için alınacak önlemler de Yasakoyucu'nun ve
Kurum yönetiminin yetki ve görev alanına giren konulardır. Sosyal yardım
zammının Anayasa'nın 5. maddesinde sayılan Devletin temel amaç ve görevleriyle
bağdaşmayan yönü olmadığı gibi, tersine, bu maddeye uygun düşen bir yaklaşım
türüdür.
2. Anayasa'nın 10. Maddesinin İkinci Fıkrası Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, Anayasa'nın öngördüğü sosyal
güvenlik düzeninin 506, 1479 ve 5434 sayılı Yasalar çerçevesinde finansman
kaynağı özde primlerden oluşan sosyal sigortalar modeline göre yapılandığını,
prim ya da kesenek alınmadan yardım yapılmasının Anayasa'nın amaçladığı sosyal
güvenlik hakkını büyük ölçüde tehlikeye düşürdüğünü ileri sürmüş, böylece
Anayasa'nın 10. maddesinin ikinci fıkrasına aykırılık gerekçesini sosyal
güvenlik kuruluşlarının eşitlik yönünden karşılaştırılmalarına ve prim ödemeden
yardım yapılamayacağı görüşüne dayandırmıştır.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının başlıcaları Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dur. Bunlar, kuruluş
yasaları, kapsadığı kişiler, sağladıkları olanaklar ve bunların hesaplanma
yöntemleri yönünden birbirinden ayrı yapıda güvenlik kuruluşlarıdır.
Nitelikleri değişik olan kurumlar arasında karşılaştırma yapmakuygun değildir.
Anayasa'nın 10. maddesiyle öngörülen eşitlik; aynı durumda bulunan
kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamayı, yasa karşısında
kimseye dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri nedenlerle ayrım yapılmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Eşitlik ilkesiyle
hukuksal birlikteliğin gerçekleşmesi istenmiştir. Bu ilke, aynı durumda
olanlara aynı, ayrı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını değil, aynı
durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını engellemektedir. Dava konusu
olaydaki Sosyal Sigortalar Kurumu ile TC. Emekli Sandığı'nın ve Bağ-Kur'un
niteliklerindeki ayrılık, ayrı kurallara bağlı tutulmalarını ve iştirakçilerine
ayrı tür, koşul ve yöntemle ödemeler yapılmasını aykırı kılmamaktadır.
Prim almadan sosyal içerikli yardımlar yapmanın sosyal güvenlik
hakkını tehlikeye düşüreceği ve böylece eşitlik ilkesinin zedeleneceği savı,
sosyal güvenliği sağlamanın Devletin görevi olmasına karşın kaynak
yöntemlerinin uygulanmasına ilişkin kural konulması olgusu karşısında yerinde
görülmemiştir. Kaldıki, sosyal güvenliğin, eşitliğin sağlanması ve bu
kavramların zedelenme olasılığı salt prim ödenmesine bağlı tutulamaz. Prim
alınmadan da sosyal içerikli yardımlar yapılabilir. Bu durumu Devletin ya da
ilgili kurumların akçalı güçleriyle olanak kazanır. Sosyal Sigortalar Kurumu,
evlenme yardımında olduğu gibi prim almadan da yardım yapabilmektedir.
Ayrıca, Yasa'da öngörülen yardımın yapılmasını engelleyen ya da
yapılmasını koşula bağlayan bir kural yoktur. (a) bendinin açıklığı, ödemenin
yapılması için başka bir kuralın varlığını da gerektirmemektedir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. maddesinin ikinci fıkrasına
aykırı bir yanı görülmemiştir.
3. Anayasa'nın 60. Maddesi Yönünden İnceleme
İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 5. ve 60. maddelerine aykırılığı
gerekçesi birliktelik taşımaktadır. Yukarda 5. madde bölümünde özetlenerek
belirtilen aykırılık gerekçesi 60. madde için de gözetilerek yargıya
varılacaktır.
Devlet katkısının yapılmamasının malî güçlüğü yenmek için
primlerin % 10 artırılmasını gerekli kılması, bunun da işçi ve işverene yeni
yük getireceği, karşılığı alınmadan yapılan yardımın emeklilerin refah payını
azaltacağı görüşünün Anayasa'nın 60. maddesiyle bir ilgisi bulunamamıştır.
Sosyal güvenlik, bireylere ekonomik güvence sağlayan kişileri
belli zarara uğrama olasılıklarına karşı, koruma işlevi bulunan kurumlar
bütünüdür. Sosyal güvenlik politikaları, sosyal zarar tehlikelerinin
sonuçlarını giderek bireyleri ekonomik yönden güçlü tutmayı amaçlar. Bu
amaçları güden politikaların kapsamına çalıştırma (istihdam), gelir güvencesi,
çalışma gücünün korunması, meslek kazancı yerine geçecek ödemeler, sosyal
sigortalardan belli aralıklarla sağlanan gelirler, her tür sosyal yardım ve
öbür ödemeler girmekte, böylece bireyin ekonomik ve sosyal güvenliğiyle bu
yolla ve buna koşut biçimde toplumda sosyal güvenlik sağlanarak, toplumsal
barış güçlendirilmektedir.
Sosyal güvenliğin sağlanması, yalnız sosyal sigortalarla değil,
öbür sosyal hizmet kuruluşları, kimi sosyal hizmetler ve sosyal yardımlarla
olmaktadır. Bu kapsamda zarara uğrama olasılıklarını denkleştirmeyle birlikte
sosyal denkleştirme de önem kazanmaktadır. İncelenen kuralın öngördüğü sosyal
yardım zammı, madde kapsamındaki kişilerin sosyal güvenliklerini sağlamak için
getirilmiş, sosyal yardım nitelikli bir ödemedir. Sosyal yardımın tümüyle
sosyal sigorta kapsamında çözümlenmesi olanağı bulunmadığından düzenleme,
Anayasa'nın 60. maddesine aykırı değildir.
4. Anayasa'nın 61. Maddesinin Üçüncü Fıkrası Yönünden İnceleme
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, incelenen kuralın Anayasa'nın 61.
maddesinin üçüncü fıkrasına aykırılık gerekçesinde, bu maddede yaşlıların
Devletçe korunacağının, yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak öbür haklarla
kolaylıkların yasayla düzenleneceğinin öngörüldüğünden sözederek bu hususların
emeklileri de kapsayacağı görüşünü açıklamaktadır.
Oysa, Anayasa'nın 61. maddesi, sosyal güvenlik yönünden özel
olarak korunması gerekenlere ilişkin bir kuraldır. İptali istenen (a) bendinin
Anayasa'nın 61. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bir ilgisi görülememiştir.
Devlet, yükümlülüklerini olanakları ve gücü ölçüsünde yerine
getirecek, bu bağlamda yürürlüğe konulan Yasa ile öngörülen sosyal hizmet
zammının etkin biçimde ve düzenli ödenmesi için gereken önlemleri almaktan,
Sosyal Sigortalar Kurumu'na gerekli yardımları yapmaktan, yasal düzenlemelerle
Kurum'u güçlü kılmaktan kaçınmayacaktır. Kural iptal edilirse sosyal yardım
zammından tümüyle yoksun kalınır. Devlet önlem alırsa ödenmesi yararlı biçimde
sürer.
Özgün adıyla ya da dolaylı olarak ödenmesine ilişkin Anayasa'da
açık bir kural bulunmamakla birlikte ödenmesi Anayasa'nın herhangi bir kuralına
aykırı düşmeyen sosyal yardım zammını öngören yasakoyucunun bu takdirine
elatarak ödenmesinin gerekmediğini kararlaştırmak, Anayasa Mahkemesi'nin özenle
kaçındığı yasakoyucu gibi davranmakla yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde
hüküm kurmak benzeri bir yerindelik denetimi olur.
Açıklanan bu nedenlerle itiraz yerinde görülmediğinden iptal
isteminin reddi gerekir.
Güven DİNÇER, Mustafa GÖNÜL, İhsan PEKEL ile Sacit ADALI bu
görüşlere katılmamışlardır.
VI- SONUÇ
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın sınırlama
kararı gereğince incelenen Ek 24. Maddesinin (a) bendinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Güven DİNÇER, Mustafa GÖNÜL, İhsan PEKEL
ile Sacit ADALI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
18.11.1993 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/17
Karar Sayısı : 1993/41
Anayasa'nın 60. maddesinin ikinci fıkrasında, Devletin sosyal
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve bunun içinde gerekli
teşkilatı kuracağı öngörülmüştür.
Uygulamada Türkiye'de sosyal güvenlik, Sosyal Sigortalar Kurumu,
Emekli Sandığı ve Bağ-Kur'dan ibaret olan üç ayrı ve paralel sosyal güvenlik
kurumunca yürütülmektedir. Bu kurumların düzenlenişi, çalışanlara ve emeklilere
sağladıkları sosyal güvenliğin kapsamı, boyutları ve uygulanışı ile kurumların
devletle olan ilişkileri yasalarla belirlenmiş ve çözülmüştür.
Bu ilişkilerin anayasal boyutları ise Anayasa Mahkemesi'nin
Anayasa'nın 60. maddesi ile ilgili yorumlarında ortaya konulmalıdır.
Sosyal güvenlik kurumları, kuruluşlarında temel iki ayrı yolun
izlenmesi mümkündür:
1. Masraflarına katılma, ne biçimde düzenlenirse düzenlensin
sosyal güvenliği devletçe karşılanması ve yürütülmesi,
2. Sosyal güvenliğin sigorta sistemine göre "çalışan" ve
"işveren"in katkıları ile oluşan kaynaklarca sağlanması ve bağımsız
kuruluşlarla yönetilmesi.
1949 yılında Emekli Sandığı, 1945 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu
ve 1971 yılında Bağ-Kur'un kuruluşunda yukarıda açıklanan ikinci yol
izlenmiştir.
Devletin bu kuruluşları ve bunların verdikleri sosyal güvenliğin
düzenlenmesinde temelde yapılan tercihin unutulmaması ve düzenlemelerde ve
kurum-Devlet ilişkilerinde bu hususun gözönünde tutulmasıgerekir.
Ayrıca sosyal güvenlik kuruluşlarının doğal yapıları gereği bu
kurumların düzenlenişi ve yönetiminde "istikrar" temel kuraldır.
Ülkemizdeki bütün sosyal güvenlik kuruluşları başlangıçta yapılan
temel tercih nedeniyle sigorta esasına göre düzenlenmişlerdir. Bunların
gelirleri, özel sigortalardaki gibi sözleşme ile değil yasal normlarla
belirlenmiştir. Aynı şekilde sosyal sigortanın karşıladığı riskler de yine
yasal normlarla tespit edilmiştir. Bu yasal normlar karşılıklı denge içinde
belirlenmiştir. Gelir-Gider esasına dayanan bu dengeyi bozacak her düzenleme,
bu kuruluşların geleceğini olumsuz yönde etkiler.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının malları korunma bakımından
"devlet malı"nın imtiyazlarını taşırlar. Bu mallar ve kurum
kaynakları devletin değildir. Bunlar, ancak devletin siyaneti altındadırlar ve
Devletçe kurulan sistem içinde yönetilirler. Bu kuruluşların gerçek sahibi
sosyal güvenliğini bu kuruluşlara bağlayan kitlelerdir.
Dava konusu fıkra ile yapılan düzenleme Sosyal Sigortalar
Kurumu'nun geleceği düşünülmeden yapılmış hesap dışı bir düzenlemedir. Bu
düzenleme ve benzeri düzenlemeler bugün sosyal sigortaya gelecekleri için
kesenek ödeyen sigortalıların güvenliklerinin yok edilmesi anlamındadır.
Sosyal güvenlikle ilgili temel düzenlemeler veyönetim tercihleri
yapıldıktan ve konunun gerektirdiği uzun, istikrarlı uygulama yıllarından sonra
temelde yapılan tercihlere aykırı ve sosyal güvenlik kurumuna karşılıksız yük
getirici yasal düzenlemelerin yapılması işte bu açıdan ele alınmalıdır.
Genelidarenin ve Devlet hazinesinin dışında kanunlarla düzenlenen
özel gelir kaynaklarına sahip olan ve yine kanunlarla düzenlenmiş sosyal
sigorta giderlerini karşılayan sosyal güvenlik kuruluşlarının belirli aktuarya
hesaplarına dayanan gelir ve gider denkliğini bozacak yasal harcamalarda
bulunabilmesi için yasakoyucu tarafından özel gelir kaynakları gösterilmeli ve
bulunmalıdır. Bu kaynakların düzenlenmesinde de bugün sosyal güvenlikten
yararlanan eski nesillerle onu bugün ödentileri ile ayakta tutan nesillerarasındaki
dengelerin adil düzenlemelerle sağlanması gerekir.
Uzun yıllardır ülkemizde Devlet harcamalarında bir disiplin
sağlanamadığı için sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynakları Hazine'nin
giderlerini denkleştirmekte kullanılmış ve eritilmiştir. Ayrıca çeşitli yasal
düzenlemelerle sosyal güvenlik kuruluşlarına hesap ve sistem dışı yeni yükler
getirilmektedir.
Dava konusu maddenin ilk bakışta Anayasa ile ilgisi
görülmeyebilir. Fakat bu Madde bir sosyal güvenlik kuruluşunun yasalarla yok
edilmesinin güzel bir örneğidir. Yasakoyucu, sosyal güvenlik kuruluşlarını
tüketme yetkisine sahip değildir ve yasalarla getirdiği yeni yükleri kurum dışı
kaynaklardan bulmak ve karşılamak zorundadır.
Sosyal güvenliğin geleceğini tehlikeye atan bütün düzenlemeler
sosyal güvenliği anayasal bir kurum haline getiren, Anayasa'nın 60. maddesine
aykırılık oluşturur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa'nın 60.
maddesine aykırıdır ve iptali gerekir.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
Üye
Sacit
ADALI
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1993/17
Karar Sayısı : 1993/41
Bu konuda Üye Mustafa GÖNÜL'ün karşıoy gerekçesine katılıyorum.
16.8.1995
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/17
Karar Sayısı : 1993/41
"Sosyal güvenlik hakkı", Anayasa sistematiğinde
"ÜÇÜNCÜ BÜLÜM"deki "SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLER"
kategorisinde yer almış ve 60. maddede şöyle ifade edilmiştir:
"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar."
Bu maddenin ikincifıkrasıyla Anayasakoyucu, açık, kesin ve
buyurucu bir kural halinde gerekli önlemleri almayı ve örgütleri kurmayı
Devlete görev olarak vermiştir. Bu görevlendirme, "Cumhuriyetin
nitelikleri"nden birinin de "sosyal Devlet" olduğunu belirleyen
Anayasa'nın2. maddesinin doğal sonucudur. Bir başka anlatımla, sosyal devlet
kapsamında, doğru olan da, olması gereken de böylesine bir görevlendirmedir. Ne
var ki, Anayasakoyucu, bu görevlerin uygulanabilirliğini, "ekonomik
istikrarın korunması" ve malî kaynaklarınyeterliliği" gibi iki temel
koşula bağlamaktadır. Bu konuda Anayasa'nın 65. maddesi şu düzenlemeyi
getirmiştir:
"MADDE 65.- Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile
belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, malî
kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir."
Hemen işaret etmek gerekir ki, bu düzenlemenin içerdiği
ölçü-normların mantığı ve kabul edilebilirliği, devlet görevlerinin yerine
getirilmek istenmemesinin ya da kasıtlı ertelenmesinin taktik nedenleri olarak
kullanılamaz. Bir başka anlatımla, "Sosyal ve ekonomik hakların
sınırı", amaç dışı bir mazeretin kaynağı olamaz.
Devlet, bir Anayasa buyruğu olarak, sağlanmasıyla yükümlü
kılındığı sosyal güvenlik için iki temel görevden biri olan örgütlemeyi, gereksinme
türlerine ve kümelerine göre gerçekleştirmiştir. Bunlar, TC. Emekli Sandığı,
Sosyal Sigortalar Kurumu, BAĞ-KUR ve bazı kuruluşlara ait sosyal güvenlik
işlevli sandıklardan oluşmaktadır.
Devletin bu alandaki ikinci anayasal görevleri ise "...gerekli
tedbirleri..."almaktır. Bunları şöyle sıralayabiliriz.
1. Anayasa kurallarına ve hukukun temel ilkelerine uyumu
gerçekleştirmek,
2. Yükümlülüklerini üstlendiğimiz uluslararası sözleşmelerin ya da
ulusalüstü (supra national) kuralların öngördüğü standartların gerisinde ya da
dışında kalmayan düzenlemeleri yaşama geçirmek,
3. Çağdaş ve uygar gelişmelere açık ölçü-normları saptamak,
4. Sürekli, dengeli ve sağlıklı akçal kaynaklarla sistemi
desteklemek, güçlendirmek.
Sıraladığımız bu önlem kümelerinin, aslında sistem içinde birer
ilkeye dönüşmeleri yararlı olduğu kadar zorunludur da.
Özellikle sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryal durumlarının
olumlu düzeyde tutulması, başka bir anlatımla gelir-gider dengesinin süreklilik
kazanması gereksinimi, önlemlerin, kendine özgü kurallar halinde ilkeleşmesini
de ön planan çıkarmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir kararında bu
zorunluluğu şöyle pekiştirmektedir:
"... Anayasa'nın, bireylerin gelecekte karşılaşacağı sosyal
riskler karşısında yoksulluğa düşmemeleri için bunlara asgarî ölçülerde bir
yaşam düzeyi amaçladığı ve bunu bir hak olarak benimsediği tartışmasızdır. Bu
amaç, sosyal sigorta kuruluşlarınca, kendi kuralları çerçevesinde yerine
getirilir. Bu kuruluşlar anayasal görevlerini yapabilmek için, önceden gelir
(prim) elde etmek ve bu gelirleri finansman yöntemlerine göre değerlendirmek,
sonuçta risklerle karşılaşanlara kendi ilkelerine göre dağıtmak ve diğer
görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Sosyal sigorta kuruluşları görev ve
yükümlülüklerini yerine getirmek için zorunlu olarak sosyal sigorta hukukunun
ilkelerini uygularlar." (Esas: 1990/28, Karar: 1991/11. AMKD 27/1, s. 353)
Yine bir Anayasa Mahkemesi kararına göre, "Siyasî iktidarlar,
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun yönetiminde, sosyal sigortacılığın teknik
gereklerine uygun hareket etmek zorundadırlar." (Esas: 1991/5, Karar:
1992/9, Resmî Gazete 7 Mayıs 1992/21221, s. 17)
Demek oluyor ki, devletin sosyal güvenliğe ilişkin anayasal
görevlerini yerine getirebilmek için alınması zorunlu önlemlerin başında,
ilgili sosyal güvenlik kurumunun aktuaryal dengesini sürekli koruyup
geliştirecek iki temel dayanak, yani "sosyal sigorta kuruluşlarının kendi
kuralları" ve "sosyal sigorta hukukunun ilkeleri" önem ve
öncelik kazanmaktadır. Anayasa Mahkemesi de bu duyarlı konumu sık sıkvurgulamaktadır.
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası uyarınca, Resmî Gazete'de
yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararları, "...yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." Herkes
için geçerli (erga omnes) olan bu özellik, yeni bir içtihat değişikliğine
değin, kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi için de sözkonusudur. Şu halde, anayasa
yargısının bur tür yerleşik ve yönlendirici buyruklarının, karar sürecinde
gözönünde bulundurulması zorunludur. Biz de aynı yolu izleyeceğiz.
Buraya kadar yaptığımız ve "ilke-kural" kavramlarında
odaklaşan özet açıklamalarımızın, karşı oyumuzun özünü oluşturan dâvalı kuralla
ilişkisini belirtmeye çalışacağız. Bunu yaparken dava dosyalarında bulunan
belgelerdeki iç ve dış kaynaklı sayısal bilgilerden de gerekli ve yeterli
ölçülerde yararlanacağız.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından iptal istemine konu
edilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın EK. 24. maddesinin (a) bendinin,
Anayasa Mahkemesi'nin sınırlama kararı gereğince incelenen metni şöyledir:
"Ek Madde 24.
a) (Değişik: 6/10/1985 tarih ve KHK/251; Aynen kabul; 7.1.1986
tarih ve 3251 sayılı Kararı) 506 sayılı Kanun ile ek ve değişikliklerine göre
... yaşlılık ... sigortalarından ... aylık alanlara her ay sosyal yardım zammı
olarak 12919 lira ödenir."
Sosyal yardım zammı uygulaması, zaman içinde şu gelişim çizgisini
izlemiştir:
Bakanlar Kurulunun 27 Ekim 1977 günlü kararıyla Sosyal Sigortalar
Kurumu ve TC. Emekli Sandığı'ndan, 1980 yılındaki bir kararıyla da Bağ-Kur'dan
aylık alanlara, ileride yapılacak artışlardan mahsup edilmek üzere,
"avans" adı altında her ay ek bir ödeme yapılması başlatılmıştır.
1981 tarihinde yürürlüğe giren 2422 sayılı Yasa ile de "avans"lar,
"sosyal yardım zammı" olarak değiştirilmiş ve o tarihe kadar ödenmiş
olan avansların ilgililerden geri alınmaması hükme bağlanmıştır. Yine,
20.6.1987 günlü ve 3395 sayılı Yasa'nın 15. maddesiyle 506 sayılı Yasa'nın Ek
24. maddesine eklenen (l) bendiyle, kamu kuruluşlarından ve bunların müessese,
bağlı ortaklık ve iştiraklerinden ayrılarak emekli olanlara ödenen sosyal
yardım zamlarının, en son çalıştıkları kamu kuruluşlarınca Sosyal Sigortalar
Kurumuna ödenmesi öngörülmüştür.
Hemen belirtmeliyiz ki, pek çok konuda olduğu gibi sosyal güvenlik
hukukunda da ortaya çıkabilecek toplumsal ya da bireysel gereksinimleri
karşılamak üzere, Anayasa kurallarına uyum içinde düzenlemeler yapmaya yasama
organının yetkili olduğu kuşku götürmez. Ancak, bir Anayasa Mahkemesi kararında
da açık ve kesin olarak vurgulandığı gibi, bu alandakiyetki de sınırsız
değildir: "...Kurumun kaynaklarını dengesiz bir biçimde tüketecek ve onun
göstermelik bir sosyal sigorta kuruluşu durumuna düşmesine neden olabilecek bir
düzeyde bulunmadıkça, Anayasa'nın belirtilen ilkelerine dayalı olarak, sosyal
güvenliğe ilişkin bir yasal düzenlemenin iptaline karar vermek olanaklı
değildir." (Esas: 1990/5, Karar: 1990/28, AMKD 26, s. 493). Şu halde, bu
alandaki yasama organının yetkisi, Kurumun kaynaklarını dengesiz bir biçimde
tüketmemesi ve onun göstermelik bir sosyal sigorta kuruluşu durumuna düşmesine
neden olmaması koşullarına bağlı tutulmuştur.
Anayasa yargısındaki bu ölçü-normlara karşın, yasakoyucu dâvalı
kuralla, Sosyal Sigortalar Kurumuna her ay "sosyal yardım zammı"nı
ödeme yükümlülüğünü getirirken, yukarıda sözü edilen Ek 24. maddenin (l)
bendinde sayılan kamu kuruluşlarınca üstlenilen ve Sosyal Sigortalar Kurumundan
gelir ve aylık alanların ancak yüzde otuzunu oluşturanlara ilişkin
yükümlülükler ayrık tutulacak olursa, bu ödemeleri karşılayabilecek bir primtahsilini
ya da Kurum bütçesi dışından bir kaynak tahsisini öngörmemiş, sadece bir
"olumlu edim" düzenlemesiyle yetinmiştir.
İlk bakışta, yaşlılık sigortasından aylık alanlara her ay akçal
bir katkı sağlayan ve onların yaşamlarını bir ölçüde rahatlatan bu "olumlu
edim" düzenlemesinin, çoğunluk kararına dayanak olan görüşte olduğu gibi,
Anayasa'ya aykırı olmadığı söylenebilir. Ancak, sosyal güvenlik kuruluşlarının
evrenselleşen uygulamalarında "edim-karşı edim" kuralı, bir başka
anlatımla sigorta karşılığında ücret, yani prim alınması ve ödemelerin bu yolla
biriken ve değerlendirilen kaynaklardan yapılması, temel uygulama yöntemidir.
Anayasa Mahkemesi'nin bir kararındaki açık ve kesin uyarıya göre, "Kurumun
hukukî yapısının ve aktuaryal durumunun öncelikleele alınması ve kendisinden
beklenen görevleri engelleyen zararlı yöntemlerden kesinlikle kaçınılması
gerekir." (Esas: 1972/16, Karar: 1972/49, AMKD 10, s. 540).
Hangi amaçla olursa olsun, bir siyasal takdir ekseninde oluşan ve
pastayı büyütmeden dilimleri küçülterek pay alanları çoğaltan, dolayısıyla
anayasal bir güvence işlevini güdükleştiren dâvalı kuralın, beraberinde
getirdiği çok önemli sakıncalara kısa ve öz olarak değinmekirdelememizi daha da
kolaylaştıracaktır:
1. Sigorta hukukuna prim karşılığı olmaksızın yasayla getirilen ve
her sigortalıya aynı miktarda ödenen "Sosyal yardım zammı", evrensel
uygulamalara olduğu kadar, Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarıyla
oluşturulan ve pekiştirilen ölçü-norm değerindeki sosyal sigorta kuruluşlarının
kendikurallarına ve kendi ilkelerine de teknik bakımından tam bir uyumsuzluk
içindedir.
2. 506 sayılı Yasa'ya göre Sosyal Sigortalar Kurumu'nun, üyelerine
karşı üstlendiği risklerin tamamının parasal karşılıkları prime
dayandırılmıştır. Buna karşılık sosyal yardım, bireyin yoksulluk çizgisinin
altına düşmesini önlemeyi, bu yolla insan onurunu korumayı erek edinmiştir.
Soruna bu açıdan bakıldığında OECD ve AT üyesi ülkelerle ülkemiz arasındaki
belirgin çelişki, bizde sosyal yardım zammı alanlar arasında varlıklıve yoksul
ayırımının yapılmamış olmasında görülmektedir.
3. Ülkemizde tüm sosyal güvenlik sistemine aktif olarak sigortalı
bulunan, yani prim ödeyenler, sadece 7,2 Milyon kişi olmasına karşın, 1991 yılı
sonu itibariyle 3,3 Milyon kişi aylık almakta, 30,8 Milyon kişi ise hiç prim
ödemeden sosyal sigortaların yardımlarından yararlanmaktadır. Çok yüksek oranlı
ve büyük ölçekli bu sosyal yardımın ezici yükü, devletin katkısı olmadığı için,
sistemin doğal sonucu olarak çalışanın ve çalıştıranın omuzlarında kalmaktadır.
4. Sosyal yardım zammı, "avans" olarak 1977 yılında kişi
başına aylık 750 TL. gibi oldukça küçük bir rakamla başlamış ve Kurum
gelirlerinin % 6'sını oluşturmuştur. Bu yardımın miktarı 15 ıl içinde 1633 kat
artarak bugün için 1.255.000 TLna, emekli ödemeleri içindeki payı ise % 54'e
ulaşmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun aylık ödemeleri içindeki sosyal yardım
zammının oranı, hızlı bir artış temposuyla 1980'de % 17'ye, 1992'de % 49'a,
1993'te ise % 60'a yükselmiştir. Bu olumsuz gelişmeler sonunda, 1977'den 1991'e
kadar, yani 14 yılda ödenen sosyal yardım zammı toplamı 11 Trilyon TL. iken,
yalnız 1992 yılında 12,1 Trilyon TL. olmuştur. Prim karşılığı ya da devlet
yardımı olmaksızın süregiden bu olağanüstü ödeme türünü, dünyadaki hiçbir
sosyal güvenlikkuruluşu karşılayamaz. Nitekim, aynı tahrip edici etkenlerle
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun gelir-gider dengesi altüst olmuş, darboğazlarda
kapanıp kalmıştır.
5. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun emeklilik sigortası, aşağıdaki
dönemsel sayıları içeren tabloda görüleceği gibi, 1975 yılından itibaren
sürekli açık vermiş, bu açıklar yıldan yıla da artmıştır:
(Milyar TL.)
Yıllar
|
Gelir
|
Gider
|
Fark
|
1975
|
7,3
|
7,6
|
-0,3
|
1980
|
47,0
|
192,3
|
-145,3
|
1985
|
437,91
|
012,9
|
-575,0
|
1990
|
7381,613
|
629,2
|
6247,6
|
1991
|
14862,1
|
22814,6
|
7952,5
|
1992
|
21768,850
|
491,6
|
28772,8
|
Burada görülen gelir-gider dengesinin gider fazlasıyla
sonuçlanmasının temel nedeni, prim karşılığı olmayan ödemelerdir.
6. 1945 tarihinde çıkarılan ve halen yürürlükte bulunan 4792
sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 19. maddesi, Kurumun gelir
çeşitlerini saymaktadır. Bu maddenin (f) bendine göre "Genel bütçeden
yapılacak yardımlar" da bu gelir türleri arasında yer almaktadır. Ne var
ki, bugüne değin bu madde çalıştırılmamış, böylece Kuruma genel bütçeden hiç
yardım yapılmamıştır. Bu tutum, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen
Anayasa'nın 2. maddesindeki "Sosyal Devlet" anlayışına, dolayısıyla
çağdaş içerikli ve uygar düzeyde etkin hizmetler üretebilecek bir sosyal
güvenlik yapısını oluşturma ve sürdürme gereksinimlerine yabancılaşmak sonucunu
doğurmaktadır. Yine bu alandaki zorlayıcı akçal kaynak gereksinimlerini
karşılayabilecek özel bir vergi almak ya da varolan vergi gelirlerinden yeterli
pay ayırmak gibi çözümlere de başvurulmamaktadır. Oysa, sosyal güvenlik
sistemlerini geliştirmiş batılı ülkelerdeki devlet katkısına ilişkin sosyal
göstergeler son derece dikkat çekicidir:
Ülke
Adı
|
Katkı
(%)
|
Danimarka
|
77,52
|
İrlanda
|
61.12
|
Norveç
|
55,5
|
İngiltere
|
55,06
|
F.
Almanya
|
25,66
|
Fransa
|
19,63
|
Yunanistan
|
12,41
|
Portekiz
|
6,28
|
Türkiye
|
0
|
Yine OECD üyesi ülkelerin bazılarında kimi vergiler sosyal
güvenlik sistemine tahsis edilmektedir. Bu ülkelerde sosyal güvenliğe ayrılan
vergi gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı şöyledir:
Ülke
Adı
|
%
|
Yunanistan
|
887
|
Avusturya
|
4,64
|
Fransa
|
2
|
Türkiye
|
0
|
SONUÇ : Yaptığımız bu açıklamalar da göstermektedir ki, dâvalı
kuralla sosyal güvenlik hukukumuza getirilen ve prim karşılığı ya da Devlet
bütçesinden herhangi bir parasal destek ya da katkı sağlanmadan yürürlüğe
konulan "sosyal yardım zammı", herkesi ve her kurumu bağlayıcı
özelliği olan Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik ve sürekli kararlarıyla oluşan ve
Sosyal Sigortalar Kurumu'nun kendi kuralları ve kendi ilkeleriyle yönetilmesi
gerekeceği yolundaki ölçü-normlara ters düşmektedir.Ayrıca, batılı uygar
ülkelerde dernekler, vakıflar gibi özel ilgi gruplarınca yapılan, ancak bizde
Sosyal Sigortalar Kurumu'na ağır bir görev olarak verilen sosyal yardım
zamlarının ödenmesi yükümlülüğü, Kurumun aktuaryal durumunu ciddî boyutlarda
sarsmış,gelir-gider dengesini, kapatılması olanaksızlaşan açıklarla tehlikeli
güç kaybına uğratmıştır. Bu olumsuz uygulamadaki ısrarlı tutum, Kurumun,
Anayasa'nın 60. maddesiyle kendisine verilen işlevleri zamanında, gerektiği
ölçüde ve yeterince yerine getirememesine neden olmuştur, olmaktadır.
Yoğunlaşan ve yaygınlaşan bu sakıncaları tezelden gidermek için, Devlet,
Anayasa'nın anılan 60. maddesinin ikinci fıkrasında bağlayıcı buyruk
niteliğiyle yer alan sosyal güvenliğe ilişkin "... gerekli tedbirleri
..." almakta beklenen özeni ve duyarlığı göstermemekte, adeta Kurumun
çöküşüne seyirci kalmaktadır. Bu durum, çağdaşlığın ve uygarlığın evrensel
belirleyicilerinden olan sosyal adalet ve sosyal hukuk devleti anlayışına ters
düşmektedir. Oysa, Anayasa'nın 5. maddesine göre, "...sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmak ...", "Devletin temel amaç vegörevleri"ndendir.
Kurumu, kendi emeklilerine aylık ödeyemeyecek konuma getiren
dâvalı kuralı, yasama alanına yansıyan siyasal iktidarların takdir yetkileri
içindeki bir "yerindelik" konusu olarak değerlendirmek ve Anayasa'ya
uygunluk denetimi dışında tutmak, anayasa yargısının varoluş nedenleri ve
gerekleriyle bağdaştırılamaz. Bilindiği gibi, anayasa yargısı, siyaseti
hukuksallaştıran ve siyasal sistemleri kurumsallaştıran çağdaş ve etkili bir
yargı türüdür. Sorunun ulaştığı bu noktadaki tıkanıklığın aşılmasında, artık
"siyasal yerindelik" (opportunite politigue) değil, "hukuksal
gerekirlilik" (determinisme juridique) öncelik kazanmaktadır. Çünkü,
sosyal güvenlik kurumlarını, Anayasa'nın öngördüğü "sosyal ve ekonomik
haklar ve ödevler" bağlamında üretmelerigereken hizmetlerin kapasitelerini
tümüyle güçsüz ve etkisiz duruma getirerek çökerten ve onları göstermelik bir
sosyal sigorta kuruluşuna dönüştüren yasal düzenlemelerin, Anayasa'ya
uygunluğundan söz edilemez.
Bu nedenlerle, Anayasa'nın 2. ve 5. maddelerindeki
"belirleyici", 11. ve 153/son maddelerindeki "bağlayıcı"
kurallar nedeniyle Anayasa'nın 60. maddesine aykırı olduğu kanısına vardığım
506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın Ek 24. maddesinin (a) bendinin iptali
gerekir. Aksi yönde oluşan çoğunlukkararına karşıyım.