ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1992/45
Karar Sayısı : 1992/51
Karar Günü : 3.12.1992
R.G. Tarih-Sayı :17.09.1995-22407
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Erzincan Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun
359. maddesinin birinci fıkrasına 3.12.1988 günlü, 3505 sayılı Yasa'nın 8.
maddesiyle eklenen kuralın Anayasa'nın 2., 7., 8. ve 38. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın, iki ayrı yükümlüden aldığı sahte ve kapsam itibariyle
yanıltıcı belgeleri vergi kaçırmak amacıyla kullanarak 213 sayılı Yasa'ya
aykırı davranışta bulunmaktan eylemine uyan aynı Yasa'nın 344. maddenin ikinci
fıkrası yoluyla 359. maddenin birinci ve üçüncü fıkrası uyarınca
cezalandırılması için açılan kamu davasında bu maddenin birinci fıkrasına
eklenen kuralın Mahkemece Anayasa'ya aykırı olduğu görüşü ve iptal istemiyle
Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 359. maddesinin
birinci fıkrasına, 3.12.1988 günlü, 3505 sayılı Yasa'nın 8. maddesiyle eklenen
kural şöyledir :
"Ancak hapis cezasının paraya çevrilmesine hükmolunması
halinde, para cezası tutarının hesabında, hapis cezasının her bir günü için
sanayi sektörü için belirlenen, yürürlükteki asgari ücretin bir aylık tutarının
yarısı esas alınır."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları
İptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2. "MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
3. "MADDE 8.- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve
yerine getirilir."
4. "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
IV- İLK İNCELEME VE ESASIN İNCELENMESİ :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa
ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Haşim KILIÇ ve Yalçın
ACARGÜN'ün katılmalarıyla 3.12.1992 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
dosyadaeksiklik bulunmadığından bu aşamada başka hususlar üzerinde
durulmaksızın işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilip işin
esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali istenilen yasa kuralı
ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. VERGİ SUÇ VE CEZALARI HAKKINDA GENEL AÇIKLAMA
Kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi vergi yükümlülüğünün
zamanında ve eksiksiz ödenmesi ile gerçekleşir. Vergi yasaları gereklerinin
zamanında ve kurallarına uygun yerine getirilmesi ve böylece yasaların
etkinliğini sağlamak için de vergi suç ve cezalarına yer verilmiştir. Vergi suç
ve cezalarına ilişkin kurallar esas olarak 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nda
düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, vergi ödevinin gerekleri yanında ceza hukukunun
ilkeleri de gözönünde bulundurulmuştur. Yasa'nın 344.-376. maddelerinde vergi
suç ve cezalarına yer verilmiştir. Bu maddelerde öngörülen suç ve cezalarda
yasallık ilkesi belirgin biçimde kendini gösterir.
Vergi Usul Yasası'nın 344. maddesinin 7.-9. bentlerinde sayılan
kaçakçılık, ağır kusur, kusur ve usulsüzlük eylemleri ile bu eylemler için Yasa'nın
344., 345., 349., 351.-354. maddelerinde öngörülen yaptırımlar vergi dairesi
tarafından saptanır ve uygulanır. Bu eylemlerin yaptırımı olan para ve işyeri
kapatma cezaları vergi idaresi tarafından uygulanan idarî nitelikte cezalardır.
Vergi Usul Yasası'nın 358.-363. maddelerinde yer alan kaçakçılık,
kaçakçılığa teşebbüs eylemleri ile bilgi vermekten çekinme, vergi gizliliğinin
ihlâli, yükümlünün özel işlerini görme eylemleri ise ceza hukuku anlamında suç
oluştururlar. Bu eylemlerin saptanması ve Yasada öngörülen yaptırımların
uygulanması ceza mahkemesinin görev alanına girer. Ceza yaptırımı öngörülen bu
tür eylemler için ceza mahkemesinin görevli olması kişiler yönünden bir güvence
oluşturur.
Nitekim, Vergi Usul Yasası bu eylemler ve bunlar için öngörülen
yaptırımları "ceza mahkemelerince yargılanacak suçlar ve cezalar"
başlığı altında düzenlemiştir.
B. İTİRAZ KONUSU KURALIN ANLAM VE KAPSAMI
647 sayılı "Cezaların İnfazı Hakkında Kanun"un değişik
4. maddesinde "Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun
kişiliğine sair hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklerine göre mahkemece;
1.Kabahatlerde beher gün karşılığı üçbin ila beşbin lira hafif,
cürümlerde beşbin ila onbin lira hesabıyla ağır para cezasına .........
..........
..........
çevrilebilir."
denilmektedir.
Oysa, Vergi Usul Yasası'nın itiraz konusu 359. maddesinin birinci
fıkrasında,344. maddenin 1.-6. bentlerinde yazılı eylemleri işleyenler hakkında
aynı Yasa'nın 345. maddesinde yazılı vergi cezalarından ayrı olarak 3 aydan 3
yıla kadar hapis cezasıyla, bu sürede ticaret, sanat ve meslekten yasaklanma
kararı verilmesi öngörülmüştür.
Bu fıkraya 3505 sayılı Yasa'nın 8. maddesiyle, "Ancak, hapis
cezasının paraya çevrilmesine hükmolunması halinde, para ceza sı tutarının
hesabında, hapis cezasının her bir günü için sanayi sektörü için belirlenen,
yürürlükteki asgari ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınır."
kuralı eklenmiştir.
Fıkraya ilişkin gerekçede, getirilen düzenleme ile vergide verim,
adalet, vergi güvenlik ve denetimine ilişkin kurum ve kurallarda göze çarpan
eksiklikler giderilerek bunların sonucu olarak de vergi kayıp ve kaçağının
önlenmesinde daha çok etkili olunması hedeflenmekte olduğundan, yükümlülerin
vergi ile ilgili ödevlerinin zamanında eksiksiz olarak yerine getirilmesinin
amaçlandığından söz edilmektedir.
Yasakoyucunun, vergi suçları nedeniyle hapis cezası ile
cezalandırılan kişilerin bu cezalarının para cezasına çevrilmesi durumunda her
bir gün hapis cezası karşılığı, sanayi sektörü için belirlenen yürürlükteki
asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısını esas alması ile para değerindeki
değişikliklerin cezahukukumuza yansıtılarak suç ve ceza arasında bulunması
gereken duyarlı dengenin bozulmamasını öngördüğü kuşkusuzdur.
Özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen para cezasının ödenmemesi
durumunda, bu para cezasının yeniden özgürlüğü bağlayıcı cezaya dönüştürülme
biçimi, bu aşamada Mahkemece uygulanacak kural niteliğinde bulunmadığından
itiraz kapsamında görülmeyerek ayrıca irdelenmemiştir.
C. İPTALİ İSTENEN YASA KURALININ ANAYASA'YA AYKIRILIĞI SORUNU
1. ANAYASA'NIN 2. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Anayasa Mahkemesi,Yasakoyucunun ceza saptamadaki takdir hakkı
konusunda önceki kararlarında ceza verme hakkının esasını, adaletle
sınırlandırılmış toplumsal yarar düşüncesinin gerçekleştirdiğini, bunun doğal
sonucu olarak da, bir düzenlemeye giderken yasakoyucunun kamu yararını en az
kişi yararı kadar düşünmek durumunda bulunduğunu, kamu yararının takdirinin ise
Yasama Organının yetkisinde olduğunu, ne var ki bu organın, kamu yararı düşüncesiyle
eylemlere dilediği gibi ceza saptayamayacağını, kişinin temel haklarının özünedokunamayacağını,
Yasakoyucunun ceza saptamadaki yetkisinin sınırını "hukuk devleti
ilkesi"nin oluşturduğunu kesin ve açıklıkla belirlemiştir.
İtiraz konusu kural, Türk Ceza Yasası ile diğer yasalarda
benzerleri görülen ve kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların paraya
çevrilmesinin genel kuralını koymuş bulunan 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesinden
farklı düzenlemeler getirmiştir. Kural, enflâsyon nedeniyle paranın değer
yitirmesi ve bunun sonucunda para cezalarının etkinliğinin azalmaması ve kamu
yararınıgerçekleştirmek
amacıyla konulmuştur. Bu amaçla belli bir sonuca ulaşmak için,
değişik ölçütlerin seçimi Yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir. Böyle bir
uygulamanın yerinde olup olmadığı tartışılabilirse de, yasama organının
anayasal sınırlar içinde kalan bu olağan takdir yetkisinin hukuk devleti
ilkesine ters düşen bir yanı bulunmamaktadır. Tersine görüş Anayasa
Mahkemesi'nin Anayasa'ya uygunluk denetimi yerine, yerindelik denetimi
yapmasına yol açar.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk
devleti olduğu açıkça belirtilmiştir. Hukuk devleti olmak, yönetilenlere hukuk
güvencesini sağlayan bir düzen kurmaktır. Böyle bir düzenin kurulması, yasama
ve yargı yetkileriyle yürütme alanına giren tüm işlemlerin hukuk kuralları
içinde kalması ile gerçekleşebilir.
Hukuk devletinin öğeleri arasında, yasaların kamu yararına
dayanması ilkesi de vardır. Bu ilkenin anlamı kamu yararı düşüncesi olmaksızın,
yalnızca özel çıkarlar için veya yalnızca belli kişiler yararına olarak
herhangi bir yasa kuralının konulamayacağıdır.
Hukuk devletinin ana ilkelerinden birisi de eşitliktir. Sosyal
hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani
gerçek adaleti ve böylece toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir.
Hukuk devletinin amaç edindiği, kişiliğin korunması, toplumda
sosyal güvenliğin sağlanması yolu ile gerçekleştirilebilir.
Sözü edilen "sosyal hukuk devleti", bireyin huzur ve
refahını gerçekleştiren, güvence altına alan, adaletli bir hukuk düzeni
oluşturup bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayarak kişi ile toplum arasında
denge kuran devlettir. Toplum yararı bir yana bırakılarak yalnız kişi
yararlarının esas alınması, Anayasa'nın amacına ve adaletli hukuk düzeni
kavramına da ters düşer.
Suç ile ceza arasındaki oranın adalete uygun bulunup
bulunmadığını, o suçun toplum hayatında yarattığı etkiye ve kamu vicdanında
aldığı tepkiye göre takdir etme zorunluluğu vardır.
Bu oransallık bağının bulunması, hukuk devleti ilkesinin ve adalet
anlayışının bir gereğidir.
Yasakoyucu, cezaların türünü seçerken ve sınırlarını belirlerken
mutlak adalet ölçülerini izlemek zorundadır. Ceza kendiliğinden haklı
olmalıdır.
Cezaların, suçların ağırlık derecelerine göre önleme ve
iyileştirme amaçları da gözönünde tutularak adaletli bir ölçü içinde konulması,
ceza hukukunun temel esaslarındandır.
Sosyal düzen ve toplum yararı amacı ile genel kurala ayrık
kurallar konulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve yasakoyucu yetkisini
kullanmıştır.
2. ANAYASA'NIN 7. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Anayasa'nın 7. maddesindeki "Yasama Yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
biçimindeki kural genel niteliktedir.
Anayasa'nın kimi maddelerinde belirlenen özel kurallar göz önünde
tutularak yetki devri konusu değerlendirilmelidir. İtiraz konusu kuralın
oluşmasında bu alana giren bir durum yoktur.
3. ANAYASA'NIN 8. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Olayla Anayasa'nın 8. maddesi arasında doğrudan veya dolaylı bir
ilişki saptanmamıştır.
4. ANAYASA'NIN 38. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Cezaların yasal ve ceza sorumluluğunun kişisel olması kuralı
Anayasa'nın 38. maddesinde yer almıştır.
Suç ve cezalara ilişkin bu ilkeler gerek toplum, gerek kişiler
yönünden güvencedir.
Anayasa'nın başlıca birkaç ceza ilkesini belirtmekle yetinerek,
bunların dışında kalan ceza konuları ve özellikle belli bir zamanda ne gibi
eylemlerin suç sayılıp o suçlara ne miktar ve ne çeşit ceza verileceğini ve
hangi ceza tedbirlerinin ve güvenlik tedbirlerinin ne yolda uygulanacağını
saptama yetkisini bıraktığı yasakoyucu bu konuda başta Anayasa'nın buyurucu ve
yasaklayıcı kuralları ile koyduğu güvenceler olmak üzere ceza hukukunun
ilkeleri ve toplum yaşantısının zorunluluk ve yasalarının gerekleri ile bağlı
kalarak takdirini kullanabilecektir.
İptali istenilen kuralın Anayasa'nın 38. maddesine aykırı bir yönü
yoktur.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN, Yavuz NAZAROĞLU ve
Yalçın ACARGÜN bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ
A- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesine 3.12.1988
günlü, 3505 sayılı Yasa'nın 8. maddesiyle eklenen fıkranın iptali istemini
içeren başvuruya ilişkin itirazın esasının dosyada eksiklik bulunmadığından bu
aşamada başka hususlar üzerinde durulmaksızın incelenmesine OYBİRLİĞİYLE,
B- VergiUsul Kanunu'nun 359. maddesine 3505 sayılı Yasa'nın 8.
maddesiyle eklenen fıkranın Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER,
Servet TÜZÜN ile Yalçın ACARGÜN'ün kaşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3.12.1992 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Zamandan ve yerden yararlanmak amacıyla, Anayasa Mahkemesi'nin
6.6.1991 günlü, Esas 1990/35, Karar 1991/13 sayılı kararında kullandığım
karşıoyumun gerekçesini, şimdiki 21.6.1991 günlü, Esas 1991/25, Karar 1991/18
sayılı karar için yinelediğimi belirtmekle yetiniyorum. 3.12.1992
Başkan
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Hapis cezasının para cezasına çevrilmesinde, sanayi sektörü için
belirlenen asgari ücretin bir aylık tutarının yarısının esas alınarak cezanın
hareketli ve değişken bir hale getirilmesi Anayasa'nın cezaların kanuniliği
ilkesini benimseyen 38. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırıdır.
Suç ve cezaların kanuniliği konusundaki evrensel hukuk ilkesi,
Anayasa'nın 38. maddesi üçüncü fıkrasında; "Ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesiyle Anayasa kuralı
haline gelmiştir. Bu Anayasa kuralı Türk Ceza Kanunu'nun 1. maddesinde;
"Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez.
Kanunda yazılı cezalardan başka bir cezaile de kimse cezalandırılamaz.",
2. maddesinde; "İşlendiği zamanın kanununa göre çözüm veya kabahat
sayılmayan fiil den dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan
kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse
cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni
neticeleri kendiliğinden kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın
kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise
failin lehinde olan kanun tatbik ve infazolunur." ifadesiyle yasalaşmış ve
altmış yılı aşan bir süre zarfında uygulana gelmiştir. Türk Ceza Kanunu'nun bu
hükümleri adeta Anayasa'nın ilgili hükümleri ile bütünleşmiş ve bir anlamda
onun yorumunu getirmiştir.
Anayasa'ya aykırılığı Erzincan Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi önüne getirilen Vergi Usul Kanunu'nun 359.
maddesinin birinci fıkrasına 3505 sayılı Kanun'la eklenen kural, hürriyeti
bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesi halinde verilen para cezalarını her yıl
sanayi sektörü için belirlenen asgari ücretin aylık tutarına göre hesaplanan
bir sisteme bağlamıştır. Getirilen yeni düzenleme, uygulamada çeşitli teknik
zorlukları beraberinde getireceği gibi Anayasa ile getirilen ve Ceza Kanunu ile
yorumlanan cezaların kanuniliği ilkesine ters düşmektedir.
İtiraz konusu kuralın uygulanması sonucunda değişik yıllarda
işlenen fiillere aynı gün aynı ceza hükmünün uygulanması sonucunda verilen hapis
cezaları değişik şekilde para cezasına çevrilecektir.
Anayasamızın 38. maddesinin üçüncü fıkrası, ceza yerine geçen
güvenlik tedbirlerini de ceza gibi mütalaa etmiş ve bunları da cezaların
kanuniliği ilkesinden yararlandırmıştır. Öyleyse, yasa koyucu Ceza Kanunu'na ve
cezaların infazı veya başka bir kanuna göre hapis cezasının para cezasına
çevrilmesinde de Ceza Hukuku'nun Anayasal ilkelerine uymak zorundadır. Bu
belirsizlik açık olarak Anayasa'nın 38. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinin birinci fıkrasını 3505
sayılı Kanun'la eklenen dava konusu kural, infaz hukuku yönünden özel bir hüküm
getirmektedir. Hapis cezalarının para cezasına çevrilmesinde genel infaz
sistemi dışında ayrı bir ölçü konulabilmesi için, ortada haklı ve açıklanabilir
neden olmalıdır.
İdari vergi cezaları çoğu kez kasd unsuru aranmayan biçimsel ve
kanuni ölçülere dayanan idarî yaptırımlardır. Temelde bu yaptırımlara dayanan
ve ayrıca kendi özel unsurlarının eklenmesiyle oluşan vergi suç ve cezaları
ise, ekonomik olaylara ve onların kendi özel oluşum ortamına tabidirler.
Olayımızda dava konusu edilen vergi cezalarının diğer ceza
kurallarından farklarının olmamasına rağmen ekonomik ve biçimsel bazı kurallara
uymama sonucunda ortaya çıkmaları nedeniyle diğer adî suçlara göre daha kolay
bir biçimde paraya çevrilebilmelidirler. Dava konusu düzenleme ile tam tersine
temel kural bir tarafa bırakılarak belirsiz bir sistem içinde temel kuralın
üzerinde para cezası alınmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi mutlak manada ele
alınamaz. Ancak, aynı konularda yapılan değişik düzenlemenin nedenleri kolay,
belirli ve haklı bir biçimde açıklanabilir olmalıdır.
Dava konusu farklı düzenlemenin açıklanabilir ve haklı bir yönü
yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle suç ayırmaksızın bütün suçlulara
uygulanan bir infaz kuralının biçimsel bir vergi suçu nedeniyle verilen
cezalarda uygulanmaması Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine
aykırıdır.
Dava konusu kuralın iptali gerektiği kanısıyla karara karşıyız.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa'nın 38. maddesi ile suç ve cezaların yasallığı ilkesi
öngörülmüştür. Bu ilke gereği olarak yasakoyucu yasama yetkisini kullanırken
Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak
koşuluyla, hangi eylemlerin suç sayılması, suç sayılan eylemlerin hangi tür ve
ölçüde ceza yaptırımlarıyla cezalandırılmaları gerektiği, hangi durum ve
davranışların ağırlaştırıcı veya hafifletici neden olarak kabul edilmesi
gerektiğini yasayla belirlemek zorundadır.
İptali istenen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359. maddesinin
birinci fıkrasına 3.12.1988 gün ve 3505 sayılı Yasa'nın 8. maddesiyle eklenen
kurala göre vergi kaçakçılığı nedeniyle hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın
para cezasına çevrilmesi durumunda, para cezasının tutarının hesabında tayin
edilen hapis cezasının beher günü için sanayi sektörü için belirlenen
yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınacaktır. Bu
şekildeki düzenleme ile yürütme tarafından belirlenen asgarî ücret ceza
tayininde esas alınmaktadır. Oysaki suç ve cezaların yasama organınca ve
yasayla belirlenmesi Anayasa'nın 38. maddesinin buyruğu olup bu şekildeki
düzenleme ile ceza miktarını belirleme dolaylı yoldan yürütme organınca
yapılmaktadır. Bu nedenle iptali istenen Yasakuralı Anayasa'nın 38. maddesine
aykırı olup iptali gerekir. Bu nedenle aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne
karşıyım.