ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1990/18
Karar Sayısı : 1991/4
Karar Günü: 14.2.1991
R.G. Tarih-Sayı :08.05.1991-20865
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU: 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı
"İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun"un 6. maddesinin "f", 11. maddesinin
"e", 13. maddesinin "a" bentleriyle 23. maddesinin,
Anayasa'nın 10. ve 73. maddesine aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
I- OLAY:
Davacı, sahip olduğu hamam nedeniyle, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi'ne atık su bedeli olarak ödediği 3.758.918 liraya ek olarak
3.327.181 lira daha atık su bedeli istendiğini; 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Yasası'nın 3239 sayılı Yasa'yla değişik 97. maddesi Anayasa Mahkemesi kararıyla
iptal edildiğine göre kendisinden bu tür bir ödeme yapılmasının
istenemeyeceğini, şehir suyunun kesileceği tehdidi altında davalı idare ile
imza ettiğini ileri sürdüğü protokolün iptali ve haksız alınan paranın geri verilmesi
dileğiyle açtığı davada; 2560 sayılı Yasa'nın 6. maddesinin "f", 11.
maddesinin "e", 13. maddesinin "a" bentleri ile 23.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu savında bulunmuştur.
Yerel Mahkeme, 2560 sayılı Yasa'nın itiraz konusu kurallarının
Anayasa'nın eşitlik ve vergi ödeviyle ilgili 73. maddesine aykırılığına ilişkin
savın ciddi olduğu kanısına vararak, Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa' nın
28. maddeleri uyarınca iptali istemiyle, Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALLARI:
1. 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı Yasa'nın 23.5.1984 günlü, 3009
sayılı Yasa'yla değiştirilerek kabul edilen 7.2.1983 günlü, 56 sayılı KHK ile
değişik 6. maddesinin "f" bendi şöyledir:
"Madde 6.- Genel Kurulun görevleri şunlardır:
.................................
f) Su satışı ve kullanılmış suların boşaltılmasına ilişkin
tarifeleri inceleyerek karara bağlamak,"
"2. 2560 sayılı Yasa'nın 3009 sayılı Yasa'yla değişik 11.
maddesinin "e" bendi şöyledir.
"Madde 11.................
Genel Müdürlüğün görevleri şunlardır:
..................................
c) 23 üncü maddeye göre çıkarılacak yönetmeliğe uygun olarak su
satışına ve kullanılmış suların uzaklaştırılması giderlerine ilişkin tarifeyi
hazırlayıp yönetim kuruluna sunmak,"
3. 2560 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin "a" bendi
şöyledir:
"Madde 13.- İSKİ'nin gelirleri aşağıdaki kaynaklardan
sağlanır:
a) Su satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılmasına karşılık,
tarifesine göre abonelerden alınacak ücretler,"
...............................
4. 2560 sayılı Yasa'nın 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Yasa'yla
değişik 23. maddesi şöyledir:
"Madde 23.- Su satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki
kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması giderleri
için ayrı tarifeler yapılır. Bu tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme
giderleri ile, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen)
yenileme, ıslah ve tevsi masrafları ve % 10'dan aşağı olmayacak nispetinde bir
kâr oranı esas alınır.
Tarifelerin tespiti ile tahsilatla ilgili usûl ve esaslar bir
yönetmelik ile belirlenir."
B- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI:
1. "Madde 10.- Herkes, dil ırk, renk, cinsiyet, siyasİ
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2. "Madde 73.- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere,
mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 8. maddesi gereğince Necdet
DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN,
Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL; Selçuk TÜZÜN, ZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL ve
Yavuz NAZAROĞLU'nun katılmalarıyla 6.6.1990 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
oybirliği ile karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen Yasa kuralları ile dayanılan Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
A. SINIRLAMA SORUNU:
Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen hükümlerde, kanalizasyon
bulunan yerlerdeki atık su bedeline ilişkin belirlemeler yanında, su satışı
için yapılacak tarifeler de düzenlenmektedir. Dava konusu olayda uyuşmazlık,
atık suların uzaklaştırılması hizmetinin ücretlendirilmesinden doğmaktadır, su
satışına ilişkin hükümlerin uygulanması söz konusu değildir.
Bu bakımdan, itiraz konusu kurallara ilişkin esas inceleme, 6.
maddenin "f" bendi için, "kullanılmış suların
boşaltılması", 11. maddenin "e" bendi için "kullanılmış
suların uzaklaştırılması" yönlerinden; 23. madde için ise, "...
kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması,
septik çukurların boşaltılması..." ibaresiyle sınırlı olarak yapılmalıdır.
B. YASANIN 13. MADDESİNİN (a) BENDİ:
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin Anayasa'ya aykırılık savlarının
incelenmesine geçilmeden önce, 2560 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz
konusu "a" bendinin, Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülüp
sürülemeyeceği sorunu üzerinde durulmuştur:
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddelerine göre, bir
davaya bakmakta olan mahkeme, o davada uygulanacak yasa hükümlerini Anayasa'ya
aykırı görürse ya da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi
olduğu kanısına varırsa, bu konuda bir karar verilmesi için Anayasa
Mahkemesi'ne başvurur.
2560 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin "a" bendi, itiraz
yoluna başvuran mahkemenin görmekte olduğu davada uygulanacak kural
durumundadır. Ancak, 2560 sayılı Yasa, 20.11.1981 günü kabul edilmiştir. Bu
Yasa'nın, Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen 13. maddesinin "a"
bendinde daha sonra bir değişiklik yapılmamıştır.
Anayasa'nın Geçici 15. maddesi, 12 Eylül 1980'den, ilk genel
seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanı'nı
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde çıkarılan yasaların, kanun hükmünde
kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan karar
ve tasarrufların, Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulamayacağını
öngörmektedir. Buna göre, 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin
"a" bendinin Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyecektir.
Anayasa'nın Geçici 15. maddesi, itiraz konusu kurallar arasında yer alan bu
bendin Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesine olanak vermediğinden, bu
bende yönelik itirazın, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi
gerekmektedir.
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ve Güven DİNÇER bu görüşe katılmamışlardır.
C- ATIK SULAR KARŞILIĞI ALINACAK BEDELİN NİTELİĞİ :
Sorun, atık sular karşılığı olarak bir tarifeye ve hizmetten
yararlananla İSKİ arasında yapılan sözleşmeye göre alınan ücretin, vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülük olup olmadığından kaynaklanmaktadır.
Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi 'için, vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülük kavramlarının tanımına gidilmesinde yarar görülmüştür.
Bilindiği gibi vergi; kamu giderlerini karşılamak amacıyla yasalarla gerçek ve
tüzelkişilerden mali güçlerine göre istenen bir yükümlülüktü!. Devlet bu yolla,
kamu giderlerini karşılamak için ya da mali politika nedeniyle piyasa
ekonomisinden bütçeye gelir aktarmaktadır.
Vergi, belirli bir hizmetten doğrudan yararlanma karşılığı
olmayıp, tüm kamu hizmetleri için yapılan giderlere ortak katılma payını
anlatır.
Harç; 492 sayılı Harçlar Yasası'nda tanımlandığı üzere
"fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve
hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir." Bu
tanıma göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için, kişilerin bir kamu
kurumundan ya da hizmetinden yararlanmaları, kendilerine kamu eliyle özel bir
yarar sağlanması gerekir.
Resim de; harcabenzer bir biçimde, devlet dairelerinde ve kamu
kuruluşlarında görülen hizmetin ve yapılan giderlerin karşılığında yalnız o
işle ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerden sağlanan gelirlerdir.
Vergi, resim, harç benzeri mali yükümlülük ise; kişilerden, kimi
kamu hizmetleri karşılığında ya da bir hizmet karşılığı olmaksızın kamu gücüne
dayanılarak alınan paralardır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ortak
özellikleri, kamu gücüne dayanılarak tek taraflı iradeyle salınmaları,
gereğinde zorla alınmaları ve bir yasayla konulmalarıdır.
Örneğin, Anayasa Mahkemesi, çarşı ve mahalle bekçilerinin kamu
hizmeti yaptıklarından ve bu nedenle onlara hizmetleri karşılığında ödenen
paraların kamu gideri olduğundan söz ederek, bu gideri karşılamak için alınan
paraları vergi benzeri mali yükümlülük olarak nitelendirmiştir. (26.10.1965
günlü, Esas: 1965/25, Karar: 1965/57 sayılı karar).
Anayasa Mahkemesinin, başka bir kararında, (31.3.1987 günlü, Esas:
1986/20, Karar: 1987/9 sayılı) "Belediye ve mücavir alan sınırları
içindeki yeraltı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen
kullanma ve sanayi suları için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere
göre, "ücret" adı altında alınan paranın, bir hizmet veya malın
karşılığını oluşturmaması, maliyet-kâr esasına göre belirlenmemesi ve kamu
gücüne dayanılarak tek taraflı irade ile tespit olunması açısından, belediyeler
için vergi benzeri mali kaynak oluşturduğu açıktır. Bu ödemenin, tarifeye
bağlanması ve adına ücret denilmiş olması onun bu niteliğini değiştirmez."
Öteyandan, Anayasa Mahkemesi, karayollarından, köprülerden alınan
geçiş parası, su elektrik, havagazı, demiryolları, hava yolları, kimi
hasta-hane ücretleri gibi, ekonomik koşullara göre oluşturulan ve tesislerin
bakımını, idaresini ve yeni yatırımlar yapılmasını sağlamak için yapılan
ödemeleri, belirli kamu hizmetleri karşılığında kişilerden alınan resim, harç
ve benzeri mali yükümlülüklerden ayrı kabul etmiştir. (18.2.1985 günlü, Esas:
1984/9, Karar: 1985/4 sayılı karar.)
Vergi benzeri mali yükümlülüklerin en belirgin özellikleri,
Anayasa Mahkemesi'nin örnek kararlarında da belirtildiği gibi, genellikle, bir
kamu hizmeti karşılığında kamu gücüne dayanılarak tek taraflı yükletilmeleri,
harç ve resime göre, daha çok ücret görünümünde olmalarıdır.
Atık su bedeli, kullanılmış suların uzaklaştırılması karşılığında
yapılacak bir tarifeye ve abonman sözleşmesine göre alınmaktadır. Başka bir
deyişle, idareyle kişi arasında sözleşmeyle alacak-borç ilişkisi doğmakta,
ödenecek miktar İSKİ ile kişi arasında abonman sözleşmesiyle özel hukuk
ilişkisi kurulmasından sonra yapılan hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına
göre belirlenmektedir. Ödemenin hukuksal dayanağı, kamu gücüne değil, tarifeye
ve iki taraf arasında yapılan abonman sözleşmesine dayanmaktadır.Nitekim,
ödemelerin yapılmaması durumunda İSKİ alacağını, Amme Alacaklarının Tahsili
Hakkındaki Yasa'ya göre değil, özel hukuk ilişkisi içinde ilgili yasaya göre
alacaktır. Abone ile İstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi (İSKİ) arasında
yapılan abonman sözleşmesi, daha çok "tip" sözleşme görünümündedir.
Hizmetten yararlanan kişinin, sözleşmeyi idareyle birlikte düzenlemesi yerine
katılımı (iltihakı) söz konusudur. Ancak bu durum, idareyle kişi arasında
kurulan özel hukuk ilişkisini, kamu hukuku ilişkisine dönüştürmez. Çünkü,
birçok durumda hizmetin tekel niteliği ve çok kişiye götürülme zorunluluğu,
işin, çoğunlukla, tip sözleşmelerle ve kişilerin katılımıyla
gerçekleşebilmesini olanaklı kılmaktadır.
Öteyandan, abonman sözleşmelerinin, yeni öznel, bireysel ve
hukuksal durumlar yaratmak karakter ve gücünde olmadığı, bu tasarrufların,
gerçekte nesnel kurallarla belirlenen konumu (statüyü) içerdiği, idarenin dahi
bu kurallara bağlı olduğu ve onu değiştiremeyeceği, abonenin bu sözleşmeyi
kabul ettiğine ilişkin irade beyanının, bireysel hukuksal durum doğuran öznel
bir işlem olmayıp, bir konuma katılımı gerektiren koşul tasarruf olduğu ileri
sürülebilir. Bu savda gerçek payı bulunsa da, bu eleştiri, çok kez özel
hukuktaki katılım sözleşmeleri için de yapılabilir. Atık suların
uzaklaştırılması işinin bir yerde kamu hizmeti niteliğini taşıması ve bu
hizmetin, belediyenin bir kuruluşu olan. İSKİ tarafından yerine getirilmesi,
kimi düzenlemelerin yasayla yapılmasını gerektirmiş, hizmetin esasları yasal
kurallarla düzenlenmiştir. Ancak yine de, idare, yasanın belirlediği kâr oranından
aşağı olmamak üzere kârlılık ve verimlilik ilkelerine ve özel hukuk kurallarına
göre hizmeti yürütmek durumundadır. Yapılan sözleşme, aboneyle İSKİ arasında
bir özel hukuk ilişkisi oluşturmaktadır. Hizmetten yararlanabilmek için
abonelerin idare tarafından düzenlenmiş tip sözleşmeye katılmaları bu
sözleşmelerin özel hukuk sözleşmesi olma niteliğini etkilemez.
Açıklanan nedenlerle, atık suların uzaklaştırılması karşılığında
alınan ücretlerin vergi, resim, harç benzeri mali yükümlülük olarak kabul edilmemesi
gerekir.
D. ANAYASA'YA AYKIRILIK SORUNU:
1. Anayasa'nın 73. Maddesi Yönünden inceleme:
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, bu konudaki kararında, Anayasa'nın
73. maddesinde herkesin mali gücüne göre vergi ödemesi gerektiğinin, verginin
yasa ile konulabileceğinin öngörülmesine karşın, 2560 sayılı Yasa'nın
tarifelere göre vergi alınması esasını getirdiğini ve bu durumuyla Anayasa'ya
aykırı bulunduğunu ileri sürmektedir.
Anayasa'nın 73. maddesi üçüncü fıkrasında "Vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya
kaldırılır." denilerek vergilemenin bir yasama işlemiyle yapılmasını
öngörmüştür. Böylece, bu yöndeki kamusal yetkinin kullanılmasında kişiye
güvence sağlanmıştır.
a) Yasa'nın 6. Maddesinin "f" Bendi ile 11. Maddesinin
"e" Bendine İlişkin Olarak:
Yasa'nın 6. maddesi "Genel Kurulun Görevleri" başlığı
altında düzenleme getirmiştir. Bu maddenin itiraz konusu yapılan "f"
bendi, genel kurula "... kullanılmış suların boşaltılmasına ilişkin
tarifeleri inceleyerek karara bağlamak" görevini vermiştir. Yasa'nın 11.
maddesinin "e" bendine göre ise, Yasa'nın 23. maddesi uyarınca
çıkarılacak yönetmeliğe uygun tarife, Genel Müdürlükçe yapılıp Yönetim
Kurulu'na sunulacaktır. Maddeler birlikte değerlendirildiğinde, atık su
parasının alınmasına esas olacak tarife, Genel Müdürlükçe hazırlanıp yönetim
kuruluna sunulmasından sonra Genel Kurulca karara bağlanıp yürürlüğe
sokulabilecektir.
Anayasa'nın 127. maddesine göre, yerel yönetimlere görevleri ile
orantılı gelir kaynakları sağlanır. Belediyeye bağlı İSKİ'nin, kullanılmış
suların uzaklaştırılması yönünde yaptığı hizmete karşılık tarife yapmasının ve
bu tarifeye göre ücret almasının Anayasa'nın 73. maddesine aykırı bir yanı
bulunmamaktadır. Çünkü, tarifeye göre alınan bu ücretler, yukarıda açıklandığı
üzere vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük niteliğinde değildir.
Sınırlama kararı uyarınca yapılan incelemede 6. maddenin
"f" bendi, "kullanılmış suların boşaltılması"; 11. maddenin
"e" bendi ise, "kullanılmış
suların uzaklaştırılması" yönlerinden Anayasa'nın 73.
maddesine aykırı bulunmamıştır. İtirazın reddi gerekir.
b) Yasa'nın 23. Maddesine İlişkin Olarak:
Yasa'nın 23. maddesinde, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki
kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması giderleri
için ayrı tarifeler yapılması öngörülmüştür. Bu tarifelerin düzenlenmesinde,
yönetim ve işletme giderleriyle amortismanları, doğrudan gider yazılan
yenileme, düzeltme ve genişletme masrafları ve % 10'dan aşağı olmayacak bir kâr
oranı esas alınacaktır. Bu maddeye göre, tarifelerin düzenlenmesi ve tahsilatla
ilgili usul ve esaslar bir yönetmelikle belirlenecektir.
Anayasa'nın 73. maddesi vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklerin yasayla konulmasını zorunlu kılmaktadır. Yukarıda yapılan
incelemede belirtildiği gibi, kullanılmış suların uzaklaştırılması hizmeti
karşılığında, tarifesine ve yapılan sözleşmeye göre alman ücret vergi, resim,
harç ve benzeri mali yükümlülük sayılamaz.Bu bakımdan, Yasa'nın konusunu belli
etmekle yetinip, bu hizmete karşılık, esasları Yasa'da saptanan bir tarifeye
göre ücret alınmasını öngörmesinin, dayanılan Anayasa maddesine aykırı bir yönü
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 23. maddenin sınırlama kararı uyarınca
incelenen "... kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış saların
uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması ..." ibaresi Anayasa'ya
aykırı görülmemiştir. İtirazın reddine karar verilmelidir.
Yekta Güngör ÖZDEN bu görüşe katılmamıştır.
2- İtirazın Konusu Kuralların Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden
İncelenmesi :
Mahkeme, itiraz konusu kurallar uyarınca, atık su bedelinin sadece
İstanbul'da alındığını, Ankara ve diğer illerde alınmadığını, bir yasanın tüm
yurttaşlar için uygulanması gerektiğini, bütün yurt için uygulanma olanağı
bulunmayan yasanın salt İstanbul için çıkarılmasının eşitlik ilkesine ve vergi
yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesine ters düştüğünü ileri sürmektedir.
2560 sayılı Yasa'nın 3305 sayılı Yasa'nın 3. maddesiyle eklenen ek
5. maddede "Bu kanun diğer büyükşehir belediyelerinde de uygulanır."
denildiğinden Mahkemenin ileri sürdüğü genel uygulamama sadece büyükşehir
belediyesi olmayan yerler açısından söz konusu olabilir.
Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında yinelendiği gibi,
Anayasa'-nın öngördüğü eşitlik, yasa önünde eşitliktir. Bu ilke, herkesin aynı
hakka ve yükümlülüğe sahip olması anlamına gelmez. Eşitlik ile güdülen amaç,
aynı koşullar içinde özdeş nitelikli olanların yasalarca aynı işleme bağlı
tutulması, başka bir deyişle, eşitler arasında eşitliğin sağlanmasıdır. Ayrıca,
kimi durumlar için haklı nedenlerle ayrı kurallar konulması eşitlik ilkesine
aykırılık oluşturmaz.
İtiraz konusu maddelerle getirilen ayırım, büyükşehirlerde
oturmaktan kaynaklanmaktadır. Doğaldır ki, büyükşehirdeki kent yaşamı, büyük
hizmetleri ve daha çok yatırımı gerektirecektir. Büyükşehirde yaşam, kimi
külfetlere katlanmayı zorunlu kıldığı gibi, büyük kentte bulunmanın yararlarını
da sağlar. Yararlanılan hizmetin karşılığınınya da bir bölümünün yararlanandan
alınmasının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ:
20.11.1981 günlü, 2560 sayılı "İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun"un;
A- İtiraz konusu kurallarına ilişkin esas incelemenin; 6.
maddesinin (f) bendi için "kullanılmış suların boşaltılması", 11.
maddesinin (e) bendi için de "... kullanılmış suların
uzaklaştırılması" yönlerinden, 23. maddesi için de "... kanalizasyon
tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik
çukurların boşaltılması ..." ibaresiyle sınırlı olarak yapılmasına
OYBİRLİĞİYLE.
B- 13. maddesinin (a) bendine yönelik itirazın, bu kuralın
23.11.1981 gününde yürürlüğe girmiş olması karşısında, Anayasa'nın geçici 15.
maddesinin üçüncü fıkrası gereğince başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU ile Güven DİNÇER'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
G- Sınırlama kararı gereğince incelenen :
a. 6. maddenin (f) bendinin "kullanılmış suların
boşaltılması"na ilişkin kuralının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
b. 11. maddenin (e) bendinin "kullanılmış starın uzaklaştırılması"na
ilişkin kuralının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
c. 23. maddedeki "... kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki
kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması ..."
ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Yekta Güngör
ÖZDEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
14.2.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Necdet
DARICIOĞLU
|
Başkanvekili
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Güven DİNÇER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
2560 sayılı Yasa'nın 23. maddesine yönelik itirazda, iptal nedeni
olarak gösterilen "Tarife tesbit esasları"ndaki oransızlık, aynı
Yasa'nın 13. maddesinin sağlanacak gelirler arasında saydığı
"ücretler"e bağlanmaktadır. İSKİ'nin 23. maddeye göre düzenleyeceği
tarifelere dayanarak abonelerinden alacağı, "vergi benzeri mali
yükümlülük" niteliğindeki ücret kapsamında üst sınırı belirsiz
"kâr"ın bulunması Anayasa'ya aykırılığı oluşturmaktadır.
Kararın 23. maddeye ilişkin bölümüne katılmayışımın gerekçesi,
yukarda özetle değindiğini temel değerlendirmeye dayanmaktadır. Kullanılmış
suların uzaklaştırılmasıyla septik çukurların boşaltılması için alınan bedelin
niteliği, öğretide ve uygulamada tartışmalı olmakla birlikte, vergi benzeri
mali yükümlülük olduğu ağır basmaktadır. Abonelerden zorunlu olarak alınan,
kullanımı, yararlanması isteğe bağlı bulunmayan "atık sulardın
uzaklaştırılması işlemi, doğal olarak, bir ücret karşılığında yapılacaktır. Bu
ücreti oluşturan ayrıntıları yasasaymalı, alt ve üst sının açıkça belirlenmelidir.
Tarife, alt sınırı altında, üst sınırının üstünde olmamak üzere abonelerden
alınacak bedeli saptayabilir. % 10'un üzerinde istediği oranda kâr belirleme
yetkisini yönetime bırakan bir yasa Anayasa'nın 73.maddesine aykırı düşer.
Kamu kurumları ya da ayrıcalıklı kuruluşların yaptıkları kamu
hizmetleri karşılığında bu hizmetlerden yararlananlardan aldıkları-alacakları
para, salt ücret niteliğinde değildir. Kamu hizmeti için yapılan ödeme kamu
gideri olunca bu gideri karşılamak amacıyla yurttaşlardan alınan para vergi
benzeri mali yükümlülüktür. Para nasıl olsa alınacaktır. Bunu kuruluşun yönetim
organı yerine Yasa'nın saptaması hukuksal yönden daha uygun yöntem olacak, kimi
aykırı uygulamaları engelleyecek, olumsuz örneklerin yinelenmesini de önleyecektir.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının ödentiler, kesenekler, ek ödentilerle
öğrenim ücretleri "vergi benzeri mali yükümlülük" olarak
nitelendirilmiştir. Zamanla değişen görüşlerde varılan yargı, köprülerden geçiş
için alınan para ile su, elektrik, havagazı, demiryolları, havayolları ve
hastahane ücretlerinin ekonomik koşullar gereği ilgili kuruluşların bakımı ve
yeni yatırımlarla güçlenmesine özgülendiğinden, belirli kamu hizmeti
karşılığındaki bu ücretlerin mali yükümlülük sayılamayacağı biçiminde oluşmuşsa
da bu sonuca katılmak güçtür. Sınırları çizilmek koşuluyla bu tür
değerlendirme, adına bakılmaksızın aykırı bulunmayabilir. Ama sınırsız bir oran
belirlemesi yükümlülüğün niteliğini de etkiler. Ödeme, mali yükümlülüğe
dönüşür. Temelde, kamusal hizmet karşılığını, piyasa koşullarına göre oluşan
"fiyat" yapısında ve niteliğinde saymak doğru değildir. Konu yönünden
önemli olan ödemenin adı değil, içeriği, yapısıdır. Kamu giderlerine katılma
hangi adla gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin mali yükümlülüktür ve özel
kuruluşun iş karşılığı aldığı paradan ayıran nitelik de budur. Kamu
yönetimlerinin aldığı para hangi öğelerden oluşursa oluşsun sonuç değişmez.
Değişik yasaların zamanla değişik adla öngörüldüğü katılım paraları mali
yükümlülük olarak uygulanmıştır. Sınır belirlemeden öngörülen, belli oran ve bu
orana göre yönetimi yetkili kılmak Anayasa'yla bağdaşmamaktadır. Ayırım
yapılmadan herkesten istenecek paranın niteliği açıktır. İstekle, yararlanmak
için başvuru üzerine ödenme durumu atık sularda söz konusu değildir. Tek yanlı
saptanan, kamu gücüne dayanılarak alınan para, tarifeye bağlansa da mali
yükümlülüktür. Zoralım konusu paranın bu niteliği belirgindir. Kaçınılması
olanaksız, yararlanılması doğal hizmet, tam kamusaldır ve karşılığında alınan
para vergi benzeri mali yükümlülüktür. Bu husus, özellikle 31.3.1987 günlü,
Esas: 1986/ 20, Karar: 1987/9 sayılı kararda belirtilmiştir. Bu konuda, Adalet
Teşkilâtını Güçlendirme Fonu'yla ilgili 6.9.1989 günlü, Esas: 1988/37, Karar:
1989/36 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına karşı kullandığım oyumu (Resmi Gazete
18.1.1990-20406) yinelerim.
Kamu hizmetleri karşılığında bireylerden alınan kamu hukuku
kaynaklı paralar, verginin özel bir türü niteliğindedir. "Abonman
Mukavelesi" adıyla anılan anlaşmaların biçimsel yönden, yararlananların
katılımı nedeniyle, özel hukuk alanına girdiği görüşü ileri sürülebilirse de
kural işlem niteliği egemendir. Özde anlaşma değil, zorunlubelirleme vardır.
Nesnel ve genel hukuksal durum bu konuya öncelik ve üstünlük kazandırmaktadır.
Öznel ve bireysel durumdan ayrıdır. Ayrıcalık sözleşmelerini anımsatan
düzenlemelerin uygulama özellikleri vergi niteliği yönünden değerlendirmeleri
gerektirir. Abonman sözleşme ya da anlaşmalarının görünüşüne karşın, gerçek bir
sözleşme sayılamayacağı da öğretide ağırlık taşıyan bir görüştür. Kamusal
hizmetin genel kurallarını oluşturan, nesnel niteliğini, konumunu belirleyen ve
yönetimi de bağlayan işlemler gereği alınan para vergi benzeri yükümlülük
sayılmaktadır. Zorunlu işlem niteliği abonman anlaşmasını özellikten
çıkarmaktadır. Yükümlünün zorunlu parasal katılımı güncel, serbest piyasa ederi
olamaz. Kamusal gelir ve giderler yasaya dayanılarak belirlenir,toplanır ve
kullanılır. Vergi benzeri mali yükümlülüğün saptanmasını ilgili yönetime
bırakan düzenlemeye geçerlik tanınamaz. Konusunun yasada belirtilmesi, yasada
gelir ya da giderden sözedilmesi yeterli olmayıp salma, toplama, kullanma
yetkisinin yükümlüolunan paranın alt ve üst sınırıyla yasada belirlenmesi
gerekir. Gelişigüzel uygulamalar, yurttaşa baskı ve zoralım niteliğinde
yükümlülükleri, zamanı ve oranı belirsiz ödeme zorunlulukları böylece
önlenebilir. Kişilerin haklarını yakından ilgilendiren kamusal ödemelerin yasal
çerçeveye bağlanması zorunludur. At1k su için üstlenilen para
zorunluluk, tek yanlılık, taşıması yönünden vergi benzeri mali yükümlülük
niteliğiyle yasa ile açıkça belirlenmesi gerekir. Özde kâr gözetmemesi gereken
işler-hizmet için Belediye Meclisi'ne tam yetki verilmesini yerinde bulmuyorum.
Yerel yönetimler daha özerk kılınmalı, daha çok yetkiyle donatılmalı ama vergi
benzeri yükümlülükler için yasalarla konulan sınırlar içinde oranları
saptayabilmelidir. Hukuk devletinde, tekel niteliğinde görevleri bulunan kimi kuruluşların
çoğu siyasal etken ve nedenlerle kârlarını fazla göstermek için abonelerini güç
duruma, düşüren tek yanlı zam yolunu sık sık izlemeleri, üstelik zammı,
gününden birkaç ay öncesinden geçerli saymaları (yürürlüğekoymaları) güven
sarsıcı durum sayılabilir. Bu tür uygulamaları, aşırı zamları önlemek, kâr
yerine etkinlik ve yararlılık ölçülerine ağırlık vermek kararın yapacağı en iyi
uyan olabilirdi.
Başkanvekili
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa, üst norm niteliğiyle ya vardır, ya yoktur. Anayasa varsa,
tüm yasalar Anayasaya uygun olmalıdır. Bir hukuksal sistemde, kimi yasama
işlemleri Anayasaya aykırılıkları biline biline Anayasal denetimin dışında
kalıyorsa bu sistemin Anayasallığı, Anayasanın üstünlüğü ye bağlayıcılığı
tartışılır hale gelir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının temel esprisi, Başlangıç'ta
belirtildiği gibi, ulus iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk Ulusuna ait olması ve bunu ulus adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamamasıdır.
Bu fıkradan anlaşıldığı üzere ulusal iradenin mutlak üstünlüğü,
egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Ulusuna ait olmasını ve Türk Ulusu adına
egemenliği kullanan kişi ve organların bu Anayasada gösterilen hürriyetçi
demokrasi ve bu demokrasinin bağlı olduğu hukuk düzeni içinde kalmalarını
gerektirir. Bu fıkra, aynı zamanda Türk Milleti adına egemenliği kullanan kişi
ve organların Anayasal yetki alanlarını belirler. Bu alan, "Anayasada
gösterilen özgürlükçü demokrasi ve bu demokrasinin, bağlı olduğu hukuk
düzenidir." Bu kural, Anayasanın ikinci maddesinde belirtildiği biçimde,
"Devletin" dayandığı temel ilkelerden biridir.
Birdönemin yasama işlemleri Anayasal denetimin dışında kalıyorsa
ve bu denetim yasağının zamanla bir sınırı yoksa, Cumhuriyetin hukuk devleti
olma niteliği zedeleniyor, Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenen hukuk düzeni dışına çıkılıyor demektir.
Anayasa'nın Geçici 15. maddesinde, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk
genel seçim sonucunda toplanacak TBMM Başkanlık Divanı oluşturulun-caya kadar
geçecek süre (12.9.1980-6.12.1983) içinde çıkarılan yasalar, KHK'ler ile 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların
Anayasaya aykırılığı iddia edilemez, denilmektedir. Bu dönem içerisinde 669
yasa, 90 adet KHK. ve 2324 sayılı yasa uyarınca 76 adet Milli Güvenlik Konseyi
kararı ve üç adet Milli Güvenlik Konseyi bildirisi, toplam 883 yasama işlemi
çıkarılmıştır.
Anayasanın 2. maddesinde, "Hukuk devleti", Cumhuriyetin
nitelikleri arasında sayılmıştır. Anayasanın 2. maddesindeki Cumhuriyetin
nitelikleri, Anayasanın 4. maddesinde sayılan değiştirilmez, değiştirilmesi
teklif edilemez biçimindeki hükümler arasında yer almıştır. Böylece Anayasanın,
kendilerine değişmezlik özelliği tanıdığı, L, 2. ve 3. maddeleri, Anayasanın
öteki kurallarına göre bir "üst norm" niteliğindedir. Sözü geçen
dönemde çıkarılan yasama işlemleri yönünden de olsa. Anayasal yargı denetimine
yer vermeyen, üstelik bu denetimsizliğe zamanla bir sınırlama getirilmeden,
Anayasanın geçici maddesini temel kural kabul ederek yapılan uygulama
Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmaz. Kaldı ki,bu dönemde çıkarılan
yasama işlemleri küçümsenmeyecek bir sayıya ulaşmıştır.
Anayasanın 11. maddesinde, Anayasanın üstünlüğü, "kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz." biçimindeki bir kuralla belirlenmiş, 148.
maddeye göre ise, Anayasa Mahkemesi yasaların, KHK'lerin ve TBMM içtüzüğünün Anayasaya
uygunluğunu denetlemekle görevlendirilmiştir.
Geçici 15. madde, Anayasanın yakarıda sözü edilen temel
maddeleriyle çatışmaktadır. Bu geçici maddenin, sürekli bir kural olarak kabulü
durumunda, Anayasanın öngördüğü hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve Anayasal
denetimle ilgili temel kurallar, bu dönemde çıkan yasama işlemleri yönünden
askıya alınmaktadır. Başka bir deyişle, bu dönemde çıkan yasalar ve KHK'ler
yönünden, Anayasa, işlerliğini kaybetmekte, söz konusu yasamaişlemleri,
"hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk
düzeninin" dışında kalmaktadır.
Geçici bir maddenin, Anayasanın temel kurallarını süresiz işlemez
hale getirmesi Anayasal sistemle bağdaşmayacağı gibi, maddenin geçicilik
özelliğine de uygun düşmez. Doğaldır ki, geçici maddenin hükmü de geçici
olmalıdır.
Öteyandan Anayasa 138. maddesi hakimleri, önce Anayasa, yasaya ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermekle görevli kılmıştır.
Geçici maddeye süreklilik kazandırılır ve bu dönemde çıkarılan yasama
işlemlerinin Anayasaya uygunluk denetimine yer verilmez ise, hakim, Anayasaya
ve vicdani kanısına göre nasıl karar verecektir' Hakim, % 100 Anayasaya aykırı
olduğuna inandığı ya da aykırılık savını ciddi bulduğu bir yasayı uygulamak
durumunda kalırsa, kararını Anayasaya ve hukuka uygun biçimde vicdani kanaatine
göre vermiş sayılabilecek midir'... Bu durumda hakim, Anayasa hükümlerini bir
yana bırakarak, Anayasanın 15. maddesindeki, Anayasanın uygulanmamasına ilişkin
kurala, kimi yasalar yönünden öncelik tanımış olacaktır. Anayasa, geçici bir
maddesiyle, bir dönemde çıkan yasama işlemleri yönünden kendisini yok kabul
edemez. Anayasanın uygulanmasını önleyen geçici maddenin, ancak, geçici bir
süre için, askeri yönetimden özgürlükçü demokrasiye ve bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzenine geçişte uyum sağlama amacıyla getirilmiş bir kural
olarak kabulü, nitelikleri Anayasanın 2. maddesinde belirlenen Türkiye
Cumhuriyetinin, hukuk devleti olması koşulunun gereğidir. Kaldı ki, Anayasa
Başlangıç sekizinci fıkrada, "Her Türk vatandaşının, bu Anayasadaki temel
hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli
kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve Manevi
varlığını bu yönde geliştirme ve hak yetkisine doğuştan sahip olduğu;"
belirtilmiş iken, haklarında bu dönemde çıkan yasa ve KHK'lerin uygulanması söz
konusu olan vatandaşlar, Anayasal güvenceden ve doğuştan sahip oldukları maddi
ve Manevi varlıklarını Anayasal düzen içinde geliştirmekten, sırf geçici madde
nedeniyle, yoksun kılınamaz. Geçici maddenin getirdiği yasağın, 12 Eylül 1980
den TBMM Başkanlık Divanının oluşturulduğu 6.12.1983 tarihine kadarki süre için
geçerli olduğu kabul edilirse, madde geçiciliğine uygun Anayasalbir anlam
kazanır. Geçici maddenin ve getirdiği yasağın sürekli bir kural niteliğinde
anlaşılması, geçici hükmün, Anayasanın kimi temel hükümlerinin önüne geçmesi
sonucunu doğurur. Bu durum, Anayasaya "dayalı demokratik hukuk devleti
niteliğiyle bağdaşmadığı gibi, Anayasanın sözüne ve özüne ele uygun düşmez.
Öteyandan, sadece söze bakıp, Anayasanın geçici 15. maddesinin
yorumlanması, Anayasanın yürürlüğe girişiyle ilgili 177. maddesine de ay ki n
düşecektir. Çünkü, sözü geçen dönemde çıkan yasa ve KHK'ler yönünden Anayasa
hiç bir zaman yürürlüğe girmemiş olacaktır. Kaldıki, bu maddenin (e)
fıkrasında, ".... mevcut kanunların Anayasaya aykırı olmayan hükümleri
veya doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın 11 inci maddeleri gereğince
uygulanır." kuralı, Yasaların, Anayasanın yayımlandığı tarihteki durumuna
göre Anayasaya aykırı olup olmaması yönünün değerlendirilmesini, Anayasaya
aykırı görülen hükümler yerine, Anayasa kurallarının doğrudan uygulanmasını
Anayasanın üstünlüğü ilkesinin gereği saymıştır.
Anayasanın yürürlüğe girmesiyle ilgili 177. maddesi ve bu maddenin
(e) fıkrası da, geçici 15. maddenin getirdiği Anayasal denetim yasağının TBMM
Başkanlık Divanı'nın oluşturduğu 6.12.1983 dönemiyle sınırlı olması
gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, geçici 15. maddedeki
"Anayasaya aykırılığın iddia edilemeyeceğine" ilişkin kuralın
6.12.1983 tarihine kadar olduğunu düşünmekteyim.
Anayasa Mahkemesi, bu konuda değişik kararlar vermiş olmakla
beraber, kimi kararlarında, 1961 Anayasasının geçici 4. maddesine karşın, işin esasına
girerek, Anayasaya aykırı kuralın ihmal edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
Özellikle, ispat haklarıyla ilgili 6.5.1982 günlü, E. 1981/8, K. 1982/3 sayılı
kararında "Yasakoyucunun geçici 7. maddesindeki buyruğu yerinegetirmemesi
ve Türk Ceza Kanunu'nun 481. maddesindeki Anayasaya aykırılığı giderecek yasayı
çıkarmaması ve iptal ile itiraz yollarının da geçici 4. maddenin üçüncü
fıkrasına göre tıkanmış olması karşısında, kısıtlı kalan Anayasal ispat
hakkının bu içeriğiile uygulanmasının sürüp gitmesi artık düşünülemeyeceğinden,
mahkemelerce, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcı niteliği açıklanan 8. maddenin
ikinci fıkrasına dayanarak, 481. maddenin birinci fıkrasındaki ispat hakkını
sınırlayıcı hükümlerin bir yana bırakılması ve kurallar kademesinde en üst
düzeyde bulunan Anayasanın 34. maddesindeki hükmün doğrudan uygulanması
gerekmektedir." denilerek bu görüş çok açık biçiminde ifade edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 2560 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin
a bendine yönelik itirazın incelenerek işin esası yönünden karar verilmesi
gerektiği oyu ile verilen kararın bu yönüne karşıyım.
Üye
Yılmaz ALİ
EFENDİOĞLU
|
KARŞIOY
YAZISI
I- 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genci seçimler sonucu toplanacak
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre
içinde çıkarılan Kanunlar ve Kanım Hükmünde Kararnameler 2324 sayılı Anayasa
Düzeni Hakkında Kanım uyarınca çıkarılan karar ve tasarrufların Anayasa'ya
aykırılığının iddia edilemeyeceği yolundaki Anayasa'nın geçici 15 inci
maddesinin son fıkrasındaki kuralın, maddenin bütünü ile birlikte
değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekir.
Anayasa'nın geçici 15 inci maddesi, belirli bir dönemde fevkalade
şartlar altında siyasal görev yapan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi Üyeleri
ile bu dönemde alman kararlan uygulayan kamu görevlilerini cezai, mali ve
hukuki sorumluluktan koruyan kurallar bütünüdür.
Bu dönemde çıkarılan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilememesi, o dönem karar ve tasarruflarının
daha sonra Anayasa'ya aykırılık yoluyla hukuki tartışma konusu yapılmasını
önlemeye yöneliktir. Yoksa, bu olağanüstü dönem aşıldıktan ve demokratik ve
normal anayasal döneme geçildikten sonra 1980-1983 yılları arasında çıkan
kanunların uygulanması nedeni ile mahkemelerin itiraz yoluyla yaptıkları
Anayasa'ya aykırılık başvurularını önlemeye yönelik değildir. Nitekim, 1961
Anayasası'nın 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasına
paralel olan geçici 4 üncü maddesininüçüncü fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesi'ne
itiraz yolunu kapatmak için çok ayrıntılı bir düzenleme yapmıştır. Geçici 15
inci madde bu derece ayrıntılı ve kapsamlı düzenlenmemiştir. 1961 ve 1982
Anayasalarının, bu iki maddesinin mukayesesi, geçici 15 incimaddenin Anayasa'ya
aykırılık iddiasını önlemek için değil hukuki sorumluluk konusunu çözümlemek
için konulduğunu açıkça göstermektedir.
II- Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin Anayasası'nın yürürlüğü
ile ilgili 177 inci maddesi ile birlikte yorumlanması gerekir. Sözü edilen
madde hükümleri yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırılık taşıyan tüm hukuk
kurallarının yeni anayasa dönemi içindeki durumunu ele almakta ve açıklığa
kavuşturmaktadır. 177 inci maddenin (e) bendi hükmüne göre, Anayasa
hükümlerinin mevcut kurum ve kurallarla olan çelişkileri doğrudan doğruya
Anayasa hükümlerinin uygulanması ile çözümlenebilecektir.
Anayasa'nın 177 inci maddesinin (e) bendi hükmü ile Anayasa'nın
geçici 15 inci maddesindeki Anayasa'ya aykırılık iddiasını engelleyen hüküm, 12
Eylül 1980 ile TBMM'nin açılışı arasındaki tesis edilen tasarrufların
tartışılması dışında bütün Anayasa'ya aykırılık iddialarına imkan verici
anlamdadır.
III- Geçici 15 inci madde ile ilgili olarak yapılacak engelleyici
bir yorum, 1980-1983 yıllarında yürürlüğe konulan sayıları sekizyüzü bulan
günce' bir yasal düzenleme grubunun anayasal denetimini sürekli engelleme
demektir. 1961 Anayasa'sının geçici 4 üncü maddesi ile başlayan ve 1982
Anayasası'nın geçici 15 inci maddesi ile sürdürülen bu durum, pek çok konuda
Türkiye'yi anayasası ile değil anayasanın yasaklayıcı geçici hükümleri ile
yönetilen bir ülke olma yükü altında bırakmaktadır. Anayasal yorumlarda
anayasal hakların eksiksiz kullanılması ve anayasa] müesseselerin bütünüyle
çalışması temel yorum kuralı olmalıdır. Anayasa kurallarında belirsizlik ve
uyumsuzluk hallerinde Anayasa hükümlerinin bu yönde yorumlanması ve Anayasa'nın
geçici 15 inci ve 177 inci maddelerinin bu anlayışla ele alınarak Anayasa'ya
uygunluk denetiminin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 152 ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28 inci maddesine
göre Mahkemenin itiraz başvurusunun esastan incelenmesi gerektiği oyuyla
kararın bu bölümüne karşıyım.