ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1991/34
Karar Sayısı : 1991/34
Karar Günü : 8.10.1991
R.G. Tarih-Sayı :12.12.1991-21079
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 12.4.1991 günlü, 3713 sayılı "Terörle
Mücadele Kanunu"nun geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin
Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY:
Kuruluş oluşturarak eroin maddesini satışa çıkarmak ve bu amaçla
taşımak suçundan İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin 6.12.1990 günlü, Esas:
1990/67, Karar: 1990/99 sayılı ve bu karara ek 26.6.1991 günlü kesinleşmiş
hükümleriyle beşer yıl ağır hapis ve ellibin lira ağır para cezasına hükümlü
SA. ve AY., mahkûm oldukları bu cezaların çektirilmesi sırasında dilekçeyle
başvurup haklarında uygulanan 3713 sayılı "Terörle Mücadele
Kanunu"nun geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin Anayasa'ya
aykırı olduğunu ileri sürerek bu kuralın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasını istemeleri üzerine İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi bu savı ciddi
görerek 3713 sayılı Yasa'nın,Anayasa'nın 2. ve 10. maddesine aykırı olduğu
kanısına vardığı geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin iptali
için itiraz yoluna 28.8.1991 gününde başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A. İPTALİ İSTENEN YASA KURALI:
12.4.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici 4.
maddesinin iptali istenen (b) bendini de içeren birinci fıkrası aynen şöyledir:
"Geçici Madde 4.- 8.4.1991 tarihine kadar;
a) Bu kanunda terör suçlarından sayılan eylemler sonucu memur ve
kamu görevlilerini görevlerini ifa ederken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu
görevlerini yapmalarından dolayı öldürenler veya öldürmeye teşebbüs edenler ile
bu suçlara iştirak edenler,
b) Türk Ceza Kanununun 125., 146 (son fıkra hariç), 403, 404/1.,
405., 406., 407., 414., 416/ilk ve 418. maddelerine giren suçları işleyenler,
c) Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının "Devlet İdaresi
Aleyhinde İşlenen Cürümler" başlıklı üçüncü babında yer alan hükümlere
aykırı hareket edenler ile Bankalar Kanununa aykırı hareketle bankalardan
haksız ve usulsüz para alanlar, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında
Kanun hükümlerine muhalefet ederek menfaat temin edenler; usulsüz, yolsuz ve
gerçek dışı işlemlerle ihracat,ithalat ve yatırın! teşvikleri suretiyle vergi
iadesi, prim, kredi, faiz farkı ve benzeri adlarla kamu kaynaklarından haksız
menfaat temin edenler, yukarıda belirtildiği şekilde haksız, usulsüz ve yolsuz
olarak sağladıkları menfaat karşılıkları ve bunlarınfer'ilerini zamanaşımına
bakılmaksızın ödemedikleri takdirde,
d) Askeri Ceza Kanununun 55, 56, 57, 58 ve 59 uncu maddelerine
giren suçları işleyenler,
Hakkında bu Kanunun Geçici l inci maddesi hükümleri uygulanmaz.
Ancak, bu maddede sayılan suçlar dolayısı ile verilen ölüm cezalan yerine
getirilmez. Bu hükümlüler hakkında;
Ölüm cezasına hüküm giyenler 20 yıllarını; müebbet ağır hapis
cezasına hükümlüler 15 yıllarını; diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara
mahkûm edilmiş olanlar hükümlülük süresinin 1/3 ünü; çektikleri takdirde iyi
halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve talepleri olmaksızın şartla
salıverilirler.
Bu sürelerin tayininde hükümlünün tutuklu kaldığı süreler de
hesaba katılır.
Bu hükümlüler hakkında 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında
Kanunun Ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri uygulanmaz.
Geçici 2 nci madde (son fıkrasındaki Geçici 1 inci maddeye yapılan
atıf hükmü hariç) ve Geçici 3 üncü madde hükümleri, bu hükümlüler hakkında da
uygulanır."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları:
1. "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2. "Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasİ
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Servet TÜZÜN., Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL, Selçuk TÜZÜN,
Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROGLU, Haşim KILIÇ ve Yalçın ACARGÜN'ün
katılmalarıyla 17.9.1991 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ:
işin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasaya
aykırı olduğu ileri sürülen Yasa kuralları ile dayanman Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Sınırlama Sorunu:
Şartla salıverilme isteminde bulunan hükümlüler S.A. ile A.Y.,
Türk Ceza Yasası'nın 403. maddesine aykırı davranıştan hüküm giymişlerdir.
Mahkemenin bakmakta olduğu sayılan davanın konusu, 403. maddeye aykırı
davranmak suçudur.
3713 sayılı Yasa'nın geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendinde sayılan Türk Ceza Yasası maddeleri arasında 403. madde de yer
almaktadır. Mahkeme, bakılan davada salıverme istemini karara bağlarken 3713
sayılı Yasa'nın geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendini yalnız Türk
CezaYasası'nın 403. maddesi ile sınırlı olarak uygulama durumunda
bulunmaktadır. Daha kapsamlı istem dâva ile bağdaşmaz.
Bu nedenle itiraz konusu kurala ilişkin esas inceleme, Türk Ceza
Yasası'nın 403. maddesiyle sınırlı olarak yapılmalıdır.
B. İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı:
3713 sayılı Yasa'nın geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının
itiraz konusu (b) bendi ile bu bentle bağlantılı kurallar şöyledir:
"Geçici Madde 4.- 8.4.1991 tarihine kadar;
a) ..........
b) Türk Ceza Kanununun 125, 146 (son fıkra hariç) 403, 404/1, 405,
406, 407, 414, 416/ilk ve 418 inci maddelerine giren suçları işleyenler.
c) ............
d) ............
Hakkında bu Kanunun Geçici l inci maddesi hükümleri uygulanmaz.
Ancak, bu maddede sayılan suçlar dolayısı ile verilen ölüm cezalan yerine
getirilmez. Bu hükümlüler hakkında;
Ölüm cezasına hüküm giyenler 20 yıllarını; müebbet ağır hapis
cezasına hükümlüler 15 yıllarını; diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara
mahkûm edilmiş olanlar hükümlülük süresinin l/3 ünü; çektikleri takdirde iyi
halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve talepleri olmaksızın şartla
salıverilirler. Bu sürelerin tayininde hükümlünün tutuklu kaldığı süreler de
hesaba katılır.
Bu hükümlüler hakkında 647 sayılı Cezaların İnfaz Hakkında Kanunun
Ek 2 nci maddesindekiindirim hükümleri uygulanmaz.
Geçici 2 nci madde (son fıkrasındaki Geçici l inci maddeye yapılan
atıf hükmü hariç) ve geçici 3 üncü madde hükümleri, bu hükümlüler hakkında da
uygulanır."
Görüldüğü gibi geçici 4. madde, şartla salıvermeye ilişkin
kuralları içermektedir. Maddenin, iyi anlaşılabilmesi için, Türk Ceza
Yasası'nın, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Yasa'nın ve Terörle Mücadele
Yasası'nın şartla salıvermeye ilişkin kurallarıyla birlikte incelenmesi
gerekir.
Şartla salıverilmeye ilişkin genel kural, 647 sayılı Cezaların
İnfazı Hakkında Yasa'nın 19. maddesidir. Bu maddeye göre, TBMM tarafından ölüm
cezalarının yerine getirilmemesine karar verilen hükümlüler 30 yıllarını;
müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını; diğer kişisel özgürlüğübağlayıcı
cezalara mahkûm edilmiş olanlar, hükümlülük sürelerinin yansım çekmiş ve Tüzüğe
göre iy;durumlu olmaları koşuluyla, istemde bulunmasalar dahi şartla
salıvermeden yararlanabileceklerdir.
Bu kuralda, 3713 sayılı Yasa'nın geçici 4. maddesiyle, 8 Nisan
1991 gününe kadar işlenen suçlar nedeniyle hükümlüler, geçici 2. maddesiyle de
tutuklular yararına değişiklikler yapılmıştır. Aynı Yasa'nın 17. maddesi, bu
tarihten sonra Yasa'nın kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların şartla
salıvermeden yararlanabilme koşullarını ağırlaştırmıştır.
Geçici 1. maddeye göre, 8.4.1991 gününe kadar işlenen suçlar
nedeniyle verilen ölüm cezaları yerine getirilmeyecek ve bu durumda olanlar 647
sayılı Yasanın 19. maddesinin öngördüğü 30 yıl yerine 10 yıllarını; yaşamboyu
özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olanlar 647 sayılı Yasa'nın 19. maddesinin
öngördüğü 20 yıl yetine 8 yıllarını; diğer özgürlüğü bağlayıcı cezalara mahkûm
olanlar, hükümlülük sürelerinin yarısı yerine beşte birini çekmekle şartla
salıverileceklerdir.
Geçici 4. madde bu kınala, birinci fıkranın (a), (b) ve (d)
bentlerinde sayılan suçlar açısından ayrıklık getirmiş, şartla salıvermeden
yararlanabilmek için çekilmesi gereken ceza süresini daha uzun tutmuştur. Bu
tür suçlar için verilen ölüm cezalan yerine getirilmeyecek, ancak, bu
hükümlüler geçici 1. maddenin öngördüğü 10 yıl yerine 20 yıllarını; yaşamboyu
özgürlüğü bağlayıcı cezaya hükümlüler 8 yıl yerine 15 yıllarını; diğer
özgürlüğü bağlayıcı cezaya hükümlüler de cezaların l/5'i yerine 1/3'ünü çekmek
koşuluyla şartla salıvermeden yararlanabileceklerdir. Aynı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinde sayılan suçları işleyenlerin geçici 1. maddedeki
indirim, oranlarından yararlanmaları, "haksız, usulsüz ve yolsuz olarak
sağladıkları menfaat karşılıkları ve bunların fer'ilerini zamanaşımına
bakılmaksızın ödemeleri" koşuluna bağlanmıştır.
Geçici 1. ve 4. maddelerden yararlanmak için ilgilinin iyi durumlu
olup olmadığına bakamayacaktır.
Geçici 4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde, Yasa'da terör
suçlarından sayılan eylemler sonucu, memur ve kamu görevlilerini, görevlerini
yaparken ya da sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı
öldürenler ya da öldürmeye kalkışanlarla bu suçlara katılanlardan söz
edilmektedir.
Geçici 4. maddenin birinci fıkrasının itiraz konusu (b) bendinde
ise, sayılan suçları işleyenler, başka bir koşul aranmaksızın doğrudan madde
kapsamına girmektedirler.
Bu bentte öngörülen suçlar -ilk üçü dışında- terör suçu
niteliğinde olmayan, uyuşturucu maddeye, ırza geçmeye ilişkin suçlardır. Buna
karşılık, terör suçu niteliğindeki kimi suçlar madde kapsamı dışında
bırakılmıştır.
C. "Affın, "Şartla Salıverme"nin ve İtiraz Konusu
Kuralla Getirilen Düzenlemenin Hukuksal Nitelikleri:
İtiraz konusu kuralın, Anayasa'ya uygunluk yönünden incelenmesine
geçilmeden önce, hukuksal niteliğinin irdelenmesine; bunun doğru biçimde
yapılabilmesi için de öncelikle "şartla salıverme" ve "af"
kurumları üzerinde durulmasına gerek görülmüştür:
1- Şartla Salıverme:
Şartla salıverme, cezanın çektirilmesin in kişiselleştirilmesi,
başka bir deyişle, cezaevindeki tutum ve davranışıyla (iyi durumuyla) topluma
uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün ödüllendirilmesidir. Suçlunun
kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık
duyması ve bunu iyi davranışlarıyla kanıtlaması durumunda, cezaevinde daha
fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda, infaz sistemindeki etkili araç,
şartla salıvermedir. Şartla salıvermenin en önemli öğeleri, cezanın belirli bir
süre çekilmiş olması, hükümlünün, bu süre içinde iyi durum göstermesi, şartla
salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve şartla salıvermenin
gereklerine uyulmaması durumunda şartla salıverme kararının geri
alınabilmesidir.
Ceza hukukunda, kamu davasını ve cezayı düşüren bir neden olarak
kabul edilen "af", nesnel ceza yasaları öznel durumlara, uygulanırken
ortaya çıkabilecek kimi uygunsuzlukların, giderilmesinde, başka bir deyişle
cezanın, yasakoyucunun öngörmediği ya da öngörülenden daha şiddetli bir sonuç
verdiği durumlarda gerekli olabilir. Af, kimi zaman ceza siyasetinin uygulama
aracı olarak da düşünülebilir: Toplumdaki çatışmaların unutulması, kin
duygularının; kökleşmesinin önlenmeye çalışılması gibi. Ayrıca, cezaevlerinin
durumları ve adli hatâların giderilmesigibi nedenler affı gerekli kılabilir.
Genel af, kamu davasını ve hükmolunan cezaları bütün sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırır (Türk Ceza Yasası, madde 97).
Özel af ise, yalnızca cezaya etkili olan aftır. Hükmolunmuş cezayı
kaldırır, azaltır ya da başka bir cezaya çevirir (Türk Ceza Yasası, madde 98).
3- İtiraz Konusu Kuralın Hukuksal Niteliği::
3713 sayılı Yasa'nın 17. maddesinin başlığı "şartla
salıverme"dir. Başka bir deyişle, bu Yasa kapsamına, giren suçlardan
mahkûmiyetlerde şartla salıverme bu maddeye göre, bu maddede açıklık bulunmayan
konularda, Türk Ceza Yasası'na ve 647 sayılı Yasa'nın 19. maddesinin birinci
fıkralarıyla ek 2. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir.
3713 sayılı Yasa'nın geçici L, 2. ve 4. maddelerinde de şartla
salıvermeden söz edilmektedir.
Bu geçici maddeler, 17. maddeden gerek kapsam, çekilecek süre,
gerekse iyi durumun aranmaması, tutukluların da salıverilmeden
yararlanabilmeleri nedenleriyle ayrı bir düzenleme getirmiştir. Geçici 1. ve 4.
maddeler arasında da kapsam ve şartla salıverilmeden yararlanabilmek için
çekilmesi gerekli süreler açısından farklılık bulunmaktadır. Geçici 4.
maddedeki ayrıklık dışında geçici 1. maddeden tüm suçlular yararlanabilirken,
geçici 4. madde, birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde sayılı
kişilere maddede belirtilen koşullarla uygulanacaktır.
Geçici maddelerin ortak özelliği, bu hükümlere göre şartla
salıverilmek için "iyi hal"in aranmamasıdır. "İyi hal"
koşulunun yokluğu, 4. maddenin itiraz konuru edilen (a) ve (b) bentleriyle
getirilen düzenlemeye bir yönüyle şartlı af görünümü vermekte ise de; istemle
bağlı olmadan şartla salıverilmeden söz edilmesi, cezanın bir bölümünün
çektirilmesinin gerekliliği ve daha önemlisi, Türk Ceza Yasası'nın 17.
maddesinde koşulların oluşması durumunda şartla salıverme kararının geri
alınması olanağının bulunması, öngörülen düzenlemenin, "af"dan çok,
şartla salıvermeye benzediğini, kendisine özgü bir nitelik taşıdığını
göstermektedir.
D. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu:
1- Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme:
İtiraz konusu kural, şartla salıvermeden yararlanabilmek için
genelde çekilmesi gereken ceza sürelerini gösteren geçici 1. maddeden ayrılmış,
bu maddede yer alan. 10 yıllık, 8 yıllık, l/5'lik ceza sürelerini, maddede
sayılan suçlar açısından, 20 yıla, 15 yıla ve l/3'e yükseltmiştir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin kararında, 3713 sayılı Yasa'nın
geçici 1. ve 4. maddelerinde farklılığın; hakkındaki mahkûmiyet hükmü
kesinleşerek suç (eylem) ile ilişkisi kesilen ve hükümlü statüsüne giren kişinin;
aynı genel koşullar içinde cefasını çekmesi, şartla salıvermenin aynı konumdaki
tüm hükümlülere aynı biçimde uygulanması gerektiği yönündeki hukukun genel
ilkesine ve eşitlik kuralına aykırı düştüğü ileri sürülmüştür.
Anayasa Mahkemesi'nin yerleşmiş kararlarına göre, yasa önünde
eşitlik, herkesin, her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez.
Anayasa'nın öngördüğü eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp haklı
nedenlerin bulunması durumunda farklı uygulamalara olanak veren bir ilkedir. Ancak,
aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme Anayasa'ya aykırılık oluşturur.
Konunun eşitlik yönünden incelenebilmesi için itiraz konusu kuralla getirilen
düzenlemenin geçici 1. maddeye göre ayrılık taşımasının haklı bir nedeninin
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Suçlu, topluma uyum güçlüğü gösteren ve uyumsuzluğunu suç
işlemekle açığa vuran kimsedir. Cezanın caydırıcılığı ve suçlunun topluma uyum
sağlayabilmesi, başka bir deyişle topluma yeniden kazandırılması, ceza
politikasının temel ilkesini oluşturur. Toplumun suça verdiği önem ve suçun
ağırlığı, cezanın farklılaştırılmasına ya da ağırlaştırılmasına esas olur. Bu
husus, devletin cezalandırma politikasına uygun olarak Yasakoyucunun bu
konudaki değerlendirmesi ve takdiriyle belirlenir.
Ancak, cezanın çektirilmesi, işlenen suçun türüne bağlı
olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden
kazandırılmasını amaçlar.
Bu amacın gerçekleştirilebilmesi, suça bağlı kalmadan ayrı bir
programın uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna neden
olan psikolojik, çevresel sosyal ve kişisel etkenlerin belirli bir infaz
programı içinde giderilerek, suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program,
suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlarına ve gözlenen
iyidurumuna göre düzenlenecektir. Bu da infazın, mahkûmların işledikleri
suçlara göre bir ayırıma gidilmeden, aynı esaslara, ve belirli bir programa
göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı
alan iki hükümlüden birinin, sırfsuçunun türü nedeniyle daha uzun süre ceza
çektikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu
doğurur ve bu iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olur.
Şartla salıvermede çağdaş eğilim, özgürlüğü bağlayıcı cezanın
yasalarda belirlenecek alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla,
suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözleyerek uygun zamanın belirlenmesi
yönündedir. Bu yöntemde işlenen suçun, şartla salıverme açısından belirleyici
bir niteliği yoktur.
Böylece, infaz yönündeneşit ve aynı durumda bulunan mahkûmlar
arasında şartlı salıverme bakımından ayrı uygulama, Anayasa'nın 10. maddesinde
öngörülen "yasa önünde eşitlik" ilkesine uygun düşmemekte ve bu
ayrılığın haklı bir nedeni de bulunmamaktadır.
2- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden inceleme:
Geçici 4. maddenin birinci fıkrasının (b) bendi, kimi öğeler
getirmesi nedeniyle, madde kapsamındaki kişinin kendisine daha elverişli
koşullar sağlayabilecek daha genel nitelikteki kuraldan, başka bir deyişle
geçici 1. maddenin öngördüğü şartlı salıvermeden yararlanmasını engellediği
gibi hükümlüler arasında ayrı ve ceza infaz hukukunun temel prensiplerine
aykırı uygulamalara neden olmaktadır. Suç türünden, suçlunun kişiliğinden ayrı,
tümüyle uygulama-yararlanma eşitliği kapsamına giren "indirim" de
aykırılık ve ayırımı getirmek, yasakoyucunun kesinleşmiş hükümden önceki evreye
dönük suça ve suçluya göre uygulama Öngörmesi "şartla salıverme"
kavramının hukuksal niteliği ile çelişir. Olayda olduğu gibi 5 yıl ağır hapis
cezasına hükümlü ikihükümlüden biri geçici 1. maddeye göre mahkûm olduğu
özgürlüğü bağlayıcı cezanın l/5'ini cezaevinde geçirmekle iyi durumlu olup
olmadığına bakılmaksızın şartla salıverilmeden, geçici 4. maddenin birinci
fıkrasının (b) bendinde yazılı Türk Ceza Yasası'nın 403. maddesinden hükümlü
olan diğeri ise mahkûm olduğu bu cezanın 1/3'-ünü cezaevinde geçirdikten sonra
yine iy;durumlu olup olmadığına bakılmaksızın şartla
salıverilebilecektir.
Bu durum eşitlik ilkesine açık aykırılık oluşturmaktadır.
Böylece, sonraki Yasa'nın bir tür geçmişi kapsayan, kimi
hükümlüler bakımından çekilecek cezayı farklılaştırıp ağırlaştırarak
Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılığı daha belirgin kılan kuralı, ceza infaz
hukukunun temel ilkelerine ve Anayasa'nın "hukuk devleti" ilkesine deters
düşer. Türk Ceza Yasası'nın 403. maddesi yönünden iptal edilmelidir.
3- Anayasa'nın 153. Maddesinin İkinci Fıkrası Yönünden İnceleme:
Anayasa'nın 87. maddesi ile affını öngörmediği suçlar dışında
kalan suçlar için yine Anayasa'da öngörülen af yasası çıkarma olanağı varken bu
yola gidilmeyip affedilemeyecek suçları da kapsama alan karma yapı görünümünde,
ama hukuksal niteliği açıkça suçtan bağımsız bir "şartla salıverme"
getirilmiştir.
Anayasa'nın af yasağı kapsamına aldığı suçları, işleyenleri
yararlandırabilmek için "Şartla salıverme" yönteminin genişletilerek
Anayasa engelinin bu adla aşılması, düzenlemenin siya'al amaçla
gerçekleştirilmiş olduğu yolundaki düşünceye ağırlık vermektedir. Anayasa'ya
karşın alınan bu sonuç, yargı organlarının, hukukun üstünlüğünü, Anayasa'nın
bağlayıcılığını ve önceliğini egemen ve etkin kılma çabası karşısında
"affedilemeyenlerin affı" olarak nitelendirilemez. Yasama organı salt
af yasası çıkarıp Anayasa'nın af dışı tuttuğu suçlara ilişmeseydi Anayasa
Mahkemesi, Anayasa'ya aykırı olmadıkça suç türleri arasında farklı af süreleri
getirilmesine karışamazdı. Oysa, yasama organının, Anayasa'nın yapılmasını
istemediğini "şartla salıverme" kurumu içinde yürürlüğe koyması
karşısında salt teknik hukuksal denetimi ve sonuçta aykırılık saptanırsa
"eşitlik" ilkesi yönünden iptali zorunlu kılmaktadır. Devlet, ulus,
ülke yararı konusunda biribirini doğrulayan görüşler, hukuksal yorumdaki doğal
aykırılıklarla değişik sonuca ulaşabilir. İptalden, uyuşturucu yapımının,
kullanımı ve dağıtımının uygun bulunması, hoş görülmesi ya da bu tür suçların
toplum için tehlikelerinin gözardı edilmesi anlamı asla çıkarılamaz. Sorun,
cezanın çektirilmesinde, suç türünden soyutlanmış bağımsız ceza süresinde,
"şartla salıverme" yöntemlerine aykırı bulunaneşitsizliğin ve hukuka
aykırılığının giderilmesidir.
Anayasa'nın 153. maddesinin ikinci fıkrasında, "Anayasa
Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü
iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak
biçimde hüküm tesis edemez." denilmektedir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya
aykırı bulduğu bir kuralı iptal ederek, Anayasa'ca kendisine verilen Anayasa'ya
uygunluğu sağlama işlevini yerine getirir. Mahkemenin görevi, kuşkusuz kural koymak
olmayıp Anayasa'ya aykırılığı gidermektir. Ancak, Anayasa'ya aykırı bulunarak
iptal edilen bir statü ya da kural işlemin yürürlükten kalkması, yeni hukuksal
bir durum doğurur ve uygulama, bulunduğu statü içinde yürürlüğünü sürdürür.
Başka bir deyişle, her iptal kararı yeni hukuksal bir sonuca neden olur. Bu
durum, Anayasa Mahkemesinin kendisini yasakoyucu yerine koyduğu anlamına
gelmez. Yasama organı, iptal kararıyla ortaya çıkan hukuksal yapıyı uygun
bulmazsa, kuşkusuz Anayasal sınırlar içinde, yeni kural koyabilir yada
yürürlükteki kurallarda değişiklik yapabilir. Anayasa'nın 153. maddesiyle
yasaklanan, yasakoyucu gibi davranarak kural koyma niteliğinde yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde karar alınmasıdır.
İptal kararının kaçınılmaz ve doğal sonucu olan yeni durum, yeni
görünüm, yürürlükte kalan bölüme göre ya da yürürlükten kalkan kurala göre
uygulanması gerekli, yerine getirilmesi zorunlu bir işlemdir. Afla, şartla
salıverme arasındaki hukuksal çizgiyi belirlemek, buna göre gereğini
kararlaştırmak yasakoyucununyerine geçmek değil, kendi yetki ve görevinin
gereğini yerine getirmektir. Nitekim, 1982 Anayasa'nın 153. maddesinin
gerekçesinde, "... eşitlik ilkesi gibi temel ilkelere aykırı olmamak
koşulu ile ..." denilerek bir aykırılık hükmünün iptalinin yasakoyucunun
istenci ile çelişse de Anayasa'ya uygun olacağı belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'ya aykırı bulduğu kuralı ya da
ayrıklık (istisna) hükmünü iptal etmesinde Anayasa'ya aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
E. Uygulamada Doğabilecek Boşluk Sorunu:
Anayasa'nın 1,53. maddesinin üçüncü fıkrasında "Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesiiptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez." denilmekte, 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 53. maddesinin
dördüncü fıkrasında da "Gereken hallerde ..." ve "... hukuki
boşluğun kamu düzenini tehdit ya da kamu yararını ihlal edici mahiyette görürse
..." açıklığı yer almaktadır.
İptal kararının uygulamada hukuksal boşluk doğurması ve yeni
düzenlemeler için zamana gereksinme duyulması durumlarında iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca belirlenmesi gerekebilir. 3713 sayılı
Yasa'nın geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin iptali,
uygulamada, bir boşluk doğurmayacaktır. Bu bentlergeçici 1. maddenin getirdiği
düzenlemeye eşitlik ve hukuk devleti ilkeleri yönünden aykırı bulunduğuna göre
iptal hükmüyle eşitsizlik giderilmiş olacaktır. Olayda, Anayasa'nın ve 294&
sayılı Yasa'nın öngördüğü durumlarla koşullar söz konusu değildir.
itiraz konusu (b) bendine ilişkin iptal kararının yürürlüğe
gireceği tarihin ayrıca belirlenmesi, kimi kişilerin Anayasa Mahkemesi'nce
Anayasa'ya aykırı bulunan bu kurallara göre cezaevlerinde bir süre daha
kalmalarına neden olacaktır. Böyle bir düzenleme Anayasa'ya aykırı bulununca,
bu tür ayrıma giden yeni bir düzenleme olanaksız kalacağından süre vermek de
gereksizdir.
Uygulamada hukuksal bir boşluk doğmayacağına göre, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca kararlaştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, ihsan PEKEL, Erol CANSEL ve Haşim
KILIÇ bu görüşlere katılmamışlardır. .
VI- SONUÇ:
12.4.1991 günlü, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun;
A. Olayın özelliği karşısında belge asıllarının gönderilmiş
olmasının eksiklik sayılmayarak esas incelemeye geçilmesine ve geçici 4.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin iptaline yönelik itiraza ilişkin
esas incelemenin Türk Ceza Yasası'nın 403. maddesi hükmüyle sınırlı olarak
yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
B. Sınırlama kararı uyarınca incelenen geçici 4. maddesinin
birinci fıkı asının (b) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve Türk Ceza
Yasası'nın 403. maddesi yönünden İPTALİNE, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan
PEKEL, Erol CANSEL ile Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
8.10.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
|
Başkanvekili
ÖZDEN Güven
DİNÇER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
Oğuz AKDOĞANLI
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/34
Karar Sayısı : 1991/34
Dava konusu 12.4.1991 günlü, 3713 sayılı "Terörle Mücadele
Kanunu"nun geçici 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına dair görüşümüz, aynı konuya ilişkin olarak 19.7.1991 günlü,
Esas:" 1991/15,' Karar: 1991/22 sayılı ve Resmi Gazete'nin 31.7.1991
günlü, 20946 sayılı nüshasında yayımlanan karara ekli karşıoy yazısında
ayrıntılı olarak açıklandığı cihetle, burada yinelenmesine gerek görmüyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/34
Karar Sayısı : 1991/34
Anayasa Mahkemesi'nin 31. 7.1991 günlü, 20946 sayılı Resmi
Gazete'-de yayımlanan Esas: 1991/15, Karar: 1991/22 sayılı kararındaki karşıoy
yazımda belirttiğim gerekçelerle bu kararda da çoğunluk görüşüne katılmadım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/34
Karar Sayısı : 1991/34
3713 sayılı Yasa ile getirilen şartla salıvermede, cezanın
çekilmiş olması gereken bölümü demokratik ülkelerde 1/3-3/4 arasında iken l/5'e
düşürülmüştür. Ayrıca iyi halli hükümlü olma kaydı da kaldırılmıştır.
Böyle bir düzenlemeyi evrensel hukuk düzeninde normal bir şartla
salıverme olarak kabul etmek olanaksızdır. Önemli olan hükümlünün
salıverildikten sonra topluma zararlı bir eylemi olmayacağından bir ölçüde emin
olunması gerekir. Suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışları ve iyi hali
nazara alınmadığına göre suça yeniden yönelmeme güvencesi hiç kalmamaktadır.
Bu biçim bir düzenlemede eşitlik ilkesini kamu düzeni ve yararını
göz önünde bulundurmadan uygulamak hukukun genel ilkelerine aykırı olur.
Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnenmiş sayılabilmesi, eşitliği bozar gibi
görünen kuralın, herhangi bir kamu yararına veya haklı bir nedene dayanılmadan
getirilmiş olmasına bağlıdır. Esasen normal şartla salıvermedeiyi halli olma
şartı arandığı için hükümlüler arasında cezanın çekilen miktarına göre eşitlik
söz konusu değildir, İyi halli olmanın nazara alınmadığı ve cezanın çekilme
süresinin çok düşük tutulduğu adeta af niteliğinde olan söz konusu şartla
salıvermedebenzeri suçları işleyenler yönünden cezanın çekilmiş olan bölümü
için eşitlik ilkesinin gözönünde bulundurulmasının gereği üzerinde durulsa
bile, toplum ve insanlık için felâket halini alan bazı suçları işleyenlerin
topluma yeniden vereceği zararları hiçdeğilse olabildiğince önlemek hukuka
saygının gereğidir.
Uyuşturucu maddelerle ilgili suçların gerek ülke gerekse evrensel
düzeyde insanlığa verdikleri büyük zararlar tartışılmadan kabul edilmektedir.
İnceleme konusu düzenlemede iyi halli olma şartı kaldırıldığından kamu düzeni
ve huzuru yönünden diğer suçlara nazaran farklılık gösteren bu suçlar için
normal olmayan bir şartla salıvermede cezanın çekiliş süresinin, caydırıcılık
ve güvenirlilik yönünden diğer suçlara nazaran makul farklılık içinde
düzenlenmesi, toplum düzeni ve kamu yararı yönünden haklı nedenlere dayalı ve
eşitlik uygulamasının bir istisnası olarak görülmektedir. Anayasa'ya ve hukuka
aykırı bir yönü yoktur.
Bu nedenle iptal kararını oluşturan çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1991/34
Karar Sayısı : 1991/34
1- 3713 sayılı Kanun'a göre getirilmiş olan şartlı salıverme, 647
sayılı Kanun'da tarifini ve düzenlenmesini bulan şartlı salıvermeden farklı,
kendine özgü kuralları olan bir tahliye türüdür. Nitekim 647 sayılı Kanun'un
19. maddesi "TBMM taralından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar
verilenler 30 yıllarını, müebbet ağır hapis cezasına hükümlüler 20 yıllarını;
diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkum edilmiş olanlar hükümlülüksüresinin
1/2 sini çekmiş olup da Tüzüğüne göre İYİ HALLİ hükümlü niteliğinde
bulundukları takdirde, talepleri olmasa dahi şahsi şartla salıverilirler,
hükmünü koymuştur. Bu maddeden anlaşıldığı gibi şartlı salıvermeden
yararlanmanın iki şartı bulunmaktadır:
A) 1- Ölüm cezası yerine getirilmemesi TBMM'nce kararlaştırılanların
30 yılını,
2- Ağır hapis cezasına hükümlülerin 20 yılım,
3- Diğer şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş
olanların hükümlülük süresinin 1/2 sin1' çekmiş olmaları;
B) Tüzüğüne göre iyi halli hükümlü niteliğinde bulunmaları.
12.4.1991 tarih ve.3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (RG. 20843)
cezaların infazını düzenleyen üçüncü bölümünün 17. maddesiyle "bu kanunun
kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar"ın cezalarının infaz süreleri ve
iyi halli olmaları ile ilgili bazı değişiklikler getirdi: Nitekim 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun'un 19. maddesine göre TBMM'nce ölüm
cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlerin 30 yıllarını doldurmaları
şartı, 3713 sayılıKanun'un 17. maddesi ile 36 yıla; müebbet hapis cezasına
hükümlülerin 20 yıllarını doldurmaları şartı 30 yıla; diğer şahsı hürriyeti
bağlayıcı cezaların l/2 sini çekmeleri şartı ise 3/4 e çıkarılmış; şartlı
salıvermenin diğer unsuru olan "iyi halli hükümlüolma" şartı bu
maddede yer almıştır.
Buna mukabil, 647 sayılı Kanun'un 19. maddesinin son fıkrasında;
şartlı salıvermeyi engelleyen fiillerin miktarı ve türü 3713 sayılı Kanun'un
17. maddesinin 2. fıkrasıyla değişikliğe uğramış; iki defa firar veya iki defa
cezaevi yönetimine karşı ayaklanma yerine bu fiillerin bir defa işlenmesi
şartlı salıvermeyi engeller kabul edilmiş ve hücre hapsi veya katıksız hapis
türünden dört defa disiplin cezası alma şartı yerine, üç defa hücre hapsi
cezası almanın şartlı salıvermeyi önleyeceği hükme bağlanmıştır.
Kanunun geçici 7. maddesi, 17. madde hükmünün 3713 sayılı
Kanun'-un yürürlüğe girmesinden sonra, bu suç türüne göre istisna getirilmiş
kanun kapsamına giren suçları işleyenler hakkında uygulanacağını belirtmiştir.
Bu suretle kanunun 17. maddesi, kanun kapsamındaki fiilleri, yürürlük tarihi
olan 12.4.1991 den itibaren işleyenlerin şartlı tahliyelerini, 647 sayılı
Kanun'un 19. maddesindeki düzenlemeye göre, aleyhe olarak daha ağır şartlara
bağlamış ve şartlı salıvermedekisürelerin tesbitinde suç türünü esas almıştır.
3713 sayılı Kanun'un Geçici l ve Geçici 4. maddeleri, 8.4.1991
tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle mahkûm olanların şartlı tahliyeleri
için çekmeleri gereken ceza sürelerini, 647 sayılı Kanun'un 19. ve 3713 sayılı
Kanun'un 17. maddelerindeki sürelerden farklı olarak fakat hükümlünün lehine
kısaltma yapmak suretiyle yeniden düzenlenmiştir. Nitekim, geçici 1. madde,
verilen ölüm cezalarının yerine getirilmeyeceğini; 647 sayılı Kanun'un 19.
maddesine göre şartlı salıverme için çekilmesi öngörülen cezanın 10 yılını;
müebbet ağır hapis için çekilmesi öngörülen cezanın 8 yılım; diğer şahsi
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm olanların bu cezanın beşte birini çekmek ve
iyi halli olup olmadıkları da aranmamak suretiyle talepleri olmaksızın şartla
salıverileceklerini hükme bağlamıştır. Geçici 4. madde ise yine 8.4.1991
tarihine kadar a, b, c, d, fıkralarındaki suçlan işlemiş olanlara geçici 1.
madde hükümlerinin uygulanmayacağını (yani bu maddedeki infaz sürelerininindiriminden
yararlanamayacaklarını); ancak, ölüm cezasına hüküm giyenlerin 20 yıllarını
(geçici 1. maddede 10 yıl) müebbet ağır hapse hükümlülerin 15 yıllarım (geçici
1. maddede 8 yıl), diğer hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olanların
hükümlülüksürelerinin 1/3 ünü (geçici 1. maddede 1/5 ini) çektikleri taktirde
iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve talepleri olmadan şartla
salıverilmelerini öngörmektedir.
II- Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, kanunkoyucu 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun 17 ve geçici l, 2. 4. maddeleri ile gerek tutuklu
sanıklar gerekse hakkında mahkûmiyet hükmü kesinleşip suç ile ilişkisi kesilen
ve hükümlü statüsüne giren kişilerin cezalarının infazı sürelerinden lehlerine
olarak bazı indirimler tanımış ve iyihalli hükümlü olma şartını da kaldırarak
kanunda belirlenen infaz süreleri dolanların derhal tahliyesini sağlamak
istemiştir. Aslında Anayasa'nın 87. maddesi, 14. maddedeki fiillerden (yani
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma, Türk Devletinin ve
Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürme, temel hak ve hürriyetleri yok etme,
Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın
diğer sosyal sınıflar üzerinde
egemenliğini sağlama vb. amaçlarla Anayasa da yer alan hak ve
hürriyetleri kullanarak) suç işleyen ve hüküm giyenler hakkında genel ve özel
af çıkarılamayacağını hükme bağlamıştır. Bununla beraber TBMM bu gibi suçlular
hakkındaki af çıkarma yasağını aşabilmek için 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu'na ithal ettiği geçici 1, 2, 4. maddelerle şartlı tahliyelerini sağlamak
istemiştir. Bu sonucun alınabilmesi için de şartlı tahliyede cezaların bir
kısmının çekilmiş olması şartı yanında, ayrıca iyi halli hükümlü olma şartı da
kaldırılmıştır. Bu suretle şartlı tahliye benzeri ve af niteliği de taşımayan
sui generis bir düzenleme ortaya çıkmıştır.
Aslında cezasını bir süre çekerek tahliye edilecek hükümlüler
arasında, hatta aynı suçtan aynı süre ceza almış olsalar ve aynı miktarlarda
cezalarını çekmiş olsalar da, aynı anda tahliyelerini önleyen yani eşitlik
kuralının önüne geçen en önemli faktör iyi halli hükümlülüktür. Nitekim Ceza
infaz Kurumları ile Tevkif evlerin in Yönetimine ve Cezaların infazına Dair
Tüzüğün 178-182. maddeleri bir hükümlünün iyi hal kararının alınmasını, sicil
ve gözlem fişine göre kurumun düzenine karşı tutumunun, pişman olup
olmadığının, istekli çabşıp çalışmadığının, kurum yönetimine karşı
davranışının, arkadaşlarıyla iyi geçinip geçinmediğinin, iyileştirme ve eğitim
çalışmalarına uyumunun kurum müdürünce değerlendirilmesine ve disiplin
kurulunca değerlendirmenin uygun bulunmasına bağlamıştır. Ayrıca ilgili mahkeme
de şartla salıvermeyi uygun bulmalıdır. Bu durumda, aynı suçtan hüküm giymiş ve
aynı süre cezasını çekmiş iki hükümlüden biri iyi halli diğeri ise iyi nal
şartlarını henüz taşımadığı kanaatına varılırsa yalnız iyi hallisi şartlı
salıvermeden yararlanabilecektir. Halbuki 3713 sayılı Kanun'un geçici 1. ve 4.
maddelerine göre öngörülen infaz sürelerini dolduranlar iyi halli olmaları
aranmaksızın şartlı tahliyeden yararlanacaklardır, iyi halli olma şartı
kaldırılarak bu bakımdan mahkûmlar arasında eşitlik sağlanmak istenmiştir.
III- Anayasa'nın 10. maddesine göre eşitlik kuralı açısından
geçici 4. maddenin (b) bendinin Ceza Kanunu'nun 146. maddesi (son fıkra hariç)
ile sınırlı olarak incelenmesi: 4. Kolordu Komutanlığı nezdinde kurulu
Sıkıyönetim (1) numaralı Askeri Mahkemesi 30.4.1991 tarihli kararıyla Anayasa
Mahkemesi'ne başvurmuş ve 3713 sayılı Kanun'un önündeki davada uygulanacak
hükümniteliğindeki geçici 4. maddesinin (a) ve (b) bentlerinin geçici 1.
maddeye göre eşitsizlik yarattığını ileri sürerek iptalini istemiştir.
Anayasa Mahkemesi'nce verilen sınırlama kararına göre, davada
uygulanacak hüküm geçici 4. maddesinin (b) bendindeki Ceza Kanunu'-nun 146.
maddesi (son fıkra hariç) dir. İtiraz eden Mahkemeye göre; geçici 1. maddeyle
bu maddeye istisna getiren geçici 4. madde karşılaştırıldığı zaman eşitsizlik
şöyle ortaya çıkmaktadır.
Geçici 4. maddenin (b) bendindeki TCK'nun 146. maddesine göre
cezalandırılan hükümlü ölüm cezasına çarptırılmışsa 20 yılını; müebbet hapis
cezasına çarptırılmışsa 15 yılını; şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya hüküm
giymişse hükümlülük süresinin l/3 ünü çekmişse, iyi halli olup olmamasına
bakılmaksızın ve talebi gerekmeksizin şartla salıverilir. Buna mukabil, geçici
1. maddeye göre hükümlü ölüm, müebbet ağır hapis diğer hürriyeti bağlayıcı
cezalardan birine hüküm giymişse sırasıyla cezasının 10 yıl, 8 yıl, 1/5'ini çektikten
sonra, iyi halli olup olmadığına bakılmaksızın ve talebi de olmadan şartla
salıverilir.
Eşitsizlik yarattığı iddia edilen bu fark, geçici 4. maddenin
öngördüğü infaz ve şartlı salıverme sürelerinin suçun türünün esas alınmasından
geçici 1. maddedeki infaz ve şartlı salıverme süreleri ise, cezanın türü esas
alınarak hesap edilmesinden ileri gelmektedir.
İnfaz ve şartlı salıverme süresinin suçun türü esas alınarak
hesaplanmasının Anayasa'ya aykırılıkla bir ilişkisi olmaması gerekir. Esasen
3713 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin (b) bendinde sayılan TCK 125, 146 (son
fıkra hariç), 403, 404/l, 405, 406, 407, 414, 416/ilk ve 418. maddelerine giren
suçları işleyenlerin, suçun niteliğine göre, infaz sürelerini doldurup şartlı
salıverilmeleri yeni bir çözüm olmayıp, önceden beri infaz sistemimizde
uygulaması olan bir düzenlemedir. Örneğin Ceza Kanunu'nun 16. maddesi ilk
düzenleme biçimiyle yalnız üç yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı cezaya hüküm
giyenlerin şartla salıvermeden yararlanacaklarını; çekilmesi gereken sürenin
hapis için 1/2; ağır hapis için3/4 olduğunu; ancak öldürme, gasp, hırsızlık
gibi suçlardan mahkûm olanların şartla salıverilmeyeceklerini hükme
bağlamaktaydı. 3038 sayılı Yasa da suçu ne olursa olsun, tüm hükümlülerin
şartlı salıverilecekleri kuralını getirmekle beraber, bazı suçlan işleyenlerin
daha geç tahliyesini öngörmekteydi. Yine, 647 sayılı Yasa 19. maddesinde ilke
olarak, TBMM'nin ölüm cezasının yerine getirilmemesine karar verdiği hükümlünün
30 yılını; müebbet ağır hapis cezasına hükümlünün 20 yılını; diğer hürriyeti
bağlayıcıcezalara mahkûm olanların, hükümlülük sürelerinin 1/2 sini çekmeleri
ve iyi halli olmaları durumunda şartla salıvermeden yararlanacaklarına dair
hüküm koymakla beraber son fıkrasında belli disiplin suçunu belirli miktarlarda
işleyen hükümlülerin şartlı salıvermeden yararlanamayacakları ifade edilmiştir.
Bu hüküm iyi halin belirlenmesinde etkili olmak üzere disiplin suçunun türünü
esas alarak infaz süresinden indirim yapılması imkanını ortadan kaldırmaktadır.
Şartlı salıverme sürelerinin suçun niteliğine görehesaplanması ve hangi
suçların bu kapsama gireceği kanunkoyucunun tercih ve takdirine kalmış bir
husustur. Bu takdiri kullanan kanunkoyucunun ne sebeple belli suçlan bu kapsama
alıp; diğer suçlan kapsam dışında bıraktığı tartışmasına mahal veremeyeceği
kanaatindeyiz.
Kanunkoyucunun geçici 1. maddede şartlı salıverme sürelerini
cezanın türüne göre düzenlemesi esasen bu günkü ceza hukukunun daha ziyade
tercih ettiği bir şartlı salıverme şeklidir. Üstelik, 3713 sayılı Yasa'nın
geçici 1. maddesi (ve geçici 4. maddesi) mahkûmun iyi halli olması şartını da
aramayarak şartlı tahliyeyi daha da kolaylaştırmıştır.
IV- Şartlı salıvermede geçici 1. maddedeki ceza ölçütünden
ayrılarak geçici 4. maddede suçun türüne göre infaz sürelerinden farklı
indirimler getirilmesi Anayasalın 10. maddesindeki eşitlik kuralına aykırılık
oluşturmaz. Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik içtihatlarına göre yasa önünde
eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez.
"Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik, mutlak anlamdabir eşitlik olmayıp,
haklı nedenlerin bulunması durumunda farklı uygulamalara olanak veren bir
ilkedir. Gerçekten de, durum ve konumlardaki farklılık, hukuki statülerdeki
özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kurallar ve değişik
uygulamalar getirir" (1989/35, 1990/22, 19.7.1990 tarihli Anayasa
Mahkemesi kararı, RG. 21.3.1991, sayı: 20821, s. 25).
Geçici 4. maddenin (b) bendindeki suçları işleyenlerin, geçici 1.
maddedeki suçları işleyenlere göre infaz sürelerinden daha az indirime haklı
görülmeleri, bir eşitsizlik olarak değerlendirilemez. Zira iki maddenin
dayandığı ölçütler birbirinden farklıdır; biri cezayı esas alarak indirim
sürelerini hesaplamakta; diğeri ise suçu dikkate alarak farklı indirim süreleri
koymaktadır.
Kanun koyucu, geçmişteki uygulamalarda da bu ölçütlere göre
infazda farklı indirim süreleri konduğu ve bazı tür eylemler için indirimde
cezaların değil; suçun türünün esas alındığı gerçeğinden hareket etmiştir.
Bu suretle, iki farklı türde infaz sürelerinden indirim
düzenlemesi yapılmıştır. Ölçütler farklı olduğundan, geçici 1. madde ile geçici
4. maddenin (b) bendinin içeriğindeki anılan cezalar ve suçlar arasında bir
karşılaştırma yapmak ve eşitlik kuralına göre tartışmak olanağı yoktur. Nitekim
Anayasa Mahkemesi, yukarıdaanılan kararında da Anayasa'nın 10. maddesindeki
öngörülen eşitliği böyle anlamaktadır.
V- Konuya bir de, Kanunkoyucunun farklı suçlar ve farklı cezalar
için farklı infaz indirimleri getirebileceğini açıklayan iki Anayasa Mahkemesi
kararından alıntı yaparak yaklaşmakta yarar vardır:
Yukarda anılan, E. 1989/35; K. 1990/22 sayılı kararında Yüksek
Mahkeme aynen şöyle demektedir (R.G. 21 Mart 1991, No: 20321, s. 24):
"Anayasa'nın 38. maddesinde ceza hukuku alanında yapılacak
yasal düzenlemelerde yasakoyucunun suç ve cezalara ilişkin uyması zorunlu temel
ilkeler belirlenmiştir. Bunlar, işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç
saymadığı bir eylemden dolayı kimsenin cezalandırılmayacağı, kimseye suçu
işlediği zaman yasada suç için konulmuş cezadan daha ağırbir ceza
verilemeyeceği, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak yasa ile
konulacağı, suçluluğu yargıç kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu
sayılamayacağı, . . . ceza sorumluluğunun kişisel olduğu ve genel zor alım
cezası verilemeyeceği" gibi ilkelerdir.
Anayasa'da bu sayılan kurallar dışında ayrıca buyurucu veya
yasaklayıcı bir kural bulunmadığından, suçlar ve cezalar hakkında gerekli
gördüğü önlemleri almak yasakoyucunun yetkisi içinde kalmaktadır. Anayasa suç
ve cezaya ilişkin olarak belirlediği bu ilkeler dışında kalan, özellikle ne tür
eylemlerin suç sayılacağı, suç sayılan eylemlere ne kadar ve ne tür ceza
verileceği, nelerin cezayı ağırlaştıracağı veya hafifletici neden sayılacağı
gibi konularda bir kural koymamış, bunların saptanmasını yukarıdaki ilkeler
içinde yasakoyucuya bırakmıştır. Şu halde yasakoyucu Anayasa'ya göre kendi
yetki alanına giren bu konularda takdir hakkına sahiptir. Bu yetkiyi
kullanırken Anayasa'nın 17. ve 38. maddelerindeki ilkeleri, suçların ağırlık
derecelerini ve yeniden suç işlenmesini önlemek ve suçluyu ıslah amaçlarını da
gözetecektir.
Suçlar ve cezalar açısından konulan bu ilkelerin ceza sistemini
tamamlayıcı bölümünü oluşturan infaz hukukunda da geçerli olacağı, dolayısıyla
"şartlı salıverme" kurumunun şartlarının belirlenmesinde de gözönünde
tutulması gerekeceği kuşkusuzdur.
Yasakoyucu şartla salıvermenin koşullarını, örneğin yararlanma
sürelerini, kimi suçlardan mahkûmların bundan yararlanıp yararlanamayacaklarını,
ya da farklı biçimde yararlanabileceklerini, zaman içerisinde toplumun
gelişmesine göre, serbestçe takdir edebilecektir".
Yine, Anayasa Mahkemesi 13.3.1979 tarih ve 1979/14 sayılı
kararında da, şartlı salıvermede farklı uygulamaya yol açan itiraz konusu
hükmün Anayasaca aykırı olamayacağı yorumunu yapmış ve: "şartla
salıverilme koşullarında yapılacak genel bir düzenleme ile, müebbet ağır hapis
cezasına mahkûm olanların şartla salıverilmeden yararlanabilmeleri için
çektirilmesi zorunlu ceza süresinde herhangi bir değişiklik, yapılmaksızın,
muvakkat özgürlüğü bağlayıcı cezalara çarptırılanların şartla salıverilmesinde
çektirilmesi gerekli ceza süresi, örneğin, hükümlülük süresinin l/2 sine
düşürülebilecektir. Bu doğrultuda yasal düzenlemenin eşitlik ilkesine ters
düşmeyeceğine kuşku yoktur. Çünkü böyle bir değişikliğe, uygulamadaki
aksaklıkların giderileceği ve daha olumlu sonuçlara ulaşılacağı varsayımı ile
gidilecek, böylece yeni yasanın yürürlükteki düzeni iyileştirme amacı, yapılan
değişikliğin haklı nedenlerini oluşturacaktır".
VI- Anayasa Mahkemesi'nin kısa süre önce verdiği kararların
ışığında ve yaptığımız açıklamalar karşısında; 3713 sayılı Kanun'un geçici 1.
maddesindeki infaz sürelerine göre, geçici 4. maddedeki infaz sürelerinin ayrı
tutularak daha az indirime tabi tutulmasının Anayasa'nın 10. maddesindeki
eşitlik kuralına aykırılık oluşturmadığı; kanunkoyucunun suçu esas alarak da
infaz sürelerini düzenleyebileceği, geçici 1. maddenin ceza türlerine göre
yaptığı infaz sürelerinden indirimin, geçici 4. maddenin (b) bendindeki suçlar
için yapılan indirimi etkilemeyeceği ve eşitlik kuralı açısından bu iki
maddenin karşılaştırılamayacağı; zira düzenlemedeki temel öğelerin biribirinden
farklı olduğu; bu düzenlemelerde kanunkoyucunun takdir hakkı bulunduğu
takdirinin de objektif kriterlerininsuçlunun topluma kazandırılması ve kamu
yararı olduğu görüşüne vardığımızdan, geçici 4. maddenin (b) bendindeki Ceza
Kanunu'nun 146. maddesi (son fıkra hariç) sözcüğünü iptal eden çoğunluğun
görüşüne karşıyız.
Üye
Erol
CANSEL
|
Üye
Haşim
KILIÇ
|