ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/31
Karar Sayısı: 1991/27
Karar Günü: 12.9.1991
R.G. Tarih-Sayı :14.01.1992-21111
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Danıştay Sekizinci Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 13.10,1983 günlü, 2918 sayılı "Karayolları
Trafik Kanunu"nun 41. maddesinin e/l bendinde, Türk Ceza Yasası'nın 491.
maddesinin yer almasının Anayasa'nın 48. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptali istemidir.
I- OLAY:
Hırsızlık suçundan Türk Ceza Yasası'nın 491/2. maddesine göre
hüküm giymiş davacıya (B) sınıfı sürücü belgesi almak için girdiği sınavda
başarılı olmasına karşın, sürücü belgesi verilmemesine ilişkin işleme karşı
açılan idari davayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası'nın 41. maddesinin
e/1bendi uyarınca Türk Ceza Yasası'nın 491. maddesindeki suçtan hüküm
giyenlere, mahkûmiyet hükmü af ile ortadan kalksa bile sürücü belgesi
verilemeyeceği gerekçesi ile reddeden Eskişehir idare Mahkemesi'nin 5.6.1989
günlü, Esas 1989/114, Karar 1989/396 sayılı kararının temyizen incelenmesi
sırasında Danıştay 8. Dairesi davada uygulanacak olan 2918 sayılı Karayolları
Trafik Yasası'nın 41. maddesinin e/l bendinin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
vararak iptali için 8.4.1991 günlü, Esas 1989/1141 sayılı kararıyla doğrudan
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenen Yasa Kuralı:
13.10.1983 gününde kabul edilip 18.10.1983 günlü Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun itiraz
konusu hükmü de içeren 41. maddesi şöyledir:
"Sürücü adaylarında aranacak şartlar:
Madde 41.- Sürücü belgesi alacaklarda aşağıdaki şartlar aranır.
a) (Değişik 18.1.1985-KHK245/11 md; Aynen kabul: 28.3.1985-3176/11
md.)
Yaş Şartı:
1- A1, A2, F ve H sınıfı sürücü belgesi
alacakların onyedi,
2- B, C ve G sınıfı sürücü belgesi alacakların onsekiz,
3- D ve E sınıfı sürücü belgesi alacakların yirmi iki, Yaşını
bitirmiş olmaları,
b) Öğrenim şartları:
H sınıfı sürücü belgesi alacakların okur-yazar, diğerlerinin en az
ilkokul bitirmiş bulunmaları,
c) Sağlık şartlan:
Vücut yapısı ve ruh sağlığı bakımından yönetmelikte belirtilen
şartlara sahip olmaları,
d) (Değişik: 18.1.1985 -KHK 245/11. md; Aynen kabul: 28.3. 1985-
3176/11 md)
Eğitim ve sınav şartı:
Sürücü kursuna katılmış ve yapılan sınavları da başararak
sertifika almış olmaları.
e) Hükümlü olmama şartlan:
Sürücü belgesi alacak olanların afla ortadan kaldırılmış olsa
bile;
1- Türk Ceza Kanununun; 403, 404, 414, 415, 416/1-2, 418/1, 435,
436 ve (50, 51/2, 461/son veya 462 nci maddelerinden biri ile beraber
uygulanmadığı hallerde) 448-450 nci, ayrıca, 491, 492, 493, 495, 499, 503, 504,
505, 506, 508, 509 ve 510 uncu maddelerindekisuçlardan hüküm giymemiş olmaları.
2- Aynı Kanunun 416/3, 429, 430, 431, 432 ve (50, 51/2, 461/son
veya 462 nci maddeleri ile beraber uygulanmış) 448-450, 500, 512, 572/2 nci
maddelerinde yazılı suçlardan birden fazla hüküm giymemiş olmaları,
f) Aynı sınıf sürücü belgesinin bulunmaması veya belgelerin geri
alınmamış olma şartı:
Önceden verilmiş aynı sınıf bir başka sürücü belgesinin
bulunmaması, sürücü belgelerinin süresiz geri alınmamış olması veya geçici
olarak geri alınmış ise sürenin dolmuş bulunması,
Zorunludur."
B. itirazda Dayanılan Anayasa Kuralları:
1. "Madde 48.- Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak
tedbirleri alır."
2. "Madde 49.- Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.
Devlet işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını
kolaylaştırır ve koruyucu tedbirler alır."
C. İlgili Anayasa Kuralı:
Geçici Madde 15.- 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler
sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin,
bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis
Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezaİ, mali veya hukuki sorumluluk iddiası
ileri sürülemez ve bu maksatlaherhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ,
merci ve görevlilerce uygulanmasından 'dolayı, karar alanlar, tasarrufta
bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler
ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve
tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez."
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca yapılan ilk
inceleme toplantısında, ilk incelemeye ilişkin rapor, itiraz yoluna başvuran
Mahkeme'nin gerekçesi, iptali istenen Yasa kuralı ve ilgili Anayasa
kurallarıyla bunların gerekçeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
İtiraz yoluna başvuran Danıştay 8. Dairesi'nin Anayasa'ya
aykırılık savlarını değerlendirmeden önce itiraz konusu kuralın Anayasa'ya
aykırı olduğu savında bulunulup bulunulamayacağı sorunu üzerinde durulmalıdır.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddelerine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o davada uygulanacak yasa hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya
da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırsa, bukonuda bir karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya
yetkilidir.
İtiraz yoluna başvuran Danıştay 8. Dairesi'nin bakmakta olduğu ve
görevi kapsamına giren bir dava bulunduğu gibi iptali istenen yasa kuralı da o
davada uygulanacak kural durumundadır. Ancak, Karayolları Trafik Yasası,
13.10.1983 gününde kabul edilmiştir. Anayasa'nın Geçici 15. maddesi, 12 Eylül
1980 den, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde,yasama ve yürütme
yetkilerini Türk milleti adına kullanan, Milli Güvenlik Konseyi'nin çıkardığı
yasaların Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulamayacağını öngörmektedir. Bu
durumda 13.10. 1983 günlü, 2918 sayılı Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülemeyecek ve iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacaktı.
Her ne kadar 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası'nın 41.
maddesinin (a) ve (d) bentleri, 4.4.1985 günlü ve 18715 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanıp 18.6.1985 de yürürlüğe giren 3176 sayılı Yasa ile değiştirilmiş ise
de, anılan maddenin itiraz konusu e/l bendinde herhangi bir değişiklik
yapılmadığı ve itiraz konusu kuralın Milli Güvenlik Konseyi'nin yönetimi
döneminde çıkarılmış yasa kuralı olma niteliğini yitirmediği görülmektedir.
Maddenin kimi bentlerinin sonradan değiştirilmesi, maddenin tümüyle
değiştirildiği ve yeni bir yapının ortaya çıktığı anlamına gelemez. Sınırlı ve
belirli değişiklik, yalnız o bölümde bir yenileşme sayılır. Değişmeyen bölüm,
yürürlüğe girdiği tarihteki yasakoyucunun istencini yansıttığından onun işlemi
niteliği değişmemiş demektir. Bu nedenle Anayasa'nın Geçici 15. maddesi, iptali
istenen kuralın itiraz yolu ile Anayasa'ya aykırı olduğu savına olanak
vermemektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 16.10.1990 günlü, Esas 1990/32, Karar
1990/25 sayılı kararında da belirtildiği gibi, madde metninde, 12 Eylül 1980
tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek dönem içinde
çıkarılan yasalar, kanunhükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni
Hakkında Yasa uyarınca alınan kararla yapılan işlemlerin Anayasa'ya aykırı
olduğu savında bulunulamaz. Bu durum karşısında, söz konusu dönemde çıkarılan
yasalar hakkında Anayasa Mahkemesi'nde doğrudan iptal davası açılamayacağı gibi
itiraz yoluyla bile Anayasa'ya aykırılık savında bulunulamaz.
7 Kasım 1982 de halkoyu ile kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın öngördüğü biçimde yapılan ilk seçimler sonucu oluşan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanlık Divanı 6.12.1983'de toplanmış ve böylece
yasama görevinin kullanılması, yeni bir düzene bağlanarak, ulusal istenci
temsil eden yasama meclisine bırakılmıştır.
Anayasakoyucunun, söz konusu kural ile Milli Güvenlik Konseyi ve
Danışma Meclisi'nin yasama yetkisini tek başına ya da birlikte kullandığı
dönemde kabul edilen bütün yasalar ve kanun hükmünde kararnameler ile 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan karar ve yapılan işlemleri
Anayasa, Mahkemesi'nin denetimi dışında tutmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.
27.10.1980 günlü, 2324 sayılı "Anayasa Düzeni Hakkında
Kanun'un, 4. maddesinde; "Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve
kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden
sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin ve üçlü
kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali" isteminin ileri
sürülemeyeceği öngörülmekte, 6. maddesinde de; "Milli Güvenlik Konseyinin
Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul
edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve
334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve
yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları
tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer"
denilmektedir. Buradaki amaç, hiç kuşkusuz, olağanüstü dönemin olağanüstü
koşullarının gerektirdiği işlemlere yasal kolaylık sağlayabilmektedir. Anayasa
Düzeni Hakkında Yasa, 1982 Anayasası'nın Geçici 3. maddesiyle yürürlükten
kaldırıldığı için Anayasa'nın Geçici 15. maddesinin konulmasına gereksinim
duyulmuştur.
Anayasa'da genel nitelikteki belirli konuları düzenleyen kurallar
yanında belirli konuları düzenleyen özel kurallar da vardır. Bilindiği üzere
bir konu, kendine özgü kurallarla düzenlenmemişse sorunların çözümünde genel
kurallara gidilir, ancak o konuda özel düzenlemeler varsa ve bu bu düzenlemeler
açık seçikse artık genel kurallara başvurulması düşünülmez.
Anayasa kural ve ilkeleri, etki vedeğer bakımından eşit olup hangi
nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak bulunmadığından',
bunların bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanmaları
zorunludur. Sözü edilen Geçici 15. maddenin de bir Anayasa kuralı olarak,
Anayasa'da yer almış bulunan diğer kurallarla etki ve değer bakımından eşit
olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımdan, Anayasa'da yer alan bu ve bunun gibi belli
bir konuya ilişkin kuralların Anayasa'da varolan genel ilkelerden ayrı
nitelikte oldukları ileri sürülerek Anayasa'ya aykırılıklarından söz edilemez.
Anayasa'da belli bir konuyu düzenleyen özel ilke varken, o konuyu da kapsamı
içine alabilecek nitelikte bir genel ilke bulunsa bile, onun değil, konuya özgü
Anayasa ilkesinin uygulanması gerekir.
Söz konusu maddenin, "Geçici madde" olarak adlandırılmış
bulunması etki ve değer bakımından Anayasa'nın öteki maddelerinden daha zayıf
ve önemsiz olduğu biçiminde yorumlanmasına neden olamaz. Çünkü, geçici
maddeler, genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin uygulama yöntemini ve
kapsamını gösteren ayrık hükümleri içerirler. Hukukta gene1kural
olarak, yasalar, yayımından sonraki olaylara ve durumlara uygulanırlar. Bu
ilkenin en çarpıcı ayrıklığı, yasalardaki geçici kurallardır. Bu nedenle
yasaların geçici maddeleri ile esas maddeleri arasında çelişiklik varsa, özel
niteliği nedeniyle, esas maddeden önce uygulanırlar. Çünkü, yasakoyucu, kuralın
ayrıklığında kamu yararı görmüştür. Bilindiği gibi, özel düzenlemenin genel
düzenlemeden önce geleceği hukukun genel bir ilkesidir. Bu nedenle, bir yasada
öncelik alan geçici maddeler uygulanıp sonuçları tümüyle alındıktan sonra
yürürlükten kalkmış olurlar. Aksi takdirde, yasalardaki geçici maddeler,
yasanın bir ayrıklık olarak kapsadıkları konularla birlikte geçerliliklerini
sürdürürler. Başka bir anlatımla, yasakoyucunun yasa tekniği, kamu
hizmetinin|niteliği, yasama politikasının gereği olarak ayrık kurallar
koyabileceğinde duraksanamaz.
Yasalar herşeyden önce, sözü ile uygulanır. Yasa metinlerinin,
kullanılan sözcüklerin hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılması gerekir.
Yasa kuralının, günün sosyal ve ekonomik gerekleriyle çeliştiği sanılsa bile
yürürlükte kaldığı sürece uygulanması, hukukun gereğidir. Kimi düşünce ve gerekçelerle
bu kuralın dışına çıkılması, metinlerin anlamlarından başka biçimlerde
yorumlanması, metnin bir tür düzeltilmesine kalkışılması, aslında yasada
olmayanı yasaya yakıştırmak ve yorum yoluyla amacını değiştirmek ya da
yasakoyucunun yerini almak olur.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık savını incelerken, öbür
yargı organları da denetimlerini yapar ya da bir yasayı uygularken öncelikle
yasaların sözel içeriklerini gözönünde tutmaktadırlar. Öte yandan Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi, Anayasa'nın 11. maddesinde; "Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." biçiminde açıklanmıştır.
Anayasa'nın bu temel ilke ve buyruğuna uygun ve anayasal koruma altında bulunan
yasa kurallarının Anayasa'ya aykırılığı elbette düşünülemez.
Anayasa'nın uluslararası andlaşmaları uygun bulma ile ilgili 90.
maddesinde de; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz." hükmü yer almaktadır. Bu ve Geçici 15.
maddedeki düzenleme, Anayasa'da yer alan genel hukuk ilkelerinin ayrıklığını
oluşturan ulusal ve uluslararası uzlaşmalarla ilgili siyasal ağırlıklı
kurallardır.
Geçici 15. maddenin tümü dikkatli olarak incelendiğinde, yapılan
düzenlemede konu edilen yasalar için mutlak bir dokunmazlığın sağlandığını
söylemek güçtür. Her şeyden önce Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi buna
olur vermez. Bu madde kapsamındaki, olağanüstü yönetimin olağanüstü koşulları
altında çıkarılan yasalarla yasa hükmündeki kararnamelerin geçilen demokratik
düzen içinde değiştirilmesine ya da yürürlükten kaldırılmasına de£m Anayasa'ya
uygunluk denetimi yolu ile belirtilen dönemin tartışma konusu yapılmamasında
kamu yararı görülmüştür. Ancak Yasakoyucu, siyasal ve sosyal gelişmelere ve
gereksinimlere göre, söz konusu yasal kurallardan gerekli gördüklerini
değiştireceği ya da kaldırabileceği gibi Anayasa'da öngörülen koşullara uyarak
Anayasa'daki geçici maddeleri de kaldırabilir. Bunlar dışında bir yargı
organının Anayasa'yı dışlayan bir yorumla geçici 15. maddeyi etkisiz duruma
getirmesi olanaksızdır.
Anayasa'nın "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir devlet yetkisi kullanamaz." açıklığını taşıyan 6. maddesi de çok
önemli temel bir ilke getirmiştir. Bu ilke, tüm yetkilerin kaynağını
Anayasa'dan alma zorunluluğunu, böyle olmadıkça geçersiz sayılacağını
göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa, geçici 15. maddesi ile bir
dönemin yasal işlemlerinin Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulmasını uygun
görmemiş, bir anlamda yasaklamıştır. Ancak bunların hukuk devleti ilkesine
uygun biçimde yargı denetimine açılması, Anayasa'ya aykırılık savında bulunma
ve inceleme yasağının kaldırılmasına bağlı olup bu da Anayasa'-nın 87. maddesi
uyarınca doğrudan yasama organının görev ve yetkisi kapsamına girmektedir.
Bu durumda, söz konusu kural hakkında, Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasına Anayasa'nın geçici 15. maddesi olanak vermediğinden itirazın,
başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustâfa ŞAHİN
ile Haşim KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
13.10.1983 günlü, 2918 sayılı "Karayolları Trafik
Kanunu"nun 41. maddesinin e/1. bendine yönelik itirazın, bu kuralın
18.3.1983 gününde yürürlüğe girmiş olması karşısında, Anayasa'nın geçici 15.
maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİNile
Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, ,
12.9.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
Oğuz AKDOĞANLI
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
I. 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre
içinde çıkarılan Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca çıkarılan karar ve tasarrufların
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceği yolundaki Anayasa'nın geçici 15
inci maddesinin son fıkrasındaki kuralın, maddenin bütünü ile birlikte
değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekir.
Anayasa'nın geçici 15 inci maddesi, belirli bir dönemde fevkalade
şartlar altında siyasal görev yapan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi
Üyeleri ile bu dönemde alınan kararları uygulayan kamu görevlilerini cezai,
mali ve hukuki sorumluluktan koruyan kurallar bütünüdür.
Bu dönemde çıkarılan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilememesi, o dönem karar ve tasarruflarının
daha sonra Anayasa'ya aykırılık yoluyla hukuki tartışma konusu yapılmasını
önlemeye yöneliktir. Yoksa, bu olağanüstü dönem aşıldıktan ve demokratik ve
normal anayasal döneme geçildikten sonra 1980-1983 yıllan arasında çıkan
kanunların uygulanması nedeni ile mahkemelerin itiraz yoluyla yaptıkları
Anayasa'ya aykırılık başvurularını önlemeye yönelik değildir. Nitekim, 1961
Anayasası'nın 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasına
paralel olan geçici 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü,Anayasa Mahkemesi'ne
itiraz yolunu kapatmak için çok ayrıntılı bir düzenleme yapmıştır. Geçici 15
inci madde bu derece ayrıntılı ve kapsamlı düzenlenmemiştir. 1961 ve 1982
Anayasaları'nın, bu iki maddesinin mukayesesi, geçici 15 inci maddenin
Anayasa'ya aykırılık iddiasını önlemek için değil hukuki sorumluluk konusunu
çözümlemek için konulduğunu açıkça göstermektedir.
II. Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin Anayasa'nın yürürlüğü
ile ilgili 177 inci maddesi ile birlikte yorumlanması gerekir. Sözü edilen
madde hükümleri yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırılık taşıyan tüm hukuk
kurallarının yeni anayasa dönemi içindeki durumunu ele almakta ve açıklığa
kavuşturmaktadır. 177 inci maddenin (e) bendi hükmüne göre, Anayasa
hükümlerinin mevcut kurum ve kurallarlaolan çelişkileri doğrudan doğruya
Anayasa hükümlerinin uygulanması ile çözümlenebilecektir.
Anayasa'nın 177 inci maddesinin (e) bendi hükmü ile Anayasa'nın
geçici 15 inci maddesindeki Anayasa'ya aykırılık iddiasını engelleyen hüküm, 12
Eylül 1980 ile TBMM'nin açılışı arasındaki tesis edilen tasarrufların
tartışılması dışında bütün Anayasa'ya aykırılık iddialarına imkan verici
anlamdadır.
III. Geçici 15 inci madde ile ilgili olarak yapılacak engelleyici
bir yorum, 1980-1983 yıllarında yürürlüğe konulan sayılan sekizyüzü bulan
güncel bir yasal düzenleme grubunun anayasal denetimini sürekli engelleme
demektir. 1961 Anayasası'nın geçici 4 üncü maddesi ile başlayan ve 1982
Anayasası'nın geçici 15 inci maddesi ile sürdürülen bu durum, pek çok konuda
Türkiye'yi anayasası ile değil anayasanın yasaklayıcı geçici hükümleri ile
yönetilen bir ülke olma yükü altında bırakmaktadır. Anayasal yorumlarda
anayasal hakların eksiksiz kullanılması ve anayasal müesseselerin bütünüyle
çalışması temel yorum kuralı olmalıdır. Anayasakurallarında belirsizlik ve
uyumsuzluk hallerinde Anayasa hükümlerinin bu yönde yorumlanması ve Anayasa'nın
geçici 15 inci ve 177 inci maddelerinin bu anlayışla ele alınarak Anayasa'ya
uygunluk denetiminin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 152 ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28 inci maddesine
göre Mahkemenin itiraz başvurusunun esastan incelenmesi gerektiği oyuyla karara
karşıyım.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa, üst norm niteliğiyle ya vardır, ya yoktur. Anayasa varsa,
tüm yasalar Anayasaya uygun olmalıdır. Bir hukuksal sistemde, kimi yasama
işlemleri Anayasaya aykırılıkları biline biline Anayasal denetimin dışında
kalıyorsa bu sistemin Anayasallığı, Anayasanın Üstünlüğü ve bağlayıcılığı
tartışılır hale gelir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının temel esprisi, Başlangıç'ta
belirtildiği gibi, ulus iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk Ulusuna ait olması ve bunu ulus adına kullanmaya yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamamasıdır.
Bu fıkradan anlaşıldığı üzere ulusal iradenin mutlak üstünlüğü,
egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Ulusuna ait olmasını ve Türk Ulusu adına
egemenliği kullanan kişi ve organların bu Anayasada gösterilen hürriyetçi
demokrasi ve bu demokrasinin bağlı olduğu hukuk düzeninin içinde kalmalarını
gerektirir. Bu fıkra aynı zamanda TürkMilleti adına egemenliği kullanan kişi ve
organların Anayasal yetki alanlarını belirler. Bu alan, "Anayasada
gösterilen özgürlükçü demokrasi ve bu demokrasinin, bağlı olduğu hukuk
düzenidir." Bu kural, Anayasanın ikinci maddesinde belirtildiği biçimde,
"Devletin" dayandığı temel ilkelerden birisidir.
Bir döneme ait kimi yasama işlemlerinin Anayasal denetimin dışında
kalması ve bu denetim yasağına zamanla bir sınır getirilmemesi, Cumhuriyetin
hukuk devleti olma niteliğini zedeler ve Anayasada gösterilen hürriyetçi
demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenen hukuk düzeninin dışına çıkılması
sonucunu doğurur.
Anayasa'nın Geçici 15. maddesinde, 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk
genel seçim sonucunda toplanacak TBMM Başkanlık Divanı oluşturulun-caya kadar
geçecek süre (12.9.1980-6.12.1983) içinde çıkarılan yasaların KHK'ler ile 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarrufların
Anayasaya aykırılığı iddia edilemez, denilmektedir. Bu dönem içerisinde 669
yasa. 90 adet KHK. ve 2324 sayılı Yasa uyarınca 76 adet Milli Güvenlik Konseyi
kararı ve üç adet Milli Güvenlik Konseyi bildirisi, toplam 883 yasama işlemi
çıkarılmıştır.
Anayasanın 2. maddesinde, "Hukuk devleti"; Cumhuriyetin
nitelikleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 2. maddesindeki Cumhuriyetin
nitelikleri, Anayasanın 4. maddesinde sayılan değiştirilmez, değiştirilmesi
teklif edilemez biçimindeki hükümler arasında yer almıştır. Böylece Anayasanın,
kendilerine değişmezlik özelliği tanıdığı, 1., 2. ve 3. maddeleri, Anayasanın
öteki kurallarına göre bir "üst norm" niteliğindedir. Sözü geçen
dönemde çıkarılan yasama işlemleri yönünden de olsa, Anayasal yargı denetimine
yer vermeyen, üstelik bu denetimsizliğe zamanla bir sınırlama getirilmeden,
Anayasanın geçici maddesini temel kural kabul ederek yapılan uygulama
Cumhuriyetin hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmaz. Kaldı ki, bu dönemde
çıkarılan yasama işlemleri küçümsenmeyecek bir sayıya ulaşmıştır.
Anayasanın 11. maddesinde, Anayasanın üstünlüğü, "kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz." biçimindeki bir kuralla belirlenmiş, 148.
maddeye göre ise, Anayasa Mahkemesi yasaların KHK'lerin ve TBMM içtüzüğünün
Anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevlendirilmiştir.
Geçici 15. madde, Anayasanın yukarıda sözü edilen temel
maddeleriyle çatışmaktadır. Bu geçici maddenin, sürekli bir kural olarak kabulü
durumunda, Anayasanın öngördüğü hukuk devleti, Anayasanın üstünlüğü ve Anayasal
denetimle ilgili temel kurallar, bu dönemde çıkan yasama işlemleri yönünden
askıya alınmaktadır. Başka bir deyişle, bu dönemde çıkanyasalar ve KHK'ler
yönünden, Anayasa işlerliğini kaybetmekte, söz konusu yasama işlemleri
"hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk
düzeninin" dışında kalmaktadır.
Geçici bir maddenin Anayasanın temel kurallarını süresiz işlemez
hale getirmesi Anayasal sistemle bağdaşmayacağı gibi, maddenin geçicilik
özelliğine de uygun düşmez. Doğaldır ki, geçici maddenin hükmü de geçici
olmalıdır.
Öteyandan Anayasanın 138. maddesi hâkimleri, önce Anayasaya yasaya
ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermekle görevli
kılmıştır. Geçici maddeye süreklilik kazandırılır ve bu dönemde çıkarılan
yasama işlemlerinin Anayasaya uygunluk denetimine yer verilmez ise, hâkim,
Anayasaya ve vicdani kanısına göre nasıl karar verecektir' Hâkim, Anayasa'yaaykırı
olduğuna inandığı ya da aykırılık savını ciddi bulduğu bir yasayı uygulamak
durumunda kalırsa kararım, Anayasaya ve hukuka uygun biçimde vicdani kanaatine
göre vermiş sayılabilecek midir'... Bu durumda hâkim, Anayasa hükümlerini bir
yana bırakarak,Anayasanın 15. maddesindeki, Anayasanın uygulanmamasına ilişkin
kurala, kimi yasalar yönünden öncelik tanımış olacaktır. Anayasa geçici bir
maddesiyle, bir dönemde çıkan yasama işlemleri yönünden kendisini yok kabul
edemez. Anayasanın uygulanmasını önleyen geçici maddenin, ancak, geçici bir
süre için, askeri yönetimden özgürlükçü demokrasiye ve bunun icaplarıyla
belirlenmiş hukuk düzenine geçişte uyum sağlama amacıyla getirilmiş bir kural
olarak kabulü, nitelikleri Anayasanın 2. maddesinde belirlenen. Türkiye
Cumhuriyetinin, hukuk devleti olması koşulunun gereğidir. Kaldı ki, Anayasa
Başlangıç 8. fıkrada, "Her Türk vatandaşının, bu Anayasadaki temel hak ve
hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve Manevi varlığını
bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;" belirtilmiş
iken, haklarında bu dönemde çıkan yasa ve KHK'-lerin uygulanması söz konusu
olan vatandaşlar, Anayasal güvenceden ve doğuştansahip oldukları maddi ve
Manevi varlıklarını Anayasal düzen içinde geliştirmekten, sırf geçici madde
nedeniyle, yoksun kılınmış olurlar. Geçici maddenin getirdiği yasağın, 12 Eylül
1980 den TBMM Başbakanlık Divanının oluşturulduğu 6.12.1983 tarihine kadarki
süre için geçerli olduğu kabul edilirse, madde geçiciliğine uygun Anayasal bir
anlam kazanır. Geçici maddenin ve getirdiği yasağın, sürekli bir kural
niteliğinde anlaşılması, geçici hükmün, Anayasanın kimi temel hükümlerinin
önüne geçmesi sonucunu doğurur. Bu durum, Anayasaya dayalı demokratik hukuk devleti
niteliğiyle bağdaşmadığı gibi, Anayasanın sözüne ve özüne de uygun düşmez.
Öteyandan, sadece söze bakıp, Anayasanın geçici 15. maddesinin bu
yönde yorumlanması, Anayasanın yürürlüğe girişiyle ilgili 177. maddesiyle de
bağdaştırılamaz. Çünkü, böyle bir yorum, sözü geçen dönemde çıkan yasa ve
KHK'ler yönünden Anayasanın hiç bir zaman yürürlüğe girmemesine neden
olacaktır. Halbuki madde, Anayasanın, sayılan istisnalar dışında bütünüyle
yürürlüğe girmesiniöngörmüştür. Geçici 15. madde, bu istisnalar arasında yer
almamıştır. Ayrıca, bu maddenin (e) fıkrasında, "... mevcut kanunların
Anayasaya aykırı olmayan hükümleri veya doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın
11 inci maddeleri gereğince uygulanır." denilmekle; Anayasa, yasaların,
Anayasanın yayımlandığı tarihteki durumlarına göre değerlendirilmesini,
Anayasaya aykırı görülen hükümler yerine, Anayasa kurallarının doğrudan
uygulanmasını Anayasanın üstünlüğü ilkesinin gereği saymıştır. Böylece,
Anayasanın yürürlüğe girmesiyle ilgili 177. maddesi de, geçici 15. maddenin
getirdiği Anayasal denetim yasağının TBMM Başkanlık Divanı'nın oluşturduğu
6.12.1983 dönemiyle sınırlı olması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, geçici 15. maddedeki
"Anayasaya aykırılığın iddia edilemeyeceğine" ilişkin kuralın
6.12.1983 tarihine kadar geçerli olduğunu düşünmekteyim.
Anayasa Mahkemesi, bu konuda değişik kararlar vermiş olmakla
beraber, kimi kararlarında, 1961 Anayasasının geçici 4. maddesine karşın, işin
esasına girerek, Anayasaya aykırı kuralın ihmal edilmesi gerektiği sonucuna
varmıştır. Özellikle, ispat haklarıyla ilgili 6.5.1982 günlü, E. 1981/8, K.
1982/3 sayılı kararında "Yasa Koyucunun, geçici 7. madde--sindeki buyruğu
yerine getirmemesi ve TürkCeza Kanunu'nun 481. maddesindeki Anayasaya aykırılığı
giderecek yasayı çıkarmaması ve iptal ile itiraz yollarının da geçici 4.
maddenin üçüncü fıkrasına göre tıkanmış olması karşısında, kısıtlı kalan
Anayasal ispat hakkının bu içeriği ile uygulanmasının sürüp gitmesi artık
düşünülemeyeceğinden, mahkemelerce, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcı
niteliğini açıklayan 8 inci maddenin ikinci fıkrasına dayanarak, 481. maddenin
birinci fıkrasındaki ispat hakkını sınırlayıcı hükümlerin bir yana bırakılması
ve kurallar kademesinde en üst düzeyde bulunan Anayasanın 34. maddesindeki
hükmün doğrudan uygulanması gerekmektedir." denilerek bu görüş çok açık
biçimde ifade edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle işin esasına girilmesi gerektiği
yolundaki karşıoy ile verilen karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa'nın en önemli ve belirgin ilkelerinden birini hiç kuşkusuz
"Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi teşkil eder.
Anayasa'nın 11. maddesinde bu ilke, "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarım, idare makamlarım ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz" biçiminde
vurgulanmıştır. Anayasa'nın tümüne egemen olan bu temel ilke ve buyruğa karşın
geçici 15. maddeyle Anayasa'ya konulan bu yasakla güdülen amacın, olağanüstü
dönemin olağanüstü koşulların zorunlu kıldığı yasaların değiştirilmelerinin
mümkün olmadığı ve bunların sürekli olarak Anayasa Mahkemesi'nin denetimi
dışındatutulmasının istendiği düşünülemez. Zira müdahale sonucu devletin
rejimini değiştiren veya ıslah eden güç sahipleri, kurulmasına vesile oldukları
yeni düzeni korumak için bu tür zorlaştırıcı hükümleri Anayasalara
koyabilirler. Ancak, bir yasakoyucunun, birkuşağın, ya da bir siyasİ topluluğun
düşünce ve yönetimi, gelecekteki kuşakları bağlayamayacağına göre, geçici 15.
maddeyi, Anayasa'ya aykırı hükümlerin sığınabileceği bir yer olarak yorumlamak
doğru değildir. Maddenin tümü incelendiğinde, yapılan düzenleme ile olağanüstü
dönemde çıkarılan yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın sağlanması ve böylece
Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesinin gözardı edilmesi değil, bu
madde içeriğindeki yasaların değiştirilmelerine ya da yürürlükten
kaldırılmalarınadeğin, Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluyla bu hükümlerin
tartışma konusu yapılmalarını ve bu yoldan yararlanılarak Milli Güvenlik
dönemini alt üst edecek girişimlere fırsat verilmemesinin amaçlandığı görülür.
2918 sayılı ve 13.10.1983 kabul tarihli "Karayolları Trafik
Kanunu"-nun 41. maddesinin (a) ve (d) bentleri 28.3.1985 kabul tarihli ve
3176 sayılı Yasa'yla değiştirilmiş olduğuna göre, madde olağan Yasama Organının
iradesi doğrultusunda yeni bir anlam ve içerik kazanmış olmakta ve dolayısıyle
"değiştirilmelerine veya yürürlükten kaldırılmalarına değin"
Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluyla tartışma konusu yapılamayacağı yasağının
dışına çıkmış olmaktadır. Bu genel kural karşısında, maddenin somut norm
denetimine tabi tutulan e/l bendine dokunulmamış olması, geçici 15. maddede
öngörülen Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışında kalma niteliğini halen
korumakta olduğu biçiminde yorumlanamaz.
Açıklanan nedenlerle, karan oluşturan çoğunluk görüşüne
katılmadık.
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa'nın geçici 15. maddesinin son fıkrasında; 12 Eylül 1980
tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı'nın oluştuğu 6.12.1983 tarihine kadar geçen zaman dilimi
içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa
Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve tasarruflar hakkında Anayasa'ya
aykırılık iddiasında bulunulamayacağı belirtilmektedir. Şüphesiz böyle bir
hükmünkonulmasında güdülen amaç, olağanüstü şartlarda kamu yararı düşüncesinin
ön planda tutulmasıdır diyebiliriz. Hukuk devleti ilkesi karşısında böyle bir
düzenleme eleştirilebilse de Anayasa'nın 15. maddesinde belirtilen denetim
yasağı mutlak olmayıp kapsamiçindeki yasayı değiştirmek suretiyle Anayasal
denetimi işler hale getirmek her zaman mümkündür.
İşte dava konusu 2918 sayılı ve 13.10.1983 tarihli
"Karayolları Trafik Kanunu"nun 41. maddesinin (a) ve (d) bentleri
28.3.1985 tarih ve 3176 sayılı Yasa'yla değiştirilerek Anayasa'nın 15.
maddesinde yasalar için getirilen "Anayasal denetim yasağı"
kaldırılmıştır. Karayolları Trafik Kanunu'nun 41. maddesinin (a) ve (d)
bentleri değişmiş fakat mahkememize iptali için dava açılan (e) bendinin
birinci fıkrası değişmemiştir. Dava konusu fıkranın değişmemiş olması Anayasa'daki
geçici 15. madde de öngörülen denetim yasağının devam ettiği anlamına gelemez.
Zira Yasa-koyucu Karayolları Trafik Kanunu'nun 41. maddesini değiştirirken
iradesini sadece (a) ve (d) bentlerinin değiştirilmesi yönünde kullanmış itiraz
konusu (e) bendinin aynen muhafaza edilmesini arzu etmiştir. Dolayısıyla 41.
maddenin tamamı yasakoyucunun değişiklik konusundaki süzgecinden geçmiştir
diyebiliriz. Bu sebeple iptali için dava açılan kuralın Anayasaldenetimden
geçmesi gerekir.
Açıklanan sebeplerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.