ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/6
Karar Sayısı: 1991/20
Karar Günü: 3.7.1991
R.G. Tarih-Sayı :08.03.1992-21165
İPTAL DAVASINI AÇAN: Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanı Erdal İNÖNÜ.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 15.12.1990 günlü, 430 Sayılı
"Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince
Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 1., 2., 3.,
4., 5., 6., 7., 8. ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 2., 5., 6., 7., 10., 38.,
91., 120. ve 121. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
II- YASA METİNLERİ:
A. İptali İstenilen Kurallar:
15.12.1990 günlü, 430 sayılı "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname"nin iptali istenilen 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8. ve
9. maddeleri şöyledir:
1. "Madde L- 10.7.1987 tarihli ve 285 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile ihdas edilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve olağanüstü halin
devamı süresince; Olağanüstü Hal Bölge Valisi, görev alanına giren illerde,
25.10.1983 tarihli ve 2935 sayılı Kanunla il valilerine verilen yetkilerle İl
İdaresi Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve diğer kanunların valilere
verdiği görev ve yetkilerden 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci
maddesinde belirtilen hususlarla ilgili olanların* kullanır ve görevleri yerine
getirir.
Genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak ve şiddet
olaylarının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla aşağıdaki ilave tedbirler de
alınabilir:
a) Olağanüstü Hal Bölge Valisi veya olağanüstü hal bölgesindeki il
valisi bölgedeki faaliyetleri yanlış aksettirmek veya gerçek dışı haber ve
yayınlar yapmak suretiyle bölgedeki kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına
veya bölge halkının heyecanlanmasına neden olacak veya güvenlik kuvvetlerinin
görevlerini gereği gibi yerine getirmelerini engelleyecek şekilde yayınlanan
her türlü basılmış eserin; kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri
matbuanın basılmasını, çoğaltılmasını, yayınlanmasını ve dağıtılmasını,
bunlardan olağanüstü hal bölgesi dışında basılmış veya çoğaltılmış olanların
bölgeye sokulmasını ve dağıtılmasını yasaklar veya izne bağlar; basılması ve
neşri yasaklanan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri matbuayı toplatmakla
beraberbu gibi tedbirlerin yetersiz kalması halinde, Olağanüstü Hal Bölge
Valisinin teklifi üzerine veya görüşünü almak suretiyle İçişleri Bakanı; bu
yayınların bölge içinde veya dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın,
yayınlarının durdurulması veya yayından kaldırılması için sahip ve/veya yayın
sorumlularına yazılı ihtarlarda bulunur; buna rağmen yayına ve dağıtımı devam
edilmesi halinde, basılmalarını, çoğaltılmalarım, yayınlanmalarını veya
dağıtılmalarını süreli veya süresiz yasaklayabilir, gerektiğindebunları basan
matbaaları on güne kadar, tekerrüründe ise bir aya kadar kapatabilir.
b) Olağanüstü hal ilân edilen illerde genel güvenlik ve kamu
düzeni bakımından, yer değiştirmek talebinde bulunanlar ile isteyerek veya zor
ve baskı sonucu zararlı faaliyetlerde bulunanlar veyahut kamu düzenini bozan
veya kamu düzenini bozacağı kanısını uyandıran kişi veya topluluklardan gerekli
görülenler, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin takdirine göre, olağanüstü hal
süresini aşmamak üzere bölge dışına çıkarılır. Gerektiğinde bunlara İçişleri
Bakanlığı'nca belirlenecek esaslara göre, belli bir yerde ikamet etmeleri
şartıyla Geliştirme ve Destekleme Fonundan mali destek sağlanır.
c) Olağanüstü Hal Bölge Valisinin, 285 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde yazılı yetkileri
kullandığı yerlerde ikamet edenler veya bu gibi yerlerde ikamet etmekte olup da
can ve mal güvenliği gerekçeleriyle yerlerini daha önce terketmek zorunda
kalanlar ile yaptırılan inceleme sonucu işe yerleştirilmelerinde zaruret
görülenler diledikleri takdirde, olağanüstü hal bölgesi içinde veya dışında
ikamete tabi tutulabilirler. Bunlara yerleşmeleri için Geliştirme ve Destekleme
Fonundan mali destek sağlanabilir veya kendilerine iş temin edilebilir. Bu
maksatla ekli cetvelde yeralan kadrolar ihdas edilerek İçişleri Bakanlığı'nın
emrine tahsis edilmiştir. Bu kadroların sayısını % 25'ine kadar artırmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Gerekli hallerde İçişleri Bakanlığı'nca bu
kadroların hiyerarşik yapıyı bozmamak kaydıyla sınıf, unvan ve dereceleri
değiştirilmek suretiyle sözkonusu kişilerin müşterek kararla bu kadrolara
atanmaları sağlanır. Bu kişiler görevlendirildikleri kamu kurum ve
kuruluşlarına kadroları ve/veya pozisyonları ile birlikte devredilirler.
Bunların ücret ve her türlü özlük hakları bu kuruluşlarca karşılanır.
Bu gibi kişilerden işçi statüsünde olanlar için ise en çok kırkbin
adet işçi pozisyonu ihdas edilmesi hususunda İçişleri Bakanı yetkili
kılınmıştır.
Bu kadroların ve pozisyonların kullanma şartları, personelin
niteliği, sınav yapılıp yapılmayacağı, kadroların ve pozisyonların herhangi bir
nedenle boşalması halinde İçişleri Bakanlığına iadesi ve diğer hususlar adı
geçen Bakanlıkça tespit edilir.
İkamet konusunda ve ilgililerin talepleri halinde 14.6.1934
tarihli ve 2510 sayılı İskan Kanunu hükümleri uygulanabilir."
2. "Madde 2.- Olağanüstü Hal Bölge Valisi; 285 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede sayılan ve olağanüstü hal ilan edilen illerde ve
olağanüstü halin devamı süresince grev, lokavt yetkisinin kullanılması, irade
beyanı, referandum gibi sendikal faaliyetleri durdurabilir veya izne bağlar;
tahrip, yağma, işgal, fiili durum, boykot, iş yavaşlatılması, çalışma
özgürlüğünün kısıtlanması ve işyerlerinin kapatılması gibi hareketleri
yasaklar, önler veyagerekli göreceği başkaca önleyici tedbirleri de
alabilir."
3. "Madde 3.- Olağanüstü hal ilan edilen illerde ve
olağanüstü halin devamı-sû resince Olağanüstü Hal Bölge Valisi;
a) Görev alanı içindeki illerde güvenlik, asayiş ve kamu düzeni
bakımından çalışmalarında sakınca görülen ve hizmetlerinden yararlanılamayan
kamu personelinin yer değiştirmesini veya görev alanı dışında geçici veya
sürekli olarak görevlendirilmesini ilgili kurum veya kuruluşlardan isteyebilir.
Bu istekleri derhal yerine getirilir. Bupersonel hakkında kendi özel
kanunlarındaki hükümler uygulanır.
b) Olağanüstü hal ilanına neden oları olaylara ilişkin, suç
dosyalarının dava açılmak üzere mahalli Cumhuriyet Başsavcılığından, Devlet
Güvenlik Mahkemesinin görevine gören suçlarda dava açılmasını da Devlet
Güvenlik Mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet Başsavcısından isteyebilir ve bu
istekler yerine getirilir.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine giren suçları ihbar
edenlerin hüviyetleri, rızaları olmadıkça veya ihbarı mahiyeti kendi haklarında
suç teşkil etmedikçe açıklanmaz.
c) Hükümlü veya tutuklulardan, olağanüstü hal ilanına neden olan
suçların soruşturmasında ifadelerine başvurulması gerekenler, Olağanüstü Hal
Bölge Valisinin teklifi üzerine yetkili Cumhuriyet Başsavcısının talebi ve
hakimin kararı ile, her defasında on günü geçmemek üzere ceza infaz kurumu veya
tutukevinden alınabilir. Bu süre hükümlülük veya tutuklulukta geçmiş sayılır.
Hükümlü veya tutuklu, ceza infaz kurumu veya tutukevinden ayrılış ve
dönüşlerinde sağlık durumunun doktor raporu ile tespitini talep edebilir.
Bu süre içinde tutuklama kararının kaldırılması ya da hükümlülük
sürelerinin sona ermesi durumunda, keyfiyet derhal bulundurulduğu yer
Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir.
d) Gecikmesinde sakınca görülen hallerde zabıtanın talebi üzerine
veya gerek gördüğünde, yollarda, meskun mahallerde genel aramalar, özel ve
tüzel kişilere ait ev, işyeri ve eklentileri ile umuma açık olmayan mahallerde
aramalar yaptırabilir.
e) Bölge illerinin iktisadi, sosyal ve kültürel yönden
kalkınmasına ve görevinin ifasına ilişkin yatırım tekliflerinde bulunabilir.
f) Olağanüstü hal bölgesine dahil illerle ilgili veya bu bölgeyi
etkileyecek yayınlarda Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü,
içişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile koordinasyon
ve işbirliği yapmakla yükümlüdür.
g) Görev alanında yürütülen çalışmalar konusunda Bölge Valiliğince
hazırlanan bildiri, bülten ve açıklamaların TRT Kurumundan aynen yayınlanmasını
isteyebilir."
4- "Madde 4.- 285 sayılı K'nün Hükmünde Kararnamenin 4 üncü
maddesinin son iki fıkrasında yer alan "yetki devri" ile içişleri
Bakanına tanınan diğer yetkilerin ilgili hükümleri, bu Kanun Hükmünde Kararname
ile getirilen ilave tedbirlere ilişkin yetkiler için de geçerlidir."
5. "Madde 5.- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas
edilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve olağanüstü halin devamı süresince;
olağanüstü hal bölgesi ve mücavir illerde ilgili kanun ve kanun hükmünde
kararnameler gereğince alınan tedbirler, yapılan uygulamalar, kullanılan
yetkiler ve bu maksatla alınan kararlar neden gösterilerek, görevli ve
yetkililer hakkında olağanüstü hal bölgesi ile mücavir iller içinde veya
dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın yapılan yayınlar sebebiyle
kişisel haklarına saldırıda bulunulan görevli ve yetkililerin Türk Medeni
Kanunu ve Borçlar Kanununun hükümlerine dayanan manevi tazminat talepleri
sonucunda tazminata hükmedilmesine karar verildiği takdirde, tazminatın
miktarı; yayının mevkuteler ile yapılması halinde, mevkute aylık veya bir aydan
fazla süreli ise bir önceki fiili satış miktarının toplam satış bedeli
tutarının; mevkute bir aydan az süreli ise bir önceki fiili satış miktarının
toplam satış bedeli tutarının; mevkute niteliğinde bulunmayan basılıeserler ile
yeni yayına giren mevkuteler hakkında ise, en yüksek tirajlı günlük mevkutenin
bir önceki ay ortalama satış tutarının yüzde yetmişbeşinden az olamaz."
6. "Madde 6.- Olağanüstü hal bölgesine dahil ilerde ilgili
kanun ve kanun hükmünde kararnameler gereğince alınan tedbirler, yapılan
uygulamalar, kullanılan yetkiler ve bu maksatla alınan kararlar neden
gösterilerek görevli ve yetkililer hakkında, olağanüstü hal bölgesindeki iller
içinde veya dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ceza Kanununun
480 inci maddesinde yazılı hakaret suçlarının gerçeğe aykırı yazı, haber,
havadis, fotoğraf veya vesikaların neşredilmesi veya her türlü olay ve
vesikaların tahrif edilerek yayınlanması suretiyle işlenmesi halinde, faillere
ilgili maddelerde yazılı cezalara ilave olarak yüz milyon liradan ikiyüz milyon
liraya kadar ağır para cezası verilir.
Bu fiillerin 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun 3
üncü maddesinde belirtilen mevkuteler vasıtasıyla işlenmesi halinde,
sahiplerine de aynı cezalar verilir. Ancak, hükmedilecek ağır para cezası yüz
milyon liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine
verilecek cezanın yarısı uygulanır.
Bu maddenin tatbiki, bu hususta ayrıca şikayette bulunulmasına
bağlıdır. Şikayet dilekçesi verilmediği takdirde gerçeğe aykırılık re'sen
araştırılamaz. Bu husustaki şikayetin Türk Ceza Kanununun 490 inci maddesindeki
süre içinde yapılması gerekir.
Türk Ceza Kanununun 158, 159 ve 268 inci maddelerinde yazılı
hakaret suçlarının, birinci ve ikinci fıkrada yazılı şekilde işlenmesi halinde,
bu maddelerde gösterilen suçlan işleyen failler de, yukarıdaki fıkralar
hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılır.
Türk Ceza Kanununun 481 inci maddesinin uygulandığı hallerde bu
madde hükümleri tatbik edilmez."
7. "Madde 7.- 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan
illerde ve olağanüstü halin devamı süresince; Türk Ceza Kanununun 125 inci
maddesindeki suçu işleyenler ile ilgili olarak, aynı Kanunun 169 uncu
maddesindeki eylemlerde bulunanlar hakkında, 169 uncu maddeye göre verilecek
cezalar, bir kat artırılarak hükmolunur."
8. "Madde 8.- Bu Kanun Hükmünde Kararname ile içişleri
Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine ve olağanüstü hal bölgesi dahilindeki
il valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk
iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Kişilerin sebepsiz uğradıkları zararlardan dolayı Devletten tazminat talep etme
hakları saklıdır."
9. "Madde 9.- Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğünü bozmaya, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye
düşürmeye, temel hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelen eylemlerin mücavir
illerde de genişleme istidadı göstermesi hallerinde, bu Kanun Hükmünde
Kararname ile İçişleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine verilen görev ve
yetkiler bu kişilerce mücavir illere de münhasır olmak üzere kullanılır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları:
İptal isteminin gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları
şunlardır:
1. "Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik vesosyal
bir hukuk Devletidir."
2. "Madde 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve Manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
3. "Madde6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanılır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
4. "Madde 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
5. "Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasİ
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. .
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
6. "Madde 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçun
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda
da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir. Genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir
müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla
istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
7. "Madde 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna
kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve
olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve" ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasİ haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe" girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihiolarak daha sonraki
bir tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar.
Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
8. "Madde 120.- Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini
veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet
hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları
sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü
aldıktan sonra yurdunbir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi
altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir."
9. "Madde 121.- Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca
olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmi Gazetede
yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye
Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü
hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında
dört ayı geçmemek üzere, süreyiuzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
119 uncu madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci
maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl,
ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler
verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve
olağanüstü yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir."
III- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Necdet
DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, İhsan PEKEL,
Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU, Güven DİNCER ve Haşim
KILIÇ'ın katılmalarıyla 21.2.1991 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında
15.12.1990 günlü, 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin dava konusu 1-9.
maddelerinin, Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve
148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönünden Anayasa'ya
aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ndedava açılamayacağı öngörülen kanun
hükmünde kararname kuralları niteliğinde olup olmadığının saptanabilmesi
bakımından işin esasının incelenmesine, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL,
Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim KILIÇ'ın "430 sayılı KHK'nin Anayasa'nın91. ve
121. maddelerine uygun olarak olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda
düzenlenmiş olması nedeniyle Anayasa'nın 148. ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 19. maddelerine
göre davanın yetkisizlik yönünden reddi gerektiği" yolunda karşıoyları ve
oyçokluğuyla karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ:
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi ve ekleri, iptali istenen
Kanun Hükmünde Kararname kuralları ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların
gerekçeleri ve öteki belgeler okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
A. Olağanüstü Yönetimlerin Özellikle Olağanüstü Hallerin Anayasal
İncelenmesi:
l- Olağanüstü Yönetim Usulleri
Olağanüstü yönetim usullerine, iç karışıklık, ayaklanma, savaş
tehlikesinin baş göstermesi, savaş hali, doğal âfet, ağır ekonomik bunalım ve
bunlara benzer nedenlerle devletin ve toplumun güvenliğini büyük ölçüde sarsan
durumlarla karşılaşıldığında başvurulur. Bu durumların, devletin ve toplumun
varlığı ve güvenliği bakımından büyük bir tehlike oluşturduğu kuşkusuzdur.
Olağan yönetimlerin bu tehlikelerin giderilmesinde yetersiz kalması nedeniyle
tüm hukuk sistemlerinde olağanüstü yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır.
Ancak, demokratik ülkelerde olağanüstü yönetim usulleri, hukuku
dışlayan keyfi bir yönetim anlamına gelmez. Olağanüstü yönetimler kaynağını
Anayasa'da bulan, anayasal kurallara göre yürürlüğe konulan, yasama ve yargı
organlarının denetiminde varlıklarını sürdüren rejimlerdir. Ayrıca, olağanüstü
hal yönetimlerinin amacı, anayasal düzeni korumak ve savunmak olmalıdır. Bu
nedenle olağanüstü yönetim usulleri yürütme organına önemli yetkiler vermesine,
hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın, demokrasilerde
sonuçta bir "hukuk rejimi"dir.
Anayasa, olağanüstü yönetim usullerini ayrıntılı bir biçimde
düzenlemiş ve 119. ve 120. maddelerinde "Olağanüstü haller", 122.
maddesinde ise "sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali" olmak üzere
iki tür olağanüstü yönetim biçimi öngörmüştür. Bunlardan, 119. madde
"Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilânı",
120. maddede "şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilânı" düzenlenmiştir. 122. madde
ise, "Sıkıyönetim, seferberlik ve savaşhali"ni düzenlemektedir.
Anayasa'nın gerek 119. ve 120. maddelerinde düzenlenen olağanüstü
haller gerekse 122. maddesinde düzenlenen sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
hali birer olağanüstü yönetim biçimleri olmaları nedeniyle ortak özelliklere
sahiptirler. Öncelikle, bütün bu olağanüstü yönetimlerde yürütme organının
karar alma ve uygulama yetkileri genişlemekte, buna karşın kişilerin hak ve
özgürlükleri daralmaktadır. Yine yetki, yöntem, biçim ve öğeler bakımından da
bu yönetimler arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır. Olağanüstü
yönetimlerde, olağanüstü hal ya da sıkıyönetim, Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu'nca, yurdun bir ya da birden fazla bölgesinde veya
bütününde altı ayı aşmamak üzere ilân edilir. Karar Resmi Gazete'de yayımlanır
ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayına sunulur. Sıkıyönetime ilişkin
122. maddede 121. maddedeki "hemen" sözcüğü yerine "aynı
gün" sözcükleri kullanılmaktadır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tatilde ise derhal toplantıya çağrılır.Meclis olağanüstü hal veya sıkıyönetimin
süresini değiştirebilir veya kaldırabilir. Bakanlar Kurulu'nun istemi üzerine
her defasında dört ayı geçmemek üzere, bu süreyi uzatabilir. Yöntem ve biçim
yönünden, gözlenen bir ayırım, şiddet olaylarının yaygınlaşması nedeniyle ilân
edilen olağanüstü halde ve sıkıyönetimde, Bakanlar Kurulu'nun karar almadan
önce Milli Güvenlik Kurulu'nun görüşüne başvurmak zorunda olması; doğal afet ve
ekonomik bunalım nedeniyle ilân edilen olağanüstü halde ise buna gerek
bulunmamasıdır. Yine bunların her birinde, Bakanlar Kurulu'nun olağanüstü
yönetimin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi
bulunmaktadır.
Olağanüstü yönetim usulleri arasındaki temel ayrım bunların ilân
nedenlerinde yatmaktadır. Anayasa'nın 119. maddesindeki olağanüstü hale
"tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım
hallerinde"; 120. maddesindeki olağanüstü hale ise, "Anayasa ile
kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan
kaldırmayayönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya
çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması
hallerinde" başvurulabilir. Sıkıyönetim (m. 122) ilânı ise
"olağanüstü hal ilânını gerektiren hallerden daha vahim şiddet
hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun
başgöstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve
eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya
dıştan tehlikeyedüşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle"
olabilir. Demek ki, sıkıyönetim ülkenin iç ve dış güvenliğinin çok daha ciddi
tehlikelerle karşılaşması durumunda başvurulabilecek bir olağanüstü yönetim
biçimi olmaktadır. Bunun doğal sonucu da,sıkıyönetimde, yürütme organının sahip
olacağı yetkiler ile kişilerin hak ve özgürlüklerine getirilecek kısıtlamalar
olağanüstü hallerdekinden daha fazla olabilmektedir.
Olağanüstü yönetim usulleri arasında bir diğer ayrım, bu
yönetimlerde yetkili ve görevli organlar yönündendir. Sıkıyönetim ilânı ile
birlikte kolluk görev ve yetkileri askeri makamlara geçmesine karşın,
olağanüstü hallerde sivil makam ve mercilerin yetkileri artmaktadır.
Yetkili organlar bakımından olağanüstü hallerde sıkıyönetim
arasında bir diğer ayrım da yargı yetkisine ilişkindir. Sıkıyönetim de kimi
suçların sanıklarının yargılanması askeri mahkemeler tarafından yapılır.
Olağanüstü Hal Yasası'nın 24. maddesine göre ise, "Olağanüstü hal ilân
edilen yerlerde, devlet güvenlik mahkemeleri ile askeri mahkemelerin
görevlerine giren suçlar dışında davalara adli yargıda bakılır". Başka bir
deyişle, olağanüstü halde yargı görevi adliye mahkemelerinindir.
Anayasa'ya göre, olağanüstü yönetim usullerinin tümünde
Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında, toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin
veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler
çıkarabilecektir. Anayasa'nın 121. ve 122. maddelerine uygun olarak olağanüstü
halin veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda çıkarılan kanunhükmünde
kararnameler (KHK) Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrası ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 19.
maddelerine göre, Anayasa Mahkemesi'nin uygunluk denetiminin dışındadırlar.
Anayasa'ya göre,sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK'leri üzerinde tek denetim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin denetimidir. Anayasa'nın 121. ve 122.
maddelerine göre bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı ~gün
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayına sunulur; bunların Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nce onaylanmasına ilişkin süre ve usul İçtüzükle belirlenir. Buna
karşın Anayasa'nın 91. maddesine göre çıkarılacak olağan KHK'ler için sadece
TBMM'ne sunulması söz konusudur. Böylece, Anayasakoyucu olağanüstü hal
KHK'lerinin daha çabuk bir yöntemle incelenmesini amaçlamaktadır. Meclis bu
kararnameleri hemen görüşecek gerekli görürse değiştirecek ve bu kararnameler
onaylanmış biçimi eriyle diğer KHK'ler gibi yasaya dönüşecektir. Bu yasalar ise
Anayasa Mahkemesi'nce denetlenebilecektir. Anayasa, denetim yasağım olağanüstü
hal KHK'lerinin yasallaşmadan önceki evresi için koymuştur.
2- Olağanüstü Yönetimlerde Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması:
Olağanüstü yönetimlere neden olan tehlikelerin devletin ve
toplumun güvenliği için savuşturulması gerekir. Bunun sağlanabilmesi için de
olaylar karşısında ivedi önlem ve karar alabilme gereksinimi içersinde bulunan
yürütmenin yetkilerinin arttırılması zorunludur. Bu nedenle, alınacak önlemler
de genellikle kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayıcı hattâ gerekirse geçici bir
süre büsbütün durdurucu nitelikte olabilir.
Anayasa, genel olarak teme1hak ve özgürlüklerin,
sınırlandırılmasını 13. maddesinde düzenlemiştir. Ancak, savaş, seferberlik,
sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını ve
hattâ durdurulmasını özel olarak düzenleyen madde 1-5. maddedir. "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" başlığını taşıyan 15.
madde şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde,
milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun
fiiller sonucu meydana gelen ölümler ile, ölüm cezalarının infazı dışında,
kişinin yaşama hakkına, maddi ve Manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz;
kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan
dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı
ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
Maddede, savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen
durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı
önlemler alınabileceği öngörülmektedir.
Olağanüstü yönetimlerde, temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının sınırlandırılması ve durdurulması Anayasa'nın 15. maddesine
göre yapılabilecektir. Ancak, 15. madde bu konuda sınırsız bir yetki
tanımamakta, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına üç ölçüt
getirmektedir. Buna göre sınırlandırma: a- Milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülüklere aykırı olmamalı, b- Durumun gerektirdiği ölçüde olmalı, c-
Maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmamalıdır.
a. Sınırlandırma, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere
aykırı olmamalıdır.
Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrasına göre, olağanüstü
yönetimlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması veya
bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı önlemler alınabilmesi,
bunların milletlerarası hukuktan doğarı yükümlülüklere aykırı olmaması koşulu
ile olanaklıdır. Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler içine öncelikle
milletlerarası hukukun genel ilkeleri, sonra da Devletin taraf olduğu
sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin girdiği kabul edilmektedir. Şu durumda,
olağanüstü yönetimlerde kişi hak ve özgürlüklerine getirilebilecek
sınırlandırmaların önce milletlerarası hukukun gene' ilkelerine sonra da
Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu sözleşmelere aykırı olmaması gerekir.
İnsan hakları alanında Türkiye'nin taraf olduğu en önemli sözleşme
"İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşme"dir.
Türkiye, 10.3.1954 tarihinde kabul edilen 6366 sayılı Yasa ile bu sözleşmeyi
onaylamıştır. Sözleşmenin olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin nasıl
sınırlandırılabileceğini gösteren 15. maddesi şöyledir:
"Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel
tehlike halinde her Yüksek Sözleşen Taraf ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve
devletler hukukundan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu
Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı önlemler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen
ölüm olayları dışında, ikinci ve üçüncü maddeler ile dördüncü maddenin birinci
fıkrasını ve yedinci maddeyi hiçbir suretle bozmaya yetki veremez."
Sözleşmenin maddede sözü edilen 2, 3, 4 ve 7. maddeleri de
şöyledir:
"Madde 2
1. Herkesin yaşama hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm
cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu
cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez."
"Madde 3
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya
işleme tabi tutulamaz."
"Madde 4
Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz."
"Madde 7
1. Hiç kimse işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre
suç sayılmayan bir eylem veya ihmalden dolayı cezalandırılamaz. Yine hiç
kimseye, suçun işlendiği zaman verilebilecek cezadan daha ağır bir ceza
verilemez."
Görüldüğü gibi, Anayasa'nın 15. maddesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 15. maddesinin hemen hemen bir yinelenmesidir. Bu nedenle,
olağanüstü yönelime ilişkin bir düzenleme ile hak ve özgürlüklere getirilen bir
sınırlandırma Anayasa'nın 15. maddesine uygun görüldüğünde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne de uygun olacağı kuşkusuzdur.
b. Sınırlandırma, durumun gerektirdiği ölçüde olmalıdır.
Öğretide "ölçülülük ilkesi" olarak adlandırılan bu
ölçüte yer veren Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrasında olağanüstü
yönetimlerde temel hak ve özgürlüklerin ancak "durumun gerektirdiği
ölçüde" sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Bununla, temel hakve
özgürlüklerin kullanılmasının sınırlandırılması veya durdurulması için
başvurulan aracın, amacı gerçekleştirmeye elverişli, gerekli olması ve araçla
amacın ölçülü bir oran içinde bulunması anlatılmak istenmektedir.
c. Sınırlandırma, 15. maddenin ikinci fıkrasında sayılan temel
hak, özgürlük ve ilkelere dokunmamalıdır:
Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasına göre mutlak olarak
korunması gereken ve olağanüstü hallerde bile dokunulamayan hak, özgürlük ve
ilkeler şunlardır: a) Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler
ile ölüm cezalarının yerine getirilmesi dışında kişinin yaşama hakkına, maddi
ve Manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; b) Kimse vicdan, din, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz;c) Suç ve
cezalar geçmişe yürütülemez; d) Suçluluğu mahkeme kararıyla saptanana kadar
kimse suçlu sayılamaz.
Şu durumda olağanüstü yönetimlerde, milletlerarası hukuktan doğan
yükümlülüklere aykırı olmamak ve ölçülülük ilkesine uyulmak koşuluyla, yukarıda
sayılan hak ve özgürlüklerin dışında kalan hak ve özgürlükler,
sınırlandırabilecek, hatta bu hak ve özgürlüklerin kullanılması kısmen veya
tamamen durdurulabilecektir.
Olağanüstü Hal Yasası, Sıkıyönetim Yasası ile Olağanüstü Hal Kanun
Hükmünde Kararnamelerin TBMM'nce onaylanıp yasalaşmalarından sonra Anayasa'ya
uygunluk denetimleri söz konusu olduğundan Anayasa'nın 15. maddesinde getirilen
ölçütler uygulanacak, 13. maddede belirtilen güvenceler geçerli olmayacaktır.
3- Olağanüstü Hallerde Çıkarılabilecek Kanun Hükmünde
Kararnameler:
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü, 122. maddesinin ikinci
fıkrasında olağanüstü hal ve sıkıyönetim süresince Cumhurbaşkanı'nın
başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu'nun, olağanüstü halin ve sıkıyönetimin
gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararname (KHK) ler çıkarılabileceği
öngörülmektedir.
Bu nedenle olağanüstü hallerde ve sıkıyönetimde KHK çıkarabilmek
için bir yetki yasasına gerek bulunmamaktadır. Anayasa'nın 121. ve 122.
maddeleri bu durumlarda çıkarılacak KHK'lerin anayasal dayanağını oluşturur.
Ancak, olağanüstü hal KHK'si çıkarabilmek için öncelikle
Anayasa'nın 119. veya 120. maddelerine göre ilân edilmiş bir olağanüstü hal
olmalıdır. Olağanüstü hal KHK'leriyle getirilen düzenlemeler olağanüstü halin
amacını ve sınırlarını aşmamalıdır.
a. Olağanüstü Hal KHK'lerinin Konusu:
Olağanüstü hal ve sıkıyönetim KHK'leri olağan KHK'ler için
Anayasa'nın 91. maddesinde yer alan konu sınırlandırmalarına bağlı değildirler.
Temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasİ haklar ve ödevler de bu tür
KHK'lerle düzenlenebilir. Ancak, Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkralarında "119. madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde
vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü
hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasa'nın 15.
maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl
sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve
ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği,
görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü
yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.
Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan
Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe
onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükle belirlenir."denilmektedir.
Buna göre Anayasa, ikinci fıkrada sayılan belirli konuların
Olağanüstü Hal Yasasında düzenlenmesini zorunlu görmektedir. Başka bir
anlatımla ikinci fıkrada sayılan konular KHK'lerle düzenlenemeyecektir.
Olağanüstü hal KHK'leri Olağanüstü Hal Yasası ile saptanan sistem içersinde
"olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" uygulamaya yönelik
olarak çıkartılabilir. Bu tür KHK'lerle yalnızca olağanüstü hal ilânını
gerektiren nedenler gözetilerek bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o
durumaözgü kimi önlemler alınabilir.
Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkartılabilecek
KHK'lere Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları birlikte
incelendiğinde başkaca işlevler yüklenemez. Bunun tersi bir anlayış; Anayasa ve
Olağanüstü Hal Yasası dışında yeni bir olağanüstü hal yönetimi yaratmaya neden
olur. Oysa, Anayasa, olağan anayasal düzenden ayrı ne gibi olağanüstü
yönetimler kurulabileceğini saptamış ve bunların statülerinin de yasayla
düzenlenmesini öngörmüştür. Olağanüstü yönetimusulleri; olağanüstü haller ve
sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinden ibarettir. Anayasa, bu olağanüstü
yönetimlerin hangi ilkelere göre düzenleneceğini açıkça göstermiştir. O halde,
bu sayılanlar dışında farklı bir olağanüstü yönetim usulü, yasayla dahi
düzenlenemez.
Ayrıca, tersi bir düzenleme Anayasa'nın 6. maddesinde yer alan
"Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz" hükmüne ve 7. maddedeki yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesine aykırı olacaktır. Çünkü, bu durumda Anayasa'ya göre yasama organının
yapması gereken bir hukuksal işlem yürütme organı tarafından yapılmış
olmaktadır. Yine böyle bir düzenleme, Anayasa'nın Başlangıç'ında belirtilen
"Kuvvetler ayrımının. Devler organları arasında üstünlük sıralaması anlamına
gelmeyip, belli Devlet Yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı
Medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu" temel ilkesine ve 11. maddedeki Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğüilkesine aykırılık oluşturacağı açıktır.
Olağanüstü hallerde Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre çıkarılabilecek KHK'lerde konu sınırlaması yoktur. Ancak bu, olağanüstü
KHK'lerin düzenleme alanının sınırsız olduğu anlamında değildir. Bu tür
KHK'lerin düzenleme alanları, Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü ve 122.
maddesinin ikinci fıkraları gereğince "olağanüstü halin veya sıkıyönetim
halini gerekli "kıldığı konular"la sınırlıdır.
Olağanüstü halin gerekli kılmadığı konuların olağanüstü hal
KHK'leriyle düzenlenmesi olanaksızdır. Olağanüstü halin gerekli kıldığı
konular, olağanüstü halin neden ve amaç öğeleriyle sınırlıdır. İlân edilmiş
olan olağanüstü halin nedeni, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu
düzeninin bozulmasıdır. Olağanüstü halinamacı, neden öğesiyle kaynaşmış bir
durumdadır. Başka bir anlatımla, olağanüstü halin varlığını gerektiren nedenler
saptandığında amaç öğesi de gerçekleşmiş demektir. Şu durumda olağanüstü hal
KHK'lerinin "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" olağanüstü
halin amacı ve nedenleriyle sınırlı çıkarılmaları gerekir.
Anayasa'nın 148. maddesinin biçim ve öz yönünden Anayasa'ya
uygunluk denetimi dışında tuttuğu KHK'ler "olağanüstü halin gerekli
kıldığı konularda" çıkartılan KHK'lerdir. Anayasa Mahkemesi'nin çıkartılan
bir olağanüstü hal KHK'sinin bu niteliği taşıyıp taşımadığını belirlemesi ve
eğer bu niteliği taşımıyorsa uygunluk denetimini yapması zorunludur.
b) Olağanüstü Hal KHK'lerinin Uygulanacağı Yer ve Zaman:
Anayasa'nın 119., 120. ve 122. maddelerinde düzenlenmiş bulunan
olağanüstü yönetimlerin tümü süre ve yer bakımından sınırlıdır. 120. madde
gereğince şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması
durumunda Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli
GüvenlikKurulu'nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla
bölgesinde veya bütününde olağanüstü hal ilân edebilir. Buna göre, olağanüstü
hal ülkenin tümü için değil yalnızca bir bölgesi için de ilân edilebilir. Bu
durumda, 121. maddeye göre yürürlüğe konulacak KHK ile getirilen önlemlerin
sadece olağanüstü hal ilân edilen bölge için geçerli olması bölge dışına
taşırılmaması gerekir. Olağanüstü hal KHK'lerinin uygulanacağı yer olağanüstü
hal ilân edilen bölge veya bölgelerdir, ülkenin bir bölgesi içinilan edilen olağanüstü
hal nedeniyle olağanüstü hal edilmeyen yerlerde olağanüstü hal KHK'lerine
geçerlilik tanınamaz. Olağanüstü hal ilân edilmeyen bir bölgede olağanüstü hal
KHK'leri ile kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması veya durdurulması
dolayısıyla olağanüstü hal yönetimi uygulamasına Anayasa olanak vermez. Bir
bölge için ilân edilen olağanüstü hal ülkenin tümünde olağanüstü yönetimin
uygulanmasının nedeni olamaz. Olağanüstü hal ilân edilmeyen bölgelerde kişi hak
ve özgürlükleri olağanüstühal KHK'leri ile kısıtlanamaz.
Olağanüstü yönetimler belirli bir süreyle de sınırlıdırlar. Her
iki olağanüstü hal (m. 119, m. 120) ile sıkıyönetim (m. 122) Bakanlar
Kurulu'nca en fazla altı ay süreli ilân edilebilir. TBMM, olağanüstü hal ile
sıkıyönetim sürelerini değiştirebileceği gibi Bakanlar Kurulu'nun istemi
üzerine her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Olağanüstü Hal
Yasası ile Sıkıyönetim Yasası, olağanüstü halin veya sıkıyönetimin ilân
edildiği bölge veya bölgelerde olağanüstü halin veya sıkıyönetimin devamı
süresince uygulanırlar. Bu hallerin kaldırılmasına karar verildiğinde bu
yasaların o bölge veya bölgelerde uygulamaları sona erer. Olağanüstü halin veya
sıkıyönetimin, gerekli kıldığı konularda çıkartılan KHK'ler, bu hallerinilân
edildiği bölgelerde ve ancak bunların devamı süresince uygulanabilirler.
Olağanüstü halin sona ermesine karşın, olağanüstü hal KHK'sindeki kuralların
uygulanmasının devam etmesi olanaksızdır. Bu nedenle, olağanüstü hal KHK'leri
ile, yasalarda değişiklik yapılamaz. Olağanüstü hal KHK'leri ile getirilen
kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona
etmesinden sonra da uygulanmalarının devamı isleniyorsa bu konudaki
düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur. Çünkü olağanüstü halbölgesi veya
bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da
uygulanmalarına devam edilmesi istenilen kuralların içerdiği konular
"olağanüstü halin -gerekli kıldığı konular" olamazlar.
Olağanüstü hal KHK'si çıkarma yetkisi olağanüstü hal süresiyle
sınırlıdır. KHK ile getirilen kuralların nasıl olağanüstü hal öncesine
uygulanmaları olanaksız ise olağanüstü hal sonrasında da uygulanmaları veya
başka bir zamanda veya yerde olağanüstü hal ilânı durumunda uygulanmak üzere
geçerliklerini korumaları olanaksızdır.
Bu nedenle, Anayasa'nın 148. maddesiyle Anayasa'ya uygunluk
denetimine bağlı tutulmayan olağanüstü hal KHK'leri, yalnızca olağanüstü hal
süresince olağanüstü hal ilân edilen yerlerde uygulanmak üzere ve olağanüstü
halin gerekli kıldığı konularda çıkarılan KHK'lerdir. Bu koşulları taşımayan
kurallar olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde sayılamazlar ve Anayasa'ya
uygunluk denetimine bağlıdırlar.
c) Olağanüstü Hal KHK'lerinin Denetimi
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Bu
kararnameler Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayına sunulur: bunların meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve
usul içtüzükte belirlenir." denilmektedir. TBMM, onayına sunulan
olağanüstü hal KHK'lerini aynen kabul edebileceğiveya red edebileceği gibi
değiştirerek de kabul edebilir. Ancak, 121. maddede "olağanüstü hal
KHK'lerinin meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, içtüzükte
belirlenir." denilmesine karşın bu konuda bir içtüzük düzenlemesi
yapılmamıştır. Bu durumda olağanüstü hal KHK'lerinin TBMM'de ne zaman
görüşülecekleri belirsizdir.
Anayasa'nın 148. maddesi birinci fıkrası hükmüne göre, "...
Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla,
Anayasa Mahkemesine dava açılamaz."
Ancak, Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya uygunluk denetimi için önüne
getirilen ve yasama veya yürütme organı tarafından yürürlüğe konulan düzenleyici
işlemin hukuksal nitelemesini yapmak zorundadır. Çünkü,. Anayasa Mahkemesi,
denetlenmesi istenilen metine verilen adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle,
Anayasa Mahkemesi "olağanüstü hal KHK'si" adı altında yapılan
düzenlemelerin Anayasa'nın öngördüğü ve Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı
tutmadığıgerçekten bir "olağanüstü hal KHK'si" niteliğinde olup
olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden
Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır. Anayasa'nın 148. maddesi
yalnızca olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olan düzenlemelerin Anayasa'ya
uygunluk denetimine bağlı tutulmalarına engel oluşturur.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşlere katılmamışlardır.
B. 430 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname:
Anayasa'nın 121. maddesinde olağanüstü hallerde vatandaşlar için
getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her
türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasa'nın 15. maddesindeki ilkeler
doğrultusunda temel hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlandırılacağı veyanasıl
durdurulacağı, durumun gerektirdiği önlemlerin nasıl ve ne biçimde alınacağı,
kamu hizmeti görevlilerinin ne gibi yetkiler kullanacağı, görevlilerin
durumunda ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü hallerde uygulanacak
yönetim usullerinin nelerden oluşacağı konularını düzenleyen bir olağanüstü hal
yasası öngörülmektedir. Anayasa'da yer alan bu hükme uygun olarak 25.10.1983
tarihinde 2935 sayılı "Olağanüstü Hal Kanunu" kabul edilmiştir. Ayrıca,
10.7.1987 günlü ve 285 sayılı "Olağanüstü Hal BölgeValiliği İhdası
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" de çıkarılmıştır.
Bu hükümler çerçevesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bulunan 8
ilde 10.7.1987 tarihinden itibaren olağanüstü hal uygulaması sürerken, bu
düzenlemeler yeterli görülmeyerek yeni düzenlemelere gidilmiş, 413 ve 421
sayılı KHK'ler çıkarılmıştır. Her iki kararname de 9.5.1990 tarihinde çıkarılan
424 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır. "Şiddet Olaylarının
Yaygınlaşması ve Kamu Düzeninin Ciddi Şekilde Bozulması Sebebine Dayalı
OlağanüstüHalin Devamı Süresince Alınacak Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname" adını taşıyan 424 sayılı KHK'de 413 sayılı KHK'deki
düzenlemeler küçük değişiklik dışında yinelenmiştir. "2935 Sayılı Kanun
ile 285 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname" adını taşıyan aynı günlü 425 sayılı KHK'ye de 413 ve
421 sayılı KHK'lerde yer alan kimi hükümler alınmıştır. Daha sonra 426 sayılı
KHK çıkarılarak 285 sayıl) KHK'nin 1. maddesinde sayılan iller arasına Batman
ve Şırnak' illeri de katılmıştır.
"Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı
Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"
adını taşıyan, 16.12.1990 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
430 sayılı Kararname hakkında daha önce iptal davası açılan 420 sayılı KHK'yi
yürürlükten kaldırmıştır. 430 sayılı KHK'nin "Genel Gerekçesi"nde,
"Ancak, söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamede yer alan bazı hükümlerin, olağanüstü
hal bölgesiyle ve süresiyle sınırlı olmamak üzere uygulanabileceği yönünde
oluşan tereddütleri gidermek amacıyla bu konuda geçmişte yaşadığımız ve halen
devam etmekte olan acı tecrübeleri de dikkate almak suretiyle yeni bir
düzenleme ihtiyacı duyulmuştur." denilmektedir.
Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında "Ancak,
olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla,
Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz." denilmektedir.
Fakat, Anayasa Mahkemesi birmetnin Anayasa'ya uygunluk denetimine
bağlı olup olmadığını incelerken veya Anayasa'ya uygunluğunu denetlerken o
metni meydana getiren yasama veya yürütme organının o metni şu veya bu
nitelikte kabul etmesiyle bağlı tutulamaz. Anayasa denetiminin amacı, Anayasa
Mahkemesi'ni incelemesi için önüne getirilen metni nitelendirmesini zorunlu
kılar; tersi durumda yasama veya yürütme organının nitelemede yanılgıya
düştükleri bir metnin denetim dışında kalması kabul edilmiş olur ki bu da
Anayasakoyucu'nun Anayasa'yauygunluk denetimi koymakla güttüğü amaca aykırı
olur.
Bu nedenler, ilk incelemede 430 sayılı KHK'nin dava konusu 1-9.
maddelerinin, Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve
148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönünden dava açılamayacağı
öngörülen kanun hükmünde kararname kuralları niteliğinde olup olmadığının
saptanabilmesi bakımından işin esasına girilmesi kararlaştırılmıştır. Bu
durumda 430 sayılı KHK'nin maddelerinin olağanüstü hal KHK kuralları
niteliğinde olup olmadığının saptanması zorunludur.
Yukarıda açıklandığı gibi bir KHK'nin olağanüstü hal KHK'si
niteliğini taşıyabilmesi için "olağanüstü hal ilân edilen yerlerde",
"olağanüstü hal süresince uygulanmak üzere" ve "olağanüstü halin
gerekli kıldığı konularda" düzenlemelere1e bulunması gerekir.
Olağanüstü hal KHK'-leri olağanüstü hal ilân edilen yerlerde ve olağanüstü hal
süresince uygulanacak olmaları nedeniyle yasalarda değişiklik yapamazlar. Aksi
durumda olağanüstü hal bölgesi dışına taşma söz konusu olur ve olağanüstü hal
bölgesi dışında uygulanacak kurallar bir olağanüstü hal KHK kuralı değildirler.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
C- 430 Sayılı KHK Kurallarının Niteliği ve Olağanüstü Hal KHK
Kuralı Niteliğinde Görülmeyenlerin Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu
l- 1. Madde Yönünden inceleme:
a. 1. maddenin (a) bendinde şöyle denilmektedir. "Olağanüstü
Hal Bölge Valisi veya olağanüstü hal bölgesindeki il valisi bölgedeki
faaliyetleri yanlış aksettirmek veya gerçek dışı haber ve yayınlar yapmak
suretiyle bölgedeki kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına veya bölge
halkının heyecanlanmasına neden olacak veya güvenlik kuvvetlerinin görevlerini
gereği gibi yerine getirmelerini engelleyecek şekilde yayınlanan her türlü
basılmış eserin; kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri matbuanın
basılmasını, bunlardan olağanüstü hal bölgesi dışında basılmış veya çoğaltılmış
olanların bölgeye sokulmasını ve dağıtılmasını yasaklar veya izne bağlar;
basılması ve neşri yasaklanan kitap, dergi, broşür, afiş ve benzeri matbuayı
toplatmakla beraber bu gibi tedbirlerin yetersiz kalması halinde, olağanüstü
hal bölge valisinin teklifi üzerine veya görüşünü almak suretiyle içişleri
Bakanı; bu yayınların bölge içinde veya dışında basılmış olup olmadıklarına
bakılmaksızın, yayınlarının durdurulması veya yayından kaldırılması için sahip
ve/veya sorumlularına ihtarda bulunur; buna rağmen yayma ve dağıtıma devam
edilmesi halinde, basılmalarım veya dağıtılmalarını süreliveya süresiz
yasaklayabilir, gerektiğinde bunları basan matbaaları on güne kadar,
tekerrüründe ise bir aya kadar kapatabilir."
25.10.1983 günlü ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 11.
maddesinin (e) bendinde; gazete, dergi, broşür, kitap, afiş, el ve duvar ilam
ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını,
bunlardan olağanüstü hal bölgesi dışında basılmış ve çoğaltılmış olanların
bölgeye sokulmasını ve dağıtılmasını yasaklamak veya izne bağlamak; basılması
ve neşri yasaklar an kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri matbuatı
toplatmak, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin görevleri arasında sayılmıştır.
Görüldüğü gibi, 430 sayılı KHK ile getirilen yeni düzenleme
temelde 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nda yer almaktadır. Yeni düzenleme,
belirli koşullarda Olağanüstü Hal Bölge Valisi'nin yetkisini olağanüstü hal
bölgesi dışında basılmış olan yayınları da kapsamasına izin vermektedir.
Gerekçede, bölücü faaliyetlerin sadece olağanüstü hal bölgesi
içinde sergilenmediği, basın ve yayın yolu ile yapılan zararlı faaliyetlerin,
başta büyük kentler olmak üzere diğer yörelerde de sürdürüldüğü ve bu nedenle
bu tür zararlı yayınların olağanüstü hal bölgesi içinde veya dışında basılıp basılmadığına
bakılmaksızın aynı önlemlerin alınmasının zorunlu olduğu belirtilmektedir.
İletişim araçlarının son derece geliştiği ve basılı yayınların kısa bir sürede
yurdun her bir köşesine rahatlıkla girebildiği ve bu nedenle de zararlı
yayınlara karşı bu tür önlemlerin gerekli olduğu açıklanmaktadır.
Maddenin (a) bendi ile kimi koşullar altında da olsa içişleri
Bakanı, "bölge içinde veya dışında basılmış olup olmadığına
bakılmaksızın" her türlü yayın hakkında yasaklama ve gerektiğinde bunları
basan matbaaları kapatma yetkileriyle donatılmaktadır. Bu hüküm olağanüstü hal
bölgesi dışına taşan kısmıyla bir olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde
değildir. Başka bir anlatımla fa) bendinin olağanüstü hal bölgesi dışına taşan
kısmı Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148.
maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönünden Anayasa'ya aykırılık
savıyla dava açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğinde değildir. Bu
nedenle Anayasa'ya uygunluk denetimi kapsamı dışında tutulamaz.
Maddenin (a) bendi olağanüstü hal bölgesi dışında basılan yayınlar
hakkında da bölge içinde basılmış olanlar gibi sınırlamalar ve yaptırımlar
getirmektedir.
Olağanüstü hal yurdun bir bölgesinde ilân edilmişse, olağanüstü
hal KHK'leri ile yapılan düzenlemelerin bu bölge dışına taşmaması gerekir. Bu
koşulu taşımayan KHK'ler olağanüstü hal KHK'leri olarak kabul edilemezler.
Bunlar olağan KHK sayılabilirler. Ancak, bu durumda da bu kural, bir yetki
yasasına dayanmadığından iptal edilmesi gerekir. Gerçi Olağanüstü Hal
Yasası'nın 4. maddesi KHK'yi düzenlemiştir.Fakat bu düzenleme yalnızca
olağanüstü hallerde çıkarılacak KHK'lerle ilgilidir. Oysa, Anayasa'nın 91.
maddesinin ikinci fıkrasına göre "Yetki Kanunu çıkarılacak kanun hükmünde
kararnamenin amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma sürelerini ve süresi
içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını" gösterir.
Kaldı ki, konu bakımından da kararnamenin bu hükmü "Kişinin Hakları ve
Ödevleri" bölümünden "Basın Hürriyeti"ni düzenlemektedir ki,
buna Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrasına göre olanak yoktur. Bu
nedenler karşısında, 430 sayılı KHK'nin 1. maddesinin (a) bendi Anayasa'nın 91.
maddesine aykırıdır.
Ülkenin, bir bölgesinde ortaya çıkan şiddet olaylarının
yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması nedeniyle ilân edilen
olağanüstü halin, olağanüstü hal ilân edilmeyen bölgelere uygulanması ülkenin
bütününü olağanüstü hal rejimi ile yönetme olanağına yol açar. Anayasa'nın bunu
amaçladığı düşünülemez. Böyle bir yetkinin anayasal dayanağı olduğu savında da
bulunulamaz. O nedenle, böyle bir düzenleme Anayasa'nın 6. maddesinin ikinci
fıkrasındaki "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir
Devlet yetkisi kullanamaz." hükmüne aykırıdır.
Bu durum, ayrıca yasama yetkisinin devri niteliğinde de
sayılabilir. Hiç kuşkusuz olağanüstü halin uygulandığı bölge olağanüstü
olayların yaşandığı bölgedir. Ülkenin bir veya birçok bölgesinde veya
bütününde, olağan yönetim usulleri ile çözümlenemeyecek sorunlarla
karşılaşıldığında, bu bölgelerde veya ülkenin bütününde olağanüstü hal ilân
edilir ve Olağanüstü Hal Yasası uygulanmaya başlar. Gerekirse bu bölgelerde
uygulanmak üzere KHK'ler çıkarılabilir. Olağanüstü hale ilişkin KHK'lerin
uygulanacağı yer, olağanüstü hal ilân edilen bölgelerdir. Olağanüstü hal ise
KHK ile değil, bir Bakanlar Kurulu kararıyla ilân edilir. Ayrıca, Anayasa'ya
göre Bakanlar Kurulu'nca ilân edilen olağanüstü halin Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin onayına sunulması gerekir. Ülkenin bir bölgesinde ilân edilen
olağanüstü hal nedeniyle olağanüstü hal ilân edilmeyen ve Meclis'in
onaylamadığı bölgelerde olağanüstü hal yönetimi uygulamak ülkenin tümünü
olağanüstü hal ile yönetmek demektir.
Olağanüstü hal ilân edilmeyen bölgelerde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması ancak yasayla olur. Anayasa'nın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar kişi haklan ve ödevleri
ile dördüncü bölümünde yer alan siyasal haklar ve ödevler olağan KHK'lerle
düzenlenemez. Bu ilke temel hak ve özgürlüklerin sınıflandırılmasının sınırının
en asgari ölçütünü oluşturur. O halde, özgürlükleri sınırlandırırken bu ilkeye
uymamak Anayasa'ya aykırılık oluşturacaktır. Bu nedenlerle bendin olağanüstü
hal bölgesi dışına taşan bölümü Anayasa'nın 7. maddesine de aykırıdır.
Olağanüstü hal ilân edilmeyen yerlerde olağanüstü hal KHK'lerini
uygulamak Anayasamızın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında insan
haklarına saygılı devlet ilkesine de aykırılık oluşturur.
1. maddenin (a) bendinin olağanüstü hal bölgesi dışına taşan kısmı
bu yönlerden incelendiğinde Anayasa'nın 2. maddesindeki ilkelere de aykırıdır.
İptali gerekir.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL, Yavuz NAZA-ROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
b. 1. maddenin (b) bendinde "Olağanüstü hal ilân edilen
illerde genel güvenlik ve kamu düzeni bakımından, yer değiştirmek talebinde
bulunanlar ile isteyerek veya zor ve baskı sonucu zararlı faaliyetlerde
bulunanlar veyahut kamu düzenini bozan veya kamu düzenini bozacağı kanısını
uyandıran kişi ve topluluklardan gerekli görülenler, Olağanüstü Hal Bölge
Valisinintakdirine göre, olağanüstü hal süresini aşmamak üzere bölge dışına
çıkarılır. Gerektiğinde banlara İçişleri Bakanlığı'nca belirlenecek esaslara
göre, belli bir yerde ikamet etmeleri şartıyla Geliştirme ve Destekleme
Fonundan mali destek sağlanır." denilmektedir.
Benzer bir düzenleme 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasası'nın 11.
maddesinin (k) bendinde yer almaktadır. Bu bende göre, Olağanüstü Hal Bölge
Valisi'nin "Kamu düzenini veya kamu güvenini bozabileceği kanısını
uyandıran kişi ve toplulukların bölgeye girişini yasaklamak, bölge dışına
çıkarmak veya bölge içinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini
yasaklamak" yetkileri bulunmaktadır.
Maddenin (b) bendiyle yapılan düzenlemede, yer değiştirme isteminde
bulunanlar ile genel güvenlik ve kamu düzeni bakımından isteyerek veya zor ve
baskı ile zararlı faaliyette bulunanların bölge dışına çıkarılmaları konusuna
insancıl yönden yaklaşmış ve bu kişilerin çeşitli baskılardan kurtarılması ve
gittikleri bölgede kendilerine gerekli desteğin sağlanması esas alınmıştır.
Bunların zarar görmelerinin önlenebilmesi için Olağanüstü Hal Yasası'nda
bulunmayan bir hüküm getirilerek, gerektiğinde bunlara İçişleri Bakanlığı'nca
belirlenecek esaslara göre, belli bir yerde ikâmet etmeleri koşuluyla
Geliştirme ve Destekleme Fonu'ndan mali destek sağlanması yoluna gidilmiştir.
424 sayılı KHK'de benzer bir hüküm bulunmaktaydı. Ancak, anılan
KHK'de Bölge Valisi'nin bu yetkileri "mücavir illerde" de geçerli idi
ve ayrıca olağanüstü hal bölgesi dışında belirlenecek yerlerde oturma
zorunluluğu yer almıştı. Dava konusu bent ise "olağanüstü hal
süresince", "olağanüstü halin gerekli kıldığı bir konuda" ve
"olağanüstü hal ilân edilen yerlerde uygulanmak" üzere çıkarılmıştır.
430 sayılı KHK'nin birinci maddesinin (b) bendi, Anayasa'nın 148.maddesinin
birinci fıkrasına göre biçim ve öz yönünden dava açılamayacağı öngörülen bir
olağanüstü hal kanun hükmünde kararname kuralı niteliğinde olduğundan bu bent
ile ilgili iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
c- Maddenin (c) bendinde "Olağanüstü Hal Bölge Valisinin 285
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (h)
bendinde yazılı yetkileri kullandığı yerlerde ikâmet edenler veya bu gibi
yerlerde ikâmet etmekte olup da can ve mal güvenliği gerekçeleriyle yerlerini
daha önce terketmek zorunda kalanlar ile yaptırılan inceleme sonucu işe
yerleştirilmelerinde zaruret görülenler diledikleri takdirde, olağanüstü hal
bölge içinde veya dışında ikâmete tâbi tutulabilirler. Bunlara yerleşmeleri
için Geliştirme ve Destekleme Fonundan mali destek sağlanabilir veya
kendilerine iş temin edilebilir. Bu maksatla ekli cetvelde yer alan kadrolar
ihdas edilerek İçişleri Bakanlığının emrine tahsis edilmiştir. Bu kadroların
sayısını % 25'ine kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Gerekli hallerde
İçişleri Bakanlığınca bu kadroların hiyerarşik yapıyı bozmamak kaydıyla sınıf,
unvan ve dereceleri değiştirilmek suretiyle söz konusu kişilerin müşterek
kararla bu kadrolara atanmaları sağlanır. Bu kişiler görevlendirildikleri kamu
kurum ve kuruluşlarına kadroları ve/ veya pozisyonları ile birlikte devredilir.
Bunların ücret ve her türlü özlük haklan bu kuruluşlarca karşılanır.
Bu gibi kişilerden işçi statüsünde olanlar için ise en çok kırkbin
adet işçi pozisyonu ihdas edilmesi hususunda İçişleri Bakanı yetkili
kılınmıştır.
Bu kadroların ve pozisyonların kullanma şartları, personelin
niteliği, sınav yapılıp yapılmayacağı, kadroların ve pozisyonların herhangi bir
nedenle boşalması halinde İçişleri Bakanlığına iadesi ve diğer hususlar adı
geçen Bakanlıkça tespit edilir.
ikâmet konusunda ve ilgililerin talepleri halinde 14.6.1934
tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu hükümleri uygulanabilir."
denilmektedir. Kısaca bu hüküm, 657, 1475 sayılı Yasalar ile diğer ilgili
mevzuatta aranan koşullara bazı ayrıklıklar getirmektedir. Bu konudaki tüm
yetki İçişleri Bakanlığı'na bırakılmaktadır.
Bent olağanüstü hal bölgesi dışında zorunlu ikâmet
öngörmemektedir. Bu durumuyla (c) bendi Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü
fıkrasında çıkarılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve
öz yönünden Anayasa'ya aykırılığı savıyla dava açılamayacağı öngörülen KHK
kuralı niteliğinde olduğundan bu bende ilişkin davanın yetkisizlik nedeniyle
reddi gerekir.
2- 2. Madde Yönünden İnceleme:
Madde şöyledir: "Olağanüstü Hal Bölge Valisi; 285 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede sayılan ve olağanüstü hal ilân edilen illerde ve
olağanüstü halin devamı süresince grev, lokavt yetkisinin kullanılması, irade
beyanı, referandum gibi sendikal faaliyetleri durdurabilir veya izne bağlar;
tahrip, yağma, işgal, fiili durum, boykot, iş yavaşlatılması, çalışma
özgürlüğünün kısıtlanması ve işyerlerinin kapatılması gibi hareketleri
yasaklar, önler veya gerekli göreceği başkaca önleyici tedbirleri de
alabilir."
424 sayıl' KHK'nin 1. maddesinin (c) bendinde yer alan benzer
hüküm 430 sayılı KHK'ye "mücavir iller" dışarda bırakılmak ve
yalnızca olağanüstü hal ilan edilen illerde uygulanmak üzere alınmıştır. Madde
bu biçimiyle olağanüstü hal KHK kuralı niteliği taşımaktadır. 2. madde
Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkarılabileceği ve 148.
maddesinin birinci fıkrasında biçim ve öz yönünden Anayasa'ya aykırılık savıyla
dava açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğinde olduğundan bu maddeye
ilişkin davanın yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
3- 3. Madde Yönünden İnceleme:
a- 3. maddenin (a) bendi ile 425 sayılı KHK'nin 4. maddesi aynı
konuları aynı biçimde düzenlemektedirler. KHK'nin 3. maddesinin (a) bendi
şöyledir: "Olağanüstü hal ilân edilen illerde ve olağanüstü halin devamı
süresince Olağanüstü Hal Bölge Valisi;
a) Görev alanı içindeki illerde güvenlik, asayiş ve kamu düzeni
bakımından çalışmalarında sakınca görülen ve hizmetlerinden yararlanılamayan
kamu personelinin yer değiştirmesini veya görev alam dışında geçici veya
sürekli olarak görevlendirilmesini ilgili kurum veya kuruluştan isteyebilir. Bu
istekleri derhal yerine getirilir. Bu personel hakkında kendi özel
kanunlarındaki hükümler uygulanır."
Buna benzer bir hüküm yürürlükten kaldırılan 424 sayılı KHK'nin 4.
maddesinde de yer almaktaydı. Bu madde, 430 sayılı KHK'ye "mücavir
iller" yerine sadece "olağanüstü hal ilân edilen iller"
biçiminde değiştirilerek, yani uygulama alanı daraltılarak alınmıştır. Madde bu
biçime dönüştükten sonra 425 sayılı KHK'nin 4.maddesine benzer bir duruma
gelmiştir.
3. maddenin gerekçesinde "285 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede yer alan bu hüküm, herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan bu
Kanun Hükmünde Kararnameye aktarılmış ve bu suretle güvenlik, asayiş ve kamu
düzeni bakımından çalışmalarında sakınca görülen veya hizmetlerinden
yararlanılmayan kamu personelinin de, istenmeyen faaliyetlerinin önüne
geçilmesi yoluna gidilmiştir." denilmektedir.
Maddenin (a) bendi ile getirilen kural "olağanüstü hal
süresince", "olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" ve
"olağanüstü hal ilân edilen illerde uygulanmak üzere" çıkarılmıştır.
Bu nedenle olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olduğundan bu bende yönelik
istemin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
b- Maddenin (b) bendinde "Olağanüstü hal ilânına neden olan
olaylara ilişkin suç dosyalarının dava açılmak üzere mahalli Cumhuriyet
Başsavcılığından, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine giren suçlarda dava
açılmasını da Devlet Güvenlik Mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet Başsavcısından
isteyebilir ve bu istekler yerine getirilir.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine giren suçları ihbar
edenlerin hüviyetleri ve rızaları olmadıkça veya ihbarın mahiyeti kendi
haklarında suç teşkil etmedikçe açıklanmaz." denilmektedir.
Bu hükümle güdülen amaç,Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin görevine
giren suçlarda zaman kaybına neden olmadan davanın açılması ve sanıkların bir
an önce mahkemeye çıkarılmasıdır. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin görevine
girmeyen suçlarda yine Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 148. maddesi
uygulanacaktır. Diğer yandan, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin görevine giren
suçları ihbar edenlerin kimlikleri, rızaları olmadıkça ve ihbarın niteliği
kendi haklarında suç oluşturmadıkça açıklanmayacağı da belirtilmektedir.
(b) bendi de olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olduğundan
iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
c- Maddenin (c) bendinde şöyle denilmektedir: "Hükümlü veya
tutuklulardan, olağanüstü hal ilânına neden olan suçların soruşturulmasında
ifadelerine başvurulması gerekenler, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin teklifi
üzerine yetkili Cumhuriyet Başsavcısının talebi ve hâkimin kararı ile, her
defasında on günü geçmemek üzere ceza infaz kurumu veya tutukevinden alınabilir.
Bu süre hükümlülük veya tutukluluktageçmiş sayılır. Hükümlü veya tutuklu, ceza
infaz kurum veya tutukevinden ayrılış ve dönüşlerinde sağlık durumunun doktor
raporu ile tespitini talep edebilir.
Bu süre içinde tutuklama kararının kaldırılması ya da hükümlülük
sürelerinin sona ermesi durumunda, keyfiyet derhal bulundurulduğu yer
Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir."
Bent olağanüstü hal süresince, olağanüstü halin gerekli kıldığı
konularda ve olağanüstü hal bölgesi içinde uygulanmak üzere verilen bir yetkiyi
düzenlemektedir. Ayrıca bent, hükümlü veya tutukluların işkenceye maruz
kalmalarını önlemek amacıyla infaz kurumundan ayrılış ve dönüşlerinde sağlık
durumlarının doktor raporuyla saptanmalarına da olanak getirmektedir. Bent,
olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olduğundan iptal isteminin yetkisizlik
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.
d- (d) bendinde, "Gecikmesinde sakınca görülen hallerde
zabıtanın talebi üzerine veya gerek görüldüğünde, yollarda, meskûn mahallerde
genel aramalar, özel ve tüzelkişilere ait ev, işyeri ve eklentileri ile umuma
açık olmayan mahallerde aramalar yaptırabilir." denilmektedir. Bu nedenle
de "olağanüstü hal ilân edilen illerde", "olağanüstü halin
devamı süresince" ve "olağanüstü halin gerektirdiği bir konuda"
Bölge Valisi'ne verilen bir yetkiyi düzenlediğinden ve bu biçimiyle olağanüstü
hal KHK kuralı niteliğinde olduğundan iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle
reddine karar verilmesi gerekmektedir.
e- (e) bendinde Bölge Valisi "Bölge illerinin iktisadi,
sosyal ve. kültürel yönden kalkınmasına ve görevinin ifasına ilişkin yatırım
"tekliflerinde bulunabilir." denilmektedir. Bu bendde olağanüstü hal
KHK kuralı niteliğindedir. Yetkisizlik nedeniyle iptal isteminin reddi
gerekmektedir.
f- (f) bendinde "Olağanüstü hal bölgesine dahil illerle
ilgili veya bu bölgeyi etkileyecek yayınlarda Türkiye Radyo -Televizyon Kurumu
Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
ile koordinasyon ve işbirliği yapmakla yükümlüdür." denilmekte ve (g) bendi
ile de Bölge Valisi'nin "Görev alanındayürütülen çalışmalar konusunda
Bölge Valiliğince hazırlanan bildiri, bülten ve açıklamaların TRT Kurumundan
aynen yayınlanmasını isteyebilir." kuralı getirilmektedir. Her iki bent
"olağanüstü hal ilân edilen illerde, olağanüstü halin devamı süresince ve
olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda" Bölge Valisi'ne verilen
yetkiyi düzenlemekte olduklarından iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle reddi
gerekmektedir.
4- 4. Madde Yönünden İnceleme:
4. maddede: "285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü
maddesinin son iki fıkrasında yer alan "yetki devri" ile İçişleri
Bakanına tanınan diğer yetkilerin ilgili hükümleri, bu Kanun Hükmünde Kararname
ile getirilen ilave tedbirlere ilişkin yetkiler için de geçerlidir." denilmektedir.
285 sayılı KHK'nin 4. maddesi Bölge Valisi'nin görev ve yetkilerini
düzenlemektedir. Bu maddenin son iki fıkrası Bölge Valisi'nin bu yetkilerden
gerekli gördüklerini görev alanındaki İllerin valilerine ve Jandarma Asayiş
Komutanı'na devredebileceğin! ve İçişleri Bakanı'nın da bu yetkilerden gerekli
gördüklerini re'sen kullanabileceği gibi bölgedeki görevli sorumlular hakkında
soruşturma açabileceğini ve görevden uzaklaştırabileceğini hükme bağlamaktadır.
Madde, bu biçimiyle Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında
çıkarılabileceği ve148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönünden
Anayasa'ya aykırılığı savıyla dava açılamayacağı öngörülen KHK kuralı
niteliğinde olduğundan bu maddeye ilişkin istemin yetkisizlik nedeniyle reddi
gerekir.
5- 5. Madde Yönünden İnceleme:
5. madde424 sayılı KHK'de de yer alan ancak verilecek tazminat
miktarlarında azaltma yapan bir hüküm içermektedir. Bu madde, Olağanüstü Ha]
Bölgesi ile mücavir iller içinde, ya da dışında basılmış olup olmadıklarına
bakılmaksızın yapılan yayınlarla "kişilik hakları"na (kararnamede
"kişisel haklarına" denilmektedir) saldırıda bulunulması durumunda
hükmedilecek tazminat miktarını düzenlemektedir. Beşinci maddede şöyle
denilmektedir: "285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihdas edilen
Olağanüstü Hal Bölge Valiliğive olağanüstü halin devamı süresince; olağanüstü
hal bölgesi ve mücavir illerde ilgili kanun ve kanun hükmünde kararnameler
gereğince alınan tedbirler, yapılan uygulamalara, kullanılan yetkiler ve bu
maksatla alınan kararlar neden gösterilerek, görevli veyetkililer hakkında
olağanüstü hal bölgesi ile mücavir iller içinde veya dışında basılmış olup
olmadığına bakılmaksızın yapılan yayınlar sebebiyle kişisel haklarına saldırıda
bulunulan görevli ve yetkililerin Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanununun
hükümlerine dayanan manevi tazminat talepleri sonucunda tazminata
hükmedilmesine karar verildiği takdirde, tazminatın miktarı; yayının mevkuteler
ile yapılması halinde, mevkute aylık veya bir aydan fazla süreli ise bir önceki
fiili satış miktarının toplam satışbedeli tutarının; mevkute bir aydan az
süreli ise bir önceki fiili satış miktarının toplam satış bedeli tutarının:
mevkute niteliğinde bulunmayan basılı eserler ile yeni yayına giren mevkuteler
hakkında ise, en yüksek tirajlı günlük mevkutenin bir önceki ayortalama satış
tutarının yüzde yetmiş beşinden az olamaz".
Madde, olağanüstü hal bölgesi ile mücavir iller içinde basılmış
olup olmadığına bakılmaksızın yayın yoluyla göre\di ve yetkililerin kişilik
haklarına bir saldırı olmuşsa hükmedilecek tazminat miktarlarını artırmaktadır.
Madde olağanüstü hal bölgesi dışım da kapsamakta, ayrıca mücavir il kavramına
da yer vermektedir. Anayasa ve Olağanüstü Hal Kanunu'nda yer almayan bu kavrama
ilk olarak 285 sayılı KHK'de yer verilmiş ve daha sonra 421 ve 424 sayılıKHK'lerde
yer almıştır. Ancak, mücavir il kavramı anayasal dayanaktan yoksundur. Mücavir
iller Bölge Valisi'nin talebi, İçişleri Bakanı'nın teklifi ve Başbakan'ın
onayıyla belirlenmekte ve olağanüstü hal ilân edilmeyen bu bölgelerde
olağanüstü hal kuralları uygulanabilmektedir. O halde mücavir iller gerçekte
eylemli olarak olağanüstü halin uygulandığı yerler olmaktadır. 5. madde olağanüstü
hal bölgesi dışına taşan hükümleri yönünden bir olağanüstü hal KHK kuralı
niteliğinde değildir. Bu nedenle Anayasa'yauygunluk denetimine bağlıdır.
Maddenin, olağanüstü hal bölgesi dışına taşan bölümü 1. maddenin (a) bendi için
söylenen nedenlerle Anayasa'nın 2., 6., 7., 91., 120. ve 121. maddelerine
aykırıdır, iptali gerekir.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
6- 6. Madde Yönünden İnceleme:
6. madde şöyledir: "Olağanüstü hal bölgesine dahil illerde
ilgili kanun ve kanun hükmünde kararnameler gereğince alınan tedbirler, yapılan
uygulamalar, kullanılan yetkiler ve. bu maksatla alınan kararlar neden
gösterilerek görevli ve yetkililer hakkında, olağanüstü hal bölgesindeki iller
içinde veya dışında basılmış olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ceza Kanununun
480 inci maddesinde yazılı hakaret suçlarının gerçeğe aykırı yazı, haber,
havadis, fotoğraf veya vesikaların neşredilmesi veya her türlü olay ve
vesikaların tahrif edilerek yayınlanması suretiyle işlenmesi halinde, faillere
ilgili maddelerde yazılı cezalara ilave olarak yüz milyon liradan ikiyüz milyon
liraya kadarağır para cezası verilir.
Bu fiillerin 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı Basın Kanununun 3
üncü maddesinde belirtilen mevkuteler vasıtasıyla işlenmesi halinde,
sahiplerine de aynı cezalar verilir. Ancak, hükmedilecek ağır para cezası yüz
milyon liradan az olamaz. Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine
verilecek cezanın yarısı uygulanır.
Bu maddenin tatbiki, bu hususta ayrıca şikayette bulunulmasına
bağlıdır. Şikayet dilekçesi verilmediği takdirde gerçeğe aykırılık re'sen
araştırılamaz. Bu husustaki şikayetin Türk Ceza Kanununun 490 inci maddesindeki
süre içinde yapılması gerekir.
Türk Ceza Kanununun 158, 159 ve 268 inci maddelerinde yazılı
hakaret suçlarının, birinci ve ikinci fıkrada yazılı şekilde islenmesi halinde,
bu maddelerde gösterilen suçlan işleyen failler de, yukarıdaki fıkralar
hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılır.
Türk Ceza Kanununun 481 inci maddesinin uygulandığı hallerde bu
madde hükümleri tatbik edilmez."
KHK'nin 6. maddesinde, Olağanüstü Hal Bölgesi görevlilerine karşı
Türk Ceza Kanunu'nun 480. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yazılı hakaret
suçunun olağanüstü hal bölgesi içinde veya dışında işlenmiş olup olmadığı
ayrımı gözetilmeden düzenleme yapılmıştır. Madde ile olağanüstü hal bölgesi
dışında işlenen suçlar yönündengetirilen kural olağanüstü hal KHK kuralı
niteliğinde değildir. Bu nedenle Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlıdır. Daha
önce olağanüstü hal bölgesi dışına taşma konusundaki Anayasa'ya aykırılık
gerekçeleri burada da aynen geçerlidir. Bu nedenle maddeninolağanüstü hal
bölgesi dışında işlenen suçlar yönünden getirdiği düzenleme Anayasa'nın 2., 6.,
7., 91.. 120. ve 121. maddelerine aykırıdır. Ayrıca kararnamenin bu maddesi
Türk Ceza Kanunu'nun konusuna giren hususlarda düzenlemeler yapmaktadır. Oysa,
Anayasa'nın suç ve cezalara ilişkin esaslar başlığını taşıyan 38. maddesinin
üçüncü fıkrasında "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ar çak
kanunla konulur." denilmektedir. Bu bakımdan maddenin olağanüstü hal
bölgesi dışında işlenen suçlar yönünden getirilen düzenleme Anayasa'nın 38.
maddesine de aykırıdır, iptali gerekir.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEE, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
7- 7. Madde Yönünden İnceleme:
7. madde şöyledir: "285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
sayılan illerde ve olağanüstü halin devamı süresince; Türk Ceza Kanununun 125
inci maddesindeki suçu işleyenler ile ilgili olarak, aynı Kanunun 169 uncu
maddesindeki eylemlerde bulunanlar hakkında, 169 uncu maddeye göre verilecek
cezalar, bir kat artırılarak hükmolunur."
285 sayılı KHK'de sayılan iller olağanüstü halin ilân edildiği
illerdir. Bu nedenle olağanüstü hal bölgesi dışına taşma söz konusu değildir.
Bu maddeye göre olağanüstü hal bölgesinde Türk Ceza Yasası'nın
125. maddesindeki suçu işleyenlerle ilgili olarak, aynı Yasa'nın 169.
maddesindeki eylemlerde bulunanlar hakkında, 169. maddeye göre verilecek
cezaların bir kat artırılacağı hükme bağlanmıştır. Böylece üç yıldan beş yıla
kadar ağır hapis cezası bir kat artırılacaktır. Bu yolla Türk Ceza Kanunu'nun
169. maddesinin kapsamına giren bir suç işleyerek, asıl faillere yardımcı
olanların cezalan da bir kat artırılmıştır.
Bu kural "olağanüstü hal süresince", "olağanüstü
halin gerekli kıldığı konularda" ve "olağanüstü hal ilân edilen
illerde uygulanmak üzere" çıkarılmıştır. Bu nedenle, Anayasa'ya uygunluk
denetimine bağlı olmayan olağanüstü hal KHK kuralı niteliğindedir. Bu madde ile
ilgili iptal isteminin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir.
Güven DİNÇER bu görüşe katılmamıştır.
8- 8. Madde Yönünden İnceleme:
Maddede; "Bu Kanun Hükmünde Kararname ile içişleri Bakanına,
Olağanüstü Hal Bölge Valisine ve olağanüstü hal bölgesi dahilindeki il
valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı bunlar hakkında cezai, mali veya hukuki sorumluluk
iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine
başvurulamaz. Kişilerin sebepsiz uğradıkları zarardan dolayı Devletten tazminat
talep etme haklan saklıdır." denilmektedir.
Bu kural "olağanüstü hal süresince", "olağanüstü
halin gerekli kıldığı konularda" ve "olağanüstü hal ilân edilen
illerde uygulanmak üzere" çıkarılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin olağanüstü
hal KHK'lerini denetleme yetkisi bulunmamaktadır. 430 sayılı KHK, TBMM'nce
onaylanmadığından henüz yasaya dönüşmemiştir. Yapılan düzenleme olağanüstü hal
KHK kuralı niteliğinde olduğundan yetkisizlik nedeniyle iptali isteminin reddi
gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Mustafa ŞAHİN, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER ve
Yalçın ACARGÜN bu görüşe katılmamışlardır.
9- 9. Madde Yönünden İnceleme:
Maddede şöyle denilmektedir: "Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmaya, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını
tehlikeye düşürmeye, temel hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelen eylemlerin
mücavir illerde de genişleme istidadı göstermesi hallerinde, Bu Kanun Hükmünde
Kararname ile İçişleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine verilen görev ve
yetkiler bu kişilerce mücavir illere de münhasır olmak üzere kullanılır."
Madde ile Anayasa'da öngörülen biçimde olağanüstü ha) ilân
edilmeyen mücavir illerde de olağanüstü hal yetkisinin kullanılacağı esası
getirilmektedir. Bu durum, Anayasa'da yazılı ilkelere uymadan yani olağanüstü
hal ilân edilmeyen yerlerde de olağanüstü hal kurallarının uygulanmasına olanak
vermektedir. Bu nedenle olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde değildir.
Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlıdır. Madde daha önce açıklanan gerekçelerle
Anayasa'nın 2., 6., 7., 91., 120. ve 121. maddelerine aykırılık oluşturduğundan
iptaline kararverilmesi gerekir.
Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim
KILIÇ bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
15.12.1990 günlü, 430 sayılı "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave Tedbirler Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname"nin:
A- 1. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin "...
olağanüstü hal bölgesi dışı . . .",
B- 5. maddesinin "... olağanüstü hal bölgesi dışı ..."
ve "... mücavir iller ...",
C- 6. maddesinin "... olağanüstü hal bölgesi dışı . .
.", yönlerinden olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olmadıklarına ve
Anayasa'ya aykırı olduklarından İPTALLERİNE, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol
CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
D- 9. maddesinin olağanüstü hal KHK kuralı niteliğinde olmadığına
ve Anayasa'ya aykırı olduğundan İPTALİNE, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL, Erol
CANSEL, Yavuz NAZAROĞLU ve Haşim KILIÇ'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
E- 1. maddenin ikinci fıkrasının (b) ve (c) bentleriyle 2., 3. ve
4. maddelerinin Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında çıkartılabileceği
ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı
savıyla Anayasa Mahkemesi'nde dava açılamayacağı Öngörülen KHK kuralları
niteliğinde olduklarından bunlara yönelik iptal istemlerinin yetkisizlik
nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 7. maddesi Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında
çıkartılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz
yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ne dava
açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğinde olduğundan iptal isteminin
yetkisizlik nedeniyle REDDİNE, Güven DİNÇER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
G- 8. maddesi Anayasa'nın 121. maddesinin üçüncü fıkrasında
çıkartılabileceği ve 148. maddesinin birinci fıkrasında da biçim ve öz
yönlerinden Anayasa'ya aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'ne dava
açılamayacağı öngörülen KHK kuralı niteliğinde olduğundan iptal isteminin
yetkisizlik nedeniyle REDDİNE, Yekta Güngör ÖZDEN, Mustafa ŞAHİN, SelçukTÜZÜN,
Ahmet N. SEZER ve Yalçın ACARGÜN'ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
3.7.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılan 430 sayılı KHK'nin 8.
maddesi, bu KHK'yle İçişleri Bakanı'na, Olağanüstü Hal Bölge Valisi'ne ve
olağanüstü hal bölgesi içindeki illerin valilerine tanınan yetkilerin
kullanılması kapsamında her türlü karar ve işlemlerinden dolayı sanları
belirtilen yöneticiler hakkında ceza, hukuk ve akçalı sorumluluk savında
bulunulamayacağını ve bu amaçla herhangi bir yargı yerine başvurulamayacağını
açıklamaktadır. Maddenin birinci tümcesinin olağanüstü durum bölgesi
yöneticilerine getirdiği koruma, onların tüm karar ve işlemleri nedeniyle
sorumlu tutulmamalarıdır. Daha kısa bir anlatımla, sorumsuz olmalarıdır.
İçişleri Bakanı'na, Bölge Valisi'ne ve. olağanüstü durum bölgesi içindeki
illerin valilerine, olağanüstü durum süresince ve olağanüstü durumla ilgili ve
sınırlı olarak tanınan sorumsuzluk, göreve bağlı bir ayrıcalıktır. KHK'nin 8.
maddesinde sayılan yöneticilerin çalışmalarında başarılı olmaları, çekinmeden
görev yapmaları, ceza ve hukuk davalarıyla engellenip güçlerinin kırılmaması
amacıyla yürürlüğe konulan bu madde, gerçekte yasalara uygun çalışanları her
yönden korumaya yeterli kuralların varlığıyla çelişmektedir. Çalışmalarındasapma,
aşırılık, aykırılık ve sakınca bulunmayan yöneticinin çekineceği hiçbir neden
olamaz. Çalışmalarında kusurlu olanın özel biçimde korunmasının da gereği ve
yararı yoktur. Kaldıki, haksız, gereksiz ve dayanaksız suçlamalarla davalarda
yöneticilerin almaları doğa' olan olumlu sonuçlar kendilerini daha güçlü kılar.
Yasal yöntemler izlenerek yürütülen kovuşturma ve soruşturmalar yöneticiler
için bir güvencedir. Memurların yargılanmasına ilişkin geçici yasa Osmanlı
Dönemi'nden bu yana uygulanmaktadır. Anayasa'nın 129. maddesinin beşinci ve
altıncı fıkralarının sağladığı güvence de ortadadır. Anayasa'ya ve yasalara
bağlı kalarak görev yapmak zorunda olanların özel korunmaya gereksinimi yoktur.
Anayasal ve yasal güvenceler yeterlidir. Bunlara uygun çalışma özeninden
vazgeçirecek, gelişigüzel, başına buyruk görev yapmaya itecek özel koruma
zararlıdır. Üst düzey yöneticiler özel korumalarla, kendilerinin yönetim,
gözetim ve denetimlerindeki görevlilerin aykırı tutum ve davranışlarını da
önleyemezler. Onların verecekleri bilgiler ve kanıtlar gerçek dışı olduğunda,
onlara dayanarak aldıkları kararlarla yaptıkları işlemler geçerli sayılır,
sonuçları ne olursa olsun katlanılır. Oysa, görevlilerin özenle çalışmaları,
sorumlu tutulacaklarını bilmeleriyle olanaklıdır. Sorumsuz kimsenin eylemine
sınır getirilemez.
Görevlilerin huzur ve güven içinde çalışması için devlet yeterli
düzeyde önlem alacaktır. Güvenceler sağlayacaktır. Bu olanaklar vardır.
Bunlarda hukuku yadsıyıp dışlayarak aşırılığa gitmek, görevlilere karşı
sakıncalı girişimlere neden olabilir. Ayrıca, görevlilerin sakıncalı eylem ve
işlemlerini devlet adına yaparak devleti yıpratmalarına, devlete duyulan
saygıyı ve güveni sarsmalarına, kendilerini devlet yerine koyarak ölçüsüz
davranmalarına yol açabilir. Yargı güvencesi iki yanlıdır, hem yargıya başvuran
davacıyı, yakmanı hem de kendisi hakkında dava açılanı, suçlananı korur. Yargı
yolu kapalı, yargı güvencesi yok olursa, tehlike ve sakıncanın boyut-lan büyür.
Yargı kapısı herkese, her zaman her koşulda ve durumda açık kalacak en sağlıklı
güvence kapısıdır.
KHK'nin 8. maddesi, belirtilen yöneticilerin eylem ve işlemlerini
yargı denetimi dışında bırakmakla Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına
açıkça aykırıdır. 125. maddenin altıncı fıkrası, olağanüstü durumlarda kamu
düzeni ve sağlık nedenleriyle ancak yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin
sınırlanabileceğini öngörmektedir. Demek ki dava açılması engellenemez,
yürütmenin durdurulması kararı bile büsbütün ortadan kaldırılamaz, iki koşulla
sınırlanabilir. Belirtilen iki koşulda bile sınır getirilebilir, tümüyle
önlenemez. Anayasa'nın 120. ve 121. maddelerinde de bu değerlendirmeye ters
düşen, KHK'nin 8. maddesini doğrulayan bir içerik yoktur. KHK'nin dava konusu
düzenlemesi, Anayasa'nın hukuk devletive yasa önünde eşitlik ilkelerine de
uygun düşmemektedir. Hukuk devletinin en özgün niteliği, hak arama özgürlüğünün
kutsallığı ile yargı denetiminin varlığını içtenlikle benimsemesidir.
Yurttaşların ve ilgililerin, kimi yöneticilerin işlem ve eylemlerinekarşı dava
haklarını ortadan kaldıran bir düzenleme Anayasa katında geçerli sayılamaz. Bu
hakkın, Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrası uyarınca olağanüstü
durumlarda KHK'lerle düzenlenebileceği görüşü bile büsbütün ortadan
kaldırılmasına, yasaklanmasına olanak verecek biçimde genişletilemez.
Anayasa'nın 15. maddesinin birinci fıkrası da bu anlamda yorumlanamaz.
Olağanüstü durum, hukuksuzluk süreci değildir.
Bu nedenlerle 8. maddeye ilişkin kararda karşıoy kullandığımızı
belirtiyoruz.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Olağanüstü hallerde yapılacak düzenlemeler hakkında kural koyan
Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci fıkrasında; Temel Hak ve Hürriyetlerin
Anayasa'nın 15. maddesindeki ilkeler doğrultusunda nasıl sınırlanabileceği veya
nasıl durdurulabileceği, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle
alınabileceği, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verilebileceği,
görevlilerindurumlarında ne gibi değişiklikler yapılabileceği hususları ile
olağanüstü yönetim usullerinin ancak kanunla düzenlenebileceği öngörülmüştür.
Bu anayasal esaslara göre 25.10.1983 tarihli ve 2935 sayılı
Olağanüstü Hal Kanunu kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuştur.
Anayasamızın olağanüstü hali düzenleyen 119-121. maddelerinin
düzenleniş biçiminden olağanüstü halin temel müessese ve kurallarının kanunla
konulacağı esasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 121. maddesinin ikinci fıkrası, hürriyetler
konusundaki temel sınırlama, durdurma ve düzenlemelerin 15. maddesindeki
ilkeler çerçevesinde ve Kanunla yapılabileceğini öngörmüştür. Anayasa'nın 15.
15. maddesi; temel hak ve hürriyetlerin durdurulması konusunda yürütme organına
sınırsız bir düzenleme yetkisi değil, belirli sınırlar ve kurallar içinde
sınırlı bir düzenleme yetkisi vermiştir.
Anayasa'nın 38. maddesi ile kabul ve teyit edilen ceza hukukunun
temel ilkeleri, Anayasa'mızın yapısı ve düşüncesi gereği genelde olağanüstü hal
rejiminde de geçerlidir.
Yürütme organı, olağanüstü hal KHK'leri ile olağanüstü hal ilân
edilen bölge, konu ve amaçla sınırlı bir biçimde ve istisnai olarak bazı
filleri suç saymaya ve bunlara cezai müeyyideler tertip etmeye yetkilidir.
Daha önce ceza kanunlarında, belirlenen suçlar ve cezalar bu tür
KHK'lerle değiştirilemez. Bu tür değişiklikler kanun konuşudurlar.
Kararnamenin 7. maddesi yukarda açıklanan sebeplerle Anayasa'nın
38. ve 121. maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
KARŞIOY
YAZISI
15.12.1990 günlü, 430 sayılı "Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak ilave Tedbirler Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname"nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8. ve 9. maddelerinin
Anayasa'nın 2., 5., 6., 7., 10., 38., 91., 120. ve 121. maddelerine aykırılığı
savıyla iptaline karar verilmesi istenmektedir.
Anayasa'nın başlangıcı ile 120. ve 121. maddeler birlikte ele
alındığında olağanüstü hallerde yaygın şiddet hareketlerini önlemek ve kamu
düzenini sağlamak için yürütmenin etkin yetkilerle donatıldığı görülür.
Alınan tedbirlerin, ilân edilmiş olağanüstü hal bölgesi ile de
sınırlandırılması fiilen mümkün değildir. Zira Anayasa'nın olağanüstü halin
yapısı ile ilgili 119. ve 120. maddeleri, olağanüstü hal bölgesinden bahsettiği
halde olağanüstü halde alınacak tedbirleri düzenleyen 121. maddesinde bölgeden
söz etmemektedir.
Anayasa koyucu, 121/2 ile bir temel kanunu (2935 sayılı Olağanüstü
Hal Kanunu) hakların teminatı olarak öngörmüş ancak 121/3'e dayanılarak
çıkarılacak, olağanüstü hal ile ilgili KHK'leri sözü edilen kanunun lafzı ile
değil, temas ettiği ve gerek duyulan konularla sınırlandırmıştır.
Görülüyor ki yürütme organının, olağanüstü hal yönetim biçimlerine
geçebilme, bütün önlemleri yetki yasası bile gerekmeden alabilme ve çok sınırlı
bir takım istisnalar dışında bütün hak ve özgürlüklerin kullanılmasını
durdurabilme yetkileri Anayasa'dan kaynaklanmaktadır.
Nitekim olağanüstü hal süresince Cumhurbaşkanı başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak olağanüstü hal KHK'lerin konu
bakımından kapsamı Anayasa'nın 121. maddesi üçüncü fıkrasında "Olağanüstü
halin gerekli kıldığı konular" biçiminde belirlendiğine ve olağanüstü
hallerle ilgili düzenlemelerin konu bakımından neleri kapsayacağı ve ilkeleri aynı
maddenin ikinci fıkrasında açıklandığına göre; bu tedvin şeklinden Anayasa
koyucunun "Olağanüstü hallerle ilgili düzenlemenin Olağanüstü Hal Kanunu
ile yapılmasını, ancak olağanüstü hal süresince gerektiğinde Cumhurbaşkanının
başkanlığında toplananBakanlar Kuruluna, Anayasa'nın 121. maddesi ikinci
fıkrasında kapsamı ve sınırı belirlenen konulara ilişkin ve olağanüstü hal
kanununda değişiklik de dahil olmak üzere olağanüstü hal KHK'leri çıkarma
yetkisi vermiş olduğunun kabulü gerekir.
Olağanüstü hal ilân edilen bölgeler dışında da, olağanüstü halin
ilânını gerektiren eylemlere ilişkin olarak ve aynı amaç doğrultusunda, yaygın
şiddet olaylarının tırmanması ve önlenememesi için bazı kişi veya kişilerce
teşvik ve tahrik edici eylemlere girişilmektedir.Sözü edilen bu bölgelerde
olağanüstü hal ilân edilemeyeceğine ve aksine bir davranışla işbu bölgelerde de
olağanüstü hal ilân edilme yoluna gidilmesi halinde, bu gibi eylem yapanlar
devamlı olarak bölge değiştireceklerinden, bu durumda da tüm yurtta olağanüstü
hal ilânı yoluna gidilmesi gerekebileceğine göre Anayasa'nın ilgili maddeleri
ile bağdaşmayan ve tüm o bölgelerdeki vatandaşların temel hak ve
hürriyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması gibi bir uygulamaya sebep
olur.
Bu konuda gerçekçi bir sonuca varabilmek için Anayasa'nın 121.
maddesi birinci fıkrasında yer alan "olağanüstü halin gerektirdiği
tedbirler" ve ikinci fıkrasında belirtilen "olağanüstü halin gerekli
kıldığı konularda" biçimindeki deyimlerin, Ceza Hukukundaki murtabit
eylemlerle ilgili ilke ve esaslarla birlikte gözönünde tutulması gerekir. Diğer
bir deyimle, tahrik ve teşvik edici bu eylemler olağanüstü hal bölgesi ile
irtibatlı sayılacak, bu bölgelerde de olağanüstü hal ilânına gerek
kalmayacaktır.
Aksi halde, olağanüstü hal bölgesiyle irtibatlı suç eylemlerini bu
bölge dışına taşıran eylemciler, ülkenin her yerine çıkaracakları olaylarla
gereksiz olarak olağanüstü hal uygulamasını yaygın hale getirtmeyi ve
vatandaşların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını, Devlet güçlerinin
olağanüstü hal koşullarına sokulmasını amaçlayabilir. Aslında olağanüstü hal
ilânını gerektirmeyen fakat olağanüstü hal bölgesiyle irtibatlı münferit fiil
ve eylemler toplumun büyük bir kesimini olağanüstü hal rejiminin içine itme
sonucunu yaratır.
Önemli olan, olağanüstü hal rejimlerinde, gerektiğinde temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanabilmesine yetki veren düzenlemeler değil, asıl olan
bu yetkilerin kötü ve ızdırap verici uygulanmasına meydan verilmemesi, varsa
önlenmesidir.
Sözü edilen olağanüstü hal KHK'siyle getirilen yetkiler ve
alınması öngörülen tedbirler, Devletin gücünü ve caydırıcılığını sağlamayı
öngörmektedir.
Gerçekten de olağanüstü hal ilân edilen bölgeye hitap eden aynı
amaca yönelik yıkıcı, tahrip edici, bölücü faaliyetleri olağanüstü hal bölgesi
dışında da olsa olağanüstü hal bölgesinde uygulanan hukuki düzen dışında
düşünmek olanaksızdır.
Kaldıki olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde
Anayasa'nın 121. ve 122. maddeleri gereğince çıkarılan KHK'lere karşı şekil ve
esas bakımından iptal davası açılamayacağı ve mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık
iddiasının ileri sürülemeyeceği 2949 sayılı Kanunun 19. maddesi ve Anayasa'nın
148. maddesinin, âmir hükümleri gereğidir.
Açıklanan nedenlerle 15.12.1990 günlü, 430 sayılı "Olağanüstü
Hal Bölge Valiliği ve Olağanüstü Halin Devamı Süresince Alınacak İlave
Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'' Anayasa'nın 121. ve 122.
maddelerine uygun biçimde olağanüstü halin gerekli kıldığı konulara ilişkin
olarak çıkarıldığından, şekil ve esas bakımından iptal davasına konu
olamayacağı ve mahkemelerde Anayasa'ya aykırılık iddiasının ileri
sürülemeyeceği, 2949 sayılı Kanunun 19. maddesi, Anayasa'nın 148. maddesinin
âmir hükümleri gereği bulunduğu cihetle, iptal davasının incelenememesi ve
reddine karar verilmesi gerekirken, incelenerek 430 sayılı KHK'nin,
A- 1. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin "...
olağanüstü hal bölge dışı.. ."
B- 5. maddesinin "... olağanüstü hal bölge dışı ..." ve
"mücavir iller ..."
C- 6. maddesinin "... olağanüstü hal bölgesi dışı ..."
maddelerinin iptali yolunda oluşan çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
|
|
|
|