ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1988/5
Karar Sayısı : 1988/55
Karar Günü : 22.12.1988
R.G. Tarih-Sayı :25.07.1989-20232
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu Adına Grup Başkanı Erdal İNÖNÜ.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 5.1.1988 günlü, 308 sayılı "Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname"nin usûl yönünden tümünün
Anayasa'nın Başlangıcındaki ilkelere, özellikle "Demokrasi" ve
"Hukuk Devleti" ilkeleriyle 7., 87. maddelerine ve 91. maddesinin
dördüncü fıkrasına; esas yönünden de sırasıyla 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10.,
12. ve 14. maddeleriyle değiştirilen 8.6.1984 günlü, 233 sayılı KHK'nin 42.
maddesinin 1, 2 ve 4 numaralı fıkralarının, 43., 44., 45., 46., 47., 48., 49.,
51., 53. maddelerinin ve yine 308 sayılı KHK' nin Geçici Maddesi'nin
Anayasa'nın10., 13., 51., 53., 67., 68., 91. ve 128. maddelerine aykırılığı
nedeniyle iptali istemidir.
II- YASA METİNLERİ :
A- İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME :
18 Ocak 1988 günlü, 19698 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
5.1.1988 günlü, 308 sayılı "Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanun
Hükmünde Kararnameye Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname"
aynen şöyledir :
"Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkındaki 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılması; 12/3/1986 tarihli ve 3268 sayılı,
9/4/1987 tarihli ve 3347 sayılı kanunların verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar
Kurulu'nca 5/1/1988 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Madde 1- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 24 üncü maddesinin
5 numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"5. Yönetim kurulunun genel müdür ile özel kesim
temsilcilerinin dışında kalan ve teşebbüsü temsil edecek üyelerinden biri
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu bakan, diğerleri ilgili
bakan tarafından atanır."
Madde 2- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Temel İlkeler
Madde 41- Kamu iktisadi teşebbüsleri ile bağlı ortaklıklarında
çalışan personelin hizmet şartlarına, statülerine, hak, yükümlülük ve
sorumluluklarına ilişkin esas ve usullerin belirlenmesinde;
a) İşin gerektirdiği nitelikleri haiz elemanların işe alınması ve
işin gereğine uygun olarak yetiştirilmesi,
b) Verimlilik ve kârlılık ilkelerine bağlı olarak maliyet bilinci
içinde çalıştırılması,
c) Çalıştığı kuruluşta göreve devamını özendirecek bir özlük
hakları sisteminin gerçekleştirilmesi,
d) Yaratıcılığı, girişimciliği, başarı ve çabasının maddi ve
manevi olarak değerlendirilmesinin teşviki,
ilkeleri gözönünde bulundurulur."
Madde 3- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 42 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İstihdam şekilleri
Madde 42- 1. Teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda hizmetler
sözleşmeli personel ve işçiler eliyle yürütülür.
2. Sözleşmeli personel, bir hizmet sözleşmesi ile çalışan ve işçi
statüsünde olmayan personeldir. Sözleşmeli personel toplu iş sözleşmeleri
kapsamına alınamaz ve bunlara toplu iş sözleşmeleriyle veya toplu iş
sözleşmeleri emsal alınarak hiçbir ayni veya nakdi menfaat sağlanamaz.
3. İşçiler bu Kanun Hükmünde Kararnameye tabi değildir.
4. Sözleşmeli personel, işin niteliğine göre yılın veya günün
belirli sürelerini kapsamak üzere kısmi zamanlı da istihdam edilebilir."
Madde 4- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Personel ihtiyacı
Madde 43- Teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda çalıştırılacak
sözleşmeli personelin görev, unvan, sayı ve görev yerleri genel müdürün teklifi
üzerine teşebbüs yönetim kurulunca her yılın iş programları ile belirlenir.
Teşebbüs veya bağlı ortaklık yönetim kurulları toplam personel sayısı ve ödenek
miktarını aşmamak kaydıyla yetki alanına giren teşkilat kademelerine dahil
görevlerin unvan, sayı ve yerlerinde değişiklik yapabilir."
Madde 5- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 44 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İşe alma
Madde 44- 1. Sözleşmeli personel yönetim kurulu kararı ile işe
alınır ve aynı usulle görevine son verilir.
2. Yönetim kurulları bu yetkilerini, sınırlarını göstermek
suretiyle devredebilirler.
3. Genel müdür ile unvanları Yüksek Planlama Kurulunca
belirlenecek personelin sözleşmeleri ilgili bakan, diğer personelin
sözleşmeleri ise yönetim kurulu veya vereceği yetki üzerine genel müdür ya da
diğer görevlilerce imzalanır.
4. Sözleşmeli olarak çalıştırılacakların Yüksek Planlama Kurulunca
belirlenecek şartlar yanında;
a) Kamu haklarından mahrum bulunmamaları,
b) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan
fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı
işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref
ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç,
kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını
açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak,
c) Görevlerini yapmalarına engel olabilecek akıl hastalığı veya
vücut sakatlığı ile özürlü olmamaları,
gerekir.
5. Bu Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurumlarda hangi statüde
olursa olsun çalışanlardan kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya emekli
ikramiyesi alarak emekliye ayrılanlar söz konusu kurumlarda sözleşmeli statüde
istihdam edilemezler. Ancak hizmetin niteliğine uygun özel bir meslek bilgisi
ve ihtisasını gerektiren görevlerle üst yönetim görevlerine münhasır olmak
üzere Yüksek Planlama Kurulunca bu tür personelin sözleşmeli statüde
çalıştırılmasına yukarıdaki şartlara göre izin verilebilir.
Madde 6- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 45 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sözleşme Ücreti ve Diğer Haklar
Madde 45- 1. Sözleşmeli personele ödenecek aylık sözleşme ücreti;
iş değerlemesi esasına göre tesbit edilecek temel ücret ile başarı-liyakat ve
kıdemine göre hesaplanacak başarı ve kıdem ücretleri toplamından oluşur
2. Sözleşme ücretleri, kuruluşlar itibariyle ve tavan miktarları
belirlenmek suretiyle gruplandırılır.
3. Sözleşmeli personel konut ve diğer sosyal imkânlardan bedelini
ödemeleri şartıyla yararlandırılabilir. İşin gerektirdiği araç, gereç ve
giyecek kurum demirbaşı olarak verilebilir. Ancak bu yardımlar hiçbir suretle
nakdi ödeme şeklinde yapılamaz.
Sözleşmeli personele bu Kanun Hükmünde Kararname Hükümleri
uyarınca sağlanan haklar dışında herhangi bir ödeme yapılamaz ve sözleşmelere
bu yolda hüküm konulamaz.
4. Sözleşmeli personelden bir yıl hizmeti olanlara yılda 12 iş
günü ücretli izin verilir. Her bir yıllık hizmet için bu süreye iki gün ilave
edilir. Ancak bu suretle verilecek ücretli izin süresi toplam 30 iş gününü
geçemez.
Sözleşmeli personele isteği üzerine, kendisinin veya çocuğunun
evlenmesi, annesinin, babasının, eşinin, çocuğunun veya kardeşinin ölümü
halinde ve her olay için 5 günden fazla olmamak kaydıyla ücretli izin verilir.
Ayrıca hastalık halinde ve bunun raporla belgelendirilmesi şartıyla yılda
toplam 30 gün ücretli izin verilir.
5. Sözleşmeli personel 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
tabidir.
6. Sözleşmenin yaşlılık veya malullük aylığı bağlanması, ölüm veya
taraflardan birinin arzusu üzerine feshedilmesi hallerinde; ilgiliye veya
kanuni mirasçılarına sözleşmenin devamı süresince geçen her tam yıl için
sözleşmenin feshi tarihindeki aylık ücretinin dörtte biri nispetinde iş sonu
tazminatı ödenir. Ancak sözleşmenin ilgilinin bu Kanun Hükmünde Kararnameye,
hizmet sözleşmesine veya genel hükümler uyarınca belirlenecek ahlak ve iyiniyet
kurallarına aykırı davranışları sebebiyle feshi hallerinde bu tazminat ödenmez.
7. Bu Kanun Hükmünde Kararname kapsamına girmeyen kurum ve
kuruluşlarda TC. Emekli Sandığı ile iştirakçilik sıfatını taşıyanlardan
teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıkların Yüksek Planlama Kurulunca
belirlenecek görevlerinde sözleşmeli olarak çalıştırılacakların istekleri
halinde adı geçen sandıkla ilişkileri devam eder.
8. Personelle akdedilecek sözleşmelerin uygulanmasından doğacak
her türlü ihtilaflar adli yargı mercilerince karara bağlanır."
Madde 7- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 46 ncı maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Prim ve ödül
Madde 46- 1. Teşebbüs ve bağlı ortaklıklar sözleşmeli personeline,
başta kârlılık olmak üzere ilgili birimin üretim, verimlilik, kalite, satış,
ihracat veya sair hususlardaki hedeflerinin gerçekleşme düzeyine bağlı olarak
azalıp çoğalacak şekilde ve genel müdür ile genel müdür yardımcıları için
teşebbüs yönetim kurulunun teklifi üzerine Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen
miktarda, bunlar dışında kalanlar için ise Yüksek Planlama Kurulunca tahsis
edilen tutarı aşmamak kaydıyla ilgili yönetim kurullarınca belirlenen miktarda
prim verilebilir.
Bu prim hedeflerin gerçekleşmesine katkısı olanlarla sınırlı olup
genelleştirilemez.
2. Görevlerinde olağanüstü gayret göstermek suretiyle verimlilik
veya kârlılığı arttıranlara veya işletme faaliyetlerine yararlı buluş
getirenlere veya büyük zararların doğmasını önlemede üstün gayret gösterenlere
genel müdürce bir aylık, genel müdürün teklifi üzerine yönetim kurulunca iki
aylık sözleşme ücreti tutarını aşmamak üzere ödül verilebilir. Ancak bu şekilde
bir takvim yılı içinde ödüllendirileceklerin sayısı teşebbüsün toplam
sözleşmeli personel sayısının yüzde birinden fazla olamaz. Gerekli hallerde bu
oran Yüksek Planlama Kurulu kararı ile yüzde beşe kadar arttırılabilir.
3. Teşebbüs ve bağlı ortaklıkların prim dağıtımı ve ödül
verilmesinde uyacakları diğer esas ve usuller Yüksek Planlama Kurulunca
çıkarılacak Prim ve Ödül Yönetmeliği ile belirlenir."
Madde 8- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 47 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Teşebbüs Personelinin Yükümlülük ve Sorumlulukları
Madde 47- 1. Teşebbüslerin, müesseselerin ve bağlı ortaklıkların
genel müdür, müessese müdürü, yönetim kurulu veya yönetim komitesi üyeleri ile
her çeşit personeli;
a) Teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklara verilen sermayeyi ve
sağlanan diğer kaynakları verimlilik ve kârlılık esaslarına göre kullanmak ve
değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu ve
yükümlü olup, görevleriyle ilgili olarak mensup oldukları teşebbüs, müessese ve
bağlı ortaklığa verdikleri zarardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabidirler.
b) Teşebbüslerin, müesseselerin ve bağlı ortaklıkların paralarına
ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri
suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri
üzerinde işledikleri suçlardan dolayı haklarında Türk Ceza Kanununun 2 nci
kitap üçüncü ve altıncı bablarındaki hükümler uygulanır.
c) Görevlerini yaptıkları sırada öğrendikleri gizli bilgileri,
görevden ayrılmış olsalar bile, yetkili amirin izni olmadan açıklayamazlar.
Aksi halde bir aydan bir yıla kadar ağır hapis ve ellibin liradan ikiyüzellibin
liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
2. Görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işledikleri
iddia olunan suçlar sebebiyle teşebbüs genel müdürü ve yönetim kurulu başkanı
ile yönetim kurulu üyeleri hakkında takibat yapılabilmesi için ilgili Bakanın
izninin alınması şarttır."
Madde 9.- 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 48 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yurt Dışında Görevlendirme
Madde 48- Teşebbüs ve bağlı ortaklık personeli yurt dışında
sürekli veya geçici olarak görevlendirilebilir."
Madde 10- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 49 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Başka İş ve Hizmet Yasağı
Madde 49- 1. Teşebbüslerin, müesseselerin ve bağlı ortaklıkların
genel müdür, müessese müdürleri ile yönetim kurulu ve yönetim komitesi üyeleri
her çeşit personeli bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen haller dışında
başka bir işle meşgul olamazlar.
2. Birinci fıkrada sayılanlar;
a) Anonim şirketler hariç olmak üzere, çalıştıkları kuruluşların
faaliyet konusuna giren mal ve hizmetlerin istihsal ve ticareti ile uğraşan
şirketlere ortak olamazlar. Bunların eşleri ile reşit olmayan çocukları da aynı
yasaklara tabidir.
b) Teşebbüs yönetim kurulunun muvafakatı üzerine teşebbüs veya
bağlı ortaklıkların iştiraklerinin yalnız birisinde olmak kaydıyla bulundukları
yerdeki, uygun aday bulunamaması halinde başka yerdeki iştiraklerin yönetim
kurulu üyeliğine, denetçiliğine ve tasfiye kurulu üyeliğine getirilebilirler.
İlgili bakanlık personeli de, kendi görevlerine ek olarak bakanın
izni ile, teşebbüs genel müdürü tarafından bu fıkrada adı geçen görevlere
atanabilirler.
3. Aşağıda gösterilen iş ve hizmetler bu maddede öngörülen iş ve
hizmet yasağının kapsamı dışındadır :
a) Esas görevlerine halel gelmemesi ve teşebbüs genel müdürü veya
yetki vereceği diğer amirlerin uygun görmesi şartıyla, her türlü eğitim ve
eğitim faaliyetlerinde görev alınması,
b) Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşları, kamu kurumu
niteliğini haiz kuruluşlar, teşebbüsün faaliyetleri ile ilgili sosyal ve
mesleki nitelikteki kuruluşların yönetim, denetim ve istişare organlarında
görev alınması,
c) Kişiler, kurum ve kuruluşlarca, görevleri dolayısıyla teşebbüs,
müessese ve bağlı ortaklık personeli aleyhine açılan davalarda, teşebbüs genel
müdürünün uygun görmesi şartıyla, görevlendirilecek avukatlarca savunma
yapılması,
d) Bilirkişilik ve hakemlik gibi kanunlardan doğan görevler.
4. Kısmi zamanlı olarak istihdam edilen sözleşmeli personelin
hangi iş veya hizmetleri yapamayacağı sözleşmelerinde belirtilir. Yeterli
eleman bulunmaması ve iş veya hizmetlerin aksamasının muhtemel görülmesi
halinde, teşebbüs, müessese, işletme veya bağlı ortaklıktaki boş bir görevin
yürütülmesi için, diğer bir personel vekaleten görevlendirilebilir. Ancak, bu
iş veya hizmet karşılığında personele nakdi veya ayni hiç bir menfaat
sağlanamaz.
5. Bu madde hükümlerine aykırı hareket edenlerin sözleşmeleri fesh
edilir."
Madde 11- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 50 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yönetim ve Danışma Kurulu Başkan ve Üyesi, Denetçi ve
Tasfiye Kurulu Üyelerinin Ücret ve Haklan
Madde 50- 1. Teşebbüslerde, bağlı ortaklıklarda ve bunları
temsilen iştiraklerde teşebbüs ve ilgili bakanlık personelinden ve dışardan
atanan veya seçilen bütün yönetim ve danışma kurulu başkan ve üyeleri, denetçi
ve tasfiye kurulu üyelerine, her yıl Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen
miktarda aylık ücret ve diğer ödemeler yapılabilir.
2. Tahakkuk ettirilen ücret, prim, temettü ve benzeri ödemelerin,
Yüksek Planlama Kurulunca kararlaştırılan miktarı aşan kısmı ilgililere
verilmeyerek bir ay içinde temsil olunan teşebbüs veya bağlı ortaklığa ödenir.
3. Devlet iştiraklerinde Hazineyi temsilen görevlendirilen yönetim
veya tasfiye kurulu üyeleri ile denetçiler hakkında da yukarıdaki hükümler
dairesinde işlem yapılır.
Madde 12- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 51 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Siyasi Faaliyet Yasağı
Madde 51- Teşebbüslerin, müesseselerin ve bağlı ortaklıkların bu
Kanun Hükmünde Kararnameye tabi personeli siyasi faaliyette bulunamaz ve siyasi
partilere üye olamazlar."
Madde 13- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 52 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Vekalet Ücreti
Madde 52- Teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklarda mahkeme ve
icra dairelerince teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklık lehine hükmedilip
borçlusundan tahsil olunan vekalet ücretlerinin davaları izleyen ve
sonuçlandıran avukatlara dağıtımına ilişkin esas ve usuller Prim ve Ödül
Yönetmeliği'nde düzenlenir."
Madde 14- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 53 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yüksek Planlama Kurulunun Yetkisi
Madde 53- Teşebbüslerde iş programlarında öngörülmeyen personel
ihtiyacını belirlemeye, çalıştırılacak sözleşmeli personelin sayısında
sınırlamalar getirmeye, sözleşme ücret gruplarının tavan miktarları ile sürekli
görevle yurt dışında görevlendirileceklere ödenecek ücretleri belirlemeye, yurt
içi ve yurt dışı harcırah miktarlarını tespit etmeye, temel ücret ile başarı ve
kıdem ücretlerinin hesaplanma şeklini ve ahlak ve iyi niyet kurallarını
belirlemeye, hizmet sözleşmesinde yer alacak diğer hususlar ile istihdama
ilişkin konularda düzenlemeler yapmaya veya uygulanacak esas ve usulleri
tespite Yüksek Planlama Kurulu yetkilidir."
Madde 15- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 3 üncü
maddesinin 1 numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"1. Hazinenin veya çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının
mevcut iştiraklerdeki hisseleri, iştirakin faaliyet alanına en yakın
teşebbüslere veya bağlı ortaklıklara on yıl içinde devredilebilir."
Madde 16- 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"Ek Madde- Kamu İktisadi Teşebbüsünün iş programları, yatırımları,
üretimleri ile verimlilik, kârlılık, ihracat ve satış gibi konularda görüş ve
mütalaasını bildirmek üzere her teşebbüste bir başkan ve beş üyeden müteşekkil
bir Danışma Kurulu teşkil edilir.
Danışma Kurulu Başkan ve üyelerinin görev süreleri üç yıl olup
ilgili Bakanın teklifi üzerine Başbakan tarafından atanır. Görev süresi sona
eren üyeler tekrar atanabilirler ve atandıkları usulle görevlerinden
alınabilirler.
Danışma Kurulu Başkan ve üyeliklerine atanacakların Devlet
Memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olmaları gerekir.
Danışma Kurulu ayda en az bir kere salt çoğunlukla toplanır ve
kararlarını çoğunlukla alır."
"Geçici Madde 1. Teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu hükümlerine göre çalışmakta olan personelin bulundukları
kadrolarda, ikramiye dahil her türlü mali ve sosyal hakları saklıdır. Bu
şekilde çalışan personele ait kadrolarda hizmetin gerektirdiği hallerde sınıf,
unvan ve derece değişikliklerini yapmaya Yüksek Planlama Kurulu yetkili olup,
bu kadrolar ancak ilgililerin kendi istekleri üzerine sözleşmeli statüye geçmeleri
veya emeklilik, istifa, ölüm ve benzeri sebeplerle boşalması halinde iptal
edilmiş sayılır.
2. Teşebbüs ve bağlı ortaklıklar için ihdas edilmiş kadrolardan
boş bulunanlarla (1) ve (3) üncü fıkra hükümleri uyarınca boşalmış veya
boşalacak olanlar boşaldıkları tarihler itibariyle iptal edilmiş sayılır.
Ancak, bu fıkra hükmü teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel müdür, genel müdür
yardımcısı, daire başkanı, müessese müdürü kadroları ile kamu bankalarının 1
inci derece şube müdürü kadroları için 31/12/1988 tarihinden itibaren
uygulanır.
3. Teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu hükümlerine göre çalışmakta iken sözleşmeli personel statüsüne
geçmiş veya geçecek olanlardan 7/5/1986 tarih ve 3284 sayılı Kanunla TC. Emekli
Sandığı Kanununa eklenen Geçici 14 üncü madde hükümleri dairesinde TC. Emekli
Sandığı Kanunu ile iştirakçiliğini devam ettirenlerin emekli ikramiyesi dahil,
TC. Emekli Sandığı Kanunundan doğan hakları saklıdır. Ancak, bu şekilde emekli
ikramiye alanlara 45 inci maddenin 6 ncı fıkrasına göre tazminat ödenmez.
4. Teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda bu Kanun Hükmünde Kararnamenin
yürürlüğe girdiği tarihte toplu iş sözleşmeleri kapsamı dışında hizmet akdi ile
çalışan yönetim personeli en geç 31/12/1988 tarihinde sözleşmeli statüye
geçirilirler. Bu suretle sözleşmeli statüye geçirilenlerin sözleşmeye
geçirildikleri tarihe kadarki sürelere ait kıdem tazminat hakları tazminatın
ödeneceği tarihteki ücretleri üzerinden ve statü değişikliği tarihinde
yürürlükte olan hükümler dairesinde saklıdır.
5. a) Yüksek Planlama Kurulunca, sözleşme ücretlerinin
belirlenmesinde gözönünde bulundurulacak usul ve esasları gösterecek bir
kılavuz hazırlanarak bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımlandığı tarihten
itibaren 2 ay içinde uygulamaya konulur.
b) Teşebbüs ve bağlı ortaklıklarca bu Kanun Hükmünde Kararname
hükümleri ve Yüksek Planlama Kurulunca hazırlanan kılavuz esas alınarak
yapılacak iş değerlendirmelerine göre sözleşmeli personel çalıştırma esasları
hazırlanır ve en geç dört ay içinde Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunulur.
c) Teşebbüs ve bağlı ortaklıklar sözleşmeli personel çalıştırma
esaslarının onayını takiben, uygulanan miktarın altında olmamak kaydıyla
sözleşmeli personelin ücretlerini bu esaslar doğrultusunda yeniden belirlerler.
Bu tespitten sonra, Yüksek Planlama Kurulunca ücret tavanlarının arttırılması
halinde, artış, sözleşmeli personele seyyanen değil, bu personelin başarı,
liyakat ve kıdemi dikkate alınmak suretiyle değişik oranlarda uygulanır."
Madde 17- Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin ceza hükümleri,
kanunlaştığı tarihte, diğer hükümleri yayımını takip eden aybaşında yürürlüğe
girer.
Madde 18 - Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
B- İLGİLİ YASALAR :
1. 17.6.1982 günlü, 2680 sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının
Kuruluş Görev ve Yetkilerinin Düzenlenmesi ile İlgili Yetki Kanunu"
19.6.1982 günlü, 17729 sayılı Resmî Gazete'de,
2. 2.12.1983 günlü, 2967 sayılı "17/6/1982 Tarih ve 2680
Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kuruluş, Görev ve Yetkilerinin Düzenlenmesi
ile İlgili Yetki Kanununun 4 üncü Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin
Kanun" 3 Aralık 1983 günlü, 18240 sayılı Resmî Gazete'de,
3. 12.3.1986 günlü, 3268 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri Hakkındaki bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki
Kanunu" 19 Mart 1986 günlü, 19052 sayılı Resmî Gazete'de,
4. 9.4.1987 günlü, 3347 sayılı "12.3.1986 Tarih ve 3268
Sayılı Kanun ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilâtlarında Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu" 17 Nisan 1987 günlü, 19434 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanmıştır.
C- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI :
1. "BAŞLANGIÇ
Ebedî Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Millî Güvenlik
Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip ve
doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA :
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri
doğrultusunda;
Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddî ve manevî
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması
anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla
sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve
kanunlarda bulunduğu;
Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde
ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve
hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve
"Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat
talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. "MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
4. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
5. "MADDE 13.- Temel hak ve hürriyetler, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
6. "MADDE 51. - İşçiler ve işverenler, üyelerinin çalışma
İlişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına
sahiptirler.
Sendikalar veya üst kuruluşlarını kurabilmek için kanunun
gösterdiği bilgi ve belgeleri, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi
yeterlidir. Bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının tesbiti halinde yetkili
merci sendika veya üst kuruluşun faaliyetinin durdurulması veya kapatılması
için mahkemeye başvurur.
Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak serbesttir.
Hiç kimse sendikaya üye olmaya, üye kalmaya, üyelikten ayrılmaya
zorlanamaz.
İşçiler ve işverenler aynı zamanda birden fazla sendikaya üye olamazlar.
Herhangi bir iş yerinde çalışabilmek, işçi sendikasına üye olmak
veya olmamak şartına bağlanamaz.
İşçi sendika ve üst kuruluşlarında yönetici olabilmek için, en az
on yıl bilfiil işçi olarak çalışmış olma şartı aranır.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri,
Anayasada belirlenen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı
olamaz."
7. "MADDE 53.- İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu
iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
Toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
Aynı iş yerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu iş sözleşmesi
yapılamaz ve uygulanamaz."
8. "MADDE 67.- Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi
faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.
Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel
oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında
yapılır.
Seçimlerin ve halkoylamasının yapıldığı yılda ay ve gün hesaba
katılmaksızın, 20 yaşına giren her Türk vatandaşı, seçme ve halkoylamasına
katılma hakkına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
Silah altında bulunan er ve erbaşlarla, askerî öğrenciler, ceza ve
tevkif evlerinde bulunan tutuklular ve hükümlüler oy kullanamazlar."
9. "MADDE 68.- Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne
göre partilere girme ve partilerden çıkma hakkına sahiptir. Parti üyesi
olabilmek için yirmibir yaşını ikmal etmek şarttır.
Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez
unsurlarıdır.
Siyasi partiler, önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve
kanun hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasi partilerin tüzük ve programlan, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine,
demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü
savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayan siyasi partiler kurulamaz.
Siyasi partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz,
kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar
meydana getiremez, vakıf kuramazlar.
Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları,
yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu üyeleri,
kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları
hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, öğrenciler ve
Silâhlı Kuvvetler mensupları siyasi partilere giremezler."
10. "MADDE 87.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını
görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek;
milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel ve özel
af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarını yerine
getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir."
11. "MADDE 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını,
kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname
çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin hükümler
saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazete'de yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
12. "MADDE 128.- Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve
diğer kamu tüzelkişiliklerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve
diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla
özel olarak düzenlenir."
III- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİ-EFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa ŞAHİN, Adnan KÜKNER, Mehmet Şerif
ATALAY ve Oğuz AKDOĞANLI'nın katılmalarıyla 3.3.1988 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından esasın incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ :
Davanın esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, ekleri, iptali
istenen KHK. ve Yetki Yasaları, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların
gerekçeleri ve ilgili öteki yasama belgeleriyle 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 31. maddesi
uyarınca Anavatan Partisi TBMM Grubu adına verilmiş 15.11. 1988 günlü yazılı
düşünce incelenip aynı Yasanın 30. maddesinin birinci fıkrası gereğince
çağrılanlardan Maliye ve Gümrük Bakanı Ahmet Kurtcebe ALPTEMOÇİN ile davacı
Anamuhalefet Partisi temsilcileri Cevdet SELVİ, Atilâ SAV ve Seyfi OKTAY'ın
açıklamaları dinlendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- 5.1.1988 günlü, 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin Usul
Yönünden Anayasa'ya Aykırılığı Sorunu :
İncelenen KHK'nin usul yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu savıyla
tümünün iptali istemi üzerinde öncelikle durulmuştur.
1. Dava konusu 308 sayılı KHK, 12.3.1986 günlü, 3268 sayılı ve
9.4.1987 günlü, 3347 sayılı Yasalarla verilen yetkiye dayanılarak yürürlüğe
konulmuş olup 17.6.1982 günlü, 2680 sayılı Yasa uyarınca çıkarılan 8.6.1984
günlü, 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin onbeş maddesinde değişiklik yapmakta, bu Kararname'ye bir madde
eklemekte, ayrıca bir geçici madde ile yürürlüğe ve yürütmeye ilişkin iki
maddeyi içermektedir.
233 sayılı KHK'nin konusunu oluşturan Kamu İktisadi Teşebbüsleri,
daha önce 11.4.1983 günlü, 60 sayılı KHK. ile düzenlenmiş, bu Kararnamenin
geçici 6. maddesinin birinci fıkrasında 7.7.1983 günlü, 73 sayılı KHK. ile
değişiklik yapılmıştır. 22.10.1383 günlü, 18119 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 19.10.1983 günlü, 2929 sayılı Yasa, 60 ve 73 sayılı KHK'lerin
değiştirilerek kabulüne ilişkindir.
60, 73 ve 233 sayılı KHK'lerin dayanağını ve aynı zamanda usul
yönünden Anayasa'ya aykırılık savının odak noktasını oluşturan 17.6.1982 günlü,
2680 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kuruluş, Görev ve Yetkilerinin
Düzenlenmesi ile İlgili Yetki Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu'na
verilen KHK. çıkarma yetkisi, 4. maddesine göre, Yasa'nın yürürlüğe girdiği
tarihten başlayarak 18 ay için geçerlidir. 2680 sayılı Yasa'da:süresi
içinden birden fazla KHK. çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmemiş olduğunda
kuşku bulunmamaktadır. Ancak, bu Yasa'nın yayımlanarak yürürlüğe konduğu
19.6.1982 de yürürlükte olan 9.7.1961 günlü, 334 sayılı Türkiye Cumhuriyet
Anayasası'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 64. maddesi, 7.11.1982 günlü 2709
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 91. maddesinin ikinci fıkrasında
olduğu gibi, süresi içinde birden fazla KHK. çıkarılıp çıkarılamayacağının
yetki yasalarında gösterilmesini zorunlu kılan bir kuralı içermemektedir.
Nitekim, sözü edilen 2680 sayılı Yasanın 4. maddesiyle belirlenen sürenin sona
ermesinden önce yürürlüğe konulan 2.12.1983 günlü, 2967 sayılı Yasa'yla 4.
madde değiştirilerek yetki süresi iki yıla çıkarılırken bu dönemde yürürlükte
bulunan 2709 sayılı Anayasa'nın 91. maddesinin ikinci fıkrası buyruğuna uygun
olarak, 4. maddenin ikinci fıkrasında, iki yıllık süre içinde birden fazla KHK.
çıkarılabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle 2680 sayılı Yasa'da, KHK. çıkarma
yetkisinin geçerli olduğu 18 aylık sürede birden fazla KHK. çıkarılıp
çıkarılamayacağına ilişkin bir açıklık bulunmayışı, bu Yasa'nın çıktığı zaman
yürürlükte olan önceki Anayasa'ya aykırı düşmediği gibi şimdiki Anayasa'dan
önce yürürlüğe girdiğinden kendinden sonraki üst kurullara aykırılığı da söz
konusu olamaz. Kaldıki, 2680 sayılı Yasa, birden çok KHK, çıkarılmasını
engellememekte, tersine, bu Yasa'nın 2. maddesi açıkça, "Bu Yetki Kanununa
göre çıkarılacak kanun hükmünde kararnameler" sözleriyle başlamaktadır.
Bundan da anlaşılmaktadır ki, 2680 sayılı Yasa'ya göre bu Yasa'nın öngördüğü
konularda birden fazla KHK. çıkarılabilir.
2. Anayasa'nın 91. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, KHK'-nin
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından süre bitiminden önce onaylanması
sırasında, yetkinin son bulduğu ya da süre bitimine kadar devam ettiği de
belirtilmelidir. Bu zorunluluğa karşın 60 ve 73 sayılı KHK'lerin değiştirilerek
kabulüne ilişkin 19.10.1983 günlü, 2929 sayılı Yasa'ya bu doğrultuda bir hüküm
konulmamış olması ancak bu yasa yönünden bir eksikliktir. Düzenlemenin
Anayasa'nın91. maddesinin dördüncü fıkrası buyruğunu yerine getirmemiş olması,
2680 sayılı Yasa'nın, Yasakoyucu tarafından üstü kapalı biçimde yürürlükten
kaldırılmış sayılmasını gerektirmez. Gerçekten TBMM., 2680 sayılı Yasa'nın 4.
maddesinde öngörülen süreyi 2967 sayılı Yasa'yla 18 aydan iki yıla çıkardığına
göre, iradesi, yürürlükten kaldırma yönünde belirmiş sayılmaz.
Öte yandan, 2929 sayılı Yasa'da 2680 sayılı Yasa'yla verilen
yetkinin süre bitimine kadar devam ettiği belirtilmemekle birlikte bu yetkinin
son bulduğuna ilişkin bir hükme de yer verilmemiştir. Bu da, 2680 sayılı Yetki
Yasası'nın süresinin uzatıcı, 2967 sayılı Yasanın (zımnî ilgayı öngördüğü iddia
olunan) 2929 sayılı Yasa'dan 45 gün sonra çıkmış olması, yok olan bir yasa
hükmüne hayatiyet kazandırma olarak değerlendirmeye olanak vermemekte, 2680
sayılı Yasa'nın 2929 sayılı Yasa'dan sonra geçerliğini sürdürdüğünü ve 2967
sayılı Yasa ile 18 aylık sürenin iki yıla çıkarılmasının Anayasa'ya aykırı bir
yanı bulunmadığını göstermektedir. Durum böyle olunca, 60 sayılı KHK'yi
değiştirerek onayan 2929 sayılı Yasa'nın söz konusu KHK'nin dayanağını
oluşturan 2680 sayılı Yasayı dolaylı biçimde ilga ederek yürürlükten
kaldırdığı, bunun sonucu olarak mülga 2680 sayılı Yasa'ya dayanılarak çıkarılan
233 sayılı KHK'nin yasal dayanaktan yoksun kaldığı, yetki yasası olmayan bir
düzenleme niteliğini alması nedeniyle de yok sayılması gerektiği yolundaki
savlar yerinde görülmemiştir.
2680 sayılı Yasa'nın üstü kapalı biçimde bile yürürlükten
kaldırılmamış olması karşısında, 19.12.1983 de sona ermesi gereken 18 aylık
yetki süresi, bu tarihten önce 2967 sayılı Yasa'yla iki yıla çıkarıldığından,
19.6.1984'e uzamış, bu durumda da 8.6.1984 günlü, 233 sayılı KHK' yi, davacının
savında değinilenleri doğrulayacak biçimde, usul yönünden Anayasa'ya aykırı
kılan bir husus saptanamamıştır.
233 sayılı KHK'de değişiklikler yapan inceleme konusu 308 sayılı
KHK. ise 12.3.1986 günlü, 3268 sayılı Yetki Yasası ile bu Yasa'nın süresini
uzatan 9.4.1987 günlü, 3347 sayılı Yasa'ya dayanılarak yürürlüğe konulmuştur.
Bu iki Yasa'nın 2680 sayılı Yasa'yla bir bağlantısı bulunmadığı gibi bu
yasalara herhangi bir aykırılık savı da yoktur. Geçerli bir yetki yasasına
dayanılarak çıkarılan KHK'yi geçersiz saymak olanaksız bulunduğundan 308 sayılı
KHK'ye yönelik usul yönünden Anayasa'ya aykırılık savı dayanaksız kalmaktadır.
3347 sayılı Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen 3268 sayılı Yasa'nın 1. maddesi
kapsamında 233 sayılı KHK'nin içerdiği konular yer almaktadır. Dava
dilekçesinde geçen ve sözlü açıklamada yeniden ileri sürülen usul yönünden
aykırılık savları yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 308 sayılı KHK'nin usul yönünden Anayasa'ya
aykırı olduğu savıyla tümünün iptaline ilişkin istemin reddi gerekmektedir.
B- 308 sayılı KHK'nin esas yönünden Anayasa'ya aykırılığının
incelenmesi, bu KHK'nin sırasıyla 3., 4., 5., 6., 7.. 8., 9., 10., 12. ve 14.
maddeleriyle değiştirilen 8.6.1984 günlü, 233 sayılı KHK'nin maddeleri ayrı
ayrı ele alınarak yapılacaktır.
1- 308 sayılı KHK'nin 3. maddesiyle değiştirilen 233 sayılı
KHK'nin 42. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın 128. maddesi
yönünden incelenmesi :
a) 42. maddenin 1 numaralı fıkrasında, 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 2. maddesinde "iktisadî devlet teşekkülü" i|e "kamu
iktisadî kuruluşu" nün kısaltılmış olarak adıyla "teşebbüs"
olarak anılan "kamu iktisadî teşebbüsleri"nde ve sermayesinin yüzde
ellisinden fazlası iktisadî devlet teşekkülüne veya kamu iktisadî kuruluşuna
ait olan işletme veya kamu işletmeler topluluğundan oluşan anonim şirketler
olarak tanımlanan "bağlı ortaklıklar" da hizmetlerin "sözleşmeli
personel" ve "işçiler" eliyle yürütüleceği öngörülmüştür. 233
sayılı KHK'nin değişiklikten önceki 43. maddesinin, memurlar (kadrolu
personel), sözleşmeli personel ve işçiler olarak saydığı çalışanlar, yeni
düzenlemeyle sözleşmeli personel ve işçiler olarak iki kesimde toplanmış,
memurlar kapsam dışında bırakılmıştır. Anlaşılmaktadır ki, teşebbüslerde ve
bağlı ortaklıklarda memurlar çalıştırılamayacaktır. 42. maddenin 2 numaralı
fıkrasındaki tanıma göre, "sözleşmeli personel, bir hizmet sözleşmesi ile
çalışan ve işçi statüsünde olmayan personeldir". Bu nitelikteki personelin
çalıştırılması olanağının bulunup bulunmadığı, Anayasa'nın kamu hizmeti
görevlileriyle ilgili genel ilkeleri içeren 128. maddesine göre saptanacaktır.
Anayasanın bu maddesi, "Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri
ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve
diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir." kuralını getirmiştir.
Bu kurallar karşısında kamu iktisadî teşebbüslerinin
"...genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler"inin bulunup
bulunmadığını, "diğer kamu görevlileri" kavramının ne tür kamu
personelini kapsadığını, sözleşmeli personeli de içerip içermediğini
belirlemek, sorununun çözümünde öncelik taşımaktadır.
Anayasa'nın 128. maddesinin karşılığı olan 1961 Anayasası'nın 117.
maddesinde "kamu iktisadî teşebbüsleri" ve "diğer kamu
görevlileri" ibaresinden söz edilmemekteydi. KİT'lerin aslında bu
nitelikleriyle 1961 Anayasası'nın 117. maddesinde olduğu gibi, 1982
Anayasası'nın da 128. maddesindeki diğer kamu tüzelkişileri kapsamında
oldukları, bu nedenle madde metninde ayrıca sayılmalarının gereksiz bulunduğu
yolundaki eleştirilerin ilginçliği ve haklılık payı küçümsenemez. Ancak;
Anayasa Koyucunun "haşiv" e yer verdiği düşünülemeyeceğine göre,
anılan bu yeni iki kavramın 1982 Anayasası'nın 128. maddesine dahil
edilmelerinde gereksinmelerden kaynaklanan, deneyimlerle belirginleşen
hukuksal, yönetsel, sosyal ve ekonomik nedenlerin bulunduğunu kabulde yarar
vardır. 233 sayılı KHK'nin 1. maddesinde açıklanan amaçlar dışına çıkacak,
özellikle bu maddenin 2. bendinin (c) fıkrasında ifadesini bulan "...
kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini ekonomik ve sosyal gereklere
uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütmeleri..." ilkesi ile
bağdaştırılamayacak, kaynak israfına yol açacak, keyfî, partizanca ve kayırıcı
personel istihdamına kapı aralayacak yönetsel takdir ve işlemleri önlemek için
anayasal düzeyde ve bağlayıcı bir güvence mekanizması oluşturulmuştur. Danışma
Meclisi'nce hazırlanan ve bugünkü 128. maddeyle eş konumdaki metinde "kamu
iktisadî teşebbüsleri" ve "diğer kamu görevlileri" kavramları
bulunmadığı halde, Millî Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu'nca maddeye dahil
edilmesi, açıklamaları doğrular niteliktedir.
233 sayılı KHK'nin "İstihdam Şekilleri ve Sözleşmeli Personel
Çalıştırma" başlığı altındaki 43. maddesinde "Teşebbüslerde memurlar
(kadrolu personel), sözleşmeli personel ve işçiler istihdam edilir. İşçiler, bu
Kanun Hükmünde Kararname'ye tabi değildir. Sözleşmeli personel, belirli bir
sözleşme ile teşebbüste çalışan; işçi ve memur statüsünde olmayan
personeldir." denilmek suretiyle üç tür istihdam biçimi öngörülmüştü.
308 sayılı KHK'nin "İstihdam Şekilleri" başlığı altında
233 sayılı KHK'nin 42. maddesinde yaptığı değişiklikle "Teşebbüslerde ve
bağlı ortaklıklarda- hizmetler sözleşmeli personel ve işçiler eliyle
yürütülür." biçiminde bir düzenleme getirmiş, "memur" veya
"diğer kamu görevlileri" ne yer vermemiştir. Oysa, Anayasa'nın 128.
maddesinde yer alan "kamu iktisadî teşebbüsleri" nin de, 135.
maddesinin ikinci fıkrasında da ayrıca belirlediği gibi. "... genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği
aslî ve sürekli görevler..."! mutlaka vardır ve bunların da
"memurlar" ya da "diğer kamu görevlileri" eliyle
yürütülmesi gerekir. Anayasa'nın 128. maddesinde öngörülmüş bulunan "genel
idare esasları" dışında kalan hizmetlerde ise, kuşkusuz, sözleşmeli
personel çalıştırma olanağı vardır. Bu hizmetlerin kapsamının sayısal ya da
oransal olarak dar veya geniş tutulması, konunun ağırlıklı önemini azaltamaz,
yönünü değiştiremez.
Burada "diğer kamu görevlileri" kavramının KİT'ler
açısından ne tür kamu personelini kapsadığına da kısaca değinmekte yarar
vardır.
Bilindiği üzere, 1965 yılında kabul edilip yürürlüğe konulan 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan önce, Devlet memurlarının aylık ve
kadrolarına ilişkin hükümleri, 1939 yılında çıkarılan 3656 sayılı "Devlet
Memurları Aylıklarının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun" içermekteydi. Aynı
amaçla ve 3656 sayılı Yasa dışında kalan ve içinde "iktisadî devlet
teşekküllerinin de bulunduğu kamu personeli için ise, yine aynı yılda 3659
sayılı "Bankalar ve Devlet Müesseseleri Memurları Aylıklarının Tevhit ve
Teadülü Hakkında Kanun" yürürlüğe konmuştu.
1961 Anayasası'nın 117. maddesinin gereğini yerine getirmek üzere
1965 yılında 657 sayılı Yasa çıkarıldığı ve 3656 sayılı Yasa yürürlükten
kalktığı halde, anılan 117. maddede kamu iktisadî teşebbüslerinden söz
edilmediği için, 3659 sayılı Yasa, yerine geçecek yeni bir düzenleme
yapılıncaya kadar yürürlükte tutulmuş, ancak bu kesimdeki personelin hak ve
yararlarını korumak ve dengeyi kurmak amacıyla, 657 sayılı Yasa'nın Ek Geçici
9. ve 21. maddeleriyle ilişki sağlanmıştı. 1982 Anayasası, mantıksal
tutarlılığını kendi içinde taşıyan 128. maddesi ile kamu iktisadî
teşekküllerini kapsamına alırken, esas itibariyle bu kuruluşlarda "genel
idare esaslarına göre" yürütülecek "aslî ve sürekli" görevler
için de "memur" yanında "diğer kamu görevlilerini getirmiştir.
Kısaca, Anayasa'nın 135. maddesinin ikinci fıkrasında da dolaylı biçimde
vurgulandığı üzere, kamu kurum ve kuruluşlarında aslî ve sürekli görevlerde
çalışanları da kapsayacak olan bu kavram, Anayasa'ya uygunluk denetimine konu
olan ve 3659 sayılı Yasa'nın kamu iktisadî teşebbüsleriyle ilişkisi bakımından
birbirini izleyen yasa ve KHK'lerle yürürlükten kalkması sonucunda ortaya çıkan
personel kavramı boşluğunu da doldurmaktadır. Bununla beraber, KİT'lerde,
"memur" ve "diğer kamu görevlilerinden hangisinin ya da ikisinin
de çalıştırılabileceğine ilişkin bir tercih Yasa Koyucunun takdirine bağlıdır.
Sözkonusu KHK'lerin getirdiği sözleşmeli personelin "diğer
kamu görevlileri" kapsamında sayılabileceğine ilişkin bir yorumu,
Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen ve memurlara olduğu
kadar, diğer kamu görevlileri için de uygulanması zorunlu "atama"
koşuluyla bağdaştırma olanağı yoktur. Çünkü, atama, gerek öğretide, gerek
yargısal içtihatlarda birbiriyle uyumlu ve tutarlı biçimde bir "şart
işlem" olarak nitelendirilmektedir. Şart işlemlerin temel
karakteristiğini, objektif hukuktan gelen bir güç ve yetkinin kullanılması
oluşturmaktadır. İşlemin konusunu, objektif hukuk kuralları düzenlediği için
tarafların iradesinin belirleme yetkisi yoktur. Atama işleminde memur ya da
diğer kamu görevlilerinin rolü, karşılıklı hak ve yükümlülüklerin, yetki ve
sorumlulukların kural işlemlerle önceden saptandığı, varolan ve doğmuş bir
statüye intisap etmekten ibarettir. Örneğin, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'na göre memur olmak isteyen birey ya da bireyler, bu Yasadaki memurluğa
giriş koşullarının ya da öteki kuralların dışında, kendileri için farklı
uygulamalar yapılmasını ileri süremezler.
Sözleşmeli personel istihdamında ise "akdî" bir durum
söz konusudur ve atamadan tamamen başkadır. Genelde sözleşmenin tarafları
arasında özgür ve karşılıklı irade uyumu esastır. Sözleşme bireyin hak ve
yetkilerini, çalışacağı kurumla olan ilişkilerini gösterecek ve yönetecek bir
takım hükümleri de içerir. Böylece taraflar için yeni hukuksal durumlar
yaratır.
Şu halde, kamu iktisadî teşebbüslerinde çalıştırılan ve KHK'de bir
"hizmet sözleşmesine tâbi olduğu belirlenen sözleşmeli personelin,
Anayasa'nın 128. maddesinde yer alan ve atamaya tâbi "diğer kamu
görevlileri" kapsamına dahil edilmelerinde anayasal olanak yoktur.
Bu açıklamalar nedeniyle, 308 sayılı KHK'nin 3. maddesiyle
değiştirilen 233 sayılı KHK'nin "İstihdam şekilleri" başlığı
altındaki 42. maddesinin 1 numaralı fıkrasında "memur" ya da
"diğer kamu görevlilerine yer verilmemesi Anayasa'nın 128. maddesine
aykırıdır. Bu nedenle 1 numaralı fıkranın iptali gerekir.
Servet TÜZÜN ve İhsan Pekel bu görüşe katılmamışlardır.
b) Dava dilekçesinin 1. sayfasındaki "İstem Konusu"nun
(B) bölümünde ve sonuçta 2. sırada esasa ilişkin aykırılık belirtmesinde, 233
sayılı KHK'nin 42. maddesinin 3 numaralı fıkrası rakam olarak gösterilmişse de
dilekçe metninden, aykırılık savına ilişkin içerik açıklamasından 2 numaralı
fıkranın amaçlandığı ve bunun iptalinin istendiği anlaşılmıştır. Bu nedenle 42.
maddenin 3 numaralı fıkrası üzerinde durulmamış, 2 numaralı fıkrası
incelenmiştir.
Maddenin 2 numaralı fıkrasında, "Sözleşmeli personel, bir
hizmet sözleşmesi ile çalışan ve işçi statüsünde olmayan personeldir.
Sözleşmeli personel toplu iş sözleşmeleri kapsamına alınamaz ve bunlara toplu
iş sözleşmeleriyle veya toplu iş sözleşmeleri emsal alınarak hiçbir aynî ve
nakdî menfaat sağlanamaz." denilmektedir.
Bu kural, 1 numaralı fıkraya ilişkin değerlendirmeler de gözönünde
bulundurularak, sözleşmeli personelin hukuksal statüsü içindeki yerleri ve
istihdam süresince sahip olmaları gereken anayasal güvenceleri yönünden
değerlendirilmelidir.
Gerek 233, gerek 308 sayılı KHK'lerde, sözleşmeli personelin memur
ya da kamu görevlileri türlerinden hangisine girdiğine ilişkin bir açıklık
yoktur. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinin (B) bendiyle
öngördüğü "...zarurî ve istisnaî hallere münhasır olmak üzere bir meslek
bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde..." sözleşmeli
personel çalıştırabilirle olanağı da, yasal bir dayanak olarak gösterilemez.
Çünkü, 657 sayılı Yasa bu tür istihdamı "...istisnaî hallere
münhasır..." ve "...geçici işler..." koşullarına bağlamıştır.
KİT'lerde ise, sözleşmeli personel ile yürütülmek istenen işler, genellikle
"istisnaî" değil "aslî" dir, "geçici" değil
"sürekli" dir. Bu durumda, her iki KHK'nin de amaçladığı sözleşmeli
personel, memur ve diğer kamu görevlileri kavramları dışında kalan, işçi de
olmayan, yeni, kendine özgü bir istihdam türüdür. Bununla birlikte, gerek
KHK'nin 42. maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilmek istenen sözleşmenin
öğelerine göre, gerek öğretinin saptamaları ve yerleşmiş, tutarlı yargı
içtihatları karşısında, temel özellikleriyle bir "idarî sözleşme" söz
konusudur. Çünkü, sözleşmenin taraflarından biri ve kamu ilişkisine dayalı
konunun sahibi kamu yönetimidir, çalıştırılan birey ya da bireylere karşı daha
üstün söz hakkı vardır. Kamu yönetimince hazırlanan "tip sözleşmeler"
uygulandığı için statüer özellik ağır basmaktadır.
Öte yandan sözleşmeli personelin, anılan ikinci fıkra hükmüne
göre, toplu iş sözleşmeleri kapsamına alınmaması, bunlara toplu iş
sözleşmeleriyle veya toplu iş sözleşmeleri emsal alınarak hiçbir aynî veya
nakdî yarar sağlanamaması, çalışanların sosyal güvenceleri açısından ciddi
sakıncalara açık bir eksikliktir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi'nde Hükümet adına
teknik açıklamalarda bulunan Maliye ve Gümrük Bakanı, sözleşmeli personelin
güvencesinin ne olduğu sorusuna, "çalışması ve başarısı" yanıtını
vermiştir (Tutanak, S. 56-57). Bu tür bir güvence, hukuk devleti ilkesiyle
bağdaştırılamayacağı gibi, değerlendirme ölçütleri de kişiden kişiye
değişebilen keyfi uygulamalara yol açabilen, yanlış algılamalara elverişli özellikler
taşımaktadır. Nitekim, Yüksek Planlama Kurulu'nun 18.3.1988 günlü, 1988/40
sayılı kararıyla yürürlüğe konulan "Kamu İktisadî Teşebbüslerinde
Sözleşmeli Personel Ücretlerinin Tesbitinde Uygulanacak Usul ve Esaslar"a
ekli "Tip Sözleşme"nin 3. maddesinde yer alan ve hizmet yürüten
kişinin başarı düzeyi ne olursa olsun Kurumun, sözleşmeyi yenileyip
yenilememekte serbest olacağına ilişkin hüküm, duyulan kaygıları
doğrulamaktadır. Oysa, Anayasa'nın2. maddesinde ifadesini bulan ve Anayasa
Mahkemesi'nin, yerleşik kararlarına göre, güçsüzleri güçlüler karşısında
koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal Devlet niteliğiyle, Devletin temel amaç
ve görevlerini belirleyen 5. maddesindeki "...kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma..."
kuralıyla, "Çalışma hakkı ve ödevi" başlığı altındaki 49. maddesinin
ikinci fıkrasında vurgulanan "Devlet, ... çalışanları korumak ... için
gerekli tedbirleri alır." biçimindeki uyulması zorunlu hükümlerle, KHK'nin
anılan 42. maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki çalışanların güvence eksikliğini
bağdaştırmak olanağı yoktur.
O halde Devlet, genel idare esasları dışındaki hizmetlerde birer
"çalıştırılan" konumunda bulunan KİT'lerdeki sözleşmeli personelin
hukuksal statüsünü belirlemek ve istihdam güvencesini sağlamak için, yapılacak
idarî sözleşmelere esas olmak üzere, Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasında memur ya da diğer kamu görevlilerine, 49. - 55. maddelerde işçilere
ilişkin güvencelerin benzerlerini, KİT'lerin hizmet özelliklerine uygun öğeleri
içeren bir çerçeve yasa ile kurallara bağlamak zorundadır.
2 numaralı fıkraya yönelik davacı savlarının, 1 numaralı fıkra
için yapılan değerlendirmelerle birlikte, Anayasa'nın aşağıdaki maddeleri
yönünden incelenmesine gelince :
aa) Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında da belirtildiği gibi,
eşitlik ilkesiyle güdülen amaç, aynı koşullar içinde bulunan özdeş nitelikteki
durumların yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamaktır. Yasa
Koyucunun ayrı statüde çalıştırdığı kişilere ayrı haklar tanıması doğaldır.
Ancak, aynı işi yapan ve aynı sorumlulukları taşıyan ve kamu hukuku ilişkisi
içinde çalışan kişilerin aynı statü içinde bulunmaları gerekirken, bunların
ayrı statülerde ve çok farklı ücretlerle çalıştırılmalarında isabet
bulunmamaktadır. Bu durum Anayasa'nın 10. maddesine aykırılık oluşturur.
Davacının, maddenin bu fıkrasının, İLO (Uluslararası Çalışma
Örgütü) ile yapılan ve Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konan 98 ve 111
sayılı sözleşmelerde öngörülen eşitlik ilkesine de aykırı düştüğü yönündeki
savı, uluslararası andlaşmaların Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca yasa hükmünde
sayılması, KHK'nin ya da yasanın sözleşmeye uygunluk denetiminin ise, anayasal
denetim kapsamına girmemesi nedeniyle inceleme konusu dışında tutulmuştur.
bb) Anayasa'nın 51., 53., 13., 91. Maddeleri Yönünden İnceleme :
Davacı Anayasa'nın 51, 53, 13, 91. maddelerine aykırılık iddiasını
308 sayılı KHK'nin düzenlediği sözleşmeli personel statüsünün işçi kavramı ile
aynı olduğu varsayımına dayandırmaktadır.
Anayasa'nın 51. maddesinin birinci fıkrasında aynen :
"İşçiler ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve
sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın
sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler." denilmektedir.
Anayasa'nın 53. maddesinin birinci fıkrasında da aynen "İşçiler ve
işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma
şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına
sahiptirler." kuralı yer almaktadır. Anayasa'nın metninden bu hakların
sadece işçiler yönünden anayasal teminata bağlandığı açıkça anlaşılmaktadır.
308 sayılı KHK'nin öngördüğü sözleşmeli personelin işçi ve memur
olmadığı anılan Kararnamede açıkça ifade edildiğinden, bunlar dışındaki
çalışanlar hakkındaki düzenlemeler konusunda yasakoyucu-nun takdir hakkı
bulunduğu tartışılamaz. Ancak, aynı işte sözleşmeli statüye geçirilerek
işçilere Anayasa'ca tanınan hakları kaldırmaya yönelik uygulamalar Anayasa'ya
açıkça aykırı düşer. İki numaralı fıkrasında, sözleşmeli personelin işçi
statüsünde olmadığı vurgulanmakla bu ayrılık maddede de belirtilmiştir.
Bu nedenle 308 sayılı KHK'nin 3. maddesiyle değişik 233 sayılı
KHK'nin 42. maddesinin ikinci fıkrası hükmü; Anayasa'nın sendika kurma ve toplu
iş sözleşmesi haklarını düzenleyen 51. ve 53. madde hükümlerine aykırı
düşmemektedir.
Öteyandan, Anayasa'nın çalışma ile ilgili hükümleri, İkinci
Kısım'ın "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlıklı Üçüncü
Bölümünde yer aldığından, bu hakların KHK. ile düzenlenmesi de Anayasa'nın 13.
ve 91. maddelerine aykırılık oluşturmaz.
Yukarıdaki açıklamalar karşısında Anayasa'nın 10. maddesine aykırı
olduğu anlaşılan 2 numaralı fıkranın bu nedenle iptali gerekmektedir.
İhsan PEKEL bu görüşe katılmamıştır.
c) Maddenin 4 numaralı fıkrasında sözleşmeli personelin, işin
niteliğine göre yılın veya günün belirli sürelerini kapsamak üzere kısmî
zamanla da çalıştırılabileceğini öngörmüştür. Oysa, maddenin 1 ve 2 numaralı
fıkraları irdelenirken açıklanan gerekçelerde, Anayasa'nın 128. maddesinin
birinci fıkrası kapsamındaki KİT'lerin, genel idare esaslarına göre yürütmekle
yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerinin
diğer kemu görevlilerince yürütülmesinin gerekeceği vurgulanmıştı. Ayrıca
Anayasa'nın anılan maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, memurların ve diğer kamu
görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, haklarının
ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin yasayla
düzenlenmesi zorunluluğu üzerinde durulmuştu. 233 sayılı KHK'nin değişik 42.
maddesinin 4. fıkrasındaki düzenleme biçimi, diğer kamu görevlileri ile genel
idare esasları dışında kalan hizmetlerde çalıştırılabilecek sözleşmeli personel
arasında bir ayırım yapmadan iki tür istihdamı da aynı kapsamda gördüğünden,
Anayasa'nın 128. maddesine aykırıdır. İptali gerekmektedir.
Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL bu görüşe katılmamışlardır.
2- 308 sayılı KHK'nin 4. maddesiyle değiştirilen 233 sayılı
KHK'nin 43. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın 128. maddesi
yönünden incelenmesi :
Bu maddede, "Personel ihtiyacı" başlığı altında, genel
müdürün önerisi üzerine yönetim kurulunca her yıl iş programlarıyla sözleşmeli
personelin görev, unvan, sayı ve görev yerlerinin belirleneceği, toplam
personel sayısı ve ödenek miktarını aşmamak koşuluyla yetki alanına giren
teşkilât kademeleri kapsamındaki görevler için yapılan belirlemelerde
değişikliğe gidilebileceği öngörülmüştür.
42. maddenin 1, 2 ve 4 numaralı fıkraları incelenirken açıklanan
gerekçeler karşısında, KİT'lerde Anayasa uyarınca çalıştırılmaları zorunlu
görülen diğer kamu görevlilerine ilişkin düzenlemelerin yasa ile yapılması
gerekirken, söz konusu KHK'nin değişik 43. maddesinde bir ayırım yapılmadan
sözleşmeli personel kapsamında kabul edilmesi suretiyle Yönetim Kuruluna
tanınan yetki Anayasa'nın 128. maddesine aykırılık oluşturur. Bu nedenle 43.
madde iptal edilmelidir.
İhsan PEKEL bu görüşe katılmamıştır.
3- 308 sayılı KHK'nin 5. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin 44.
maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın 128. maddesi yönünden
incelenmesi :
"İşe Alma" başlıklı bu madde, sözleşmeli personelin işe alınıp
görevine son verilmesinde yönetim kurulunu yetkili kılarken, kimi personelin
sözleşmelerinin ilgili Bakan, kimi personelin sözleşmelerinin de yönetim kurulu
ya da yetki vereceği genel müdür veya öbür görevlilerce imzalanacağını,
sözleşmeli olarak çalıştırılma koşullarının Yüksek Planlama Kurulu'nca
belirlenmesi yanında kimi genel kurallara uygun durumların aranacağını, kıdem
tazminatı, iş sonu tazminatı ya da emekli ikramiyesi olarak ayrılanların
sözleşmeli olarak çalıştırılamayacaklarını hükme bağlamış, ancak hizmetin
niteliğine uygun özel bir meslek bilgisi ve uzmanlık gerektiren görevlerle üst
yönetim görevlerine özgü olmak üzere bu personelin sözleşmeli statüde
çalışmasına önceki koşullarla Yüksek Planlama Kurulunca izin verilebileceğini
öngörmüştür.
Daha önce 42. madde için açıklanan nedenler uyarınca, diğer kamu
görevlilerine ilişkin yasal düzenlemeyle belirlenme zorunluluğunun yerine
getirilmeyerek her iki tür çalışanların aynı kapsama alınması suretiyle Yüksek
Planlama Kuruluna yetki tanınması Anayasa'nın 128. maddesine aykırılığı
belirgin kılmaktadır. Maddenin her fıkrası, birbiriyle uyum içinde bütünlük
oluşturduğundan ve aralarında bağlantılı düzenlemeler içerdiğinden, birlikte
iptal edilmelidir.
İhsan PEKEL, maddenin tümü, Servet TÜZÜN ise maddenin 1 ve 2
numaralı fıkraları yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
4 - 308 sayılı KHK'nin 6. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin
45. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununda her fıkra ilgili Anayasa
maddeleri yönünden ayrı ayrı incelenecektir :
503
Sekiz fıkradan oluşan 45. madde "Sözleşme Ücreti ve Diğer
Haklar" başlığını taşımaktadır. Fıkralar metinler bölümüne alınmıştır.
a) Sözleşmeli personele ödenecek aylık sözleşme ücretinin hangi
öğelerden oluşacağını gösteren 1 numaralı fıkra ile sözleşme ücretlerinin ne
suretle belirleneceğine ilişkin 2 numaralı fıkra, diğer kamu görevlileriyle
sözleşmeli personeli birlikte kapsadığından, önceki gerekçeler uyarınca
Anayasa'nın 128. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bu iki fıkra iptal edilmelidir.
Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL bu görüşe katılmamışlardır.
b) Maddenin 6 numaralı fıkrası yaşlılık ya da malûllük aylığı
bağlanması, ölüm ya da taraflardan birinin isteği üzerine sözleşmenin
feshedilmesi durumlarında ilgiliye ya da mirasçılarına ödenecek iş sonu tazminatıyla
hangi durumlarda bu tazminatın ödenmeyeceğini hükme bağlamaktadır.
KİT'lerde çalışacak diğer kamu görevlilerinin hukuksal
statülerinin sözleşmeli personelinkinden ayrı olduğu ilgili maddelerin
incelenmesinde vurgulanmıştı. Aynı gerekçeler, KHK'nin 45. maddenin 6 numaralı
fıkrası için de geçerlidir. KHK'nin bu düzenlemesi Anayasa'nın 128. maddesine
aykırıdır.
7 numaralı fıkra da, KHK. kapsamı dışındaki kuruluşlarda TC.
Emekli Sandığı'na iştirakçi olarak çalışanlardan sözleşmeli statüye geçerek
KİT'lerde görev alanların, adıgeçen sandıkla ilişkilerinin süreceği
belirtilmektedir. Önceki madde ve fıkralarda, sözleşmelilerden farklı konumdaki
diğer kamu personeline ilişkin düzenlemelerin yasa ile yapılması gerektiği,
yasa yerine Yüksek Planlama Kurulu'nun yetkili kılınmasındaki aykırılık
açıklanmıştı. Bu yargı karşısında, Yüksek Planlama Kurulu'na yetki veren bu
fıkra da Anayasa'nın 128, maddesine aykırıdır.
6 ve 7 numaralı fıkralar iptal edilmelidir. İhsan PEKEL bu görüşe
katılmamıştır.
c) Maddenin 3 numaralı fıkrasında, sözleşmeli personelin konut ve
öbür sosyal olanaklardan bedelini ödeyerek yararlanacağı araç, gereç ve
giyeceğin kurum demirbaşı olarak verilebileceği, bu yardımların hiçbir suretle
para biçiminde yapılamayacağı bildirilmektedir.
Fıkranın bir ve ikinci paragraflarındaki düzenleme biçimi, ayrı
hukuksal konumlardaki diğer kamu görevlileriyle sözleşmeli personeli birlikte
kapsadığından, önceki gerekçeler uyarınca Anayasa'ya aykırı düşmektedir.
Maddenin 8 numaralı fıkrası personelle imzalanacak sözleşmelerin
uygulanmasından doğacak anlaşmazlıkların adli yargı yerlerince karara
bağlanacağını öngörmüştür. Konunun ilgili Anayasa maddelerine göre incelenmesi
ayrı ayrı yapılacaktır.
aa) Davacının savında dayanak gösterdiği genel gerekçeden anlaşılan
Anayasa'nın 13. ve sözleşmeli personel açısından da 128. maddelerinin konuyla
ilgisi yoktur.
bb) Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
2949 sayılı Yasa'nın 29. maddesi, Anayasa Mahkemesi'nin ilgililer tarafından
ileri sürülen gerekçeye dayanmak zorunda olmadığını, istemle bağlı kalma
koşuluyla başka bir gerekçeyle de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceğini
öngörmektedir. Bu nedenle sorun,' Anayasa'nın konuyla ilgili bulunan, öncelikle
de 125. ve 155. maddeleri yönünden ele alınacaktır.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlığı altındaki 36.
maddesi "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki dâvaya bakmaktan kaçınamaz."
kuralını getirmiştir. 308 sayılı KHK. ile değişik 233 sayılı KHK'nin 45.
maddesinin 8 numaralı fıkrası da bu kural uyarınca, sözleşmelerin
uygulanmasından doğacak anlaşmazlıkların çözüm yeri olarak "adlî yargı"yı
göstermiştir. Fıkradaki bu belirleme KİT'lerdeki çalışanların özel hukuk
alanına giren "hizmet sözleşmesi"ne tâbi olacakları anlayışına
dayanmaktadır. Oysa, sözü edilen KHK'nin 42. maddesi irdelenirken bunun bir
"idarî sözleşme" olduğu vurgulanmıştı. Daha önce de değinildiği gibi,
taraflardan birinin kamu tüzel kişisi olması, konunun kamu hizmeti ile ilgili
bulunması, düzenleme biçimi ve yürütme yöntemine ilişkin kuralların özel hukuk
kurallarından çok kamu hukuku kuralları1olması ve yönetime üstünlük
tanıması, idarî sözleşmelerin ana koşullarıdır. Bu çerçeve içinde KİT'lerde de
kamu hizmetlerinin yürütülmesiyle ilgili kararlar idarî nitelik taşıdığı gibi,
aslî ve sürekli kamu görevini yerine getiren çalışanlar hakkındaki işlemleri de
aynı niteliktedir. Yönetimle görevlileri arasındaki ilişki, idare hukuku
ilkelerine dayanan ve idare hukuku kurallarıyla düzenlenen bir kamu hukuku
ilişkisidir. Şu halde, KİT'lerin, öngörülen düzen505
de çalışacak sözleşmeli personeli, kamu görevlisi niteliği dışında
olamaz. Sözleşme, kamu hukuku ilişkisini değiştiremez ve ortadan kaldıramaz.
Bunların, yönetimle ilişkilerinden çıkan uyuşmazlıklar, kamu hukukuna göre
ancak idarî yargı yerinde çözümlenir.
Anayasa'nın "Yargı yolu" başlığı altındaki 125.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." biçimindeki kural, kuşkusuz,
yönetimin "her türlü", başka bir anlatımla kamu hukuku ya da özel
hukuk alanına giren eylem ve işlemlerini kapsamaktadır. Bunlardan, kamu hukuku
alanındaki eylem ve işlemler için idarî yargının, özel hukuk alanındakiler için
de adlî yargının görevli olduğunda duraksanamaz. Yasama organı, anayasal bir
gerek olarak idare hukuku alanına giren bir idarî eylem ya da işleme karşı adlî
yargı yolunu seçme hakkına sahip değildir. Aksi halde, Anayasa'nın "Kanunî
hâkim güvencesi" başlığı altındaki 37. maddesinin birinci fıkrasında
"Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne
çıkarılamaz." biçiminde ifade edilmiş buyurucu kurala aykırılık oluşur.
Bunun içindir ki, Anayasa'nın 156. maddesinin ikinci fıkrası, idarî
uyuşmazlıkları çözümlemeyi Danıştay'ın görevleri kapsamına almıştır. KHK'nin
incelenen 45. maddesinin 8 numaralı fıkrası ise, sözleşmelerin uygulanmasından
doğacak anlaşmazlıkların çözüm yeri olarak adlî yargıyı gösterdiğinden
Anayasa'nın 37. ve 155. maddelerine aykırıdır.
cc) Anayasa'nın 91. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, KHK ile
düzenleme yapılamayacağı belirlenen konular kapsamında, Anayasa'nın İkinci
Kısmı'nın İkinci Bölümü'nde hak arama özgürlüğüne ilişkin 36. ve kanunî hâkim
güvencesini belirleyen 37. maddesi de bulunmaktadır. KHK ile yargı yerinin
gösterilmesi, Anayasa'nın 91. maddesine de aykırıdır.
Kaldı ki, 308 sayılı KHK'nin başlangıcında, dayanıldığı açıklanan
9.4.1987 günlü, 3347 sayılı Yetki Yasası'nın 1. maddesi, yargı kuruluşlarının,
KHK, düzenlemesi dışında kalacağı bildirmiştir. Bu da, yetki olmadan yapılmış
bir düzenlemeyi gösterdiğinden, incelenen fıkra bu yönden de Anayasa'nın 91.
maddesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, KHK'nin 45. maddesinin 3 ve 8 numaralı
fıkraları iptal edilmelidir.
d) Maddenin 4 ve 5 numaralı fıkraları 30.6.1988 günlü, 19858
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 16.6.1988 günlü, 331 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle değiştirilmiştir. 233 sayılı KHK'nin 45. maddesinin 4 ve 5
numaralı fıkraları, 308 sayılı KHK. ile değiştirildikten sonra 331 sayılı KHK.
ile yeniden değişiklik görmüştür. Davanın konusu kalmamakla incelenmesi ve bir
karar verilmesi gereksizdir.
5. 308 sayılı KHK'nin 7. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin 46.
maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın 7., 128. ve 124.
maddeleri yönünden incelenmesi :
Madde, "Prim ve ödül" başlığı altında Yüksek Planlama
Kurulu ve ilgili yönetim kurullarınca verilecek prim ve ödüllere ilişkindir. Önceki
maddelere ilişkin gerekçelerde açıklandığı üzere, KHK. bu maddede de
"diğer kamu görevlileri" ile sözleşmeli personel ayırımı yapmadığı
gibi, yasa ile yapılması zorunlu olan düzenlemeleri de, Yüksek Planlama
Kurulu'na ve bu Kurulun çıkaracağı yönetmeliğe bırakmaktadır. Bu tutum
Anayasa'nın 7, maddesine aykırı bir yetki devridir. Ayrıca, Anayasa'nın 124.
maddesine göre "...görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin
uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla..."
yönetmelikler çıkarabilme olanağı var ise de, sık sık vurgulanan diğer kamu
görevlileri ile sözleşmeli personel ayırımına temel olacak yasal bir düzenleme
yapılmadığı için, Yüksek Planlama Kurulu'nca çıkarılacak yönetmeliğin dayanağı
da kalmayacaktır. Bu durum, Anayasa'nın 7., 124. ve 128. maddelerine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle KHK'nin 46. maddesi iptal edilmelidir.
İhsan PEKEL bu görüşe katılmamıştır.
6. 308 sayılı KHK'nin 8. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin
47. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın 128. ve
129. maddesi yönünden incelenmesi :
"Teşebbüs Personelinin Yükümlülük ve Sorumlulukları"
başlıklı bu maddenin 1 numaralı fıkrasının (a) bendi, kararın yasa metinleri
bölümüne olduğu gibi alınan içeriğinden de anlaşılmaktadır ki görevleriyle
ilgili olarak bağlı oldukları kurum ve kuruluşlara verdikleri zarardan dolayı
her türlü personeli özel hukuk hükümlerine bağlı tutulmaktadır. Bu uygulama
biçimi, giderim yönünden seçilmiş bir yoldur. Zarar verenin kamu görevlisi
niteliğinin, yönetimle olan kamu hukuku ilişkisinin değişmesi anlamına gelemez.
Fıkranın (b) bendi, personelin para ve belgelere ilişkin
suçlarından dolayı Türk Ceza Kanunu'nun 202 - 281. maddeleriyle 316-368.
maddelerinin uygulanacağını öngörmektedir.
Fıkranın (c) bendi gizli bilgi açıklanması yasağına aykırı
eylemleri yaptırıma bağlamakta, ayrı durumu belirtmektedir.
Maddenin 2 numaralı fıkrası ise, görevleri sırasında ya da
görevleri dolayısıyla işledikleri ileri sürülen suçlar nedeniyle genel müdür ve
yönetim kurulu başkanı ile üyeleri hakkında kovuşturma yapılabilmesi için
ilgili Bakanın izninin alınması önkoşulunu getirmiştir.
Bu düzenlemelerin genel hükümlere ve izin koşulunun Anayasa'nın
129. maddesinin altıncı fıkrasına dayanması karşısında Anayasa'-ya aykırılık
söz konusu değildir.
Bu madde hakkındaki iptal istemi reddedilmelidir.
7. 308 sayılı KHK'nin 9. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin 48.
maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun incelenmesi :
Davacının iptal istemi dilekçesinde bu hususa yönelik özel bir iptal
nedeni ve gerekçesi gösterilmemiştir. Yurtdışında sürekli ya da geçici olarak
görevlendirilebilme ancak ilgili yasalara uygun durum, koşul ve yöntemle yine
yetkili organların kararıyla gerçekleştirilebileceğinden bu maddede herhangi
bir Anayasa kuralına aykırılık saptanamamıştır.
Bu maddeye yönelik iptal istemi reddedilmelidir.
8. 308 sayılı KHK'nin 10. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin
49. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun incelenmesi :
a) "Başka İş ve Hizmet Yasağı" başlıklı bu madde için de
davacı, belli bir iptal nedeni göstermemiştir. Teşebbüs, müessese ve bağlı
ortaklıkların her kademedeki yöneticileriyle her tür personeli için KHK'de
öngörülen durumlar dışında getirilen hizmet yasağı kurum ve kuruluşların
yapısına, işlevlerine uygun bulunduğundan maddenin 1, 2 ve 3 numaralı
fıkralarında herhangi bir Anayasa maddesine aykırılık saptanamamıştır.
Bu fıkraların iptali istemi reddedilmelidir.
b) Maddenin 4 ve 5 numaralı fıkraları, kararın daha önce KHK'nin
42. maddesinin 1, 2 ve 4 numaralı fıkraları incelenirken açıklanan gerekçelerle
Anayasa'nın 128. maddesine aykırıdır. 4 ve 5 numaralı fıkralar iptal
edilmelidir.
İhsan PEKEL bu görüşe katılmamıştır.
9- Dava dilekçesinin MI/D bölümünün son paragrafında 233 sayılı
KHK'nin 51. maddesine yer verilmemişse de, gerek başlangıçta gerek son
sayfadaki "Sonuç ve İstem" bölümünün 2. sırasında açıkça 51. madde
belirtildiğinden iptali istenen maddeler arasında bulunduğu dilekçe içeriğiyle
de doğrulandığından bu madde de esas yönünden ele alınmıştır.
308 sayılı KHK'nin 12. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin 51.
maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın67., 68. ve 91. maddeleri
yönünden incelenmesi :
"Siyasi Faaliyet Yasağı" başlıklı 51. madde bu KHK'ye
bağlı KİT personelinin siyasal faaliyette bulunamayacaklarını ve siyasi
partilere üye olamayacaklarını hükme bağlamıştır.
Bu konular genel hükümler içinde koşulları, yöntemleri,
sınırlamaları, ayrık durumları ve yaptırımlarıyla düzenlenen haklar ve ödevler
kapsamındadır. Anayasa'da özenle üzerinde durulmuştur. Nitekim 67. maddede
seçme, seçilme ve siyasal faaliyette bulunma, 68. maddede parti kurma,
partilere girme ve partilerden çıkma hakları düzenlenmiştir. Bu iki madde de
Anayasa'nın İkinci Kısmı'nın "Siyasi Haklar ve Ödevler" başlıklı
Dördüncü Bölümü'nde yer almaktadır. KHK'lerin özgün maddesi olan 91. maddesinin
birinci fıkrası, ikinci kısmın dördüncü bölümünde yer alan siyasal haklar ve
ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğini öngörmektedir.
İncelenen madde doğrudan 67. ve 68. maddeler nedeniyle değil, bu maddelerin
içerikleri konusunun KHK'lerle düzenlenememesi nedeniyle Anayasa'nın91.
maddesine aykırıdır. İster kamu görevlisi olarak, isterse karmaşık nitelikli
bir çalışan türü olarak değerlendirilsin, sözleşmeli personelin siyasal hakları
ve ödevleri sınırlansın ya da sınırlanmasın KHK'lere konu yapılamaz. Bu haklar
ve ödevler ancak yasayla düzenlenebilir.
Açıklanan nedenlerle 51. madde iptal edilmelidir.
10- 308 sayılı KHK'nin 14. maddesiyle değişik 233 sayılı KHK'nin 53.
maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorununun Anayasa'nın128. maddesi yönünden
incelenmesi :
KİT'lerde iş programında öngörülmeyen personel ihtiyacını
belirlemekten, sözleşmeli personel sayısına sınırlama getirmeye, sözleşme ücret
gruplarının tavan miktarını saptamaya, yollukları, başarı ve kıdem ücretlerinin
hesaplama yöntemini iyi niyet ve ahlâk kurallarını göstermeye ve bu konularda
gerekli düzenlemelere kadar çok geniş bir alanda Yüksek Planlama Kurulu'nu
yetkili kılan maddenin içerdiği konular diğer kamu görevlilerini ve sözleşmeli
personeli birlikte kapsadığından, önceki gerekçeler uyarınca Anayasa'nın128.
Maddesine göre ancak yasayla düzenlenebilir. Bu konunun yasayla düzenlenmesi,
yasanın o konuda kavram, ad ve kurum olarak söz etmesi demek değildir.
Düzenlemede yetkiyi başkasına bırakmadan kendisinin kurallaştırması gerekir.
Bu, yasa koyucunun iradesinin uygunlukla yansımasıdır. Yasayı kabul edip
yürürlüğünü belirlemek biçimindeki irade belirtmesi, düzenlemeyi kendisi yapmış
olmadıkça yasayı Anayasa'ya aykırı olmaktan kurtaramaz. KHK. ise Anayasa'nın 7.
maddesine aykırı biçimde yasama yetkisini Yüksek Planlama Kurulu'na devretmiş
olmaktadır. Düzenleme, Anayasa'nın 128. ve 7. maddelerine aykırıdır.
Bu nedenle 53. madde iptal edilmelidir.
11- 308 sayılı KHK'nin Geçici Maddesi'nin Anayasa'ya aykırılığı
sorununun, her fıkra için ayrı ayrı, Anayasa'nın 128. maddesi yönünden
incelenmesi :
a) Geçici Madde'nin 1 numaralı fıkrasının birinci tümcesi, KHK.
düzenlemesine karşın 657 sayılı Yasa kapsamında çalışanların ikramiye dahil her
türlü mali ve sosyal haklarını saklı tutmuştur. Yasal hakları koruyan bu hükmün
Anayasa'nın herhangi bir maddesine aykırılığı saptanamamıştır.
1 numaralı fıkranın birinci tümcesinin iptali istemi
reddedilmelidir.
b) 1 numaralı fıkranın yukarda iptali uygun bulunmayan birinci
tümcesinden sonra gelen ikinci tümcesi Yüksek Planlama Kurulu'na özlük hakları
konusunda verdiği yetki bakımından benzer konularda daha önce belirtilen
gerekçelerle Anayasa'nın 128. ve 7. maddelerine aykırıdır.
1 numaralı fıkranın birinci tümcesi dışında kalan ikinci tümcesi
iptal edilmelidir.
c) Geçici Madde'nin 2 numaralı fıkrası, teşebbüs ve bağlı
ortaklıklar için ihdas edilmiş kadrolardan boş olanlarla, (1) ve (3) üncü fıkra
hükümleri uyarınca boşalmış ya da boşalacak olanların boşaldıkları tarihler
itibariyle iptal edilmiş sayılacağını bildirmekte, kimi yöneticiler için bu
fıkranın 31.12.1988 tarihinden itibaren uygulanacağını belirtmektedir.
Memur ve diğer kamu görevlisi kurumunu ortadan kaldıracak bu
uygulama düzeni, aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle de görüleceğini öngören Anayasa'nın 128. maddesine aykırıdır.
2 numaralı fıkra iptal edilmelidir.
Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL bu görüşe katılmamışlardır.
d) Geçici Madde'nin 3 numaralı fıkrası, sözleşmeli statüye geçmiş
ve geçecek olanlardan 7.5.1986 günlü, 3284 sayılı Yasa ile TC. Emekli Sandığı
Kanunu'na eklenen Geçici 14. Maddeye göre anılan sandıkla ilişkisini
sürdürenlerin emekli ikramiyesi dahil TC. Emekli Sandığı Kanunu'ndan doğan
haklarının saklı olduğunu, ancak bu biçimde emekli ikramiyesi alanlara 45.
maddenin 6 ncı fıkrasına göre tazminat ödenmeyeceğine ilişkindir.
Yasal hakları ve tamamlanmış işlemlerin sonuçlarını çalışan
yararına saklı tutan, ikramiye alana ayrıca tazminat ödenmeyeceğini öngören
hükmün Anayasa'nın herhangi bir maddesine aykırılığı saptanamamıştır.
3 numaralı fıkranın iptali istemi reddedilmelidir.
e) Geçici Madde'nin 4 numaralı fıkrasının birinci tümcesi, toplu
iş sözleşmesi kapsamı dışında hizmet sözleşmesiyle çalışan yönetim personelinin
en geç 31.12.1988 de sözleşmeli statüye geçirilmesi hükmünü içermektedir.
Memur ve diğer kamu görevlileri kurumunu ortadan kaldıran zorunlu
uygulama, daha önce açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 128. maddesine
aykırıdır.
Fıkranın birinci tümcesi bu nedenle iptal edilmelidir. Servet
TÜZÜN ve İhsan PEKEL bu görüşe katılmamışlardır.
f) Geçici Madde'nin 4 numaralı fıkrasının yukarda iptali gerekli
görülen birinci tümceden sonra gelen ikinci tümcesi, tamamlanmış sözleşmeye
geçirme işlemlerine bağlı olarak önceki tarihler için doğan kıdem tazminatı
haklarını saklı tutmaktadır. Yasal bir hakkı koruyan bu kuralın Anayasa'nın
herhangi bir maddesine aykırı yanı saptanamamıştır.
İkinci tümcenin iptali istemi reddedilmelidir.
g) Geçici Madde'nin 5 numaralı fıkrası, (a), (b) ve (c)
bentlerinde, Yüksek Planlama Kurulu'nun ücret belirleme yetkisini yineleyerek
bu yolla çıkarılacak esasları içeren kılavuzun belirlenen süre içinde yürürlüğe
konulacağını, bu yolla yapılacak iş değerlendirmelerine göre sözleşmeli
personel çalışma esaslarının Yüksek Planlama Kurulu'nun onayına sunulacağını,
bundan sonra kurumların sözleşmeli personelin ücretlerini belirleyeceğini,
Yüksek Planlama Kurulu'nca ücret tavanlarının arttırılması durumunda artışın,
eşitçe değil, sözleşmeli personelin başarı, liyakat ve kıdemi gözetilerek
değişik oranlarda uygulanacağını öngörmektedir.
Kararın başlangıcından bu yana açıklanan iptal gerekçeleri, devlet
çalışanları başta olmak üzere tüm çalışanlara sosyal hukuk devleti niteliğine
yaraşır biçimde anayasal güvenceler sağlanmasının temel amaç ve görev olduğunu
vurgulamaktadır. Bu bağlamda aranılan başlıca koşul, sağlanan hakları her
alanda genişletip güçlendirerek çalışma özgürlüğünü ve çalışanların durumunu
çağdaş düzeye getirmektir. Devletin güven verici özelliği, çalışanlar
konusundaki tüm düzenlemeler için anayasal ilkelere uygunluğu zorunlu
kılmaktadır. Sağlıklı ve kapsamlı güvenceler, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü bakımından da önem taşıdığından özen göstermeyi gerektirmektedir.
Sosyal adalet, sosyal hukuk devletinin temelidir. Çalışma özgürlüğü, sendikal
haklar, ücrette adalet ve ilgili olanaklar da sosyal hukuk devleti niteliğinin
belirgin ilkeleridir. İnsan haklarının büyük değer taşıyan içerikleri
gözetildiğinde, bu çağda süre, ücret, yükselme durumları ve öbür hakları
güvenceden yoksun bir sistem, çalışanları boşlukta bırakacaktır. Çalışanları
herhangi bir nedenle temel haklarından yoksun kılan, ücret artırımıyla
güvencelerden uzaklaştıran bu nedenlerle anayasal ilkelerle bağdaşmayan
düzenlemelerdir.
Yönetimin objektif kurallara dayanmayan göreceli takdiriyle
başarılı - başarısız sayılan, yıllık çalışma süresi böylece uzatılan,
"iş"e dönüştürülen "görev"den yönetimin istediği zaman çıkanları,
çalışanlara şimdiye kadar tanınmış birçok haktan yoksun bırakılan, etkin bir
yargı denetimi dışında tutulan yönetime tam anlamıyla bağımlı kılınan
personelin görevde kalmak ve ücretini artırmak için her şeyi göze alması, her
baskıya katlanması, hukuk, Anayasa ve yasa dışı durumlar ve tutumlar içinde
bulunması, bu nedenlerle kimi sakıncalı oluşumların devlet yapısını sarsacak
boyutlara varması kaçınılmazdır. Görev onuru, emek kutsallığı, hukuksal yönden
sağlıklı güvencelerle korunur. Bu sonucu sağlamayan düzenlemeler, çalışanlar
için geriye götüren, haksızlık yaratan kurallardır. Çağımızda savunulması
olanaksızdır. İncelenen KHK'nin Anayasa'ya bağlı gerekçeler Geçici Madde'nin 5
numaralı fıkrasının üç bendinin de Anayasa'nın 128. maddesine aykırılığı
açıklamaktadır.
Bu nedenle Geçici Madde'nin 5 numaralı fıkrası iptal edilmelidir.
512
E- 233 ve 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin yukarda ayrı
ayrı belirtilen kimi kurallarının iptalinin doğuracağı boşluk, uygulama ve
özellikle yeni düzenlemeler için kamu yararını olumsuz biçimde etkileyecek
nitelikte görülmüştür. Bu gerekle Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası
gereğince iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarih, kararın Resmî Gazete'de
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçmeyecek biçimde ayrıca
kararlaştırılmalıdır. 153. maddenin dördüncü fıkrası gereğince, iptal kararının
yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal
kararının ortaya çıkardığı hukukî boşluğu dolduracak Yasa tasarısını ya da
önerisini öncelikle görüşüp karara bağlayacaktır.
V- SONUÇ :
5.1.1988 günlü, 308 sayılı "Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Hakkında 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bu Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Madde Eklenmesine Dair
Kanun Hükmünde Kararname"nin;
A- Usul yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu savıyla tümünün iptali
isteminin REDDİNE oybirliğiyle,
B- Bu Kararname'nin, sırasıyla 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10.,
12., ve 14. maddeleriyle değiştirilen 8.6.1984 günlü, 233 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin :
1- 42. maddenin 1 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, Servet TÜZÜN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
2- 42. maddenin 2 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, İhsan PEKEL'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
3- 42. maddenin 4 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna
ve İPTALİNE, Servet TÜZÜN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
4- 43. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, İhsan
PEKEL'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
5- 44. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, İhsan
PEKEL'in tümünün, Servet TÜZÜN'ün 1 ve 2 numaralı fıkraların Anayasa'ya aykırı
olmadığı yolundaki karşıoyları ve oyçokluğuyla,
6- 45. maddesinin :
a) 1 ve 2 numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Servet TÜZÜN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
b) 6 ve 7 numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, İhsan PEKEL'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
c) 3 ve 8 numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, oybirliğiyle,
d) 4 ve 5 numaralı fıkraları 16.6.1988 günlü, 331 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile değiştirildiğinden bu fıkralara ilişkin konusu kalmayan
dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
7- 46. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, İhsan
PEKEL'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
8- 47. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE oybirliğiyle,
9- 48. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE oybirliğiyle,
10- 49. maddesinin :
a) 1, 2 ve 3 numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
iptal isteminin REDDİNE oybirliğiyle,
b) 4 ve 5 numaralı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, İhsan PEKEL'in karşıoyu ve oyçokluğuyla,
11- 51. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE
oybirliğiyle,
12- 53. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE
oybirliğiyle,
C- 5.1.1988 günlü, 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin Geçici
Maddesi'nin :
1- 1 numaralı fıkrasının "Teşebbüslerde ve bağlı
ortaklıklarda bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine göre çalışmakta olan personelin
bulundukları kadrolarda, ikramiye dahil her türlü mali ve sosyal hakları
saklıdır." hükmünü içeren birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin REDDİNE oybirliğiyle,
2- 1 numaralı fıkranın yukarıdaki tümce dışında kalan ikinci
tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE oybirliğiyle,
3- 2 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Servet TÜZÜN ile İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
4- 3 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE oybirliğiyle,
5- 4 numaralı fıkrasının "Teşebbüs ve bağlı ortaklıklarda bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte toplu iş sözleşmeleri
kapsamı dışında hizmet akdi ile çalışan yönetim personeli en geç 31/12/1988
tarihinde sözleşmeli statüye geçirilirler." hükmünü içeren birinci
tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Servet TÜZÜN ile İhsan
PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
6- 4 numaralı fıkrasının iptal edilen tümceden sonra gelen ikinci
tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE
oybirliğiyle,
7- 5 numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE
oybirliğiyle,
D- Kuralların iptal edilmesiyle doğacak boşluk kamu yararını
olumsuz biçimde etkileyecek biçimde görüldüğünden Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin 4. ve 5. fıkraları gereğince iptal
hükmünün, kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden altı ay sonra yürürlüğe
girmesine, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL ve İhsan PEKEL'in "yürürlük tarihi
yayımdan başlıyarak bir yıl sonra olmalıdır." yolundaki karşıoyları ve
oyçokluğuyla,
22.12.1988 gününde karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mehmet
Şerif ATALAY
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
|
|
|
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE
Anayasa'ya uygunluk denetimine getirilen sözleşmeli personele
ilişkin düzenleme çoğunluk görüşüyle saptandığı gibi birçok yönden aykırılık
taşımaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'mn 4. maddesinin zorunlu
nedenlere bağlayarak sınırlı tuttuğu uygulama, yaygınlaştırılarak boyutları
değiştirilmiştir. Siyasal iktidarlarla yürütmenin etkinliğine güvencelerden
yoksun olarak bırakılacak çalışanların varlığı, temelde hukuku yadsımak
anlamındadır. Bürokrasiyi olumsuz biçimde etkileyecek, özelleştirme uğruna KİT'lerin
içini boşaltacak sakıncalı durumlara neden olabilecek düzenlemelerin yerindelik
yönü Mahkememizin incelemeleri dışında kalmakla birlikte, anayasal dayanağı
üzerinde önemle durulması gereken yönüdür. Hukuk devleti yapısı içinde
hukuksuzluğa, haksızlığa yol açacak kurallara geçerlik tanınamaz. Anayasa'nın
128. maddesi karşısında genel yönetim ilkelerine göre yükümlü olunan kamu
hizmetlerinin gerektirdiği temel ve sürekli görevler ancak memurlar ve öbür
kamu görevlileri eliyle görülür. Temel (asıl) ve sürekli olmayan kamu
hizmetlerinde memurlar ve öbür kamu görevlileri dışında kimseler
çalıştırılabilir. Bunların başında işçiler gelir. Anlaşılmaktadır ki, 128.
maddenin sözünü ettiği "diğer kamu görevlisi" sözleşmeli personel,
sözleşmeli personel de diğer kamu görevlisi değildir. Dördüncü bir çalışan türü
olarak öngörülen sözleşmeli personel konumunu yasakoyucu Anayasa'nın ilkelerine
bağlı kalarak istediği biçimde düzenleyebilir. Sosyal bir hukuk devletinin, bu
düzenlemeleri gerçekleştirirken, evrensel nitelik kazanmış güvenceleri gözardı
etmesi düşünülemez. Anayasa'da hangi düzeyde belirtilirse belirtilsin insan
hakları kapsamındaki güvencelerin her türl çalışana açık olması gereğini
benimsiyorum. Mahkememiz kararının KHK'nin 42. maddesinin 2 numaralı fıkrasına
ilişkin yargısında açıklanan ve yasakoyucunun takdirinde olduğu belirtilen
düzenlemeler mutlaka çalışanlar için anayasal güvenceleri içerecektir. Kararda
bu husus, çok doğal olduğundan, değinilmemesi yanlış anlamalara neden
olabileceğinden yasakoyucunun takdir hakkını Anayasa çerçevesinde
kullanacağının kararda var olduğunu kabul ediyorum. Sosyal hukuk devletinin
temeli olan sosyal adalet, çalışanlara tanınacak güvencelerle değerlenir.
Sözleşmeli personel için genelde işçiler için öngörülen anayasal güvenceler
sağlanmadıkça bu tür personelin çalıştırılması olanaksızdır. Güvencelerden
yoksun düzenlemeyi Anayasa'ya uygun bulmak, yararlanılan anayasal güvenceleri
de zayıflatır. Güvencesiz yaşam, hukuksallıktan uzaktır. İptal oyumu,
"Ancak güvenceler tanınarak ve sağlanarak sözleşmeli personel düzeni
yasayla getirilebilir" görüşüyle kullandığımı açıklıyorum.
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
DEĞİŞİK
GEREKÇE
Çoğunluk kararında, Anayasa'nın 128 inci maddesindeki :
"Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir" hükmü karşısında yalnız memurların değil, "diğer
kamu görevlilerinin" de sözleşme ile çalıştırılamayacağı, benim de
katıldığım, gerekçelerle açıklandıktan sonra "bb) Anayasa'nın 51., 53.,
13., 91. Maddeleri Yönünden İnceleme :" başlığı altında : "308 sayılı
KHK'nin öngördüğü sözleşmeli personelin işçi ya da memur statüsünde olmadığı
anılan Kararnamede kesin olarak ifade edilmektedir. İşçiler dışındaki
çalışanlara Anayasa'nın işçilere tanıdığı sendika kurma ve toplu sözleşme yapma
hakkının tanınması Anayasal zorunluk oluşturmaz. Dolayısıyla Kanun Koyucu; işçi
dışındaki kişilere bu hakkı tanıyıp, tanımamakta takdir hakkına sahiptir"
denilmektedir ki bu görüşe katılamıyorum.
Hemen hemen bütün dünyada, yüzyılı aşkın bir zamandan beri,
çalıştırılanların, çeşitli şekillerde kamu gücüyle himayelerinin gerekliliği
kabul edilmektedir. Bunun içindir ki, bizde de Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi
örneğin; 20 Nisan 1340 tarihli "Teşkilatı Esasiye Kanunu"nun 93 üncü
maddesi ile : "Bilumum memurların evsafı, hukuku, vezaifi, maaş ve
muhassesatı ve sureti nasb ve azilleri ve terfi ve terakkileri kanunu mahsus
ile muayyendir" hükmü getirilmiş, 17.2.1926 günlü, "Türk Kanunu
Medenisi"nin 807 nci maddesi ile : "Bir gayrimenkulun üzerindeki
inşaat yahut ameliyatta malzeme vererek veya vermeyerek çalışmış olmaları
hesabiyle malik veya müteahhit zimmetinde tahakkuk eden alacakları için, o
gayrimenkulun üzerinde, bu müteahhit ve işçiler" lehine "Kanuni
İpotek" hakkı tanınmış ve "Kanunun bu suretle kendilerine ipotek
hakkı tanıdığı kimselerin evvelce yapılmış bir mukavele ile işbu haklarından
feragatleri muteber değildir" hükmü konulmuş; 22.4.192S günlü Borçlar
Kanunu'nun 316 ve 317 nci maddelerinde : "İş sahibi kimselerin veya
cemiyetlerinin, işçilerle veya cemiyetleriyle yaptıkları mukavelede hizmete
müteallik hükümler vaz olunabilir", "Umumi bir mukavele ile bağlı iş
sahipleri ile işçiler arasında yapılacak hususi hizmet akitlerinin, umumi
mukaveleye muhalif hükümleri batıldır. Bu batıl hükümlerin yerine, umumi
mukavele hükümleri kaim olur" kurallarına yer verilmiştir.
Aynı doğrultudaki gelişen ekonomik ve sosyal şartlar dolayısıyle
1961 ve 1982 Anayasaları, yalnız memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
konulan hükümlerle yetinememiş; bütün çalıştırılanları kapsamına alan genel ve
temel kurallara da bünyelerinde yer vermek zorunluluğunu duymuşlardır.
Bu nedenlerle 1982 Anayasası'nın, "Temel Haklar ve
Ödevler" kısmının "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler"
bölümünde bulunan 48-55 ve 60-62 nci maddelerdeki hükümler ve bu hükümlerdeki
işçi kavramı, özel kanunlardaki işçi tarif ve tadadından daha geniş anlamda
olup esas itibariyle, bütün çalışanlar içindir ve çalıştıranları da bağlayan
genel ve temel hükümlerdir. Ancak Anayasadaki özel hükümlerin kapsamına
girenler bu hükümlerin dışında tutulabilir. Fakat, değil
"Yürütme"nin, "Yasama" organının normal takdir ve tasarrufları
ile dahi; çalıştırılanlar, hem özel ve hem de genel ve temel hükümlerin dışına
çıkartılıp Anayasa'nın tanıdığı haklar ve güvencelerden yoksun bırakılamaz...
ÖZET : "Sözleşmeli Personel" adı ile çalıştırılanların
sözleşmeleri "İdari Sözleşme" mahiyet ve niteliğinde bulunsa dahi, bu
personelin Anayasa'nın128 inci maddesi ve diğer özel hükümlerinin kapsamına
girmediği kabul edildiğine göre kendileri, Anayasa'nın genel ve temel hükümleri
içeren 48 - 55 ve 60-62 nci maddeleri dışında tutulamazlar.
Bu ayrı ve ek gerekçelerle çoğunluk kararına, sonuç itibariyle
katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI VE DEĞİŞİK GEREKÇE
1- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin 42. maddesi, 308 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesindeki
düzenleme ile "Teşebbüsler ve bağlı ortaklıklarda hizmetler sözleşmeli
personel ve işçiler eliyle yürütülür. Sözleşmeli personel toplu iş sözleşmeleri
kapsamına alınamaz ve bunlara toplu iş sözleşmesiyle veya toplu iş sözleşmeleri
emsal alınarak hiçbir aynî 'veya nakdî menfaat sağlanamaz. İşçiler bu kanun
hükmünde kararnameye tabi değildir. Sözleşmeli personel, işçi niteliğine göre
yılın veya günün belirli sürelerini kapsamak üzere bir kısmı zamanlı da
istihdam edilebilir." şeklinde değiştirilmiştir.
Dava konusu 3. madde de, teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda
hizmetlerin sözleşmeli personel ve işçiler eliyle yürütüleceği belirtildikten
sonra, bu personelin istihdam şekilleri ile ilgili esaslar düzenlenmiştir.
Bir kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varabilmek
için, onun Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde bir
hükmü kapsaması gerekir. Yani Anayasa herhangi bir konuda emredici veya
yasaklayıcı bir kural koymamışsa, bunun düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine
bırakılmış demektir.
Anayasa'nın "Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili
hükümler" başlığını taşıyan 128. maddesinin birinci fıkrasında;
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür." denilmektedir. Burada önemli olan ve açıklığa
kavuşturulması gereken husus, adıgeçen maddenin bu fıkrasında yer alan
"diğer kamu görevlileri" deyimi olmaktadır.
1961 Anayasası'nın 117. maddesinde "Devletin ve diğer kamu
tüzelkişilerinin, genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar eliyle
yürütülür" biçiminde hüküm yer aldığı halde, aynı konu, 1982 Anayasası'nın
128. maddesinde ise "Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür." şeklinde düzenlenmiş bulunulmaktadır.
Bu iki hüküm karşılaştırıldığında, 1961 Anayasası'ndan farklı
olarak 1982 Anayasası'nın sözü edilen 128. maddesinde, memurların yanında
ayrıca "diğer kamu görevlilerine" yer verildiği ve kamu iktisadi
teşebbüslerinin de açıkça bu madde kapsamına alındığı anlaşılmaktadır. Bu
maddeye ilişkin olarak gerek Danışma Meclisi ve gerek MGK. Anayasa Komisyonunca
hazırlanan gerekçelerde de; "Maddede kamu görevlileri için genel bir düzenleme
yoluna gidilmiş, eskiden olduğu gibi, dolaylı bir biçimde de olsa memur tanımı
yoluna gitmekten kaçınılmıştır. Zira, böyle bir teinimin unsurlarını açık ve
açık biçimde Anayasada vermek mümkün görülmemiştir. Getirilen düzenleme ile
kamu hizmeti görevlilerinin çalıştırılma biçimlerine göre kendi içinde
ayrılması kanun koyucuya bırakılmıştır. Getirilen önemli bir ilke de kamu
hizmeti görevlilerinin hizmete alınmalarında yetenek veya liyakat ilkelerine
uyulması zorunluluğudur. Maddeye kamu iktisadi teşebbüsleri de ilave edilmek
suretiyle genel idare esaslarına kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüldüğü hususu
vurgulanmıştır." biçiminde görüşlere yer verilmektedir.
Anayasa'nın 128. maddesi birinci ve ikinci fıkralarında yer alan
ilkeler birlikte değerlendirildiğinde; "kamu hizmeti görevlileriyle"
ilgili olarak gerek memurlar ve gerek kamu görevlilerinin tanımının yapılması
yoluna gidilmeyerek, bu kamu hizmeti görevlilerinin; "nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri
ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği" belirtilmiş ve Anayasa'da
memur ve diğer kamu görevlileri için belli bir statünün uygulanması zorunluğuna
dair bir kural getirilmemiş, bu maddenin ikinci fıkrası ile güvenceye alınan
kurallara aykırı düşmemek koşuluyla, bunların çalıştırılacakları kamu
hizmetlerinin mahiyet ve özelliklerine göre istihdam usul ve esaslarının
tesbiti yasa koyucunun takdirine bırakılmıştır.
Takdir yetkisine sahip olduğu bir konuda, Anayasa sınırlarını
aşmadıkça, yasa koyucunun takdirini uygunlukla kullanmadığı ileri sürülemez.
İstihdam biçimlerinin birisi hakkında "iyi" ya da "kötü"
yargısına varmak Anayasa'ya uygunluk denetiminin dışına çıkılmasına neden olur.
Yasama organı, düzenleme yaparken, Anayasa ile kendine tanınan sınırları
aşmadıkça Anayasa'ya aykırılıktan söz edilemez.
Anayasa'nın 128. maddesi birinci fıkrasında, "Devletin, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına
göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği
belirtildikten sonra, ikinci fıkrasında da, "memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, haklan ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla
düzenleneceği" yolunda bir esas getirilmiştir. Bu tedvin şeklinden
anlaşılacağı üzere Anayasa koyucunun, kamu hizmetlerinin mahiyet ve niteliklerini
nazarı itibara alarak sadece "genel idare esaslarına göre yürütülmesi
gereken kamu hizmetlerinin" yerine getirilmesi için görevlendirilecek
memurlar ve diğer kamu görevlileri" haklarında sözü edilen ikinci
fıkradaki güvence getiren kuralların uygulanmasını öngördüğü anlaşılmaktadır.
Bunun tersi bir düşünce ise, tüm kamu hizmetlerini yürütecek olan
görevlilerin aynı statüye tabi olacağı sonucunu doğuracaktır ki, böyle bir
tutum Anayasa'nın 128/1. maddesinde yer alan "genel idare esaslarına"
göre yürütülen "kamu hizmetlerinin" diğer kamu hizmetlerinden
ayrılmasına dair kural ile bağdaştırılamaz.
Kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseselerin ve bağlı
ortaklıklarının; farklı derecede ve nitelikte olmak üzere merkezi idareye
(ilgili Bakanlıklara) bağlı olduğu ve bu kuruluşlar üzerinde merkezi idarenin
(ilgili Bakanlıkların) atama ve denetim gibi işlemler nedeniyle bazı yetkilere
sahip olmaları karşısında, bu kamu kurum ve kuruluşlarında genel idare
esaslarına göre yürütülmesi gereken bir kısım kamu hizmetlerinin varlığının
kabulü icap eder. Bu durumda da, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişileri haklarında, düzenleme yapılırken işbu nitelikteki kamu hizmeti
görevlileriyle ilgili olarak Anayasa'nın 128. maddesinin gözönünde tutulması
icap eder. Bu bakımdan inceleme konusu kanun hükmünde kararname'nin ilgili
hükümlerinin; öncelikle Anayasa'nın 128. maddesinde yer alan ilkelere aykırı
düşen (bağdaşmayan) yönlerinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa koyucu tarafından, "genel
idare esaslarına" göre yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinin yerine
getirilmesi için görevlendirilecek "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
istihdam usul ve esaslarının tesbiti, Anayasa'nın 128. maddesi ikinci fıkrası
ile güvenceye alınan kurallara aykırı düşmemek koşuluyla yasa koyucunun
takdirine bırakıldığına göre, kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseseler ve
bağlı ortaklıklarında, kamu hizmetlerinin sözleşmeli personel ile
yürütülmesinin öngörülmüş olmasının, Anayasa'nın 128. maddesindeki ilkelerin
yerine getirilmiş olması halinde Anayasa'ya aykırılığından söz edilemez.
Sözü geçen kanun hükmünde kararnamenin dava konusu hükümlerinin
Anayasa yargısı yönünden değerlendirmesi yapılırken, işbu düzenlemenin
Anayasa'nın 128. maddesinde yer alan ilkelere aykırı düşen yönlerinin
bulunduğunun saptanması gerekir.
Anayasa, kamu hizmeti görevlileri ile ilgili 128. maddesinde,
genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinin
"memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür." denilmekle ye521
tinmiş, bunların tanımının yapılması yoluna gidilmemiştir. Anayasa
Mahkemesinin 21.1.1988 günlü ve E: 1987/11, K: 1988/2 sayılı kararında da
vurgulandığı üzere "kamu bankası ve benzeri kamu kuruluşlar
personelinin" ifa ettikleri hizmetin mahiyet ve niteliği itibariyle
"genel idare esaslarına göre" yürütülen "kamu
hizmetleri"nden saymağa imkân yoktur. Aynı şekilde kamu iktisadi
teşekküllerinin kuruluş ve teşkilatlanmasında; işbu kurumların genel idare
esaslarına göre yürütülmesi gereken kamu hizmetleri yanında, ülke ekonomisine
yararlılık, verimlilik ve kârlılık gibi özel işletmecilik esasları
da göz-önünde bulundurulacağına göre, bu tür hizmetleri yürütecek olan
personele Anayasa'nın 128. maddesi ikinci fıkrasındaki ilkeler uygulanmayacaktır.
Ancak bu personelde kamu hizmet görevlisi olmaları nedeniyle
görevlendirilecekleri kamu hizmetinin niteliklerine göre, özlük hakları ve
yükümlülüklerine ilişkin olarak, gerekli güvence getiren kuralların kanunla
düzenlenmesi gerekir.
Sözü edilen kanun hükmünde kararname'nin 42. maddesi birinci
fıkrasında, "Teşebbüslerde ve bağlı ortaklıklarda hizmetlerin sözleşmeli
personel ve işçiler eliyle yürütüleceği" belirtilip, dördüncü fıkrasında
da, "sözleşmeli personel, işin niteliğine göre yılın veya günün belirli
sürelerini kapsamak üzere kısmî zamanla da istihdam edilebilir." biçiminde
geçici süre ile çalıştırılacak sözleşmeli personel ile ilgili olarak açıklama
yapıldığına ve Anayasa'nın 128. maddesi "genel idare esaslarına" göre
yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi için
görevlendirilecek "memurlar ve diğer kamu görevlilerine" ilişkin
olarak belli bir statünün uygulanması zorunluğu-na dair bir kural
getirilmeyerek, bu maddenin ikinci fıkrası ile güvenceye alman kurallara aykırı
düşmemek koşuluyla, bunların çalıştırılacakları kamu hizmetlerinin mahiyet ve
özelliklerine göre istihdam usul ve esaslarının tesbiti yasa koyucunun
takdirine bırakıldığına göre, sözü edilen işbu hükümlerle sadece, kamu
hizmetinin "Sözleşmeli personelle" yürütüleceğinin belirlenmiş
olmasında, Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
2- Adı geçen kanun hükmünde kararnamenin diğer maddelerine ilişkin
Anayasa'ya aykırılık sorununa gelince, bu konunun isabetle çözümlenebilmesi
için Anayasa'nın 128. maddesinde yer alan "genel idare esaslarına"
göre yürütülmesi gereken "kamu hizmetlerinin" yerine getirilmesi için
görevlendirilecek "memurlar ve diğer kamu görevlileri" deyimlerinin
bu maddenin tümü nazarı itibare alınarak ele alınması gerekir. Anayasa koyucu
tarafından, işbu maddenin ikinci fıkrasında yer alan bazı güvenceler, sadece
"genel, idare esaslarına" göre yürütülmesi gereken kamu hizmetlerine
ilişkin olarak getirildiğine ve bu sınırlamalar dışında, kamu hizmeti
görevlileri ile ilgili statünün tesbiti, bunların çalıştırılacakları kamu
kurumlarının yerine getirecekleri kamu hizmetlerinin mahiyet ve özellikleri
gözönünde tutularak yasa koyucunun takdirine bırakıldığına göre, yasa koyucunun
öncelikle kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseselerin ve bağlı ortaklıkların
da : genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken bir kısım hizmetlerin
varlığını nazarı itibara alarak, bu kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi için
görevlendirilecek kamu görevlileri ile ilgili olarak Ana-yasa'nın 128. maddesi
ikinci fıkrasında yer alan ve güvence getiren kurallar doğrultusunda, bu kanun
hükmündeki kararnamede; atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri hakkında esasları
belirlemesi ve vurgulaması gerekirdi.
Bu durumda; söz konusu kanun hükmünde kararnamenin dava konusu
edilen maddeleri incelendiğinde; bu maddelerin düzenlenmesinde, genel idare
esaslarına göre yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinde çalıştırılacak kamu
görevlilerine ilişkin olarak, Anayasa'-nın 128. maddesi ikinci fıkrasında
belirtilen ve bu görevliler yönünden güvence getiren ilkeler gözönüne
alınmadığı cihetle, 42. maddesinin ikinci fıkrasının; 43. maddesinin; 44.
maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarının; 45. maddesinin üçüncü,
altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarının; 46. maddesinin; 49. maddesinin
dördüncü ve beşinci fıkralarının ve 51. ve 53. maddelerinin; Geçici Maddesinin
birinci fıkrasının ikinci tümcesinin; dördüncü fıkrasının birinci tümcesinin
Anayasa'nın 128. maddesi ikinci fıkrasındaki ilke ve kurallarla bağdaştırılması
mümkün değildir.
İşbu gerekçelerle çoğunluğun yukarıda açıklanan maddelerdeki
hükümlere ilişkin iptal kararına katılıyorum.
3 - Konunun genel inceleme ve açıklama bölümünde belirtildiği
veçhile bir kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varabilmek için,
onun Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde bir hükmü
kapsaması gerekir. Dava konusu maddelerde sözü geçen hükümlerin böyle bir durum
yarattığının kabul edilebilmesi için "Kamu hizmeti görevlilerine"
ilişkin Anayasa'nın 128. maddesine aykırılık taşıdığının saptanması gerekir.
Anayasa'nın söz konusu maddesinde, "kamu hizmeti görevlileriyle"
ilgili olarak gerek memurlar ve gerek diğer kamu görevlilerinin tanımının
yapılması yoluna gidilmeyerek, bu kamu hizmeti görevlilerinin; sadece
"nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,
aylık ve ödenekleri ve diğer" özlük işler1"nin kanunla
düzenleneceğinin belirtilmesi ile yetinildiği ve memur ve diğer kamu görevlileri
için belli bir statünün uygulanması zorunluğuna dair bir kural getirilmediğine
göre, bu maddenin ikinci fıkrası ve güvenceye alınan kurallara aykırı düşmemek
koşuluyla, bunların çalıştırılacakları kamu kurumlarının yerine getirecekleri
kamu hizmetlerinin mahiyet ve özellikleri gözönünde tutulmak suretiyle istihdam
usul ve esaslarının düzenlemesi kanun koyucunun takdirine bırakılmış demektir.
Söz konusu kanun hükmünde, kararnamenin 44. maddesi birinci ve
ikinci fıkraları ile diğer kamu görevlisi olarak kabul edilen "sözleşmeli
personelin" işe alınmalarına (atanmalarına) ilişkin; 45. maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları ile sözleşmeli personelin aylık ve ödeneklerine
ilişkin; Geçici Maddesi ikinci fıkrası ile dördüncü fıkrasının birinci
tümcesiyle yeni düzenleme gereği ihdas edilen kadroların uygulanma koşul ve
tarihlerinin saptanmasına ilişkin esaslar, Ana-yasa'nın 128. maddesinin ikinci
fıkrasındaki ilkeler gözönüne alınarak belirlendiğine göre, işbu düzenlemelerin
Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Çoğunluğun 5.1.1988 günlü, 308 sayılı Kararnamenin 3., 4., 5., 6.,
7., 8., 9., 10., 12. ve 14. maddeleriyle değiştirilen 8.6.1984 günlü, 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin; 42.
maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının, 44. maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarının, 45. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının, Geçici Maddesi
ikinci fıkrasının ve dördüncü fıkranın birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı
olduğuna ilişkin görüşüne yukarıda açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
DEĞİŞİK
VE EK GEREKÇE
Sayın Muammer TURAN'ın ek gerekçelerindeki görüşlerine ben de ek
gerekçe olarak katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
308 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesiyle değiştirilen
233 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'nin 42. Maddesinin yeni durumuna göre
KİT'lerde işçi çalıştırılacak yerler dışında kalan sürekli kamu hizmetlerinde
sözleşmeli personel çalıştırılması gerekmektedir.
Bir hükmün Anayasa'ya aykırı olduğunun iddia edilebilmesi için söz
konusu hükmün Anayasa'nın koyduğu esaslara aykırı bir kural koymuş olması
gerekir. Uzun bir süredir kamu hizmetlerinde ihtiyaca göre çeşitli şekilde
yürütüle gelmekte olan sözleşmeli personel uygulamasının KİT'lerde personel rejimi
haline getirilmesine Anayasa'da engel bir hüküm bulunmadığından bu düzenlemenin
Anayasa'ya aykırılığından söz edilemez.
Bilindiği gibi KİT'ler son yıllarda gerçekleştirilen yapısal
düzenlemelerle özel hukuk hükümleri çerçevesinde özerk olarak ekonomik
kurallara uygun şekilde kârlılık, verimlilik ve serbest rekabet esaslarına göre
çalışır hale getirilmiştir. Bu cümleden olmak üzere Devlet himayesi şeklinde
kendini gösteren muafiyetler kaldırılmıştır. Eskiden kanunla kurulan bu
kuruluşlar artık Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmakta ve daha 1933'lerde KİT
Kurucularınca düşünüldüğü üzere KİT'lerin hisse senetlerinin satışı suretiyle
halka intikali de gerçekleşme sürecine girmiş bulunmaktadır.
Personel rejiminin de bu yeni yapıya uygun hale getirilmesinin zaruret
halini aldığı ve yıllardır bunun arayışına yönelik çalışmalar yapıldığı da bir
gerçektir. Bu defa söz konusu madde ile yapılan düzenleme, işin niteliğine ve
ihtiyaca göre Yasa Koyucu'nun kullandığı tercih ve takdir yetkisine ilişkin
görülmektedir.
Ancak, devam eden diğer maddelerde kamu personelinin güvencesine
ve Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci paragrafındaki hükme aykırı düzenlemeler
olarak 45. maddenin 3. ve 8. fıkraları 53. maddenin ve Geçici madde birinci
fıkra 2. tümcesi ile beşinci fıkrasının ve 51. maddesinin de karardaki
gerekçesi gereği iptallerine katılıyorum.
Şöyle ki :
KİT'lerde işçi statüsüne girmeyen asli sürekli kamu hizmetlerinden
genel idare esaslarına göre yürütülen yerlerde çalıştırılacak sözleşmeli
personel (diğer kamu görevlileri) ile ilgili düzenlemede Anayasa'nın 128.
maddesinin 2. paragrafındaki hükmün gözönünde bulundurulması zaruridir. Genel
idare esasları dışında yürütülen ve işçi statüsüne girmeyen hizmetlerde
çalıştırılacak sözleşmeli personel ile ilgili düzenleme ise Anayasa'nın 128.
maddesinin 2. paragrafı kapsamı dışında kalmaktadır.
Bu farklılık nedeniyle öncelikle son yıllarda KİT'lere
kazandırılan yapısal duruma göre bu kuruluşlarda işçi kapsamı dışında kalan
asli ve sürekli kamu hizmetlerinden hangilerinin genel idare esaslarına göre
yürütülmesi gerektiği, hangilerinin bu nitelikte olmadığının tesbiti ile
iptaline katıldığım maddelerin düzenlenmesinde bu farklılığın, ayrıca gerek
genel idare esaslarına göre yürütülen gerekse bunun ve işçi statüsü dışında
kalan KİT hizmetlerinin kamu hizmeti olmasından kamu hizmetinde çalışanların
güvencelerinin gözönünde bulundurulması gerekirdi.
Belirtilen maddeler dışında kalan düzenlemeleri Anayasa'ya aykırı
bularak iptalini kararlaştıran çoğunluk görüşüne 2-4. paragraflarda arzedilen
nedenlerle katılmıyorum.