ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/7
Karar Sayısı: 1988/27
Karar Günü: 27.9.1988
R.G. Tarih-Sayı :26.12.1988-20031
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bursa 2. Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun
4.12.1985 günlü, 3239 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 112. maddesinin 3.
bendinin Anayasa'nın 2., 10. ve 11. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali
istemidir.
I- OLAY :
Vergi dairesince istenen gecikme faizinin kaldırılması için yasal
süresi içinde yükümlü tarafından açılan davada yerel mahkeme, Ver-Usul
Kanunu'nun değişik 112. maddesinin 3. bendini Anayasa'ya aykırı görerek,
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddeleri uyarınca iptali istemiyle, doğrudan
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A- İPTALİ İSTENİLEN YASA KURALI :
Vergi Usul Kanunu'nun değişik 112. maddesinin 3. bendi şöyledir :
"MADDE 112.- ...........................
3. Vergi mahkemesinde dava açma dolayısıyla 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 27 nci maddesinin 8 numaralı bendi gereğince tahsili
durdurulan vergilerden taksit süreleri geçmiş olanlar, vergi mahkemesi kararma
göre hesaplanan vergiye ait ihbarnamenin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde
ödenir. Ayrıca ikmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatlarda :
a) Dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi
kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal
vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar;
b) Dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi
vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin
normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar;
Geçen süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme
zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Gecikme faizi de aynı süre içinde
ödenir. Gecikme faizinin hesaplanmasında ay kesirleri nazara alınmaz.
Uzlaşılan vergilerde gecikme faizi; uzlaşılan vergi miktarına (a)
fıkrasında belirtilen tarihten itibaren uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe
kadar geçen süre için uygulanır.
Dava açılması nedeniyle tahsili duran vergi ve cezalar mükellefler
tarafından istenildiği takdirde davanın devamı sırasında da kısmen veya tamamen
ödenebilir."
B- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI :
1. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
3. "MADDE 11. - Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Mahmut C.
CUHRLJK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİ-EFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, Adnan KÜKNER
ve Vural Fuat SAVAŞ'ın katılmalarıyla 23.3.1988 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3239 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 112.
maddesinin 3. bendinin tümüyle iptali istenmesine karşın, iptal gerekçesinin
özünü oluşturan "gecikme faizi"nin anılan bendin sadece belli bir
kısmında düzenlenmiş olması gözönünde tutularak sınırlama sorununun esasla
birlikte düşünülmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, Anayasa'ya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları,
bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
A - Sınırlama Sorunu :
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun,
3239 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 112. maddesinde düzenlenmiş bulunan
"gecikme faizi"nin, sadece devletin vergi alacakları için söz konusu
olduğunu, "... devletin, vergileme hataları, hukuka aykırılık ... vb.
nedenlerle haksız ya da fazla olarak tahsil ettiği vergileri yargı organı
kararı gereğince ya da düzeltme yoluyla yükümlüsüne geri verirken tahsil
tarihinden iade edildiği tarihe kadar geçen süre için hesaplanacak herhangi bir
faiz ya da zam ile birlikte geri ödenmesi"nin öngörülmediğini öne sürerek;
bu durumun, Cumhuriyetin nitelikleri arasında "sosyal hukuk devleti"
niteliğini belirleyen 2., herkesin kanun önünde eşit olduğunu ve "Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı"na ilişkin 10.
ve "Kanunların Anayasaya aykırı olamayacağını" öngören 11. maddesine
aykırı olduğunu iddia etmektedir. Bu nedenle sözü edilen madde bendinin aykırı
olduğu iddia edilen Anayasa kurallarının sözü ve özü yönünden incelenmesi
gerekir.
İtiraz konusu, doğrudan doğruya gecikme faizi ile ilgili olduğu
halde, iptali istenen söz konusu maddenin 3. bendi gecikme faizi dışında başka
düzenlemeleri de içermektedir. Bu nedenle esasa ilişkin incelemenin, Vergi Usul
Kanununun 3239 sayılı Yasa ile değişik 112. maddesinin 3. bendinin sadece
birinci bölümünün "Ayrıca ..." sözcüğüyle başlayan ikinci cümlesinden
"Dava açılması ..." diye başlayan son cümlesine kadar olan şu bölümle
sınırlandırılması gerekir :
"... Ayrıca ikmalen, re'sen veya idarece yapılan
tarhiyatlarda :
a- Dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi
kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal
vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar;
b- Dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi
vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin
normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar;
Geçen süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme
zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Gecikme faizi de aynı süre içinde
ödenir. Gecikme faizinin hesaplanmasında ay kesirleri nazara alınmaz.
Uzlaşılan vergilerde gecikme faizi; uzlaşılan vergi miktarına, (a)
fıkrasında belirtilen tarihten itibaren uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe
kadar geçen süre için uygulanır."
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
İptali istenen bendin, iptal talebi ile doğrudan ilgili olan
bölümü belirlendikten sonra bu bölümün Anayasa'ya uygunluğunun incelenmesine
geçilebilir :
1. Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın, "Cumhuriyetin nitelikleri" başlığını
taşıyan 2. maddesi aynen, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." hükmünü içermektedir.
Bu hükümde yer alan "hukuk devleti" ve "sosyal
devlet" nitelikleri yönünden itiraz konusu "gecikme faizi"nin
değerlendirilmesinde şu hususların dikkate alınması gerekir :
Hukuk devletinde, bütün devlet faaliyetleri hukuk kurallarına
uygun yürütülmeli, devletin bütün organ ve kurumları, her türlü faaliyetlerinde
kendilerini hukuk kurallarıyla bağlı saymalıdır.
Anayasa'nın 73. maddesi herkesi "Kamu giderlerini karşılamak
üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü" kıldığından, usulü-ue
uygun şekilde çıkarılmış yasalarla getirilen "vergi mükellefiyeti"'
kabullenmek bir vatandaşlık görevidir. "Gecikme zammı" ve
"Gecikme faizi" yükümlülüğü ise, belli şartlarda, vergi
mükellefiyetine bağlı olarak ortaya çıkan ek bir mükellefiyettir. Bilindiği
gibi faiz; ekonomik açıdan, "paranın fiatı"dır. Herhangi bir kimse,
kendisine ait olmayan bir parayı, hangi isim altında olursa olsun, belli bir
süre kullandığında, paranın asıl sahibine "faiz" ödemek zorundadır.
Çünkü paranın likidite özelliği, onun her an her türlü üretim faktörünü, mal ve
hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit
olarak elinde bulunduran kimse, "bugünkü" ihtiyaçlarını
karşılayabildiği gibi, piyasanın "yarına dönük" olanaklarından da
yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte
ödenmesi gereken bir miktar para olduğu halde bu parası ödenmeyen kimse ise bu
imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin, parayı
kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran
temel neden budur.
Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği
enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında, kullanmaktan
vazgeçilen ya da hak edildiği halde alınamayan bir miktar paranın satınalma
gücü; dönem sonunda; enflasyon oranında azalmış olacaktır. Bu durumda dönem
sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken faiz; sadece belli bir dönem
için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret olmayacak, aynı zamanda
sözkonusu dönemde paranın satınalma gücündeki kaybı da karşılayacak miktarda olacaktır.
Teknik deyişle, hem para sahibinin tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek, hem
de paranın satınalma gücü korunacaktır.
İtiraz konusu "gecikme faizi"nin dayandığı ekonomik
mantık budur. Devlete ödenmesi gereken bir vergi borcunu vaktinde ödemeyen yükümlü,
bu parayı başka amaçlarla kullanmakta ve çeşitli yararlar sağlamaktadır. Buna
karşılık devlet, vergi gelirlerinin bir kısmından yoksun kalmakta ve bu durumda
ya harcamalarını kısmak veya borçlanmak zorunda kalmaktadır. Harcamaların
kısılması durumunda toplum bazı devlet hizmetlerinden yoksun kalmakta, devletin
borçlanması durumunda ise devlet hizmetlerinin maliyeti artmaktadır. Doğrudan
ortaya çıkan bu sonuçlara ek olarak, vergi yükümlülerinin vergilerini zamanında
ödememeleri; devlet câri harcamaları ile devlet yatırımlarının ya aksamasına ya
da borçlanma yoluyla finansmanına neden olduğu için enflasyon, işsizlik ve
gelir dağılımında eşitsizlik gibi önemli ekonomik dengesizliklerin kaynağını da
oluşturmaktadır.
Bu olumsuz etkiler, yüksek oranlı enflasyon dönemlerinde daha
çabuk ve daha şiddetli olarak hissedilmektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
112. maddesini değiştiren ve dava konusu bendi getiren 3239 sayılı Yasanın,
yurdumuzda yüksek enflasyonun mevcut olduğu dönemde çıkarılıp yürürlüğe girdiği
gözönünde tutulursa, Yasa Koyucunun amacı açıkça ortaya çıkar. Mevduat faizinin
% 65'i, kredi faizinin ise % 100'leri aştığı bir enflasyonist ortamda, vergi
borcunu ödemeyen ve bu parayı başka işler için kullanan bir vergi mükellefinden
"gecikme faizi" adı altında ek bir ödemede bulunmasını istemek,
yukarıda açıklanan ekonomik nedenlerle yerindedir. Böyle yapmakla, devlet
maliyesi korunduğu ve istenmeyen ekonomik aksaklıkların ortaya çıkması
engellendiği gibi, vergisini zamanında ödeyen yükümlü ile ödemeyen yükümlü
arasında bir eşitsizliğin doğmasına da fırsat verilmemiş olmaktadır.
Bütün bu nedenlerle "gecikme faizi" kavramını Türk Vergi
Sistemine getiren, incelenen bend bölümünün Anayasa'nın 2. maddesinde
belirlenen "sosyal Devlet" ve "hukuk devleti" ilkelerine
aykırı bir yönü yoktur.
2. Anayasa'nın 10. Maddesi Yönünden İnceleme :
İtirazın gerekçesi açıklanırken de belirtilmiş olduğu üzere,
itiraz yoluna başvuran mahkeme, itiraz konusu kuralın, ikmalen, re'sen veya
idarece yapılan tarhlarda yükümlülerce faiz ödenmesini kabul ettiğini, buna
karşılık, Devleti, hatalı biçimde veya yanlışlıkla tahsil ettiği vergileri iade
ederken bu tür bir faiz ödemekle yükümlü tutmadığını ve böylece Devlet yararına
ayrıcalık doğurduğunu iddia etmiştir.
Öncelikle belirtilmesi gereken nokta, bu tür bir gerekçe ile
Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunmanın mümkün olmadığıdır. Anayasa
Mahkemesi'nin daha önceki kimi kararlarında açıkça belirtilmiş olduğu üzere
Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılabilmesi için bu konunun Yasa Koyucu
tarafından düzenlenmiş olması gerekir. Bu bakımdan eksik düzenleme nedeniyle
veya mevcut bir kuralın uygulama alanını genişletmek amacıyla Anayasa'ya
aykırılık iddiası öne sürülemez.
Mahkemenin başvurusunda öne sürülen "Devlet tahsil ettiği
verginin bir kısmını veya tamamını geri verirken faiz ödemiyor" savı; bir
eksik düzenleme iddiası olup, Anayasa'ya aykırılık nedeni olamaz Yasa Koyucu,
dilediği zaman bu eksikliği giderebilir.
Öte yandan böyle bir eksik düzenlemenin eşitlik ilkesini
zedelediğini ileri sürmek de mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi kararlarında
tekrarlandığı üzere, Anayasa'da öngörülen eşitlik, "yasa önünde
eşitlik" olup herkesin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında değildir.
Eşitlik, her yönüyle aynı hukukî durumda olanlar arasında sözkonusudur. Hukuk
felsefesine girmiş bir deyimle, "eşitlerin eşitliği" anlamındadır.
Farklı durumda olanlara, yani eşit olmayanlara, farklı kurallar uygulanması,
yani "eşit olmayanların eşitsizliği"; eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz.
Çağdaş toplum düzeninde, devlet tüzelkişiliğine, gerçek kişilere
verilmeyen üç temel yetki verilmiştir. Bunlar vergi salma yetkisi, zor kullanma
yetkisi ve para basma yetkisidir. Bu üç yetki sayesinde "devlet egemenliği"
veya "devletin üstün iradesi" gerçekleşmektedir. Toplumsal yaşamı;
adalet ve istikrar içinde mümkün kılan unsur, devletin bu üstün iradesidir.
Vatandaşlara yüklenen çeşitli yükümlülüklerin devlet tüzelkişiliğine de aynen
yüklenmesini istemek, yukarıda açıklanan nedenlerle eşitlik ilkesi ile
bağdaşmadığı gibi; toplumsal yaşamın adalet ve istikrar içinde devamını mümkün
kılan "devlet" kavramının üstün anlamı ile de bağdaşmaz. Düzenlemenin
Anayasa'nın 10. maddesine aykırı bir yönü görülmemiştir.
3. Başvuruda yer verilmemiş olmakla birlikte, gerekçe ile bağlı
olmayan Anayasa Mahkemesi, "gecikme faizi"ni "yasaların geriye
yürümezliği" ilkesi dolayısıyla Anayasa'nın 38. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." hükmü ile "Hak arama
hürriyeti"ni düzenleyen 36. maddesi yönünden de incelemeye tabi tutmuştur.
a- Anayasa'nın 38. Maddesi Yönünden İnceleme :
Vergi yükümlülüğü, vergi konusu olayın gerçekleşmesi ile doğar. Bu
olayın gerçekleşmesi vergi yükümlülüğünün doğması için gerekli ve yeterlidir.
Vergi yükümlülüğünün sübjektif ve ferdî bir hukukî duruma dönüşebilmesi için
beyan, tarh ve tahakkuk işlemlerinin gerekli olması; vergi yükümlülüğünün, bu
yükümlülüğü yaratan olayın ortaya çıkmasıyla doğacağı gerçeğini etkilemez.
Vergi yaratan olay gerçekleştiği an, vergi yükümlülüğü doğmuş olacaktır. Bu
yükümlülüğün beyan yoluyla yükümlü tarafından, veya ikmalen, re'sen veya
idarece tarh işlemleri yoluyla vergi idaresince belirlenmesi hangi tarihte
yapılmış olursa olsun; mükellefiyete esas olacak tarih, vergiyi yaratan olayın
meydana geliş tarihidir. Olaya bu şekilde bakmak hem devlet maliyesini ve hem
de kamu yararını korumak yönünden gerekli olduğu gibi; vergisini vaktinde
ödeyenle ödemeyen yükümlüyü birbirinden ayırdetmek, ödeyeni korumak ve böylece
vergilerin zamanında ödenmesini sağlamak yönünden de gereklidir. Böyle bir
yaklaşımın hukukun temel ilkelerinden biri olan "kanunların geriye
yürümezliği" ilkesi ile çatışan bir yönü yoktur. Vergi, geliri yaratan
olay ile doğduğundan; beyan, tarh, tahakkuk ve tahsil işlemleri, kaçınılmaz bir
şekilde birbirini izleyen dönemlerde ortaya çıkacaktır. Bu nedenle gecikme
faizi uygulamasının, bu uygulamayı getiren kanunun yürürlüğe girmesinden sonra
gerçekleşen gelir yaratıcı olaylara uygulanması durumunda; üzerinden ne kadar
süre geçmiş olursa olsun, gelir yaratan olaya dönüş ve gecikme faizini bu
olayın vade tarihinden başlatmak; "kanunların geriye yürümezliği"
ilkesi ile çatışmaz.
b - Anayasa'nın 36. Maddesi Yönünden İnceleme :
Gecikme faizini, vergiyi veya geliri doğuran olayın gerçekleşme
tarihinden başlatmanın mükellefe ağır bir mali külfet yükleyeceği ve bu nedenle
de vergi idaresi aleyhine dava açmaktan kaçınacağı, dolayısıyla, Anayasa'nın
36. maddesinde belirlenen "Hak arama hürriyetinin sınırlanmış olacağı öne
sürülebilirse de yukarıda, özellikle enflasyonist ortamda, faizin sahip olduğu
önemle ilgili açıklamalar böyle bir iddianın savunulmasını olanaksız kılar.
Vergisini ödemek yerine, bu parayı kendi işlerinin finansmanında kullanan veya
başkasına ödünç veren veya mevduat olarak bankaya yatıran yükümlü, enflasyon
oranı üzerinde veya en azından bu orana eşit bir yarar sağlamaktadır. Gecikme
faizi ile yapılan, bu yararı paranın ası! sahibi olan devlete geri vermektir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde gecikme faizini, ek bir mali ceza olarak
nitelemek de olanaksızdır. Yasa Koyucu; uygulanacak gecikme faizi oranlarının
tesbitini Bakanlar Kurulu'na bırakmakla uygulamada değişen enflasyon
oranlarının dikkate alınmasına ve böylelikle mükellefin, enflasyon oranı
üstünde bir faiz ödemesine de engel olmuştur. Bu nedenlerle, gecikme faizinin
dava hakkını engelleyeceği savı yerinde görülmemiştir.
4. Anayasa'nın 11. Maddesi Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın 11. maddesi "Anayasanın bağlayıcılığı ve
üstünlüğü" başlığını taşır ve aynen şöyledir: "Anayasa hükümleri,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve
kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
İtiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 11. maddesi ile ilişkisi ancak
dolaylı yoldan kurulabilir. Eğer sözü edilen kural, Anayasa'nın herhangi bir
maddesine aykırı bulunursa, ancak o takdirde ve dolaylı biçimde 11. maddesine
de aykırı olacaktır.
Yukarıdaki açıklamalarla ortaya konduğu üzere, yasama organı,
yürürlüğe koyduğu 3239 sayılı Yasanın 8. maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 112. maddesini itiraz konusu bend ile değiştirirken, Anayasa'nın
sosyal devlet, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı davranmamış ve
dolayısıyla bu ilkeleri kapsayan maddeler yönünden 11. maddeye ters düşen bir
durum içine girmemiştir.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ :
İncelemenin, 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3239
sayılı Kanun'un 8. maddesiyle değişik 112. maddesinin itiraz konusu üçüncü
bendinde yeralan "...Ayrıca ikmalen, re'sen veya idarece yapılan
tarhiyatlarda :
a) Dava konusu yapılmaksızın kesinleşen vergilere, kendi vergi
kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin normal
vade tarihinden itibaren, son yapılan tarhiyatın tahakkuk tarihine kadar;
b) Dava konusu yapılan vergilerin ödeme yapılmamış kısmına, kendi
vergi kanunlarında belirtilen ve tarhiyatın ilgili bulunduğu döneme ilişkin
normal vade tarihinden itibaren, yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar;
Geçen süreler için 6183 sayılı Kanuna göre tespit edilen gecikme
zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Gecikme faizi de aynı süre içinde
ödenir. Gecikme faizinin hesaplanmasında ay kesirleri nazara alınmaz.
Uzlaşılan vergilerde gecikme faizi, uzlaşılan vergi miktarına, (a)
fıkrasında belirtilen tarihten itibaren uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe
kadar geçen süre için uygulanır" bölümüyle sınırlı olarak yapılmasına,
Sınırlama kararı gereğince incelenen hükmün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin reddine,
27.9.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Vural
Fuat SAVAŞ
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|