ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1987/11
Karar Sayısı: 1988/2
Karar Günü: 21.1.1988
R.G. Tarih-Sayı :29.03.1988-19769
İPTAL DAVASINI AÇAN : TBMM Anamuhalefet Partisi (Sosyal-demokrat
Halkçı Parti) Grubu adına Grup Başkanı Erdal İnönü.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 23.5.1987 günlü, 3332 Sayılı Sermaye
Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi
Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213
Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un 2., 3., 4., 5., 6. ve 10. maddelerinin, Anayasa'nın 2., 6.,
7., 10., 13., 35., 36., 125., 128., 160. ve 165. maddelerine aykırılığı
sebebiyle iptali istemidir.
II- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 8. maddesi uyarınca Orhan Onar,
Mahmut C. Cuhruk, Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan, Mehmet
Çınarlı, Selâhattin Metin, Servet Tuzun, Mustafa Şahin, Adnan Kükner ve Vural
Fuat Savaş'ın katılmalarıyla 18.6.1987 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
3332 sayılı yasanın iptali istenen 5. maddesiyle ilgili olarak, bu maddenin
tümünü kapsayan iptal gerekçelerine dava dilekçesinde yer verilip verilmediği
üzerinde durulmuştur.
11sayfadan oluşan dava dilekçesinde 3332 sayılı yasanın 5. maddesinin
Anayasaya aykırılığına ilişkin açıklamalar, bu dilekçenin 6-9. sayfalarında
(Yasanın "Sermayeye iştirak" başlıklı 5. maddesinde) başlığını
taşıyan 4. Bölümde yer almaktadır.
Davacı 5. maddenin bütünüyle ilgili iptal gerekçelerini sözkonusu
Bölümün 6 - 8. sayfalarında genel olarak açıkladıktan sonra 8. sayfasında bu
maddenin (a) bendi; 9, sayfada ise aynı maddenin (c) bendi için özel
nitelikteki ek gerekçelere ayrıca yer vermiş bulunmaktadır.
Bu durumda, dava konusu 5. maddenin (a) ve (c] bentleri dışındaki
onüç bendi için gerekçe gösterilmediği düşünülemez.
Böylece yapılan ilk inceleme sonunda dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine Orhan Onar, Selâhattin Metin ve
Vural Fuat Savaş'ın "İptali istenilen 5. maddenin (a) ve (c) bentleri
dışında kalan onüç bendi için gerekçe gösterilmemiş olması eksiklik oluşturduğu
cihetle, söz konusu eksikliğin giderilmesi gerektiği" yolundaki
karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa, Anayasanın
ilgili hükümleri, iktidar Partisi TBMM Grubu tarafından gönderilen yazılı görüş
ve konu ile ilgili diğer yasama metinleri incelendikten ve Maliye ve Gümrük
Bakanı'nın 19 Ocak 1988 tarihinde yaptığı sözlü açıklama dinlendikten sonra,
gereği görüşülüp düşünüldü :
A. Genel Açıklama :
Bazı maddelerin yukarıda özetlenen itiraz gerekçelerine dayalı
olarak iptali istenilen ve amacı "sermayenin tabana yaygınlaştırılması,
sermaye piyasasının geliştirilmesi, ihracatı teşvik ve anonim şirketlerin
sermaye yapılarının güçlendirilmesi" (Madde .1) olarak belirlenen
25.3.1987 günlü, 3332 sayılı yasa birbiriyle doğrudan ilişkisi olmayan üç
bölümden oluşmakta, "İhracatın Teşviki" başlıklı Birinci Bölümde
Devlet Yatırım Bankası'nın "mal ve hizmetlerinin ithalat ve ihracatı ile
yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinin, dış yatırımların ve yurt içi yatırım malı
imalat ve satışının kredilendirilmesi, finansmanı, desteklenmesi ve garanti
edilmesi konularında özel hukuk hükümlerine tabi bir anonim şirket halinde
faaliyet göstermek üzere" yeniden düzenlenmesi için Bakanlar Kurulu'na
yetki verilmekte (Madde 2) ve bu bankanın kaynakları (Madde 3) ile tâbi
olmayacağı yasalar (Madde 4) gösterilmektedir.
"Sermaye Şirketlerinin Sermaye Yapılarının
Güçlendirilmesi" başlıklı İkinci Bölüm esas itibariyle, finansman güçlüğü
içinde bulunan anonim şirketlerden alacaklı olan bankaların, bu alacaklarını
kısmen veya tamamen borçlu şirket sermayesine dönüştürmek suretiyle sözkonusu
şirketlerin malî yapılarını güçlendirmek ve faaliyetlerini sürdürmelerine imkân
vermek için gerekli düzenlemeleri belirlemektedir (Madde 5). Alacaklı bankaları
bu düzenlemeye uygun şekilde davranmaya teşvik için bazıvergi ve prim
borçlarının ertelenmesi ile bazı vergi istisnaları öngörülmüştür (Madde 6 ve
8). Bankaların aslî görevleri olan bankacılık hizmetini aksatmamaları amacıyla
borçlu şirketlerden devralınan hisselerin, "iştirak edilen sermaye
şirketinin % 15'iaşması halinde" 1992 yılından itibaren 7 yıl içinde ilgili
banka ile "sermaye ve yönetim ilişkisi olmayan" üçüncü kişilere
satılması ile ilgili yasal esaslar da bu bölümde belirlenmiştir (Madde 7). Bu
bölümde ayrıca, Konut Edindirme Yardımı Hesaplarından evi olanlara veya ailede
birden fazla kişinin yardım alması halinde, talepleri üzerine; gelir ortaklığı
senetleri, devlet için borçlanma senetleri veya hisse senetleri
verilebileceğini âmir bir madde (Madde 9) ile Modern Teknolojiyi Teşvik
başlıklı bir başkamadde (Madde 10) yer almaktadır.
"Sermaye Piyasasının Geliştirilmesiyle İlgili Diğer
Kanunlarda Yapılan Değişiklikler" başlıklı Üçüncü Bölüm'de Kurumlar
Vergisi Kanunu'nun bazı maddelerinde yapılan değişiklikler ve eklenen geçici
maddeler (Madde 11, 12, 13, 14 ve 15) ile Vergi Usul Kanunu'nda (Madde 16) ve
Bankalar Kanunu'nda (Madde 17 ve 18) yapılan değişiklikler yer almaktadır. Bu
bölümde ayrıca uygulama usul ve esasları ile (Madde 19), uygulanmayacak kanun
hükümleri (Madde 20) ve Yürürlük (Madde 21) ileYürütme (Madde 22) ilkeleri
belirlenmiştir.
Dava dilekçesinde Anayasaya aykırı olduğu öne sürülen ve iptali
istenen maddelerden üçü (2., 3. ve 4. maddeler) Devlet Yatırım Bankası'nın
yeniden düzenlenmesi ile ilgili Birinci Bölüm'de; üçü de (5., 6. ve 10.
maddeler) Sermaye Şirketlerinin Sermaye Yapılarının Güçlendirilmesine ait
İkinci Bölüm'de yer almaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere Yasanın üç bölümü arasında doğrudan
bir ilişki yoktur. Bu nedenle dava konusu maddelerin Anayasaya aykırılık
iddialarını Bölüm ve madde sırasına göre ele alıp incelemek yerinde olacaktır.
B. Dava Konusu Maddelerin Anayasaya Aykırılığı Sorunu :
Dava dilekçesinde, 2. maddenin dört fıkrasının da Anayasaya aykırı
olduğu iddia edilmiştir. Birinci ve ikinci fıkraların Anayasaya aykırılığı
yukarıda belirtildiği üzere Bakanlar Kurulu'na Devlet Yatırım Bankası'nın
yeniden düzenlenmesi için verilen yetkilerin, yasama yetkisinin devri
mahiyetinde olduğu ve bu nedenle Anayasanın :
"Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük MilletMeclisinindir.
Bu yetki devredilemez."
kuralını içeren 7. maddesi ile,
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir devlet yetkisi kullanamaz."
diyen 6. maddesine aykırı bulunduğu iddia edilmiştir.
Anayasanın Başlangıç'ında, "Millet iradesinin mutlak
üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu
millet adına kullanmağa yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada
gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni
dışına çıkamayacağı" belirtilmiş ve yukarıdaaynen alınan 6. maddesinde de
Türk Milletinin egemenliğini, "Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili
organları eliyle" kullanacağı vurgulanmıştır. Kuvvetler ayrımı ilkesini
benimseyen Anayasaya göre Türk Milleti, egemenliğini yasama, yürütme ve yargı
organları eliyle kullanır. Yine Anayasanın Başlangıç'ında, "Kuvvetler
ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,
belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir
işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda
bulunduğu" ilkesi benimsenmiştir.
Egemenliğin Türk Milletine ait olduğunu ve bu egemenliğin
"Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle"
kullanılacağını belirleyen Anayasanın "İdarenin bütünlüğü ve kamu
tüzelkişiliği" başlıklı 123. maddesinin üçüncü fıkrası : "Kamu
tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak
kurulur." demektedir.
Anayasanın bu açık düzenlemeleri ışığında, dava konusu 2. maddenin
birinci ve ikinci fıkraları incelendiği zaman, yasama yetkisini Türk Milleti
adına kullanmakla yetkili Türkiye Büyük Millet Meclisi'-nin, Devlet Yatırım Bankası'nı,
kanunda sayılan belli hizmetleri görmek için "özel hukuk hükümlerine tâbi
bir anonim şirket şeklinde faaliyet göstermeküzere yeniden düzenlemek" ile
Bakanlar Kurulu'nu görevlendirdiği ve bu görevi yerine getirebilmesi için de
gerekli esasların tesbitini, "bankanın unvanı, maksat ve iştigal konuları,
sermaye yapısı, idare ve temsil, organlarının teşkili, atama ve seçilme
usulleri, görev ve yetkileri, denetlenmesi ve tasfiyesi ile ilgili"
hususlarda karar alma görev ve yetkisini de Bakanlar Kurulu'na verdiği görülür.
Bu düzenlemede, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yasama yetkisini
kullanarak bir kanun çıkardığı ve bu kanunla, yürütme yetki ve görevini
kullanan Bakanlar Kurulu'na sınırları belli bir alan içinde takdir yetkisine
dayanarak Anayasa ve yasalara aykırı olmayan bir düzenleme görevi verdiği
açıkça ortadadır. Dava dilekçesinde öne sürülen ve personel rejimi ile
denetleme konularında bu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki
iddialar aşağıda ayrıca inceleneceği gibi; dava konusu fıkralarla getirilen
düzenlemenin genel yapısı itibariyle Anayasanın 6. ve 7. maddelerine aykırı bir
yönü olmadığı açıktır.
Dava dilekçesinde sözkonusu ikinci fıkraya yukarıda incelenen
hususlar dışında iki ayrı konuda da Anayasaya aykırılık iddiası öne sürülmüştür.
Bu iddialardan birincisi bu fıkrada Bakanlar Kurulu'na bankanın "...
denetlenmesi .... ile ilgili hususları" düzenleme yetkisi verilmesiyle
ilgilidir. Bakanlar Kurulu'na verilen bu yetkinin Anayasanın 165. ve 160.
maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Anayasanın 165. maddesi "Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin Denetimi" başlığını taşımakta ve aynen şöyle
demektedir :
"Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet
Meclisince denetlenmesi esasları kanunla düzenlenir."
Dava konusu fıkrada sözü edilen ve esaslarının Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenmesi istenen denetim, bankanın "iç denetimi" olup,
Anayasanın 165. maddesinde yer alan ve Türkiye Büyük Millet Meclisince
yapılması öngörülen denetimle bir ilgisi yoktur. Bu nedenle de yasayla
düzenlenmesi gerekmez. Nitekim Bakanlar Kurulu, bufıkranın verdiği yetkiye
dayanarak 17.6.1987 tarihinde belirlediği "Esasların 22. maddesinde
"Denetim Kurulu"nun oluşum şeklini, 23. maddesinde "Denetim
Kurulunun Görev ve Yetkileri"ni belirlemiş ve 27. maddesinde de "Özel
Denetim"e yer vermiştir. Bu düzenlemeden de açıkça görüleceği üzere dava
konusu fıkrada yer alan "denetim" sözcüğü, Bankalar Kanunu'na göre
her bankanın sahip olması gereken "iç denetim" anlamındadır.
Anayasanın 165. maddesi gereği Türkiye Büyük Millet Meclisince
yapılması gereken denetim ise, 2.4.1987 günlü, 3346 sayılı "Kamu İktisadi
Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun"da yer almıştır.
Bu nedenle dava konusu ikinci fıkranın adı geçen Bankanın denetim
esaslarının Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesini öngören düzenlemesinde
Anayasaya aykırı bir yön yoktur.
Dava dilekçesinde aynı düzenlemenin Anayasanın 160. maddesine de
aykırı olduğu iddia edilmiştir. "Sayıştay" başlığını taşıyan 160.
maddede Sayıştay'ın görevi şöyle belirlenmiştir :
"Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve
giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen
inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir..."
Madde metninden açıkça belli olduğu gibi, Devlet Yatırım
Bankası'nın yeniden organize edilmesiyle oluşacak yeni bankanın denetimi,
Sayıştay'ın görevi dışındadır. Bu nedenle ileri sürülen aykırılık iddiasının,
160. maddeyle bir ilgisi olmadığı için reddi gerekir.
Dava dilekçesinde ikinci fıkra ile ilgili olarak öne sürülen bir
başka Anayasaya aykırılık iddiası bankada görev yapacak kamu görevlileri ile
ilgilidir. Yukarıda belirtilen bu iddiaya göre, Bakanlar Kurulu kendine verilen
düzenleme yetkisi ile "bu bankada görev yapacak kamu görevlilerine ilişkin
tüm hususları düzenleyecektir." Böyle bir düzenleme ise Anayasanın 128.
maddesine aykırıdır.
Anayasanın "Kamu Hizmeti Görevlileriyle İlgili
Hükümler"e ait bölümünde yer alan ve "Genel İlkeler" başlığını
taşıyan 128. maddesi üç fıkradan oluşmakta olup dava konusu ile ilgili ilk iki
fıkrası aynen şöyledir :
"Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir."
İddianın yerinde olup olmadığına karar verebilmek için sözkonusu
banka personelinin niteliğini belirlemek gerekir. Bilindiği gibi kamu bankaları
tıpkı bankacılık sektöründe faaliyet gösteren özel sektör bankaları gibi kredi
ve mevduat işlemlerine dönük faaliyette bulunmakta ve özel sektör bankaları ile
yoğun bir rekabet içinde çalışmaktadır. Adı geçen sektörde özel işletmecilik
esasları hakimdir. Bu nedenle banka personelinin hizmetini "genel idare
esaslarına göre" yürütülen "kamu hizmetleri "nden saymağa imkân
yoktur. Dolayısıyla adı geçen banka personelinin nitelikleri, atanmaları, görev
ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük
işlerinin Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek ilkeler çerçevesinde
düzenlenmesinde Anayasanın 128. maddesine herhangi bir aykırılık yoktur.
Dava dilekçesinde sözkonusu kanunun 2. maddesinin üçüncü ve
dördüncü fıkralarının Anayasanın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı;
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir
hukuk devletidir." hükmünü içeren 2. maddesine ve yasama yetkisinin
devredilemeyeceğine âmir 7. maddesine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Sözkonusu fıkralarda öngörülen ve Bakanlar Kurulunca hazırlanacak
banka esas mukavelesinin, Türk Ticaret Kanunu'nun anonim şirketlerin kuruluşuna
ilişkin hükümlerine tâbi olmadan Ticaret Sicili'-ne tescil ve ilanı bankanın
sahip olduğu kamu tüzelkişiliğinin doğal bir gereği olduğu gibi bu tür
işlemlerin çabuklaştırılmasında kamu yararı vardır. Yine bankanın tüzelkişiliğe
sahip olması, banka faaliyetlerinin herşeyden önce Bakanlar Kurulunca
belirlenecek esaslar çerçevesinde yürütülmesini ve bu nedenle de sadece
Bakanlar Kurulunca düzenlenmeyen hususlarda Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin
uygulanmasını gerektirir. Bu itibarla dava konusu 2. maddenin üçüncü ve
dördüncü fıkralarında Anayasanın 2. ve 7.maddelerine herhangibir aykırılık söz
konusu değildir.
Açıklanan nedenlerle dava dilekçesinde öne sürülen ve 2. maddenin
tümüyle iptaline yönelik talebin reddi gerekir.
Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe
katılmamışlardır.
Davadilekçesinde sözkonusu yasanın 3. maddesiyle Bakanlar
Kuruluna, adı geçen bankaya "bütçe, fonlar, bankalar ve diğer kaynaklardan
tahsis edilecek imkânları" belirleme ve bunların kullanımını yönlendirme
yetkisi verilmesinin Anayasanın Cumhuriyet'in niteliklerini belirleyen 2.,
Egemenliğin Millete ait olduğunu açıklayan 6. ve yasama yetkisinin
devredilmezliğini öngören 7. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Bütçeden herhangi bir kamu hizmeti için ödenek ayrılmasının hangi
usullerle yapılacağı Anayasa ve ilgili yasalarla belli edilmiştir. Aynı şekilde
fonların hangi amaç için kurulduğu ve ne tür hizmetlerde kullanılacağı kendi yasalarında
veya kanun hükmünde kararnamelerde belirtilmiştir. Bankaların da bir başka
bankaya nasıl fon aktaracağı ilgili yasalarda düzenlenmiştir. Bakanlar
Kurulu'na tanınan yetki ile bu yasal düzenlemelerin ihlali sözkonusu olamaz.
Fıkrada geçen "diğer kaynaklar" sözcüğü ise ileride ortaya çıkması
mümkün bazı kaynakların, bu amaca ve kendi yasal düzenlemelerine uygun biçimde
tahsisini mümkün kılmak için getirilmiştir.
Bu nedenle söz konusu maddenin Anayasaya aykırı bir yönü yoktur.
Necdet Darıcıoğlu, Yekta Güngör Özden, Muammer Turan ve Mehmet
Çınarlı bu görüşe katılmamıştır.
Banka için, anonim şirket haline dönüştürüldükten sonra, esas
itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerine uygulanan bazı
kanunlarla, 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun kalkınma ve yatırım bankalarıyla
ilgili olanlar dışındaki hükümleri ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun
anonim şirket kuruluşunaait hükümlerinin uygulanmayacağını öngören 4. madde,
dava dilekçesinde, "Yasama yetkisinin devri" şeklinde
nitelendirilerek Anayasanın 6. ve 7. maddelerine aykırı olduğu iddia
edilmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, sözkonusu banka anonim şirket
haline dönüştürülmekle beraber, kamu tüzelkişiliğini korumaya devam etmektedir.
Bu nedenle bazı kanunlara tâbi olmaktan çıkarılmasında kamu yararıvardır. Böyle
bir düzenlemenin Anayasaya aykırı herhangibir yönü yoktur.
Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
Onbeş bentten oluşan 5. madde ile ilgili Anayasaya aykırılık
iddiaları dava dilekçesinde izlenen sıraya göre ele alınırsa ilk iddia; Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Maliye ve Gümrük
Bakanından oluşan kurulun, alacağını şirket sermayesine dönüştüren Banka ve
bankaların borçlu şirket genel kurulunca kabul edilen tekliflerini ele alıp
incelemesini ve onaylamasını öngören (d) ve (f) bentlerine aittir. Kurula
tanınan bu yetkinin, Anayasanın Cumhuriyet'in niteliklerini belirleyen 2.
maddesi ile "Kanun Önünde Eşitlik" başlığını taşıyan 10. maddesinin;
"Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." hükmünü
içeren son fıkrasına aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Dava konusu 5. maddenin tümü, daha önce de açıklandığı üzere
finansman güçlüğü içinde bulunan anonim şirketlerden alacaklı olan banka veya
bankaların bu alacaklarının tamamını veya bir kısmını borçlu şirketin
sermayesine dönüştürmesi ve bu yolla borçlu şirketin faaliyetini sürdürmesine
imkân yaratılması amacıyla düzenlenmiştir. Bu maddenin öngördüğü bütün işlemler
tarafların kendi çıkarlarını gözeten özgür iradeleriyle gerçekleştirilecektir.
5. maddenin (d) bendinde oluşumu belirlenen kurul, tarafların özgür
iradeleriyle oluşan bu anlaşmanın, "anonim şirketin sermaye yapısının
güçlenmesine yardımcı olacağı kanaatine varırsa" (f) bendi uyarınca
uygulanmasına karar verecek ve bu kararını Başbakan'ın onayına sunacaktır.
Alacaklı banka veya bankalar ile borçluanonim şirket arasında tamamen kendi
özgür iradeleriyle belirlenen anlaşmanın, sözkonusu yasanın öngördüğü
"finansman güçlüğü içindeki anonim şirketin güçlendirilmesi" amacına
gerçekten yardımcı olup olmayacağının incelenmesinde kamu yararı vardır. Bu
nedenle böyle bir incelemeyi geniş ve uzman kadrolarıyla en iyi şekilde
yürütecek iki bakanlığın yapması gerekli ve yararlıdır. Öte yandan yasa koyucu,
finansman güçlüğü içindeki anonim şirketlerden alacaklı olan bankaları bu tür
bir yardım ve işbirliğine teşvik etmek için, dava konusu yasanın diğer
maddelerinde vergi ve prim borçlarının ertelenmesi, vergi istisnası ve vergi
oranlarının indirimi gibi çeşitli önlemler getirmiştir. Bu önlemlerden sadece
yasanın amacını gerçekleştirmek için çaba gösteren alacaklıbankaların
yararlanmasını sağlamak için (d) ve (f) bentlerinde düzenlenen devlet
denetimine ihtiyaç vardır. Böyle bir denetimin "hukuk devleti" ve
"eşitlik" ilkelerine ters düşen bir yönü yoktur. Bu nedenle dava
dilekçesinde öne sürülen Anayasaya aykırılıkiddiası yerinde değildir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
Dava dilekçesinde 5. maddenin (a) bendinin de Anayasanın
"Mülkiyet Hakkı" başlıklı 35. maddesine aykırı olduğu iddia
edilmiştir. Bu madde aynen şöyledir :
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
Davacı, alacaklı bankanın veya bankaların sermayeye
dönüştürülmesini istedikleri alacaklarının, şirketteki tahakkuk etmiş banka
alacaklarının yüzde ellisini aşması halinde, alacaklı diğer bankaların;
teklifte bulunan ve bu teklife katılan banka veya bankaların sermayeye
dönüştürülmesini istedikleri toplam alacakların yüzde ellisini aşması halinde
debu şirketten en az elli milyon lira alacaklı olan Gelir veya Kurumlar Vergisi
Kanunlarına göre tam mükellef statüsünü haiz bulunan diğer gerçek kişi veya
kurumların bu teklife katılabileceklerinin öngörülmesini ve teklife katılmayan
banka ve diğer kişilerinalacaklarının, 1999 yılına kadar faizsiz ertelenmesinin
şart koşulmasını, erteleme süresi beş yılı geçtiği takdirde de ertelenen bu
alacaklar için erteleme yılını takip eden beşinci yılın sonundan başlamak üzere
kısa vadeli kredilerde uygulanan genel reeskont oranının dörtte biri kadar faiz
uygulamasının belirlenmiş olmasını, mülkiyet hakkının ihlali olarak
nitelendirmiştir.
Dava konusu yasanın temel amacı, daha önce de belirtildiği gibi,
finansman güçlüğü içinde acze düşmüş anonim şirketlerin desteklenerek
faaliyetlerine devamını sağlamaktır. Böyle bir yardım, sadece şirkete
faaliyetine devam imkânı vermekle kalmayacak, faaliyetin devamı ile şirket
borçlarının ödenmesi de mümkün olacaktır. Daha açık bir deyişle herhangibir
alacaklı bankanın borçlu şirketesağlayacağı finansman desteği sayesinde, diğer
alacaklı kişi ve kurumların da, böyle bir destek olmasaydı geri alınması mümkün
olmayan alacaklarının geri alınmasını sağlayacaktır. Sözkonusu finansman
desteği, uzun dönemde bütün alacaklıların yararına sonuçlar doğuracaktır.
Ticari hayatı düzenleyen çeşitli yasalarda bütün alacaklıların çıkarını koruyan
bu tür düzenlemelere çokça rastlanır. Meselâ İcra ve İflas Kanunu'nda
"kaydedilmiş olan alacakların üçte ikisine malik ve alacaklıların üçte
ikisine baliğ olan bir ekseriyet" tarafından imza edilmiş bir
konkordatonun kabul edilmiş sayılacağı (Madde 297) öngörülmüştür. Bu tür
düzenlemelerin temel amacı, bütün alacaklıların uzun dönemde çıkarlarının
korunmasıdır. Böyle bir düzenleme olmadığı takdirde alacağınıntümünü kaybetme
riski ile karşı karşıya bulunan alacaklıların alacaklarını bir süre faizsiz;
bir süre de düşük oranlı da olsa faiz karşılığı ertelemek fakat mutlak bir
güvence altına almak, kişilerin mülkiyet hakkının korunması olarak
değerlendirilmelidir.Bu nedenle sözkonusu (a) bendi Anayasaya aykırı
görülmemiştir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
Dava dilekçesinde 5. maddenin (c) bendinin son cümlesinin, şirket
genel kurulu kararı aleyhine, toplantı ve karar nisabı ile ilgili hususlar
dışında iptal davası açılamamasını öngörmüş olmasının Anayasanın "Hak
arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi ile "Yargı yolu" başlıklı
125. maddesine aykırı olduğu öne sürülmüştür.
Bu iddianın incelenmesine önce Anayasanın 125. maddesine aykırılık
olup olmadığı hususunu ele alarak başlamakta yarar vardır. Çünkü Anayasanın
125. maddesi;
"İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır." diyen birinci fıkra ile başlamakta ve çeşitli idare kademeleri
ile ilgili düzenlemeler getirmektedir. Dava konusu bendin son cümlesi ise Türk
Ticaret Kanunu'na göre kurulan ve yönetilen anonim şirketlerle ilgilidir. Bu
nedenle (c) bendinin son cümlesinin 125. madde ile ilişkilendirilmesi mümkün
değildir.
"Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. madde aynen şöyledir
:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına
sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz." (c) bendinin son cümlesi, şirket genel kurulu kararı aleyhine,
toplantı ve karar nisabı ile ilgili hususlar dışında iptal davası açılamayacağı
hükmünü getirmekle, Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan iddia ve
savunma hakkının kullanılmasını sınırlamaktadır. Çünkü 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu'nun 381. maddesinde şirket genel kurulu kararları aleyhine kimler
tarafından ve hangi hallerde iptal davası açılacağı hükme bağlanmıştır. Gerçi
Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13.
maddesinin birinci fıkrasında :
"Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi milletiyle
bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî güvenliğin, kamu
düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın
korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir." denilmiş olmakla beraber, dava konusu bendin son cümlesi
ile getirilen sınırlama burada sayılan sınırlama nedenlerine dayalı olmayıp hak
arama hürriyetini demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olarak ortadan
kaldırmıştır. Bu nedenle 5. maddenin (c) bendinin son cümlesi Anayasanın 36.
maddesine aykırıdır.
Mahmut C. Cuhruk ve Servet Tüzün bu görüşe katılmamıştır.
Dava dilekçesindeonbeş bentten oluşan 5. maddenin doğrudan gerekçe
gösterilerek iptali istenen bentleri, yukarıda incelenen [d), (f), (a)
bentleriyle (c) bendinin son cümlesidir. Ancak dava dilekçesinde maddenin
tümünün iptali talep edilmiş ve doğrudan gerekçe belirtilmeyen diğer
bentlerinin de yukarıdaki bentler için öne sürülen gerekçelerle iptali
istenmiştir.
Bu gerekçelere göre yapılan inceleme sonucu, banka veya bankalarla
alacaklı şirket arasında düzenlenecek protokol esaslarını belirleyen (b)
bendinin, bu protokole kâr garantisi ile ilgili bir hususun konabileceğini
öngören (e) bendinin ve şirket kayıtlarında bulunmayan borçların sorumlularını
belirleyen (h) bendinin, Anayasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüş katılmamıştır.
Bu bentler dışında kalan (g), (i), (j), (k), (I), (m), (n) ve (o)
bentleri ile (c) bendinin ilk cümlesinin de Anayasaya aykırı olmadığı
ortadadır.
Dava dilekçesinde 6. maddenin birinci fıkrasında iki bakandan
oluşan kurula, borçlarına karşılık bankalar tarafından bu kanun hükümleri
uyarınca hisse senedi alınan şirketlerin amme borçlarını erteleme yetkisinin
verilmesini Anayasanın Cumhuriyet'in niteliklerini belirleyen 2., Egemenlik
hakkının kullanılmasını düzenleyen 6. ve yasama yetkisinin devredilemeyeceğini
âmir 7. maddesine; ikinci fıkrasında Bakanlar Kurulu'na ertelenen borçlara
uygulanacak tecil faizini yarıya indirme yetkisinin verilmesini de Anayasanın
2., 6., 7. ve "Kanun önünde eşitlik" ilkesini düzenleyen 10.
maddesine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Kamu alacaklarının ve Sosyal Sigortalar Kurumu primlerinin tahsil
edilme usullerini düzenleyen yasalarda, ilgili bakana ortaya çıkacak zaruret
hallerinde alacağı erteleme yetkisi verildiği bilinmektedir. Dolayısıyla kurulu
oluşturan iki bakanın sahip oldukları yetkiyi birlikte kullanmalarında
Anayasaya aykırı bir yön yoktur. Öte yandan Mahkememizin pek çok kararında
belirtildiği gibi,(ancak kişilerin başka bir kurala bağlı
tutulmaları haklı bir nedene veya kamu yararına dayanmıyorsa eşitliğin
ihlalinden söz edilebilir. Burada ise, finansman güçlüğü içinde bulunan bir
anonim şirket ile bu şirketin finansman yapısını güçlendirmek için alacağının
bir kısmını veya tamamını şirket sermayesine dönüştürmeye karar vermiş banka
veya bankalar söz-konusudur. Yasa koyucunun bu durumdaki taraflararasında
işbirliğini teşvik ve himaye etmek için bazı önlemlere başvurmasında eşitlik
ilkesini ihlal eden bir taraf yoktur.
Bu nedenlerle dava konusu yasanın 6. maddesinde Anayasaya aykırı
bir yön görülmemiştir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
Dava dilekçesinde kamu ortaklığı fonuna ayrılan kısımdan modern
teknolojiyi getiren yatırımlara ortak olunabileceğini âmir 10. maddenin
Anayasanın 2., 6. ve 7. maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir.
Sözkonusu madde ile 29.2.1984 günlü, 2983 sayılı yasa ile
oluşturulan Kamu Ortaklığı Fonu'na yeni bir kullanma alanı belirlenmekte, Toplu
Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'na ek bir görev verilmektedir. Böyle bir
düzenlemede Anayasanın 2., 6. ve 7. maddelerineherhangibir aykırılık yoktur.
Muammer Turan bu görüşe katılmamıştır.
IV- SONUÇ :
25.3.1987 günlü, 3332 Sayılı "Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin
Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422
Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı
Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"un;
1- 2. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına, iptal isteminin
reddine Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN ve Muammer TURAN'ın;
2 - 3. maddesininAnayasa'ya aykırı olmadığına, iptal isteminin
reddine Necdet DARICIOĞLU, Yekta Güngör ÖZDEN, Muammer TURAN ve Mehmet
ÇINARLI'nın;
3 - 4. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına, iptal isteminin
reddine Muammer TURAN'ın;
4 - 5. maddesinin;
a) . (c) bendinin son cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve
iptaline Mahmut C. CUHRUK ve Servet TÜZÜN'ün;
b) (a), (b), (d), (e), (f) ve (h) bentlerinin Anayasa'ya aykırı
olmadığına Yekta Güngör ÖZDEN ve Muammer TURAN'ın;
5 - 6. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına, iptal isteminin
reddine Yekta Güngör ÖZDEN ve Muammer TURAN'ın;
6 - 10. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına, iptal isteminin
reddine Muammer TURAN'ın;
karşıoyları ve oyçokluğuyla;
7- 5. maddesinin (c) bendinin ilk cümlesiyle (g), (i), (j), (k),
(l), (m), (n) ve (o) bentlerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin reddine oybirliğiyle;
21.1.1988 gününde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
Üye
Vural
Fuat SAVAŞ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Borçlu anonim şirket ile alacaklı bankalar arasında varılan
mutabakat gereğince, sermaye artırımı için esas mukavelede değişiklik
yapılmasını öngören şirket genel kurulu kararı aleyhine, emredici kanun
hükümlerine, esas mukaveleye ve dürüstlük kurallarına aykırı hareket
olunmasından dolayı Ticaret Kanunu'nda öngörülen kimi dava yollarının, şirket
ve çoğunluk yararına kapatılmış olması hak arama özgürlüğünün demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı düşecek derecede sınırlandırılması sayılamaz. Bu
nedenle çoğunluk görüşüne karşıyım.
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
KARŞIOY
YAZISI
1) 25.3.1987 günlü, 3332 sayılı Yasanın 2. maddesiyle statüsü ve
fonksiyonları yeniden düzenlenen Devlet Yatırım Bankası, kamu tüzelkişiliğine
sahip, anonim şirket türünde yeni bir yapıya kavuşturulmuştur.
Kuruluş ve işleyişiyle ilgili hususları önemli ölçüde Bakanlar
Kurulunun belirleyeceği, çalışma konularının özelliği bakımından özel hukuk
hükümlerine bağlı kılınan yeni banka, "mal ve hizmetlerin ithalat ve
ihracatı ile yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinin, dış yatırımların ve yurt içiyatırım
malı imalât ve satışının kredilendirilmesi, finansmanı, desteklenmesi, sigorta
ve garanti edilmesi konularında" faaliyet gösterecektir.
Sermayenin tabana yaygınlaştırılmasını, sermaye piyasasının
geliştirilmesini, ihracatın teşvikini ve anonim şirketlerin sermaye yapılarının
güçlendirilmesini amaç edinen 3332 sayılı Yasa, 1. maddesinde öngörülen hedefe
ulaşılabilmesi için, Anayasaya uygun, etkili bir çalışma düzeni kurulmasına
yeterince katkıda bulunmamaktadır. Kanımızca sözkonusu olumsuzluk, daha çok
anılan Yasanın 2. maddesinde yer alan ve Bakanlar Kurulunca unvanı
"Türkiye İhracat Kredi Bankası AŞ." olarak saptanan kuruluşun
denetlenmesiyle ilgili hususların Bakanlar Kurulu kararıyla belirleneceğine
ilişkin hükmün Anayasaya aykırılığından kaynaklanmaktadır.
Anayasanın 165. maddesi, sermayesinin yarısından fazla doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının
Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esaslarının kanunla
düzenleneceğini öngörmüş bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde de, denetimin
şekil ve usulünün Anayasada açıkça gösterilmesinin sakıncalı görüldüğü
belirtilerek Yasa Koyucuya bu konuda serbestlik tanıdığı ifade edilmek suretiyle
düzenleme alanının kesin sınırları çizilmiştir. Yasama organının, yasama
işlevini yerine getirirken bu sınırları aşmaması zorunludur.
Oysa, 3332 sayılı Yasanın dava konusu 2. maddesinin ikinci
fıkrası, Bankanın denetlenmesi ile ilgili hususların da Bakanlar Kurulunun
kararıyla belirleneceğinden söz etmektedir.
Böylece sermayesinin tümü Devletçe taahhüt edilen; hisse
senetlerinin kamu ve özel sektör bankalarına, benzeri finansman kuruluşlarına,
sigorta şirketlerine veya diğer gerçek ve tüzelkişilere devri halinde bile
sermayesinin en az % 51'i Devlete kalan, faaliyet alanıve konuları itibariyle
özel hukuk hükümlerine tabi, AŞ. türünde bir kamu tüzelkişisi niteliğindeki
Türkiye İhracat Kredi Bankasının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi
esaslarını yasal düzenleme dışında bırakarak idari düzenlemelerin kapsamı içinealan
dava konusu 2. maddenin ikinci fıkrası adı geçen Bankanın denetlenmesi yönünden
öncelikle Anayasanın 7. ve 165. maddelerine; Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleme görevinin yasayla Sayıştay'a verilebileceği yolundaki kuralın
işletilmemiş olması açısından da 160. maddesine uygun düşmemektedir.
2) 3332 sayılı Yasanın iptali istenilen 3. maddesi, 2. maddedeki
faaliyetleri gerçekleştirmek üzere, bütçe, fonlar, bankalar ve diğer
kaynaklardan Türkiye İhracat Kredi Bankası AŞ.'ne tahsis edilecek imkânları
belirleme ve bunların kullanımını yönlendirme hususunda Bakanlar Kurulunu
yetkili kılmaktadır.
Konuya özellikle bütçe ve fonlardan aktarılacak kaynaklar
açısından bakıldığında, düzenlemenin Anayasal ilke ve kurallarla uyum içinde
bulunmadığı görülmektedir.
Anayasanın "Bütçenin hazırlanması ve uygulanması" ile
ilgili 161., "Bütçenin görüşülmesine ilişkin 162. ve "Bütçelerde
değişiklik yapılabilme esasları"nı belirleyen 163. maddeleri, ayrıca 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 6. maddesi, genel ve katma bütçelerden
tahsis edilecek imkânları belirleme yetkisini doğrudan doğruya ve salt Türkiye
Büyük Millet Meclisine tanımaktadır. Oysa, inceleme konusu madde, usulünce
hazırlanacak yasa tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp
kanunlaştırılmasını sağlama yoluna başvurulmaksızın, Bakanlar Kurulunu, Devlet
bütçesinden Türkiye İhracat Kredi Bankasına tahsis edilecek imkânları
kendiliğinden belirleme yetkisiyle donatmış bulunmaktadır.
Durum, fonlardan aktarılacak kaynakları belirleme yönünden de
farklı bir görünüm arz etmemektedir.
Kuruluş amaçları doğrultusunda faaliyetlerini sürdüren fonların
bağlı oldukları ve uygulamak zorunda bulundukları kurallar, esasta her birinin
kendi mevzuatında yer alan kurallardan oluşmaktadır.
Devlet bütçesinden olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararıyla
kurulanlar dışındaki fonlardan da Türkiye İhracat Kredi Bankasına kaynak
aktarılmasında ve bunların kullanımının yönlendirilmesinde Bakanlar Kuruluna
sınırsız yetkiler verilmesi, ister istemez fonların kuruluş amaçlarıdışında
kullanılmasına; amacı ve konusu yasama organınca belirlenen fonlarda ise Yasa
Koyucunun istek ve iradesine ters düşen uygulamalara yol açacaktır.
Belirtilen içeriği itibariyle 3332 sayılı Yasanın 3. maddesinin
bütçe ve fonlardan tahsis edilecek imkânların belirlenmesi ve bunların
kullanımının yönlendirilmesi hususunda Bakanlar Kurulunun yetkilendirilmesine
ilişkin hükmü yasama yetkisinin devri niteliğini taşımakta, bu yönüyle Anayasanın
7. maddesine aykırı düşmektedir.
Oyçokluğu ile verilen 21.1.1988 günlü, Esas : 1987/11 ve Karar:
1988/2 sayılı karara yukarıda açıklanan nedenlerle katılmamaktayım.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Yinelemekten kaçınarak, üyelerden Necdet DARICIOĞLU, Muammer TURAN
ve Mehmet ÇINARLI'nın birlikte karşıoy kullandığımız karar bölümlerine ilişkin
görüşlerine katıldığımı açıklıyor, ayrıca şu yönlere değinmekle yetindiğimi
belirtiyorum :
1- İnceleme konusu yasa, Devlet Yatırım Bankası'nın Bakanlar
Kurulu'nca özel hukuk kurallarına bağlı bir anonim ortaklık olarak yeniden
düzenleneceğini öngörmekle birlikte fmadde 2, fıkra l), tüzel kişiliğinin
süreceğini açıklamış (fıkra 2) KİT olmaktan çıkarılmıştır (mad. 4). Çoğunluk
oyuyla oluşan karar, kuruluşu, bu uyarlamalarla değişik bir hukuk yapısı
saymıştır. Butemel özellikler gözetildiğinde iptal istemini geri çeviren
değerlendirmelere, Anayasa kuralları katında katılmak olanaksızdır. Yasanın 2.
maddesinin ikinci fıkrasındaki "denetlenmesi..." sözcüğü açıkça
dışarıdan denetimi anlatmaktadır. Amaç da budur. Nitekim "denetlenmesi ve
tasfiyesi" denilerek "Bankanın denetlenmesi, bankanın tasfiyesi"
belirtilmiştir. Türkçe'mizin anlatım biçimini de iterek, yasa kuralına yazılışından
başka anlam vererek, uygunluk denetimini daraltmak doğru değildir. Denetim
yetkisi, ilgili - sorumlu Bakanı da kapsamına alacak bir etkinlik olacağından
bunun koşullarını, yöntemini ve sınırlarını Bakanlar Kurulu saptayamaz. Bu
hususu Bakanlar Kurulu'na bırakmak, yasama yetkisinin devri niteliğindedir.
Ayrıca, uygunluk denetimine sunulmuş bulunan, yürürlük durumu kuşkulu bir
Yasayla bankanın denetleneceği kabul edilerek, başka bir yasaya dayanarak iptal
istemi kararabağlanamaz. Dayanılan yasanın yürürlükten kaldırılması, incelenen
yasanın ona bağlı işleyişini durdurur, bağımsız yapısını bozar.
Kaldıki, 3346 nolu Yasanın 2. maddesinin ikinci fıkrası gereğince,
Devlet Yatırım (yeni adıyla Türkiye İhracat ve Kredi Bankası AŞ.) Bankası 3346
nolu Yasa ile konulan denetime bağlı olmayıp TBMM'nce Anayasa'nın 162.
maddesinde söz konusu millî bütçenin incelenmesi yoluyla yapılır. Bu açıklığa
karşın, kararın Anayasa'nın 165. maddesinin içeriğine dayanarak bu maddeye göre
bir denetimi söz konusu etmesi yanlıştır. Bu tür bir denetim 3346 nolu Yasanın
3-10. maddelerinde düzenlenmiştir. 162. maddeye göre denetim ise, özel olmayıp
millî bütçeye bağlı, o incelenirken değinilerek yapılacak bir sözde denetimdir.
Sayıştay'ın denetimine girmezken Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun,
TBMM'nin etkin denetimleri dışına çıkarılan bir Devlet bankası düşünülemez.
Aktif ve pasifi içeren iki sayfalık bilanço ile gerçek bir denetim
yapılamayacağı gibi iç denetim de, dış denetimin, yasama organı denetiminin
yerini tutamaz. İkisinin yöntemi, sonuçları ve yaptırımı ayrıdır. Gerekçeler,
hedeflere ulaşma durumunu, tüm konu ve sorunları irdeleyen ayrıntılı bir rapor
olmadan kaynakların aktarılması izlenemez, denetlenemez. Bu olanağı vermeyen
düzenleme Anayasa'ya uygun bulunamaz. Bakanlar Kurulu'nun isterse 3346 (önceki
468) nolu yasa dışına çıkarabilmesi kolaylığı, açık bir yetki devridir. Anayasa
Mahkemesi yetki devrine, TBMM'nin denetimini dışlayan düzenlemeye geçerlik
vermemiştir, veremez. Bütçe Komisyonu'nun Başbakan ya da Bakanı sorumlu tutması
da düşünülemez. Özel komisyonun yetkisi geçerlidir.
Bankanın belirli çalışmalarını yürüten, kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri yerine getiren memurlarıyla öbür kamu
görevlilerinin atanma koşulları, yeterlikleri ve özlük haklarının Bakanlar
Kurulu'nca saptanması büyük bir aykırılıktır. Yasanın 2. maddesinin ikinci
fıkrasındaki "... idare ve temsili, organlarının teşkili, atama ve seçilme
usulleri, görev ve yetkileri..." memur ve öbür kamu görevlileriyle ilgili
olmayıp yönetim düzeyiyle sınırlıdır. Kararın bu düzenlemeyi tersine çevirerek,
öğretide birleştirilengörüşlere tümüyle ters biçimde memur ve öbür kamu
görevlilerini, "özel işletmecilik ilkeleri egemendir ve personelin
hizmetini de genel yönetim ilkelerine göre yürütülen kamu hizmetleri saymak
olanaksızdır" diyerek Bakanlar Kurulu kararıyla belirlemeleri uygun
bulması sakıncalıdır.
Bakanlar Kurulu kararının Türk Ticaret Yasası kurallarına
üstünlüğünün ve önceliğinin benimsenmesi de böyledir. Bakanlar Kurulu kararına
bırakılan hususları yasa düzenleseydi bir aykırılık doğmazdı. Adalet sür'ate
feda edilemeyeceği gibi, hızlandırılması olanağı varken, çalışmalarını bırakıp
hız nedeniyle Bakanlar Kurulu'nu yetkili kılmak Anayasa'yı yasaya feda
etmektir. Bakanlar Kurulu'nun yürürlüğe koyduğu ESASLAR'la Ekonomik İşler
Yüksek Koordinasyon Kurulu'na bırakılan, sonrabu Kurulun Banka Yönetim
Kurulu'na devrettiği söylenen yetkiler savımızı doğrulamaktadır. Anayasa
Mahkemesi'nin 23-25.10.1969 günlü, Esas 1967/41, Karar 1969/57; 25.5.1976
günlü, Esas 1976/1, Karar 1985/8 sayılı kararlarıyla benimsenen görüşlere ters
düşenşimdiki karar, kanımca, Anayasa'nın 2., 7., 128., 161. ve 165. maddelerine
aykırıdır.
2- Yasa'nın 3. maddesinin Bakanlar Kurulu'na tanıdığı Bütçe,
fonlar, bankalar ve öbür kaynaklardan ayrılacak oranlan belirleme yetkisi
(Bakanlar Kurulu böyle anlamayıp Anayasa'ya uygun uygulama yapsa, yasal
sınırlar içinde de kalsa) hukuka, Anayasa'ya aykırılığı açık bir durumdur.
Belirlemeyi yasama organı, yasa, aktarım ve uygulamayı Bakanlar Kurulu yapar.
İncelenen yasa kuralı Anayasa'nın 7. ve 161. maddelerine aykırıdır.
3- Yasa'nın 5. maddesinin (a) ve (b) bentleri, yürütme erkinin
ağır etkisi altında bulunan bankalara tanınan yetkilerle ayrıcalıklara,
kayırmalara, siyasal yandaşlıklarla keyfiliklere neden olabileceğinden; (d),
(e), (f) bentleri, hiçbir objektif ölçü vermeden iki Bakandan oluşan Kurula
yetki tanımakla ve yine siyasal bir konumda bulunan Başbakanın onayıyla
tamamlanmış saymakla kişisel-özel uygulamalara açık bulunduğundan; (h) bendi
genel kurulları dışlayarak herhangi bir nedenle kayıtlara geçmemiş borçların
alacaklılarına karşı yalnız şirket adına imza atanları sorumlu tutarak
alacaklıyı güç durumda bırakıp şirkete ayrıcalık sağlamakla da Anayasa'ya aykırı
düzenlemelerdir. Şirkete karşı başvuru hakkını, kayda geçirilmiş alacakların
faizi için tanımak, bankaları aynı tutmak da uygun değildir. Belirtilen bentler
Anayasa'ya açıkça aykırı olup eşitlik ilkesinin korunmasına ilişkin birçok
örnek Anayasa Mahkemesi kararı bu yargıyı güçlendirmektedir. Sözleşme
özgürlüğünü ve mülkiyet hakkını doğrudan ilgilendirenolumsuz kurallara geçerlik
tanınması yerinde değildir, (a) bendi, Anayasa'nın 10., 13. ve 48.; (b) bendi
10.; (d), (e) ve (f) bentleri 10., 35.; (h) bendi 13. ve 48. maddelerine
aykırıdır.
4- Yasanın 6. maddesi kurallara uygun çalışarak yasal
yükümlülüklerini yerine getiren ortaklıkların yararlanmadığı olanaklardan,
borçlu, şirketleri yararlandırmakla açık bir eşitsizlik getirmiştir. Yasanın
TBMM'nde görüşülmesi sırasında kamu bankalarından şirketlere verilen ve geri
dönmeyen (batık olarak nitelendirilen,adlandırılan) kredilerin 1986 Kasım ayı
itibariyle tutarının 1 trilyon 131 milyar TL. olduğu açıklanmıştır (Maliye
Bakanı A. Kurtcebe Alptemoçin, TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 17, Cilt 36, Yasama
yılı 4, Birleşim 70, 26.2.1987, sayfa 150). Anamuhalefet Partisi sözcüsünün 3
trilyon TL. olarak gösterdiği (13.2.1987, 67. Birleşim, Sayfa 602) geri
dönmeyen kredilerin tutarı ne olursa olsun kamu bankalarının şirketlerin
sermayesine katılması ve bu şirketlerin ortağı durumuna getirilmeleriyle ortaya
çıkacak durumlargözardı edilemez. Uygulamanın yaratacağı, kaçınılması güç
eşitsizlikler "gelecek yarar gözetilerek" hoş görülemez. Hukuksal
ölçüler yeğlenmemiş, gelişigüzel uygulamalara ortam hazırlanmıştır. 6. Madde
Anayasa'nın 10. maddesine aykırıdır.
5- Yasa'nın 10. maddesi kaynak aktarımının aracıdır. Toplu Konut
ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı'na ileri teknolojiye yönelik yatırımlara
ortak olma olanağını sağlayan bu madde belirsiz, sınırsız, ölçüsüz, kapalı ve
genel yetki vermektedir. Kişisel, özellikle siyasalkökenli değerlendirmelerle
bunlara dayalı uygulamalara elverişli madde, özelleştirmenin gelirleri için
tehlikelidir. Çağın olanakları, teknolojik düzeyi ve bu alanın genişliği
katılma - ortak olma konularını belirlemek gereğinin yasama organınca
yapılmasını uygun kıldığı gibi fonlardan ayrılacak paraların oranının da
böylece saptanmasını zorunlu göstermektedir. Bu nedenlerle madde Anayasa'nın 2.
ve 7. maddelerine aykırıdır.
Yasama organının doğrudan ya da dolaylı denetiminden kurtulmak,
kimi oluşumları ve yürütmenin eylem ve işlemlerini denetimden kaçırmak çabası,
siyasal iktidarların eğilimi, Anayasa'ya ve hukuka karşı direnişleri düzeyine
gelir, bu tutum alışkanlığa dönüşürse, demokrasi, gölgelenir. Yasama organını
dışlayarak, yargı organlarını etkisiz veyararsız duruma getirerek, yalnız
siyasal çoğunluğun istek ve görüşlerine geçerlik tanıyarak Anayasa'ya saygılı
kalınamaz. Uygunluk denetimi, Anayasa'nın egemenliğini sağlamak çalışmasıdır.
Hangi nedenle olursa olsun bu çalışmanın inançla sürdürülmesi hukukun devleti
güçlendiren, topluma ve bireylere aydınlık ve mutluluk getiren utkusu
olacaktır. Yasama ve yargıya ilişkin ödünler demokrasiyi olumsuz yönde etkileyecek
gerilemelerdir. Demokrasi, gerçek hukuk devletinin adıdır. Hukuk devleti,
hukuka karşı çıkılarak, hukuk engel sayılarak, hukuku geçersiz kılacak oyunlara
girişilerek gerçekleştirilemez. Böylesine davranışlar hukuk devleti niteliğini
değiştirir. Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin, demokrasinin güvencesi olduğunu
kanıtlayan duyarlıkla aykırılıkları önlemeli, yetkililerin sözde kalan
geçiştirici açıklamalarıyla değil, Anayasa kurallarıyla yasaları
değerlendirmelidir. Kişisel güvenceler kurumsal güvencenin ve kuralların yerini
alamaz. Bu inan ve anlayışla karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Özel hukuk alanında, hak ve menfaat eşitliği, irade muhtariyeti ve
sözleşme serbestliği ile kişilerin kâr ve zararlarını kendilerinin daha iyi
bileceği, düşüneceği; ona göre tavır ve davranışta bulunacağı esas kabul
edilmiştir. Bu sebeple devletin ve kanunkoyucunun bu alana müdahalesi ancak,
kamu düzeninin zorunlu kıldığı hallerde ve asgari ölçüdedir. Medeni Kanun,
Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu vs.'nin amir hükümleri kamu düzeninin, kamu
yararının ve genel ahlâkın zorunlu kıldığı istisnai hükümlerdir.
Kamu hukuku alanında ise durum tamamen aksinedir. Burada irade
izhar edeceklerin sübjektif hakları ve menfaatleri sözkonusu değildir.
Görevlilerin yetkileri, medeni haklardan yararlanma mahiyetinde olmadığı gibi
bu alanda yetki kullanmaları da medeni hakları kullanma gibi kendi takdirlerine
ve ihtiyarlarını bırakılamaz. Kamu hizmetlerinin görülmesi ve kamu yararının
sağlanması amacıyla verilen yetki ve görevler, daha çok amir hükümlerle
belirlenir.
Dava konusu, 25.3.1987 günlü ve 3332 sayılı Kanunla, hem de yeni
yasa kuralları konmadan, Bakanlar Kuruluna, mevcut asgari yasa kurallarının da
dışına çıkma imkânı ve yetkileri tanınmaktadır :
I- kanunun 2 nci ve 4 üncü maddelerinde 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanunu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 237 sayılı Taşıt Kanunu, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu, 3182 sayılı Bankalar Kanunu, 233 sayılı KHK. gibi
birçok yasal hükümlerin uygulanmayacağının belirtilmesi ve bu hususlarda
Bakanlar Kurulunun, hiçbir esasa bağlanmadan, mutlak olarak, yetkili kılınması
Anayasanın yasama yetkisinin devredilemeyeceği kuralına aykırıdır.
II- Anayasanın 128 inci maddesinde bulunan : "Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir" biçimindeki hükme rağmen, Kanunun 2 nci maddesinde : "...
anonim şirket nevine dönüştürülmesi ile ilgili esaslar, intikal hükümleri,
bankanın ilgili olduğu bakanlığın tesbiti, bankanın unvanı, maksat ve iştigal
konuları, sermaye yapısı, idare ve temsili, organlarının teşkili, atama ve
seçilme usulleri, görev ve yetkileri, denetlenmesi ve tasfiyesi ile ilgili
hususlar Bakanlar Kurulu kararıyla belirleneceği" öngörülmektedir. Bankada
çalışan personel "memur ve diğer kamu görevlileri" kapsamına girer.
Girmediği varsayılsa bile, Anayasanın, 48-55 ve 60-62 nci maddeleri gibi, bir
çok hükümleri gereği; işçiler için de yasal kurallar çıkarılmıştır. Bu
kuralları dışlayarak, Bakanlar Kuruluna her türlü personel hakkında mutlak
yetki tanınması da Anayasa aykırıdır.
III- Anayasa, kamu iktisadi teşebbüslerininki de dahil, Devletin
bütün gelir ve giderleri ile mallarının TBMM'nce denetlenmesini zorunlu görmüş
ve denetleme esaslarının kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. Kanımca, kanunun
2 nci maddesiyle yalnız iç denetime ait hususların değil, bütün denetim
esaslarının Bakanlar Kurulunca belirtilmesine yetki tanınmakta, böylece, mevcut
yasal hükümlerin dışına çıkılabilmesi öngörülmektedir. Bu sebeple 2 nci madde,
Anayasanın 160-165 inci maddelerinin ilgili hükümlerine de aykırılık
oluşturmaktadır.
IV- Kanunun, "Kaynaklar" başlıklı, 3 üncü maddesiyle :
"Bütçe, fonlar, bankalar ve diğer kaynaklardan tahsis edilecek imkânları
belirlemeye" Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Bakanlar Kurulunca yeniden
düzenlenecek bankaya, bütçe veya fonlar, bankalar ve diğer kaynakların
imkânları kendi mevzuatlarına göre tahsis edilecek olsaydı; yani kaynakların
tahsisi için ayrıca ilgili mevzuatta hüküm bulunması gerekse idi, "Tahsis
edilecek imkânları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" denmezdi... Bu
madde ile, Bakanlar Kuruluna, bütçe, fonlar, bankalar ve diğer kaynaklardan
tahsis edilecek imkânları ihdas hususunda, belirsiz ve sınırsız yetkiler
tanınmakta; çeşitli mevzuatla, ayrı sebep, konu ve maksatlar için konmuş olan
meblağlarda geniş değişiklikler yapmak olanağı verilmektedir ki, bu haliyle
hüküm, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırıdır.
V- Kanunun 5 inci maddesi "Sermayeye iştirak" başlığını
taşımaktadır :
A) Alacaklarını sermayeye dönüştürülmesini istemeyen bankaların ve
diğer kişilerin alacaklarının faizsiz ertelenmesi ve ertelemelerin beş seneden
fazla sürmesi halinde de reeskont oranının dörtte biri kadar faiz
uygulanacağının öngörülmesi Anayasanın 35 inci maddesindeki mülkiyet hakkına,
36 ncı maddesindeki hak arama hürriyetine ve 48 inci maddesindeki sözleşme
hürriyetine aykırıdır.
Konkordato, icra ve iflâs hukukunun bir müessesesi olup yargı
mercilerince yürütülür, denetlenir, tasdik olunur ve temyizen incelenir...
Taraflarca önceden yapılan sözleşmelerle sübjektif ve müktesep hak haline
gelmiş asıl alacaklar ile faizlerinin; sözleşme tarihinden sonra çıkarılan bir
kanunla silinmesi veya eksiltilerek süresiz ertelenmesine imkân tanınması; bu
hususta idari ve siyasi merci ve organların yetkili kılınması ile, konkordato
kuralları arasında hiç bir ilgi ve benzerlik yoktur.
B) Kamu iktisadi teşebbüslerinin, bu arada bankaların üzerindeki
Başbakan ve bakanların yetki ve etkinlikleri gözönünde tutulduğunda alacaklı
bankalar ve borçlu şirketler arasında yapılacak anlaşma ve protokolün serbest
irade mahsulü olacağını kabul etmek güçtür. Bu anlaşmaların iki bakandan ibaret
bir Kurulun ve ayrıca Başbakanın onayı ile tekemmül edeceğinin belirtilmesi ise
durumu, hayli sübjektifleştirme ve siyasileştirmektedir. Hukuki yönü ağır
basması gereken konuda hiçbir objektif esasın konmaması hukuk devleti ilkesine
aykırıdır.
C) "Şirketin muhasebe kayıtlarında bulunmayan... borçlar için
şirkete başvurulamaz" hükmü de, başta hak arama hürriyeti olmak üzere Anayasanın
birçok hükmüne aykırıdır.
VI- Kanunun 6 ncı maddesindeki; alacakları ödenmeyen bankaları,
sermayelerine ortak eden şirketlerin; vergi ve prim borçlarının, iki bakanın
kararıyla ve cari faiz oranının yarıya kadar indirilerek, beş seneye kadar
tecil edilmesine dair hüküm, eşitlik kuralına ve vergi ödevinin kanuniliği
ilkesine aykırıdır.
Ayrıca, işçiler ve onların emekli, dul ve yetimleri için kurulan,
ayrı bir tüzelkişiliği olan, özel hukuk hükümlerine göre çalışması gereken bir
sosyal güvenlik kuruluşunun müktesep hak haline gelmiş alacaklarının beş sene
geciktirilmesine iki bakanın ve tecil faizinin cari faizin yarısına kadar
indirilmesine Bakanlar Kurulunun yetkili sayılması hukuk devleti ilkesi ile
bağdaşmaz.
VII- Kamu ortaklığı fonuna ayrılan kaynaklarla "Modern
teknoloji getiren yatırımlar" gibi genel ve objektiflikten uzak, sübjektif
değerlendirmeye çok müsait kavram ve terimlerle özel şirketlere ortak
olunmasını öngören "Modern teknolojiyi teşvik" başlıklı 10. madde de
amaç saptırması görüyor,bunu da hukuk devleti kurallarına aykırı buluyorum.
Çoğunluk kararının, bu görüşlerime uymayan kısımlarına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
25.3.1987 tarihli ve 3332 sayılı Kanun'un 3. maddesinde
"Bakanlar Kurulu, Bankaya 2 nci maddedeki faaliyetleri gerçekleştirmek
üzere, bütçe, fonlar, bankalar ve diğer kaynaklardan tahsis edilecek imkânları
belirlemeye ve bunların kullanımını yönlendirmeye yetkilidir"
denilmektedir.
Bu maddede geçen "bütçe" kelimesiyle Devlet bütçesinin
kastedildiği anlaşılmaktadır. Devlet bütçesinden nereye, nasıl bir imkân tahsis
edileceğini belirlemeye yetkili merci Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu
husus Anayasa'nın 161. 163. maddelerinde kurala bağlanmıştır.
Dava konusu edilen 3. madde ile Bakanlar Kurulu'na, Devlet
bütçesinden, yeni bir düzenlemeye tabi tutulan Devlet Yatırım Bankası'na tahsis
edilecek imkânları belirleme yetkisi verilmektedir. Kanunla, belli maksatlar
için kurulan fonlardan da sözü geçen Banka'ya kaynaktransfer etmeye Bakanlar
Kurulu yetkili kılınmıştır. Eğer, bu yetkileri, Banka'ya Bütçe ve fonlardan
tahsis edilecek imkânlar için tasarı hazırlayıp Meclis'e sunma yetkisi olarak
anlarsak, böyle bir yetki Anayasa ve kanunlarla zaten Bakanlar Kurulu'na
tanınmış olduğundan, dava konusu 3. maddenin "Bakanlar Kurulu ...
yetkilidir" hükmü, gereksiz bir tekrar, alışılan deyimiyle, bir
"haşiv" haline gelir.
Kanun koyucuya haşiv isnat ederek yorum yapmak, uygun bir yorum
metodu sayılamayacağından, sözü geçen 3. madde ile Bakanlar Kurulu'na, evvelce
kendisinde mevcut olmayan yeni bir yetki verilmiş olduğunun kabulü zaruridir.
Bütçe'den ve kanunla kurulan fonlardan Banka'ya kaynak transferine
imkân veren böyle bir yetkinin tanınması ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne
ait olan kanun yapma yetkisinin, bu konuda, Bakanlar Kurulu'na devredilmesi
anlamına gelir.
Anayasa'nın 7. maddesinde yasama yetkisinin devredilemeyeceği
belirtilmiştir. Dava konusu 3. madde ile Bakanlar Kurulu'na tanınan yetki,
Anayasa'nın bu hükmüne aykırı düşmektedir.
Yukarıda açıkladığım gerekçelerle söz konusu maddenin iptal
edilmesi gerektiğini düşündüğümden, aksi yönde oluşmuş bulunan Mahkeme kararına
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
başlığını taşıyan 13. maddesi birinci fıkrasında, "Temel hak ve
hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî
egemenliğin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın
korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel
sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği" belirtilmektedir.
Söz konusu 23.5.1987 günlü, 3332 sayılı Kanun'un 5. maddesinin tüm
fıkraları birlikte değerlendirildiğinde; yasa koyucunun, finansman güçlüğü
içinde bulunan anonim şirket genel kurulunca, protokol hükümlerinin ve
protokola uygun olarak sermaye artışını öngören esas mukavele değişikliğinin
kabulüne ilişkin olarak alınan kararla, finansman güçlüğünün giderilmesinin
üçüncü kişiler yönünden sağlayacağı kamu yararı gerçeğini gözönünde tutarak hak
arama hürriyetine sınırlama getirdiği ve netice itibariyle bu madde ile
ulaşılmak istenen amacın, kamu yararı ile borçlu anonim şirket haklarını
bağdaştırmak olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, şirket genel kurul kararı aleyhine, toplantı ve
karar nisabı ile ilgili hususlar dışında, iptal davası açılamamasının
Anayasa'ya aykırılık oluşturduğu yolundaki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.