ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1985/20
Karar Sayısı : 1986/30
Karar Günü : 24.12.1986
R.G. Tarih-Sayı :
15.03.1987-19401
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 Üyesi.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 15 Haziran 1985 gün, 18785 sayılı Resmî
Gazete'de yayınlanmış bulunan 4 Haziran 1985 gün, 3213 sayılı 'Maden Kanunu'nun
1., 2., 3., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 14., 15., 16., 17., 18., 19., 20.,
22., 24., 25., 26., 27., 28., 29., 30., 49., 50. ve Geçici 7. maddelerinin
Anayasa'nın Başlangıç bölümü ile 2, 5. ve 168. maddelerine; Yasanın 3.
maddesinde yer alan 'buluculuk', 'nezaret', 'bilanço', 'faaliyet raporu',
'bilanço kârı' ve 'yeminli teknik büro' başlıklı fıkraların; 5. maddesinin
dördüncü fıkrasının son cümlesinin; 9. maddesinin ikinci fıkrasının; 11.
maddesinin son fıkrasının; 13. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinin; 16.
maddesinin son fıkrasının, 17. maddesinin son fıkrasının; 20. maddesinin son
fıkrasının, 24. maddesinin son fıkrasının; 26. maddesinin son fıkrasının; 27. maddesinin;
29. maddesinin son fıkrasının; 31. maddesinin ikinci fıkrasının; 34. maddesinin
üçüncü fıkrasının; 36. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinin; 48.
maddesinin birinci ve altıncı fıkralarının; Geçici 2. maddesinin altıncı
fıkrasının Anayasa'nın 7. ve 124. maddelerine; Yasanın 13. maddesini
Anayasa'nın 161. maddesinin son fıkrasına; 48. maddesinin Anayasa'nın 128. ve
129. maddelerine aykırılığı iddiası ile iptalleri istemidir.
II- METİNLER :
A- İptali İstenen Yasa Kuralları :
4.6.1985 günlü, 3213 sayılı 'Maden Kanunu'nun iptali istenen
maddeleri şunlardır :
MADDE 1.- Bu Kanun madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak
sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenler.
MADDE 2.- Tabiatta element (basit), bileşik (mürekkep) veya
karışım (mahlut) halde bulunan, aşağıda yazılı maddeler bu Kanuna göre maden
sayılır.
I- ENERJİ MADENLERİ :
Maden kömürü (Linyitten Antrasite kadar her nevi kömür, asfaltit,
bitümlü şist, bitümlü şeyi), radyoaktif mineraller (Uranyum, Toryum, Radyum,
Niyop, Lantan, Neodyum, Praseodyum, Selenyum).
II- METAL MADENLERİ : Altın, Bakır, Pirit, Kobalt, Nikel, Kurşun,
Çinko, Gümüş, Kadmiyum, Bizmut, nadir elementler (indium, Galyum, İtriyum,
Talyum, Germanyum), Kalay, Tantal, Tellür, Molibden, Tungsten (Wolframit,
Şelit) Demir, Manganez, Titan (İlmenit, Rutil), Vanadyum, Arsenik, Civa,
Antimuan, Krom, Platin, İridyum, Paladyum, Osmiyum, Rutenyum, Rhadyum,
Alüminyum (Boksit),
III- SANAYİ MADENLERİ :
Bileşiminde en az % 15 Al2O3ihtiva eden killer
(Kaolen, Kaolinit, Dikit, Alunitik kaolen, Nakrit, Hallosit. Glossekolit,
Allofan, İmogolit, Şiferton, Refrakter kil, Ateş kili, Bağlama kili), Bentonit
(İllit, Loglinit, Montmorillonit, Notronit, Saponit, Hektorit, Baydilit),
Atapuljit (Poligorskit), Alünit (Şap), Sodyum, Potasyum, Lityum, Kalsiyum,
Magnezyum, (Anion ve katyon olarak) tuzları (Tuz Kanunu hükümleri mahfuzdur),
Vollastonik, Talk, Siteattit, Pirofillit, Diatomit, Dunit, Olivin, Zeolit,
Sillimanit, Andaluzit, Dumortiorit, Dişten (Kyanit), Fosfat, Apatit, Amyant,
Manyezit, Trona (Tabii soda), Perlit, Grafit, Kükürt, Florut, Kriyolit, Zımpara
taşı (Diyaspor), Barit, Stronisyum tuzu (Selestin), Kuvars, Kuvarsit ve
bileşiminde en az % 90 SİC2ihtiva eden kuvars kumu, Bor tuzları
(Kolemanit, Ulxit, Borasit, Tinkal, Pandermit) veya bünyesinde en az % 10 B2O3bulunan
diğer bor mineralleri, Feldispat (feldispat ve feldispattoit grubu mineraller),
Mika (Biyotit, Muskovit, Serisit, Lepidelit, Flogofit, Vernikulit), Mermer
(Kalker, Dolomit, Kalsit, Aragonit, Traverten, Albatr, Diabaz, Granit,
Serpantin ve kesilip parlatılabilen diğer taşlar), Nefelin, Siyenit, Ponza,
Kalsedon,
IV- KIYMETLİ TAŞLAR :
Elmas, Korundum, Morganit, Zümrüt, Akuvamarin, Helidor,
Aleksandirit, Beril, Yakut (Rubi), Safir (Gök yakut), Agat, Yosunlu Agal,
Oniks, Sardoniks, Japs, Karnolin, Heliotrop, Kantaşı, Krizopras, Opal [(İrize
Opal (Aynûl Şems), Kırmızı Opal, Siyah Opal, Ağaç Opalil], Kuvars kristalleri,
[Ametist, Sitrin, Neceftaşı (Dağ kristali, Dumanlı Kuvars, Kedigözü (Maion),
Avanturin, Venüstaşı, Gül Kuvars (Rose)], Turmalin (Rubellit, Vardelit,
İndigolit), Zirkon, Topaz, Aytaşı (Moonstone), Turkuvaz (Firuze), Spodümen, Kehribar,
Lazurit (Lapislazuli, Oltu taşı, Diopsit, Amorzonit, Lületaşı, Labrodorit,
Epidol (Zeozit, Tanzanit), Olivin (Zebercet), Spinel, Jadeit Yeşim veya Jad,
Rodonit, Rodokrozit, Gröna mineralleri (Spesartin, Grosüllar Hessonite,
Dermontoit, Uvarovit, Pirop, Almandin), Diaspor kristalleri, Kemerrerit.
Burada zikredilmemiş bir madde Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile bu Kanun hükümlerine tabi
tutulur.
V- YUKARIDAKİ MADENLERİ İHTİVA EDEN VE BU MADENLERİN ELDESİNDE
KULLANILAN GAZ VE SULAR :
MADDE 3.- Kanunda geçen deyimler aşağıda açıklanmıştır :
Bakanlık : Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı.
İlgili Daire : Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Maden Dairesi.
Takaddüm Hakkı : Maden hakkı için ilk müracaat edene tanınan
öncelik.
İhbar : Arama ve ön işletme ruhsat sahasında olmamak kaydı ile
evvelce tespit edilmemiş bir maden zuhurunun ilgili daireye bildirilmesi.
Arama Ruhsatı : Belirli bir alanda maden arama faaliyetlerinde
bulunulabilmesi için verilen yetki belgesi.
Buluculuk : Herhangi bir ruhsat döneminde yönetmeliğinde
belirtildiği şekilde bir maden zuhurunun ortaya çıkartılması.
Ön İşletme Ruhsatı : Arama safhasından sonra işletme dönemine
hazırlık ve gerek duyulabilecek diğer araştırmaların yapılabilmesini sağlamak
için azami üç yıl süre ile faaliyetlerin devamlılığı amacı ile verilen yetki
belgesi.
İşletme Ruhsatı : İşletme faaliyetlerinin yürütülebilmesi için
verilen yetki belgesi.
İşletme İzni : Bir madenin işletmeye alınabilmesi için izin.
Beyan : İlgililerin resmî kuruluşlara herhangi bir durumu
belirlemek veya açıklamak maksadı ile vermiş oldukları yazılı belge.
Maden Sicili : Tüm madencilik faaliyetleri ile ilgili bilgilerin
kaydedildiği yer.
Pasa : Mevcut ekonomik ve teknik şartlara göre işletilmesi mümkün olmayan,
ancak işletme gereği istihsal edilen cevher.
Prospeksiyon : Madencilik arama faaliyetlerine mesnet teşkil
edecek ön bilgilerin toplanması işi.
Görünür Rezerv : Boyutları, tenoru belirlenmiş üretilebilir kesin
cevher miktarı.
Ekonomik Cevher : Günün teknik ve ekonomik şartlarında kârlı
olarak değerlendirilebilecek cevher.
Kamulaştırma : İşletme ruhsat süresi boyunca ruhsat alanında kalan
özel mülkiyet arazilerine madencilik faaliyeti için alman kamulaştırma kararı.
Nezaret : İşletmelerin tekniğine ve emniyet nizamnamelerine uygun
olarak yürütülmesinin kontrolü.
Nezaretçi : İşletmelerin teknik ve emniyet yönünden nezaretini
yaparı sorumlu ve yetkili maden mühendisi.
Teksir : Ruhsat alanlarının bu Kanun gereğince küçültülmesi.
Münfesih : Hakların hiçbir bildirime gerek kalmaksızın otomatik
olarak fesh olması.
Bilanço : Her işletme izni için ayrı ayrı yönetmelikteki örneğe
göre hazırlanacak ve sadece Devlet hakkı, madencilik fon katkısı, ihbar ve
buluculuk haklarının hesaplanmasında geçerliliği olan beyan niteliğinde
belgedir.
Faaliyet Raporu : Madencilik faaliyetlerinin yönetmeliğinde
belirtildiği üzere fenni nezaretçi tarafından hazırlanan takdim metni.
İmalat Haritası : İşletmelerde üretim yapılan yerleri, miktarları
ve yapılış şeklini gösterir ölçekli beyan niteliğinde harita.
Proje : Yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesi amacına dönük
belirli girdileri seçilmiş bir teknoloji kullanarak mevcut ve potansiyel talebi
karşılamak üzere mal ve cevher üretmek için çalışmaları düzenleyen beyan
niteliğinde rapor.
Kantar Fişi : Cevher nakillerinde cevherin ağırlığını gösterir
tartı makbuzu.
Sevk Fişi : 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 2365 Sayılı Kanunla
değişik 240 inci maddesinin 1 inci fıkrasının (A) bendinde yer alan taşıma
irsaliyelerindeki bilgileri ihtiva eden beyan niteliğinde belgedir.
İhtisaslaşmış Devlet Kuruluşu : Maden Dairesi, MTA, TKİ, TTK,
ETİBANK, EİE İdaresi, DSİ, Sanayi ve Ticaret, Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı kuruluşlar, TEK, Karayolları ve Türkiye Demir ve Çelik
İşletmeleri Genel Müdürlükleri gibi madencilik faaliyetleri ile ilgili
konularda ihtisas sahibi Devlet kuruluşları.
Maden Hakları : Madenlerin aranması, bulunması ve işletilebilmesi
için verilen izinler ve maden yataklarının bulunmasına yardımcı olanlara
tanınan maddî imkânlar.
Teminat : Madencilik faaliyetlerinde Kanun hükümlerine ve
tekniğine uygun çalışmayı temin amacı ile alınan nakit karşılığı olan geçici
ödeme.
Bilanço Brüt Kârı : Yönetmelikteki örneğe göre hazırlanmış
bilançoda, genel yönetim giderleri payı hariç tutularak hesaplanacak brüt
kârdır.
Devlet Hakkı : Maden istihracı ile sağlanacak gelirden Devlet
payına düşen kısım.
Madencilik Fonu : Madencilik faaliyetlerinde istikrarı sağlamak ve
desteklemek amacı ile teşekkül ettirilmiş fon.
Kritik Cevher Stokları : Ekonominin buhranlı dönemleri
geçiştirebilmesi için gerekli ekonomik büyüklükteki cevher stokları.
Yeminli Teknik Büro : Denetim ve gözetim dışında yönetmelikte
belirtilen görevleri yürütmek üzere kurulmuş, çalışma alanlarında ihtisas
sahibi olmuş Devlet güvenliği açısından sakıncası bulunmayan mühendis ve
personelden oluşan büro.
MADDE 5.- Madenler üzerinde tesis olunan ilk müracaat (takaddüm),
ihbar, arama ruhsatnamesi, buluculuk, ön işletme ruhsatı ve işletme ruhsatı
haklarının hiç birisi hisselere bölünemez. Her biri bir bütün halinde muameleye
tabi tutulur.
Maden ruhsatları ve buluculuk hakkı, devredilebilir.
Durum maden siciline şerh edilir. Devir muamelesi maden siciline
şerh edilmesi ile tamam olur.
Maden hak ve vecibeleri miras yolu ile intikal eder. Bu hak ve
vecibeler, bütün mirasçıların vekâletini havi bir vekâletname ile 6 ncı maddede
belirtilen niteliklere sahip mirasçılardan birine veya üçüncü bir şahsa
devredilir. Mirasçıların ittifak edememeleri halinde mirasçılardan birinin
müracaatı ile mahkeme mirasçılardan bu hakkın en ehil olana tahsisine veya bu
da mümkün olmazsa ruhsatın satılmasına karar verir. Mahkeme bu hususu basit
muhakeme usulü ile halleder. Eğer dava sözkonusu değil ise 6 ay içerisinde
intikal işlemleri tamamlanmayan ruhsatlar fesh edilir. Devir ve intikal
işlemlerinin ne şekilde yapılacağı yönetmelikte belirtilir.
Madenler üzerindeki hakların devir ve intikali bu Kanun ve
yönetmelikte gösterilen hükümlerin tatbikini geciktiremez.
MADDE 6.- Maden hakları, medenî hakları kullanmaya ehil TC.
vatandaşlarına, madencilik yapabileceği statüsünde yazılı Türkiye Cumhuriyeti
Kanunlarına göre kurulmuş tüzelkişiliği haiz şirketlere, bu hususta yetkisi
bulunan kamu iktisadî teşebbüsleri ile müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve
iştirakleri ile diğer kamu kurum kuruluş ve idarelerine verilir.
Maden hakları, gerçek veya tüzel tek kişi adına verilir.
Devlet memurları, diğer kamu görevlileri, ilgili dairenin merkez
ve taşra teşkilâtında çalışan yevmiyeli ve mukaveleli personel, arama, ön
işletme ve işletme ruhsatı alamaz.
Maden arama veya işletme hakkını haiz iken memur olanlar
memuriyete geçişlerinden itibaren 6 ay zarfında bu haklarını devretmeye
mecburdurlar.
3 üncü fıkradaki yasaklamaya tabi olup miras yoluyla kendisine
maden ruhsatı intikal eden mirasçı, durumundaki mani hal ortadan kalkmadığı
takdirde 5 inci maddenin 4 üncü fıkrası hükmü uygulanır.
MADDE 7.- Memleket kara sınırlarından itibaren ufken 500 metre
mesafede maden arama, ön işletme ve işletme ruhsatı verilmez. Kara suları, iç
sular ve bunların altındaki yerler bu tahdide tabi değildir.
Belediye imar sahaları ve mücavir alanlar içindeki maden arama,ön
işletme ve işletme faaliyetleri belediyeden müsaade alınması ile yapılır.
Ruhsat alındıktan sonra belediye imar sınırları içine alınan maden sahaları bu
hükümden müstesnadır.
Orman, ağaçlandırma alanlarında, askerî yasak bölgelerde ve sit
alanları yakınlarında madencilik faaliyetlerinde bulunulması ilgili Kanun
hükümlerine göre izne tabidir.
Amme hizmeti veya umumun istifadesine tahsis edilmiş mahallerde ve
bu tür tesislere ufken 60 metre mesafe dahilinde arama,ön işletme ve işletme
yapılabilmesi Bakanlığın iznine bağlıdır.
Binalara ufken 60 metre, avlu, bağ ve bahçelere 20 metre mesafede
maden araması ve işletilmesi mülk sahibinin iznine bağlıdır. Bu madde
hükümlerine tabi yerlerde izinsiz madencilik faaliyetinde bulunulduğunun
tespiti halinde teminatın 1/3'ü irad kaydedilir. Tekerrürü halinde teminatın
tamamı irad kaydedilerek ruhsat fesh olunur.
MADDE 8.- Yürürlükte olan arama,ön işletme veya işletme
ruhsatı verilmiş maden sahası üzerinde başka ruhsat verilmez.
MADDE 9.- Madencilik yatırımları, kalkınmada birinci derecede
öncelikli yörelerde yapılacak yatırımlara sağlanan haklardan
yararlandırılabilir.
Hangi madenlerin birinci fıkrada belirtilen haklardan
yararlanabileceği, şartları ve diğer hususlar yönetmelikle tespit edilir.
MADDE 10.- Madencilik faaliyetlerinin bu Kanun hükümlerine göre
devamı süresince teknik ve mali konularda yapılan yazılı beyanlar ile yetkili
kişilerce tanzim edilen raporlar doğru kabul edilir.
Teknik elemanlar sadece ihtisas sahibi oldukları konularda beyanda
bulunabilirler ve beyanları ile sorumludurlar. Ruhsat sahipleri ise teknik konular
dışındaki tüm beyanlardan sorumludurlar.
Beyanlardaki hata ve noksanlıklar gerekçe bildirilmek sureti ile
verildikleri tarihten itibaren 2 ay içerisinde düzeltilebilir. Ancak gerçek
dışı, yanıltıcı, kanun hükümlerinin icraatını engelleyen, haksız surette hak
iktisap eden veya hak iktisabına sebep olan teknik elemanların durumlarının
belirlendiği tarihten itibaren 3 yıl süre ile bu Kanun nezdinde yapacakları
beyanlar geçersiz sayılır. Bu husus bağlı oldukları meslek teşekküllerine ve
ilgililere bildirilir.
Bu tür fiilleri işleyen veya işlenmesine yol açan ruhsat
sahiplerinin bir defaya mahsus olmak üzere teminatları madencilik fonuna irad
kaydedilerek 5 katına çıkarılması tebliğ edilir. Teminatların tamamlanmaması
halinde 13 üncü madde hükümleri tatbik olunur. Bu fiillerin tekerrürü halinde
konu ile ilgili ruhsatları fesh olunarak teminatları madencilik fonuna irad
kaydedilir.
Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri mahfuzdur.
MADDE 11.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, maden hakları ile
ilgili bütün faaliyetlerin yürütülmesini ve vecibelerin yerine getirilmesini
kontrol ve denetimini yapmak ve yönlendirmek için teknik ve malî konuları
yerinde incelemek maksadıyla ihtisaslaşmış diğer Devlet kuruluşlarından da
yararlanarakinceleme raporu hazırlatır.
Birinci fıkraya göre yapılan inceleme sonunda gerçek dışı ve/veya
yanıltıcı beyanda bulundukları tespit edilenler hakkında 10 uncu madde
hükümleri uygulanır.
İnceleme yapacakların nitelikleri, incelemenin nasıl yapılacağı ve
raporların tanzimi ile diğer hususlar yönetmelikte belirtilir.
MADDE 13.- Her türlü maden ruhsatının alınabilmesi için Harçlar
Kanununun belirlediği harçlar ile şartları ve miktarları aşağıda belirtilen
şekilde tespit edilecek teminatların ödenmiş olması gereklidir. Saha terk
edildiği takdirde teminatların kalan kısmı iade edilir.
Teminatlar ruhsat alanları ile orantılı olarak arama ruhsatı için
hektar başına 250 lira, ön işletme ruhsatı için hektar başına 500 lira, işletme
ruhsatı için hektar başına 1000 liradır. Bu miktarlar her yıl bütçe kanunlarında
günün ekonomik şartlarına göre yeniden tespit edilir.
Ruhsat alanlarının sınırları iki defaya mahsus olmak üzere hak
sahiplerinin müracaatı ile değiştirilebilir. Aynı şahsa ait bitişik sahalara
ait ruhsatlar talep üzerine tek ruhsat altında birleştirilebilir. Teminatlar
son duruma göre yeniden tespit edilir. Ruhsat alanlarının değiştirilmesi,
ruhsatların birleştirilmesi ile ilgili işlemler yönetmeliğinde belirlendiği
şekilde yapılır.
Teminatların irad kaydedilen kısımları ile bu Kanuna göre teminattan
yapılan kesintiler 3 ay içerisinde tama iblağ edilmediği takdirde geri kalan
teminat da irad kaydedilir. İkinci 3 aylık dönem sonuna kadar teminat tekrar
yatırılmadığı takdirde maden ruhsatı feshedilir.
MADDE 14.- Maden sahasından çıkarılacak cevherlerden işletme
yıllık brüt kârının % 5'i Devlet hakkı olarak, % 5'i Madencilik Fon İştiraki
şeklinde her yıl Mart ayının son günü akşamına kadar ilgili daire tarafından
tahakkuk ettirilerek, ruhsat sahibince Devlet hakkı Hazineye, fon iştiraki ise
Etibank'a ödenir.
Çıkardığı cevheri kendi fabrikasında hammadde-girdi olarak
kullanan şirketler için Devlet hakkına esas olacak değer bilançoda maliyetin
asgari % 30'u kadar brüt kâr kabul edilerek hesaplanır.
Devlet hakkının ve fon iştirakinin tahakkukuna esas teşkil edecek
bilanço yönetmelikle belirlendiği şekilde hazırlanır.
MADDE 15.- Reşit her Türk vatandaşının daha evvel tespit edilmemiş
bir maden zuhurunu yürürlükte bulunan bir aramave ön işletme ruhsat sahasında
olmamak üzere cins, yer ve ebadı ile birlikte ilgili daireye bildirmesi ile
ihbar hakkı doğar.
Ruhsat sahibi, arama,ön işletme ruhsatları sürelerinde
faaliyet raporu ile zuhurunu bildirdiği madenlerin de bulucusu sayılır.
İhbar ve buluculuk hakkı ile ilgili işlemler yönetmelikte
belirtilir.
İhbar ve buluculuk hakkı mevcut sahalarda o madenler için ön
işletme ve/veya işletmeye geçildiği andan itibaren yıllık işletme brüt bilanço
kârının % 1'i ihbar, % 2'si buluculuk hakkı olarak her yıl Mart ayının son günü
akşamına kadar ruhsat sahibi tarafından ilgili daireye yatırılır. Süresi içinde
yatırılmayan ihbar veya buluculuk hakkı tutarları ruhsat teminatlarından
kesilerek ilgili daire tarafından hak sahibine ödenir.
Aynı yılın son günü akşamına kadar ihbar veya buluculuk hakkı ile
ilgili alacaklar, hak sahibince mücbir bir sebebe dayanmaksızın alınmadığı
takdirde Madencilik Fonuna irad kaydedilir.
MADDE 16.- Madenler arama ruhsatı ile aranır. Mermer için 250
hektara kadar, göl sularının ihtiva ettiği madenler için 2000 hektara kadar
ayrı ayrı diğer bütün madenler için ise alan sınırlaması olmaksızın ve maden
ismi belirtmeksizin tek ruhsat verilir.
Müracaatlarda öncelik hakkı esastır. Müracaat ilgili daireye veya
valiliklere 1/25000 ölçekli haritalarda koordinatları verilen noktalarla
sınırlandırılmış alanlar için yapılır. Talep edilen sahanın müsait olup
olmadığı müracaatçıya bildirilir. Sahanın müsait olan kısmına Madde 13'e göre
hesaplanacak teminat tutarının onda biri kadarı rezarvasyon ücreti olarak
madencilik fonuna yatırıldığı takdirde, saha müracaatçı adına 15 gün süre ile
kapalı tutulur. Süresi sonuna kadar gerekli işlemleri tamamlanmayan müracaatlar
iptal edilir.
İşlemleri tamamlanan, harç ve teminatları yatırılmış müracaatlara
aramaruhsatı verilir.
Bu maddeye göre yapılacak müracaatların ve işlemlerle aramaruhsatının
veriliş şekli yönetmelikte belirtilir.
MADDE 17.- Arama ruhsatı 8'er aylık 3 arama dönemi ve 6 aylık
proje hazırlık dönemi olmak üzere toplam 30 aydır. Bu süre uzatılamaz.
Her arama faaliyet dönemi son günü akşamına kadar ruhsat sahibi en
az bir jeoloji ve bir maden mühendisi tarafından hazırlanan arama faaliyet
raporlarını, eğer ön işletme ruhsatı talebinde bulunacak ise en az bir maden
mühendisi tarafından hazırlanan ön işletme projesini, işletme ruhsatı talebinde
bulunacak ise en az bir maden mühendisi tarafından hazırlanan işletme projesini
ilgili daireye vermek zorundadır.
Faaliyet raporları veya projeler süresi içinde verildiği takdirde
teminatın 1/4'i ruhsat sahibine iade edilir. Süre sonunda rapor veya projeler
verilmediği takdirde o döneme ait teminat Madencilik Fonuna irad kaydedilir.
İşletme ve işletme ruhsatı talebinde bulunulabilmesi için arama
ruhsat süresi son günü akşamına kadar bütün arama faaliyet raporlarının teslim
edilmiş olması gerekir.
Şartları yerine getirilmeyen arama ruhsatları, süreleri sonunda
feshedilir ve saha otomatik olarak yeni aramalara açılır.
Faaliyet raporlarının, ön işletme projesinin, işletme projesinin
ne şekilde tanzim edileceği ve ihtiva edeceği hususlar yönetmelikte belirtilir.
MADDE 18.- Arama ruhsat sahibi, arama faaliyetinin teknik
gereklerini yerine getirebilmek için çevresindeki ruhsat sahalarında, saha veya
işletmeye zarar vermeyecek şekilde prospeksiyon yapabilir. Arama ruhsat
sahibinin, prospeksiyon yaptığı işletme ruhsat sahalarında daha evvel kayıtlara
geçmemiş bir maden varlığının tespitinde 15 inci madde hükümlerine göre sadece
ihbar hakkı doğar.
MADDE 19.- Arama ruhsat sahibi arama ve rezerv tespit
çalışmalarının olumlu bir gelişme gösterdiğini, arama ve diğer faaliyetlere bir
süre daha devam edilmesi ile daha büyük işletme veya tesis kurma imkânlarının
doğabileceğini beyanla ön işletme projesi vererek ön işletme ruhsatı talebinde
bulunabilir.
İşlemlerini tamamlayan arama ruhsat sahibi ön işletme ruhsatı
almaya hak kazanır.
Ön işletme ruhsatı için müracaat işlemleri, ön işletme projesinin
ne şekilde tanzim edileceği yönetmelikle düzenlenir.
MADDE 20.- Ön işletme ruhsat süresi üç yıldır. Bu süre uzatılamaz.
Ön işletme faaliyet raporlarının ruhsat verildiği tarihten itibaren azamibirer
yıl ara ile ilgili daireye teslim edilmiş olması gerekir. Teslim edilen
faaliyet raporları ile teminatların 1/3'ü iade olunur. Aksi takdirde Madencilik
Fonuna irad kaydedilir.
Ön işletme faaliyet raporlarının ne şekilde tanzim edileceği
yönetmelikte belirtilir.
MADDE 22.- Arama ruhsat süresi sonuna kadar ruhsat sahibi faaliyet
raporları ile işletilmeye elverişli cevher bulamadığını bildirmiş veya ruhsatın
herhangi bir döneminde kendiliğinden sahayı terk etmiş veya ön işletme veya
işletme talebinde bulunmamış veya 17 nci madde hükümlerine göre ruhsatı fesh
olunmuş ise, saha, arama süresinin hitamında otomatik olarak yeni aramalara
açılır.
Bu suretle aramalara açılan saha ile ilgili bilgiler 60 gün süre
ile ilgili daire ve vilâyetlerde asılarak ilân edilir. Bu süre sonunda sahaya
hiç talip çıkmaz ise sınırları paftalardan silinerek aramalara açılır, tek bir
müracaat olursa 16 nci madde hükümlerine göre ruhsat hakkı doğar. Yeni
aramalara açılan sahaya aynı anda birden fazla müracaat olursa şahıslardan, ilgili
dairede anında açık artırma şeklinde Madencilik Fonuna en fazla parayı
bağışlayana ruhsat verilir.
MADDE 24.- Ruhsat sahibinin, aramaveya ön işletme ruhsat süresi
sonuna kadar ilgili daireye müracaatı ve işletme ruhsatı talebinde bulunması
ile işletme ruhsat hakkı doğar.
İşletme ruhsatı alınabilmesi için, raporlarla tespit edilmiş
işletmeye elverişli ekonomik cevherlerin bilahare gerektiğinde taksire mesnet
teşkil edecek şekilde işletme sınırlarının, işletmeye alınma sıralarının ve ilk
işletmeye alınacak maden içinde işletme projesinin ilgili daireye verilmesi
gerekir.
İşletme ruhsatı verilmesi ile ilgili işlemler, işletme
sınırlarının tespit şekli, işletme projesinin nasıl hazırlanacağı ve neleri
ihtiva edeceği yönetmelikte belirtilir.
MADDE 25. - İşletme ruhsatı süresi on yıldan az olamaz. Bu süre,
talep üzerine ilgili daire tarafından maden rezervlerinin kaynak israfına sebep
olmayacak şekilde aranması, bulunan maden kaynak ve damarlarının rasyonel bir
şekilde işletilmesi için gerekli ve zorunlu yatırımların yapılmış ve tesislerin
inşa edilmiş olması, tesislerin üretimi seferber edecek şekilde
çalıştırılmasının sağlanması ve benzeri şartların bulunması halinde
uzatılabilir.
Ancak toplam süre altmış yılı geçemez. Süre, ruhsatın verildiği
tarihte başlar.
MADDE 26.- İşletme ruhsat sahibi sahasında herhangi bir maden için
proje vererek işletme izni almadan işletme faaliyetinde bulunamaz.
İlk işletme izni, 24 üncü maddeye göre işletme projesinin ilgili
daireye tevdii üzerine işletme ruhsatı ile birlikte verilir. Bu iznin veriliş
tarihinden itibaren altı ay içerisinde ruhsat sahibi madeni işletmeye almak
zorundadır. Aksi takdirde ruhsat münfesih olur.
İşletme izninin veriliş şekli yönetmelikte belirtilir.
MADDE 27.- İşletme izni devredilemez. İşletme ruhsatı bir bütün
olarak ve yönetmelikte belirtilecek esaslar çerçevesinde devredilebilir.
MADDE 28.- İşletme ruhsat sahibi 24 üncü madde hükümleri uyarınca
işletmeye alma sırasını bildirdiği madenleri, en fazla beşer yıl ara ile
işletmeye almak zorundadır.
Değişik dönemlerde süresi içinde işletmeye alınmayan madenler ile
ruhsat sahası içinde henüz işletmeye alınmamış diğer madenler 24 üncü maddenin
2 nci fıkrasında belirtildiği şekilde ruhsat sahibince bildirilmiş taksir
sınırlarına göre ilgili dairece taksir edilerek ruhsat alanı sadece işletmeye
alınmış madenleri içine alacak şekilde küçültülür.
MADDE 29.- Bir işletme ruhsatındaki her işletme izni ile ilgili
bütün faaliyetler ayrı ayrı yürütülür.
Proje değişikliğinin uygulamaya geçmeden ilgili daireye
bildirilmesi zorunludur. Aksi halde 10 uncu maddeye göre işlem yapılır.
İşletme süresince ruhsat sahibi her yıl Mart ayı sonuna kadar her
işletme izni için işletme faaliyet raporunu, imalat haritasını, bilançosunu,
arama faaliyet raporunu ve bir sonraki yıl için üretim programını ilgili
daireye vermek zorundadır.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hususlar iki defa yerine
getirilmediği takdirde işletme teminatı Madencilik Fonuna irad kaydedilir. Üç
yıl içinde bütün noksanlıklar tamamlanmamış ise ruhsat iptal olunur.
İşletme faaliyet raporlarının imalat haritasının, üretim
programlarının kimler tarafından ne şekilde tanzim edileceği yönetmelikte
belirtilir.
MADDE 30.- Herhangi bir sebeple düşmüş, terkedilmiş veya taksir
edilmiş işletme ruhsat sahaları ilgili dairede ve vilayetlerde Bakanlıkça
onaylanmış listeler halinde 3 ay süre ile ilan edilerek, yine bu listelerde
belirtilen tarihte, Bakanlıkça öngörülen şartlarla ilgili dairede yapılacak
açık artırma ile ihale edilir.
Açık artırmada taban fiyat ruhsat alımına tekabül eden teminat
kadar olup, bu bedel üzerinden en yüksek değeri veren talip ruhsat almaya hak
kazanır.
Yapılan ihalede sahaya talip çıkmaz ise saha, 3 ay süre ile
bekletilerek teminat kadar meblağı ihale bedeli olarak yatırmayı taahhüt eden
ilk talibine verilir. 3 ay sonunda sahaya talip çıkmaz ise otomatik olarak
aramalaraaçılır.
MADDE 31.- (İkinci fıkra) .........
Fennî nezaretçinin görev, yetki, sorumlulukları ile diğer hususlar
yönetmelikte belirtilir.
MADDE 34.- (Üçüncü fıkra) ..........
Fonun işleyişi Muhasebe-i Umumiye Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve
Harcırah Kanunu hükümlerine tabi değildir. Fonun denetimi 20.10.1983 tarih ve
72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
esaslarına tabidir. Fon, Bakanlar Kurulu Kararı ile kritik madenlerin
stoklanmasında, yurt içi destekleme maden alımlarında, zararına yapılacak maden
ihraç bağlantılarının sübvansiyonunda kullanılabilir. Fonla ilgili hususlar
yönetmelikte belirtilir.
MADDE 36.- (Üçüncü fıkranın son cümlesi) ..........
.Bunun ne şekilde yapılacağı yönetmelikte belirtilir.
MADDE 48.- Denetim ve gözetim dışında yönetmelikle tespit edilen
görevleri yürütmek üzere gerektiğinde yeminli teknik bürolar, Bakanlığın izni
ile kurulabilir.
Yeminli teknik bürolar, en az yedi yıllık fiili meslek tecrübesi
olan ve yönetmelikle tespit edilen mühendisler tarafından kurulabilir.
Nüfus ve iş yoğunluğunun fazla olduğu il ve ilçelerde birden çok
yeminli teknik büronun kurulması Bakanlığın müsaadesine bağlıdır.
Bir ilçede, iş azlığı sebebiyle yeminli teknik büro kurulamadığı
veya kurulmuş büro kapandığı takdirde, çevre ilçelerden bir yetkili büro
Bakanlıkça görevlendirilebilir.
Yeminli teknik büro sahibi ve bu büroda çalışanlarla bunların
ikinci dereceye kadar kan ve sıhrî hısımlarına arama, ön işletme, işletme
ruhsatı verilemez.
Yeminli teknik büroların teşkili, bu bürolarda çalışacak
personelin nitelikleri, hizmet karşılığı ücret tarifeleri, çalışma esasları ve
diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikte belirtilir.
Bu Kanunda yetki ve görev verilen yeminli teknik bürolar
elemanları, bu görevlerini ifa ederken işledikleri suçlar dolayısıyla Devlet
memuru sayılırlar ve Devlet memuru gibi cezalandırılırlar. Ayrıca bu suçları
işleyen büro sahibi ise büroları kapatılır, bir daha büro açamazlar. Suçu
işleyen büroda çalışan ve suça iştirak eden görevliler bu çeşit bürolarda bir
daha görev alamazlar.
Yeminli teknik bürolar Bakanlığın denetimine tabidir.
MADDE 49.- 2840 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Ancak, bu Kanunun
yürürlük tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin
aranması ve işletilmesi bu Kanun hükümlerine tabidir.
Bunların ihracatına ait usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca tespit
edilir.
MADDE 50.- Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra toryum ve uranyum
madenlerinin aranması ve işletilmesi bu Kanun hükümlerine tabidir.
Üretilen cevher Devlete veya Bakanlar Kurulunca tespit edilecek
yerlere satılır.
GEÇİCİ MADDE 2.- (Altıncı fıkra) .........
..................
Yürürlükteki işletme ruhsatları ve işletme imtiyaz sahipleri projelerini
sekiz ay içinde bu Kanunda belirtilen şartlara uygun şekilde tadil etmekle
yükümlüdür. Ayrıca, faaliyet raporlarını, bilançosunu Yönetmelikte belirtildiği
şekilde tanzim etmek ve Devlet hakkı, varsa buluculuk hakkı, teminat ve
harçlarını bu Kanun hükümlerine göre ödemek zorundadır. Ancak ödemelerin
mükerrer olanları borçtan mahsup edilir.
........................
GEÇİCİ MADDE 7.- 2840 sayılı Kanunun geçici maddesinde yer alan
bor tuzları sahalarında eski ruhsat sahipleri tarafından çıkarılmış cevher,
bakiye yığınları, cüruf stokları ve pasalar üzerinde bunları çıkaranların her
türlü hakları için belirtilen 18 aylık pasa değerlendirme süresi 1986 Aralık
ayı sonu olarak değiştirilmiş ve hakları ihya edilmiştir. Adı geçen
malzemelerin nakliyeleri, ödenecek Devlet hakkı ile madencilik fon katkısı ve
yapılacak beyanlar bu Kanun hükümlerine tabidir.
B- Dayanılan Anayasa Kuralları :
BAŞLANGIÇ
Ebedî Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Milli
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA :
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri
doğrultusunda;
- Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddî ve manevî
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin
karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği kutsal din
duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve 'Yurtta sulh, cihanda sulh' arzu ve inancı içinde, huzurlu bir
hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere;
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk Devletidir.
MADDE 5.- Devletin temel amaç ve görevleri Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
MADDE 124.- Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi
görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak
üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.
MADDE 128.- Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla
özel olarak düzenlenir.
MADDE 129.- Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve
kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı
tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.
Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin
kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki
hükümler saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek
kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare
aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen
istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır.
MADDE 161.- (Son fıkra) ..........
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz.
MADDE 168.- Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.
Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir.
Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin Devletin gerçek ve
tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle
yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin
uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları
ve müeyyideler kanunda gösterilir.
C- İlgili Yasa Maddeleri :
13.6.1983 günlü ve 18076 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
10.6.1983 günlü ve 2840 sayılı 'Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer
Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının
İadesini Düzenleyen Kanun'un 2. ve 4. maddeleri şöyledir :
MADDE 2.- Bor tuzları, trona (Tabiî Soda), asfaltit, uranyum ve
toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi Devlet eliyle yapılır. Bu madenler
için 6309 sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerine
verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir.
MADDE 4.- 2172 sayılı Devletçe işletilecek Madenler Hakkında Kanun
gereği ilgili kamu kuruluşlarına devri öngörülen linyit ve demir sahalarından,
bu Kanuna ekli listede belirtilenler dışında olup kamu kuruluşu uhdesine geçmiş
maden sahaları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına müracaat edildiği takdirde eski
sahiplerine iade edilir.
III- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca, Başkan H.
Semih ÖZMERT, Orhan ONAR, Necdet DARICIOĞLU, Kenan TERZİOĞLU, Yekta Güngör
ÖZDEN, Muammer TURAN, Mehmet ÇINARLI, Selâhattin METİN, Servet TÜZÜN, Mahmut C.
CUHRUK ve Mustafa ŞAHİN'in katılmalarıyla 26.9.1985 gününde yapılan ilk
inceleme toplantısında; dava dilekçesinde daha önce saptanan eksiklerin 2949
sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca giderildiği görüldüğünden, işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCLENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor,dava dilekçesi, iptali istenilen yasa
hükümleri, aykırılık iddiasına dayanak yapılan Anayasa maddeleri ve bunlarla
ilgili gerekçeler, Danışma Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konu ile
ilgili görüşme tutanakları ile öteki metinler incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
A. Genel Açıklama
İptal isteminin Anayasa'nın sözü ve ruhu yönünden incelenmesine
geçmeden önce 'Maden' ve 'Madencilik Sektörü'nün temel özelliklerini, bu
sektörle ilgili hukukî sistemi ve sektörün Türkiye Ekonomisi içindeki yeri ile
bu sektörün Türk Hukuk Sistemi içinde nasıl bir düzenlemeye tâbi tutulduğunu,
esas ilkeler açısından, gözden geçirmekte zaruret vardır.
1- Ulusal ekonomiyi oluşturan sektörlerden biri de 'Madencilik
Sektörü'dür. Madencilik sektörü, bir taraftan başta sanayi olmak üzere,
ekonominin diğer sektörlerinin ihtiyaç duyduğu temel girdileri sağlarken diğer
taraftan, özellikle kırsal bölgelerde, yeni istihdam imkânları yaratır. Bu
bölgelerde başta ulaşım olmak üzere, önemli altyapı yatırımlarının gerçekleşmesini
sağlar. Çağdaş teknoloji, pazarlama ve finansman yöntemleri, madencilik
sektörünün gelişmesine paralel olarak ülkenin kırsal bölgelerinde benimsenip
yaygınlaşır. Bir başka yönden, madencilik ürünleri ihracatı ülkeye döviz
kazandıran önemli bir kaynaktır. Bugünün gelişmiş sanayi ülkelerinin hemen
hepsinde madencilik sektörü, ekonomik kalkınmayı başlatan bir 'öncü sektör'
görevi yüklenmiştir. Bu gibi ülkelerin millî gelirinde madencilik sektörünün
payı % 10-15 gibi yüksek bir orandadır.
2- Madencilik sektörünü diğer sektörlerden ayıran bazı önemli
özellikler vardır. Bu özelliklerin başında madenlerin tabiatta bulunan
miktarlarının belli olması ve tükendikten sonra insan eliyle yeniden
üretilememesi gelir. Madenlerin tükendikten sonra yeniden üretilememesi ve bu
nedenle de mevcut madeni işleten kişi veya kuruluşun bir 'tabiî monopol' gücüne
sahip olması; madenler üzerindeki mülkiyet hakkının hukukî rejimini, bütün
toplumları asırlardan beri meşgul eden tartışmalı bir konu haline getirmiştir.
Bu tartışmalar, madencilik sektörünün diğer sektörlerden farklı bir hukukî ve
kurumsal yapı içine alınmasına neden olmuştur.
Madencilik sektörünün bir diğer önemli özelliği; başta sanayi
olmak üzere, diğer sektörlerin (tarım, hizmetler, ulaşım, enerji vb)
faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekli temel hammaddeleri üretmekte
olmasıdır. Bir başka deyişle, ekonominin faaliyetini sürdürebilmesi, madencilik
sektörünün sürekli ve verimli bir tarzda üretimde bulunmasına bağlıdır. Bu
sektörde meydana gelecek bir üretim aksaması, ekonominin diğer bütün
kesimlerini doğrudan veya dolaylı olarak etkiler.
Bu iki temel özelliği yanında madencilik sektörünün üzerinde
durulan konu bakımından önemli diğer özelliklerine de kısaca göz atmak
gereklidir. Bu özelliklerden biri, madencilik sektöründe kapital yoğun bir
teknolojinin kullanılması ve kullanılan tekniklerin hızla demode olmasıdır. Bir
başka özelliği de ne kadar bilimsel yöntemler kullanılırsa kullanılsın;
rezervlerin miktarında ve kalitesinde daima bir yanılmanın söz konusu olabilmesidir.
Üretimde mevcut olan bu risk, ürünlerin uluslararası pazarlanması yönünden de
mevcuttur. Bu sektörde faaliyet gösteren bazı firmalar dünya çapında monopol
durumuna gelmiş olup, stratejik önemdeki madenlerin arama ve işletme
ruhsatlarını ele geçirdikleri gibi, dünya pazarlarında da üretim ve fiyat
politikalarını diledikleri gibi düzenleyebilmektedirler. Bu dev monopollerin,
özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin madencilik sektörü üzerinde
doğrudan veya dolaylı, açık veya gizli, baskı ve kontrolları vardır. Bu durum
bütün ülkelerde kamuoyunun madencilik sektörü ile ilgili hukukî ve kurumsal
düzenlemeler karşısında çok duyarlı olmasına neden olmuştur.
3- Kısaca belirtilen bu özellikleri nedeniyle madencilik
sektörünün işleyişi ile ilgili hukukî ve kurumsal yapı da ekonominin diğer
faaliyet alanlarındaki yapıdan farklıdır.
Konunun ana hatları ile incelenmesine 'madenin hukukî mahiyeti'
ele alınarak başlanabilir. Bugün dünyada madenin hukukî mahiyetini belirlemeye
yönelik iki ayrı sistem söz konusudur. Bunlardan birincisi, madeni bulunduğu
arazinin 'mütemmim cüz'ü' kabul eden sistemdir. İkinci sistem ise madeni,
bulunduğu araziden hukuken ayrı ve bağımsız bir niteliğe sahip 'taşınmaz mal'
olarak ele alan sistemdir.
Madenin hukukî mahiyeti üzerinde görüş birliği olmaması 'maden
üzerindeki mülkiyet rejimi'nin de farklı olması sonucunu doğurmuştur. Nitekim
bugün çeşitli ülkelerde maden için uygulanan üç ayrı mülkiyet rejimi tespit
etmek mümkündür. Bunlardan birincisi 'mütemmim cüz rejimi'dir. Bu rejimde
madenin bulunduğu arazinin sahibi aynı zamanda madenin mülkiyetine de sahiptir.
İkinci rejime 'Devlet hakimiyeti rejimi' adı verilebilir. Bu rejimin özünü,
madenler üzerindeki mülkiyet hakkının Devlete ait olması teşkil eder. Bu rejim
iki ayrı şekilde uygulanabilmektedir. Birinci tür uygulamada Devlet, madenler
üzerinde tam bir mülkiyet hakkına sahiptir. İkinci tür uygulamada ise madenler
toplumun malı olup, Devlet bu madenlerin en verimli şekilde işletilmesini
sağlamakla görevli ve yetkilidir. Üçüncü mülkiyet rejimi ise 'sahipsiz şeyler
rejimi' denebilir. Bu rejimde madenin mülkiyet hakkı onu bulana aittir.
Bu üç ayrı rejimde mülkiyet hakkının konusu ya 'maddî' olabilir
veya 'işletme hakkı' şeklinde belirlenebilir. Mülkiyet hakkının konusu eğer,
maden rezervi, bu rezervin işletilmesi için açılan galeriler, kullanılan araç
ve gereçler üzerinde bir mülkiyet hakkı olarak düşünülüyorsa, bu 'maddî' bir
mülkiyet hakkıdır. Buna mukabil maden üzerinde mülkiyet hakkı, madenin
işletilmesi ve bunun için gerekli girişimlerde bulunabilme hakkı olarak
düşünülürse, bu da 'işletme hakkı' şeklinde belirlenen soyut bir mülkiyet hakkı
olur. Mülkiyet rejimi ile ilgili yukarıdaki açıklamalarla birlikte
değerlendirildiğinde, 'işletme hakkı' şeklinde belirlenen mülkiyet hakkının,
'Devlet hakimiyeti rejimi'nin doğal bir gereği olduğu görülür.
4- Yukarıda incelenen ekonomik ve hukukî çerçeve içinde Türk
Madencilik Sektörü ele alındığında ortaya çıkan tablonun temel görünümü şöyle
açıklanabilir :
Türkiye Ekonomisi için madencilik sektörünün büyük önemi vardır.
Gelişme yolunda olan ulusal sanayi ve tarım sektörü ana girdiler yönünden madencilik
sektörüne bağımlıdır. Yurdumuzda çok çeşitli, zengin maden rezervleri olduğu
bilinmekle beraber, bu kaynakların çoğu henüz işletmeye alınamamıştır.
Madencilik sektörünün millî gelirimizdeki payı % 1-15 gibi son derece düşük bir
düzeydedir. Önemli bir maden ihracatçısı olabilecek potansiyele sahip
bulunulduğu halde, maden ihracatımız çok sınırlı kaldığı gibi, bazı maden
ürünleri de ithal edilmektedir. Kısacası, madencilik sektörü ülke kalkınmasına
yapabileceği büyük ve önemli katkıyı gereği gibi yapamaz durumdadır.
Madenciliğimizin istenen ölçüde gelişmemiş olmasının, kuşkusuz,
çok çeşitli sebepleri vardır. Burada bu sebeplerden sadece konuyla ilgili olan
biri üzerinde durulacaktır. Bu sebep madencilik sektörü ile ilgili hukukî
düzenlemenin gösterdiği istikrarsızlıktır. Yukarıda da belirtildiği üzere
madencilik sektörü, sahip olduğu özellikler nedeniyle daima tartışma konusu
yapılan, kamuoyunun yakından ilgilendiği bir sektördür. Sektöre duyulan bu ilgi
Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra ekonominin yabancı tekellerden kurtulması,
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Devletçilik politikasının uygulanması, 1950'lerde
çok partili demokratik sisteme geçiş ile birlikte başlayan 'liberalleşme'
gayretleri, 1960'larda açıklık ve yaygınlık kazanan sosyal demokrat ve sosyalist
akımlar, 1970'lerde ise 'Opec Krizi' diye adlandırılan ve petrol fiyatlarındaki
hızlı artışların yol açtığı enflasyon, ödemeler dengesi açığı ve işsizlik gibi
sorunların, doğal kaynaklarla ulusal çıkarlar arasındaki ilgiyi vurgulaması ve
nihayet 1980'lerde yeniden canlanan, ancak bu defa sayısız hukukî ve kurumsal
düzenlemelerle yaygınlığı ve kalıcılığı artırılmaya çalışılan 'yeni
liberalleşme' hareketi gibi çok önemli siyasal ve sosyo-ekonomik değişiklikler
nedeniyle daha da artmıştır. Toplumun yaşadığı bu hızlı siyasal ve ekonomik
değişiklikler, hukukî ve kurumsal yapının da sık sık değiştirilmesine neden
olmuş, madencilik sektörü de bu değişmelerden payını fazla almıştır.
Türkiye'de madencilikle ilgili yasal düzenlemeler 1848 de
Zonguldak kömür yataklarını" Emlâk-i Şahane' arasına alan fermanla
başlamış ve o tarihten bu yana geçen yaklaşık bir buçuk asır içinde madencilik
sektörü sayısız yasal düzenlemelere konu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu
döneminde 1858 'Arazi Kanunu' ile başlayan ve sadece, bulunan madenlerden
alınacak devlet payının miktarını belirlemeyi amaçlayan bu düzenlemeler, 1862
'Maadin Nizamnamesi' ile madencilik sektörünün işleyişini düzenleyen bir 'maden
mevzuatı'nm ilk kaynaklarına dönüşmüştür. 1872, 1887 ve 1906 da çıkarılan yeni
'nizamname'lerle aramaişletme, taşıma, devlet ve evkaf paylarının belirlenmesi
gibi konular, değişen şartlara göre düzenlenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu
devrindeki bu yasal düzenlemelerin temel özelliği, 'Devlet hakimiyeti rejimi'ne
bağlı kalınmasıdır.
Cumhuriyet hükümetleri, özellikle 'Kuruluş Dönemi' diye
adlandırılan 1923-1938 döneminde, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın sömürgeci ülkelere
karşı kazanılan bir savaş olduğunun bilinci içinde, hızla kalkman ve kendine
yeterli hale gelen bir 'ulusal ekonomi' kurmayı temel amaç saymışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kapitülasyonlar nedeniyle çeşitli alanlarda
yabancılara verilen imtiyazlar geri alınmış, doğal kaynakların, ulusal refahı
artırmak için işletilmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir. Toplumun fakir, ülkenin
harap bir halde bulunması bu faaliyetlerin ferdî güç ve çabalarla başarılmasını
imkânsız kılmaktaydı. Diğer alanlarda olduğu gibi madencilik alanında da
gerekli atılımları yapacak ve ferdî girişimlere yol gösterip öncülük edecek
ulusal kamu kuruluşlarının oluşturulmasına özel bir önem verilmiştir. 1935
yılında 2804 sayılı Kanun ile 'Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü', 2805 sayılı
Kanun ile de 'Etibank' kurulmuştur. 1936 da ise 3034 sayılı Kanun ile Doyçe
Bank'ın elinde bulunan Ergani Bakır TAŞ'ne ait hisse senetleri alınmış, 1940'da
da 3867 sayılı Kanun ile Ereğli Kömür Havzası'nın Devlet eliyle işletilmesi
kabul edilmiştir. Bu dönemde, ekonominin diğer kesimlerinde egemen olan
'Devletçilik politikası', madencilik sektörü için de gerekli olmuştur. Ancak,
izlenen bu politika ideolojik bir tercinden değil, o dönemde ferdî sermaye
birikiminin yok denecek kadar az olmasından ve eğitim düzeyinin
yetersizliğinden kaynaklanmıştır.
Çok partili demokratik sisteme geçilen 1950'lerde ise toplum,
siyasi yönden gerçekleşen liberalleşme hareketinin ekonomik yaşama da
yansıtılması istek ve heyecanı içine sürüklenmiştir. Bu istek ve heyecan
madencilik sektörüne, 3.3.1954 günlü ve 6309 sayılı 'Maden Kanunu' ile
yansımıştır. Bu Kanun maden hakkının, sadece Devlet tekelinde olması ilkesini
kaldırmış ve Türk vatandaşı olan gerçek kişilerin de maden hakkı sahibi
olabileceği ilkesini getirmiştir. Ayrıca yasalarımıza uygun olarak kurulan
yabancı şirketler de madencilik sektöründe arama ve işletme imkânına
kavuşturulmuştur.
1970 li yıllarda ise, yukarıda değinilen nedenlerle, madencilik
sektöründe ferdî girişimin sınırlanması yolunda bir eğilim belirmiştir. Bu
eğilimin bir sonucu olarak 1713 sayılı 'Maden Reformu Kanunu' çıkarılmış ise de
Cumhurbaşkanı tarafından veto edildiği için yürürlüğe girmemiştir. Devlete
öncelik veren, yabancı sermayenin bu sektöre girmesini engelleyen ve boraks ile
linyit madenlerinin Devlet eliyle işletilmesini öngören bu Kanunun uygulamaya
konulamamış olması, kamuoyunda bu yönde oluşan beklentilere son vermemiştir.
Nitekim 7.5.1975 tarihinde kabul edilen 1895 sayılı 'Devletçe İşletilecek
Madenler Üzerindeki Hakların Geri Alınması ve Hak Sahiplerine Ödenecek Tazminat
Hakkında Kanun' bu beklentileri büyük ölçüde gerçekleştiren hükümler
getirmiştir. Ancak bu Kanun da Anayasa Mahkemesinin 5.2.1976 günlü, E: 1976/5,
K: 1976/7 sayılı kararıyla biçim yönünden iptal edilmiştir. Bunu takiben
4.10.1978 günlü, 2172 sayılı 'Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun' ile
aynı ilkeler uygulamaya konmuştur. Bu dönemdeki yasal düzenlemelerin
karakteristiği, maden hakkını, büyük ölçüde devlet tekelinde tutmak, özel
girişimi sınırlamaktır.
1980 li yıllar, toplumun yeniden liberalleşmeye yöneldiği bir
dönemdir. Ancak Milli Güvenlik Konseyi döneminde kabul edilen 10.6. 1983 günlü,
2840 sayılı 'Bor Tuzları, Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji
Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini
Düzenleyen Kanun', 'stratejik' nitelikte olduğu kabul edilen bor tuzları, trona
ve asfaltit madenleri ile nükleer enerji hammaddesi olan uranyum ve toryum
madenlerinin işletilmesini Devlete vermiştir. Bununla birlikte 4.6.1985
tarihinde kabul edilen ve iptal istemine konu teşkil eden 3213 sayılı 'Maden
Kanunu', 2840 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükmünü, 3213 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar Devlete intikal etmiş söz konusu madenler için
korumuş, ancak bu tarihten sonra bulunacak bu madenlerin de, diğerleri gibi,
özel sektör eliyle işletilebileceği esasını getirmiştir. Bu önemli değişiklik
yanında 3213 sayılı Yasa ile maden işletmeciliğinde Devlet ve özel sektör eşit
duruma getirilmiştir.
Kısaca incelenen bu tarihi gelişim, Türkiye'de madencilik
sektörünün hukukî yönden 'Devlet hakimiyeti rejimi'ne bağlı tutulduğunu, ancak
günün koşullarına göre bazan Devletçiliğe bazan da ferdîyetçiliğe nispi bir
ağırlık verildiğini göstermektedir. Bu değişiklikler içinde zaman zaman
'Fertlere verilen ruhsatların iptal edilmesi' veya tam bunun tersi bir tutumla
'Devletleştirilmiş madenlerin eski sahiplerine iade edilmesi' gibi köklü
değişiklikler, sektörün gelişmesini engelleyen en önemli etken olmuştur.
Madencilik sektörü ihtiyaç duyduğu büyük sermaye ve maruz bulunduğu çeşitli
riskler nedeniyle, herşeyden önce, uzun vadeli hesaplarla yatırım yapılması
gereken bir sektördür. Bu sektörde sık sık yapılan ve birbirinin tam zıddı
yasal düzenlemeler, sadece özel sektör için değil bu sektörde faaliyet gösteren
kamu kuruluşları için de yatırım yapmayı engelleyici bir faktördür.
B- Anayasal Kurallar Yönünden İnceleme :
4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun bazı maddelerinin
Anayasa'ya aykırılığı iddiasıyla açılan davada dört ayrı iptal nedeni öne
sürülmüştür. Bu dört neden, dilekçede yapılan sıralamaya göre, bazı
maddelerinin iptali istenen Yasanın, '.tüm madenlerin özel sektörce aranması ve
işletilmesi hususunu' hüküm altına alması, 'Kanunla düzenlenmesi gerekli bir
çok konuları yönetmeliklere bırakması', '.borçların her yıl bütçe kanunlarında.
yeniden tespit edileceği ilkesini getirmesi' ve '.Yeminli Teknik Bürolar
Kurulmasını öngör(mesi)'dir.
Bu iddiaların sırasıyla ele alınıp, Anayasa kurallarına aykırılık
içerip içermedikleri incelendiğinde:
1- Dilekçede Anayasa'nın 168. maddesine atıf yapılarak, bu maddede
yer alan '... Devlet bu hakkını (arama ve işletme hakkı) belli bir süre için,
gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve
işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan
gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır...'
hükmünün söz konusu yasa ile ihlâl edildiği öne sürülmektedir. Bu iddianın
dayanağı dilekçede şöyle açıklanmıştır: 'Buradaki hangi tabiî servet ve kaynak
ibaresinden maksat; devredilecek tabiî servetin muayyen ve belli olacağını
açıklığa kavuşturmaktır. Bu hükme göre madenlerin işletilmesinin tümüyle özel
sektöre devredilmesi konusunda yasa çıkarmak mümkün değildir. Hele ki, bor,
uranyum, trona gibi ülkemiz açısından özel önemi haiz ve stratejik madenlerin
Devletçe değil özel sektör ve bu arada yasanın açık bıraktığı olanaklardan
yararlanarak yurdagirecek yabancı sermaye tarafından işletilmesini ulusal
ekonomi, ulusal güvenlik ve yurt savunması açısından kabul etmek son derece
sakıncalı ve yanlış olur, bu nedenle de bir yasal düzenlemeye gidilemez'. Bu gerekçeye
dayanan dilekçede Maden Yasası'nın Devletin yetkilerini özel sektöre devreden
1., 2., 3., 5.,6., 7., 8., 9., 10., 11., 14., 15., 16., 17., 18., 19., 20.,
22., 24., 25., 26., 27., 28., 29., 30., 49., 50. ve Geçici 7. maddelerinin;
Anayasamızın Başlangıç Bölümüne, 2., 5. ve 168. maddelerine aykırı bulunduğu
öne sürülerek iptali istenmiştir.
Herşeyden önce dilekçede iptali istenen yirmiyedi madde ile bir
geçici maddenin konuyla ilgili olanlarını tesbit etmek zorunluluğu vardır.
Çünkü söz konusu Kanun incelendiği zaman açıklıkla görüleceği üzere, bu
maddelerin pek çoğu iddia ile ilişkisi olmayan hukukî ve kurumsal tanım ve
düzenlemelerle ilgilidir. Bu nedenle özellikle konu ile doğrudan ilgili olan
49. ve 50. maddeler üzerinde durulacaktır. 49. madde '2840 sayılı Kanun
hükümleri saklıdır' hükmü ile başlamakta ve 'Ancak, bu Kanunun yürürlük
tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin aranması ve
işletilmesi bu Kanun hükümlerine tabidir' demektedir. Bilindiği gibi 2840
sayılı Kanun bor tuzları, trona, asfaltit, uranyum ve toryum madenlerinin,
arama ve işletme faaliyetlerinin sadece Devlet tarafından yapılmasını âmirdir
(m. 2). Ayrıca 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun gereği
ilgili kamu kuruluşlarına devri öngörülen linyit ve demir sahalarının önemli
bir bölümünün (Kanun'a ekli bir listeyle tesbit edilmiştir) özelleştirme
dışında kalacağını, yani kamu kuruluşlarınca işletilmeye devam edileceğini
hükme bağlamıştır (m. 4). Bu durumda açıklıkla ortaya çıkan husus, sözkonusu
49. maddenin dilekçede iddia edildiği gibi tüm madenlerin özel sektöre devri
gibi bir amaç taşımadığı, aksine Devlet ile özel sektörün bir arada faaliyette
bulunduğu karma bir sistemin doğmasına neden olduğudur. Öte yandan, bu Kanunun
yürürlük tarihinden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin, halen
Devlet tarafından işletilenler yanında özel sektör tarafından işletilmesi
mümkün olacaktır. 50. madde ise 'Kanunun yürürlük tarihinden sonra toryum ve
uranyum madenlerinin aranması ve işletilme-si'nin 'bu Kanun hükümlerine tabi'
olacağını hükme bağlamakla bu iki madenin 2840 sayılı Kanun'da öngörülen Devlet
tekeline son vermektedir. Görülüyor ki, 49. ve 50. maddelerle getirilen sistem,
dilekçede öne sürüldüğü gibi bütün madenlerin işletilmesini özel sektöre
devretmemekte, aksine, devlet işletmeleri ile özel sektör işletmelerinin,
şartların gerektirdiği ölçüde ve sektörün verimli çalışmasını sağlamak
amacıyla, bir arada bulunmalarına imkân vermektedir.
Dilekçe'de iptal nedeni olarak öne sürülen Anayasa'nın
Başlangıç'ına 2, 5. ve 168. maddelerine aykırılık iddiasına gelince :
Madencilik sektöründe Devlet tekelini kaldıran ve özel işletmelere de yer veren
49. ve 50. maddelerin, Anayasa'nın Başlangıç'ında yer alan 'Atatürk'ün
belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri' ile,
Cumhuriyet'in niteliklerini belirleyen 2. maddesindeki 'sosyal bir hukuk
Devleti' niteliği ve Devletin temel amaç ve görevlerini belirleyen 5.
maddesinde yer alan '. kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak' amacı ile bağdaşmayan, onlara aykırı olan bir yönü yoktur. Çünkü
Atatürk ilke ve inkılâpları içinde yer alan 'Devletçilik' ilkesi, katı
doktriner bir tercihi yansıtmaz. Cumhuriyet'in Kuruluş Dönemi'nde dahi,
Devletçilik ilkesinin özel sektörün sermaye ve teknoloji birikimi yönünden
yetersiz kaldığı alanlarda uygulandığı, özel sektörün herhangi bir alanda
yatırım yapmak istemesi halinde kendisine hiçbir şekilde engel olunmadığı,
aksine, çeşitli önlemlerle teşvik edilmiş olduğu bilinmektedir. Yabancı
sermayenin sadece madencilik sektöründe değil, herhangi bir sektörde yatırım
yapması, uluslararası ilişkilerin yaygınlaştığı günümüz dünyasında,
'Milliyetçilik' ilkesine ters düşen bir durum sayılamaz. Bugünün gelişmiş
ülkelerinde dahi, yabancı sermayenin yatırım yapması, tabiî bir ekonomik
girişim olarak kabul edilmektedir. Azgelişmiş ekonomiler ise yabancı sermayeyi
kendi ülkelerine çekip ekonomik kalkınmayı hızlandırmaya çalışmaktadırlar.
Milliyetçilik, yabancı sermayeye karşı olmak değil, yabancı sermayenin ulusal
amaçlara hizmet edecek şekilde kullanılmasını sağlamak olarak anlaşılmalıdır.
'Sosyal hukuk Devleti'nin ise, özel sektöre madencilik alanında faaliyet
gösterme iznini vermekle ihlâl edileceği görüşünün anayasal dayanağını bulmak
güçtür.
Konu ile doğrudan ilgili madde Anayasa'nın 168. maddesidir. Tabiî
servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi ile ilgili 168. madde :
'Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların
aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre
için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın
aramave işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya
doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır.
Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe
yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir'
demektedir.
Kanunun iptali istenen 49. ve 50. maddeler tabiî servetler ve
kaynaklar üzerinde Devletin mutlak hâkimiyetini tanımakta ve Devletin bu
hakimiyete dayanarak özel kişilere de maden arama ve işletme hakkı
verebileceğini belirtmektedir. Daha önce de açıklandığı gibi, Devletin bu
hakimiyetinden vazgeçmesi ve bu hakkı tümüyle özel sektöre devretmesi söz
konusu değildir. Öte yandan dava dilekçesinde öne sürüldüğü gibi 168. madde,
madenlerin tümüyle ve sadece Devlet tarafından aranmasını ve işletilmesini yani
katı bir 'Devletçilik' uygulamasını da öngörmemektedir. Eğer Anayasa Koyucunun amacı
bu olsa idi, bunu 169. maddede ormanların mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi
ile ilgili olarak düzenlediği şekilde açık, seçik belirlerdi. Ayrıca
'Planlama'dan sözeden 166. maddesinde sadece '. ülke kaynaklarının döküm ve
değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak'tan söz
edilmektedir. Anayasa'nın madencilik yönünden benimsediği temel ilkelerden
biri, tabiî servet ve kaynakların 'Devletin hüküm ve tasarrufu altında olması'
olup; diğeri de bu tabiî servet ve kaynakların 'verimli şekilde kullanılmasını'
sağlamaktır. 48. maddesinde 'Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir' ilkesini
benimseyen Anayasa'nın madencilik sektörünü özel sektöre kapadığını ve katı bir
Devletçilik uygulamasını istediğini iddia etmek mümkün değildir.
Özetle, madencilik sektöründe Devlet tekelini kaldıran, Devlet ve
özel sektöre eşit haklar getiren 3213 sayılı Maden Kanunu'nun, dava
dilekçesinde iptali istenen 1., 2. maddeleriyle, 3. maddesinin 'yeminli teknik
büro' tanımı dışındaki hükümlerinin, 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 14., 15.,
16., 17., 18., 19., 20., 22., 24., 25., 26., 27., 28., 29., 30., 49. ve 50.
maddeleriyle Geçici 7. maddesinin yukarıda açıklanan sebeplerle Anayasa'nın
Başlangıcına, 2, 5. ve 168. maddelerine aykırı bir yönü olmadığı sonucuna
varılmıştır.
Muammer TURAN ve Yılmaz ALİEFENDİOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
2- Dava dilekçesinde öne sürülen bir diğer Anayasa'ya aykırılık
iddiası da, söz konusu Yasanın 48. maddesinin 'yeminli teknik bürolar
kurulmasını öngörmesi'ne yöneliktir. Dilekçede; 'Anlaşıldığına göre bu bürolar
kamu hizmeti göreceklerdir. Böyle bir düzenleme Anayasamızın 128. ve 129.
maddelerine aykırıdır' denilmektedir.
Gerçekten 48. maddenin birinci fıkrasında, 'Denetim ve gözetim
dışında yönetmelikle tespit edilen görevleri yürütmek üzere, gerektiğinde
yeminli teknik bürolar Bakanlığın izni ile kurulabilir' hükmü getirilmiş ve
maddenin geri kalan yedi fıkrası ile büro elemanlarının niteliği, bir şehirde
bulunacak büro sayısı ve büro elemanlarının suç işlemeleri halinde izlenecek
yöntem açıklanmıştır. Bu maddede dikkati çeken nokta, kurulması öngörülen
yeminli teknik büroların hangi görevleri yapacağı belirlenmeyip, sadece
'denetim ve gözetim dışında yönetmelikle tespit edilen görevleri yürütmek
üzere' gibi menfi bir tespitle yetinilmiş olmasıdır. Bilindiği gibi Anayasa'nın
124. maddesi 'Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev
alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere
ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir' hükmünü
getirmiştir. Buna göre yönetmelik çıkarmak suretiyle bir düzenleme yapıldığı
zaman, bu düzenlemenin, dayandığı kanun veya tüzüğe aykırı olmaması gerekir.
Dava konusu 48. maddede kurulması öngörülen yeminli teknik bürolar 'denetim ve
gözetim dışında yönetmelikle tespit edilen görevleri yürütmek' amacı ile
kurulacaktır. Maddenin bu şekilde tanziminden çıkan sonuç söz konusu büroların
'yönetmelikle tespit edilecek' görevleri görmesidir. Büroların görevini
tespitteki bu belirsizlik Anayasa'nın 124. maddesinde yer alan ve
yönetmeliklerin 'kanun ve tüzüklere aykırı olmamasını' öngören hükmüne aykırı
olduğu gibi, bu şekilde bir yönetmelik çıkarmak, ayrıca 'Yasama yetkisi Türk
milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez' diyen
Anayasa'nın 7. maddesine de aykırılık göstermektedir.
Öte yandan Anayasa'nın 128. maddesi 'Devletin kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür' dediğine göre kamu
hizmeti göreceğinde kuşku bulunmayan yeminli teknik büro personelinin, mutlaka
'memur' veya 'kamu görevlisi' olması gerekir. Bu nedenle dava konusu 48. madde
Anayasa'nın 'Kamu hizmeti görevlileri' ile ilgili 128. maddesinin ikinci
fıkrasına da aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, söz konusu Yasanın yeminli teknik
bürolar kurulmasını öngören 48. maddesi ile aynı Yasanın 3. maddesinde yer alan
'yeminli teknik büro' tanımına ilişkin hükmü Anayasa'nın 7., 124. ve 128.
maddelerine aykırı olduğundan iptalleri gerekir.
3- Dava dilekçesinde Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülen bir
başka husus, sözkonusu Kanunun 'Kanunla düzenlenmesi gerekli birçok konular(ın)
düzenlenmesini yönetmeliklere bırakmış' olmasıdır. 'Bu Yasada 20'den fazla
maddede yönetmelik çıkarılması öngörülmüştür' diyen dilekçede, bu düzenlemenin
Anayasa'nın 7. ve 124. maddelerine aykırı olduğu öne sürülmekte ve toplam
olarak 18 çeşitli maddede yer alan ve yönetmelik çıkarılmasını öngören
hükümlerin iptali talep edilmektedir. Yukarıda yönetmeliklerin hukukî durumunu
düzenleyen Anayasa'nın 124. maddesi açıklanmıştır. Bu madde çerçevesinde sözkonusu
Yasanın değişik maddelerinde çıkarılması öngörülen yönetmeliklere bırakılan
hususlar incelendiğinde; 48. maddenin yeminli teknik bürolar kurulması ile
ilgili fıkralarının dışında kalan hükümlerinin yönetmelik ile düzenlenecek
hukukî tanım ve kurumları belirlediği ve bunların yasal çerçevesini açıklığa
kavuşturduğu görülmektedir. Bu nedenle Anayasa'nın 7. maddesinde yer alan
'Yasama yetkisinin devredilmezliği' ilkesi korunmuş olduğu gibi,
yönetmeliklerin 'Kanunların uygulanmasını sağlamak' ve 'Kanunlara aykırı
olmamak' koşullarını arayan 124. maddesine herhangi bir aykırılık da söz konusu
değildir. Bu nedenle Yasanın 3. maddesinin 'buluculuk', 'nezaret', 'bilanço',
'faaliyet raporu' ve 'bilanço kârı' tanımlarına ilişkin hükümleriyle 5.
maddenin dördüncü fıkrasının son cümlesi, 9. maddesinin ikinci fıkrası, 11.
maddesinin son fıkrası, 13. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi, 16., 17.,
20., 24., 26., 29., 31., 34. maddelerinin son fıkraları ile 27. maddesi ve 36.
maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi, ayrıca; Geçici 2. maddenin altıncı
fıkrasının iptaline ilişkin talebin reddi gerekmektedir.
Muammer TURAN bu görüşe katılmamıştır.
4- Dava dilekçesinde Anayasa'ya aykırı görülen dördüncü konu şöyle
açıklanmıştır. 'Yasanın 13. maddesinde saptanan harçların her yıl Bütçe
Kanunlarında günün ekonomik koşullarına göre yeniden tespit edileceği
belirtilmiştir ki bu hüküm de Anayasamızın 161. maddesi son fıkrasına
aykırıdır'. Sözkonusu Yasanın 13. maddesinde sözü edilen belirleme, dava
dilekçesinde öne sürüldüğü gibi 'harçlar' ile ilgili olmayıp 'teminatlar'la
ilgilidir. 13, maddenin tartışma konusu yapılan ikinci fıkrası aynen şöyledir:
'Teminatlar ruhsat alanları ile orantılı olarak arama ruhsatı için hektar
başına 250 lira, ön işletme ruhsatı için hektar başına 500 lira, işletme
ruhsatı için hektar başına 1000 liradır. Bu miktarlar her yıl bütçe
kanunlarında günün ekonomik şartlarına göre yeniden tespit edilir' Dava
dilekçesinde bu hükmün Anayasa'nın 'Bütçe Kanununa, bütçe ile ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamaz' diyen 161. maddesinin son fıkrasına aykırı
olduğu iddia edilmektedir. Teminatlar, bilindiği gibi, belli şartların gerçekleşmesi
halinde, Devletin bir gelir kaynağını oluşturur. Nitekim Devlet gelirlerinin
yasal dayanaklarını gösteren Bütçe Cetvellerinin (C) Bölümünde Maden Yasası'na
da yer verilmiş bulunmaktadır. Söz konusu Yasanın oluşturduğu sistem gereği
teminatların irad kaydedilmesi durumunda bunların Madencilik Fonu'na
aktarılması, irad kaydedilen teminatların bir Devlet geliri olma niteliğini
değiştirmez. Her yıl başında günün ekonomik koşullarına göre hazırlanan Bütçe
Kanunlarında, fona aktarılacak da olsa, Devlet gelirleri ile ilgili
düzenlemelerin belirlenip uygulamaya konulmasında hem bu ödemeleri yapacak
vatandaşlar yönünden ve hem de bu gelirlerle Devlet hizmetini yürütecek devlet
kurumları yönünden sayısız faydalar vardır. Bu nedenle sözkonusu 13. maddenin
Anayasanın 161. maddesinin son fıkrasına aykırı bir yönü olmadığına karar
verilmelidir.
Muammer TURAN ve Yılmaz ALİEFENDİOĞLU bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ :
4.6.1985 günlü, 3213 sayılı 'Maden Kanunu'nun :
1- 'Yeminli teknik büroların kuruluşu, yetki alanları ve
sorumlulukları' başlıklı 48. maddesinin ve Kanunda geçen deyimlerin açıklanması
ile ilgili 3. maddesinin 'Yeminli teknik büro' tanımına ilişkin hükmünün
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle;
2- 1., 2. maddeleriyle 3. maddesinin 'Yeminli teknik büro' tanımı
dışındaki hükümlerinin 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 13., 14., 15., 16., 17.,
18., 19., 20., 22., 24., 25., 26., 27., 28., 29., 30. maddelerinin, 31.
maddesinin ikinci, 34. maddesinin üçüncü fıkrası ile 36. maddesinin üçüncü fıkrasının
son cümlesinin, 49. ve 50. maddelerinin, geçici 2. maddesinin altıncı
fıkrasının ve geçici 7. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin reddine Muammer Turan ve Yılmaz Aliefendioğlu'nun 1- 3., 5-11., 13.,
14- 20., 22., 24-30., 49. ve 50. maddeleriyle geçici 7. maddesinin bütünüyle;
Muammer Turan'ın 31. maddenin son fıkrası, 34. maddenin üçüncü fıkrası ile 36.
maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesi, geçici 2. maddesinin altıncı fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
24.12.1986 gününde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selahattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
Üye
Vural
SAVAŞ
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY YAZISI
Anayasanın 168. maddesinde 'Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete
aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan doğruya gerçek ve
tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır.' denilmektedir. Bu
maddeye göre, tabiî servetler ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunmaları; bunların aranmaları ve işletilmeleri hakkının Devlete ait
olması esas kuraldır. Devletin bu hakkını belli bir süre için gerçek ve
tüzelkişilere devredebilmesi, gerektiğinde başvurulabilen ve esas kuralı
tamamlayıcı bir yetkidir; başka bir deyişle istisnadır. Hangi tabiî servet ve
kaynağın, gerçek ve tüzelkişilerce, doğrudan doğruya ya da Devletle ortak
olarak aramave işletmesinin yapılabileceği yasayla açıkça belirlenmelidir.
Anayasa 'Hangi tabiî servet ve kaynağın' dediğine göre, özel kişilerin arama ve
işletme hakkının ancak yasayla açıkça izin verilen tabiî servet ve kaynaklar
için sözkonusu olabileceği açıktır. Ancak, Anayasanın bu maddesi hükmü
gereğince, bu durumda dahi 'arama ve işletme' hakkının esas olarak Devlete ve
tamamlayıcı yönüyle özel kişilere ait olması gerekir. Nitekim, aynı maddenin
gerekçesinde 'Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu
altındadır ilkesi ana kuraldır. Araştırma ve işletmecilikte Devlete öncelik
tanınmıştır. Fakat Devletin arama ve işletmeyi süresinde gerçekleştirememesi
sonucu özel teşebbüs devreye girmektedir.' denilmesi bu görüşü doğrulamaktadır.
Bu açıdan Anayasaya göre, tabiî servetler ve kaynakların araştırılmasında ve
işletilmesinde esas görev Devletindir. Özel sektör, Devletin bu işlevinde plan
hedeflerine varılabilmesi için gerekiyorsa, gerektiği oranda rol alabilir.
Devletin arama, işletme hakkını tümüyle ya da 'öncelik hakkını' yitirici bir
biçimde özel sektöre devretmesi Anayasanın bu maddesine uygun düşmeyecektir.
Her ne kadar, yürütme organının siyasi tercihine göre düzenlemeler yapabilmesi
doğal ise de Anayasanın 8. ve 11. maddelerine göre yürütme yetkisi ve görevinin
öncelikle Anayasaya uygun olarak kullanılması gerekir.
Dava konusu 3213 sayılı Yasanın 6. maddesinde ise, maden hakkının
kişilere ait olduğu belirlenirken, özel kişiler ve kamu kuruluşları birlikte
sayılarak aralarında Anayasanın öngördüğü, öncelik yerine 'eşitlik'
getirilmiştir.
Ayrıca aynı Yasanın 49. maddesinde, bazı madenlerin Devletçe
işletilmesini öngören 2940 sayılı Yasa hükümlerinin saklı olduğu belirtilirken,
dava konusu Yasanın yürürlüğünden sonra bulunacak bor, trona ve asfaltit madenlerinin
dahi bu Yasa hükmüne tabi olması öngörülmüş;
50. maddesiyle de, Yasanın yürürlük tarihinden sonra toryum ve
uranyum madenlerinin aranması ve işletilmesi bu Yasa hükümlerine tabi
tutulmuştur. Böylece bu Yasanın yürürlük tarihinden önce bulunan bor, trona ve
asfaltit madenleri hariç tutulursa, hiçbir madenin aranmasında ve
işletilmesinde Devletin tekeli ve önceliği kalmamış durumdadır.
Bu durum Anayasanın 168. maddesine aykırı düşmektedir.
Öte yandan Maden Yasasının 13. maddesinde, bu maddede yer alan
teminatların her yıl bütçe kanunlarında günün ekonomik koşullarına göre yeniden
tespit edilmesi öngörülmüştür. Aynı Yasanın 34. maddesinde ise irat kaydedilen
teminatlar, madencilik fonunun kaynaklarından birini oluşturmakta ve bu fonun
işleyişi Muhasebe-i Umumiye, Devlet İhale Yasası ve Harcırah Yasası hükümlerine
tabi olmadığı aynı maddede belirtilmektedir. Başka bir deyişle bu fon, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı nezdinde bütçe dışında yer almaktadır.
Anayasanın 161. maddesinin son fıkrasındaki, 'Bütçe Kanununa bütçe
ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz' hükmü karşısında, irat
kaydedilen kısmıyla bütçe dışı bir fonun kaynağını oluşturan ve bütçeye dahil
olmayan teminatların, her yıl bütçe kanunlarında günün ekonomik koşullarına
göre yeniden saptanması Anayasanın 161. maddesine uygun düşmemektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 3213 sayılı 'Maden Kanunu'nun
1-35-11, 13, 14-20, 22, 22-30, 49. ve 50. maddeleriyle geçici 7. maddenin de
iptali gerektiği oyu ile verilen kararakarşıyım.
KARŞIOY YAZISI
Anayasanın 168 inci maddesinde : 'Tabii servetler ve kaynaklar
Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı
Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzelkişilere
devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletilmesinin, Devletin
gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve
tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim
usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir' denilmektedir.
Bu hükümlere göre her 'tabiî servet ve kaynağın arama ve
işletilmesinin . gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması' için ayrı ve özel bir
kanunun çıkarılması gerekmektedir.
Nitekim, Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami ONAR, 'İdare Hukukunun Umumi
Esasları' adlı kitabının muhtelif yerlerinde bu hususu önemle belirterek,
'madenlerin özel kişiler tarafından işletilmesi için özel kanuna ihtiyaç vardır';
'1961 Anayasası madenler hakkında esas olarak domanial sistemi kabul etmiş ve
işletmenin tamamen veya kısmen özel sektöre bırakılmasını yasama organının
takdirine ve kanun şeklinde bir yasama tasarrufuna bağlı tutmuştur' ve nihayet,
kitabının 1378 inci sahifesinde : 'Hülasa, Anayasanın yürürlükteki Maden
Kanunundan ayrıldığı nokta, kanuna göre maden işletme izni özel şahıslara idari
bir kararla verilebildiği halde Anayasaya göre bu izin ancak bir kanunla
verilebilir' demektedir.
Bende sayın Ord. Profesörün görüşüne katılarak, 1961 Anayasasından
çok daha açık ve ayrıntılı olarak düzenlenmiş 1982 Anayasasının 168 inci
maddesine aykırı bulunan 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun dava
konusu hükümlerinin iptali gerektiğini düşünmekteyim. Karşıoy yazımı daha fazla
uzatmamak için de Anayasanın diğer hükümleri yönünden düşüncemi yazmıyorum.
Bu nedenle çoğunluk kararma karşıyım.