ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1985/21
Karar Sayısı: 1986/23
Karar Günü: 6.10.1986
R.G. Tarih-Sayı :14.03.1987-19400
İPTAL DAVASINI AÇAN : Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92 üyesi.
İPTAL DAVASININ KONUSU : 15 Haziran 1985 günlü ve 18785 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunan 6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanunu'nun; 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 11., 12., 13.
maddeleri ile, Geçici madde 1 ve Geçici madde 2 hükümlerinin, Anayasanın 10.,
54., 123., 124., 125., 126., 127., 128., 160., 161., 163., 166., 167., 172. ve
173. maddelerine aykırı olduğundan iptallerine karar verilmesi istemidir.
II- METİNLER :
A- İptali İstenen Yasa Kuralları :
6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu :
"MADDE 1.- Bu Kanun, Türkiye'de ihracat için yatırım ve
üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak,
ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek, dış finansman
ve ticaret imkânlarından daha fazla yararlanmak üzere, serbest bölgelerin
kurulması, yer ve sınırlarının tayini, yönetimi, faaliyet konularının
belirlenmesi, işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin teşkili ile ilgili
hususları kapsar"
"MADDE 2.- Türkiye'de serbest bölgelerin yer ve sınırlarını
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Serbest bölgelerin, kamu kurum ve kuruluşlarınca, yerli veya
yabancı gerçek veya tüzelkişilerce kurulmasına, işletilmesine Bakanlar
Kurulunca izin verilir"
"MADDE 3.- Bu Kanun uygulamasında;
a) İşletici : Serbest bölgeyi işleten kamu kurum ve kuruluşunu,
yerli ve yabancı gerçek veya tüzelkişileri,
b) Kullanıcı : Faaliyet ruhsatı alan ve bölgede belli bir işyeri
bulunan gerçek veya tüzelkişiyi,
c) Döviz : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından
kon-vertibl sayılan paralar veya ödemeyi sağlayan her nevi hesap ve belgeleri,
ifade eder"
"MADDE 4.- Serbest bölgelerde, Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulunca uygun görülecek her türlü sınaî, ticarî ve hizmetle
ilgili faaliyetler yapılabilir.
Fiyat, kalite ve standartlarla ilgili olarak kamu kurum ve
kuruluşlarına kanunlarla ve diğer mevzuatla verilen yetkiler serbest bölgelerde
uygulanmaz"
"MADDE 5.- Serbest bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç
duyulacak arazi ve tesisler Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir.
Yerli veya yabancı gerçek veya tüzelkişiler Devlet Planlama
Teşkilâtı Müsteşarlığından ruhsat almak kaydıyla serbest bölgede faaliyette
bulunabilir.
Serbest bölgede arazinin kullanımı, yapı ve tesislerin
projelendirilmesi, kurulması ve kullanılmasıyla ilgili diğer bütün izinler ve
ruhsatlar bölge müdürlüğünce verilir ve denetlenir.
Serbest bölgelerin asayiş hizmetleri polis tarafından yerine
getirilir"
"MADDE 6.- Serbest bölgeler gümrük hatlı dışında sayılır.
Bu bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo
mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümleri uygulanmaz.
İşleticiler ve kullanıcılar yatırım ve üretim safhalarında
Bakanlar Kurulunca belirlenecek teşviklerden yararlandırılabilir.
Türkiye'deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzelkişilerin serbest
bölgedeki faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratlar,
Türkiye'nin diğer yerlerine getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tevsiki
halinde de, gelir ve kurumlar vergilerinden muaftır"
"MADDE 7.- Serbest bölgelerin kurulması, bakım ve onarımı,
geliştirilmesi, ilgili araştırma, eğitim ve sosyal tesislerin yapılması,
kullanıcıların ve Türkiye'den mal alımlarının teşviki maksadıyla Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde "Serbest Bölgeleri Tesis ve Geliştirme
Fonu" kurulmuştur.
Fonun Kaynakları;
a) Faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı ödenecek ücretler,
b) Bölgeye getirilen malların CİF, çıkarılan malların FOB
değerleri üzerinden peşin olmak üzere, binde 5 oranında ödenecek ücretler,
c) Serbest bölgeyi işleten gerçek veya tüzelkişilerle yapılacak
sözleşmelerde yer alacak ödemeler,
d) Diğer gelirlerdir.
Serbest bölgelere Türkiye'den getirilen mallar ile yatırım ve
tesis safhasında kullanılan mallar, bakım ve onarım maksadıyla bölgelere
getirilen araç, gereç ve ekipmanlar, bu maddenin (b) bendi hükmü uyarınca bir
ücrete tabi tutulmaz.
Fona tahsilat ile fondan yapılacak harcamalara ait usul ve esaslar
yönetmelikte belirlenir. Bu fon Başbakanlık tarafından yönetilir.
Fonun denetimi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca
yapılır"
"MADDE 8.- Serbest bölge ile Türkiye'nin diğer yerleri
arasında yapılacak ticaret, dış ticaret rejimine tabidir. Serbest bölge ile
diğer ülkeler ve serbest bölgeler arasında dış ticaret rejimi uygulanmaz.
Bedeli 500 ABD dolarının altında olan Türkiye mahreçli mallar
isteğe bağlı olarak ihracat işlemine tabi tutulmayabilir"
"MADDE 9.- Serbest bölgelerdeki faaliyetlerle ilgili her
türlü ödemeler dövizle yapılır. Bakanlar Kurulu ödemelerin Türk Lirası olarak
yapılmasına da karar verebilir.
Serbest bölgede gemi ve liman hizmetleri işletici tarafından
yapılır veya kamu kurum ve kuruluşlarına, gerçek veya tüzelkişilere
yaptırılır"
"MADDE 10.- Serbest bölgelerde, faaliyet gösterecek
işyerlerinde yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı personel çalıştırılabilir.
Buna ait esaslar yönetmelikte belirlenir.
Serbest bölgelerde Türkiye Cumhuriyeti sosyal güvenlik mevzuatı
hükümleri uygulanır"
"MADDE 11.- 21 Aralık 1953 tarihli ve 6209 sayılı Serbest
Bölge Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır"
"MADDE 12.- Serbest bölgelerde 1580 sayılı Belediye Kanununun
15 inci maddesinin 5., 22., 25., 32. ve 47 nci bentleri dışında kalan
hükümleri; 5682 sayılı Pasaport Kanunu; 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de
Seyahat ve İkâmetleri Hakkında Kanun ile 2007 sayılı Türkiye'deki Türk Vatandaşlarına
Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanun ile ek ve değişiklikleri;
6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu; 2677 sayılı Sivil Hava Meydanları,
Limanlar ve Sınır Kapılarında Görev ve Hizmetlerin Yürütülmesi Hakkında Kanun;
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu; 832 sayılı Sayıştay Kanunu; 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu hükümleri ile diğer kanunların bu Kanuna aykırı olan
hükümleri uygulanmaz"
"MADDE 13.- Bu Kanunda düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılan
konularla, serbest bölgelerde faaliyette bulunacak işleticilerin teşekkül
tarzı, görev, yetki ve sorumlulukları, bu işleticilere ve kullanıcılara
verilecek faaliyet ruhsatları ve iptali, bunların sınaî ve ticarî sicillerinin
tutulması, fona yapacakları ödemeler, serbest bölge ile ilgili faaliyetlerin
tabi olacağı esaslar, bölgelere giriş için verilecek izin belgesi ile görev
kartları, ikâmet izni ve çalışma esasları ve serbest bölgelerin işletilmesine
dair diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir"
"GEÇİCİ MADDE 1.- Serbest bölgenin faaliyete geçmesinden
itibaren 10 yıl süreyle 5.5.1983 gün ve 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile
arabuluculuk hükümleri uygulanmaz.
Ancak bu süre içinde toplu iş sözleşmesi üzerinde çıkacak menfaat
uyuşmazlıkları Yüksek Hakem Kurulunca karara bağlanır"
"GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanun, bir serbest bölge için, o serbest
bölgenin faaliyete geçmesinden itibaren uygulanır. Faaliyete geçiş tarihi ise,
o serbest bölge alanını çevreleyen çit, kule ve kapı inşaatlarının tamamlanması
ve bölge müdürlüğü, polis ve gümrük birimlerinin göreve başlaması suretiyle
bölgenin resmen açılış tarihidir."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları :
"MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
"MADDE 54.- Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık
çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler. Bu hakkın kullanılmasının ve
işverenin lokavta başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnaları
kanunla düzenlenir.
Grev hakkı ve lokavt iyiniyet kurallarına aykırı tarzda, toplum
zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.
Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya
kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddi
zarardan sendika sorumludur.
Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve
işyerleri kanunla düzenlenir.
Grev ve lokavtın yasaklandığı hallerde veya ertelendiği durumlarda
ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın
her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir. Yüksek
Hakem Kurulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Yüksek Hakem Kurulunun kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.
Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel
grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer
direnişler yapılamaz.
Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar
tarafından hiçbir şekilde engellenemez."
"MADDE 123.- İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve
kanunla düzenlenir.
İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden
yönetim esaslarına dayanır.
Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulur."
"MADDE 124.- Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri,
kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını
sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler
çıkarabilirler.
Hangi yönetmeliklerin Resmî Gazete'de yayımlanacağı kanunda
belirtilir."
"MADDE 125.- İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır.
Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî
Şûra'nm kararları yargı denetimi dışındadır.
İdarî işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim
tarihinden başlar.
Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun
denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve
esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem
niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına
karar verilebilir.
Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile
yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür."
"MADDE 126.- Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından,
coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre,
illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılır.
İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır.
Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla,
birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilâtı kurulabilir. Bu teşkilâtın
görev ve yetkileri kanunla düzenlenir."
"MADDE 127.- Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının
mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla
belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.
Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Mahallî idarelerin seçimleri, Anayasa'nın 67 nci maddesindeki
esaslara göre beş yılda bir yapılır, Kanun büyük yerleşim merkezleri için özel
yönetim biçimleri getirebilir.
Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını
kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim
yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında
soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların
üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar
uzaklaştırabilir.
Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin
idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde
birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği
gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî
vesayet yetkisine sahiptir.
Mahallî idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile,
kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri,
yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve
ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir
kaynakları sağlanır."
"MADDE 128.- Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer
kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları
kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla
özel olarak düzenlenir."
"MADDE 160.- Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla
görevlidir. Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim
tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus olmak üzere karar
düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idarî yargı
yoluna başvurulamaz.
Vergi, benzeri malî yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile
Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının
nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer
özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir.
Silahlı Kuvvetler elinde bulunan Devlet mallarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetlenmesi usulleri, Millî Savunma hizmetlerinin
gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir."
"MADDE 161.- Devletin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki
kamu tüzelkişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle yapılır.
Malî yıl başlangıcı ile genel ve katma bütçelerin nasıl
hazırlanacağı ve uygulanacağı kanunla belirlenir.
Kanun, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için, özel süre ve usuller koyabilir.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz."
"MADDE 163.- Genel ve katma bütçelerle verilen ödenek,
harcanabilecek miktarın sınırını gösterir. Harcanabilecek miktar sınırının
Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamaz.
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak
yetkisi verilemez. Carî yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik
tasarılarında ve carî ve ileriki yıl bütçelerine malî yük getirecek nitelikteki
kanun tasarı ve tekliflerinde, belirtilen giderleri karşılayabilecek malî
kaynak gösterilmesi zorunludur."
"MADDE 166.- Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı,
özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla
gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli
şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilâtı kurmak Devletin
görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve
dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler
öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların
verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre
gerçekleştirilir.
Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet
Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü
bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla
düzenlenir."
"MADDE 167.- Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet
piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici
tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve
kartelleşmeyi önler.
Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi
amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve
benzeri yükümlülükler dışında ek malî yükümlülükler koymaya ve bunları
kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir."
"MADDE 172.- Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı
tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik
eder."
"MADDE 173.- Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve
destekleyici tedbirleri alır."
C- İlgili Yasa Kuralları :
1- 223 Sayılı "Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" nin 9 ve 17. maddelerinin konu ile
ilgili hükümleri şöyledir :
"Madde 9.- Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığındaki ana
hizmet birimleri şunlardır :
...................................
h) Serbest Bölgeler Başkanlığı."
"Madde 17.- Serbest Bölgeler Başkanlığının görevleri
şunlardır :
a) Kalkınma plan ve programları çerçevesinde, bölge ticaret akımı
da gözönünde tutulmak suretiyle serbest bölgelerin kurulması, yönetilmesi ve
işletilmesiyle ilgili politika ve prensipleri tespit etmek, planlama ve
koordinasyon faaliyetlerini yürütmek,
b) Serbest Bölgelerde yapılacak faaliyetleri ekonomik sektörler
itibariyle yönlendirmek, uygulamasını değerlendirmek ve takip etmek,
c) Serbest Bölgelerde ana faaliyet alanına giren tesislerin
kurulması için ruhsat vermek, işletilmesi yeterli görülmeyenlerin ruhsatını
iptal etmek,
Serbest Bölgeler Başkanlığı görevlerini ilgili mevzuat
çerçevesinde yürütür.
Serbest Bölgelerin işletilmesi ve yürütülmesi amacıyla, her
serbest bölgede valiliklere bağlı olmak üzere bir Serbest Bölge Müdürlüğü
kurulur. Bu Müdürlüklerin kuruluş, görev, yetki ve çalışma esasları Bakanlar
Kurulunca düzenlenir".
2- 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanuna 56. 1985
günlü, 3217 sayılı Kanun'la eklenen :
"EK MADDE 8.- Serbest bölgelerden Türkiye'nin diğer
kesimlerine veya Türkiye'nin diğer kesimlerinden serbest bölgelere, gümrük
muamelelerine tabi olmaksızın mal getirilmesi veya götürülmesi veya bu fiillere
teşebbüs edilmesi kaçakçılık sayılır. Kaçakçılık mevzuatının ceza hükümlerinin
uygulanmasında, serbest bölgeler yurt dışı olarak kabul edilir".
III- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca, Başkan H.
Semih Özmert, Orhan Onar, Necdet Darıcıoğlu, Kenan Terzioğlu, Yekta Güngör
Özden, Muammer Turan, Mehmet Çınarlı, Selâhattin Metin, Servet TÜZÜN, Mahmut C.
Cuhruk ve Mustafa Şahin'in katılmalarıyla 2691985 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen yasa
hükümleri, aykırılık iddiasına dayanak yapılan Anayasa maddeleri, bunlarla
ilgili gerekçeler ve öteki metinler incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
A- Yürürlük ve yürütmeye ilişkin iki maddesi dışında kalan
hükümlerinin iptali istenilmiş olan Kanunun, dava dilekçesinde sadece 6.
maddesi ile geçici 1. maddesinin iptal gerekçelerine yer verilmekle yetinilmiş,
diğer hükümlerin iptali istemleri, anılan iki madde ile olan ilişkiye bu Yasa
ile kurulmak istenilen serbest bölgelerin diğer niteliklerine dayandırılmış
olduğundan yasa hükümlerinin Anayasa kuralları karşısındaki durumlarının
incelenmesine geçmeden önce Serbest Bölgelerin kuruluş amaçları ve kimi
nitelikleri üzerinde kısaca durmak gerekmiştir.
Genellikle ülkenin, dış ticaret hacmini genişletmek, ithalatı,
ihracatı kolaylaştırmak, istihdam hacmini, döviz gelirlerini artırmak, sanayii
canlandırmak ve teknoloji transferini hızlandırmak gibi amaçlarla kurulan
serbest bölgeler, milli sınırlar içinde fakat gümrük sınırları dışında kabul
edilen ve dış pazara yönelik ekonomik faaliyetlerin gerçekleşmesini temin
amacıyla yeterli alt yapı imkânlarının sağlandığı ve teşvik tedbirlerinin çoğu
kez azami ölçüler içerisinde uygulandığı özel bölgelerdir.
Günümüzde yukarıda yazılı amaçlara ulaşmak için kurulmakta olan
serbest bölgelere, ilk ve bilhassa orta çağda oldukça önemli bir kurum
nazarıyla bakılırken, Avrupa'da küçük devletlerin yerini büyük devletlerin
alması üzerine serbest bölgeler önemini yitirmiştir.
Serbest bölgelerin tekrar itibar kazanması 1929 ekonomik buhranını
izleyen yıllarda olmuş ve anılan bölgeler o dönemde ekonomik kalkınmanın bir
aracı sayılmıştır. Bu genel akıma ülkemiz de katılmış ise de şimdiye kadar
başarılı sayılacak bir sonuca ulaşılmış değildir.
Ülkemizde imparatorluk döneminde de serbest bölgeler kurulması
düşünülmüş fakat o dönemin büyük gaile ve problemleri içerisinde konuya olumlu
sayılabilecek bir çözüm getirilememiştir.
Cumhuriyet döneminde 2261927 günlü, 1132 sayılı "Serbest
Mıntıka Hakkında Kanun" yürürlüğe konularak, coğrafi konumu bakımdan
Avrupa ile Asya arasında önemli bir transit merkezi olan İstanbul'da bir
serbest bölge kurulmasının büyük yararlar sağlayabileceği düşünülmüş ise de
1132 sayılı Yasaya göre ilk uygulamayı oluşturan, Tophane Rıhtımında ayrılan
alanda Ford Motor Company'nin kurduğu otomobil montaj fabrikası kısa bir süre
sonra bezdirici idari bürokrasi sonucu kapatılmıştır.
Bu konudaki ikinci girişim, Türkiye üzerinden yapılan şark
halıları ve kilimlerinin sevkıyatını kolaylaştırmak ve bu işten gelir elde
etmek amacıyla yapılmış ve bu nedenle 17.5.1946 günlü, 4893 sayılı "Şark
Halı ve Kilimleriyle Benzerleri ve Hayvan Postları İçin Kurulacak Serbest Yer
Hakkında Kanun" yürürlüğe konulmuş ise de, yine tatmin edici bir sonuca
ulaşılamamıştır.
Serbest bölgeler konusu 1950'li yıllarda yeniden ele alınmış bu
cümleden olarak, asırlardan beri Türkiye topraklarından geçmekte iken son
zamanlarda başka ülkelerden geçit aramak temayülü gösteren yakın doğu
memleketlerinin transit nakliyatı ile ilgili olarak alınması gereken tedbirler
araştırılmış ve hazırlanan serbest bölgeler kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet
Meclisince kabul edilerek 21.12.1953 tarihinde yayımlanmıştır. 6209 sayılı bu
Yasaya dayanılarak çıkarılan 11.10.1956 günlü Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle
İskenderun'da bir serbest bölge kurulmuşsa da, Kararname'de bölgenin işlemleri
sınırlı tutulduğundan, bölge dışarıdan getirilen eşyaların depolandığı bir yer
olmaktan öteye gidememiştir.
24 Ocak 1980 kararlarıyla ihracata yönelik kalkınma politikasının
benimsendiği ülkemizde serbest bölgeler tekrar gündeme gelmiştir.
Ülkemizde serbest bölgeler uygulaması sürecinin son aşamasına da
bu davaya konu edilen Yasayla girilmiştir.
3218 sayılı Yasaya göre serbest bölgelerin kuruluş amaçlan ihracat
için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişimini
hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek,
dış finansman ve ticaret imkânlarından daha fazla yararlanmak şeklinde tesbit
edilmiştir.
Bu bölgelerin yer ve sınırlarını belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkili olduğu gibi söz konusu bölgelerin kurulmasına ve işletilmesine izin
verilmesi, bu yerlerde faaliyet gösterenlerin kimi teşvik tedbirlerinden
yararlandırılması yine Bakanlar Kuruluna ait bulunmaktadır.
Bu bölgeler gümrük hattı dışında sayılmakta ve buralarda vergi,
resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümleri
uygulanmamaktadır.
Serbest bölgelerde Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulunca
uygun görülecek sınai, ticari ve hizmetlerle ilgili faaliyetler
yapılabilecektir.
Serbest bölgelerin kurulması, bakım ve onarımı, geliştirilmesi,
ilgili araştıra, eğitim ve sosyal tesislerin yapılması için "Serbest
Bölgeleri Tesis ve Geliştirme Fonu" adıyla denetimi Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunca yapılacak bir fon kurulmaktadır.
Serbest bölgelerde faaliyet gösterecek işyerlerinde yerine göre
yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı personel çalıştırılabilecektir.
Serbest bölgelerin faaliyete geçmesinden itibaren buralarda on yıl
süreyle 5.5.1983 günlü, 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile arabuluculuğa
ilişkin hükümleri uygulanmayacaktır.
Serbest bölgeyle Türkiye'nin diğer yerleri arasında yapılacak
ticaret, dış ticaret rejimine tabi olacak, serbest bölgelerdeki faaliyetlerle
ilgili her türlü ödemeler dövizle yapılacaktır. Bakanlar Kurulu ödemelerin Türk
Lirası olarak yapılmasına da karar verebilecektir.
B- Anayasaya Aykırılık Sorunu :
Dava dilekçesinde, daha önce açıklandığı üzere sözkonusu Yasanın
Anayasaya aykırı olduğu iddiası üç ayrı nedene dayandırılmıştır. Birinci neden;
Yasanın Geçici 1. maddesi ile ilgili olup, bu maddede serbest bölgelerde
5.5.1983 gün ve 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile arabuluculuk
hükümlerinin uygulanmayacağının öngörülmüş olmasının, Anayasa'nın 54. maddesine
aykırılığı iddiasıdır. İkinci neden, Yasanın 6. maddesinde yer alan "Bu
bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair
mevzuat hükümleri uygulanmaz" hükmünün Anayasa'nın 10. ve 73. maddelerine
aykırılık iddiasıdır. Üçüncü neden ise, Yasanın diğer maddelerini genel bir
biçimde kapsayan ve "Yasanın diğer hükümleri de esasen yukarıda arzedilen
iki ana hususla ilgili ve ilişkili bulunduğundan Anayasamızın 10, 54 ve diğer
nitelikleri nedeniyle de 123., 124., 125., 126., 127., 128., 160., 161., 163.,
166., 167., 172., 173. maddelerine aykırı hükümler içermektedir" şeklinde
anlatılan son grubu oluşturmaktadır.
Hem Yasanın ilgili maddeleri yönünden ve hem de aykırı oldukları
iddia edilen Anayasa maddeleri yönünden açık bir biçimde belirlenen ilk iki
iddianın incelenmesini daha sonraya bırakarak, dava dilekçesinde tek tek ele
alınmadan ve nedenleri açıklanmaksızın Anayasanın 10., 54., 123., 124., 125.,
126., 127., 128., 160., 161., 163., 166, 167., 172. ve 173. maddelerine aykırı
olduğu öne sürülen Yasanın 1., 2., 3., 4., 5., 7., 8., 9., 10., 11., 12. ve 13.
maddelerini ele almak ve Anayasaya aykırı olup olmadıklarını incelemekte yarar
vardır.
Ancak böyle bir inceleme yapabilmek için dava dilekçesinde sözü
edilen Anayasa maddelerinin konu ile ilgili olup olmadıklarının gözden
geçirilmesi gerekir. Çünkü yukarıda da açıklandığı gibi, dava dilekçesinde
sözkonusu Yasa maddelerinin Anayasanın hangi maddesine ve hangi gerekçeyle
aykırı olduğu açıklanmamıştır. Yasanın aykırı olduğu öne sürülen 15 Anayasa
maddesinin içeriği incelendiği zaman bu maddelerin çoğunun, uzaktan yakından
dava konusu Yasa ile ilgili olmadığı görülür. Gerçekten de birinci ve ikinci
grup iptal nedenlerinin dayandırıldığı 10. ve 54. maddeler istisna edilirse,
diğer onüç maddenin konuyla ilişkisi, ya hiç yoktur veya zorlama ile çok uzak
bir ilişki bulunabilecek niteliktedir. Çünkü 123. madde "idarenin
bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği" kenar başlığını taşıyan ve idarenin kuruluş
ve görevleriyle ilgili temel ilkeyi belirler. 124. madde
"yönetmelikler" kenar başlığını; 125. madde ise "yargı
yolu" alt başlığını taşır. 126. madde "Merkezi idare"yi, 127.
madde ise "Mahalli idareleri" düzenler. 128. madde de ise "kamu
hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler" yer almıştır. Sayıştay'dan söz
eden 160. maddenin, "Bütçenin hazırlanması ve uygulanması ile ilgili 161.
maddenin, "Bütçelerde değişiklik yapılabilme esasları"nı düzenleyen
163. maddenin, "Planlama"ya ait 166. maddenin, "Tüketicilerin
korunması" ile ilgili 172. maddenin ve nihayet "Esnaf ve
sanatkârların korunması" ile ilgili 173. maddenin, söz konusu Yasa ile
uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Bu maddeler arasında sayılıp ta konu ile ilgili olan tek madde
"Piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi" başlıklı 167.
maddedir. Gerçekten de bu maddenin birinci fıkrası devleti " para, kredi,
sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı
ve geliştirici tedbirleri" almak ve; "piyasalarda fiilî veya anlaşma
sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi." önlemek görevleriyle
görevlendirmiştir. Buna göre devlet; bir taraftan para, kredi, sermaye, mal ve
hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlamak öte yandan da bu
piyasaların gelişmesini sağlayıcı tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu amaçlarla
alınacak tedbirler ve yapılacak düzenlemeler, Anayasamızın devlete verdiği bu
görevin bir gereğidir.
Aşağıda; Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istenen sözkonusu
Yasanın 6. maddesi ve Geçici 1. maddesi dışındaki maddeleriyle öngörülen
tedbirler ve getirilen düzenlemeler ayrıntılarıyla incelenecektir. Bu tedbir ve
düzenlemelerin Anayasamızın 167. maddesi ile devlete verilen görevlerden
sayılması gerekir. Özetle belirtmek gerekirse ".Serbest bölgelerin kurulması,
yer ve sınırlarının tayini, yönetimi, faaliyet konularının belirlenmesi,
işletilmesi, bölgelerdeki yapı ve tesislerin teşkili ile ilgili hususları"
düzenleyen Serbest Bölgeler Kanunu; Türkiye ekonomisinin yatırım, üretim,
istihdam ve ihracat gücünü arttırmak, yabancı sermaye girişini teşvik ederek
bir taraftan ödemeler dengesi açığını azaltmak diğer taraftan çağdaş
teknolojinin ülkemize gelişini hızlandırmak ve ulusal sanayiin ihtiyaç duyduğu
makine, teçhizat ve hammadde girdilerinin düzenli biçimde teminini sağlamak
amaçlarına yöneliktir. Böyle bir düzenlemenin Anayasaya aykırılığı bir yana;
Anayasamızın 167. maddesinde devlete verilen bir görevin yerine getirilmesinden
ibaret olduğu açıktır.
Bu genel açıklamanın ışığında, şimdi sözkonusu Yasanın 6. ve Geçici
1. maddesi dışında kalan maddeleriyle alınan önlemleri ve getirilen düzenlemeyi
gözden geçirebiliriz.
1- Yasanın 1. Maddesi Yönünden :
Maddede serbest bölgelerin, ihracat için yatırım ve üretimi
artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi
ihtiyacını ucuz ve düzenli biçimde temin etmek, dış finansman ve ticaret
imkânlarından daha fazla yararlanmak şeklinde amacı; keza anılan bölgelerin
kurulması, yer ve sınırlarının tayini, yönetimi faaliyet konularının
belirlenmesi, işletilmesi ve bölgelerdeki yapı ve tesislerin kurulması
biçiminde de, Yasanın kapsamı belirlenmiş bulunmaktadır. Maddeye ilişkin
gerekçede Türkiye'de serbest bölgelerin hangi amaçla kurulmasının öngörüldüğü
ve tasarının kapsamının açıklandığı yazılıdır. Dava dilekçesinde maddenin hangi
anayasal kurala ne gibi bir nedenle aykırı düştüğüne dair herhangi bir açıklama
yapılmamış, sadece iptali konusunda gerekçe gösterilen 6. ve Geçici 1.
maddelerin ilişkisi öne sürülerek iptali istenilmiş ise de içeriği itibariyle
maddenin dava dilekçesinde sıralanmış bulunan Anayasa kurallarıyla çelişen bir
yönü yoktur. Bu itibarla Anayasaya aykırılık savı yerinde görülmemiştir.
2- Yasanın 2. Maddesi Yönünden :
Maddede, Bakanlar Kuruluna verilmiş kimi yetkiler düzenlenmiştir.
Bunlar, serbest bölgelerin kurulacağı yer ile sınırlarını belirlemek, bu
bölgelerin yerine göre kamu kurum ve kuruluşlarınca, yerli veya yabancı gerçek
veya tüzelkişilerce kurulmasına ve de işletilmesine izin vermekten ibaret
bulunmaktadır. Serbest bölgelerin kurulacağı yerler ile sınırlarının
dolayısıyle alanının tespiti, serbest bölgelerin kurulmalarının ve
işletilmelerinin kamu kurum ve kuruluşları yerine, yerli veya yabancı
tüzelkişilere bırakılmasına izin verilmesi, ya da gerektiğinde iznin geri alınması
tamamıyla zamana, tekniğin ve ekonominin gereklerine göre belirlenmesi icap
eden bir sorundur. Böyle bir konuda Bakanlar Kuruluna yetki tanınmasının
Anayasaya aykırılığından söz edilemez.
3- Yasanın 3. Maddesi Yönünden :
Tanımlar kenar başlığı altında sevk edilmiş bulunan 3. maddede;
Yasada sık sık geçen işletici, kullanıcı ve döviz kavramlarının tanımı
yapılmıştır. İşlevi bundan ibaret bulunan maddenin Anayasaya aykırı bir yönü
bulunmadığı açıktır.
4- Yasanın 4. Maddesi Yönünden :
Ülkesinde serbest bölge kurmak isteyen memleketlerin bu
bölgelerden beklentileri genelde, döviz kazancını artırmak, yeni iş alanları
yaratmak ve böylece işsizliğe bir ölçüde çare bulmak, yabancı sermaye ve
gelişmiş teknolojiyi çekmek, iş ve yönetim yeteneği kazanmak ve geliştirmek,
serbest bölge endüstrileriyle ülke ekonomisi arasında bağlantılar yaratmak
şeklinde özetlenebilir. Ayrıca bu bölgelerin transit ticaretin geliştirilmesi,
ticari malların işlenmesi, değerlendirilmesi, saklanması gibi amaçlar yanında,
dengeli bölgesel endüstrileşmeyi sağlamak işlevini de üstlendikleri
görülmüştür.
Ülkemizin, 3218 sayılı Yasa ile kurulmasını gözettiği serbest
bölgelerden beklentilerinin yukarıda sayılan temel işlevlerden sadece ihracat
için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini
hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek,
dış finansman ve ticaret imkânlarından daha fazla yararlanmak olduğu Yasanın 1.
maddesinde açıklanmıştır.
Serbest bölgelerin, ülkemizde bu amaçlardan hangisine hizmet
edeceği, başka bir ifadeyle işlev alanı, sınai, ticari ve hizmete ilişkin
faaliyetler olarak hangilerinin yapılabileceği 4. maddede Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulunun uygun görmesi koşuluna bağlı tutulmuştur. Serbest
bölgelerden beklentilerin de ancak böyle müdahaleci bir hükümle sağlanabileceği
söz götürmez.
Serbest bölgeler uluslararası rekabete açık yerlerdir. Yabancı
ülkelerdeki serbest bölgelerle rekabet edemeyecek faaliyetlere müsaade etmenin
ülkeye bir yarar sağlayamayacağı ortadadır. Bu nedenle, bu bölgelerin
kurulmasıyla gözetilen amaca ulaşılabilmesi yani bu yerlerden beklenenlerin
gerçekleşebilmesi bu biçimde bir yönlendirmeyi gerekli kılmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında fiyat, kalite ve standartlarla ilgili
olarak kamu kurumu ve kuruluşlarına kanunlarla ve diğer mevzuatla verilen
yetkilerin bu bölgelerde uygulanmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
Üretime tahsis edilmiş olan sermayenin ucuz emeği araması serbest
bölgelerin kuruluşunu kolaylaştıran faktörlerin önemlilerinden biridir.
Uluslararası rekabete açık serbest bölgede faaliyet gösterenlerin rekabet
şartlarını kendi yararlarına olabilecek şekilde koruyabilmeleri kuşkusuz
ürünlerinin fiyat ve kalite yönünden benzerleriyle rekabet edebilecek nitelikte
olabilmelerine bağlıdır. Serbest bölgede faaliyet gösteren firmaların bu hususu
kendiliklerinden gerçekleştirmeye çalışmaları işin doğası gereğidir. Öte
yandan, fiyat, kalite ve standartlarla ilgili mevzuatı serbest bölgelerde aynen
uygulamanın çoğu kez rekabet şartlarını olumsuz yönde etkilemesi olasılığı
vardır. Bu durumda kuruluş döneminde yatırımcılar yönünden çekingenlik
yaratması gözden uzak tutulamaz. Sözkonusu sakıncaların önlenmesi amacıyla
getirilmiş bulunan dava konusu olan hükmün Anayasaya aykırı bir yanı
bulunmamaktadır.
Bu görüşlere Yılmaz Aliefendioğlu ve Muammer Turan
katılmamışlardır.
5- Yasanın 5. Maddesi Yönünden :
Dava dilekçesinde Anayasaya aykırılığı açık bir nedene
dayandırılmaksızın iptali istenilen maddelerden biri de "bölgenin
düzenlenmesi esasları" kenar başlığı altında sevk edilmiş bulunan 5.
maddedir. Maddede, çok açık olan sözünden de anlaşıldığı üzere Bakanlar
Kurulunca serbest bölge olarak ilan edilecek yerlerde ihtiyaç duyulan arazi ve
tesislerin Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlanabileceği, yerli
veya yabancı gerçek ve tüzelkişilerin Devlet Planlama Teşkilâtı
Müsteşarlığından ruhsat alarak serbest bölgede faaliyette bulunabileceği, bu
yerlerde arazinin kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, kurulması ve
kullanılmalarıyla ilgili diğer bütün izinler ve ruhsatların her serbest bölgede
kurulacak bölge müdürlüklerince verileceği ve denetleneceği, bu yerlerde
güvenlik hizmetlerinin polis tarafından yerine getirileceği açıklanmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında yer alan "tesis" sözcüğü
serbest bölgeler için ihtiyaç duyulan arazinin ayrılmaz parçası (mütemmim
cüz'ü) olan ve başka yere taşınması mümkün olmayan yapı anlamındadır. Serbest
bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç duyulan arazi içinde bulunan özel teşebbüse
ait tesislerin kamulaştırılmaları da mümkün olabilecektir.
Serbest bölgelerde faaliyette bulunabilmek hakkının Planlama
Teşkilâtının takdirine bırakılmış olması eşyanın tabiatına uygun düşmektedir.
Başarı sağlayamayacak derecede düşük kapasiteli teşebbüslere ruhsat verilmemesi
ancak bu yolla sağlanabilir. Bu noktada kamu yararı söz konusudur. Bu şekilde
yapılmış bir ayırımın Anayasaya aykırı düşeceği söylenemez.
Muammer Turan maddede yer alan "tesis" sözcüğünün anlamı
nedeniyle Kanunun, kamulaştırmaya yetkili olan makamı ayrıca devletleştirmeye
de yetkili kıldığı düşüncesiyle bu görüşe katılmamıştır.
6- Yasanın 6. Maddesi Yönünden :
Serbest bölgelerde faaliyet gösteren müteşebbislerin
yararlanabilecekleri teşvikler ile haklarında uygulanacak muafiyet hükümlerini
düzenleyen ve dava dilekçesinde Anayasanın 10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu
öne sürülerek iptali istenilen 6. maddede serbest bölgelerin gümrük hudutları
dışında olduğu, bu bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo
mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı, işleticiler ve
kullanıcıların yatırım ve üretim safhalarında Bakanlar Kurulunca belirlenecek
kimi teşviklerden yararlandırılabilecekleri ve son olarak da Türkiye'deki tam
ve dar mükekellefiyete tabi gerçek ve tüzelkişilerin serbest bölgelerdeki
faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratların, Türkiye'nin diğer
yerlerine getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tevsiki halinde gelir ve
kurumlar vergilerinden muaf olacaklarına ilişkin hükümler getirilmiştir.
Düzenlemenin amacı, maddeye ait gerekçede, ülkemizde kurulacak serbest
bölgelerin diğer ülke serbest bölgeleriyle rekabet edebilecek bir yapıya
kavuşmasını sağlamak için bazı muafiyetlerden, ayrıca bölgede faaliyette
bulunacak işletici kuruluşlar ile kullanıcıların, dünya deneyiminde çok yaygın
olup, müteşebbislerin daha çok önem verdikleri yatırım ve üretime yönelik kimi
teşviklerden istifade olarak açıklanmıştır.
Maddenin Anayasaya aykırılığı konusunda ise, dava dilekçesinde,
bilhassa ikinci fıkra hükmüyle Devletin hükümranlık haklarının ihlal edildiği,
serbest bölgelerde kazanç sağlayanlara vergi bağışıklığı tanımak suretiyle
Anayasanın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine ve herkesi kamu giderlerini
karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü tutan 73. maddesine
aykırı olduğu öne sürülmüştür.
Serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmakla beraber bu yerler
devletin hükümranlık alanı dışında bırakılmamıştır. Bir devletin kendi
toprakları üzerinde bazı yasaların uygulanmadığı, yabancı ya da yerli
girişimcilere çeşitli kolaylıkların gösterildiği hatta kimi bağışıklıkların
tanındığı bölgeler kurması, devletin ülkenin o bölümünde egemenliğinden
vazgeçtiği anlamında yorumlanamaz. Türkiye'deki serbest bölgelerin diğer ülke
serbest bölgeleriyle rekabet edebilecek bir iktisadi yapıya sahip olabilmesi
için bu bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair
mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı ve bu hükümden serbest bölgelerde faaliyet
gösteren yerli ya da yabancı girişimcilerin hepsi yararlanacağı cihetle
Anayasanın eşitlik ilkesinin ihlali iddiası varit değildir.
Bu görüşe Yılmaz Aliefendioğlu katılmamıştır.
Yatırım ve üretim safhalarında Bakanlar Kurulunca uygun görülen
teşvik tedbirlerinden de yine bölgede faaliyette bulunacak işletici
kuruluşlarla kullanıcıların hepsi yararlanacağına göre ortada Anayasanın
eşitlik ilkesine aykırı düşen bir yön bulunmamaktadır. Yeni kurulan bir serbest
bölgenin bölgeler arası rekabette kendisini koruyabilmesi, ayakta kalabilmesi
için ülkeye sağladığı yararlar karşılığı orada faaliyet gösteren müteşebbisin
vergi ve benzeri mali yükümlerden muaf tutulması Kanuna dayanılmış olmak
koşuluyla mümkündür. Burada da söz konusu muafiyet kanuna dayandırılmıştır.
Yatırım ve üretim safhalarında işleticiler ve kullanıcıların
yararlanabilecekleri teşvikler, Kanunun öngördüğü teşviklerden Bakanlar
Kurulunca uygun bulunanlar olacaktır. Bu durumda, maddenin sözü edilen Anayasa
hükümlerine aykırı bir yanı yoktur.
Bu görüşe Muammer Turan katılmamıştır.
7- Yasanın 7. Maddesi Yönünden :
Dava dilekçesinde Anayasaya aykırılığı açık bir gerekçeye
dayandırılmamış bulunan maddelerden biri de "Serbest Bölgeleri Tesis ve
Geliştirme Fonu" kenar başlığı altında getirilmiş bulunan 7. maddedir.
Maddede serbest bölgelerin kurulması, bakımı, onarımı, geliştirilmesi, ilgili
araştırma, eğitim ve sosyal tesislerin yapılması, kullanıcıların ve Türkiye'den
mal alımlarının teşviki maksadıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde
"Serbest Bölgeleri Tesis ve Geliştirme Fonu" adıyla bir fon kurulması
öngörülmüştür.
Fonun kaynaklarını; a) Faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı
ödenecek ücretler, b) Bölgeye getirilen malların CİF, çıkarılan malların FOB
değerleri üzerinden peşin olarak binde 5 oranında alınan ücretler, c) Serbest
bölgeyi işleten gerçek veya tüzelkişilerle yapıla1acak sözleşmelerde yer alacak
ödemeler ve d) Diğer gelirler oluşturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında bölgeye getirilen kimi mal, araç ve
gereç ile ekipman için ücret alınmayacağı belirtilmiş, dördüncü fıkrada fonun
yönetimine, son fıkrada da denetimine ilişkin esaslar belirtilmiştir.
Dava dilekçesinde 3218 sayılı Kanunun Anayasanın 160., 161., 163.,
166., 167., 172. ve 173. maddelerine de aykırı olduğu öne sürüldüğüne göre 7.
maddeyle ilgili olabilecek Anayasaya aykırılık iddialarının anılan madde
uyarınca kurulan ve idareye bütçe dışı harcama yapma imkânını verecek olan fona
ve bu fonun yönetim ve denetimine yönelik olduğu kanaatına varılmış ve sorun
böyle bir çerçeve içerisinde ele alınarak incelenmiştir. Fona kaynak oluşturan
"Faaliyet Ruhsatı ve izin belgesi karşılığı ödenecek ücretler" ile
"bölgeye getirilen malların CİF, çıkarılan malların FOB değerleri
üzerinden peşin olmak üzere binde 5 oranında ödenecek ücretler"in vergi
benzeri, mali yüküm niteliği taşıdığı ve bu nedenle de Anayasanın 73.
maddesinin tanıdığı vergilendirme yetkisine dayanılarak alınan paranın, mutlaka
Anayasanın 161-163 maddelerinde öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde
harcanması gerektiği; serbest bölge uygulamasının kalkınma planlarının
öngördüğü bir yatırım, iş ve hizmet olmadığı ve belli bir süre devam edecek iş
niteliğinde de bulunmadığı, bu nedenle Anayasanın 161. maddesinin üçüncü
fıkrasında yazılı kurallar gerçekleşmeden ayrı yöntemlerin kabul edilmesi ve
fon kurulmasının aynı maddenin birinci fıkrası hükmüne aykırı düşeceği
görüşmeler sırasında dile getirilmiş ise de :
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde kurulan fona kaynak
olarak gösterilen ücretler, serbest bölgelerin kuruldukları ülkelere
sağladıkları alelade gelirlerden ibarettir. İptali istenilen Yasanın 6.
maddesinde serbest bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo
mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı belirtildiğine
göre Yasa Koyucunun fona kaynak olarak 7. maddesinin ikinci fıkrasında getirmiş
olduğu mali yükümleri vergi ve benzerleri türünde görmediği ortadadır.
Anayasa Mahkemesi 2.2.1984 günlü, 2976 sayılı "Dış Ticaretin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun"un 3. maddesinin iptali istemiyle açılan dava
sonunda verdiği 11.1.1985 gün ve 6/1 sayılı kararında fonu ".belirli bir
amacın gerçekleştirilmesi için ayrılmış olan ve gerektiğinde kullanılmak üzere
bir hesapta tutulan parayı ifade etmektir. Daha teknik bir deyimle fon, genel
mevzuat ve bütçe prosedürü dışında özelliği olan bazı devlet görevlerinin
yürütülmesi ve gerçekleştirilmesi maksadıyla bütçeden veya bütçe dışı yasal
imkânlarla temin olunan para ve kıymetler" olarak tanımlamış ve "Dış
ticaretin düzenlenmesinin kalkınma plan ve programları çerçevesinde" bir
yıldan fazla sürecek iş ve hizmetlerden olduğu, 2976 sayılı Kanunun verdiği
yetkiyle oluşturulacak fonun ise "Kanunla konulmuş bir özel usul niteliği
taşıdığı kabul edilmelidir" görüşünü benimsemiştir.
Bütçemiz açısından serbest bölgelerin kuruluş amaçlarının başında
döviz girdilerinin artırılması, ihracatta dar boğazların aşılması ve ekonominin
girdi ihtiyacının ucuz ve düzenli şekilde temin edilmesi, dış finansman ve
ticaret imkânlarından daha fazla yararlanılması geldiğine göre bu bölgelerin
kuruluşunun dış ticaretin düzenlenmesiyle yakın ilişkisi yadsınamaz. Serbest
bölgelerin kurulması Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planında ve İcra Programında
öngörülmüş bulunmaktadır. Yatırımların gelecek yıllara sirayeti söz konusudur.
Bu yerlerin kurulması, bakım ve onarımı, geliştirilmesi, ilgili araştırma,
eğitim ve sosyal tesislerin yapılması dış ticaretin düzenlenmesine yardımcı
olacak herhangi bir faaliyetin derhal yapılması gibi zorunlu hallerde
ödemelerin mali mevzuat ve bütçe prosedürü içerisinde yürütülmesinin yaratacağı
sakıncalar dikkate alındığında bir özel usul olarak fon kurulmuş olmasında,
fonun yönetiminin Başbakanlığa ve denetiminin de Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kuruluna bırakılmış bulunmasında Anayasanın sözü edilen maddelerine aykırı
düşen bir yön görülmemiştir.
Yılmaz Aliefendioğlu ve Muammer Turan maddenin tümüne, Mehmet
Çınarlı ise sadece (a) bendine ilişkin görüşlere katılmamışlardır.
8- Yasanın 8. Maddesi Yönünden :
Türkiye'nin diğer yerlerinden serbest bölgelere, serbest
bölgelerden Türkiye'nin diğer yerlerine ticari amaçlarla mal sevk edildiğinde
mevcut ihracat ve ithalat rejimi ile bu rejime esas olan dış ticaret mevzuatı
hükümlerinin uygulanması, serbest bölgelerin gümrük hattı dışında sayılmasının
doğal sonucudur. İptali istenilen 8. maddeyle bu yön açıklığa kavuşturulmuştur.
Ancak, bedeli 500 ABD Dolarının altında olan Türkiye mahreçli mallar (ki bunlar
daha ziyade gıda maddeleri olacaktır) ihracat işlemine tabi olmadan bölgeye
girebileceği gibi, istenirse sahipleri tarafından ihracat işlemleri yapıldıktan
sonra bölgeye sokulabileceklerdir Sözü edilen esasları belirlemek amacıyla sevk
edilmiş bulunan maddenin Anayasaya aykırılık arzeden bir yanı yoktur.
9- Yasanın 9. Maddesi Yönünden :
"Kambiyo ve hizmetler" kenar başlığı altında sevk
edilmiş bulunan maddeye göre serbest bölgelerdeki faaliyetlerle ilgili her
türlü ödemelerin dövizle yapılması gerekmektedir. Bu kural 8. maddedeki
esasların uzantısı sayılabilecek bir sonuçtur. Zira, dış ticaret rejimimiz
ticaretin konvertibl paralarla yapılmasını öngörmüştür. Maddeye ilişkin
gerekçede de açıklandığı üzere, sözü edilen bölgelerin tesisindeki
beklentilerden biri de ülkenin döviz gelirlerinin artırılmasıdır. Böyle bir
amacın gerçekleşmesine yardımcı olacak birinci fıkranın ikinci tümcesinin
ileride Türk Lirasının konvertibl hale getirildiğinde uygulanmak ve böylece
Bakanlar Kuruluna kolaylık sağlamak üzere konulduğu Yasa tasarısının Türkiye
Büyük Millet Meclisinde müzakeresi sırasında Hükümet temsilcisinin yaptığı
açıklamadan anlaşılmaktadır. Fıkra hükmüyle serbest bölgelerde gemilere
yapılacak olan kılavuzluk, römorkaj, palamar, morinbot, su verilmesi gibi gemi
hizmetleriyle, gemilerin boşaltılması, yüklenmesi, limbo, taşıma, hamaliye ve
benzeri liman hizmetlerinin işletici kuruluş tarafından yapılacağı, yerine göre
işletici kuruluşun bu hizmetleri mahalli liman işleticisi kamu kurum veya
kuruluşu ya da diğer gerçek ve tüzelkişi veya kuruluşlara da yaptırılabileceği
belirtilmektedir. Maddenin Anayasa kurallarıyla çelişen bir yönü yoktur.
10- Yasanın 10. Maddesi Yönünden :
Uluslararası rekabete açık serbest bölgelerde başarılı olabilmek
için kimi girişimcilerin kendilerine ait işyerlerinde yabancı uyruklu yönetici
ve vasıflı personel çalıştırmalarına madde hükmüyle olanak tanınmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre de serbest bölgelerde çalışanların sosyal
güvenlikleri sağlanmış bulunmaktadır. Maddenin Anayasaya aykırı bir tarafı
yoktur.
11- Yasanın 11. Maddesi Yönünden :
Serbest bölgeler iptali istenilen 6.6.1985 günlü ve 3218 sayılı
Yasa ile yeniden düzenlendiğine göre, bu alanı evvelce düzenlemiş olan 21
Aralık 1953 tarihli ve 6209 sayılı Serbest Bölge Kanununun yürürlükten
kaldırılması hukuki bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bunu temin
maksadıyla getirilmiş olan maddenin Anayasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
12- Yasanın 12. Maddesi Yönünden :
Madde, serbest bölgelerin sahip oldukları özellikler dolayısıyla
buralarda uygulanması mümkün olmayan kimi yasaları belirlemek amacıyla
getirilmiş bulunmaktadır. Maddede sözü edilen Yasaların serbest bölgelerde
uygulanmamalarının Anayasa ilkeleriyle çelişen bir yanı görülememiştir.
13- Yasanın 13. Maddesi Yönünden :
Madde, kimi konularda yönetmelik çıkarılmasını öngörmektedir. Bu
husus Anayasanın idareye tanıdığı bir yetkidir. Bu itibarla Anayasaya
aykırılığından söz edilemez.
14- Yasanın Geçici 1. Maddesi Yönünden :
6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Geçici 1.
maddesinde bir serbest bölgenin faaliyete geçmesi tarihinden itibaren buralarda
on yıl süre ile 5.5.1983 günlü ve 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile
arabuluculuk hükümlerinin uygulanmayacağı, ancak; bu on yıllık süre içerisinde
buralarda yapılacak toplu iş sözleşmeleri üzerinde çıkan menfaat
uyuşmazlıklarının Yüksek Hakem Kurulunca bağlanacağı hükmü getirilmiştir.
Gerçekten maddenin çok açık olan sözüne göre bu yerlerde on yıl süre ile toplu
pazarlıkta anlaşmaya yarılamadığı takdirde uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca
halledilecektir.
Dava dilekçesinde bu maddeye ilişkin iptal nedeni olarak
Anayasanın toplu iş sözleşmesi hakkı ile ilgili 53, grev hakkı ve lokavtla
ilgili 54. maddelerinin kimi esaslarına değinildikten sonra ".grev hakkı
işçiler için Anayasal bir haktır. Anayasada yer alan deyimle, grev hakkının
yasaklanabileceği haller ve işyerleri olabilir. "Haller" deyimi,
olağanüstü hal, sıkıyönetim, afet vs. gibi durumları kapsar. İşyerleri
tabiriyle Anayasanın ifade etmek istediği husus da gayet açıktır. Bu ifade ile
nesnel bir belirleme amaçlanmıştır. -İşkolu itibariyle bir yasaklamada
bulunmaya dahi Anayasamızda olanak sağlanmamakta-dır. Oysa söz konusu Yasa
hükmüyle Anayasada öngörülen hallerle bağlantı kurulmaksızın tümüyle normal
durumda ve öte yandan herhangi bir işkolu ve işyeri tahdidinde bulunulmaksızın
bir coğrafi alandaki tüm işyerlerinde çalışan işçiler on yıllık geçici bir
süreyle de olsa grev hakkından mahrum bırakılmakta ve grev yasaklanmaktadır. Bu
Anayasamızın 54. maddesine aykırı bir düzenlemedir, iptali gerekir"
denilmiştir.
Kanun tasarısının bu maddeye ilişkin gerekçesinde de; "Bu
madde ile her bir serbest bölgenin faaliyete geçmesinden itibaren on yıl
içerisinde doğabilecek işçi - işveren ihtilaflarının 2822 sayılı Kanunda yer
alan grev-lokavt ve arabuluculuk müesseselerine başvurulmadan hal yoluna
gidilmesi ve bölgedeki çalışma düzeninin kuruluş ve yatırım faaliyetlerinin
yoğun olduğu ilk on yıl risklerden uzak ve istikrar içinde muhafaza edilmesinin
amaçlandığı- yazılıdır 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu,
serbest bölgelerin faaliyete geçirilmesinden itibaren on yıl süre ile
uygulanamayacak olan hükümlerinden arabuluculukla ilgili olanları 22., 23. ve
34. maddelerinde, "grev ve lokavta" ilişkin bulunanları ise 25-47.
maddelerinde düzenlenmiştir.
Grevin serbest bölgelerde on yıl süre ile uygulanmasını engelleyen
ve bu süre içinde toplu iş sözleşmesi üzerinde çıkacak menfaat
uyuşmazlıklarının Yüksek Hakem Kurulunca hallini öngören geçici madde hükmü,
Anayasanın 54. maddesinin beşinci fıkrasındaki "grev ve lokavtın
yasaklandığı hallerde . uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür"
şeklindeki kuralının değişik tarzda ifadesinden iba-rettir. Öte yandan grev
hakkının bulunmadığı yerde lokavt ve arabuluculuktan da söz edilemez. Şu halde;
çözümlenmesi gereken sorun serbest bölgelerde on yıllık süre ile greve ilişkin
hükümlerin uygulanmamasının Anayasa kuralları karşısındaki durumudur.
Toplu pazarlık sistemi içerisinde ortaya çıkan iş
uyuşmazlıklarının çözümünde değişik hukuki düzenlemelere gidilmiştir.
Devletin ekonomik düzeni tamamen kendi kontrolü altında tuttuğu
ülkelerde çoğu kez grev ve lokavt yasaklanmıştır. Bu sistemde taraflar kanunla
görevlendirilmiş olan Hakem Kurullarına başvurabilirler. Bu kurulların
kararları kesindir.
Bazı ülkelerde yasa koyucu uyuşmazlığın çözümünde tarafları grev
ve lokavta başvurabilmekte tamamiyle serbest bırakmıştır. Bu sistemde
uyuşmazlık tarafların kendi kendilerine anlaşabildikleri her yolla
giderilebilmektedir.
Kimi ülkelerde ise grev ve lokavt yasaklanmamış ancak tarafların
bu yola başvurabilmeleri bazı barışçı yolların denenmesine ve buna rağmen
uyuşmazlığın giderilememiş olması koşuluna bağlı tutulmuştur.
Ülkemizde halen kanunla sınırlandırılmış grev ve lokavt serbestisi
geçerlidir. Anayasanın 54. maddesinde işçilere grev ve işverenlere lokavta
başvurma olanağı tanınmış bunların usul ve şartları ile kapsam ve
istisnalarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununda da yürürlükten kaldırdığı 275 sayılı
Kanunda olduğu gibi grev ve lokavta başvurmadan önce arabuluculuk aşamasından
geçme zorunluğu yani barışçı yolların denenmesine rağmen uyuşmazlığın
giderilememiş olması öngörülmüştür.
Grev ve lokavta ilişkin yasal sınırlamalardan biri; bu yollara
ancak menfaat uyuşmazlıklarında gidilebilmesi diğerleri ise grev ve lokavtın
kesin olarak yasaklandığı işler ve işyerleri ile geçici olarak yasaklanmasını
gerektiren durumlardır. Ayrıca grev ve lokavtın ertelenmesine ilişkin esaslara
da yasada yer verilmiştir. Grev ve lokavtın yasaklandığı işler ve yerlerdeki
uyuşmazlıklarda Anayasanın 54. maddesinin beşinci fıkrasına uygun olarak
zorunlu hakem kuruluşu olan Yüksek Hakem Kuruluna başvurulabilecektir.
Dava konusu geçici 1. maddede öngörülen ve serbest bölgelerde
çalışanların grev hakkını ve işverenlerin lokavta başvurmalarını on yıl süre
ile yasaklayan, başka bir deyimle askıya alan hüküm 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 31. maddesinde sıralanmış bulunan savaş
hali; genel ve kısmi seferberlik süresince grev ve lokavtı yasaklayan; yangın,
su baskını, toprak ve çığ kayması veya depremlerin sebebiyet verdiği ve genel
hayatı felce uğratan felaket hallerinde, bu hallerin vukuu bulduğu yerlere
inhisar etmek ve bu hallerin devamı süresince yürürlükte kalmak üzere Bakanlar
Kurulunca gerekli görülen işyerleri veya işkollarında grev ve lokavtın
yasaklanmasına olanak sağlayan hükümlere benzemektedir. Söz konusu hakların
sınırlandırılmasının anayasal dayanağı ise Anayasada, grev hakkı ve lokavtı
düzenleyen 54. madde ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması kenar
başlıklı 13. maddesi oluşturmaktadır.
Temel hak ve hürriyetlerin yerine göre sınırlandırılabilmesini
mümkün kılan 13. maddenin ilk fıkrasında, a) Devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünün, b) Milli egemenliğin, c) Cumhuriyetin, d) Milli
güvenliğin, e) Kamu düzeninin, f) Genel asayişin, g) Kamu yararının, h) Genel
ahlakın ve i) Genel sağlığın korunması amacına bağlı olarak genel nitelikteki
sınırlama nedenleri belirlenmiştir. Ayrıca Anayasanın kimi haklar ve özgürlüklerle
ilgili özel maddelerinde de bu genel sınırlama nedenlerine ek olarak özel
sınırlama nedenlerine yer verilmiştir. Örneğin; düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti ile ilgili olarak 26. maddede suçların önlenmesi, meslek sırrının
korunması, yargılama görevinin amacına uygun biçimde yerine getirilmesi
maksadıyla yapılan sınırlamalar özel sınırlama sebeplerinden bazılarına tipik
birer örnek teşkil ederler. Belli bir hak veya özgürlüğün bu genel ve özel
sınırlama nedenlerinden biri ya da birkaçı ile sınırlandırılabilmesi mümkün
bulunmaktadır.
Genel nitelikteki bu sınırlama nedenlerinin herhangi bir hak ve
hürriyet konusunda uygulanabilmesi o hak ya da özgürlüğe ait maddede ayrıca
öngörülmüş olması gibi bir koşula bağlı değildir. Maddede o hak ve hürriyet
için hiçbir sınırlama nedeni gösterilmemiş olması o hak ve hürriyetin hiçbir
nedenle sınırlanamayacağı anlamına da gelmez. 13. maddenin birinci fıkrasında
"kanunla" denilmek suretiyle hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasının münhasıran yasama tasarrufuyla mümkün olabileceğine işaret
edilmiştir. Başka bir anlatımla bu genel sınırlama sebeplerinden hangilerinin
hangi temel hak ve hürriyet için sınırlama nedeni olabileceğini kanun göstermiş
olacaktır.
Hakların ve özgürlüklerin kısıtlanması ve sınırlandırılması
bakımından Anayasanın açıkça belirttiği durumlardan biri de Anayasanın 119.,
120., 121. ve 122. maddelerinde düzenlenmiş bulunan olağanüstü hallerle
sıkıyönetim ve savaş hallerinde yapılabilecek sınırlamalardır. Yasa Koyucu kimi
temel hak ve özgürlükler için gerektiğinde yukarıda sözü edilen sebeplere
dayanmak suretiyle demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı düşmeyecek
sınırlamalar getirebilecektir. Burada sözü edilen demokratik toplum düzeniyle
hiç kuşkusuz Anayasamızda gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla
belirlenen hukuk düzeninin kastedildiğinde duraksamaya yer yoktur.
Demokratik bir ülkede işçi ve işveren kuruluşları arasında ortaya
çıkan uyuşmazlığın çözümünde taraflara grev hakkı ve lokavtın tanınması rejimin
gereği olmakla beraber, yerine göre başvurulan bu mücadele araçlarının ulusal
ekonomi ve kamu düzenine olumsuz yönde etkileri nedeniyle bazı sınırlama ve
kısıtlamalara tabi tutulmaları da kaçınılmazdır.
Anayasanın grev hakkı ve lokavtı düzenleyen 54. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği
haller ve işyerleri kanunla düzenlenir" denilerek, bunların kimi
yasaklamalar ve sınırlamalara tabi tutulabileceğine işaret olunmuştur. Fıkrada
geçen "haller" sözcüğü ile dava dilekçesinde öne sürüldüğü gibi
sadece Anayasanın 119-122 maddelerinde yer alan olağanüstü haller ile
sıkıyönetim ve savaş halinin kastedilmediği, bunlarla beraber bu deyimle anılan
hakların geçici ya da sürekli olarak yasaklanabileceği tüm durumlar ifade
edilmek istenmiştir.
Serbest bölgelerin faaliyete geçmesinden itibaren geçici 1.
maddede on yıllık süre ile 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile arabuluculuk
hükümleri uygulanmaz denilirken ön planda serbest bölgelerin memlekete
sağlayacağı ekonomik yararların dikkate alındığında kuşku yoktur. Bu yolla
bölgedeki çalışma düzeninin kuruluş ve yatırım faaliyetlerinin yoğun olduğu ilk
on yıllık dönemin risklerden uzak istikrar içinde muhafaza edilmesi
amaçlanmıştır.
Söz konusu haklar bakımından getirilen geçici yasaklığın haklı
gerekçesini serbest bölgelerin kurulup yerleşmesindeki kamusal çıkarlar
oluşturmaktadır, böyle bir nedene dayalı olarak Yasa Koyucunun ülke düzeyinde
çok sınırlı bir alanda grev, lokavt ve arabuluculuk gibi işçi ve işveren
haklarının kullanılmasını belirli bir süre askıya almış olmasının demokratik
toplum düzeninin gerekleriyle çelişebileceği söylenemez.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle geçici madde hükmünün
Anayasaya aykırı bir yönü yoktur.
Yılmaz Aliefendioğlu bu görüşe katılmamıştır.
15- Yasanın Geçici 2. Maddesi Yönünden :
Bütün hükümlerinin iptali istenilen Serbest Bölgeler Kanununa göre
kurulmak durumunda bulunan bir serbest bölgenin kuruluşu ve faaliyete geçişi
oldukça uzun birzamanaihtiyaç göstermektedir. Geçici 2. madde ile Yasanın
bu bölgede hangi tarihten itibaren uygulanmaya başlanacağı belirlenmiştir.
Maddeye göre bir serbest bölge için Yasanın orada uygulanması o serbest
bölgenin faaliyete geçmesi ile mümkün olacaktır. Faaliyete geçiş tarihi de
serbest bölge ajanını çevreleyen çit, kule ve kapı inşaatlarının tamamlanması
ve bölge müdürlüğü, polis ve gümrük birimlerinin göreve başlaması olarak
saptanmıştır. Maddenin Anayasaya aykırı bir yanı yoktur.
VI - SONUÇ :
6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu'nun;
a) 1., 2., 3., 8., 9., 10., 11., 12. ve 13. maddeleriyle 4.
maddesinin birinci, 5. maddesinin iki, üç ve dördüncü fıkraları, 6. maddesinin
birinci ve dördüncü fıkraları hükümleriyle geçici 2. maddesi Anayasa'ya aykırı
olmadığından iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
b) 4. maddesinin ikinci fıkrası Anayasa'ya aykırı olmadığından
iptal isteminin reddine, Yılmaz Aliefendioğlu ve Muammer Turan'ın karşıoyları
ve oyçokluğuyla;
c) 5. maddesinin ilk fıkrası Anayasa'ya aykırı bulunmadığından
iptal isteminin reddine, Muammer Turan'ın karşıoyuyla ve oyçokluğuyla;
d) 6. maddesinin 2. ve 3. fıkraları Anayasa'ya aykırı
bulunmadığından iptal isteminin reddine, Yılmaz Aliefendioğlu'nun maddenin
ikinci fıkrasının, Muammer Turan'ın ise üçüncü fıkrasının iptali gerektiği
yolundaki karşıoyları ve oyçokluğuyla;
e) 7. maddesi Anayasa'ya aykırı olmadığından iptal isteminin
reddine, Yılmaz Aliefendioğlu ve Muammer Turan'ın madde hakkındaki iptal
isteminin kabulü gerektiği, Mehmet Çınarlı'nın maddenin ikinci fıkrasının (a)
bendinin keza iptali gerektiği yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
f) Geçici 1. maddesi Anayasa'ya aykırı olmadığından iptal
isteminin reddine, Yılmaz Aliefendioğlu'nun maddenin iptali gerektiği yolundaki
karşıoyuyla ve oyçokluğuyla;
6.10.1986 gününde karar verildi.
Başkan
Orhan
ONAR
|
Başkanvekili
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selâhattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
1- 3218 sayılı Serbest Bölgeler Yasası'nın 4. maddesinin ikinci
fıkrasında, "Fiyat, kalite ve standartlarla ilgili olarak kamu kurum ve
kuruluşlarına kanunlarla ve diğer mevzuatla verilen yetkiler serbest bölgelerde
uygulanmaz" denilmektedir. Bu hükümle, kamu kurum ve kuruluşlarına
yasaların verdiği denetim yetkisi bu bölgede geçerliğini kaybetmektedir.
Serbest bölgeler, gümrük hattı dışında bulunsalar da millî
sınırlar içinde kalan bölgelerdir. Anayasa'nın öngördüğü hükümlerin bu
bölgelerde aynen geçerli olması ülke üzerindeki egemenlik kavramının gereğidir.
Anayasa'nın 167. maddesi, piyasanın denetimi ve dış ticaretin
düzenlenmesini; 172. maddesi tüketiciyi koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler
almayı, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmeyi devlete
görev olarak vermiştir. Devletin, ülke üzerindeki bir bölgede, bir yasayla, bu
görevlerinden kurtulabilmesi ve bölgede fiyat, kalite ve standartlarla ilgili
denetim yetkilerinden vazgeçmesi Anayasaya aykırı düşer. Devlet serbest piyasa ortamını,
ticari ahlakın ve güvenliğin korunduğu ve kollandığı bir ortamda
gerçekleştirmek durumundadır. Her türlü çürük malın, yanıltma ve aldatma
esasına göre işleyen bir piyasa ortamda çeşitli etiketlerle satılması ve
ülkenin öteki kesimlerine ithal edilebilmesi, Anayasa'nın öngördüğü tüketicinin
korunması hükmüyle bağdaşmaz.
2- Dava konusu 3218 sayılı Yasanın 6. maddesinin ikinci fıkrası
serbest bölgelerde ".vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükelleflerine
dair mevzuat hükümleri uygulanmaz" hükmünü getirmiştir. Bu fıkraya göre
devlet, ülkenin öteki kesimlerinde yaşayan vatandaş ve yabancılar için
getirdiği her türlü vergi, resim, harç ve kambiyo yükümünden, bu bölgede
bulunanları ve bu bölgede görülen işlemleri hariç tutmakta, vergi yasalarının
bu bölgede uygulanmasından süresiz vazgeçmektedir. Başka bir deyişle, bu
fıkrayla, bu bölgede kazananlar ve işlem yapanlar için çok önemli bir ayrıcalık
getirilmektedir.
Vergi, devletin tek taraflı iradesiyle zoralım gücüne dayanarak
vatandaşlar ve ülkede yaşayan yabancılar üzerine yüklediği kamu alacağıdır.
Vergilendirme yetkisi, kaynağını egemenlik hakkından almakta ve bir toprak
üzerindeki egemenliğin en önemli ölçütlerinden birini oluşturmaktadır.
Anayasa'nın 73. maddesinde "Herkes, kamu giderlerini karşılamak
üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür" denilmektedir. Herkes
sözcüğü, vergi yasalarının vergiyi bağladıkları olayla veya hukuksal durumla
ilgi kuran kişiler (vatandaşlar ve ülkedeki yabancılar) anlamına gelir.
Anayasa'nın bu maddesine göre, herkes malî gücüne göre vergi ödemelidir. Dava
konusu maddedeki söz konusu fıkra ise, serbest bölgelerde vergi yasalarının
uygulanmasını önlemekte ve bu bölgelerde yaşayanları ve yapılan işlemleri
vergi, resim, harç ve kambiyo yükümlülükleri dışında bırakmaktadır. Bu durum
Anayasa'nın 73. maddesine ve yasa önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10.
maddesinin "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz" biçimindeki kuralına aykırı düşer.
3- Dava konusu Yasanın 7. maddesi, Serbest Bölgelerin kurulması,
bakım ve onarımı, geliştirilmesi, ilgili araştırma eğitim ve sosyal tesislerin
yapılması ve Türkiye'den mal alımlarının teşviki maksadıyla TC. Merkez Bankası
nezdinde Başbakanlık Yönetiminde bir fon kurulmasını öngörmüş ve fondan
yapılacak harcamalara ait usul ve esasların yönetmelikte belirleneceğini hükme
bağlamıştır. Fonun kaynağını oluşturan ücret ve ödemeler bir hizmet karşılığı
olmaması ve tek taraflı kamu iradesiyle yükletilmeleri nedeniyle vergi benzeri
malî yükümlülük niteliğindedir. Bunların harcanmaları Anayasa'nın 161 -163.
maddesindeki usul ve esaslar çerçevesinde olmalıdır. Anayasa'nın 161. maddesine
göre, Devletin ve Kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin
harcamaları, yıllık bütçelerle yapılır. Halbuki, söz konusu madde, Anayasa'nın
bu kuralına aykırı olarak vergi gelirlerini bütçe dışında fona aktarmakta ve
harcamalara ait usul ve esasların yönetmelikle belirlenmesini öngörmektedir.
Serbest bölge uygulaması, Anayasa'nın 161. maddede getirilen "kanun,
kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve
hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir" biçimindeki hüküm kapsamıma
girmemektedir. Çünkü bu uygulama kalkınma planlarının öngördüğü bir yatırım, iş
ve hizmet olmadığı gibi, belli bir süreyle sınırlı bir iş de değildir. Kaldı
ki, Anayasa'nın bu hükmüne göre, özel süre ve usullerin yasayla konulması
gerekmektedir. Halbuki dava konusu madde fondan yapılacak harcamaları yasaya
değil, "yönetmeliğe" bırakmaktadır. Nitekim Anayasa'nın 163. maddesi,
bütçe yasasına göre bile, harcanabilecek miktar sınırının Bakanlar Kurulu
kararıyla aşılabilmesine olanak tanımamıştır. Bütçe yasasıyla Bakanlar Kuruluna
tanınmayan bu yetkinin, kimi kamu alacaklarını içeren bütçe dışı bir fonda
yönetmeliğe bırakılması Anayasaya uygun düşmez.
4- Dava konusu yasa geçici madde 1'e göre, serbest bölgenin
faaliyete geçmesinden itibaren on yıl süreyle 2822 sayılı Yasanın, grev ve
lokavt ile arabuluculuk hükümleri uygulanmayacak, bu süre içinde toplu iş
sözleşmesi üzerine çıkacak menfaat uyuşmazlıkları Yüksek Hakem Kurulunca karara
bağlanacaktır. Bu hükme göre, serbest bölgelerde on yıl için grev, lokavt ve
arabuluculuk uygulamaları yasaklanmaktadır.
Anayasa'nın 54. maddesinde, toplu iş sözleşmelerinin yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Böylece grev Anayasal hak olarak işçilere verilmiştir.
Anayasa'nın bu maddesindeki, bu hakkın kullanılmasının ve işverenin lokavta
başvurmasının usul ve şartları ile kapsam ve istisnalar kanunla
düzenlenir" biçimindeki hüküm ile, grev hakkının ve lokavtın
kullanılmasının özel yasasına göre yapılacağı belirlenmiştir. Her ne kadar,
Anayasa'nın aynı maddesinin dördüncü fıkrasında "Grev ve lokavtın
yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve işyerleri kanunla
düzenlenir" hükmü bulunmakta ise de, bu hüküm yasaklama ve ertelemenin
yapılacağı "haller ve iş yerleri" içindir. Anayasa, ülkenin sadece
bazı bölgelerinde grev ve lokavt yasağı getirilebileceğine ilişkin bir kural
içermektedir.
Kaldı ki, Anayasa'nın 54. maddesinde öngörülen Grev ve Lokavt
yasağı ya da ertelemesi, Anayasa'nın öngördüğü grev hakkına ve lokavta
getirilen özel sınırlama niteliğindedir. Anayasa'nın 13. maddesine göre, temel
hak ve özgürlüklerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında
kullanılamaz. Bu durumda Anayasa'nın 54. maddesinin öngördüğü grev ve lokavt
yasağı ya da ertelemesi, haklı nedenlerinde bulunması halinde başvurulabilecek
ancak, "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı düşmeyecek"
bir özel sınırlama hükmü olarak düşünülebilir. Bu da ancak, haklı nedenleri
içeren çok kısa süreli bir yasaklama ve erteleme olabilir. Dava konusu yasa,
grev ve lokavtı 10 yıl gibi çok uzun bir süre yasaklamakla ya da bu süre içinde
grev ve lokavt uygulamasını bu bölge yönünden ortadan kaldırmakla, Anayasa'nın
54. ve 13. maddelerine; ve grev ve lokavt açısından serbest bölge içindekilerle
ülkenin öteki yerlerinde farklı bir uygulamaya neden olması nedeniyle
Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Yasanın
4. maddesinin ikinci fıkrası ile 6. maddesinin ikinci fıkrasının; 7. maddesinin
ve geçici 1. maddesinin Anayasa'ya aykırı oldukları ve iptalleri gerektiği oyu
ile verilen karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
I- Dava konusu 6.6.1985 günlü, 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanununun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında : "Fiyat, kalite ve
standartlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarına kanunla ve diğer
mevzuatla verilen yetkiler serbest bölgelerde uygulanmaz" denilmektedir.
Bilim ve tekniğin gelişmesiyle birlikte mal ve hizmet çeşitleri de
artmakta ve kaliteleri de değişmektedir. Konunun uzmanları dahi kalite
değişikliklerini ayırt edememekte; çok zaman kalitenin saptanması uzun boylu
kimyasal ve fiziksel laboratuar incelemesini gerektirmektedir. Ekonomik ve
sosyal koşullar da mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini
engellemekte; işin hilesine kaçılmasını doğurmakta; bu hususlar ise özellikle
tüketicinin korunmasını ve aydınlatılmasını bir zaruret olarak ortaya
çıkarmaktadır. Hemen bütün devletler, fiyat, kalite ve standartlar saptamakta
hatta bunlar uluslararası antlaşmalara konu olmaktadır. Kalite ve fiyat
kontrolü iyi işleyen yerlerde güven duygusu da artmakta, bu da dış ticaretin
gelişmesini de sağlamaktadır.
Bizim Anayasamızda "Piyasaların denetimi ve dış ticaretin
düzenlenmesi", "Tüketicilerin korunması" başlıkları altında, 167
ve 172 inci maddelerinde : "Devlet . mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı
ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır",
"Devlet tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alır"
hükümlerini koymuştur. Dolayısıyla Kanunun 4/2 nci maddesi, Anayasanın
özellikle bu hükümlerine aykırı düşmektedir.
II- Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında : "Serbest
bölge ilan edilen yerlerde ihtiyaç duyulacak arazi ve tesisler Kamulaştırma
Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir" hükmü yer almıştır.
Özel teşebbüslerin tesisleri de Kanundaki "tesisler"
sözcüğünün kapsamına sokulabilir. Halbuki Anayasa özel teşebbüsleri kamulaştırma
kapsamı dışında tutmuş, bunların ancak devletleştirilebileceğini öngörmüştür.
Yani Kanundaki "tesisler" hükmü Anayasanın "Devletleştirme"
başlıklı 47 nci maddesinin "Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel
teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir"
kuralına aykırı bulunmaktadır.
III- Kanunun 6/3 üncü maddesi "işleticiler ve kullanıcılar
yatırım ve üretim safhalarında Bakanlar Kurulunca belirtilecek teşviklerden
yararlanırlar" hükmünü taşımaktadır.
Buradaki "teşvikler" sözcüğüne göre Kanunlarda
belirtilenlerin dışındaki teşviklerin de Bakanlar Kurulunca belirtilebilmesi ve
serbest bölgelerdeki işleticiler ve kullanıcıların bu teşviklerden
yararlandırılması mümkün kılınmaktadır. Halbuki Anayasanın özellikle Vergi
Ödevi başlıklı 73 üncü maddesine göre "Vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır" Teşvikler
yükümlülüğün kaldırılması sonucunu da doğurduğundan, Bakanlar Kuruluna kanunda
olmayan teşvik yetkisinin tanınması Anayasaya aykırıdır.
IV - Kanunun 7 nci maddesinde : "Serbest bölgelerin
kurulması, bakım ve onarımı, geliştirilmesi, ilgili araştırma, eğitim ve sosyal
tesislerin yapılması, kullanıcıların ve Türkiye'den mal alımlarının teşviki
maksadıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde Serbest Bölgeler Tesis ve
Geliştirme Fonu kurulmuştur.
Fonun kaynakları;
a) Faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı ödenecek ücretler,
b) Bölgeye getirilen malların CİF, çıkarılan malların FOB
değerleri üzerinden peşin olmak üzere, binde 5 oranında ödenecek ücretler,
c) Serbest bölgeyi işleten gerçek veya tüzelkişilerle yapılacak
sözleşmelerde yer alacak ödemeler,
d) Diğer gelirlerdir.
Serbest bölgelere Türkiye'den getirilen mallar ile yatırım ve
tesis safhasında kullanılan mallar, bakım ve onarım maksadıyla bölgelere
getirilen araç, gereç ve ekipmanlar, bu maddenin (b) bendi hükmü uyarınca bir
ücrete tabi tutulmaz.
Fona tahsilat ile fondan yapılacak harcamalara ait usul ve esaslar
yönetmelikte belirlenir. Bu fon Başbakanlık tarafından yönetilir.
Fonun denetimi, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca
yapılır" hükümleri vardır.
221984 günlü, 2976 sayılı "Dış Ticaretin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun"a ve 2921984 günlü, 2983 sayılı "Tasarrufların Teşviki
ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun"a karşı açılan
davalar dolayısıyla yazdığım muhalefet şerhlerimde geniş ve ayrıntılı bir
şekilde belirttiğim üzere (1761985 günlü, 18787 sayılı ve 26.6.1985 günlü,
18793 sayılı Resmî Gazetelerde yayımlanmıştır) :
A) "Faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı ödenecek
ücretlerin "vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerden olduğunda
şüphe edilemez. Buna rağmen hiçbir sınır konmadan tahsilat usul ve esaslarının
yönetmeliğe bırakılması Anayasanın 73 üncü maddesindeki : "Vergi, resim,
harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve
kaldırılır" hükmüne aykırıdır.
B) "Serbest Bölgeleri Tesis ve Geliştirme Fonu" adıyla
bütçe dışı bir fon oluşturulması, bu fona gerek vergilerden gerekse vergi dışı
devletin kaynaklarından gelir sağlanıp "yapılacak harcamalara ait usul ve
esaslar"m da yönetmelikte belirleneceğine ve yönetiminin Başbakanlığa ait
olacağına dair hükümler de, Fonun yönetim ve denetimini Sayıştay ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinden uzaklaştırdığı için Anayasanın 160-165 inci
maddelerine aykırıdır.
Başlıca bu nedenlerle karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Serbest Bölgeler Kanunu'nun 7. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde "Faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı ödenecek ücretlerde,
bu madde ile kurulması kabul edilen fonun kaynakları arasında gösterilmiştir.
Sözü geçen bentte, faaliyet ruhsatı ve izin belgesi karşılığı
alınacak paraya ücret adı verilmişse de, bu para harç mahiyetindedir ve Harçlar
Kanunu gereğince tahsil edilen ruhsatname harçlarından farksızdır.
Serbest bölgeler Kanunu'nun 6. maddesinde "Bu bölgelerde
vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümleri
uygulanmaz" denildiğinden, 7. maddenin (a) bendiyle getirilen
"faaliyet ruhsatı ve izin belgesi" harcının ne miktarda veya hangi
ölçülere göre ödeneceğinin kanun metninde gösterilmesi gerekirdi.
Sözü geçen Kanunla bu yolda bir hüküm getirilmemiş, "Fona
tahsilat ile fondan yapılacak harcamalara ait usul ve esaslar yönetmelikte
belirtilir" denilmekle yetinilmiştir.
Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında : "Vergi, resim,
harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve
kaldırılır" denilmekte, 7. maddesinde de, yasama yetkisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi'ne ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği açıklanmış
bulunmaktadır.
Dava konusu Kanunun 7. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendiyle,
miktarı veya üst sınırı kanunla tesbit edilmeyen, harç mahiyetinde bir
mükellefiyet getirilmiş bulunduğundan, bu bent hükmü Anayasa'nın yukarıda
zikredilen 73. ve 7. maddelerine aykırı düşmektedir.
Bu itibarla, sözü geçen bent hükmünün Anayasa'ya aykırılığı
sebebiyle iptali gerekeceğinden, kararın bu bentle ilgili kısmına katılmıyorum.