ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1984/9
Karar Sayısı: 1985/4
Karar Günü: 18/2/1985
R.G. Tarih-Sayı :26.06.1985-18793
Davacı: T.B.M.M. Anamuhalefet Partisi (Halkçı Parti) Grubu adına
Grup Başkanı Necdet Calp
İptal Davasının Konusu : 29/2/1884 günlü, 2983 sayılı
Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanunun,
2., 4., 13. ve 15. maddeleriyle 8. maddenin son fıkrasının ve 10. maddesinin a,
e, f, g ve h bentlerinin Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali istemidir.
II - METİNLER :
A. - 29/2/1984 günlü, 2983 sayılı Kanunun iptali istenilen
hükümleri :
" Madde 2. - Bu Kanun, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu
İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri dahil) ait ve 3 üncü
maddede tanımlanan her nev'i altyapı tesisi ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve
İktisadi Devlet Teşekküllerine ait tesisler için münferit Olarak veya bir grup
halinde "Gelir Ortaklığı Senedi" ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve
İktisadi Devlet Teşekkülleri için "Hisse Senedi" çıkarılması ve
işletme hakkı verilmesine dair hükümleri kapsar.,"
Madde 4. - Gelir ortaklığı senetleri, hisse senetleri ve işletme
hakları ile altyapı tesislerinin işletilmesinden sağlanan gelirler ilgili
kuruluşların bütçeleri dışında T.C. Merkez Bankasında kurulacak Kamu Ortaklığı
Fonunda toplanır."
Madde 6. - ................
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun çalışma usul ve esasları,
bu Kurul tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle tespit edilir."
" Madde 10. - ..............
a) Gelir ortaklığı senedi, hisse senedi çıkarılmasını ve işletme
hakkı verilmesini kararlaştırmak,
..............
e) Çıkarılacak gelir ortaklığı senetleri ve hisse senetlerinin
adedi, değeri ve bunlarla ilgili diğer hususları karara bağlamak.
f) Tesisler hakiki ve hükmi şahısların işletmesi ve bunun şartları
hakkında karar vermek,
g) Gelir ortaklığı senedi ile gelirleri satılacak altyapı
tesislerinin tarifi ve ücretlerini tesbit etmek,
h) Altyapı tesislerinin işletme, bakım, onarım, idame ve benzeri
her türlü masraflarının ilgili idarelerce bu fondan karşılanması hakkında
esasları tespit etmek,
........... "
" Madde 13. - Bu Kanunla yapılması öngörülen işler de 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 832 sayılı
Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz."
Madde 15. - Kamu Ortaklığı Fonunun denetimi 20/10/19 3 tarih ve 72
sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname
esaslarına tabidir."
B - Dayanılan Anayasa Kuralı :
" Başlangıç - Ebedi Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve
kutsal Türk Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş
bölücü ve yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekatı sonucunda, Türk
Milletinin meşrû temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Milli
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA :
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
ATATÜRK'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri
doğrultusunda;
- Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddi ve manevi
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan hiç
bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün
ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve
manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca, Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli
sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARLARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur:
"Madde 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarınasaygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
"Madde 5. - Devletin temel amaç ve görevleri; Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın, maddi ve manevi varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
"Madde 6. - Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk
Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları
eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
"Madde 7. - Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
Madde 73 - Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının
sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık,
istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği
yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna
verilebilir."
"Madde 67. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek, Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek
ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek; milletlerarası
andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anayasanın 14 üncü maddesindeki
fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel ve özel af ilanına,
mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesine karar
vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve
görevleri yerine getirmektir.
"Madde 123. - İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve
kanunla düzenlenir.
İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden
yönetim esaslarına dayanır.
Kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulur."
"Madde 124. - Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri,
kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını
sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler
çıkarabilirler.
Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazete'de yayımlanacağı kanunda
belirlenir:
"Madde 180. - Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla
görevlidir. Sayıştayın kesin hükümleri hakkında ilgililer yazılı bildirim
tarihinden itibaren onbeş gün içinde bir kereye mahsus olmak üzere karar
düzeltilmesi isteminde bulunabilirler. Bu kararlar dolayısıyla idari yargı
yoluna başvurulmaz.
Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile
Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.
Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının
nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer
özlük işleri, Başkan ve üyelerin teminatı kanunla düzenlenir.
Silahlı Kuvvetler elinde bulunan Devlet Mallarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetlenmesi usulleri, Milli Savunma hizmetlerinin
gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir.
"Madde 161. - Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri
dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları; yıllık bütçelerle yapılır.
Mali yıl başlangıcı ile genel ve katma bütçelerin nasıl
hazırlanacağı ve uygulanacağı kanunla belirlenir.
Kanun, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir.
Bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamaz."
"Madde 163. - ... Cari yıl bütçesindeki ödenek artışını
öngören değişiklik tasarılarında ve cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük
getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde, belirtilen giderleri
karşılayabilecek mali kaynak gösterilmesi zorunludur."
"Madde 168. - Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.
Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir.
Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve
tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle
yapılması, kanunun açık imine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması
gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve
müeyyideler kanunda gösterilir."
III - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/5/1984
gününde; Ahmet H. Boyacıoğlu, H. Semih Özmert, Necdet Darıcıoğlu, Hüseyin
Karamüstantıkoğlu,; Kenan Terzioğlu, Yılmaz Aliefendioğlu, Yekta Güngör Özden,
Orhan Onar, Muammer Turan, Mehmet. Çınarlı, Selahattin Metin, Servet Tüzün,
Mahmut C. Cuhruk, Osman Mikdat Kılıç ve Mithat Özok'un katılmalarıyla yapılan
ilk inceleme toplantısında :
Kimi maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali dava
edilen 29 Şubat 1984 günlü, 2983 sayılı "Tasarrufların Teşviki ve Kamu
Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun"un 17 Mart 1984 günlü, 18344
sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı; dava dilekçesinin 15/5/1984 gününde
Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği'nce kaleme havale edilip 544 sıra ve
1984/9 esas sayısını alarak l0/11/1983 günlü, 2948 sayılı Yasanın 27. maddesi
gereğince davanın bu tarihte ve süresi içinde açıldığı, Halkçı Parti,
Anamuhalefet Partisi olup Grup Genel Kurulu'nun üye tamsayısının salt çoğunluğu
ile iptal davasının açılmasına karar aldığı, böylece dosyada eksiklik
bulunmadığı anlaşıldığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
IV - ESASIN İNCELENMESİ :
Dava dilekçesi, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen kanun
ve iptal davasına dayanak yapılan Anayasa hükümleri, bunlarla ilgili
gerekçeler, görüşme tutanakları ve öteki metinler incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
A - 2983 Sayılı Kanunla Getirilen Sistemin Esasları :
Anayasa'ya aykırılık sorunlarının incelenmesine geçmeden önce,
29/2/1984 günlü, 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının
Hızlandırılması Hakkındaki Kanunla, getirilen sistemin esaslarının belirlenmesi
gerekmektedir.
Dava konusu kanunun 1. maddesinde, amacın, istikrarlı ve güvenilir
gelir verilmesi suretiyle tasarrufları teşvik ederek sağlanacak ek finansman
kaynakları ile kamu yatırımlarını süratle gerçekleştirmek olduğu; 2.
maddesinde, kanunun, kamu kurum ve kuruluşlarına (Kamu İktisadi Kuruluşları ve
İktisadi Devlet Teşekkülleri dahil) ait ve 3. maddede tanımlanan her nev'i
altyapı tesisi ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerine
ait tesisler için münferit olarak veya bir grup halinde "Gelir Ortaklığı
Senedi" ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için
"Hisse Senedi" çıkarılması ve işletme hakkı verilmesine dair
hükümleri kapsadığı açıklanmakta; 3. maddesinde ise, kanunda geçen kavramların
tanımı yapılmaktadır. Bu tanımlara göre,
a) Altyapı tesisleri; köprü, baraj, elektrik santralı, karayolu,
demiryolu, telekomünikasyon sistemleri ile sivil kullanıma yönelik deniz ve
hava limanları ve benzerlerini,
b) Tesis; Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerine
(yurtdışındakiler de dahil) ait müessese, işletme, bağlı ortaklık ve
benzerlerini,
Müessese; sermayesinin tamamı bir İktisadi Devlet Teşekkülüne veya
Kamu İktisadi Kuruluşuna ait olup; ona bağlı işletme veya işletmeler
topluluğunu,
İşletme; müesseselerin ve bağlı ortaklıkların mal ve hizmet üretim
birimlerini,
Bağlı Ortaklık; sermayesinin % 50 veya daha fazlası İktisadi
Devlet Teşekküllerine veya Kamu İktisadi Kuruluşlarına ait olan işletme ve
işletmeler topluluğunu,
c) Gelir Ortaklığı Senedi; Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu
İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri dahil) altyapı
tesislerinin gelirlerine hakiki ve hükmi şahısların ortak olması için
çıkarılacak senetleri,
d) Hisse senedi; tesislere ait hakiki ve hükmi şahısların ortak olması
için çıkarılacak hisse senetlerini,
e) İşletme hakkı; tesislerin belirli süre ve şartlar dahilinde
hakiki ve hükmi şahıslar tarafından işletilmesini ve varsa mamullerinin
pazarlama ve dağıtımının yapılmasını ifade etmektedir.
Kanunun 6. maddesiyle, Başbakanın veya görevlendireceği bir bakan
başkanlığında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu; 7. maddesiyle de bu kurulun
sekreterya hizmetlerini yürütmek ve Kurulca, alınan kararları icra etmekle
görevli Başbakanlığa bağlı Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı
kurulmuştur. Kanunda her iki organın görevleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun görevleri arasında
özellikle dava yönünden önem arzeden, "hisse senedi çıkarılmasını ve
işletme hakkı verilmesini kararlaştırmak" görevi de bulunmaktadır.
Bu itibarla, gerek dava konusu Kanunun 2. maddesinde yer alan ve
gerek yukarıda anılan Kurulun görevler arasında zikredilen Kamu İktisadi
Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için "hisse senedi"
çıkarılması ve işletme hakkı verilmesi deyimlerinden neyin amaçlandığını, bir
başka anlatımla Kanunun tanıdığı yetkinin ve Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulu'na yüklediği görevin anlam ve kapsamların açıklıkla belirlenmesi
gerekir. Bunun için; 19/10/1983 günlü, 2929 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleri
ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun ve bu Kanunu yürürlükten kaldıran
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerinin incelenmesinde zaruret vardır.
19/l0/1983 günlü, 2929 sayılı Kanunun kapsam ve amaç başlıklı
maddesinin 1. bendi şöyledir :
"- Bu Kanun, iktisadi devlet teşekkülleri ile kamu iktisadi
kuruluşlarını ve bunların müesseselerini, bağlı ortaklıklarını ve iştiraklerini
kapsar."
Müesseselerin kuruluşunu düzenleyen 15. maddenin 5. bendinde
müesseselerin, teşekkül yönetim kurulunun kararı ve ilgili bakanlığın önerisi
üzerine Bakanlar Kurulu tarafından bağlı ortaklık haline getirilebileceği
öngörülmüştür.
22. maddesinde, bağlı ortaklıkların, bir müessesenin bağlı
ortaklık haline getirilmesi; teşekkülün iştiraklerdeki hissesinin 50'nin üstüne
çıkması; teşekkülün; sermayesinde % 50'den fazla hisseye sahip olduğu yeni bir
şirket kurulması şeklinde oluşacağı ve bağlı ortaklıkların Bakanlar Kurulu
kararı ile kurulacağı hükümlerine yer verilmiştir.
Teşekküller, müesseseler ve bağlı ortaklıkların tasfiyesini
düzenleyen 37. maddede; kuruluş amaçları ortadan kalkmış olan teşekküller ve
müesseselerin kuruluşlarındaki usule göre tasfiye olunacağı bağlı ortaklıklarda
teşekküle ait hisse senetlerinin devrine Bakanlar Kurulunca karar verileceği ve
bağlı ortaklıkların tasfiyesinin özel hukuk hükümlerine tabi olacağı; ancak
teşekkül yönetim kurulunun tasfiye kararı vermeden önce Bakanlar Kurulundan
izin alacağı hususları hükme bağlanmıştır.
56. maddenin 6. bendinde, Kamu İktisadi Kuruluşlarına bu madde de
belirlenenler dışında, İktisadi Devlet Teşekküllerine ait mali hükümlerle
tasfiye ve denetim hükümlerinin uygulanacağı tasrih edilmiştir.
Kamu İktisadi Teşekküllerini yeniden düzenleyen 233 sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin konuyla
ilgili olanları, hukuki durumu daha, belirgin bir biçimde ortaya koymaktadır.
Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsam ve amacını gösteren 1. maddesi, içerdiği
hükümler yönünden ikinci fıkrasının "d" bendi hükmü dışında 2929
sayılı Kanunun kapsam ve amaç maddesinin aynıdır. Sözü edilen bentle; İktisadi
Devlet Teşekküllerinde ve Kamu İktisadi Kuruluşlarında ve bunların müesseseleri
ile bağlı ortaklarında, 17/4/1984 tarih ve 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve
Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki Kanunun uygulanması ile ilgili
işbirliği ve koordinasyon esasları metne eklenmiştir.
Kavramların tanımı bakımından Kanun Hükmünde Kararnameyle 2929
sayılı Kanun arasında farklılık bulunmamaktadır.
Kanun Hükmünde Kararnamenin müesseselerin kuruluşu ile ilgili 15.
maddesinin 7. bendinde, müesseselerin, teşebbüs yönetim kurulunun görüşü
alınarak ilgili bakanlığın teklifi üzerine Koordinasyon Kurulunun kararı ile
bağlı ortaklık veya iştirak haline getirilebileceği;
Bağlı ortaklıkların kuruluşunu düzenleyen 22. maddesinde, bağlı
ortaklığın, bir müessesenin bağlı ortaklık haline getirilmesi, teşebbüsün
iştiraklerdeki hissesinin % 50'nin üstüne çıkması, teşebbüsün sermayesinde %
50'den fazla hisseye sahip olduğu yeni bir şirket kurulması şeklinde oluşacağı
ve mevcut müesseselerin veya işletmelerin bağlı ortaklık haline getirilmesinin
Koordinasyon Kurulunun kararı ile gerçekleşeceği belirtilmiştir.
Teşebbüsler, Müesseseler, Bağlı Ortaklıklar, İşletmeler ve
İşletmelerinin ve İştiraklerin Tasfiyesi veya Satılması başlıklı 38. maddesinde
ise şu hükümlere yer verilmiştir : "Bu Kanun Hükmünde Kararname
kapsamındaki teşebbüs, müessese, bağlı ortaklık, işletme, işletme birimlerinin
ve iştiraklerinin tasfiye, devir, satış ve işletme haklarının verilme kararı
koordinasyon kurulu tarafından alınır.
Tasfiye, devir, satış veyaişletme hakkının verilmesi, 2983 sayılı
Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki Kanunun
öngördüğü esaslara göre Kamu Ortaklığı Kurulu tarafından yürütülür..: "
Bütün bu mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden çıkan
sonuç şudur: Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi
Devlet Teşekkülleri dahil) ait her nev'i altyapı tesisi ile Kamu İktisadi
Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ait tesisler için münferit olarak
veya bir grup halinde "Gelir Ortaklığı Senedi" çıkarılmasında
"Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu" yetkilidir.
Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için,
hisse senedi çıkarılması ve işletme hakkı verilmesinde ise Toplu Konut ve Kamu
Ortaklığı Kurulu yetkili bulunmamaktadır. Daha açık bir ifadeyle, Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin veya bunlara bağlı müessese, bağlı ortaklık, işletme ve işletme
birimlerinin tasfiyesi, hakiki veya hükmi şahıslara devri, satışı ve işletme
haklarının verilmesi, 2929 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılmasından sonra
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 30. maddesine göre
yeniden oluşturulan ve kısa adı Koordinasyon Kurulu olan Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulunun yetkisi içinde bulunmaktadır. Bu kurulca, yukarıda,
zikrolunan konularda bir karar alındıktan sonra, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kuruluna, karar gereğini yerine getirmek üzere gerekli işlemleri yapmak görevi
düşmektedir.
Nitekim, Bakanlar Kurulunca, 27/8/1984 tarihinde yürürlüğe
konulması kararlaştırılan Kamu Ortaklığı Fonu Yönetmeliğinin, "Bağlı
ortaklıklar ve benzerlerinden kamu payları halka açılacak olanlar 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname esasları çerçevesinde Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kurulu tarafından tespit edilir" biçimindeki 16. maddesi;
Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu tarafından hakiki ve hükmi şahısların
ortaklığına açılmasına karar verilen müessese ve işletmeler, önce 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde bağlı ortaklık
şeklinde anonim şirket statüsüne getirirler" hükmünü içeren 17. maddesi ve
nihayet, işletme hakkı devredilecek tesisler, 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname esasları çerçevesinde Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu
tarafından tesbit edilir" şeklindeki 19. maddesi, bu konuda tereddüde yer
bırakmayacak açıklıktadır.
Hukuki durumun böylece ortaya konulmasından sonra, Anayasa'ya
aykırılık iddialarının incelenmesine geçilebilir.
B - 2983 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorunu
:
Davacı, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "Sosyal Hukuk
Devleti" ile Başlangıcındaki Atatürk ilkeleri arasında köklü bir bağlantı
bulunduğunu; sosyal devletin, diğer nitelikleri yanında ekonomik
yaklaşımlarında kamu girişimlerine ağırlık veren ve milli ekonomiyi bu
anlayışla düzenleyen bir devlet olduğunu, bu nedenle, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri ile Atatürk ilkeleri arasında, organik bir bağ bulunduğunu,
Anayasa'nın kimi maddelerinde Kamu İktisadi Teşebbüslerinin varlığının tescil
edildiğini; bu itibarla Devletin ekonomik faaliyetlerinin asli unsurunu teşkil
eden bu kuruluşların ve kuruluşlara bağlı tesislerin tümü ile eden
çıkarılmasının ve özel kesime devrinin mümkün bulunmadığını öne sürmektedir.
Ayrıca davacı, Anayasa'nın Başlangıç kısmının, Türk millî
menfaatlerine aykırı hiçbir mülahazanın koruma göremeyeceğini ve 5. maddesinin
Türk Milletinin bağımsızlığını vurguladığını, bu kavramların dar bir çerçeve
içerisinde yorumlanamıyacağını, bağımsızlığın siyasi olduğu kadar ekonomik
bağımsızlığıda içerdiğini; oysa Yasanın "nama muharrer" olmayan hisse
senetlerinin çıkarılmasına imkan tanımasıyla bunların, Devletin haberi olmadan
yabancıların eline geçmesine olanak verdiğini, bu nedenle iptali istenilen
maddenin Türk milli menfaatlerine ve Türk Milletinin bağımsızlığına ters
düştüğünü iddia etmektedir.
Davacının, iptali istenilen maddeye yönelttiği öteki iddialar
şöyle özetlenebilir : Altyapı tesislerinden alınan paralar birer ücret değil,
kendine özgü bir harç veya vergi niteliğindedir. Kanunun bu nitelikleri taşıyan
bir geliri özel kişilere bırakması Anayasa'nın 73. maddesine aykırıdır.
Katma bütçeli bir idare olan Karayolları Genel Müdürlüğünün
işlettiği Boğaz Köprüsünün gelirleri, anılan idareden ve dolayısıyla katma
bütçeden çıkarılacak, Merkez Bankasında ayrı bir "Fon"da
toplanacaktır. Oysa, Anayasa'nın 161. maddesi bütçe dışı bir fon tesisine imkan
vermemektedir.
Cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek nitelikte bir
tasarı ve teklifte mali kaynak gösterilmesini zorunlu kılan Anayasa'nın 163/2.
maddesi karşısında, gelecek yıl bütçesinin önemli bir yekün tutan gelirlerinin
elden çıkarılmasına olanak yoktur.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri veya bunlara bağlı müessese ve
işletmeler, üretilen bütün madenler veya bunların herhangi biri "Fon
Kurulu"nun alacağı bir kararla özel kişilere bırakılabilecektir.
Anayasa'nın 168. maddesi, tabii servetlerin işletilmesi sonucunu doğurması
nedeniyle bu kategoriye girecek müessese ve işletmelerin saptanmasını bir
kurulun takdir ve tercihine değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkaracağı
kanuna bırakmıştır.
2983 sayılı Kanunun iptali istenilen 2. maddesinde bu Kanunun,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet
Teşekkülleri dahil) ait ve 3. maddede tanımlanan her nev'i altyapı tesisi ile
Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ait tesisler için
münferit olarak veya bir grup halinde "Gelir Ortaklığı Senedi" ile
Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için "Hisse
Senedi" çıkarılması ve işletme hakkı verilmesine dair, hükümleri kapsadığı
belirtilmiştir .
Kanunun genel gerekçesinde : "Ülkemizin en önemli meseleleri
arasında, kamu altyapı yatırımlarının gittikçe artan ihtiyaçlara paralel olarak
süratle yapılmasıdır. Bu herşeyden önce bir kaynak meselesidir. Kaynakların
artırılması ise tasarrufların etkili ve güvenilir bir şekilde teşvikine
bağlıdır.
Bu kanun tasarısında kamu kurum ve kuruluşlarına ait tesislere
gelir ortaklığı senedi, hisse senedi, işletme hakkı aracılığıyla tasarrufların
teşviki yönlendirilmekte, aynı zamanda yeni yatırımlar için kaynak sağlanmakta
ve tasarruflar için emin ve güvenilir bir sistem getirilmektedir."
denilmiştir (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, S. Sayısı : 14).
Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanan, Beşinci Beş Yıllık
(1985 - 1989) Kalkınma Planının temel amaçları arasında : "... hür, medeni
ve güvenilir bir ortamda Türk milletinin refahının arttırılması, verimlilik ve
ihracat artışını teşvik eden, mevcut birikimi değerlendiren ve geliştiren,
tarımsal gelişme potansiyelini ve milli savunma gereklerini gözeten bir yapı
içinde sınai üretimin payının yükseltilmesi, istihdamın arttırılması, genç
işsizliğin azaltılması, gelir dağılımının düşük gelirli gruplar lehine
değiştirilmesi, kalkınmada öncelikli yörelerde gelişmenin hızlandırılması ve
ekonomik ve sosyal altyapının geliştirilmesi" hususlarına yer verilmiştir.
Anayasamız, Devlete geniş kapsamlı sosyal ve iktisadi ödevler
yüklemiştir : Sınai ve tarımsal üretimin arttırılması, enerji açığının
kapatılması, işsizliğin azaltılması, bölgeler arasında mevcut dengesizliğin
giderilmesi Devlete yüklenen ödevler arasındadır. Bütün bu ödevlerin esasen kıt
olan Devlet imkanları ile yerine getirilemiyeceği açıktır.
Gerçekten, akarsu potansiyelinin çok cüzi bir kısmını enerjiye
dönüştürebilen, toplam dış satımının dörtte üçüne yakın bir bölümünü halkının
eğitim, sağlık, beslenme ihtiyaçlarından kısarak enerji alımına tahsis eden bir
ülkede, ekonomik güçlükleri aşmak ve kalkınmayı gerçekleştirmek için yeni
kaynaklar aranmasında, zorunluluk vardır. Dava konusu 2. maddenin içerdiği
hükümler, bu hususu amaçladığına göre, Türk Milli menfaatleri ile bağdaşmadığı
iddiasına geçerlik tanımak mümkün değildir.
Atatürk'ün iktisadi görüşleri kati ve doktriner olmayıp, ülke
koşullarına uygun politikalar izlenmesine açıktır. Başka, bir ifadeyle, ülkeyi
geri kalmışlıktan kurtarmak için şartlara göre kamu kesimine veya özel kesime
ağırlık verilmesinin bu görüşlere ters düştüğü söylenemez.
Öte yandan, çok partili demokratik rejimi benimseyen Anayasamızda,
Anayasa ilkelerine ters düşmemek koşuluyla iktidarların ekonomi alanında
müdahaleci veya liberal bir politika izlemelerine bir engel bulunmamaktadır.
Davacının, 2983 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'nın Sosyal
Hukuk Devleti, Atatürk Milliyetçiliği ve Türk Milletinin bağımsızlığı
ilkelerine aykırılığına ilişkin savlarına gelince : Sosyal hukuk devleti, insan
hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren
ve teminat altına alan, kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye
ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık
içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının
kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak
çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve milli gelirin adalete uygun biçimde
dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu
devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve
gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlettir.
Kamu yatırımları için ek finansman kaynakları yaratmaya yönelik
anılan madde hükmünün sosyal hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü yoktur.
Atatürk Milliyetçiliği, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkesi Türk sayan, dil, ırk ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü
ayırımı ret eden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil eder. Dava
konusu maddenin, bu ilkeye ayıkırı düşen bir yönü olmadığı fazla açıklamaya yer
bırakmayacak kadar açıktır.
Anayasa'nın 5. maddesinde yer alan Türk Milletinin bağımsızlığı
ilkesinin, siyasî ve ekonomik bağımsızlığı içerdiği kuşkusuzdur; siyasi ve
ekonomik bağımsızlık kavramlarının yalnız başlarına, bir anlam ifade
etmedikleri, birbirlerini tamamlayan kavramlar oldukları görüşü de doğrudur.
Ancak, maliklerine ayni hak sağlamayan, konusu oldukları altyapı tesislerinin
yönetiminde temel hakkı vermeyen ve bir borç senedi niteliğinde olan
"Gelir ortaklığı senedi"nin yerli ve yabancı kişiler elinde olmasının
Türk Milletinin bağımsızlığını zedeleyeceğini kabul etmek mümkün değildir. Öte
yandan, bu yolla kalkınma hedeflerine ulaşmak için ek finansman kaynakları
bulma çabasının dışa bağımlılığı azaltma yönünde sonuç doğuracağı da gözden
uzak tutulmamalıdır. Burada yeri gelmişken, bu kanunla Kamu İktisadi
Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için hisse senedi çıkarılması ve
işletme hakkı verilmesi yetkisinin tanınmadığının bir kez daha belirtilmesinde
yarar vardır.
Davacı, 2983 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'nın 73,, 161.,
163/2. ve 168. maddelerine de aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Vergi ödevinde kişinin, belirli bir hizmetten doğrudan doğruya
yararlanması karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütürı kamu
hizmetleri giderlerine karşı anonim bir katılma payını üstüne alması
sözkonusudur. Altyapı tesislerinden doğrudan doğruya yararlanma karşılığı
alınan para bu nitelikte olmadığından vergi ve benzeri yükümlülük olarak kabul
edilemez.
Karayollarından, köprülerden alınan geçiş parası, su, elektrik,
havagazı, demiryolları, havayolları, kimi hastane ücretleri gibi, şartlara göre
oluşturulan ve hizmetin konusu tesislerin bakım ve idamesini ve yeni yatırımlar
yapılmasını sağlamak için belirlenen bir fiyattır ve belirtilen nitelikleri
bakımından muayyen kamu hizmetleri karşılığı kişilerden alınan resim, harç veya
benzeri mali yükümlülüklerden sayılamaz. Bu itibarla, bunların "Gelir
Ortaklığı Senedi yolu ile özel kişilere bırakılmasında Anayasa'nın 73.
maddesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Anayasa'nın, bütçenin hazırlanması ve uygulanmasını düzenleyen
161. maddesinin ve "Bütçelerde değişiklik yapılabilme esasları"
başlıklı 163. maddesinde yer alan "Cari yıl bütçesindeki ödenek artışını
öngören değişiklik tasarılarında ve cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük
getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde belirtilen giderleri karşılayabilecek
mali kaynak gösterilmesi zorunludur," biçimindeki hükmün dava konusu madde
ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu madde, 2883 sayılı Kanunun esasları
bölümünde açıklandığı gibi, Kamu İktisadi Kuruluşlarının ve İktisadi Devlet
Teşekküllerinin satışını, bunlar için hisse senedi çıkarılmasını ve işletme
hakkı verilmesini öngörmediğine göre Anayasa'nın 168. maddesine de aykırılık
söz konusu değildir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle, 2983 sayılı Kanunun 2.
maddesi, Anayasa'nın iptal davasına dayanak yapıları maddelerine ve öteki
hükümlerine aykırı görülmemiştir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan, inceleme konusu maddenin
bütünüyle, Selahattin Metin ise Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet
Teşekkülleri için hisse senedi çıkarılması yönünden Anayasa'ya aykırı olduğunu
öne sürerek bu görüş'e katılmamışlardır.
C - 2983 sayılı Kanunun 4. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorunu
:
Kanunun 4. maddesi, gelir ortaklığı senetleri, hisse senetleri ve
işletme hakları ile altyapı tesislerinin işletilmesinden sağlanan gelirlerin,
ilgili kuruluşların bütçeleri dışında, T.C. Merkez Bankasında kurulacak Kamu
Ortaklığı Fonunda toplanacağını öngörmektedir.
Davacı, bu maddenin Anayasa'nın 73., 160., l61. ve 163/2.
maddelerine aykırı olduğu görüşündedir.
2983 sayılı Kanunun 2. maddesinin Anayasa'ya, aykırılığı sorunu
incelenirken Anayasa'nın 73. maddesi nedeniyle yapılan açıklamalar, buna madde
için de geçerlidir.
Keza, dava konusu 4. madde hükmü, denetimle ilgili bir hüküm
içermediğinden Anayasa'nın 160. maddesine aykırılığı söz konusu değildir.
Fon deyimi çeşitli anlamlarda kullanılmakla beraber, genel olarak,
belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için ayrılmış olan ve gerektiğinde
kullanılmak üzere bir hesapta tutulan parayı ifade etmektedir. Daha teknik bir
deyimle, fon, genel mevzuat ve bütçe prosedürü dışında özelliği olan bazı
devlet görevlerinin yürütülmesi ve gerçekleştirilmesi maksadiyle bütçeden veya
bütçe dışı imkanlarla sağlanan para ve kıymetlerdir. Dava konusu maddede geçen
fon deyimi bu anlamda kullanılmıştır.
Yürütülmesi amaçlanan hizmetin gerektirdiği süratli karar alma ve
harcamaların zamanında yapılması zarureti, ihtiyaçların sınırlarını aşmamak
kaydiyle genel ve katma bütçeler dışında fon tesisini zorunlu kılar.
Anayasa'nın 161. maddesinin üçüncü fıkrası, kanunun kalkınma
planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler
için özel süre ve usuller koyabileceğini öngörmüştür. 2983 sayılı Kanun,
istikrarlı ve güvenilir gelir verilmesi suretiyle tasarrufları teşvik ederek
sağlanacak ek finansman kaynakları ile kamu yatırımlarını süratle
gerçekleştirmeyi amaçladığına göre, dava konusu 4. maddeyle tesis edilen kamu
ortaklığı fonunu, Anayasa'nın anılan maddesindeki özel usuller arasında mütalaa
ve kabul etmek gerekir.
Bu nedenle, Anayasa'nın 161. ve 163/2. maddelerine aykırılık
oluştuğu yolundaki iddia da, yerinde görülmemiştir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan maddenin tümü;Selahattin Metin
ise, hisse senetlerinden sağlanan gelirler yönünden bu görüşe katılmamışlardır.
D - 2983 sayılı Kanunun 6. maddesinin son fıkrası hükmünün
Anayasa'ya aykırılığı sorunu :
Davacı, dava konusu fıkranın, kamu tüzel kişiliğine sahip
bulunmayan Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kuruluna, çalışma usul ve esaslarını
bir yönetmelikle tesbit yetkisi tanıdığı, bunun Anayasa'nın 24. maddesine
aykırı düştüğü savındadır.
Hernekadar, 2983 sayılı Kanunun 6. maddesinin son fıkrası Toplu
Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulunun çalışma usul ve esasları, bu Kurul tarafından
çıkarılacak bir yönetmelikle tesbit edilir." hükmünü içermekte isede,
Anayasa'nın 124. maddesinin açık ifadesi karşısında fıkra metnindeki
"çıkarılacak" sözcüğünü " hazırlanacak" anlamında kabul
etmek gerekir.
Nitekim, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 2869 sayılı Kanunla değişik 61.
maddesinin (a) bendinde : " ... iş müddetlerinin yukardaki esaslar
çerçevesinde uygulama şekilleri Çalışma Bakanlığınca çıkarılacak İş Süreleri
Tüzüğünde belirtilir " denilmiştir olmasına rağmen, düzenlenmesi öngörülen
Tüzük, Çalışma Bakanlığınca değil, Anayasa'nın 115. maddesine uygun olarak
Bakanlar Kurulunca çıkarılmıştır (11/5/1984 günlü, 18398 sayılı Resmi Gazete).
Bunun gibi, anılan Kanunun 76. maddesinde; "... işçi sağlığı
ve işgüvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere birer "İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Kurulu" kurulur. Bu kurulların hangi işyerlerinde
kurulacağı, teşekkül tarzları, çalışma usulleri ödev ve yetkileri ÇaIışma
Bakanlığınca çıkarılacak tüzükte tespit edilir denildiği halde, İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Kurulları Hakkında Tüzük, Bakanlar Kurulunca çıkarılarak yürürlüğe
konulmuştur (19/2/1973 günlü, 14453 sayılı Resmi Gazete). Örnekleri çoğaltmak
mümkündür.
Görülüyor ki, kimi kanunlarda 2983 sayılı Kanunda olduğu gibi
"çıkarılacak" sözcüğü "hazırlanacak" anlamında
kullanılmaktadır.
Kaldı ki, Başbakanın veya görevlendireceği bir Bakanın
başkanlığında kurulan ve Başbakan tarafından seçilecek Devlet Bakanları ile
Maliye ve Gümrük, Bayındırlık ve İskan, Ulaştırma, Tarım Orman ve Köyişleri,
Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile
Kültür ve Turizm Bakanlarından teşekkül eden; bir merkezi idare örgütü
niteliğindeki Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun kamu tüzel kişiliğine
sahip olduğunu gösterir yasada herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davaya konu edilen 8. maddenin son fıkrası hükmünün
Anayasa'nın 124. Maddesine aykırı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamışlardır.
E - 2983 sayılı Kanunun 10. Maddesinin a, e, f, g ve h bentlerinin
Anayasa'ya aykırılığı sorunu :
Dava dilekçesinde, Yasanın kamu tüzel kişiliğine sahip
kuruluşların satışına imkan verdiği, özel teşkilat kanunları bulunan bütün Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun tesbit
edeceği koşul ve değerlerle satılabileceği;
Kamu tüzel kişiliğinin ancak kanunla veya kanunun açıkca verdiği
yetkiye dayanılarak kurulabileceği hükmünün bir anlamının da, tüzel kişiliğin
ancak kanunla veya kanunun açıkca verdiği yetki ile kaldırılabilmesi olduğu,
Türkiye Büyük Millet Meclisine tanınmış olan bu yetkinin, iptali istenilen
yukarıda yazılı bentler hükümleriyle Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'na
bırakıldığı, bunun da Anayasa'nın 6., 7., 87. ve 123. maddelerine aykırı
bulunduğu öne sürülmektedir.
Burada, şu hususu açıklamak gerekir : Kararın bundan önceki
bölümlerinde de belirtildiği gibi, Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet
Teşekkülleri için, hisse senedi çıkarılması ve işletme hakkı verilmesi
hususlarında Başbakanlık Teşkilatı Kanun Hükmünde Kararnamenin 30. maddesine
göre oluşturulan Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu yetkilidir.
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun görevi, bu konularda
alınacak kararları yerine getirmek üzere gerekli işlemleri yapmaktan ibarettir.
Öte yandan, gelir ortaklığı senedi, malikine ayni hak sağlamayan
ve ilgili bulunduğu tesislerin yönetiminde temsil hakkı da vermeyen bir tür
istikrar senedi nitelindedir.
Böyle olunca, işlevi Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun
görevlerini belirtmekten ibaret olan 10. maddenin iptali istenilen hükümleriyle
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bulunan yetkilerin sözü geçen Kurula
bırakıldığından, bir başka anlatımla yasama yetkisinin devrinden söz
edilemiyeceği tabiidir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan dava konusu bentlerin tümü,
Selahattin Metin ise, "a" ve "e" bentleri yönünden bu
görüşe katılmamışlardır.
F - 2983 sayılı Kanunun 13. ve 15. maddelerinin Anayasa'ya
aykırılığı sorunu:
Davacı, her iki maddenin Anayasa'nın 160. maddesine aykırı
bulunduğunu öne sürdüğünden bu iki madde birlikte ele alınıp incelenecektir
13. madde, 2983 sayılı Kanunla yapılması öngörülen işlerde2886
sayılı Devlet İhale Kanunu ile 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun ve 832
sayılı Sayıştay Kanununun uygulanmıyacağını hükme bağlamakta; 15. madde ise;
Kamu Ortaklığı Fonu'nun denetiminin 20/10/1983 tarihli ve 72 sayılı Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname esaslarına tabi
olacağını öngörmektedir.
Çağımızda Devlet, ekonomik alana günden güne artan ölçülerde
müdahale zorunluğunda kalmaktadır. Kimi devlet görevlerinin yürütülmesinde
özellikle ekonomik nitelik taşıyan işlerde esnek düzenlemelere ihtiyaç
duyulmaktadır.2983 sayılı Kanun kapsamındaki işlerin katı mevzuat kurallarına
uyularak yürütülmesinin güçlüğü ortadadır
Kaldı ki, bütün devlet hizmetlerinde Devlet İhale Kanunu ve
Muhasebei Umumiye Kanununun uygulanmasını zorunlu kılan bir anayasal kural da
mevcut değildir.
Öte yandan Anayasamızda, denetim açısından iki yol kabul
edilmiştir. Gerçekten 160. Madde ile, genel ve katma bütçeleli dairelerin bütün
gelir ve giderleri ile mallarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek
ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen
inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla Sayıştay
görevlendirilmiştir
165. maddesinde ise, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak Devlete ait olan Kamu Kuruluş ve Ortaklıklarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce denetlenmesi esaslarının kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir. Demek ki, denetim bakımından tek yetkili organ Sayıştay
değildir. Kanun Koyucu, kimi durumlarda Sayıştay'dan başka bir Kuruma denetim
görevini verebilir.
2983 sayılı Kanunun 4. maddesinde, gelir ortaklığı senetleri,
hisse senetleri, ve işletme hakları ile altyapı tesislerinin işletilmesinden
sağlanan gelirlerin, ilgili kuruluşların bütçeleri dışında T.C. Merkez
Bankasında kurulacak Kamu Ortaklığı Fonunda toplanması kabul edildiğine göre,
sözü geçen Fon'un, denetiminin Yüksek Denetleme Kuruluna bırakılmasında
Anayasa'nın 160. maddesine aykırı düşen bir yön görülmemiştir.
Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan bu görüşe katılmamışlardır.
Yukarıdan beri yapılan açıklamalardan ötürü, 2983 sayılı Kanunun
2. ve 4. maddeleri, 6. Maddesinin son fıkrası, 10. maddesinin a, e, f, g ve h
bentleriyle 13. ve 15. maddesi hükümlerinde Anayasa'ya aykırılık
saptanamadığından iptal istemlerinin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
29/2/1984 günlü; 2983 sayılı "Tasarrufların Teşviki ve Kamu
Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun" un;
1. "Kapsam" başlığı altındaki 2. maddesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine, Yekta Güngör Özden ve Muammer
Turan'ın inceleme konusu maddenin bütünüyle, Selahattin Metin'in ise Kamu
İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için hisse senedi
çıkarılması yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin karşı oylarıyla ve
oyçokluğuyla;
2 - "Kamu Ortaklığı Fonu" başlıklı 4. maddesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine, Yekta Güngör Özden ve
Muammer Turan'ın bu maddenin de tümüyle, Selahattin Metin'in ise hisse
senetlerinden sağlanan gelirler yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki
karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
3 - "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu" ile ilgili,
6. ncı maddesinin Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun çalışma usul ve
esasları, bu Kurul tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle tesbit edilir."
biçimindeki son fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin reddine; Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan'ın karşıoylarıyla ve
oyçokluğuyla;
4 - Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun görevlerini
belirleyen 10. maddesinin "a", "e", "f",
"g" ve "h" bendlerinden Anayasa'ya aykırılığına ve iptal
isteminin reddine, Yekta Güngör Özden ve Muammer Turan'ın dava konusu, bendleri
tümüyle; Selahattin Metin'in ise hisse senedi çıkarılması yönünden
"a" bendinin, çıkarılacak hisse senetlerinin adedi ve değeri yönünden
"e" bendinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki karşıoylarıyla ve
oyçokluğuyla;
5 - "Uygulanmayacak kanunlar" başlıklı 13. maddesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine, Yekta Güngör Özden ve
Muammer Turan'ın karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
6 - "Kamu Ortaklığı Fonunun denetimi" başlığını taşıyan
15. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine, Yekta
Güngör Özden ve Muammer Turan'ın karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla;
18/2/1985 gününde karar verildi.
Başkanvekili
H.
Semih ÖZMERT
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Kenan
TERZİOĞLU
|
Üye
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Orhan
ONAR
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Selahattin
METİN
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mahmut
C. CUHRUK
|
Üye
Osman
Mikdat KILIÇ
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
İptal istemiyle "uygunluk denetimi"ne sunulan 28/2/1984
günlü, 2983 no. lu Yasaya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını oluşturan çoğunluk
görüşüne karşı olduğum yönleri aşağıda sırasıyla belirtiyorum:
1- Anılan Yasa'nın "Kapsam" başlıklı 2. maddesi, iki ana
bölümün kapsama alındığını açıklamaktadır. Birisi, Kamu İktisadi Kuruluşları
(KİK) yla İktisadi Devlet Teşekkülleri (İDT) de içinde olarak tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının Yasanın 3. maddesinde tanımlanan "her tür alt yapı
tesisi" ile Kamu İktisadi Kuruluşlarının ve İktisadi Devlet Teşekküllerinin
"tesisleri" için tek ya da grup durumunda "Gelir Ortaklığı
Senedi" çıkarmak; öbürü Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet
Teşekkülleri için "hisse senedi" çıkarılması ve "işletme
hakkı" vermektir. Anlaşılmaktadır ki, birinci bölümde amaçlanan ortaklık
konusu, kimi kuruluşların alt yapı tesisleri ile kimi kuruluşların tüm
tesislerinin gelirleri; ikinci bölümde öngörülen düzenleme ise belirtilen
kuruluşlara ortak alınması ya da kuruluşun işletme hakkının bırakılmasıdır.
Türkiyemizin çok yönlü olan ekonomik gündeminde çözüm bekleyen karmaşık
sorunlar, kaynak yaratma çabasına öncelik tanımakla birlikte bu yoldaki
düzenlemelerin ve seçilen yöntemlerin, ulusal yapıya, Devletimizin ekonomik
varlıklarının özelliklerine, Atatürk zamanında temelleri atılan, birleştirici
bir tanımı yapılmamış, bir yasa kuralıyla sınırları çizilmiş olsa da benimsenip
uygulandığı, Atatürk İlkeleri kapsamında Anayasalarda vurgulandığı (Başlangıç,
1) açıkça saptanan "karma ekonomi" düzenine uygunluğu kaçınılmazdır.
Bu ayırıma elatmak yasama yetkisine ya da siyasal seçme özgörüsüne karışmak,
seçenek göstererek yerindelik denetimi yapmak değildir. Para politikasının
araçlarını seçme ve kullanma yöntemi, denge programları, gelir dağılımı, kaynak
aktarımı, tarım girdileri, mal ve hizmet karşılıkları, dışalıma yönelme vd.
iktidarın bileceği, çerçevesini çizeceği işlemdir. Ancak, Devletin kuruluş,
işletme, alt yapı vs. ekonomimizin ögesi ve gücü olan tüm kamusal varlıklarını
gelir ortaklığı, satış ya da işletme hakkı yoluyla elden çıkaracak biçimde
sermaye piyasasına (üstelik yerli - yabancı ayrımı gözetmeksizin) açık tutmak,
yarınlar da büyük sakıncalar yaşanacak bir belirsiz girişim olmaktan önce,
geleneksel yapısı ve niteliğiyde devlet düzenimize aykırıdır. Kamu hizmetlerine
ayrılarak kamunun yararlanmasına özgülenmiş varlıkların salt "ticari
işletme değeri" durumuna indirgenerek istenilen işlemlere konu yapılması,
sürüme çıkarılması Anayasa'nın uygun karşılıyabileceği düzenlemeler değildir.
Kısıtlanma ve satım konusu varlıklarımızın ulusal güvenlikten, sağlık ve
turizme değin uzanan çok yönlü katkıları gözetildiğinde ekonomik işletme
düzeyinde değerlendirilmesinin yanlışlığı ortadadır. Bunların, zarar etmelerini
önlemek, iyileştirilmelerini sağlamak ve hızlandırmak yönetim biçimini belirlemek,
politik yönden avantajlı (yararlı) bekleme salonları gibi kullanılmalarını
önlemek vs. iktidarın seçim hakkı içindedir. Ancak, ulusal kuruluşları,
Devletin belli bir varlığını, onun gelirini karşılık göstererek para toplamak,
devlet gelirlerini dağıtmaya varamaz. Devlet kaynaklarının bölüştürülmesi
niteliğindeki düzenleme, Anayasa'nın ilkelerinden ödün almak çabasıdır.
"Sosyal Hukuk" devleti, ulusal yaşamın her alanda toplum yararına
katkıları ağırlık taşıyan devlettir. Ekonomi anlayışı da, bu özelliğine
bağlanarak açıklanır. Ayrıntılarına girmemek için "Atatürkçü ekonomik
düzen" olarak adlandırılıp özetlenecek "model", Atatürk'ün
söylev ve demeçlerinde, TBMM tutanaklarında, nice bilim adamımızın ve
yazarlarımızın yapıtlarında somutlaşmıştır. "Teknik" bir uygunluk
denetimi sırasında siyasal öngörü (takdir) ye karışmamak için Devletin temel
görevleri kapsamındaki yükümlülüklerini azaltmayı amaçlayan düzenlemenin
Anayasa'ya uygun olmadığı kanısındayım. Bireylerin, toplumun gücünün
yetmiyeceği alandan çekilmek, sağlanan gelirleri alınandan çok vererek borç
toplamak, tümüyle elden çıkarmayı göze almak bu yolun açılmasıdır. Bu
kuruluşların Devletle yurttaşı kaynaştıran özelliği de yadsınamaz. Gerçekte
Atatürkcü ekonomi düzeni, "karma ekonomi" den çok "Bireyci -
toplumcu ekonomi" düzendir. Anayasa, ekonomiye ilgili kurallarıyla
geleceğin öngörülen ekonomik düzeninin çerçevesini oluşturur. Kamu - toplum
yararını güden işlerde devletin bilinçli, gerçekçi, planlı, izlenceli
(programlı) ağırlığını duyurmuş Cumhuriyet Hükümetleri 1937'de Anayasa'ya giren
devletçilik ilkesinin dışına taşamamışlardır. Duyarlı dengeler düzeni olarak
tanımlanabilecek bu düzenin gerekleri ortadan kaldırılmamıştır. Doktriner
olmayan bu düzen - bu model, kişisel mülkiyeti ve özel girişimi benimseyen,
devlete büyük görevler yükleyen, yurt gerçeklerine, devlet geleneklerine uygun
bir karma (çok yanlı) düzendir. Devletin temellerindendir. Tam bağımsızlığa ve
ulusal egemenliğe dayanarak öbür ilkelerle bütünleşir, yurttaşların barış
içinde, uygar, mutlu yaşamlarını amaçlar. Sosyalizm ya da liberalizm
,uygulaması değildir. İçte ve dışta her türlü sömürüye karşıdır, insancıldır,
ilericidir, uscu (akılcı - rasyonel) dur, çağdaştır. Durum ve düzeyimize
uygunluğu yasal yöntemler ve uygulamalarla doğrulanmış; vazgeçildiği ise
açıklanmamıştır. "Siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel vs. her
hususta tam bağımsızlığı" açıklayan Atatürk'ün "sosyal, ahlakki ve
milli" olarak nitelediği devletçiliğin katı uygulaması, giderek günün
gereklerine uydurulmaması düşünülemez. Özel girişime karşı olmadan, toplum
yararına hizmet veren kuruluşlara devletin öncülüğü önemini korur.
Atatürkçülüğün özellikleriyle düşünülecek devletçiliğin, Anayasa'nın
Başlangıç'ında çagdaş yerini bulduğu bellidir. Elbet, ekonomik olaylar, salt
hukuk kurallarıyla değil, ilgileri, nitelikleri, içerikleri gözetilerek
incelenir yorumlanırsa daha iyi değerlendirilmiş olu r. Kendine özgü yapısı
bulunan Türk ekonomisinin yeni düzeninin değerlendirmesini yaparken siyasal
seçenekler dışında, Anayasa karşısındaki durumuna bakılır. Devletçiliğin en az
düzeye indirilmesi, özel girişimlerin büyük tekellere dönüştürülerek
ayrıcalıklarla gücünün artırılması, dış ilişkiler ve batının tutumu, KİT'lerin
elden çıkarılması bir bütün içinde ele alındığında Cumhuriyet ekonomisinin
temellerinin sarsılıp sarsılmadığı anlaşılır. Satış "sınırsız devir"
görünümü, gerçekleştirme yönteminde TBMM.'ni devreden çıkarmak, TBMM.'nin
yasayla düzenlenmesi gereken konuları Hükümete bırakmak uygunluk taşımamaktadır.
Anayasa'nın 163. maddesinin dolaylı biçimde gözardı edilmesi, yetkilerin
yasamadan yürütmeye geçirilişi yanında, bütçe dengesini bozucu, yasama
denetimini sınırlayıcı kurallaşma açıktır.
Ayrıntılarda; kar ortaklığı senedinin tahvilden farkı
görülmemekte, ücretleri artırarak sağlanacak gelirin hemen alınması için uzun
süreli borçlanma yönteminin seçildiği; laikliğe dolaylı biçimde aykırı bir
tutum izlendiği "faiz" adının kullanılmasından kaçınılarak ayrı
ödemenin "kar payı" ya da "gelir ortaklığı" adıyla yapılmak
istendiği, vergi nitelikli ücretlerin özel kişilere aktarıldığı, gelir oranı
düşünce geçiş ücretini artırmak yoluna gidileceği, devlet gelirlerinin belli
kişilere ayrılacağı, vergi yükümlülerinin gelirleriyle gerçekleştirilmiş
kuruluşların yalnız pay belgesi alanların yararlanmasına açılacağı, ücret
artırımının da bunlara yarayacağı, işletme hakkına ilişkin düzenlemelerin
Anayasal koşullara (mad. 168, 169) uymadığı, gelecekleri karşılık gözetilerek
yapılan borçlanmanın değişken faizli devlet tahvili niteliğindeki gelir
ortaklığı senedine bağlandığı, kamu hizmeti amaçlarının sanayi kuruluşu ya da
salt ekonomik yatırım gibi gelir - satımı konusu edildiği anlaşılmaktadır.
Yarınlarda özkaynaklara uzanabilinir.
Siyasal ve ekonomik oluşumların birbiriyle bağlantısı, karşılıklı
etkilemesi, düzenin doğasındaki zorunluluktur. Özgürlüğe değer veren, hukuka
saygılı ülkelerde, ekonomik gelişme içinde olsa temel kurallar çiğnenemez,
ilkelere dokunulamaz. Ekonomik haklarla özgürlükleri dengeleyecek gidişin
kaynağı Anayasa'dır. Anayasa'daki "ideal"i soyutluktan çıkarıp toplum
yararına somutlaştırmada yönetimi uygunluk sınırında tutacak Anayasa Mahkemesi,
ekonomik hak ve özgürlüklerle siyasal hak ve özgürlüklerin birbirine
yeğlenmesini, öncelik almasını önliyecek, bu eş değer kurumların yasal
düzenlemelerdeki yerlerini korumalarını kararıyla sağlayacaktır. Bunun gibi,
incelenen yasayı Anayasa katında uygunluk denetiminden geçirirken Anayasa
kurallarını, ilkelere sürekli üstün tutacaktır. Bu anlayışın ışığında; özetle
irdelediğim ve gelirleri katma bütçenin dışına, çıkaran ereğini de saptadığım
Yasanın 2. rnaddesini Anayasa'nın Başlangıç'ına, bu yolla 2., 5., 161. ve 168.
maddelerine aykırı buluyorum.
2 - Yasa'nın "Kamu Ortaklığı Fonu" başlıklı 2. maddesi,
"gelir ortaklığı senetleri, hisse senetleri ve işletme hakları ile altyapı
tesislerinin" gelirlerinin" ilgili kuruluşların bütçeleri dışında bir
fonda toplanacağını öngörmektedir. Gelirlerini kuruluşların bütçeleri dışına
çıkarmak, bütçe dışı fon kuruluşuna kapı açmaktır. Sınırlarını ayrı bir yasanın
saptaması zorunlu duruma sınırsızlık getirmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin keyfi
uygulamaları önlemek için kesin çizgilerle belirlenmesini zorunlu bulduğu mali
yükümler gibi (3/2/1977 günlü, E.1976/54, K. 1977/8, Resmi Gazete 8/5/1977 -
15931) fon oluşturulması da, yürütmenin değişken kararlarına bırakılamaz. Bu
maddenin, Anayasa Mahkemesi'nin 11/1/1985 günlü, Esas : 1984/6, Karar : 1985/1
sayılı kararının; fon bölümüne ilişkin karşıoyumu yineliyorum. Sınırları
olmadığından Anayasa'nın 73., Sayıştay denetimi dışında tutulduğundan
Anayasa'nın 160., bütçe dışına çıkarıldığından Anayasa'nın 161. ve bu yolla
163. maddelerine aykırı buluyorum.
3 - Yasa'nın "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu"
başlıklı 6. maddesinin son fıkrası, adı geçen kurulun çalışma yöntem ve
ilkelerinin bu kurulun çıkaracağı "bir" yönetmelikle saptanacağını
öngörmüştür. Anayasa'nın 124. maddesi, kendi görev alanlarını ilgilendiren
yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak
koşuluyla yönetmelik çıkarmak hakkını Başbakanlığa, bakanlıklara ve kamu tüzel
kişilerine vermiştir. Yine, Anayasa'nın 123. Maddesinin üçüncü fıkrası da, kamu
tüzelkişiliğinin ancak yasayla ya da yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanılarak
kurulacağını öngörmüştür. Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun tüzel
kişiliği yoktur. İncelenen yasada bu anlama gelecek bir açıklık ya da bir
belirti yoktur. "Yönetmelik çıkarma yetkisi varsa; tüzel kişilik verilmiş
demektir" görüşü, "Tüzel kişilik yönetmelikle de verilir" e koşut,
hukuka aykırı ve sakıncalı anlayışla tutumu gösterir. Anayasa kurallarını
siyasal uygulamalara neden olabilecek yorum ve değerlendirmelerle amacı dışına
taşırmak olanaksızdır. Anlayış ya da hoşgörü, ilkeden ödün verme, kötü
uygulamaya yol açma biçiminde olamaz. Kuruluşun yapısına, işlevine bakılarak
kendisinde olmayan güç, varsayımla verilemez. Yasal niteliği ve kimliği kararla
değiştirilemez, yasanın içeriği, sözcükleri de kararla değiştirilemez.
"Çıkarma" yetkisi "hazırlamak, kabul edip yürürlüğe koymak ve
uygulamak" evrelerini kapsar. Kurula tanıdığı açıkça belli olan yetkiyi,
ilerde, ilgili Bakanlığın çıkaracağı anlamda yorumlamak uygun bulmak, iptalden
kaçmanın ilginç bir örneğini oluşturmaktadır. Kurulun, kimi bakanlardan
oluşması tüzel kişilik kazanması ya da yönetmelik çıkarması için yeterli
değildir. Bu durumu yeterli bulan anlayışı hukuk ilkeleri, yönetim hukuku
gerekleriyle bağdaştırmak güçtür. Nitekim, Yasanın 12/2. maddesinde Bakanlar
Kurulu'nun düzenliyeceği açıkca belirtilen yönetmelik 84/8495 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla yayımlanmıştır (Resmi Gazete 13/9/1984 - 18514) . Oysa,
çoğunluk görüşünü doğrulayan bir iz yoktur. Bu nedenlerle iptal kararı
verilmesi zorunlu gördüğüm maddeyi Anayasa'nın 124. madesine aykırı buluyorum.
4 - Yasanın "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun
Görevleri" başlıklı 10. maddesinin iptali istenen "a" bendi,
satıma varacak karar yetkisini; "e" bendi; buna bağlı olarak pay
belgelerinin değer, sayı ve biçimini saptamada hakkını; "f" bendi,
kuruluşların gerçek ve tüzel kişilerce işletilmesi koşullarının saptanmasını;
"g" bendi, pay belgeleriyle gelirleri satılacak altyapıların eder
çizelgeleri (tarife) yle ücretlerinin belirlenmesini; "h" bendi
altyapı kuruluşlarının işletme, bakım, onarım, sürdürme (idare) ve benzeri her
hürlü masraflarının ilgili yönetimlerce fondan karşılanmasının ilkelerinin
gösterilmesini Ortaklığın Kurulu'na bırakmıştır. Tüzel kişiliği bulunmayan bir
kuruluşun yönetimini üstlenen kurul, verilen aşırı - sınırsız yetkiler, özel
yasayla yapılacak işlemlerin, kaldırılacak tüzel kişiliklerin bu kurula
bırakılması Anayasal ilkeler dışında bir düzenlemedir. Yasa, 233 sayılı KHK ile
Koordinasyon Kurulu'na verilen yetkileri Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulu'na geçiriyor . 233 sayılı KHK. ile anılan pay senedi ve işletme hakkı
verme yetkisi dışında gelir ortaklığı senedi çıkarma yetkisi bu yasayla
korunmuştur. Yasa, 233 sayılı KHK. ile ayakta tutulmaktadır. Oysa 8/6/1984 de
kararlaştırılan bu düzenleme, kendinden önceki (16/3/1984 günlü) yasayı, 15/5/1984
günlü dava zamanındaki sakıncayı ortadan kaldıramaz. Yasadaki pay senedi
çıkarma yetkisi, Kararname ile, Koordinasyon Kurulu'na verilmiştir. Bunun gibi
devir, satım (tasfiye) ve işletme hakkının verilmesi de 233 sayılı KHK. ile
yürütülecektir. Yasa'da, tasfiye ve devir açıklığı bulunmamasına karşın sözü
edilen KHK. tasfiye ve devrin 2983 no. lu yasayla yapılacağını öngörmektedir.
Yasada olmayan yetki nasıl kullanılacak. Ayrıca, 2929 no. lu Yasa olmadan 2983
no. lu Yasayı, özellikle incelenen 10. maddeyi açıklamak güç, 2983 no. lu Yasa
2929 no. lu Yasaya yollama yapmadığına göre; bağımsız olarak ele alınınca,
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun aşırı yetkileri ortaya çıkıyor. 2929
no. lu Yasayla giderilemiyecek bu aşırı yetkileriyle 10. maddenin belirtilen
bendlerini Anayasa'nın 6., 7. ve 87. maddelerine aykırı buluyorum.
5 - Yasa'nın "Uygulanmayacak Kanunlar" başlıklı 13.
maddesi Sayıştay denetimini engellemektedir. Yasa'nın Anayasa'nın üstüne
çıkarak böyle bir sonucu yaratma gücü yoktur. Denetimin dolaylı biçimde TBMM.
nin elinden alınması uygun karşılanamaz. Sayıştay denetimi konusundaki örnek
Anayasa Mahkemesi kararları gözardı edilemez (Örneğin, 22/2/1977 günlü, E.
1974/6, K. 1977/14 sayılı).
Maddeyi, genel ve katma bütçeli dairelerin tüm gelir ve
giderleriyle mallarını TBMM. adına denetlemek, sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamakla görevli kılınan Sayıştay denetimini öngören
Anayasa'nın 160/1. maddesine aykırı buluyorum.
6 - Yasa'nın "Kamu Ortaklığı Fonunun denetimi" başlıklı
15. maddesinin öngördüğü Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun özel amaçlı
fonlarla ilgili raporlarının TBMM'nde görüşülemediği, ilgili Bakanlığın
bütçesine ek olarak yasaman organında kabul edildiği izlenmektedir. Bu durum ve
önce açıkladığım nedenlerle Anayasa'nın öngördüğü hukuksal, yararlı ve etkin
denetimi dışlayan kuralı Anayasa'nın 160/1. maddesine aykırı buluyorum
KARŞIOY
YAZISI
29/2/1984 günlü ve 2883 sayılı Kanunun, dava konusu, 2 inci
maddesinde : " Bu Kanun, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına (Kamu İktisadi
Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri Dahil) ait ve 3 üncü maddede
tanımlanan her nev'i altyapı tesisi ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi
Devlet Teşekküllerine ait tesisler için münferit olarak veya bir grup halinde
Gelir Ortaklığı Senedi ile Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet
Teşekkülleri için "Hisse Senedi"çıkarılması ve işletme hakkı
verilmesine dair hükümleri kapsar" denilmekte;
4 üncü maddesi : "Gelir ortaklığı senetleri,hisse senetleri
ve işletme hakları ile altyapı tesislerinin işletilmesinden sağlanan gelirler
ilgili kuruluşların bütçeleri dışında T.C. Merkez Bankasında kurulacak Kamu
Ortaklığı Fonunda toplanır hükmünü taşımakta;
10 uncu maddesinde de : "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulu'nun bu Kanunun kapsamına giren konularla ilgili görevleri aşağıda
belirtilmiştir:
a) Gelir ortaklığı senedi, hisse senedi çıkarılmasını ve işletme
hakkı verilmesini kararlaşıtrmak,
e) Çıkarılacak gelir ortaklığı senetleri ve hisse senetlerinin
adedi, değeri ve bunlarla ilgili diğer hususları karara bağlamak,
f) Tesisleri hakiki ve hükmi şahısların işletmesi ve bunun
şartları hakkında karar vermek,
g) Gelir ortaklığı senedi ile gelirleri satılacak altyapı
tesislerinin tarife ve ücretlerini tespit etmek,
h) Altyapı tesislerinin işletme, bakım, onarım, idame ve benzeri
her türlü masraflarının ilgili idarecilerce bu fondan karşılanması hakkında
esasları tespit etmek hükümleri yer almaktadır. Bu hükümler karşısında:
1 - Çoğunluk kararının "A - 2983 sayılı Kanunla getirilen
sistemin esasları bölümünde yazılan : "Kamu İktisadi Kuruluşları ve
İktisadi Devlet Teşekkülleri için, hisse senedi çıkarılması ve işletme hakkı
verilmesinde ise, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu yetkili bulunmamaktadır.
Daha açık bir ifadeyle, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin veya bunlara bağlı
müessese, bağlı ortaklık, işletme ve işletme birimlerinin tasfiyesi, hakiki
veya hükmi şahıslara; devri, satışı ve işletme haklarının verilmesi, 2929
sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılmasından sonra Başbakanlık Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 30. maddesine göre yeniden oluşturulan ve
kısa adı Koordinasyon Kurulu olan Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu'nun
yetkisi içinde bulunmaktadır" biçimindeki kısmına katılmam mümkün
olmamaktadır. Çünki :
Dava konusu; bu 2983 sayılı Kanun, çıkarılmadan önce de Ekonomik
İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu vardı. Hem de, Kararname ile değil Kanunla
kurulmuştu. (Bu Kurulun kuruluşu, görev ve yetkileri özellikle 2929 sayılı
Kanunun 57 ve 58 inci maddelerinde belirtilmektedir). Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin (Kamu İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekküllerinin)
veya bunlara bağlı müessese, bağlı ortaklık, işletme ve işletme birimleri ile:
iştiraklerinin kurulması ve tasfiyesine ait hükümler de, daha önce mevzuatta
olduğu gibi 2929 sayılı Kanunda da vardı.
Bütün bu hükümlere rağmen (ek olarak), 2983 sayılı Kanun
çıkarılmış ve bu Kanun, yepyeni bir sistem getirmiş; "Gelir Ortaklığı
Senedi"; "Hisse Senedi,", "İşletme Hakkı Verilmesi"ne
ait ayrı ve özel hükümler, öngörülmüştür. Getirilen bu yeni sistem 17/6/1982
günlü ve 2680 sayılı Yetki Kanununun kapsamı dışında kaldığı için, kanun
hükmünde kararname olarak değil, kanun olarak doğrudan Türkiye Büyük Millet
Meclisince çıkarılmıştır.
Bu nedenle, kanımca 17/6/1982 günlü, 2680 sayılı Kanunun verdiği
yetki çerçevesinde çıkarılan 8/6/1984 günlü ve 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile 2983 sayılı Kanunun değiştirildiği kabul edilemez:
Kaldı ki, 8/8/1984 günlü; 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede
de (yalnız 1/2 d, 27/5 ve 38 inci maddelerinde 2983 sayılı Kanundan söz
edilmekle beraber ne bu maddelerinde ne de diğer maddelerinde) 2983 sayılı
Kanunun değiştirilmesi anlamına gelen bir hüküm ve ifadeye yer verilmemiştir.
8/6/1984 günlü ve 203 sayılı "Başbakanlık Teşkilatı Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname"nin 30 uncu maddesine göre 6/8/1984 günlü ve
84/8423 sayılı Kararname ile kabul edilip 21/8/1984 günlü ve 18496 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan "Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu'nun
teşkili, görevleri ve çalışma esasları hakkında karar" ın ise 2983 sayılı
Kanunu degiştiremeyeceği, bu Kanunun, "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kuruluna verdiği yetki ve görevleri yeniden oluşturulan Ekonomik İşler Yüksek
Koordinasyon Kuruluna aktaramayacağı ve aktarmadığı fazla izahata gerek
göstermeyecek kadar açıktır.
Bütün bunlara rağmen, 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname veya,
diğer sonra çıkan mevzuatın, dava konusu hükümleri değiştirdiği veya
kaldırıldığı kabul ediliyorsa, bumun kararda açıkca belirtilmesi ve esastan
bilatetkik, konusu kalmıyan dava hakkında karar ittihazına yer olmadığının
hükme bağlanması gerekirdi.
Özet olarak, değişmeyen dava konusu Kanunun 2 nci maddesi ile 10
uncu maddesinin "d" bendine göre, "Kamu İktisadi Kuruluşları ve
İktisadi Devlet Teşekkülleri için hisse senedi çıkarılması ve işletme hakkı
verilmesini kararlaştırmak yetki ve görevinin Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kuruluna açıkca tanınmasına ve hisse senedi ile işletme hakkının da, bu kanun
uygulanması bakımından anlam ve mahiyetinin kanunun 3 üncü maddesinin
"b", "d" ve "e" bentlerinde tarif edilmelerine
rağmen, hisse senedi çıkarılması ve işletme hakkı verilmesi hususunda Toplu
Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulunun yetkisi bulunmadığından söz edilerek davanın
bunlarla ilgili kısmının bu n edenle reddinde isabet göremiyorum.
II - Kanunun Anayasa'ya aykırılığı sorunu :
A) Anayasanın 73. maddesi yönünden inceleme :
1 - Bu Kanunun, haklarında "Gelir Ortaklığı Senedi"
çıkarılması için yetrki verdiği mallar ( köprü, baraj, elektrik santralı,
karayolu; demiryolu, telekominikasyon sistemleri ile sivil kullanıma yönelik
deniz ve hava limanları ve benzerleri gibi altyapı tesisleri) Devletin kamu
mallarındandır. Yani kamu tüzel kişilerinin ellerinde bulunan taşınır ve
taşınmaz mallardan, kamunun doğrudan doğruya yararlandığı veya bir kamu
hizmetine o hizmetin bir unsurunu teşkil edecek şekilde bağlanmış olan
mallardandır. Bu köprü, yol, liman hatta hizmet malları gibi alt yapı tesisleri
ve orta malları, Devletin temin etmek ve korumakla yükümlü olduğu seyahat ve
çalışma gibi temel hak ve hürriyetlerle de yakinen ilgili bulunmaktadır.
Kamu hizmetlerinden ve kamunun orta mallarından yararlanmak, ilke
olarak meccanidir, parasızdır. Bu hizmetlerin ve tesislerin giderleri geniş
anlamdaki (kapsamdaki) vergilerden karşılanır. Bazen dar anlamdaki vergilerden
(Kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre herkesin ödemekle yükümlü
olduğu vergiler) başka, görülen kamu hizmet ve kullanılan orta malları dolayısiyle
ilgililerden alınan paraları (uygulamada ismi ne olursa olsun), serbest piyasa
şartlarına ve bir çok ekonomik unsurlara göre oluşması gereken (normal fiyat,
emek, sermaye, taşınmaz ve müteşebbis paylarına göre yani ücret, faiz, kira,
rant, amortisman, kar v.s. unsurlarına göre oluşur.) fiyat, bedel, ücret saymak
doğru. olmaz. Bunların geniş anlamdaki (ekonomik ve hukuki maliyetleri
bakımından) vergiler (vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler) kavram
ve kapsamına girdiğini kabul etmek gerekir. Mevzuatımızda bu çeşit paraların
adları değişik şekilde ifade edildiği gibi aynı yükümlülüğün adı da zaman zaman
değişmektedir (Örneğin: Önceki kanunlarda, adı damga resmi olan yükümlülük
1/7/1964 günlü ve 488 sayılı Kanunla damga vergisi ismini almıştır. 15/7/1963
günlü ve 277 sayılı Kanun "5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ve diğer
Kanunlarla belediyelere verilmekte olan her çeşit payları belediye vergi ve
resimleri hükümlerinden" saymıştır. Önceden resim, pay v.s. şekillerinde
adlandırılan bir kısım belediye gelirlerini, 29/5/1981 günlü vs 2464 sayılı
Belediye Gelirleri Kanunu, vergi ve harç olarak adlandırmıştır).
2 - Türk Hukuk Lügatında :
a) "Vergi; Kamu giderlerine halkın katılmasıdır: Vergiler
ancak bir kanunla tarh ve cibayet olunur."
b) "Resim; devlet dairelerinde ve amme müesseselerinde
görülen hizmet ve masrafların karşılığı olarak yalnız o işle alakası olan
hakiki ve hükmi şahıslardan alınan varidata denir. Bu itibarla; umumi devlet
hizmetlerinin ifası karşılığı olarak bu hizmetten bizzat istifade etsin
etmesin, kanun hükümleri dairesinde, herkesden alınan vergi mefhumundan
farklıdır",
c) "Harç; mahiyetine göre idarenin yaptığı bazı hizmetlerden
fayda görenlerin işlerini yaptırmak maksadıyla ve o işler amme hizmetinden
ziyade ferdin şahsına ınüteallik olduğu için, yalnız, işle alakalı eşhastan
hizmetin formalite ve kırtasiye masraflarını temin gibi bir mülahaza ile alınan
paralardır.
şeklinde tarif edilmektedir.
3 - Anayasa Mahkemesi de pek çok kararında kamu idareleri
tarafından alınan paraların isminin önemli olmadığını, mahiyetlerine göre
değerlendirilmesi gerektiğini açıklamakta; temel unsurlarını belirtmeden, içlem
ve kapsamını, sınırlarını koymadan idareye yetki tanıyan kanunları iptal
etmektedir. Buna, Borsaların aldığı "tescil ücreti" ne ait, 5590
sayılı Kanunun 57 inci maddesi hakkındaki, 27/1/1981 günlü ve E. 1980/27, K.
1981/9 sayılı olup 2/4/1981 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan iptal kararı son
bir örnek olarak gösterilebilir.
Bu açıklama, tarif ve hükümler karşısında, kamu malı olan altyapı
tesislerinin yapımı, onarımı, v.s. ile görevli olan idareler dışında bir kurul
ve idare oluşturularak bunlara yapım için hiç bir görev ve sorumluluk
yükletilmeden (hatta bakım, onarım, idame v.b her türlü hizmetler de diğer
ilgili idarelerce yapılacaktır), maliyet ve amortisman hesaplarına bağlamadan,
"yukarı ve aşağı sınırlar," koymadan "altyapı tesislerinin
tarife ve ücretlerini tesbit etmek" yetkisini tanımak; tesislerden ileri
yıllarda da sağlanacak gelirler karşılığında yine hiç bir sınır koymadan
"gelir ortaklığı senedi" çıkarıp yurt içinde ve yurt dışında, gerçek
ve tüzel kişilere satılabilmesini kabul etmek Anayasanın 73 üncü maddesinin hem
metnine hem de bu maddenin konuluş sebep ve amacına aykırıdır.
B) Anayasanın 161 ve 163 üncü maddeleri yönünden inceleme:
Anayasanın Dördüncü Kısmının "Mali Hükümler" bölümünde
161 - 165 inci maddeleriyle "Bütçe hazırlanması ve uygulanması",
"Bütçenin görüşülmesi", " Bütçede değişiklik yapabilme
esasları", "Kesinhesap"; "Kamu İktisadi Teşebbüslerinin
denetimi" kenar başlıkları altında geniş ve ayrıntılı hükümler
konulmuştur. Bunlardan 161 inci maddede : "Devletin ve Kamu İktisadi
Teşebbüsler dışındaki Kamu tüzelkişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle
yapılır.
Mali yıl başlangıcı ile, genel ve katma, bütçelerin nasıl
hazırlanacağı ve uygulanacağı kanunla belirlenir.
Kanun, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan
fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir.
Bütçe Kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiç bir hüküm
konulamaz" denilmekte; 163 üncü maddede : "Genel ve katma bütçelerle
verilen ödenek, harcanabilecek miktarın sınırını gösterir. Harcanabilecek
miktar sınırının Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm
konulamaz. Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik
yapma yetkisi verilemez. Cari yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören
değişiklik tasarılarında ve cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek
nitelikteki kanun tasarıları ve tekliflerinde belirtilen giderleri
karşılayabilecek mali kaynak gösterilmesi zorunludur" hükümleri yer
almakta; bu hükümlerin gereği ve amacına tamamen uygun olan Muhasebei Umumiye
Kanununun 33 üncü maddesinde : "Kanunu mahsusunda veya Muvazenei Umumiye
Kanununda, musarrah bir mezuniyete müstenit olmadıkça kısa vadeli bile olsa hiç
bir istikraz akdedilemiyeceği gibi Hazinei Maliye namına kefalet dahi
olunamaz" hükmü bulunmakta; Türk Hukuk Lügatında da : "Umumi Bütçe :
Devletin, devlet dairelerinin ve müesseselerinin atiye ait muayyen bir müddet
içinde vukubulacak sarfiyatını tahmin eden ve varidatı tahsile ve sarfiyatı
ifaya mezuniyet veren kanundur," şeklinde tarif edilmektedir.
Bu arada şu hususu önemle belirteyim ki : Çıkarılan gelir
ortaklığı senedi ile yalnız ve soyut istikraz yapılmakla kalınmamakta; Devletin
bir nev'i "Vergi, resim, harç ve benzeri" gelirleri yerli ve yabancı
gerçek ve tüzel kişilere devredilmekte; bu kişilerle, ücret v.s. adları altında
mezkür yükümlülükleri ödemek suretiyle orta mallarından ve kamu hizmetlerinden
yararlananlar arasında çıkar çatışmasına da yer verilmiş olunmaktadır.
Gelir ortaklığı senedi ile soyut istikraz yapıldığı farzedilse
dahi sınırsız bir istikraz ve ileride ki yıllar için borç potansiyeli
yaratılması; ayrıca hiç bir ayırım yapılmadan bütün Kamu İktisadi Teşesbbüsleri
için hisse senedi çıkarılması (yani uzun yıllar boyunca; Devletin asli gayeleri
için büyük fedakarlık ve gayretlerle temin edilen, biriktirilen kamu mallarının
da satılması) ve işletme hakkı verilmesi, toplanacak paraların bütçeler dışında
ayrı bir fonda toplanıp harcanılması yetkileri, Bakanlar Kuruluna değil de,
Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kuruluna tanınmaktadır. Bu tutum, bir kısım kamu
varlık ve gelirlerini, sarftan önce parlementodan izin alınması ilkesinden başka,
sarf esnasında ve sarftan sonra parlementonun yapması zorunlu denetimin de
dışına çıkmaktadır ki, böyle bir durum, parlemento kurulunun en önemli nedenine
ters düşmekte bu suretle de Anayasanın 161 ve 163 üncü maddelerine de aykırılık
oluşturmaktadır.
C) Anayasanın 160 ve 185 inci maddeleri yönünden inceleme :
Kanunun dava konusu 13 ve 15 inci maddeleri şöyledir : "Madde
13. - Bu Kanunla yapılması öngörülen işlerde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu,
1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri
uygulanmaz", "Madde 15.- Kamu Ortaklığı Fonunun denetimi 24/10/1983
tarih ve 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun
Hükmündeki Kararname esaslarına tabidir".
Anayasanın 160 ıncı maddesinde : "Sayıştay, genel ve katma
bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Mille t
Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak ve kanunla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlemini
yapmakla görevlidir" denilmektedir:
Kanımca, "Gelir Ortaklığı Senetleri, Hisse Senetleri ve
İşletme Hakları ile altyapı tesislerinin işletilmesinden sağlanan
gelirler", "Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve
giderleri ile malları" deyim, terim ve kavramının dışında kalamaz. Aksi
takdirde Devletin her gelirinin, hatta vergi olduğundan kuşku edilmeyen
gelirlerinin bile genel ve katma bütçeler dışına çıkarılıp Sayıştay ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin denetiminden uzaklaştırılabileceği sonucuna varılır.
Anayasanın 165 inci maddesi, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin dahi
denetimini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağını ve bu denetimin
esaslarının Kanunla düzenlenmesini buyururken, dava konusu kanunla öngörülen
gelirlerin ilgili kuruluşların bütçeleri dışında bir fonda toplanılması,
bunların ve sarflarının Başbakanlığın emrindeki kuruluşların yürütmesi ve
denetlenmesiyle yetinilmesi Anayasanın 160 ve 165 inci maddelerinin metin ve
ruhuna da aykırıdır.
D) Anayasanın 168 inci maddesi yönünden inceleme :
Madde 168. - "Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.
Devlet bu hakkı belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir.
Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin; Devletin gerçek ve
tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle
yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin
uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları
ve müeyyideler kanunda gösterilir."
Devletin, hüküm ve tasarrufu altında, egemenlik haklarıyla yakinen
ilgili ve bir çoğunun stratejik önemi aşikar olan tabii servetler ve
kaynakların da, hiç bir somut belirtme ve ayırım yapılmadan, şart ve sınır
konulmadan toptan ve mutlak bir şekilde Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulunun
çıkaracağı gelir ortaklığı ve hisse senedine veya onun vereceği işletme hakkına
konu yapılması, bu hususta yetki tanınması Anayasa'nın 168 inci maddesine de
aykırıdır.
E) Anayasa'nın 124 üncü maddesi yönünden inceleme :
Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrasında : "Toplu Konut ve
Kamu Ortaklığı Kurulunun çalışma usul ve esasları bu kurul tarafından
çıkarılacak bir yönetmelikle tesbit edilir." hükmü yer almıştır.
Çoğunluk kararının bu hükme ilişkin kısmında : "Fıkra
metnindeki "çıkarılacak" sözcüğünü "hazırlanacak" anlamını
da kabul etmek gerekir... Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulunun kamu
tüzelkişiliğine sahip olduğunu gösterir yasada herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır"
denilmektedir:
Kanuna göre; Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu tarafından;
"çıkarılacak" yönetmelik başka; "hazırlanacak" yönetmelik
başkadır : Dava konusu 6 ncı maddenin son fıkrası, Kurulun çalışma usul ve
esaslarına ait yönetmelik için doğrudan "bu Kurul tarafından
çıkarılacak" hükmüne yer verildiği halde; 10 uncu maddenin "j"
bendi Kurulu bu Kanunla ilgili diğer yönetmelikleri hazırlamakla
görevlendirmiş; 12 nci maddesinde de "Kamu Ortaklığı Fonunun
kullanılmasına ilişkin esaslar Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenecek bir
yönetmelikle tesbit olunur" denilmiştir.
Aynı Kanun içinde; yönetmelik "çıkarmak" ve
"hazırlamak" sözcükleri ayrı ayrı ve kendi anlamında kullanıldığı
ilgili metinlerden açıkça anlaşıldığı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşme
tutanaklarından da bu husus ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle dava konusu fıkra
metnindeki "çıkarmak" sözcüğünü "hazırlamak" anlamında
kabul etmek mümkün değildir.
Anayasa'nın 123 üncü maddesinde : Kamu tüzelkişiliği, ancak
kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur" hükmü
bulunmaktadır. Bu hüküm karşısında "Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulunun kamu tüzelkişiliğine sahip olmadığını gösterir yasada herhangi bir
hüküm bulunmaması yeterli olmayıp kamu tüzelkişiliğine sahip olduğuna dair bir
hüküm bulunma"sı gerekmektedir. Yasada böyle bir hüküm bulunmadığı gibi
Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşmelerinde Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulunun ve İdaresinin tüzelkişiliğe sahip olmadığı açıkça ifade edilmiştir.
Bu nedenlerle Kurula, yönetmelik "çıkarmak" yetkisinin
tanınması Anayasanın 124 üncü maddesine aykırıdır.
F) Kanunun dava konusu hükümleri ile verilen yetkiler, kanımca
Anayasanın :
1 - BAŞLANGIÇ'ında belirtilen "Atatürk İnkılapları ve
ilkeleri doğrultusunda", Türk milli menfaatlerine ve sosyal adalet
gereklerine" de aykırıdır.
2 - 2 nci maddesindeki "sosyal bir hukuk Devleti"
niteliğine de aykırıdır.
3 - 5 inci maddesinde belirtilen sosyal hukuk Devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmıyacak surette sınırlamalar, siyasal, ekonomik ve sosyal
engeller getirilmesine olanak tanımaktadır. Halbuki bu gibi "engelleri
kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmak" Devletin temel amaç ve görevleridir.
4 - 6 ncı maddesine aykırı olarak "kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullan"dırmaktadır.
5 - 7 nci maddesine aykırı olarak yasama yetkisinin devri
mahiyetindedir.
Bu görüşlerimin gerekçelerini ve açıklamaları da özet olarak
yukarıdaki bölümlerde belirtilmiştir . Karşıoy yazımı daha fazla uzatmamak için
burada o bölümlere atıf yapmakla yetiniyorum.
III - SONUÇ : Dava konusu kanun hükümlerinin Anayasa'nın muhtelif
hükümlerine aykırılığı sebebiyle iptali gerektiği düşüncesiyle karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
29/2/1984 günlü, 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu
Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun'un kapsam başlıklı 2., Kamu
OrtaklığıFonu başlıklı 4. maddesi ile Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun
görevlerini belirleyen 10. maddesinin (a) ve (e) bentlerini, sadece Kamu
İktisadi Kuruluşları ve İktisadi Devlet Teşekkülleri için "Hisse
senedi" çıkarılarak satılmalarına olanak sağlayan hükümleri yönünden
Anayasaya aykırı bulmaktayım.
Şöyle ki :
Ülkemizde Atatürk ilkeleri doğrultusunda uygulanmakta olan
"karma ekonomi" sisteminin doğal bir sonucu olarak meydana getirilen,
ortak adı ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri, memleketin ekonomik yaşamında ve
kalkınmasında son derece önemli bir yer işgal etmektedir. Cumhuriyetin ilk
yıllarında mevcut olan bir takım sosyal ve ekonomik zaruriyetler Devleti
müteşebbis duruma getirmiştir. Kalkınmakta olan memleketimiz bakımından bu
zaruriyetlerin bugün de devam etmekte olduğu bilinen bir gerçektir. Ekonomik
yaşamda bir denge unsuru olarak varlıklarını sürdüren kısa adı ile KİT. lerin
günün koşullarına uygun hale getirilerek korunmaları Anayasa kuralları
gereğidir.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri, kamuya hizmet ve kamu yararını ön
planda tutarak, Anayasada ifadesini bulan "sosyal Devlet" ilkesinin
gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadırlar. Anayasanın 45.
maddesinde, ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticiler eline
geçmesi için Devletin gereken tedbirleri alması öngörülmüştür. Devlet bu
kamusal kuruluşlar vasıtasıyla ürünleri değerlendirmekte ve gerçek değerlerin
üreticilerin eline geçmesini sağlamaktadır. Madenlerin Devletçe işletilmeleri,
sanayii ve tarımsal faaliyetlerin milli ekonomi gereklerine ve sosyal amaçlara
uygun olarak yönlendirilmeleri de yine Anayasa buyruğu olduğuna göre, bu
hükümlerin kolaylıkla yerine getirilebilmesi de KİT. lerin varlığı ile mümkün
olabilecektir. Bu sebepledir ki Kamu İktisadi Teşebbüsleri Anayasanın
bünyesinde yer almış ve 125., 135., 160., 181. ve 165. maddelerinde değişik
nedenlerle varlıklarından söz edilmiştir.
Bu durum karşısında, ister ek finansman kaynakları yaratılarak
kamu yatırımlarını süratle gerçekleştirmek amacına, ister başka bir nedene
dayalı olsun bunlar, milletçe ve büyük fedakarlıklarla meydana getirilen ve
yararına yukarıda kısaca değinilen KİT. lerin "Hisse Senedi" yoluyla
toptan veya peyderpey elden çıkarılmalarının haklı ve yeterli bir nedeni olamaz
ve Anayasa kuralları karşısında savunulamaz.
Diğer taraftan, KİT. ler için çıkarılacak "Hisse Senedi"
yönünden Yasa bir istisna hükmü de getirmemiş, askeri ve iktisadi bakımdan önem
taşıyan, tarımsal mal ve hizmet üreten müesseselerin korunması yoluna
gidilmemiştir. Oysa, bazı sakıncalı durumlar yaratılmaması bakımından, böyle
bir ayırım yapılması gerekirdi.
Öte yandan 2983 sayılı Yasanın iptali istenilen 10. madde (a)
bendi KİT. ler için "Hisse Senedi" çıkarılmasını, (e) bendi
çıkarılacak hisse senetlerinin adedi ve değerini karara bağlamayı Toplu Konut
ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun görevleri arasında saymıştır. Oysa çoğunluk
kararında bu yetkinin dava konusu edilen yasadan çok sonra çıkarılan 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 38. maddesinde belirtildiği üzere koordinasyon
kuruluna ait olduğu kabul edilerek, Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı Kurulu'nun
"Hisse Senedi" çıkarmaya yetkili olmadığı, ancak Koordinasyon Kurulu
kararını uygulamakla görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Bu görüşün kabulü
halinde dava konusu edilen Yasanın 10. maddesinin (a) bendinin sonradan
çıkarılan KHK ile değiştirilmiş olduğunu kabul etmek ve durumda da sonuçta
"karar verilmesine yer olmadığına" denilmek gerekirdi. Gerçekten 2983
sayılı Yasa, çıkarıldığı tarihte yürürlükte bulunan 19/10/1983 günlü, 2929
sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında
Kanuna bir yollamada bulunamadığına göre, incelenen 10. maddeyi başka türlü
yorumlamak mümkün olamamaktadır.
Özetlemek gerekirse, mevcut sanayiimizde kullanılan ham madde
üreticisini, tekelleşmeyi önleyerek koruyan, Atatürk ilkeleri doğrultusunda
"Sosyal Devlet," ilkesinin gerçekleşmesi ve milli ekonomi ereklerinin
yerine getirilmesi yönünden vazgeçilmez bir araç durumunda bulunan İktisadi
Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşlarına ait tesis, müessese, işletme
ve bağlı ortaklıkların, "Hisse Senedi" çıkarılmak suretiyle ve
özellikle hiç bir ayrım yapılmadan ve hiçbir istisna tanınmadan satılıp elden
çıkarılmalarını mümkün kılan 2983 sayılı Yasanın, yukarıda belirlenen madde ve
bentleri, yasanın Başlangıç kısmına ve bu yolla 2., 5., 45., 161., 166. ve 188.
maddelerine aykırı düşmekte ve bu nedenle iptallerine karar verilmesi
gerekmektedir.