ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1981/6
Karar Sayısı:1981/20
Karar Günü:9/4/1981
Resmi Gazete
tarih/sayı:18.8.1981/17432
İTİRZAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME : İstanbul 10. iş Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasa ile
değiştirilen 854 sayılı Deniz İş Yasası'nın 20. maddesinin onüç' üncü
fıkrasında " Kıdem tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher
yıl için nazara alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanunu'na göre tesbit edilmiş
olan günlük asgarî ücretin 30 günlük tutarının yedibuçuk katından fazla
olamaz" biçiminde yer alan hükmün, Anayasa'nın 2. ve 40. maddelerine
aykırılığı öne sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I - OLAY :
İşveren D. B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş. Genel Müdürlüğü,
işçilerinden gemi adamı davacıya, 2/5/1978 gününde isteğiyle emekli olması
üzerine 6. ve 7. dönem toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre ve toplam olarak
532.393.15 TL. kıdem tazminatı ödemiştir.
Davacı, kıdem tazminatının 7. dönem toplu iş sözleşmesi
hükümlerine göre ve beher yılın 50 günlük ücret üzerinden hesaplanıp 21 yıl 7
aylık çalışması karşılığı olan brüt 931.246 TL. olarak ödenmesi gerektiğini,
eksik yapılan ödemeye ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile şimdilik 20.000
liranın hüküm altına alınması istemiyle davalıya karşı dava açmıştır.
Davacı bu davada kıdem tazminatının noksan ödenmesine neden olan
ve kıdem tazminatına tavan sınırlaması getiren yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı
olduğunu öne sürmüş, mahkemece bu sav ciddî görülerek, sözü edilen yasa
kuralının iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar verilmiştir.
III - METİNLER :
l - İtiraz konusu yasa hükmü :
1926 sayılı Yasayla değiştirilen 854 sayılı Deniz İş Kanunu' nun
20. maddesinin itiraz konusu onüç'üncü fıkrası hükmü şöyledir :
" Kıdem tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının
beher yıl için nazara alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanunu'na göre tespit
edilmiş olan günlük asgari ücretin 30 günlük tutarının yedibuçuk katından fazla
olamaz."
2 - Dayanılan Anayasa kuralları :
" Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve
Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal
bir hukuk devletidir."
" Madde 40 - Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun, bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla
sınırlayabilir.
Devlet, özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlıyacak
tedbirleri alır."
IV - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 15. maddesi uyarınca 9/4/1981
gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, aşağıdaki konular üzerinde
durulmuştur.
10/5/1979 günlü dava dilekçesiyle davalı aleyhine dava açılmış
ve bu dava dolayısiyle mahkemeye verilen 22/7/1980 günlü dilekçe ile Anayasaya
aykırılık savı öne sürülmüştür. Mahkeme bu savı 9/10/1980 gününde ciddî bularak
Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
İlk inceleme toplantısında kimi üyelerce, itiraz konusu hükmün,
23/10/1980 günlü, 17140 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 17/10/1980 günlü,
2319 sayılı Yasanın 1. maddesiyle değiştirildiği ve bu nedenle Anayasa
Mahkemesi'nin bu işteki yetkisinin de sona erdiği öne sürülmüş bulunduğundan,
konunun önce bu açıdan incelenmesi gerekmektedir.
l - Gerçekten, " 854 sayılı Deniz İş Kanunu'nun 4/7/1975
tarihli 1926 sayılı Kanunla değişik 20 nci maddesinin Değiştirilmesi ve 51 inci
Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında" 2319 sayılı Yasa 17/10/1980
gününde kabul edilerek 23/10/1980 günlü, 17140 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmış ve Yasanın 20. maddesini değiştiren 1. maddesi 12/9/1980 gününde,
Yasanın 51. maddesine fıkra ekleyen 2. maddesi de yayımlandığı günde yürürlüğe
girmiş bulunmaktadır. 27/10/1980 günlü, 2324 sayılı " Anayasa Düzeni
Hakkında Kanun" un 1. maddesinde " 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile değişiklikleri, aşağıdaki maddelerde
belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere, yeni bir Anayasa kabul edilip
yürürlüğe girinceye kadar yürürlüktedir" denildikten sonra 3. maddesinde
de " Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar
hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan Kanunların Anayasaya aykırılığı
iddiası ileri sürülemez" hükmü yer almaktadır.
334 sayılı Anayasa'nın yürürlükte olan hükümlerine göre,
Anayasa'ya aykırılık iddiası iki yolla ileri sürülebilir. Bunlardan birincisi
Anayasa'nın 149 uncu maddesiyle düzenlenen iptal davasıdır ve 150. maddede
saptanan 90 günlük hak düşürücü süre eski yasalar yönünden geçmiş bulunduğundan
bu yol bu gün için işlerliğini kaybetmiş bir nitelik göstermektedir, ikinci yol
ise Anayasa'nın 151. maddesiyle düzenlenen itiraz yoludur. 27/10/1980 günlü, 2324
sayılı Yasa, Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul edilerek yayımlanan bildiri ve
karar hükümleriyle, yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunlara karşı, tıpkı, 334
sayılı Anayasa'nın Geçici 4. maddesinin üçüncü fıkrasında olduğu gibi, iptal
davası ve itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması yollarını
kapatmasına karşın, Millî Güvenlik Konseyi'nden önce çıkarılmış yasa hükümleri
üzerinde Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılmasını önlemiş değildir. Bu bakımdan
eski bir yasaya karşı yapılmış bir başvuruda yerel mahkemenin değişiklikten
önceki hükmü uygulama durumu sürdükçe, o hükmün Millî Güvenlik Konseyi'nce
sonradan değiştirilmiş olmasının, Anayasa Mahkemesi'nin 27/ 10/1980 günlü, 2324
sayılı Yasa ile yürürlükte olduğu belirtilen bu Anayasa'dan kaynaklanmış inceleme
yetkisini engellemiyeceği açıktır.
Bu görüşe Muammer Yazar, Ahmet Zeyneloğlu, Nahit Saçlıoğlu,
Hüseyin Karamüstantikoğlu ve Kenan Terzioğlu katılmamışlardır.
2 - İlk inceleme evresinde, Anayasa'ya uygunluk denetiminin
yapılmasında ve incelemenin sürdürülmesinde hukuksal ve anayasal hiç bir yarar
kalmadığının anlaşılması durumunda işin oya sunularak bir karara bağlanması
doğaldır. Çünkü, hukuksal ve anayasal yarar kalmayan bir işin esasının
incelenmesine karar verilmesi ve böylece incelemenin sürdürülmesi, ancak
gereksiz bir işlem olarak nitelendirilebilir.
Bu görüşe Ahmet Salih Çebi, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör
Özden katılmamışlardır.
3 - İncelemenin sürdürülmesinde hukuksal ve Anayasal yarar
bulunup bulunmadığının incelenmesine gelince :
Yukarıda da değinildiği gibi, 854 sayılı Deniz İş Yasası'nın
4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesi, 17/10/ 1980 günlü,
2319 sayılı Yasa ile değiştirilmiş ve sözkonusu yasanın 51. maddesine bu yasa
ile bir fıkra eklenmiştir. Yasanın değişik 20. maddesi 12/9/1980 gününde, 51.
maddeye eklenen fıkra da yayımlandığı günde yürürlüğe konulmuştur.
Yasa koyucu 2319 sayılı Yasa ile, 20. maddeyi değiştirmekle
birlikte, itiraza konu edilen hükmü aynı anlam ve içerikte yinelemiştir. Söz
konusu yasa ile 51. maddeye eklenen fıkra hükmü ise, " 20 nci madde
hükümlerine aykırı harekette bulunarak kıdem tazminatının öngörülen esaslar
dışında veya saptanan miktar veya tavan aşılarak ödenmesi için emir veya
talimat veren veya bu yolla hareket eden özel veya kamu kurumu veya
kuruluşların yönetim kurulu üyeleri, genel müdür, müessese müdürü, muhasebe
müdürü gibi yetkili sorumluları hakkında, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir
suç teşkil etmediği takdirde altı aydan iki seneye kadar hapis ve yirmi bin
liradan ellibin liraya kadar ağır para cezası hükmolunur. Kanuna aykırı olarak
fazla ödenen miktarın da ayrıca Hazine lehine re'sen tahsili ne karar
verilir" biçimindedir.
Deniz İş Yasası'nın 20. maddesinin 1926 sayılı Yasa ile değişik
hükmü şöyledir :
" Kıdem tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının
beher yıl için nazara alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanunu'na göre tespit
edilmiş olan günlük asgari ücretin 30 günlük tutarının yedibuçuk katından fazla
olamaz."
Kamu düzeniyle ilgili olan ve buyurucu niteliği açısından toplu
iş sözleşmeleriyle değiştirilmesi olanağı bulunmıyan bu hüküm, yasanın konuluş
amacına karşın fazla ödeme yapılmasını engelleyememiş ve bu nedenle de Yasa
koyucu tarafından yeniden düzenlenmiştir.
Yasa koyucu konuya getirdiği bu açıklık ile de yetinmemiş,
buyruğuna karşı gelinmesi takdirinde ödemeyi yapan ve bu yolda emir verenleri
de cezalandırmak suretiyle kamu düzenine ilişkin olan bu kuralı ayrıca ceza
yaptırımına bağlamıştır. Davacı ise kıdem tazminatının, 7. dönem toplu iş
sözleşmesi hükümlerine göre ve çalıştığı beher yılın 50 günlük ücret üzerinden
hesaplanarak ödenmesini istemekte ve bunu önleyen yasa hükmünün Anayasaya
aykırı olduğu savında bulunmaktadır.
Anayasa'nın 152. maddesinde " Anayasa Mahkemesi'nce,
Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen Kanun veya İçtüzük veya
bunların iptal edilen hükümleri, gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı
tarihte yürürlükten kalkar" kuralı yer almaktadır. Bu kurala göre bir
varsayım olarak, sözü edilen 1926 sayılı Yasanın itiraza konu olan hükmünün
Anayasaya aykırılığının kabul edilmesi takdirinde bu hükmün, kararın Resmî
Gazete'de yayımlanması gününde yürürlükten kalkması, bu kuralın engellediği
toplu iş sözleşmesinin de böylece geçerlik kazanması gerekecektir. Oysa Yasa
koyucu saptanan kural dışında kıdem tazminatı ödenmesini yasaklamakta ve buna
aykırı davranışları ceza yaptırımına bağlamaktadır. Ödeme, 51. maddeye eklenen
fıkranın yürürlükte olduğu zamana rastlaması nedeniyle olanaksız bir duruma
gelecek ve böylece sözkonusu kuralın Anayasaya uygunluk denetiminden
geçirilmesinde ne anayasal ve ne de hukuksal bir yararın bulunduğundan söz
edilemiyecektir. Görüşmeler sırasında bu durumun Anayasa Mahkemesi'ni değil
uygulayıcıları ilgilendirdiği öne sürülmüş ise de, Anayasa Mahkemesi'nin
denetim sonunda verdiği karar, yalnızca kâğıt üzerinde kalmanın ötesinde
hukuksal ve eylemsel bir sonuç ortaya koyamıyor ve bir anlam taşımıyorsa,
Anayasa Mahkemesi bu durumu gözönünde tutmak zorundadır. Daha önemlisi, itiraz
konusu yasa kuralının Anayasaya aykırı bulunması, 2324 sayılı Yasanın 6.
maddesi karşısında 2319 sayılı Yasanın itiraz konusu hüküm yerine koyduğu metni
hukuken Anayasa değişikliği durumuna dönüştürecek ve böylece Anayasa Mahkemesi
kararı da anlamını yitirerek yoklukla eşdeğerde bir belge haline gelecektir.
Anayasal ve yasal hiç bir yarar sağlamayan bu durumda Anayasaya
uygunluk denetimine ilişkin inceleme durdurulmalı ve itiraz reddedilmelidir.
Bu görüşe Ahmet Salih Çebi, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Necdet
Darıcıoğlu, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör Özden katılmamışlardır.
V - SONUÇ :
1 - 4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasayla değiştirilen 854 sayılı
Deniz İş Yasası'nın 20. maddesinin onüç'üncü fıkrası hükmünün 23/10/1980 günlü,
17140 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2319 sayılı Yasayla değiştirilmiş
olmasının, Anayasa Mahkemesi'nin elindeki işte, 1926 sayılı Yasayla getirilen
20. maddenin onüç'üncü fıkrası hükmünü inceleme yetkisini etkilemessdiğine,
Muammer Yazar, Ahmet Zeyneloğlu, Nahit SaçlıoğJu, Hüseyin Karamüstantikoğlu ve
Kenan Terzioğlu'nun karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
2 - İlk inceleme evresinde, incelemenin sürdürülmesinde hukukî
yarar olup olmadığının oylama konusu yapılabileceğine Ahmet Salih Çebi, Yılmaz
Aliefendioğlu ve Yekta Güngör Özden'in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
3 - 2319 sayılı Yasanın, 20. maddeyi değiştirerek itiraza konu
edilen hükmü aynı anlam ve içerikte yinelemesi, ayrıca bu Yasanın 51. maddesine
eklediği fıkra hükmü karşısında, 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkındaki Yasa
hükümleri de gözönüne alındığında, Anayasaya aykırılık savına ilişkin Yasa
metnine yöneltilen itirazın incelenmesinde hukukî yarar kalmadığına ve bu
nedenle itirazın incelenmeksizin reddine, Ahmet Salih Çebi, Nihat O.
Akçakayalıoğlu, Necdet Darıcıoğlu, Yılmaz Aliefendioğlu ve Yekta Güngör
Özden'in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
9/4/1981 gününde karar verildi.
Başkan
Şevket Müftügil
|
Başkanvekili
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
Üye
Ahmet Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Muammer Yazar
|
Üye
Ahmet Zeyneloğlu
|
Üye
Adil Esmer
|
|
|
|
|
|
|
Üye
Hakkı Müderrisoğlu
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit Saçlıoğlu
|
|
|
|
Üye
Hüseyin Karamüstantikoğlu
|
Üye
Kenan Terzioğlu
|
Üye
Orhan Onar
|
|
|
|
Üye
Necdet Darıcıoğlu
|
Üye
Yılmaz Efendioğlu
|
Üye
Yekta Güngör Özden
|
KARŞIOY YAZISI
l - Anayasa Mahkemesi'nce yapılmakta olan incelemenin konusu çok
sınırlı olup başvurunun yetkili kişi, kurum tarafından yapılıp yapılmadığı ve
başvurunun konusu olan işin Anayasa Mahkemesi'nin görevine girip girmediğini
saptamaktan ibarettir. Bu evrede Anayasaya uygunluk denetiminin yapılmasında ve
incelemenin sürdürülmesinde hukuksal ve anayasal yarar olup olmadığını
araştırmak ve saptamak olanaksız ve gereksizdir. Hukuksal ve Anayasal yarar
olup olmadığı ancak özün incelenmesi sonunda saptanabilir. Bu nedenle ilk
inceleme evresinde, özün incelenmesinde hukuksal ve anayasal yarar
kalmadığından söz edilemez. Bu itibarla ilk inceleme evresinde özün
incelenmesinde hukuksal ve anayasal bir yarar olup olmadığının oylama konusu
yapılmasına ilişkin, kararın ikinci bendindeki çoğunluk görüşüne karşıyım.
2 - Nitekim kimi üyeler Anayasaya aykırılık savına ilişkin yasa
metnine yönelik itirazın incelenerek sonuca göre, itiraz konusu hükmün iptali
gerekip gerekmeyeceğine karar verilmesi görüşünü savunmuşlardır.
Öte yandan davanın açılışı tarihinde yürürlükte olan bir yasa
hükmünün daha sonra Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul edilen 2319 sayılı Yasa
ile aynı anlam ve içerikte olması ve 2324 sayılı Yasanın 6. maddesi hükmü
karşısında Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul edilen yasalar hakkında iptal
davası açılamaması bu davayı etkilemez. Davacı 2319 sayılı Yasa hükmünün
iptalini değil, işten ayrıldığı tarihte yürürlükte olan ve 50 gün esası
üzerinden kıdem tazminatı ödenmesini öngören toplu sözleşme hükmüne rağmen, kıdem
tazminatının senelik 30 gün ücret üzerinden hesaplanmasını hüküm altına alan
854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinin 13. fıkrasının
iptalini istemiştir. Bu Yasa Millî Güvenlik Konseyi Yasası olmadığından 2324
sayılı Yasanın getirdiği yasağın dışındadır. Bu itibarla davanın incelenmesine,
Anayasaya aykırılığın gerçekleşmesi halinde iptal kararı verilmesine bir engel
yoktur.
Her ne kadar daha sonra Millî Güvenlik Konseyi'nce yürürlüğe
konmuş olan 2319 sayılı Yasada aynı anlam ve içerikte bir hüküm kabul edilmiş
ise de iptali istenen yasa ile 2319 sayılı Yasa ayrı ayrı yasalardır. Bu
itibarla 2319 sayılı Yasa ile iptali istenilen yasa niteliğinde bir hükmün
Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul edilmiş olması 2319 sayılı Yasadan müstakil bir
varlığa sahip olan 854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasa ile değişik 20.
maddesinin 13. fıkrasına yönelik davanın görülmesine engel sayılamaz
Dava konusu hükmün iptalinde yarar olup olmadığı hususuna
gelince: Dava konusu hükmün iptali halinde toplu sözleşme geçerli
kılınacağından davacının isteği, yerel mahkemece, hüküm altına alınacaktır.
2319 sayılı Yasa ile 854 sayılı Yasanın 51. maddesine eklenen fıkra mahkeme
hükümlerinin icrasını engellemez. Mahkeme hükümlerinin yerine getirilmesi
anayasal bir zorunluluktur. Kaldıki dava ek fıkra ile getirilen yasağın kapsamı
dışındadır. Zira, gerek 854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasa ile değişik 20.
maddesinin 13. fıkrasında gerek 2319 sayılı Yasa ile değişik 20. maddenin 15.
fıkrasında 30 günlük sürenin hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile
değiştirilmesine cevaz verilmiş, ek maddenin getirdiği yasak süre yönünden
kaldırılmıştır. Dava ise süre ile ilgilidir. Bu nedenle 30 günlük süreyi kamu
düzeni ile ilgili saymak mümkün değildir.
Kaldıki bu hususlar maddeyi uygulayacak olanları ilgilendiren
hususlardır. Gerçi çoğunluk kararında (...Anayasa Mahkemesi'nin denetim sonunda
verdiği karar, yalnızca kâğıt üzerinde kalmanın ötesinde hukuksal ve eylemsel
bir sonuç ortaya koyamıyor ve bir anlam taşımıyorsa Anayasa Mahkemesi bu durumu
görmezlikten gelemez. Daha da önemlisi, itiraz konusu yasa kuralının Anayasaya
aykırı bulunması, 2324 sayılı Yasanın 6. maddesi karşısında, 2319 sayılı
Yasanın itiraz konusu hüküm yerine koyduğu metni hukuken Anayasa değişikliği
durumuna dönüşecek ve böylece Anayasa Mahkemesi kararı da anlamını yitirerek
yoklukla eşdeğerde bir belge haline gelecektir.) denilmektedir. Biz çoğunluğun
bu görüşüne katılmamaktayız. Zira denetim sonunda Anayasa Mahkemesi'nce
verilecek iptal kararının kâğıt üzerinde kalması düşünülemez, iptal edilen
hükmün o davada uygulanması mümkün değildir. Sonra çıkan yasada benzer hükmün
yer alması ve sonra çıkan yasanın Millî Güvenlik Konseyi Yasası olması yönünden
Anayasa niteliğinde bulunması ve iptalinin dava edilememesi yukarıda da
açıklandığı üzere 1926 sayılı Kanuna ilişkin davalarda değil, 2319 sayılı
Kanuna ilişkin davalarda düşünülecek ve geçerli olabilecek savlardır.
Bu nedenle de çoğunluk kararının üçüncü bendine karşıyım.
KARŞIOY YAZISI
Millî Güvenlik Konseyi'nin kabul ettiği 27/10/1980 günlü, 2324
sayılı " Anayasa Düzeni Hakkında Kanun" un 3. maddesinde " Millî
Güvenlik Konseyi'nce kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile
yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri
sürülemez." hükmü yer almıştır. Ayrıca aynı yasanın 6. maddesinde de
" Millî Güvenlik Konseyi'nin bildiri ve kararlarında yer alan ve alacak
olan hükümlerle Konsey'ce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların
9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa
değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da Kanun değişikliği
olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe
girer" denilmiştir.
12 Temmuz 1975 günlü ve 1926 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile
değiştirilen 854 sayılı Deniz İş Kanunu'nun 20. maddesi, Millî Güvenlik
Konseyi'nce kabul edilip 23.10.1980 günlü Resmî Gazete'de yayımlanan 2319
sayılı Kanunun 1. maddesi ile değiştirilmiştir.
1926 sayılı Kanun ile değişik 854 sayılı Deniz İş Kanunu'nun 20.
maddesinde yer alan tavan sınırlaması hükmü, Millî Güvenlik Konseyi'nce kabul
edilip yürürlüğe girmiş bulunan 2319 sayılı " Kanun" la değişmesi ve
eski metinin yeni metin kapsamına alınması karşısında, artık Anayasaya uygunluk
denetiminin yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle de Anayasaya
aykırılık savının incelenmesine gerek yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenle çoğunluğun, eski metni Anayasa'ya
uygunluk denetimine tabi tutmasına ilişkin görüşüne karşıyız.
|
Üye
Ahmet Zeyneloğlu
|
Üye
Kenan Terzioğlu
|
KARŞIOY YAZISI
İstanbul 10. İş Mahkemesi, 20/4/1967 günlü, 854 sayılı Deniz İş
Yasası'nın 4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesinin 14.
fıkrasında yer alan " Kıdem tazminatına esas alınacak 30 günlük ücret
tutarının beher yıl için nazara alınacak miktarının, 1475 sayılı İş Kanunu'na
göre tespit edilmiş olan günlük asgarî ücretin 30 günlük tutarının 7,5 katından
fazla olamaz." biçimindeki hükmün iptalini istemiştir.
Davacı vekili 10/5/1979 günlü dilekçesinde, anılan hükmün
Anayasaya, aykırı olduğunu ileri sürmüş, bu savı ciddî bulan İş Mahkemesi, 334
sayılı Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddeleri
uyarınca Anayasa Mahkemesi' ne başvurmuştur.
Gemi adamı olarak, davalı D. B. Deniz Nakliyat Anonim Ortaklığı
işyerinden 2/5/1978 günü isteği ile emekliye ayrılan davacı, üyesi olduğu
sendika ile davalı arasında imzalanan 7. dönem toplu iş sözleşmesine göre
kendisine beher hizmet yılı için 50 günlük ücret tutarında kıdem tazminatı
ödenmesi gerektiğini, davalının ise buna uymayarak 7,5 kat tavan sınırlamasını
uygulayarak eksik ödemede bulunduğunu ileri sürmüştür.
İş Mahkemesi'nin iptal isteğini içeren 9/10/1980 günlü kararı,
Anayasa Mahkemesi'ne 4/3/1981 günü gelmiş, 1981/6 esasına kaydedilmiştir.
Kıdem tazminatı, yasal koşulların gerçekleşmesi halinde, işveren
tarafından işçiye ödenen bir paradır. Sözleşmenin haklı bir nedenle işveren
tarafından feshi halinde işçiye ödenmesi gerekmeyen kıdem tazminatı, haksız
fiilden ileri gelen tazminat ile 506 sayılı Yasada öngörülen gelirler türüne de
benzememektedir. Kendisine özgü olan ve yasadan doğan bu tazminat, işten
ayrılan işçinin yoksulluğa düşmemesi, işinde sebatla çalışması nedeniyle bir
ödüllendirme olarak da nitelendirilebilir.
1475 sayılı İş Yasası'nın, 1927 sayılı Yasa ile değişik 14.
maddesinin kıdem tazminatına ilişkin hükmü Anayasa Mahkemesi'nin 23/1/1979
günlü, 1978/14 -1979/6 sayılı kararı ile biçim yönünden iptal edilmiş, bu karar
14/4/1979 günlü Resmî Gazete'de yayımlanmış; Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca
tanınan bir yıllık süre 14/4/1980 günü son bulmuştur. Millî Güvenlik
Konseyi'nce, 1475 sayılı İş Yasası'nın değişik 14. maddesi, 17/10/1980 günlü,
2320 sayılı Yasa ile değiştirilmiştir. Böylece, sözü edilen değişik 14.
maddede, Anayasa Mahkemesi'nce biçim yönünden yapılan iptallerin yeri
doldurulmuş, uygulama ceza yaptırımına bağlanmıştır.
Millî Güvenlik Konseyi, 854 sayılı Deniz İş Yasası'nın 4/7/ 1975
günlü, 1926 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesini de, 17/10/ 1980 günlü, 2319
sayılı Yasa ile değiştirmiştir. Her iki yasa 23/ 10/1980 günlü, 17140 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur, iptali istenilen hüküm,
Anayasa Mahkemesi'nin biçim yönünden kimi hükümlerini iptal ettiği, 1475 sayılı
İş Yasası'nın 1927 sayılı Yasa ile değişik 14. maddesindeki kuralın bir
benzeridir.
1926 sayılı Yasanın 'da 1927 sayılı Yasada olduğu gibi biçim
yönünden eksik bulunduğu bir an için kabul edilse bile yapılan yasa değişikliği
nedeniyle artık, davacının bir yararı kalmamıştır. Resmî Gazete'de hemen
yayımlandıktan sonra Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayan Anayasa Mahkemesi kararlarının
iptale ilişkin olanlarının geriye yürümeyeceği Anayasa'nın 152. maddesinin
üçüncü fıkrası gereğidir. 1926 sayılı Yasa bakımından bir iptal hükmü
bulunmadığına, 2/5/1978 günü isteği ile emekli olan davacının, 10/5/1979 günlü
davasında ileri sürdüğü Anayasa'ya aykırılık savı üzerine, mahkemesince iptal isteğini
içeren 9/10/1980 günlü karardan sonra, değişik 20. madde 17/ 10/1980 günlü,
2319 sayılı Yasa ile değiştirilmiş olduğuna göre itiraz konusu hüküm bakımından
Anayasa'ya uygunluk denetiminin sürdürülmesi gerekmez (Anayasa Mahkemesi'nin
27/11/ 1979 günlü, 1978/74 -1979/43 sayılı kararı, Resmî Gazete, Gün :
21/2/1980, Sayı: 16907).
Ayrıca, şu yönü de belirtmek yerinde olacaktır; Anayasa
Mahkemesi bir yasa hükmünü biçim, ya da esas yönünden iptal ettiği zaman önceki
yasa kendiliğinden yürürlüğe girmez, kural olarak bir yasa hükmünün Anayasa ve
İçtüzük kurallarına göre yeniden yasalaştırılması gerekir. Yasaların
çıkarılmasında izlenen yöntem ve Anayasa Mahkemesi kararları bu doğrultudadır.
Bunun dışında olan, Anayasa'nın bir hükmünü yürürlükten kaldıran yasanın iptali
üzerine, Anayasa'da boşluk yaratılmaması ilkesine dayanılarak Anayasaya
uygunluk denetiminin iptalden önceki hükme göre yapılmasıdır (Anayasa Mahkemesi
Kararı: 19/10/1971 günlü, 40 - 73 sayılı, Resmî Gazete, gün : 2/7/1972, Sayı:
14233).
Görülüyor ki, değişiklikten önceki 20. maddenin, ya da bunu
değiştiren 1926 sayılı Yasanın itirazcı mahkemeye açılan davada, sonradan
yürürlüğe konulan 2319 sayılı Yasa karşısında uygulanması ve Anayasa'ya
uygunluk denetimine tâbi tutulması söz konusu olamaz.
Cezaya ilişkin yasa hükümlerinin Anayasaya uygunluk denetiminde
ise, yapılan değişikliğin bir eylemin suç olup olmadığı, suçluluğu ortadan
kaldırıp kaldırmadığı, suç öğesi ve ceza miktarı bakımından sanığın durumunu
ağırlaştıran nitelikte olup olmadığına bakılır. Örneğin, getirilen değişiklik
Türk Ceza Yasası'nın 2. maddesinde öngörülen " sanık yararına"
ilkesine ters düşüyorsa değişiklikten önceki hüküm üzerinde inceleme sürdürülür
(Anayasa Mahkemesi Kararları: 3/2/1981 günlü, 72 -12 sayılı; 3/2/1981 günlü, 45
-11 sayılı, Resmî Gazete, gün: 13/5/1981, Sayı: 17339).
Olayda, uygulanacak yasa hükmü - kazanılmış haktan da söz
edilmeyeceğine göre- kamu düzeni düşüncesiyle getirilen, fazla Ödemeye izin
vermeyen, ayrıca ceza sorumluluğunu da öngören 2319 sayılı Yasadaki
kurallardır. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi'nin itiraz konusu hükmü Anayasaya
uygunluk denetiminden geçirme yetkisi olup olmadığı sorunu üzerinde de durmak
gerekir.
Millî Güvenlik Konseyi'nin kabul ettiği 27/10/1980 günlü, 2324
sayılı " Anayasa Düzeni Hakkında Kanun" un 3. maddesinde " Millî
Güvenlik Konseyi'nce kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile
yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasa'ya aykırılığı iddiası ileri
sürülemez." hükmü yeralmıştır. Ayrıca, aynı Yasanın 6. maddesinde de
" Millî Güvenlik Konseyi'nin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak
olan hükümlerle Konsey'ce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan
kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları
Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun
değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerde gösterilen tarihlerde
yürürlüğe girer." denilmiştir. Bu yasal değişiklik karşısında, Anayasa
Mahkemesi'nin denetim yetkisi bulunmadığı gözönünde tutularak itiraz davası
reddedilmelidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
|
|
|
|
Üye
Hüseyin Karamüstantikoğlu
|
KARŞIOY YAZISI
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'nın 151. ve " Anayasa
Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun" un 27.
maddeleri, bir davaya bakmakta olan mahkemenin; o dava nedeniyle uygulanacak
Yasa Hükümlerini Anayasaya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varması halinde, iptali için,
Anayasa Mahkemesi'ne başvurma yolunu açık tutmuş bulunmaktadır.
2/5/1978 gününde isteğiyle emekliye ayrılması üzerine, 21 yıl 7
ay süren çalışmasının karşılığı olarak İşveren D. B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş.
Genel Müdürlüğünce 931.246 TL. yerine 532.393,15 TL. kıdem tazminatı ödenmek
suretiyle mağdur edildiğini öne sürerek, eksik yapılan ödemeye ilişkin hakları
saklı kalmak koşuluyla, şimdilik 20.000 liranın hüküm altına alınması istemiyle
dava açan gemi adamı davacı; kıdem tazminatına tavan sınırlaması getiren 854
sayılı Deniz İş Kanunu'nun 4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasayla değişik 20.
maddesinin onüç'üncü fıkrasında yer alan " Kıdem tazminatına esas olacak
30 günlük ücret tutarının beher yıl için nazara alınacak miktarı 1475 sayılı iş
Kanunu'na göre tesbit edilmiş olan günlük asgarî ücretin 30 günlük tutarının
yedibuçuk katından fazla olamaz" biçimindeki hükmün Anayasa'nın 2. ve 40.
maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüğüne, davaya bakan İstanbul 10. İş
Mahkemesi de bu savı ciddi bularak sözü edilen Yasa kuralının iptali için
Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasını kararlaştırdığına göre, " itiraz
yolu" nun işleyebilmesi için Anayasa'da ve 44 sayılı Yasada öngörülen tüm
koşulların gerçekleştiğinde kuşku kalmamıştır.
(İtiraz yoluna başvuran mahkeme), (bakılmakta olan dava) ve
(uygulanacak hüküm) öğeleri yönünden, Anayasaya uygunluk denetimi yapılmasına
engel bir durumla karşılaşılmamış olması nedeniyle, konuya, çoğunluk kararının
temel dayanağını oluşturan " hukukî yarar" açısından yaklaşılmasında
ve bu yönden açıklık kazandırılmasında zorunluluk vardır.
" 584 sayılı Deniz İş Kanununun 4/7/1975 tarihli, 1926
Sayılı Kanunla Değişik 20 nci maddesinin Değiştirilmesi ve 51 inci maddesine
bir Fıkra Eklenmesi Hakkında" ki 2319 sayılı Yasa 17/10/1980 gününde kabul
edilerek, 23/10/1980 günlü, 17140 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve 3.
maddesinin açık anlatımı karşısında, 854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasayla
değişik 20. maddesini değiştiren 1. maddesi 12/9/1980 gününde, aynı Yasanın 51.
maddesine bir fıkra ekleyen 2. maddesi ise yayımlandığı gün yürürlüğe
girmiştir. 2/5/1978 gününde isteğiyle emekli olan davacı gemi adamının emekliye
ayrılmasından yaklaşık 2,5 yıl sonra yürürlüğe giren, dolayısıyla emeklilik
işleminin ve kıdem tazminatına ilişkin ödemenin yapıldığı dönemde yürürlük ve
geçerliliğinden söz edilmemesi gereken 2319 sayılı Yasanın, 854 sayılı Deniz iş
Kanunu'nun 4/7/1975 günlü ve 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesini
değiştiren 1. maddesi hükümlerinin bakılmakta olan davada uygulama yeri ve
olanağı yoktur.
Kıdem tazminatına ilişkin uygulamanın yasal dayanağını, davacının
isteği doğrultusunda emeklilik işleminin yapıldığı dönemde yürürlükte bulunan
Yasa hükümleri oluşturacağı, itirazcı Mahkemenin elindeki davada, bu nedenle,
854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesinin onüç'üncü fıkrası
uygulanacağı, 17/10/1980 günlü, 2319 sayılı Yasanın 1. ve 2. maddeleriyle
yürürlüğe konan hükümler ve 27/10/1980 günlü, 2324 sayılı Anayasa Düzeni
Hakkında Kanun'un 3. ve 6. maddeleri ise bu davayı doğrudan ya da dolaylı
olarak etkilemeyeceği; daha açık bir anlatımla, emeklilik işleminin
olgunlaştığı gün bakımından, uyuşmazlığın çözümlenmesinde, 17/10/1980 günlü,
2319 sayılı Yasanın 1. maddesiyle getirilen yeni hükümlere dayanılamayacağı, bu
Yasanın 2. maddesiyle 854 sayılı Deniz İş Kanunu'nun 51. maddesine eklenen
fıkra ise, doğrudan doğruya 2319 sayılı Yasanın 1. maddesinde yer alan
kuralların uygulanmasını zorunlu kılan koşullara karşın, bu madde hükümlerine
aykırı harekette bulunarak, kıdem tazminatının öngörülen esaslar dışında veya
saptanan miktar veya tavan aşılarak ödenmesi için emir veya talimat verenler
veya bu yolda hareket edenler hakkında uygulanacak yaptırımları içermekte
olduğu, 2319 sayılı Yasanın 1. ve 2. maddelerinin yürürlük ve geçerliliklerini
12/9/1980 ve 23/10/1980 günlerinden önceye, özellikle emeklilik işleminin
yapıldığı döneme kadar götürmeye olanak bulunmadığı esasen, 27/10/1980 günlü,
2324 sayılı Yasanın 6. maddesinde de, Millî Güvenlik Konseyi'nin Bildiri ve
Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konsey'ce kabul edilerek
yayımlanan ve yayımlanacak olan Yasaların Anayasa hükümlerine uymayanları
Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki yasalara uymayanları da yasa
değişikliği olarak " yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen
tarihlerde" yürürlüğe girecekleri açıkça belirlendiği cihetle, 854 sayılı
Deniz İş Kanunu' nun 4/7/1975 günlü, 1926 sayılı Yasayla değiştirilen 20.
maddesinde yer alan itiraz konusu kuralın Anayasa'ya uygunluk denetimi dışında
bırakılması Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Yasanın 27. maddelerinin anlam ve
amacına aykırı düşmektedir.
Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülerek iptali istenen Yasa
metnine yöneltilen itirazın incelenmesinde yasal zorunluluk bulunması, bu
incelemenin yapılmasındaki hukuki yararı da açıklıkla ortaya koymaktadır. Kaldı
ki, itiraz konusu hükmün iptali yoluna gidildiği takdirde, Toplu Sözleşme
hükümleri de geçerlilik kazanacağına göre, tersine uygulama, sonuç ne olursa
olsun, Anayasa'ya uygunluk denetiminin sağlayacağı " hukuki yarar" ın
gerçekleşmesini engelleyecektir.
" 2319 sayılı Yasanın, 20. maddeyi değiştirerek, itiraza
konu edilen hükmü aynı anlam ve içerikte yinelemesi, ayrıca bu Yasanın 51.
maddesine eklediği fıkra hükmü karşısında, 2324 sayılı Anayasa Düzeni
Hakkındaki Yasa hükümleri de gözönüne alındığında, Anayasa'ya aykırılık savına
ilişkin Yasa metnine yöneltilen itirazın incelenmesinde hukukî yarar
kalmadığı" na işaret olunarak " itirazın incelenmeksizin reddi"
doğrultusunda oyçokluğuyla oluşturulan karara yukarıda açıklanan nedenlerle
katılmamaktayım.
KARŞIOY YAZISI
Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un 27. maddesine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, uygulanacak bir yasanın hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya da
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırsa, Anayasa'ya aykırılık itirazıyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Bu
durumda Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi bu itirazın " bir davaya bakmakta
olan mahkemece" yapılıp yapılmadığını ve itiraz konusu edilen kuralın o
davada " uygulanacak kural" olup olmadığını saptamaktır. Anayasa
Mahkemesi, böylece, konunun kendi yetkisi içine girip girmediğini belirler.
Mahkeme, yetkisine giren bir konuda Anayasa'nın 147. maddesi uyarınca
Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmakla görevlidir.
Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'da yer almamasına karşın, iptal
davaları için 44 sayılı Yasanın 26. maddesinde, itiraz yoluyla gelen işlerde
ise Mahkemenin İçtüzüğünün 15. Maddesinde öngörülen ilk inceleme yetkisi,
yalnızca başvurma dilekçe ve eklerindeki noksanlıkların tamamlanması amacıyla
sınırlıdır. Anayasa Mahkemesi'ne, ne Anayasa, ne 44 sayılı Yasa ve ne de
içtüzükle Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılmasında ve incelemenin
sürdürülmesinde " Hukuksal ve Anayasal yarar olup olmadığını"
incelemek yetkisi verilmemiştir. Özellikle, işin esasına girilmeden, dilekçe ve
eklerindeki noksanlıkların tamamlanması amacıyla yapılan ilk inceleme evresinde
" Anayasal denetimde hukuksal yarar bulunup bulunmadığı" oylanamaz.
Çünkü Anayasa ve yasada böyle bir yetki bulunmadığı gibi, çoğu zaman, işin
esasına girilmeden " hukuksal yarar" bulunup bulunmadığı da
anlaşılamaz. Kaldı ki, Anayasa'ya aykırılığın veya uygunluğun saptanması bile
başlı başına Anayasal ve hukuksal yarar sağlar. Anayasa Mahkemesi'nin esas
görevi de budur.
Anayasa Mahkemesi'nin çoğunlukla verdiği kararda belirtilen
itiraz konusu hükmün Anayasa'ya aykırı bulunarak iptali durumunda, 854 sayılı
Deniz iş Yasası'nın 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesini aynı doğrultuda
ve içerikle değiştiren ve 51. maddesine bir fıkra ekliyen 17/10/1980 günlü,
2319 sayılı Yasanın getirdiği ek fıkranın yürürlükte bulunduğu dönemde toplu
sözleşmedeki esaslara göre ödeme yapılamıyacağından, Anayasa'ya aykırılık
itirazının incelenmesinde hukuksal yarar bulunmadığı yolundaki görüşe de
aşağıdaki nedenlerle katılma olanağı bulamamaktayız. İtiraz yoluyla Anayasa
Mahkemesi'ne getirilen itiraz konusu yasa hükmünün iptali durumunda uyuşmazlık,
emeklilik işleminin tamamlandığı tarihte yürürlükte bulunan Deniz İş Yasası'nın
1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesinin iptal edilmiyen hükümlerine göre
çözümlenir. Bu durumda, 854 sayılı Yasanın 1926 sayılı Yasayla değişik 20.
maddesinin yürürlükte kalan hükümlerine ve toplu sözleşmeye göre hesaplanacak
kıdem tazminatının 2319 sayılı Yasanın yürürlüğe girdikten sonra ödenmesi, 2319
sayılı Yasayla 51. maddeye eklenen fıkranın kapsamı dışında kalır ve bu fıkraya
göre bir ceza yaptırımının uygulanmasını gerektirmez. Çünkü, söz konusu ek
fıkra, kıdem tazminatının, 854 sayılı Yasanın 2319 sayılı Yasayla değişik 20.
maddesinde belirtilen ilkeler dışında ödenmesine karşı bir ceza yaptırım
hükmüdür. Nitekim, ek fıkrada " 20 nci madde hükümlerine aykırı harekette
bulunarak..." kıdem tazminatının ödenmesinden söz edilmektedir. Ek fıkrada
sözü geçen 20. maddenin Deniz İş Yasası'nın 2319 sayılı Yasayla değişik 20.
maddesi olduğunda kuşku yoktur. 2319 sayılı Yasanın 1. maddesi 12/9/1980
gününde, ek fıkrayı içeren 2. maddesi ise yasanın yayımlandığı 23/10/1980
gününde yürürlüğe girmiştir. Olayda olduğu gibi, 1978 yılındaki emeklilik
işlemi nedeniyle Deniz İş Yasası'nın 1926 sayılı Yasayla değişik 20. maddesine
göre hesaplanacak ve tahakkuk ettirilecek kıdem tazminatının, 23/10/1980
tarihinde yürürlüğe giren ek fıkra nedeniyle ödenemeyeceğini düşünmek, 2319
sayılı Yasanın yürürlük tarihim işlemin yapıldığı 1978 yılı öncesine götürmek
olur.
Söz konusu 20. maddenin 2319 sayılı Yasayla aynı anlam ve
içerikle değiştirildiği görüşü de tartışma götürür. Yeni metin, aynı anlam ve
içerikte olsaydı, eski metnin değiştirilmesine gerek kalmazdı. Yasanın
başlığında " 854 sayılı Deniz İş Kanunu' nun 4/7/1975 tarihli, 1926 sayılı
Kanunla Değişik 20 nci maddenin Değiştirilmesi... Hakkında Kanun" denmesi
maddenin değiştirildiğini açıkça vurgulamaktadır. Nitekim eski metnin yargı
organlarınca yorumlanması ve uygulama, maddenin 2319 sayılı Yasayla değişik
biçiminden ayrı olmuştur. Bir an için, maddenin 2319 sayılı Yasayla değişik
biçiminin eski metinle aynı nitelikte olduğu kabul edilse bile, madde değişikliği
kendi yürürlük gününde uygulamaya girer. Yeni metnin uygulanmasında yasadaki
ilkelere uyulmaması bir ceza yaptırımına bağlanmışsa, bu yaptırım ancak
maddenin değişik biçimine göre yapılan aksaklıklar nedeniyle uygulanabilir.
Böylece, 1978 yılında hak kazanılan kıdem tazminatını
hesaplamada uygulanacak hükmün Anayasa'ya aykırı bulunarak iptali durumunda
davacının hukuksal yararı bulunmaktadır.
Kaldı ki, tüm bu incelemelerin işin esasına girilmeden yapılması
olanağı bulunmadığı gibi, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'ya aykırılık itirazıyla
kendisine başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada hukuksal yararın bulunup
bulunmadığını incelemek yetkisi de yoktur. Bunu saptamak yerel mahkemenin
görevidir.
Açıklanan nedenlerle işin esasına geçilmesi gerektiği oyu ile
kararın 2. ve 3. Bölümlerine karşıyız.
|
|
Üye
Yılmaz Aliefendioğlu
|
Üye
Yekta Güngör Özden
|