ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/36
Karar Sayısı:1978/52
Karar Günü:2.11.1978
Resmi Gazete tarih/sayı:13.3.1979/16577
İPTAL
DAVASINI AÇAN: İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü.
İPTAL
DAVASININ KONUSU : 26.1.1978 günlü, 2110 sayılı "1803 Sayılı Kanunun 15
inci maddesinin (A) Bendinin Değiştirilmesi ve Bu Maddeye (E) Bendinin
Eklenmesi Hakkında Kanun" un 1. maddesiyle 15. maddeye eklenen (E)
"bendinin Anayasanın 12. ve 120. maddelerine aykırı olduğu ve konunun
Üniversitenin varlık ve görevlerini ilgilendiren alana girdiği ileri sürülmüş
ve bu bent hükmünün üniversite yönünden iptali istemiştir.
II.
YASA METİNLERİ:
A.
Anayasaya aykırılığı ileri sürülen 26.1.1978 günlü, 2110 sayılı Yasa ile 1803
sayılı Yasanın 15. maddesine eklenen (E) bendi hükmü, 1.2.1978 günlü, 16187
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan metne göre şöyledir :
"E)
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre içinde kayıtlı
bulundukları yükseköğretim kurumları öğrencilerinden (dışardan sınavlara girme
hakkını kaşanmış olanlar dahil) hangi sebeple olursa olsun kayıtları silinmiş
olanlarla kendi istekleriyle ayrılmış bulunanlar (her derecedeki askerî okul
Öğrencileri hariç) bu Kanunun yürürlüğe girmesinden başlayarak 3 ay içinde eski
öğretim kurumlarına yazılı olarak başvurdukları takdirde ayrıldıkları sınıf ve
sömestrede öğrencilik sıfatlarını devam ettirmek ve o sınıf ve sömestrede
okuyan öğrencilerin tabi oldukları sınava girmek hakkını kazanırlar. Askerlik
süresi gelmiş olanlar bu haklarını kullandığı takdirde tecilli sayılırlar. Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte askerlik ödevini yapmakta olanların 3 aylık
başvurma süresi terhisleri tarihinden, fiili ve hukukî mücbir sebeplerle bu
hakkını kullanamayacak durumda olanların 3 aylık başvurma süresi mücbir
sebeplerin kalktığı tarihten başlar. Bu bend hükmüne dayanarak eski öğretim
kurumlarına başvuran Öğrencilere kurumlarınca birer başvurma belgesi verilir.
Bu bend hükmünden yararlanan Öğrenciler tarafından bu konularda Danıştay'a
açılan davalara bakılmaz."
B.
Dayanılan Anayasa Kuralları :
"Madde
12.-Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
"Madde
(değişik) 120.- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur.
Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
Özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, Öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunlarla seçimleri, görev ve yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve
üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler arasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve
öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda Öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin Üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı
fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el
koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi
ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir."
III.
İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca Kani Vrana, Şevket Müftügil,
Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün,
Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Âdil Esmer, Nihat
O.Akçakayalıoğlu, Ahmet H.Boyacıoğlu ve Nesdet darıçcıoğlu'nun katılmalariyle
20.4.1978 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyanın eksiği
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ:
İşin
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, Anayasaya aykırılığı öne sürülen Yasa
hükmü, dayanılan Anayasa maddeleri, bunlara ilişkin gerekçeler ve öbür yasama
belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü.
Anayasaya
uygunluk denetiminde uygulanacak yöntemin saptanabilmesi bakımından dava konusu
(E) bendi hükmünün anlamını ve kapsamını belirtmekte yarar görülmüştür.
Söz
konusu (E) bendi ile, kanunun yürürlüğe konulduğu güne kadar geçen süre içinde
kayıtlı bulundukları yüksek eğretim kurumları öğrencilerinden (dışarıdan
sınavlara girme hakkını kazanmış olanlar dahil) hangi sebeple olursa olsun
kayıtları silinmiş veya kendi istekleriyle ayrılmış olanlara (her derecedeki
askerî okul öğrencileri hariç) , yasanın öngördüğü hükümlere uyulmak koşuluyla,
ayrıldıkları sınıf ve sömestrede öğrencilik sıfatlarını devam ettirmek ve ön
sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı oldukları sınava girmek
haklarının kazandırılması amaçlanmaktadır.
Hükmün
yapıcı, hak doğurucu ve bağımsız olarak anlam taşıyan kesimi birinci tümcede
toplanmaktadır. Hükmün ikinci tümcesi, askerlik süresi gelmiş olanların yasada
öngörülen haklarını kullandıkları takdirde tecilli sayılacaklarını; üçüncü
tümcesi, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihte askerlik ödevini yapmakta
olanların başvurma süresinin terhisleri tarihinden, fiilî ve hukukî mücbir
sebeplerle bu haklarını kullanamıyacak durumda olanların ise, mücbir sebeplerin
kalkması tarihinden başlayacağını; dördüncü tümcesi, bu bent hükmüne dayanarak
eski öğretim kurumlarına başvuran öğrencilere kurumlarınca birer başvurma
belgesi verileceğini ve son olarak beşinci tümcesi, bu bent hükmünden
yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştay'a açılan davalara
bakılmayacağını kurala bağlamaktadır. Birinci tümcenin dışında kalan
hükümlerin, anlam ve sonuç doğurma ve uygulanabilir olma yönlerinden tamamen
birinci tümceye bağlı oldukları ve bu tümcede belirtilen hak ve olanağın
ortadan kalkması ile de anlamını yitiren ve tek başlarına uygulanma olanağı
olmayan bir nitelik taşıdıkları görülmektedir.
(E)
bendinin birinci tümcesinde yer alan hükmün bu özelliği, Anayasaya uygunluk
denetiminin önce bu hüküm üzerinde yapılmasını ve varılacak sonuca göre öteki
tümcelerdeki hükümlerin ele alınmasını zorunlu kılmaktadır."
A.
Davacı İstanbul Teknik Üniversitesi iptal isteminin gerekçesini, Anayasanın 12.
ve 120. maddelerine dayandırmaktadır.
22.4.1962
günlü, 44 Sayılı Yasanın 28. maddesi, Anayasa Mahkemesini, iptal isteminin
konusu ile bağlı tutmakta ve fakat istemin gerekçesiyle bağlamamaktadır. Öte
yandan aynı hükmün iptali istemiyle başka bir üniversite tarafından açılarak
esasın 1978/31 sayısına kaydı yapılan davada söz konusu hükmün ayrıca
Anayasanın 21. ve 64. maddelerine de aykırılığı öne sürüldüğüne göre, Anayasaya
uygunluk denetiminin Anayasanın 12., 21., 64. ve 120. maddeleri açısından
yapılması gerekmiştir.
l-
Anayasanın 12. maddesi açısından inceleme :
Anayasanın
12. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz." denilmektedir.
Anayasanın
12. maddesi açısından yapılacak bir incelemede sağlıklı bir sonuca varabilmek
için, çeşitli nedenlerle kaydı silinmiş olup da dava konusu yasa hükmü uyarınca
eski Öğretim kurumlarına yeniden kaydolma olanağına kavuşan Öğrenci kesimiyle,
2110 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kaydı silinen ya da silinecek
olan öğrencilerin ve bu yasa yürürlüğe girmeden önce üniversitelerde kayıtlı
bulunan normal öğrencilerin arasında bir karşılaştırma ve kıyaslama yapılması
yerinde olacaktır.
2110
Sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 1.2.1978 gününden Önce hangi nedenle olursa
olsun kayıtları silinmiş öğrencilerle kendi istekleriyle ayrılmış bulunanların,
sözü edilen yasa hükmüyle, ayrıldıkları sınıf ve sömestrede öğrencilik
sıfatlarını devam ettirmek ve o sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı
oldukları sınava girmek hakkını kazanmalarına karşın bu tarihten sonra
kayıtları silinen Öğrenciler böyle bir hak elde edememektedirler. İlk bakışta
ayrıcalık yaratabileceği izlenimini veren bu kuralın sağlıklı bir sonuca varabilmek
için daha yakından ve bütünü içinde ele alınarak niteliği de göz önünde
tutulmak suretiyle incelenmesi zorunludur.
2110
Sayılı Yasa, orta ve yüksek Öğretimdeki Öğrenim sürelerini ve sınav haklarını
ileriye dönük olarak düzenleyen kuralları öngören bir yasa değildir. Sözü
edilen Yasanın düzenlediği kurallar, disiplin suçu işlemeleri nedeniyle
kayıtları silinenler açısından bir af yasası; idarî nedenlerle kayıtları
silinmiş Öğrenciler yönünden de genel anlamda bir intibak yasası
niteliğindedir.
Af ve
intibak yasaları, nitelikleri bakımından, yürürlüğe girdiği günden sonraki
durumları ve olayları da kapsayacak biçimde hükümler taşıyamazlar. Bu tür
yasaların özelliği, geçmişe dönük olma ve kapsamlarını bir noktada sınırlama
zorunluğundan gelmektedir.
Bu
nedenle 1.2.1978 gününden sonra kaydı silinen ya da silinecek olan öğrencilerle
dava konusu kuralın kapsamına girenlerin, eşitlik ilkesi yönünden bir
kıyaslamaya tâbi tutulmalarına olanak yoktur.
Normal
öğrenimlerini sürdüren öğrencilerle yapılan kıyaslamaya gelince :
Üniversitelerden
kaydı silinmiş olan öğrencilerin, Anayasaya uygunluk denetimi yapılan kural
uyarınca ayrıldıkları sınıf ya da sömestreye sanki hiç sınıfta kalmamış gibi
yeniden kaydolunacakları, intibak ettirildikleri sınıf ve sömerstrede okuyan,
öğretim süresi ve sınav haklarından hiç kaybetmemiş normal öğrencilerin
statüsüne tabi tutulacakları ve böylece aynı sınıf ya da sömestrede yıl ve
sömestre kaybetmiş öğrencilerden ayrıcalıklı bir duruma gelecekleri öne
sürünmektedir.
Bu
konuda bir sonuca varılabilmesi için Anayasaya aykırılığı öne sürülen yasanın
düzenlenmesi amacının, hangi koşullar içinde ve ne gibi nedenlerin etkisiyle
çıkarıldığının, güdülen amacın Anayasa Koyucunun iradesine ters düşüp
düşmediğinin incelenmesi ve araştırılması yerinde olacaktır.
Cumhuriyet
Senatosundaki görüşmelerde de kimi üyelerin açıklıkla değindikleri gibi, bir
kaç yıldan beri çeşitli siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel nedenlerin
etkisiyle toplumda görülen sarsıntının acısını ve zararını çeken ve toplumsal olayların
en çok üzerinde yoğunlaştığı ya da yoğunlaştırıldığı kesim, yüksek öğretim
kumaları ve bunların mensupları olmuştur. Bu dönemde toplumsal olayların ve
sürtüşmelerin giderilemediği; Devlet ve Üniversite yönetimlerince, Öğrencilerin
can güvenlikleri ile eğitim ve öğretim özgürlüğünün yeterince sağlanamadığı;
eğitim ve öğretim kurumlarının belirli grupların egemenliği altında kalmasının
ve karşıt görüşlü öğrencilere devamlarının engellenmesinin önlenemediği
herkesçe bilinen bir gerçektir. Can güvenliğinin, öğrenim ve Öğretim
özgürlüğünün sağlanamadığı bir ortamda, işgal, boykot ve baskıların sürüp
gittiği bir öğretim kurumunda, ruh çöküntüsü ve sinir gerginliği baskısı
altında yapılan sınavlarda öğrencinin başarılı olmasını, disipline tam olarak
uyarlık göstermesini ve düzenli bir biçimde derslere devam etmesini beklemek
aşırı iyimserlik olur. Bu koşullarda olağan öğrencilik hayatını sürdürememiş
olanların kayıtlarının silinmesinde öğrenciler kadar, belki de daha çok
toplumu, Devleti ve üniversite yönetimlerini kusurlu ve sorumlu bulmak yanlış
bir görüş ve değerlendirme sayılamaz. Bu durumu görmezlikten gelerek tüm
sorumluluğu öğrencilere yükleyip olağan dönemler ve olağan eğitim-öğretim
süreleri için yapılmış olan yönetmelik hükümlerini uygulamak; sorunun siyasal,
sosyal ve toplumsal yönlerini bir tarafa bırakarak konuyu salt yönetmelik
uygulaması biçiminde ele almak kamu yararına uygun bir davranış sayılamaz.
Çünkü böyle bir tutum, devamsızlık göstermede, başarısız olmada, disipline uyum
gösterememede kişisel olarak belki en az sorumlu tutulması gereken öğrencilerin
gözden çıkarılması, belirli bir aşamadan ve süzgeçten geçtikten sonra
üniversite öğrenimine başlayabilmiş, böylece hem kurallara uymak hem başarı
konusunda kendini kabul ettirmiş, dolayısıyle olağan koşullar ve öğrenim yaşamı
içinde, üniversite öğrenimlerini de başarı ile sürdürebileceklerini göstermiş
gençlerin öğrenim hakkından yoksun bırakılması sonucunu ortaya koyar.
Gelişmekte olan, yetişkin elemana büyük gereksinmesi bulunan bir ülkenin, ağır
bir kaynak savurganlığı olan böyle bir sonuca katlanması düşünülemez ve
beklenemez.
Yasa
Koyucunun ana ereği, toplun barışının, can güvenliğinin, öğrenim ve öğretim
özgürlüğünün sağlanacağı savının ileri sürüldüğü bir dönemde, kaydı silinen
öğrencilerin de topluma kazandırılması, Devletin onlara yaptığı harcamaların
boşa gitmesinin önlenmesi, topluma, ailelerine ve kendilerine daha yararlı
olabilmeleri için yüksek öğrenimlerini tamamlamalarına olanak verilmesi ve
kaynak savurganlığının önlenmesidir.
Kamu
yararının zorunlu kıldığı ve haklı nedenlere dayandığı açık olan böyle bir
kuralın Anayasanın 12. maddesinde yeralan eşitlik ilkesine ters düştüğü kabul
edilemez. Gerçekten, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ve sözgelimi
13.4.1976 günlü, E: 1976/3, K: 1976/23 sayılı kararında (Kararlar Dergisi:Sayı
14, Sayfa, 166, Resmî Gazete:15.7.1976 gün,15647 sayı) açıkça belirtildiği
üzere, "Kanun önünde eşitlik" ilkesi, herkesin her yönden aynı
hükümlere bağlı olması gerektiği anlamına gelmez. Bu ilke ile güdülen amaç,
benzer koşullar içinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca aynı
işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır. Kimi yurttaşlar için haklı nedenlere
dayanılarak veya bunların durumlarındaki farklılığın doğurduğu zorunluklarla
ayrı kurallar konulması durumunda, eşitlik ilkesinin zedelendiğinden
sözedilemez.
2-
Anayasanın 21. maddesi açıcından incelene :
İptali
istenen yasayla, bu yasanın kapsamına giren öğrenci sayısının çokluğu ve ayrıca
öğretim üye ve yardımcıları ile öğretim araçlarından yararlanabilme
olanaklarının gözönüne alınmamış olması yüzünden, Anayasanın 21. maddesinde
öngörülen ve eğitim kurumlarını sağlamakla yükümlü tutan "çağdaş bilim ve
eğitim" amaçlarının savsaklanmış olduğu savı ileri sürülmektedir.
Anayasa,
21. maddenin son fıkrasıyla, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve
öğretim yerleri açılamayacağını kesin buyruğa bağlamıştır.
Hemen
belirtmek gerekir ki, iptali istenen hükümle, açık veya kapalı olarak böyle bir
amaç güdüldüğü düşünülemez. Nitekim böyle bir sav öne sürülmemekle birlikte
dolaylı olarak sözü edilen Yasanın "çağdaş bilim ve eğitim"
amaçlarını savsadığı iddia edilmiş ve Anayasaya aykırılığın bu yolla oluştuğu
dile getirilmiştir.
Anayasanın
120. maddesinde, üniversitelerde "Öğrenim ve Öğretimin, hürriyet ve
teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma Plânı
ilkelerine göre yürütülmesi kurallarının yasa ile konulacağı öngörülmüş ve bu
yolla öğretim ve öğrenimin, çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine aykırı
bütün etkenlerin dışında tutulacağı ilkesi benimsenmiştir. Üniversitelerde,
ister öğretim üyesi veya yardımcısı ya da araç gereç azlığı söz konusu olsun,
ister öğrencilerin çokluğu neden gösterilsin, çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine uygun düşmeyen bir öğrenim ve eğitim yöntemi uygulanamaz.
Üniversitelerin görevi bu durumda da alacakları önlemlerle etkenleri en az
düzeye indirmek ve yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre biçimlendirilmiş
bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesini sağlamaktır. İptali istenen yasa hükmünde
bu görevin yerine getirilmesini engelleyecek bir kural yer almadığından
Anayasanın 21. maddesine aykırılıktan da söz edilemez.
3-
Anayasanın değişik 64. maddesi açısından inceleme :
Yasama
organının yetkilerinden olan genel ve özel af ilânının Devletin cezalandırma
hakkından vazgeçmesi demek olduğu, ceza ile ilgisi olmayan hususların
affedilmesinin, ceza niteliği taşımayan ve salt başarısızlığın saptanması
niteliğinde olan sınıfta kalma durumunun af kapsamına alınmasının söz konusu
olamayacağı ileri sürülmüş, böylece, yetki sınırları aşılan hükmün iptali
istenmiştir.
Af
yetkisinin sınırlarının aşılmış olduğu savı yalnız idarî yönden kaydı silinmiş
öğrenciler açısından yapıldığından, yasaya yöneltilen sav da bu açıdan
incelenmelidir.
Başarısızlık,
devamsızlık, harç yatırmamak ya da kendi isteğiyle ayrılmak gibi bağlı
oldukları öğretim kurumlarındaki kayıtların silinmesini gerektiren nedenlerin,
suçu oluşturan bir eylem ya da bir ceza yaptırımı olmayıp salt idari işlem
niteliğini taşıdıkları kuşkusuzdur. dava konusu yasa kuralının, genel afla
ilgili bir yasada yer almış olması, onun, idari yönden kaydı silinmiş
öğrencileri de af kapsamına aldığı ve af niteliği taşıdığı biçiminde
yorumlamasına dene olamaz. Çünkü yasa koyucunun iradesi, bu durumda olanları
affetmek olmayıp yukarıda belirtilen nedenlerle kaydı silinmiş bulunan kişilere
kimi yeni ve ek haklar tanıyan bir düzenlemeyi af yasasının içinde
kurallaştırmaktır.
Bu
bakımdan burada üzerinde önemle durulması gereken yön, yasa koyucunun, söz
konusu kişilere yeni ve ek haklar tanıyan böyle bir düzenleme yapmağa yetkisi
bulunup bulunmadığıdır.
Anayasa'nın
4. maddesinin son fıkrasında "...hiç bir kimse veya organ, kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz" kuralı yer almış ve 5.
maddesinde de yasa koymada yetkili organın Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu
ve bu yetkinin devredilemeyeceği açıklanmıştır.
Yasama
organının düzenleme yetkisinin sınırı incelenirken Anayasanın 5., 6., 7. ve 64.
maddeleri gözönünde tutulmalıdır. Çünkü yasama organının yetki alanı, Anayasada
öngörülen organlar arasındaki ilişkilerin düzenlenip biçimleriyle sıkı sıkıya
bağlı ve yakından ilgilidir.
Anayasa'nın
5. maddesinde yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu
belirtilmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini açıklayan
64.maddenin ilk fıkrasında ise, "Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak,
Devletin bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para
basılmasına, genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen bölüm
cezalarının yerine getirilmesine karar vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerindendir." hükmüne yer verilmiştir. Anayasanın 6. maddesinde,
yürütme görevinin Kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu
tarafından yerine getirileceği; 7. maddesinde de yargı yetkisinin Türk ulusu
adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü
gibi Anayasa Koyucu, yasama ve yargı için "yetki", yürütme için de
"görev" sözcüklerini kullanmış ve "bu ayırımı bilinçli biçimde
ve bir amaca yönelik olarak yaptığını madde gerekçelerinde açıklamıştır.
Gerçekten temsilciler Meclisi Komisyonu raporunda, bu maddelerle ilgili olarak
yasamanın ilkel ve genel bir yetki sayıldığı, yürütmeninse yalnızca yasaların
uygulanması demek olduğu, yasa olmayan yerde Türk Hukukunda yürütmenin de
olmadığı, yürütme organının kaynağını yasadan almayan bir tasarrufta
bulunamayacağı, yasanın bulunduğu yerde yürütmenin değil aynı zamanda yürütme
görevi ve yükümünün de bulunduğu belirtilmiştir. Öte yandan Anayasa Komisyona
raporunun, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu ve yasayla
düzenleneceğini öngören 112. maddeye ilişkin kesiminde de, "Anayasanızın
kabul ettiği sistemin icabı, icra ve idare ilkel ve özerk bir yetki olmayıp,
müştak ve tâbi bir yetki olduğu için tabiatıyla görev ve teşkilâtın kanunlarla
düzenleneceği belirtilmiştir" denilmektedir.
Böylece
yasamaya öncelik sağlanmış, yasa koyucu tarafından düzenlenmemiş bir alanda,
yürütme organına, faaliyette bulunma ve özerk olarak düzenleme yetkisi kullanma
olanağı verilmemiştir.
Öte
yandan Anayasa hukukumuzda, yasama işlemleri için gerek alan gerek işlem çeşidi
olarak bir sınır çizilmemiştir. Yasa, Anayasaya uygun olmak koşuluyla her
alanda her çeşit düzenlemeyi yapabilecektir. Anayasa'nın değinilen 5. ve 6.
maddelerindeki yetkinin ilkel ve kendine özgü bir yetki oluşu ve her konunun
başlangıçta yasa ile düzenlenme zorunluğu bu sonucu ortaya koymaktadır.
Özetlemek
gerekirse, disiplin cezası niteliği taşımayan kayıt silme işlemlerinin geçersiz
kılınmasında yasama organının özel af ilân ettiği söylenemez. Şu nedenle yasama
organının yasama alanı dışına çıktığı ve yetkisini aştığı yolundaki savlar
anayasal dayanaktan yoksundur.
4-
Anayasanın değişik 120. maddesi açısından inceleme :
Dava
konusu kural yasalaştırılırken üniversitelerden görüş alınmamış olması,
kayıtları silinmiş olan öğrencilerin kaydedilmeleri konusundaki koşulların
saptanması yetkisinin üniversiteye ait olduğu halde bu yetkinin 2110 sayılı
Yasa ile kullanılması, sınavlarla saptanan bilimsel yetersizlikleri nedeni ile
kayıtları silinmiş öğrencilerin yeniden kabul edilmeleri sorumlusunun üniversitelere
yükletilmesi ve böylece kontenjanın üstünde Öğrenci almak durumunun
yaratılması, üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerkliğini zedeleyici
işlemler olarak nitelendirilmiş ve bu nedenlerle de Yasanın iptaline karar
verilmesi istenmiştir.
Anayasa
Koyucu, üniversitelere özel bir Önem vermiş, bunlara Özerklik kazandırmış ve
bunun önemli Öğelerini de buyurucu kurallar olarak saptamıştır.
Anayasanın
değişik 120. maddesine görö üniversitelerle ilgili konularda uyulması zorunlu
kurallar" şöyle sıralanabilir:
a)
Üniversiteler ancak Devlet eliyle ve yasayla kurulabilir.
b)
Üniversiteler, bu maddedeki hükümler içinde uygulanmak koşuluyla Özerkliğe
sahip kamu tüzel kişileridirler.
c)
Üniversiteler, Devletin gözetim ve denetimi altında kendileri tarafından
seçilen organlar eliyle yönetilir ve denetlenir.
d)
Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki
makamlarca, her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
e)
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırırsa ve yayında
bulunabilirler.
f)
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçicileri,
sorumlulukları, görev ve yetkileri, Devletin gözetim ve denetim hakkını
kullanma usulleri, üniversiteler arasında gereksinmeye göre öğretim üyeleri ve
yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve öğretimin özgürlük
ve güvence içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma plânı
ilkelerine göre yürütülmesi esasları yasayla düzenlenir.
Bunlardan
ilk beş sırada yer alanlar, Anayasa Koyucunun düzenlediği, buyurucu
kurallardır. Altıncı sırada yeralan konularsa, yasa ile düzenleneceklerdir. Bu
konuları düzenlerken yasama organı Anayasanın buyurucu kurallarını gözönünde
bulundurmak zorundadır. Örneğin üniversitelerin organları ve bunların
seçicileri yasayla düzenlenirken, kendileri tarafından seçilen organlar eliyle
yönetilip denetlenecekleri buyruğuna uyulacak, sözgelimi bu organlara
üniversitenin seçmediği kişilerin katılmalarını sağlayacak hükümler
konulamayacaktır.
Anayasaya
uygunluğu denetilen kural, kaydı silinmiş olan öğrencilerin öğretim kurumlarına
yeniden kaydedilmelerini ve o sınıf ve sömestrede okuyan öğrencilerin bağlı
olduğu sınav haklarına kavuşmalarını sağladığına göre, 120.maddenin yukarıda
değinilen ve yasa ile düzenlenmesi öngörülen kurallardan "üniversitelerin
işleyişi", "öğrenim öğretimin....çağdaş bilim ve teknoloji
gereklerine....göre yürütülmesi" konusu ile ilgilidir.
Üniversitelerin
kendilerince seçilen organları eliyle yönetileceklerine ilişkin buyurucu kural
ile üniversitelerin işleyişlerinin yasa ile düzenleneceği yolundaki hükmün
çeliştiği düşünülemez. Çünkü, kendilerince seçilmiş organlar üniversiteyi
yasalar çerçevesinde yönetmek zorunda olduklarına göre, bu yasalarla,
üniversitenin kuruluşu, örgütlenmesi, kadroları ve bunlara bağlı görev, yetki
ve sorumlulukların ne olduğu, bunların nasıl kullanılacağı birbirleriyle
ilişkilerinin nasıl kurulacağı, personelin özlük hakları ve yükümlülükleri,
kısaca üniversitenin işleyişi saptanmış olmaktadır.
Anayasaya
aykırı olduğu ileri sürülen yasa kuralının, Öğrenim ve Öğretimin yürütülmesiyle
ilgili olduğu ve bu nedenle de yasama organının düzenleme alanına girdiği
kuşkusuzdur.
Burada
Önemle belirlenmesi gereken yön şudur : Yasa Koyucu, dava konusu kuralla
Üniversiteye dışarıdan karışılmasına, yukarıda açıklanan ilkelere ters düşecek
biçimde merkezi yönetimin vesayet denetimine girişmesine ve örneğin yürütme
organının, siyasal iktidar ya da idarenin üniversiteler üzerinde baskı kurucu
nitelikte, dış etki sayılabilecek bir davranışta, ve girişimde bulunmalarına
olanak sağlayan bir hüküm getirmiş değildir. Yasa Koyucu yaptığı düzenleme ile,
kendi yetki alanı içindeki bir konuda doğrudan doğruya üniversiteye hitabeden
ve kimi öğrencilere bir takım haklar tanıyan hükümler getirmiştir. Bu kuralı,
üniversitelerin bilimsel özerkliğinden gelen yetkiye dayanarak kayılarını
sildiği öğrenciler hakkındaki nesnel değerlendirmesini ortadan kaldıran,
yetersizliği saptanan kişileri yasayla yeterli kılan bir kural olarak görme
olanağı da yoktur. Çünkü yasa kimi öğrencilere ek sınavlara girme hakkı veren
bir düzenleme getirmekle yetinmiştir. Bu sınavlarda üniversitenin, bilimsel ve
nesnel değerlendirmesini, sınava girenlerin yeterli ya da yetersiz olduklarını
saptamada özerkliğini tümüyle kullanma yetkisine sahip olduğu kuşkusuzdur.
Öte
yandan, 1750 sayılı Yasanın 52. maddesinde "Üniversitelere giriş, insan
gücü plânlaması, üniversitelerin kapasiteleri, öğrencilerin yetenekleri dikkate
alınmak suretiyle Üniversitelerarası Kurulca düzenlenir" hükmü yer
almasına karşın uygulamada üniversitelerarası Kurul bu görev ve yetkiyi yerine
getirmemekte, her yüksek Öğretim kurumunun saptadığı kontenjanı, "Üniversiteler
arası Seçme Sınavı Kılavuzu" adı ile anılan broşürde yayınlamakla
yetinmekte ve açıklamada da bu kontenjanların kendisi tarafından değil yüksek
Öğretim kurumlarınca saptandığını belirtmektedir (1978 Üniversitelerarası Seçme
Sınavı Kılavuzu, S.38). Uygulamada, aslında Anayasaya ve yasaya göre Öğrenci
kontenjanını saptamaya yetkili olmayan yüksek öğretim kurumlarının, bu yetkiyi
kullana geldikleri görülmektedir.
Konuyu
düzenlemeye yetkili olan yasama organının iptali istenen hükümle üniversitelere
dışarıdan karıştığı yolundaki savda hukuksal ve anayasal dayanaktan yoksundur.
Son
olarak, 2110 sayılı Yasa için üniversitelerin düşüncesinin alınmamış olduğu
Anayasa Mahkemesinin bir kararı da dayanak, gösterilerek ileri sürülmüş ve
yasanın iptali istenmiştir.
Anayasanın
91., Millet Meclisi içtüzüğünün 74. ve 75., Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 21.
maddelerinde, yasa teklif etmeye Bakanlar Kurulu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin yetkili oldukları açıkça belirtilmiştir. Bunların dışında
başka bir organ ya da kişinin yasama organına yasa tasarı ve teklifi vermeğe
yetkisi yoktur. Anayasa, 4. maddesinde yeralan, "Hiç bir kimse veya organ,
kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" yolundaki
hükümle, yetkilerin Anayasada açıkça belirtilenlerce kullanılması ilkesini
kabul etmiştir.
Öte
yandan mevzuatımızda, kendisiyle ilgisi olsun veya olmasın bir yasa tasarı veya
teklifinin hasırlanmasında ve yasalaştırılmasında üniversitelerin görüşünün
alınmasını sorunlu kılan bir hüküm de yer almamıştır. Anayasa Mahkemesi
kararlarının Anayasa ve yasa gereği Resmi Gazete'de yayımlanma yükümü
karşısında, davada kendi görüşlerine dayanak yapılmaktan uzak olan Anayasa
Mahkemesinin 4.2.1966 günlü, E. 1965/32, K.1966/3 sayılı kararının
açıklanmasında da bir gerek ve yarar görülmemiştir.
Özetlemek
gerekirse iptali istenen (E) bendinin birinci tümcesi hükmünün Anayasanın
değişik 120. maddesine de uymayan bir yönü yoktur.
3.
(E) bendi hükmünün ikinci, üçüncü ve dördüncü tümcelerinde yer alan hükümlerin
Anayasaya uygunluk denetimine gelince :
Bu
tümcelerde, askerlik süresi gelmiş olanların öğretim kurumuna yeniden
kaydolmaları halinde tecilli sayılacakları, askerlik ödevi yapanlarla hukuki ve
fiilî mücbir sebep altında bulunanların 3 aylık başvurma süresinin bu engellerin
kalktığı tarihten başlayacağı, yeniden kaydolmak için başvuran Öğrencilere
kurumlarınca birer başvurma belgesi verileceği öngörülmektedir.
Hükmün
birinci tümcesi Anayasaya uygun bulunmuş olduğuna göre bu hükmün uygulanmasını
sağlayan ikinci, üçüncü ve dördüncü tümcelerin de Anayasaya aykırılığından
sözedilemez.
C.
Dava konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün, yeniden görüşme ve oylanma
konusu yapılıp yapılamayacağı sorunu :
Dava
konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün Anayasaya uygunluk denetimine geçildiği
sırada kimi üyelerce, bu bendin son tümcesinde yer alan "Bu
bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda Danıştaya açılan
davalara bakılmaz" hükmünün, davacı üniversitenin varlık ve görevleriyle
ilgili olup olmadığı, bu bakımdan iptal istemine konu yapılıp yapılamayacağı
yönünün incelenmesi istenmiştir.
Dava
konusu (E) bendinin "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu
konularda Danıştaya açılan davalara bakılmaz" hükmünün de dahil olmak
üzere tümü hakkında esasın incelenmesine 20.4.1978 gününde karar verilmiş ve bu
kararla ilk inceleme evresi kapatılmıştır.
Anayasa
Mahkemesinin 2.7.1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararının "IV. Esasın
İncelenmesi" bölümünün "A" işaretli "görev sorunu"
kısmında (Resmî Gazete 12.7.1974 gün, 14943 sayı) "Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 15. maddesi kurallarına göre, iptal davası dilekçelerinde
kanunların ve yasama meclisleri içtüzüklerinin hangi hükümlerinin Anayasanın
hangi Maddelerine aykırı olduğunun ve aykırılık gerekçelerinin açıklanıp
açıklanmadığının, davanın açılması için yetki verilmesine ilişkin kararların ve
yetki belgelerinin dilekçeye bağlı bulunup bulunmadığının, dilekçelerin Anayasa
Mahkemesinin görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığının ve ehliyetli
kişilerce süresi içinde verilip verilmediğinin araştırılıp karara bağlanması
ilk inceleme kapsamına girer. Esasın incelenmesine ilişkin kararda, ayrıca
açıklanmasa dahi, bütün bu konular olumlu biçimde çözüme bağlanmış
demektir" yolunda bir gerekçe yer almıştır.
Gerek
44 sayılı Yasa, gerek Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümlerine göre, Anayasaya
uygunluk denetimi bakımından "ilk inceleme yargısal bir evredir ve Anayasa
Mahkemesince bu evre, koşulları bakımından oluşturulup "Esasın
İncelenmesine" karar verildikten sonra tekrar ilk inceleme evresine dönme
olanağı yoktur. Çünkü ilk incelemeyi sona erdirerek kapatan ve böylece esasın
incelenmesi yolunu açan bu karar bir ara kararı olmayıp, açıklandığı gibi
yargısal bir evreyi oluşturan bir karar olması bakımından başlı başına ve
bağlayıcı bir nitelik taşır. İlk inceleme evresini olumsuz bir şekilde sonuçlandıran
bir kararı, Anayasa Mahkemesi, o işte nasıl yeniden ele alamazsa, ilk inceleme
evresini olumlu bir biçimde kapatan ve esasın incelenmesine kara verilen bir
işte de yeniden başa dönerek o kararı hükümsüz kılacak tasarruflarda bulunamaz.
Yapılan
öneri, Anayasa Mahkemesince davacı üniversitenin kendi varlık ve görevlerini
ilgilendiren alanda görerek esasın incelenmesine karar verdiği bir konu
hakkında bu kararın kaldırılması ve yetki ve görev yönünden reddedilmesi
ereğini gütmektedir. Sonuçlarını doğuran yargısal kararların yeniden ele
alınarak görüşülüp oylanmasına olanak yoktur.
Şevket
Müftügil, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Muammer Yazar, Nahit Saçlıoğlu ve
Bülent Olçay, "Konunun yeniden görüşülüp görüşülemeyeceği sorununun
oylamaya sunulabileceği" ni öne sürerek bu görüşe katılmamışlardır.
D.Dava
konusu (E) bendinin son tümcesi hükmünün Anayasaya uygun olup olmadığı sorunu :
(E)
bendinin son tümcesi hükmü, "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler
tarafından bu konularda Danıştaya açılan davalara bakılmaz" biçimindedir.
Yasanın
bu hükmü, Danıştaya açılan davaya bakılmayı öğrencinin (A) bendi hükmünden
yararlanması koşuluna bağlamaktadır. Bu bent hükmünden yararlandırılmamış olan
öğrencilerin davalarına bakılabileceği gibi bu kişilerin yararlanmayı engelleyen
işlemlere karşı da dava açma hakkına sahip bulundukları ve sözü edilen hükümle
bu hakkın engellenmediği de ortadadır. Kaldı ki yasada bu yolda bir hüküm
bulunmasaydı bile, idarenin dava konusunu oluşturan kayıt silme işlemini
kaldırarak öğrenci yararına yeni bir işlem tesis edildiğini bildirmesi halinde
davanın, konusu ortadan kalktığından görülmesine, olumlu ya da olumsuz bir
sonuca bağlanmasına olanak yoktur. Bu doğal sonucu, işlemleri sadeleştirip
tarafların yararını da gibi, yasanın sağladığı haklardan
yararlandırılmayanların Danıştaya başvurma hakları önlenmiş ve engellenmiş
değildir.
Bu
görüşe Şevket Müftügil ve Muhittin Gürün katılmamışlardır.
V.
SONUÇ:
1-
15 Mayıs 1974 günlü, 1803 Sayılı Yasanın 15. maddesine 26.1.1978 günlü, 2110
Sayılı Yasa ile eklenen dava konusu "E" bendinin birinci, ikinci,
üçüncü ve dördüncü tümceleri hükümlerinin Anayasaya aykırı olmadığına, bu
hükümlere yönelen iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
2-
Aynı bendin: "Bu bent hükmünden yararlanan öğrenciler tarafından bu konularda
Danıştay'a açılan davalara bakılmaz." yolundaki hükmünün de esasının
incelenmesine 20.4.1978 günü yapılan ilk inceleme toplantısı sonunda karar
verilmiş olması karşısında, sözü geçen hükmün davacı Üniversitenin varlık ve
görevleriyle ilgili olup olmadığı, bu bakımdan iptal istemine konu yapılıp
yapılamayacağı sorununun yeniden ele alınarak görüşülüp oylanamayacağına,
Şevket Müftügil, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Muammer Yazar, Nahit Saçlıoğlu
ve Bülent Olçay'ın "konunun yeniden görüşülüp görüşülemeyeceği sorununun
oylamaya sunulabileceği" yolundaki karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
3-
(E) bendinin yukarıda sözügeçen son tümcesi hükmünün Anayasaya aykırı
olmadığına, bu tümceye yönelen iptal isteminin de reddine Şevket Müftügil ve
Muhittin Gürün'ün karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
2.11.1978
gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Ali
Rüştü Aral
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Hüseyin
Karamüstantikoğlu
|
|
|
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa
Mahkemesindeki görüşmelerde, üyelerin yargılama yyöntemine ya da işin özüne
ilişkin olarak ileri sürdükleri önerileri oya konulmasını engelleyin bir kural
22.4.1962 günlü, 44 sayılı Yasada ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünde yer almış
değildir. Kanımızca, dava ya da itiraz konusu işin bütün yönleri ile
incelenmesine ve hukuk gereklerine en uygun karara varılmasına engel olabilecek
böyle bir kuralın sözü geçen yasada ya da İçtüzükte yer alması da düşünülemez.
Bu
bakımdan, ilk inceleme kapsamına giren konuların işin özü incelenirken yeniden
ele alınması hakkındaki önerinin oya konulmasına olanak bulunmadığı yolundaki
çoğunluk görüşüne karşıyız.
kaldı
ki, bu konudaki çoğunluk görüşü, kanımızca, ilk incelemenin içerik ve niteliği
ile de bağdaştırılamaz.
Gerçekten
Anayasa Mahkemesinin görüşü, kanımızca ilk inceleme, dava koşullarının
başvuruyu izleyen kısa bir süre içinde, topluca gözden geçirilmesini ve
Mahkemede görülmesine anayasal olanak bulunmayan işlerin başlangıçta ve işin
özüne geçmeden belirlenmesini sağlayan bir evredir. Bu inceleme sonunda, işin
Anayasa Mahkemesinde görülemeyeceği sonucuna varılırsa, verilecek karar,
yargılamayı sonuçlandıran, kesin bir karardır. Ancak, tersine bir sonuca
varılarak işin özünün incelenmesine karar verilirse yargılama sürecektir. Böyle
olunca da, dava koşullarının yargılamanın sonuna kadar, her zaman, yeniden
inceleme konusu edilebilmesi ya da ilk incelemede gözden kaçmış bir nokta varsa
üstünde durulması, genel yargılama yöntemi kuralların gereğidir. Tersine bir
görüşün benimsenmesi, ilk inceleme sonunda verilen karara "kesin
hüküm" niteliği tanımak ya da en azından bu kararın başvuran mahkeme ve
kuruluşlar yararına bir "yöntemsel kazanılmış hak" doğurduğunu kabul
etmek anlamına gelir. Oysa 22.4.1962 günlü, 44 sayılı Yasada ve Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünde genel yargılama yöntemi kurallarına aykırı böyle bir
hüküm yer almadığı gibi kanımızca, yer almasına da Anayasa kuralları elverişli
değildir. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına giren işlerde dava
koşulları Anayasa'nın buyurucu ve sınırlandırıcı hükümleriyle saptanmıştır. Bu
koşullardan biri, örneğin başvuran kuruluşun iptal davası açmaya etkisi
bulunmadığı, ancak işin özü incelenirken ortaya çıkmışsa, sırf ilk inceleme
evresinde bu hususun noksanlık sayılmadığı ve o evreyi kapayan kararın
kaldırılamayacağı gerekçesi ile yargılamayı sürdürmek, Anayasa'ya uygunluk
denetimini Anayasa kurallarını açarak yürütmek anlamına gelir.
Sonuç
olarak, ilk incelemede ele alınması gereken konuların, dayanağını Anayasa'dan
alan dava koşulları niteliğinde oldukları, bu nedenle yargılamanın sonuna kadar
her zaman mahkemece üstünde durulabileceği ve bu husustaki önerilerin işin özü
incelenirken de oylanabileceği kanısıyla çoğunluk görüşüne karşıyız.
|
|
|
Üye
Muammer
Yazar
|
Üye
Nahit
Saçlıoğlu
|
Üye
Bülent
Olçay
|
KARŞIOY
YAZISI
Yukarıdaki
kararın sonuç bölümün 2. ve 3. fıkralarıyla bu fıkraların gerekçe bölümlerine,
Anayasa Mahkemesinin 2.11.1978 günlü, Esas: 1978/31, Karar:1978/50 sayılı
kararına ilişkin karşıoy yazımızda açıklanan nedenlerle karşıyız.
|
|
Başkan
Şevket
Müftügil
|
Üye
Muhittin
Gürün
|