ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/53
Karar Sayısı:1978/45
Karar Günü:29/6/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:28.2.1979/16564
İTİRAZ
YOLUNA BAŞVURAN : Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN
KONUSU : 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle
Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun" un (l/D) maddesindeki
".......müebbet ağır hapse mahkûm edilenlerin cezaları da (24) yıl ağır
hapse çevrilmiştir" kuralı ile (7/A) maddesinde yer alan
".......müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı
salıvermelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları
üzerinden......." biçimindeki ibarenin Anayasaya aykırı olduğu öne
sürülerek iptali istenmiştir.
I-
OLAY :
İstanbul
4. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/7/1970 günlü ve Esas : 1968/422, Karar : 1970/192
sayılı ilâmıyle müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilen ve bu cezasına
tutuklandığı 14/8/1968 gününden beri Kocaeli Kapalı Cezaevinde çekmekte olan
hükümlü, Kocaeli Cumhuriyet Savcılığına verdiği 19/6/1978 günlü dilekçede; Türk
Ceza Kanununun 13. maddesinin son fıkrası uyarınca, müebbet ağır hapis cezasının
36 yıl hesabiyle (12) yılı şartla salıverilmede dışarda geçireceği 1/3 süre
olarak, (12) yılı da 1803 sayılı Yasa gereğince düşüldükten sonra kalan (12)
yıldan 647 sayılı Yasaya 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı Yasayla eklenen Ek 2.
madde uyarınca her yıl için (72) gün düşülmek suretiyle 30/3/1978 gününde
şartla salıverilmesi gerektiğine karar verilmesini, aksi halde, 1803 sayılı
Yasanın (7/A) maddesinde yer alan "Bu kanundan yararlanıp ......müebbet
ağır hapis cezaları (24) yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı
salıverilmelerinde, dışarıda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu ceza
üzerinden...... yapılır" biçimindeki kuralın, Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiştir.
Kocaeli
Cumhuriyet Savcılığı ise, bu başvuru üzerine, o yer Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığına gönderdiği 20/6/1978 günlü, 9987 Muh. sayılı yazıda; 1803 sayılı
yasanın (l/D) ve (7/A) maddelerinin açıklığı karşısında istek uyarınca şartla
salıverilme kararı verilmesine olanak bulunmadığını, ancak bu maddelerin
müebbet ağır hapis cezalarıyla ilgili kuralların Anayasanın 12. maddesine
aykırı olduğu kanısına varıldığını bildirmiştir.
Kocaeli
Ağır Ceza Mahkemesi de; "Bu günkü mevzuata göre şartla tahliyesinin mümkün
olmadığından ve müddeti dolmadığından" hükümlünün bu konudaki isteğiyle
ilgili her hangi bir karar verilmesine yer olmadığını, bununla birlikte, ileri
sürülen Anayasaya aykırılık savı ciddi görüldüğünden 1803 sayılı Yasanın (l/D)
maddesindeki ".......müebbet ağır hapse mahkûm edilenlerin cezaları da
(24) yıl ağır hapse çevrilmiştir." kuralı ile (7/A) maddesinde yer alan
".......müebbet ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 süre çevrilen bu cezaları üzerinden......."
biçimindeki ibarenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını
oybirliğiyle kararlaştırmıştır.
METİNLER
:
1-
İptali istenen yasa kuralları : .
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun" un itiraz konusu kuralları da içeren (l/D)
ve (7/A) maddeleri şöyledir:
"Madde
l- 7/2/1974 tarihine kadar işlenmiş suçlardan :
..........................................................................................................................
D)
Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı suçlardan dolayı ölüm cezasına
mahkûm edilenlerin bu cezaları (30) yıl ağır hapse, müebbet ağır hapse mahkûm
edilenlerin cezaları da (24) yıl ağır hapse çevrilmiştir."
"Madde
7- A) Bu Kanundan yararlanıp, ölüm cezaları 30 yıl ağır hapse ve müebbet ağır
hapis cezaları 24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde,
dışarıda geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları üzerinden, muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu kanundan
yararlananların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3 süre,
af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden yapılır. Şartla
salıverilmede; 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun değişik 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen iyi hallilik ile, ikinci fıkrasında
öngörülen şartlar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki süre için aranmaz."
2-
İlgili yasa kuralları : :
a)
Türk Ceza Kanununun değişik 13. maddesinin son fıkrası şöyledir :
"Madde
13- ..............
Müebbet
ağır hapis cezası otuzaltı sene üzerinden hesabedilerek muvakkat ağır hapsin
tabi olduğu şartlar altında geçer."
b)
13/7/1965 günlü, 647 sayılı Cezaların infazı Hakkındaki Kanunun 3/5/1973 günlü,
1712 sayılı Kanunla değişik 19. maddesi şöyledir :
"Şartla
salıverilme :
Madde
19- Muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 ünü ve
müebbet ağır hapiste 24 yılını çekmiş olup da Tüzüğe göre iyi halli hükümlü
niteliğinde bulunanlar talepleri olmasa dahi şartla salıverilirler.
Cezalarının
infazı sırasında, ceza infaz kurumlarından firar etmiş olanların yukardaki
fıkra hükmünden yararlanabilmeleri için, muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalarda
hükümlülük süresinin 4/5 ini, müebbet ağır hapiste 30 yılını çekmiş olmaları
şarttır.
Yukarıdaki
nisbetlerin tayininde hükümlünün tutuklu kaldığı günler de hesaba katılır.
Şartla
salıverilmeyi gerektirir mahiyette cezaevi idaresi tarafından verilen gerekçeli
mütalâa, hükmü veren mahkemeye, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa
"hükümlünün bulunduğu yerdeki hükmü veren mahkeme derecesinde bulunan
mahkemeye tevdi edilir. Mahkeme bu mütalâayı uygun görürse şartla salıverilme
kararı derhal yerine getirilir.
Mahkeme
şartla salıverilmeyi uygun görmediği takdirde gerekçesini kararında gösterir.
Bu
karara karşı hükümlü, vekili, kanunî mümessili veya Cumhuriyet Savcısı
tarafından acele itiraz yoluna başvurulabilir.
Kısa
süreli hürriyeti bağlayıcı cezalarının bu Kanunun 8 inci maddesinin l, 2 ve 3
üncü bentlerine göre infazına karar verilenler şartla salıverilmeden
yararlanamazlar.
Şartla
salıverilmiş olan hükümlüler hakkında şartla salıverilme süresinin sonuna kadar
Türk Ceza Kanununun 28 nci maddesinin 3 ve 4 üncü fıkraları hükümleri
uygulanır.
Şartla
salıverme, hükümlünün iktidarı nisbetinde şahsî hakları tazmin etmesi şartına
talik edilebilir."
c)
647 sayılı Yasaya 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı Yasayla eklenen Ek 2. madde
şöyledir :
"Ek
Madde 2.- Hükümlülerin yarı açık veya açık cezaevlerine seçilmelerine karar
verme işlemi, Adalet Bakanlığınca her yılın Ocak ayı içerisinde tesbit edilerek
Cumhuriyet Savcılıklarına bildirilen şartla salıverilme tarihine göre yapılır.
Bakanlıkça bildirilen bu tarih aşılmamak ve kapalı kurumlarda çalışanlara
öncelik tanınmak kaydıyla; 9, 10 ve 11 inci maddeler gereğince tabi
tutulacakları müşahadeleri sonucu yarı açık veya açık müesseselere naklolunan
hükümlülerin; anılan müesselerde kaldıkları her ay için 6 gün, 19 ncu maddenin
l, 2 ve 3 üncü fıkralarına göre tespit edilecek şartla salıverilme
tarihlerinden indirilmek suretiyle şartla salıverilme işlemi yapılır.
Kapalı
infaz kurumlarında bulunanlardan yarı açık veya açık infaz kurumlarına
ayrılmaya hak kazanıp da olanak sağlanamaması sebebiyle naklolunamayanlar ile
aynı nitelikleri haiz oldukları halde yaş bedeni kabiliyetleri itibariyle
çalışma şartlarına intibak edemiyecekleri tespit edilenlerin, iktisap ettikleri
hak tarihinden sonra kapalı kurumlarda geçirecekleri süreleri de yarı açık veya
açık müesseselerde geçmiş sayılır.
l ve
2 nci fıkralardaki indirimden yararlananların, yan açık veya açık kurumlara
ayrılmalarına ilişkin idare kurulu kararından önce tutuklu ve hükümlü olarak
çalışmak veya çalışmak isteyip de çalıştırılmasına olanak sağlanamaması
suretiyle veya yaş ve bedeni kabiliyetleri itibariyle çalışmayanların, iyi
hallilikle geçirdikleri günler, l inci fıkradaki indirime esas sürelerine
eklenir.
Her
iki halde de yapılacak indirimlerde l aydan az süreler hesaba katılmaz.
Şartla
salıverilmenin geri alınmasına karar verilmesi halinde, bu kararla birlikte, l,
2 ve 3 üncü fıkralar gereğince yapılan indirim de geri alınmış olur.
Yarı
açık veya açık müesseselerden ve 2 nci fıkrada belirtilen nitelikleri haiz
olduğu halde kapalı müesseselerden firar edenlerle, en az iki defa kapalı
cezaevlerine iade edilenler veya yarı açık veya açık cezaevlerinden kapalı
kurumlara iadeyi gerektiren hareketleri sebebiyle 2 nci fıkraya göre
kazandıkları hakları en az iki defa kaybedenler; evvelce yarı açık veya açık
müesseselerde veya bu kurumlara ayrılmaya hak kazandıkları tarihten sonra
kapalı cezaevlerinde geçirdikleri süreler dahil hiçbir surette indirimden
yararlanamazlar."
3-
Dayanılan Anayasa kuralı :
"Eşitlik
Madde
12.- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
IV-
İLK İNCELEME : ! .
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında;
itiraz yoluna başvuran mahkemenin Anayasaya aykırılığını öne sürdüğü yasa
metinleri, konu ile ilgili öteki metinler, itiraz nedenlerini içeren gerekçeli
mahkeme kararı ve ekleri okunup incelendikten sonra aşağıda belirtilen hususlar
üzerinde durulmuştur :
İtiraz
yolu ile denetim; Anayasaya aykırılık sorununun mahkemelerce Anayasa
Mahkemesine iletilmesi üzerine yapılan bir denetim türüdür.
Anayasanın
değişik 151. maddesinde; bir davaya bakmakta olan mahkemenin, uygulanacak bir
yasanın hükümleri Anayasaya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varması halinde, iptali
istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuracağından ve bu konuda verilecek karara
değin davayı geri bırakacağından sözedilmektedir. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı
Yasanın aynı konuyu düzenleyen 27. maddesi de bu kuralları yinelemektedir.
İtiraz
yolu, bu nedenle, üç ayrı koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde işlerlik
kazanmakta olup, bunlardan her hangi birinin eksikliği itiraz yolu ile
Anayasaya uygunluk denetiminin yapılmasını engellemektedir. Bu koşullar; itiraz
edecek makamın bir mahkeme olmasını, bakılmakta olan bir davanın bulunmasını ve
itiraz konusu kuralların davada uygulanma niteliği taşımasını zorunlu
kılmaktadır.
İtiraz
yoluna başvuran Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesinin, Anayasanın değişik 151. maddesi
açısından bir mahkeme olduğunda kuşku yoktur.
Mahkemenin
elinde bakılmakta olan bir davanın bulunup bulunmadığı sorununa gelince:
Genel
anlamda dava; yasalarda gösterilen yöntemlere uyularak yargı yerlerine
getirilen ve orada çözülmesi gereken bir uyuşmazlıktan oluşmaktadır. Uyuşmazlık
yargı yerince hükme bağlanmışsa, Anayasaya uygunluk denetimi yönünden,
mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığından artık söz
edilemeyecektir. Bu bakımdan, sonuçlanmış bulunan asıl ceza davasını da,
mahkemenin bakmakta olduğu bir dava olarak nitelendirmeye olanak yoktur.
Ancak,
cezanın yerine getirilmesi sırasında, hükümlü ile Cumhuriyet Savcısı arasında,
örneğin, Ceza Muhakameleri Usulü Kanununun 402. maddesinde belirtilen türden
bir uyuşmazlık doğarsa, bu uyuşmazlığın çözülmesi için aynı Yasanın 405.
maddesine dayanılarak karar verilmesi konusunun mahkemeye getirilmesi halinde,
o mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın varlığı kabul edilmelidir.
Bu
bakımdan, Anayasanın değişik, 151. maddesindeki (dava) sözünü, usûl hukukundaki
dar anlamda değil, geniş olarak ve mahkemelerin karara bağlamakla Ödevli
oldukları uyuşmazlıklar anlamında yorumlamak, yukarıda açıklandığı gibi
kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarındaki hukuka aykırılığın giderilmesi niteliği
arzetmeksizin, cezanın yerine getirilmesi sırasında, yerine getirmekle ilgili
olarak ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesi için yasa uyarınca yargılama
makamlarına başvurulmasını da (dava) sözünün kapsamı içinde saymak; iptal
davası yoluyla denetime bağlı tutma süresi geçmiş bulunan yasalardan Anayasaya
aykırı olanları ayıklamayı ve bu nitelikteki yasaların davanın taraflarına
uygulanmasını önlemeyi amaçlayan itiraz yoluyla Anayasaya uygunluk denetiminin
belirlenen işlevine de uygun düşmektedir.
Bu
açıdan bakıldığında, yerine getirilmesi söz konusu olabilen, başka bir deyişle
kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş bulunan (bir mahkûmiyet hükmünün
tefsirinde veya tayin olunan cezanın hesabında tereddüt edildiği yahut cezanın
kısmen veya tamamen infazı lâzım gelmeyeceği iddia olunduğu) takdirde bu yolda
mahkemeden bir karar istenmesinin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402 ve 405.
maddelerine; şartlı salıverilmeye ilişkin işlerin de 647 sayılı Yasanın 19.
maddesine uygun olarak açılmış ikincil nitelikte davaları oluşturacağı
anlaşılmakta ise de, inceleme konusu olayda hükümlü ya da Cumhuriyet Savcısı
tarafından ortaya çıkarılmış, yerine getirmeye ilişkin bir uyuşmazlığın
çözülmesi için yasa gereğince mahkemeye başvurulduğundan söz edilememektedir.
Nitekim,
İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/7/1970 günlü, Esas: 1968/422, Karar:
1970/192 sayılı ilâmiyle müebbet ağır hapis cezasına mahkûm edilen ve bu
cezasını tutuklandığı 14/8/1968 gününden beri Kocaeli Cezaevinde çekmekte olan
hükümlü, Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığına gönderdiği 19/6/1978 günlü dilekçede; "...1803 sayılı Kanunla
cezamız 24 yıl ağır hapse çevrildi. Bu durumda meşruten tahliye süresi 1/3 (12)
sene indirim yapıldığı ve 647 sayılı Kanunda yapılan son değişiklik ile bakiye
cezamdan ayda (6) gün, yılda (72) gün düşüldüğü takdirde 30/3/1978 tarihinde
meşruten tahliye edilmem gerekir." dedikten sonra "Halbuki, 1803
sayılı Yasanın 7/A maddesine göre aynen (Bu kanundan yararlanıp ölüm cezaları
30 yıl ağır hapis, müebbet, ağır hapis cezaları 24 yıl ağır hapise
çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde dışarda geçirecekleri 1/3 süre çevrilen
bu cezaları üzerinden) hesap edilir denildiği halde, bu durumda 16 yıllık bir
infaz gerekirken aynı maddenin devamında (muvakkat hürriyeti bağlayıcı cezalara
mahkûm edilmiş olup da bu kanundan yararlananların şartla salıverilmelerinde
ise dışarda geçirecekleri 1/3 süre af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza
üzerinden yapılır) denilmektedir. Bu şekilde tatbikat yapılınca 36 yıl ağır
hapse hükümlü bir kimse 12 sene infaza tabi tutulmuş olmaktadır. Şu hale göre
arada mahkûm aleyhine 4 yıl fazla infaz yapılmış olmaktadır." diyerek 1803
sayılı Yasanın (7/A) maddesinde yer alan "... müebbet ağır hapis cezaları
24 yıl ağır hapse çevrilenlerin şartlı salıverilmelerinde, dışarda
geçirecekleri 1/3 süre, çevrilen bu cezaları üzerinden... yapılır."
biçimindeki kuralın hem müebbet ağır hapis cezasının "otuzaltı sene
üzerinden hesab edilerek muvakkat ağır hapsin tâbi olduğu şartlar altında"
geçeceğini hükme bağlayan Türk Ceza Kanununun 13. maddesinin son fıkrasına, hem
de Anayasanın "eşitlik" ilkesine aykırı düştüğünü belirlemekte ve
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını önermektedir.
1803
sayılı Yasanın 7. maddesinin itiraz konusu (A) bendi, gerçekten, bu yasadan yararlanıp,
müebbet ağır hapis cezaları (24) yıl ağır hapse çevrilenlerle muvakkat
hürriyeti bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu yasadan yararlananları
birbirinden açıkça ayırmış, birinci gruba girenlerin şartlı Salıverilmelerinde,
dışarda geçirecekleri 1/3 sürenin, çevrilen bu cezaları üzerinden; ikinci grubu
oluşturanların şartla salıverilmelerinde ise, dışarda geçirecekleri 1/3
sürenin, af ile yapılacak indirimden önceki esas ceza miktarı üzerinden
yapılacağını hükme bağlamış bulunmaktadır.
19/6/1978
günlü dilekçenin konuya ilişkin içeriği ile sözü edilen maddenin açık anlatımı
çelişip çatışmadığına göre, 1803 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan (7/A)
maddesinin bir bölümünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptaline ilişkin
isteğin; 3/7/1970 günlü, Esas : 1968/422, Karar : 1970/192 sayılı kesinleşmiş
mahkûmiyet hükmünün yorumlanmasında veya hükmedilen cezanın hesabında
duraksamayı yahut bu cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilmesi
gerekmeyeceği savını da içerdiği düşünülemeyecektir.
Bu
bakımdan dilekçenin "... müebbet ağır hapis cezasının 36 yıl hesabıyla 12
sene şartla, 12 senesi 1803 sayılı Kananla düşürüldükten sonra bakiye 12
senenin de 647 sayılı Kanundaki son değişiklikle ayda 6 gün hesabıyla yılda 72
gün düşülerek 30/3/1978 tarihinde" meşruten tahliye edilmesi gerektiğine
ilişkin bölümü hem dilekçede yapılan açıklamaların genel esprisine, hem de 1803
sayılı Yasanın (7/A) maddesinin açık ve kesin içeriğine uygun düşmemekte, şu
hale göre bu dilekçe, bütünüyle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. ve 405
maddeleri kapsamına giren, öğreti ve uygulama alanlarında açıklama (tavzih)
davası olarak adlandırılan ve hükmü veren mahkemede açılması gereğine işaret
olunan geçerli bir davayı da oluşturmamakta, dolayısıyle 1803 sayılı Yasanın
(7/A) maddesinin, bu yasadan yararlanıp müebbet ağır hapis cezaları (24) yıl
ağır hapse çevirilenlerin şartlı sahverilmeleriyle ilgili bölümünün iptali
istemi, bu evrede, yasal dayanaktan yoksun ve hukuken geçersiz bir istekten
ibaret kalmaktadır.
Kocaeli
Cumhuriyet Savcılığı da o yer Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına yazdığı
20/6/1978 günlü, 9987 Muh. sayılı yazıda, hükümlünün istemini; "...
cezanın infazı sırasında... sonradan yürürlüğe giren af yasasının ilgili
hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasından ibaret bulunmasına göre, Anayasanın
151. maddesinde bahsi geçen bir (dava) mahiyetinde....." kabul ederek
yaptığı değerlendirme sonucunda :
"Her
ne kadar hükümlü... 1803 sayılı yasanın (7/A) maddesinin muvakkat ağır hapis
hükümlülerine taallûk eden ikinci ibaresi dairesinde mahkemece işlem yapılarak
ve 647 sayılı Yasadaki lehe değişiklik nazara alınarak şartla salıverilmesini
istemekte ise de;
l-
Müebbet ağır hapis hükümlüleri ile alâkalı 1803 sayılı Yasanın (l/D) maddesine
ve (7/A) maddesinin ilk ibaresi sarahatine göre, bunun mümkün
bulunmadığı"ndan belirgin biçimde söz edildiği, daha açık bir
anlatımla", 7. maddesinin (A) bendinde, bu yasadan yararlanıp, müebbet
ağır hapis cezaları (24) yıl ağır hapse çevrilenlerle, muvakkat hürriyeti
bağlayıcı cezalara mahkûm edilmiş olup da, bu yasadan yararlananların şartla
salıverilmelerinde, dışarda geçirecekleri 1/3 süre yönünden tamamen değişik
düzenlemeler yapıldığına ve değişik hükümlere yer verildiğine Cumhuriyet
Savcılığınca da açıkça değinildiği, infaz konusu mahkûmiyet hükmünün
yorumlanmasında ve hükmedilen cezanın hesabında duraksamaya düşüldüğü de ileri
sürülmediği gibi aynı yazının son bölümünde, sadece, "2-... 1803 sayılı
yasanın (7/A) maddesinin müebbet ağır hapis hükümlüleri ile alâkalı ilk
kısmının ve Türk Ceza Kanununun 13/Son maddesi ile müebbet ağır hapsin süresi
(36) yıl olarak tayin edilmiş olduğuna göre, bidayette afla indirimi derpiş
eden ve bu sebeple (7/A) maddesinin şimdiki eşitsiz uygulama şekline yol açan
1803 sayılı Yasanın l/D maddesindeki (...müebbet ağır hapse mahkûm edilenlerin
cezaları da 24 yıl ağır hapse çevrilmiştir) tarzındaki kısmının sebebiyet
verdiği tatbikattan dolayı Anayasanın 12. maddesine aykırı olduğu..."
kanaatine yer verilmekle yetinildiği, şu durumda, ortada, infaz yönünden çözülmesi
gereken bir uyuşmazlık bulunmadığı cihetle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
402. ve 405. maddelerinde öngörülen bir başvurmanın, başka bir deyişle bir
açıklama (tavzih) davasının varlığından yine bahsedilemeyecektir.
Halen
uygulanmakta olan "müddetname" den de anlaşılacağı üzere,
"13/7/1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanuna 3 Ek
Madde ile Geçici 7 nci Maddeye Bir Fıkra ve Bir Geçici Madde İlâvesine
Dair" 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 11/6/1978 gününden
önceki evrede, 1803 sayılı Yasanın (l/D) ve (7/A) maddeleri de gözönünde
tutularak, 14/8/1984 gününde şartla tahliye edilebileceği saptanan hükümlü ile
ilgili yerine getirme işleminin bu evrede herhangi bir duraksamaya ve taraflar
arasında uyuşmazlığa yol açtığından daha sonra bu nedenle ve mahkûmiyet
hükmünün açıklanması amacıyla mahkemeye başvurulduğundan 21/6/1978 günlü,
1978/164 Müt. sayılı Müteferrik Kararda da gerçekten hiç söz edilmemiş ve salt
Anayasa'ya aykırılık savı yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren geçerli
bir dava olarak nitelendirilmiştir.
Bilindiği
gibi, 647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesi; hürriyeti geçici olarak bağlayıcı
cezalarda hükümlülük süresinin 2/3 sini (firar etmişse 4/5 ünü), müebbet ağır
hapiste 24 (firar etmişse 30) yılını çekmiş olup da bu sürelerin bitiminde
Tüzüğe göre iyi halli hükümlü niteliğini koruyanların istekleri olmasa bile
şartla salıverilmelerini öngörmüş bulunmaktadır.
Madde,
ayrıca, şartla salıverilme kararı alınabilmesi için cezaevi idaresi tarafından
gerekçeli olarak düzenlenen olumlu mütalâanın, yetkili yargı yerince
(hükmüveren mahkeme, hükümlü başka bir yerde ise, hükümlünün bulunduğu yerdeki
hükmü veren mahkeme derecesindeki mahkeme) uygun görülmüş olmasını da zorunlu
kılmıştır.
Bu
maddenin öngördüğü koşullardan hiç biri hükümlü yönünden gerçekleşmediği, daha
açık bir anlatımla, hükümlülük süresinin 2/3 si henüz tamamlanmadığı ve cezaevi
idaresince gerekçeli mütalâa düzenlenmesi zamanı gelmediği için itiraz yoluna
başvuran mahkemenin elinde, 647 sayılı Yasanın değişik 19. maddesinde
gösterilen yöntemlere uygun olarak getirilmiş bir işin ve sözü edilen madde ile
daha sonra 11/6/1978 gününde yürürlüğe konan 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı Yasa
kapsamına giren ikincil bir davanın varlığı da kuşkusuz savunulmaz. Bugünkü
mevzuata göre, hükümlünün, "şartla tahliyesinin mümkün olmadığından ve
müddetinin dolmadığından" söz ederek bu konuda bir karar verilmesine yer
olmadığını belirleyen Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesinin 21/6/1978 günlü, 1978/164
Müt. sayılı "müteferrik karar"ı da aynı gerçeği vurgulamaktadır.
Yukarıdaki
açıklamalar karşısında, Anayasa'nın değişik 151. ve 44 sayılı Yasanın 27.
maddelerinde öngörülen anlamda bakılmakta olan bir dava bulunmadığı
anlaşıldığından itirazın, başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine
karar verilmelidir.
Ahmet
Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Salih Çebi ve Ahmet H. Boyacıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
V.
SONUÇ ;
İtirazda
bulunan mahkemenin elinde bakılmakta olan bir dava bulunmadığından başvurmanın,
mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş, Ahmet Salih Çebi, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyla ve
oyçokluğuyla,
29/6/1978
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
|
|
|
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Osman
Tokcan
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Dosyadaki
"Müddetname" örneğinden ömür boyu ağır hapis cezasının 1803 sayılı
Yasanın 1. maddesinin (D) bendi uyarınca 24 yıla çevrildiği aynı Yasanın 7.
maddesinin (A) bendine göre de bunun 1/3 ü olan 8 yılın indirilmesi yoluyla
şartla salıverilme günün 14/8/1984 olarak belirlendiği anlaşılan hükümlü,
Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına verdiği
dilekçede özetle, 1803 sayılı Af Yasasının 1. maddesinin (D) bendi ve
"Türk Ceza Kanunu" nun 13., 647 sayılı "Cezaların infazı Hakkında
Kanun" un değişik 19. maddeleriyle bu Kanuna 1/6/1978 günlü, 2148 sayılı
Kanunla eklenen Ek Geçici 2. madde hükümlerinin uygulanması sonucu 30/3/1978
gününde şartla salıverilmesi gerektiğini, oysa kendisinin cezaevinde 14/8/1964
gününe kadar kalmasının öngörüldüğünü, buna dayanak tutulan 1803 sayılı Yasanın
7. maddesinin (A) bendinin Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri
sürerek Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiş, Cumhuriyet Savcısı da bu
isteğe uygun düşünce ile konuyu ağır ceza mahkemesine iletmiştir.
Ağır
Ceza Mahkemesi, hükümlünün ve Cumhuriyet Savcısının bu istekleri ile oluşan
dava dolayısiyle, onların dayandıkları Yasa hükümleri ve olayla ilgili olduğu
kanısına varabileceği öteki yasa hükümleri çerçevesinde bir karar vermek durumundadır.
Öte
yandan hükümlünün yukarıda (içeriğinden, dayandırıldığı anlaşılan yasa
hükümlerinin belirtilmesi suretiyle) özetlenen dilekçesinin özünü, cezaevinde
gerektiğinden daha uzun süreyle yatırılması kaygısı oluşturmaktadır.
Hükümlülerin
cezaevlerinde hukuk kurallarının gerektiğinden fazla yatırılması olasılığı
kamuyuda; dolayısiyle Cumhuriyet savcılarını da kaygılandırır ve bu kaygılar
ancak mahkemelerce verilecek kararlarla giderilebilir. Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasasının 402-405 maddeleri bu kaygıları giderme yolunu açmış bulunmaktadır.
Cumhuriyet
Savcısı hükümlüye gerektiğinden daha uzun süre ceza çektirme olasılığından
doğan bir duraksamaya düşmüş ve konuyu Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 402.
maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesine iletmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi aynı
Yasanın 405. maddesi uyarınca, isteğe göre, olumlu veya olumsuz bir karar
vermek durumundadır. Böylece Anayasa'nın 31. maddesinin kişilere tanıdığı hak
arama özgürlüğü de zedelenmemiş olur.
Görülüyor
ki, Ağır Ceza Mahkemesi, yöntemince oluşturulmuş bir davaya bakmaktadır ve
uygulayacağı Yasa hükmünün iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkili bulunmaktadır.
Bu
nedenlerle çoğunluk kararına karşıyız.
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
KARŞIOY
YAZISI
Hükümlülerin
hangi koşullar altında şartla salıverilmeden yararlanacaklarını 13/7/1965
günlü, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun'un 1712 sayılı Kanunla
değişik 19. maddesi belirtmiş ve kural olarak bu konuda karar verme yetkisini,
hükmü veren mahkemeye, hükümlü başka yerde bulunuyorsa, hükümlünün bulunduğu
yerdeki aynı dereceli mahkemeye tanımıştır.
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun" un 7. maddesinin (A) bendi ise, Af
Kanunundan yararlananların şartla salıverilmeleri hakkında yeni düzenlemeler
getirmiş, şartla salıverilmenin bu yeni düzenlemelerle ve 647 sayılı Yasanın
değişik 19. maddesinin bu düzenlemeye ters düşmeyen hükümleriyle birlikte
uygulanmasını buyurmuştur.
Hükümlü,
şartla salıverilmesi hususunda mahkemeye başvurarak öne sürdüğü konu hakkında
bir karar verilmesini istemiş ve Anayasa'ya . aykırılık savında bulunmuştur,
şartla salıverilme hakkında karar almaya yetkili olan mahkemenin yasal görevi,
konuyu 647 sayılı Yasanın değişik 19. ve 1803 sayılı Yasanın 7/A maddesi
hükümleri çerçevesinde sonuçlandırmak ve önüne getirilen işi karara
bağlamaktır. O halde, cezaevi idaresi tarafından henüz hazırlanmış ve verilmiş
bir mütalâa olmadığı için mahkemenin önüne gelmiş ve 647 sayılı Yasanın değişik
19. maddesi uyarınca oluşmuş bir davadan söz edilemeyeceği yolundaki çoğunluk
görüşünü benimsemeye olanak yoktur. Böyle bir görüşü kabul etmek, demek,
cezaevinde geçmesi gereken hükümlülük süresi dolmadan mahkemenin işi
inceleyemeyeceğini, başka bir anlatımla bu süre geçmeden hükümlünün haklarını
savunamayacağını ve mahkemenin işe müdahale ederek şartla salıverilme ile onun
öğelerini oluşturan konular hakkında karar alamayacağını kabullenmek olur. Oysa
şartla salıverilmeye yasa ile yetkili kılınan mahkeme, kural olarak bunun
öğelerini de önüne getirildiği takdirde karara bağlamakla görevlidir.
Anayasa'nın
değişik 151. maddesinde öngörülen ve Anayasa'ya aykırılık iddialarını Anayasa
Mahkemesine getirebilme yolunu mahkemelere açan düzenin işleyebilmesi, ortada
somut bir olayın yani mahkemece çözüme bağlanması gereken belli bir
anlaşmazlığın, Anayasa diliyle bir davanın bulunması, Anayasa'ya aykırılık
savında bulunulan kanun hükmünün bu davada uygulanma durumunda olması,
mahkemenin aykırılık savını ciddi görmesi ya da kendiliğinden bu hükmü
Anayasa'ya aykırı bulması koşullarının gerçekleşmesine bağlıdır.
Mahkemenin
önüne getirilen işi sonuçlandırarak karara bağlaması yasal görevi olduğu halde,
bu işi dava saymayan ve yapılan itirazı Anayasa Mahkemesine yetkisiz merci veya
kişilerce yapılmış başvurmalarla bir tutan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Bu
nedenlerle işin esasının incelenmesine karar verilmesi gerekeceği kanısıyla
karara karşıyım.