"...
II. İTİRAZIN GEREKÇESİ :
Mahkemenin itiraz yazısı şöyledir :
"A) Sanıklar Zahir Kaylı ve Tayyip Artan haklarında görevli jandarmaların dur emrine itaatsizlik ettiklerinden bahisle 17/3/1975 tarihli iddianame ile dava açılmış ve yapılan duruşma sonunda Solhan Sulh Ceza Mahkemesinin 27/10/1975 tarihli kararı ile sanıkların suçların subutu halinde T.C.K. nun 526 ncı maddesine göre değil de 260 ıncı maddesi gereğince tecziyeleri gerektidiğinden T.C.K. nun 526 ncı maddesine göre açılan davada sanıkların beraatına karar verilmiştir.
Kararın kesinleşmesinden sonra bu kez Solhan C. Savcılığı 16/2/1976 tarihli iddianame ile her iki sanık hakkında T.C.K. nunn 260 ıncı maddesi gereğince cezalandırılmaları talebiyle Asliye Ceza Mahkemesine dava açmıştır. Bu mahkemede yapılan duruşma sonunda verilen 20/10/1976 tarihli kararla her iki sanığın beraatlarına karar verilmiştir.
Üst Bingöl C. Savcılığının temyizi üzerine Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesi 7/2/1977 tarihli ilamıyla hüküm, "davanın Sulh Ceza Mahkemesinde görüleceği düşünülmeden duruşmaya devamla hüküm tesisi yersiz olduğundan bozulmasına" karar vermiştir.
Solhan Asliye Ceza Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 25/5/1977 tarihli görevsizlik kararı ile dosya görevli Solhan Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
Solhan Sulh Ceza Mahkemesinde verilen 27/7/1977 tarihli kararda "Sanıklar hakkında verilmiş bir beraat hükmü bulunduğundan CMUK. nun 253/2. maddesi gereğince davanın reddi" cihetine gidilmiş bu karar verilirken hükmün sanıklar aleyhine bir durum yaratmadığı ve 1/12/1975 tarihinden sonraki işlem ve kararlardaki usule aykırı durumlar gözönüne alınıp davanın daha fazla sürüncemede kalmaması gayesiyle adlî aravermede hüküm tesis edilmiştir.
Verilen bu hüküm Yargıtay C. Başsavcılığının bozma isteyen tebliğnamesi (Ek 1) üzerine Yargıtay 2 nci Ceza Dairesinin 29/11/1977 tarih ve 7479 sayılı ilâmı (Ek 2) ile "CMUK. nun 423 üncü maddesine muhalefet edildiği" gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkeme 28/3/1977 tarihli ara kararında (Ek 3) bozmaya uyulmasına karar vermiş ve böylece CMUK. nun 423. maddesi, bu davada uygulanacak kanun maddesi arasına girmiştir.
B) ANAYASA'YA AYKIRILIK DURUMU
Anayasa'mızın 6 ncı maddesinde yürütme görevinin kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceği belirtilmiş yargı yetkisini de Anayasa'nın 7 nci maddesi gereğince Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hüküm altına alınmıştır.
Anayasa gereğince yürütme ve yargı yetkilerinin ayrı olmasına rağmen CMUK. nun 423/2 nci maddesinde Adliye Vekâletinin her iki görevi birden üstlenmesi durumu ortaya çıkmış olup bu durum Anayasa'mızın 6 ve 7 nci maddelerine aykırıdır.
Ayrıca Anayasa'nın 132 nci maddesinde mahkemelerin bağımsızlığı esas alınırken hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz şeklinde hüküm altına alınmıştır.
CMUK. nun 423 üncü maddesinde belirtilen hazırlık tahkikatı, ilk tahkikat, mevkuflu işlere ait duruşmalar vesair acele sayılacak hususlar mahkemelerin idarî işlemleri olmayıp yargı yetkisinin kullanılmasından ibarettir. Bu durumda Adalet Bakanlığının bu yargı yetkisinin kullanılması sırasında mahkemelerin ne suretle görevlerini ifa edeceklerini tayin etmesi hâkimlere ve mahkemelere müdahale niteliğinde olup yargı görevinin bağımsızlığı prensibine de aykırıdır.
SONUÇ:
Yukarıda açıklandığı gibi CMUK. nun 423 üncü maddesinin ikinci fıkrası Anaya'mızın 6, 7 ve 132. maddelerine aykırı olduğundan Anayasa'nın 151 inci maddesi gereğince Anayasa'ya aykırılık durumunun incelenerek bir hüküm verilmesi için dosyanın içinde bulunan suretler ve gerekçemiz yüksek Mahkemeye arzolunur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1978/29
Karar Sayısı:1978/32
Karar Günü:20/4/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:11.6.1978/16313
İtiraz yoluna başvuran : Solhan Sulh Ceza Mahkemesi.
İtirazın konusu : 4/4/1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleıi Usulü Kanununun 22/6/1938 günlü, 3515 sayılı Yasa ile değişik 423. maddesinin ikinci fıkrasını Anayasa'nın 6., 7. ve 132. maddelerine aykırı gören mahkeme, söz konusu fıkranın iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I. OLAY :
Görevli Jandarmaların "dur" buyruğuna uymamaları nedeniyle sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 526. maddesine aykırı davranıştan Solhan Sulh Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında mahkeme, 27/10/1975 gününde "suçlarının subutu halinde Türk Ceza Kanununun 526. maddesine göre değil de, 260. maddesi gereğince tecziyeleri gerektiğinden Türk Ceza Kanununun 526. maddesine göre açılan davada sanıkların beraatlarına" karar verilmiş, kararın kesinleşmesinden sonra, sanıklar hakkında bu kez Türk Ceza Kanununun 260. maddesine aykırı davranıştan aynı yer Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası, açılmış, bu dava da Mahkemenin 20/10/1976 günlü kararı ile beraatle sonuçlanmıştır.
Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesi, 7/2/1977 günlü ilâmı ile, davanın Sulh Ceza Mahkemesinin görevine girdiği düşünülmeden duruşmaya devamla hüküm verilmesinin yersiz olduğu nedeniyle bu kararı bozmuştur.
Solhan Asliye Ceza Mahkemesinin bozmaya uyarak 23/5/1977 gününde verdiği görevsizlik kararı ile dosyayı Sulh Ceza Mahkemesine göndermesi üzerine bu mahkeme, 27/7/1977 gününde, yani adli araverme döneminde "sanıklar hakkında verilmiş bir beraat hükmü bulunduğundan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 253/2. maddesi gereğince" davanın reddine karar vermiş; bu karar, Yargıtay 2 nci Ceza Dairesinin 29/11/1977 günlü, 7497 Esas; 8098 Karar sayılı ilâmı ile "Adlî aravermeye rastlayan tarihte duruşma yapılarak hüküm kurulması suretiyle Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 423. maddesine muhalefet" edildiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma üzerine yeniden duruşmaya başlayan mahkeme, 28/3/1978 günlü duruşmada bozmaya uyulmasına karar vermiş, daha sonra 5/4/1978 günlü, 1978/3 sayılı gerekçeli bir yazı ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 423. maddesinin ikinci fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III. METİNLER :
1- İtiraz konusu Yasa kuralı:
4/4/1929 günlü, 1412 sayılı Ceza Muhakameleri Usulü Kanununun, 22/6/1938 günlü, 3515 sayılı Yasa ile değişik 423. maddesinin Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen ikinci fıkrası şöyledir :
"Madde 423- ............
Hazırlık tahkikatı ve ilk tahkikat ile mevkuflu işlere ait duruşmaların vesair acele sayılacak hususların tatile tesadüf eden zamanda ne suretle ifa edileceği Adliye Vekâleti tarafından tayin olunur."
2- İlgili Anayasa kuralları :
"Madde 6- Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir."
"Madde 7- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
"Madde 132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangibir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
IV. İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesinin, İçtüzüğün 15. maddesi uyarınca 20/4/1978 günü yaptığı ilk inceleme toplantısında; konu hakkında hazırlanan rapor, Solhan Sulh Ceza Mahkemesi'nin 5/4/1978 günlü, 1978/3 sayılı başvuru yazısı ve buna ek olarak yollanan öteki belgeler okundu; gereği görüşülüp düşünüldü:
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin yolladığı belgeler, 12/10/1977 günlü, Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesi, 29/11/1977 günlü Yargıtay ilâmı ve 28/3/1978 günlü duruşma tutanağı örnekleriyle 5/4/1978 günlü 1978/3 sayılı başvurma yazısından ibarettir.
Bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava nedeniyle uygulanacak yasa kurallarını Anayasa'ya aykırı görüyorsa, yasada yazılı öteki belgelerler birlikte, bu yoldaki gerekçeli kararını Anayasa Mahkemesi Başkanlığına göndermesi zorunludur. Mahkemece yollanan belgeler arasında gerekçeli bir başvuru yazısı bulunmakta ise de, örneği gönderilen tutanakta bu yolda bir karar alındığı saptanamadığından, bunun gerekçeli bir karar niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda gerekçeli bir kararla yapılmayan itirazın 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, reddedilmesi gerekir.
Şevket Müftügil, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu konuya ilişkin duruşma tutanaklarının tam olarak gönderildiği saptanamadığından, gönderilen başvurma yazısının geçerli bir karar niteliğinde olup olmadığının anlaşılamadığını, bu nedenle belge eksikliği yönünden dosyanın geri çevrilmesi gerektiğini savunarak bu görüşe katılmamışlardır.
V. SONUÇ:
Gerekçeli bir başvuru kararı bulunmadığından başvurunun 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyanınca reddine, Şevket Müftügil, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun (konuya ilişkin duruşma tutanaklarının tam olarak gönderildiği saptanamadığından, gönderilen başvurma yazısının geçerli bir karar niteliğinde olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu nedenle belge eksikliği yönünden dosyanın 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca geri çevrilmesi gerekir) yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
20/4/1978 gününde karar verildi.
Başkan
Kâni Vrana
Başkanvekili
Şevket Müftügil
Üye
Abdullah Üner
Ahmet Koçak
Şekip Çopuroğlu
Fahrettin Uluç
Muhittin Gürün
Lütfi Ömerbaş
Ahmet Erdoğdu
Hasan Gürsel
Ahmet Salih Çebi
Adil Esmer
Nihat O. Akçakayalıoğlu
Ahmet H. Boyacıoğlu
Necdet Darıcıoğlu
KARŞIOY YAZISI
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, başvurma yazısına yalnız 28/3/1978 günlü, üçüncü celseye ait tutanak örneğini bağlamıştır. Bu celsede yapılan işlem ise Yargıtay bozma ilâmına uyulmasına karar verilmiş olmasından ibarettir. Başvurma yazısının günü ise 5/4/1978' dir Duruşma tutanaklarının tamamının onanlı örneği gönderilmemiş olduğu için mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar vermiş olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Duruşmada başvurma kararı alınıp gerekçesinin sonradan yazılması da mümkün olduğuna göre, baş vurmanın noksanlığı üzerinde durulmayarak, gerekçeli kararın olmadığından bahsile başvuruyu reddeden karara katılmıyoruz.