ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1975/193
Karar Sayısı:1976/16
Karar Günü:16/3/1976
Resmi Gazete tarih/sayı:10.6.1976/15612
İtiraz
yoluna başvuran Mahkeme : İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi.
İtirazın
konusu: 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle
Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun" un 18. maddesinin (A) bendinin
iptali isteminden ibarettir.
I-
OLAY :
Sanık,
iki arkadaşı ile birlikte 22/11/1968 gecesi mağduru ıssız bir yere götürüp
üzerindeki 1185 lirayı tehdit ederek almıştır. Bu suçla ilgili olarak yürütülen
soruşturma boyunca sanık, kardeşinin kimliğini kullanmış ve bu nedenle
26/11/1968 günü kardeşinin adiyle tutuklanarak cezaevine konulmuş ve tutuklu
olarak yargılanmıştır. Yargılama sonunda, sanığın 8 yıl 4 ay ağır hapis cezası
ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına ilişkin 25/9/1972 günlü
hükümlülük kararı da yine kardeşi adına verilmiştir. Sanık bu şekilde gerçek
suçlu olarak, fakat başka bir ad altında konulduğu cezaevinden 2/4/1973 günü
kaçmıştır.
Sanığın,
kardeşinin kimliğini kullandığı, firardan sonra yürütülen kovuşturma sırasında
ortaya çıkmıştır. Bu durum üzerine, yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilerek
yukarıda sözü edilen mahkûmiyet kararının iptaline, suçla ilgisi bulunmayan
kardeşinin beraatine, o ad üzerinden verilen tutuklama kararının geri
alınmasına 20/10/1973 gününde karar verilmiştir. Bunun üzerine sanık hakkında
22/11/1973 günlü iddianame ile, Türk Ceza Kanununun 64. ve 495. maddeleri
yoluyla 497/1, ve 525. maddeleri uyarınca aynı Mahkemede kamu davası
açılmıştır. Firar halinde olan sanık, ayrı bir suçtan dolayı yakalanarak
1/9/1974 gününde başka bir yer hâkimliğince tutuklanmasından sonra yağma
suçundan dolayı yapılan sorgusunda, 1803 sayılı Af Yasasından
yararlandırılmasını istemiştir.
Cumhuriyet
Savcısı, sanık hakkında uygulanması gereken 1803 sayılı Af Yasasının 18.
maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürmüş; davaya bakmakta olan Mahkeme
de bu savı ciddi görerek, anılan maddenin (A) bendinin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurmaya karar vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ:
1-
İtiraz konusu Yasa kuralı:
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Yasanın 18, maddesinin itiraz konusu A bendi şöyledir:
"Madde
18/A- Firar halide olup da yurt içinde bulunanlar bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren 3 ay, yurt dışında bulunanlar bir yıl içinde resmi mercilere
müracaatla teslim olmadıkları takdirde bu kanun hükümlerinden
faydalanamazlar."
2-
Dayanılan Anayasa kuralı:
Mahkemenin
Anayasaya aykırılık gerekçesinde dayanak tutulan Anayasasının 92. maddesinin
beşinci fıkrası şöyledir;
"Madde
92/5- Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her iki
Meclisin ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma
komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine sunulur.
Millet Meclisi, karma komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce
kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek zorundadır.
Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul edilmiş olan
madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini benimsemesi için
üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde açık oya
başvurulur."
IV-
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 25/11/1975 gününde; Kani Vrana,
Şevket Müftügil, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip
Çopuroğlu, Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Hasan Gürsel, Ahmet
Salih Çebi, Adil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmalarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde
durulmuştur.
1-
Bakılmakta olan bir davanın varlığı sorunu;
Sanık,
Kardeşinin kimliği ile yargılanmış ve mahkemece suçu saptanarak hükümlülük
kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Bu durum gözönünde tutulunca,
bakılmakta olan bir davadan söz edilmemek gerekir. Ne varki bu karar sanığın
değil, suçla ilgisi olmayan bir başka kişi hakkında verilmiştir. Anılan kişi
kararın kesinleşmesi ile birlikte Adli sicil kayıtlarına suçlu olarak
geçmiştir. Bu sicil, 4664 sayılı Adli Sicil Kanununun 3. maddesine göre, ancak
yargılamanın yenilenmesi yoluyla etkisiz hale sokulabilir. Başka bir anlatımla,
sözü edilen kişi açısından yargılamanın yenilenmesi yoluna gitmek ve onu beraat
ettirmek yasal bir zorunluk idi. Olayda Mahkemece de bu yolda işlem
yapılmıştır. Bunun sonucu olarak, ortada asıl suç faili sanığın
cezalandırılmasına temel tutulacak bir hüküm de kalmamış bulunması nedeniyle
sanık hakkında gerçek kimliğine göre kamu davası açılmıştır. Halen bu davaya
bakılmakta olduğundan, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma koşulu bu
yönden gerçekleşmiştir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
2-
İtiraz konusu kuralın, bakılmakta olan davada uygulama yeri olup olmadığı
sorunu:
Yukarıda
da açıklandığı gibi, suçu işlemesi üzerine sanık yakalanmış ve fakat yargılama,
bildirdiği kimliğe göre sürdürülerek sanık olmayan bir kişi hakkında hükümlülük
kararı verilmiştir. Hüküm kesinleştikten sonra sanık ceza evinden kaçmış
işlediği bir başka suçun soruşturması sonunda olayın böyle geçtiği anlaşılmış,
yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlülük kararı kaldırılarak suçu işleyen
sanığın yeniden yargılama işlemine başlanmıştır.
Anayasa'nın
151., Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve yargılama Usulleri hakkında 44 sayılı
Kanunun 27. maddelerinde bir davaya bakmakta olan mahkemenin o dava nedeniyle
uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı bulması veya bu yolda öne
sürülen itirazı ciddi görmesi hallerinde Anayasa Mahkemesine başvurma hakkı
düzenlenmiştir.
Ortada
görülmekte olan bir davanın bulunduğu açıktır: Suçun Af Yasasının öngördüğü
dönem içinde işlenmiş olması Mahkemenin herşey den önce o Af Yasasının o davada
uygulanıp uygulanmayacağı, başka bir deyimle 18/A maddesini ele alıp firar
halinin bulunup bulunmadığını ve böylece sanığın aftan yararlanıp
yararlanmayacağını saptaması gerekir. Bu bakımdan 18/A maddesinin de bu davada
uygulanacak kanun hükmü olduğu kuşkusuzdur.
Türk
Ceza Kanununun 298. maddesinde firar, bir kimsenin bir suçtan dolayı kanun
dairesinde tutuklandıktan sonra kaçması olarak tanımlanmıştır olayda ise
yakalanan ve suçu işleyen sanıktır. Fakat, sanık kendi kimliği yerine
kardeşininkini bildirdiğinden, yargılama işlemleri bu yolda sürdürülmüştür,
sanığın yalnız kimliğinde sapma olması nedeniyle hükümlülük kararının
kaldırılması, onun sanık olmadığı anlamına gelmez. Sanık başkasının kimliği ile
yargılandığını ve hükümlülük kararı verildiğini bildiği halde cezaevinden
kaçmış ve böylece fiili firar haline düşmüştür. Sonradan kimliğini verdiği
kişinin yargılamanın yenilenmesi yolu ile beraat ettirilmesi ve bu hususu asıl
sanığın bilmemesi, 1803 sayılı Af Yasasının 18/A maddesinin görülmekte olan bu
davada uygulanması gerekmeyeceği biçimi de bir düşünceye elverişli değildir.
Çünkü, sözü edilen Yasanın yürürlüğe girdiği 18/5/1974 gününden başlayarak
sanık yetkili mercilere teslim olmamıştır. O halde itiraz yoluna başvuran
Mahkeme itiraz konusu kuralı bakmakta olduğu davada uygulama durumunda
bulunmaktadır. Bu bakımdan Mahkeme itiraz konusu kuralın Anayasaya aykırılığını
öne sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
Kani
Vrana ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
3-
Anayasaya Mahkemesinin görevi sorunu:
İtiraz
konusu kural, bazı suç ve cezaların affına ilişkin yasada yer almaktadır, affa
ilişkin yasaların Anayasaya uygunluk denetimine bağlı tutulup tutulamayacağı
konusu ayrıca görüşülmüş ve Anayasa Mahkemesinin bu alanda da görevli olduğu
sonucuna varılmıştır. Bu sonuca ilişkin gerektirici nedenler Anayasa
Mahkemesinin 2/7/1974 günlü, E.: 1974/19 K.: 1974/31 sayılı kararında tümüyle
açıklanmış olduğundan (Resmi Gazete, gün: 12/7/1974 Sayı: 14943) burada
yenilenmesine gerek görülmemiştir.
Halit
Zarbun bu görüşe katılmamıştır.
4-
Esasın incelenmesindeki sınır sorunu:
1803
sayılı Af Kanununun 18. maddesinin (A) bendinde, firar halinde olup da yurt
içinde bulunanların 3 ay, yurt dışında bulunanların l yıl içinde teslim
olmadıkları takdirde Af Kanunu Hükümlerinden faydalanamayacakları
belirtilmektedir. Anılan bent hükmünün, yurt dışında bulunanlara ilişkin
bölümünün bakılmakta olan bu davada uygulanacak kanun hükmü kapsamına girmediği
ortadadır. Bu bakımdan itiraz konusu (A) bendinin firar halinde olup da yurt
içinde bulunanlarla ilgili hükmü ile sınırlı olarak esas hakkında
inceleme,yapılması gerekmektedir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamıştır.
İlk
inceleme sonunda aşağıdaki karar verilmiştir.
"l-
İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi
olduğuna Kani Vrana ve Nihat O. Akçakayalıoğlunun karşıoylarıyle ve oyçokluğu
ile;
2-
İşin incelenmesi, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisi içinde bulunduğuna
Halit Zarbun'un karşıoyu ile ve oyçokluğu ile;
3-
Dosyanın eksiği bulunmadığından, işin esasının 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Af
Yasanın 18. maddesinin (A) bendinde yer alan hükmün sadece yurt içinde
bulunanlar yönünden sınırlı olarak incelenmesine, Nihat O. Akçakayalıoğlu'nun
(A) bendinin tümünün esas inceleme kapsamı içine alınması gerektiği yolundaki
karşıoyu ile ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
V-
ESASIN İNCELENMESİ
İtirazın
esasına ilişkin rapor, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı ve
ekleri, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa hükümleri ve konu ile
ilgili öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
l-
İtiraz konusu kuralın biçim yönünden Anayasaya aykırı olup olmadığı sorunu:
İtiraz
konusu kural. Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affını
öngören Kanun teklifinin 17. maddesi olarak yasama organının önüne gelmiş ve
aşağıda belirtilen işlemlere tabi tutularak yasalaşmıştır.
Millet
Meclisi sözü edilen maddeyi, Millet Meclisi Adalet Komisyonunun düzenlediği
biçimde, Cumhuriyet Senatosu da Millet Meclisinden geldiği haliyle ve olduğu
gibi kabul etmiş, yalnız madde numarasında değişiklik yapmıştır. Gerçekten itiraz
konusu kuralı kapsayan madde Millet Meclisince kabul edilen metinde 19. sıra
numarasını almış. Cumhuriyet Senatosu madde metnini olduğu gibi kabul etmekle
birlikte numarasını 18 olarak değiştirmiştir. Kanun teklifinin kimi
maddelerinin Cumhuriyet Senatosunca uğradığı değişiklikler nedeniyle Anayasanın
92/4. maddesi gereğince Millet Meclisine geri dönmesinden sonra, 8. ve 21.
maddelerin teklif metninden çıkarılması ve buna bağlı olarak da 9., 17., 19.,
20., 23. ve 24. sıra sayılarının değiştirilmiş olması Millet Meclisince
benimsenmemiş ve bu maddeler de, içeriğinde Cumhuriyet Senatosunca değişiklik
yapılmış ve fakat bu değişiklik Millet Meclisince benimsenmemiş olan diğer
maddelerle birlikte karma komisyona gönderilmiştir.
Burada
önemli olan ve üzerinde durulması gereken husus, Cumhuriyet Senatosunun, sadece
madde numaralarını değiştirdiği, içeriğini ise Millet Meclisinden geldiği
haliyle ve olduğu gibi kabul ettiği madde metinlerinin, Anayasanın 92.
maddesinin 4. fıkrasında açıklandığı üzere, değiştirilerek kabul edilme
anlamına gelip gelmediğinin, başka bir deyimle kanun tasarı veya teklifinin
madde sıralarını gösteren sayıların, o maddelerin metnine dahil olup
olmadığının incelenerek saptanmasıdır.
Millet
Meclisi içtüzüğünün 86. maddesinde "Meclis Başkanlığı kanun tasarı ve
tekliflerini Anayasa dili, kanun yazılış tekniği bakımından incelemekle
görevli, yeteri kadar uzmandan kurulu bir heyet teşkil eder. Bu heyet
komisyonlara danışmanlık yapar.
Kanun
tasarı veya teklifinin Millet Meclisince kabulünü gerektirecek oylamanın
yapılmasından önce, metinde yazılış veya sıra bakımından bozukluk olduğu veya
maddi hatalar bulunduğu ileri sürülürse ve esas komisyon veya Hükümet bu görüşe
katılırsa, metin, esas komisyona geri verilir. Bu şekilde düzeltilen maddeler de
yeniden oylanır." Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 76. maddesinde de
"tasarı veya teklifin, kesin olarak oylanmasından önce, ibare ve üslûp
veya tertip itibariyle hatalı olduğu bir üye veya komisyon tarafından ileri
sürülür ve bu iddia Genel Kurulca yerinde görülürse metin ilgili komisyona geri
verilir. Yapılan düzeltmelerin oya sunulması lâzımdır." yolunda kurallar
yer almaktadır.
İçtüzük
kurallarının incelenmesinden, Yasama Meclisleri içtüzüklerinin madde sıra
sayılarını, madde metinleri dışında tuttuğu ve bu sayılardaki düzeltmeleri
"sıra bakımından bozukluk" ve "tertip itibariyle hatalı"
biçiminde ele aldığı ve bu bozukluğu veya tertip hatasını giderici yöntemi
saptadığı açıkça görülür, içtüzüklerin bu kuralları ele alındığında Millet
Meclisinde kabul edilen bir madde metninin, Cumhuriyet Senatosunca madde sıra
numarası değiştirilerek aynen kabul edilmesi, o madde metninin değiştirilerek
kabul edildiği anlamına gelmemektedir. Öte yandan Anayasanın 156. maddesinin
ikinci fıkrası "madde kenar başlıkları, sadece ilgili oldukları maddelerin
konusunu ve maddeler arasındaki sıralanma ve bağlantıyı gösterir. Bu başlıklar,
Anayasa metninden sayılmaz" yolunda bir kural getirmiştir. Anayasa, kenar
başlıkların Anayasa metninden olmadığını açıklamak ve bu konuda bir kural
koymak zorunluğunu duyduğu halde madde sıra numaralarından hiç söz
etmemektedir. Bununla beraber kenar başlıkların, maddelerin konusunu ve
maddeler arasındaki sıralanma ve bağlantıyı gösterdiğini bildiren Anayasadan,
maddelerin sadece sıralarını belli etmekten ibaret sayılar hakkında ayrıca bir
kural koyması da esasen beklenemezdi. Demek ki madde sıra sayılarının Anayasa
metninden olmadığı bu konuda bir kural getirilmeyecek derecede açıktır. O halde
Anayasa'dan çıkarılan anlam dahi içtüzük kurallarını doğrular niteliktedir.
Bu
açıklamalara göre madde sıra sayılarına, maddeler arasındaki sıralamayı
göstermekten ötede bir anlam vermek ve onu madde metninin ayrılmaz bir öğesi
saymak kanun yapma tekniğine ters düştüğü gibi Anayasa'nın 92. maddesindeki
ilke ile de bağdaşmaz. Çünkü bir maddenin içerdiği kurallar yönünden Millet
Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunca aynen kabul edilerek kesinleşmesinden sonra
sırf Cumhuriyet Senatosunun madde sıra sayısını değiştirmiş olması neden
gösterilerek Millet Meclisince karma komisyona gönderilmesi, o maddenin bu
yolla yeniden düzenlenmesine ve yeni kuralların yasalaşmasına olanak verir ki,
bu sonucun Anayasa'nın 92. maddesiyle güdülen ereğe ters düştüğü ortadadır.
Özetlemek
gerekirse, itiraz konusu kuralı kapsayan madde, Millet Meclisinden geldiği
haliyle Cumhuriyet Senatosunca kabul edilmekle kesinleşmiştir. Madde sıra
sayısının Cumhuriyet Senatosunca değiştirilmiş olması kesinleşen metne bir etki
yapmamıştır. Bununla birlikte söz konusu maddenin karma komisyona gönderilmesi
işlemi, karma komisyonun Cumhuriyet Senatosu metnini aynen kabul etmesi
nedeniyle Anayasa'ya aykırı bir sonuç ortaya koymamış, fazladan yapılan bir
işlem derecesinde kalmıştır. Bu nedenlerle itiraz konusu kural biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı değildir.
Nihat
O. Akçakayalıoğlu bu sonuca ek ve değişik gerekçe ile katılmıştır.
2-
İtiraz konusu kuralın esas bakımından Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Yerel
Mahkemenin itirazı, yalnız biçim yönünden Anayasa'ya aykırılık savına
dayanmaktadır. Fakat "22/4/1962 gün, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 28. maddesi gereğince
Anayasa Mahkemesi öne sürülen gerekçelerle bağlı değildir. Bu nedenle anılan
kuralın esas yönünden Anayasa'ya aykırı olup olmadığı da incelenmiştir.
1803
sayılı Yasa'nın 18. maddesinde yer alan itiraz konusu kural, firar halinde olup
da yurt içinde bulunanların, yasanın yürürlük gününden itibaren üç ay içinde
resmi mercilere müracaatla teslim olmamaları halinde bu yasa hükümlerinden
yararlandırılmamalarını öngörmektedir. Aynı nitelikteki kural, daha önce
çıkarılmış olan 113, 218, 780 sayılı Af Yasalarında da yer almıştır.
Öte
yandan, Anayasanın yasama organını affın kapsamını belli etmeye, aftan
yararlanmayı kimi koşulların gerçekleşmesine bağlı tutmaya da yetkili kıldığı
açıktır. Kaldı ki itiraz konusu kuralla teslim olma ve üç aylık süre
koşullarının saptanmış olmasından da Anayasaya aykırı bir yön yoktur. Bu
nedenlerle itiraz red edilmelidir.
SONUÇ:
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında Kanun" un 18. maddesinin (A) bendinde yer alan
kuralın yurt içinde bulunanlar yönünden sınırlı olarak yapılan incelenmesi
sonunda : İtiraz konusu kuralın biçim ve esas yönünden Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve bu nedenle iptal isteminin reddine,
16/3/1976
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
İlk
inceleme evresinde verilen 25/11/1975 günlü kararın 1. maddesine ilişkin
karşıoy:
22/11/1968
gününde işlediği yağma suçundan ötürü yakalanan sanık, sorgusu sırasında
kardeşinin kimliğini bildirmesi sonucu kardeşi adına verilip, kesinleşen cezayı
çekmekte iken 2/4/1973 gününde ceza evinden kaçmıştır. Ancak, yanlış kimlik
verme durumunun saptanması üzerine kardeşinin adına verilip kesinleşmiş bulunan
hükümlülük kararı, yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurularak kesin biçimde
ortadan kaldırılmış ve sonra da kendisi hakkında asıl kimliği ile 22/11/1973
gününde açılan yeni davada sorgusu başka bir suç nedeni ile tutuklu bulunduğu
yer hâkimliğince yapılmıştır.
Sanık
hakkında bu olayda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre var kabul edilebilecek
dava, 22/11/1973 günlü iddianame ile açılan ikinci dava olduğundan, öteki
davada kardeşinin kimliği ile tutuklanarak konulduğu cezaevinden kaçmış
bulunması, sanığın ikinci davada firar halinde sayılmasını gerektiremez. Çünkü,
sorgusunun yapıldığı güne kadar sanık kendisi hakkında ikinci davanın açılmış
olduğundan resmen ve dolayısiyle kanunen haberdar değildir. Diğer yönden,
sanığın ilk kez yakalandığında kardeşinin kimliğini vermek yoluyle suçunun
yasal sonuçlarından kurtulmak gibi gizli bir amaçla hareket etmiş olması,
koşullara dayandırılmış cezasal hukuki ve kanuni durumu değiştirmek için bir
neden de sayılamaz. Kaldı ki, suç ve ceza sorumluluğu kişisel ve bireysel ve
dolayısiyle ceza davası da kişisel olduğundan, bu konuda yapılacak bir
karşılaştırma ile de birinci davadaki kaçma olayını ikinci davada etkili
görmeye kanunen olanak yoktur. Nitekim, birinci dava ve sonuçlarının
yargılamanın yenilenmesi yolu ile tüm ortadan kaldırılmış bulunması, yukarıdaki
kabulü doğrulamaktadır.
Demek
ki, Mahkeme, itiraz yoluna başvurduğu ikinci davada sanığın firar halinde
bulunmaması nedeni ile 1803 sayılı Af Kanununun 18. maddesinin (A) bendinde
yeralan "Firar halinde olup da yurt içinde bulunanlar bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten başlayarak 3 ay, ......içinde resmi mercilere müracaatla
teslim olmadıkları takdirde bu Kanun hükümlerinden faydalanamazlar"
biçimindeki kuralı, esasen uygulama durumunda bulunmamaktadır.
O
halde, ilk inceleme evresinde verilmiş bulunan 25/11/1975 günlü kararın
"itiraz yoluna başvuran Mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkisi
olduğuna" ilişkin bölümüne, itiraz edilen kuralı Mahkeme bakmakta olduğu
davada esasen uygulama durumunda bulunmadığından, itirazın Mahkemenin
yetkisizliği bakımından reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile
karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
İtiraz
konusu kural, bazı suç ve cezaların affına ilişkin 1803 sayılı Kanunda yer
almaktadır. Bu işe bakmak Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisi dışındadır. Bu
husus 21/1/1975 günlü ve 15125 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Mahkememizin
28/11/1974 günlü, 1974/34-50 sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımda
ayrıntılariyle açıklanmış bulunmaktadır. Burada tekrarına gerek görülmemiştir.
Çoğunluğun görev ve yetkiye ait görüşüne bu kararda da katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1)
Mahkememizde görülmekte olan davanın ilk inceleme evresinde, sayın
çoğunluğumuzdan, ayrıldığım yönler şunlardır;
a)
Anayasal denetim için Mahkememize başvuran itirazcı mahkeme elinde,
sürdürebileceği bir dava yoktur. Çünkü,
Soygun
suçundan hüküm giyen ve cezasını çekmeye başlayan suçlunun bir başkasının adını
kullanmış olması, onun, aynı suçtan gerçek kimliğine göre yeniden
yargılanmasını değil, adalet işleri ile ilgili bir resmi belge düzenlenmesi
sırasında kimliği hakkında yalan söylediğinden T.C.K. nun 343. maddesine göre
ve ayrıca cezalandırılmasını gerekdirir. Böylece kurulacak hüküm, aynı zamanda,
soygun nedeniyle verilmiş ceza kararının kim için olduğunu da belirliyecektir.
Bir
bölümü çektirilmiş ve başka bir olayda tamamı da çektirilebilecek ceza konusu
eylemden ötürü yeni bir isim için bir yeni hüküm kurmak, çekilmiş cezayı askıda
bırakır. Başkasının adı altında çekilmiş cezanın yeni hükümdeki isim yönünden
hesaba katılması zorunluğu ise, cezası verilmiş suç için yeni baştan yargılayıp
ikinci kez ceza kesmenin değil, önerdiğimiz, 343. madde ile ayrıca suçlama
yolunun doğruluğunu gösterir.
b)
İtirazcı mahkeme sürdürdüğü davada, iptalini istediği yasal kuralı
uygulayamıyacakdır. Zira,
Anayasa
Mahkemesinden iptali beklenen 1803 sayılı Yasanın 18. maddesi yargılanmaktan
"eylemli olarak kaçanlar" içindir.
Yasada
yer alan "firar hali" nin, olaydaki gibi, "yargılanmakta olduğu
sırada gerçek kimliğini gizleme" durumunu dahi kapsadığı biçimde
yorumlanması dayanaksızdır.
İtirazcı
mahkemenin, hakkında 18. maddeyi uygulayacağım bildirdiği sanık gerek yukardaki
bendde ve gerekse Mahkememiz kararının olay bölümünde açıklandığı üzere,
işlediği suç nedeniyle, soruşturma ve cezadan kaçmış değildir. Tam tersine,
yargılanmış ve ceza giymiş ve cezasının bir bölümünü de çekmiştir.
c)
Yukarda iki bent halinde açıkladığım nedenlere göre, sanık hakkında 1803 sayılı
Yasanın 18. maddesinin uygulanması ancak, 343. madde uyarı açılacak bir davada
düşünülebilirdi. Ele alınan durumda ise, gasp iddiası ile sürdürülebilecek ve
bir ceza ile sonuçlandırılabilecek bir davadan ve iptali istenen hükmün
uygulama olasılığından sözedilemez.
2)
Mahkememizde görülmekte olan davanın esasının incelenmesi sonuda, itirazın
reddi kararına katılmama rağmen sayın çoğunluğun dayandığı gerekçeye karşı
olmam şundandır:
a)
Olaydaki gibi, yasal sıralamaya dokunmadan bir maddeyi yerinde bırakıp, gerçek
sayıyı yani bir öncekinden sonra geleni vermek için, yalnız sayıda değişiklik
yapmak, "Metin üzerinde bir değişiklik yapmak" değildir. Fakat, bir
tasarı ve teklifin her hangi bir maddesini, diğer maddelerle sıralanmasında
aldığı yerden çıkarıp başka bir yere koymak ise Anayasa'nın 92. madde 5. fıkra
hükmünün işlemesi nedeni olan "Millet Meclisinin Cumhuriyet Senatosundan gelen
metni benimsememesi" başka deyimle, "Millet Meclisinin Cumhuriyet
Senatosundan gelen tasarı veya teklifi değiştirmesi" dir. Zira, maddeler
hükümleri yasa bütününde aldıkları yerlere ve bu yerlerinde bırakılmaları veya
bırakılmayışlarına göre yorumlanıp uygulanırlar.
Sayın
çoğunluğun, işaretlediğim bu iki durumu birbirinden ayırmamış olmasına
karşıyım.
b)
Kararın, sayın çoğunlukça benimsenen gerekçesinde "sırf C. Senatosunun
madde sıra sayısını değiştirmiş olması neden gösterilerek Millet Meclisince karma
komisyona gönderilmesi, o maddenin bu yolla yeniden düzenlenmesine ve yeni
kuralların yasalaşmasına olanak verir" denilmektedir. Böyle bir düşüncenin
kararda yer alması bir çelişkidir.
Çünkü
:
Anayasa
Mahkemesi, metinde yer alan madde sayısı değişikliğinin Anayasa nm 92. maddesi
5. fıkrasının uygulanmasını gerektirecek bir neden olup olmadığını saptamak
durumundadır, inceleme konusuna göre, yetkisi de bundan ibarettir.
Eğer,
madde sırasının değiştirilmesi, anılan 92. madde hükmünün uygulanmasını
gerektirecek nitelikte ise, Anayasa Mahkemesi, bunu önleyemez. Anayasa
Mahkemesi, Anayasa'nın herhangi bir hükmünün işleyişini önlemekle değil, tam
tersine bu hükümleri işlemeye geçirmekle yükümlüdür.
İtiraz
konusu kuralı kapsayan madde sayısındaki değişiklik yüzünden 92. maddenin 5.
fıkrasının düzenlediği "mekik sistemi" ni çalışmaktan alıkoymaya
neden aramak, aslında, bu sistemin işletilmesi için Anayasa'nın öngördüğü
koşulların varlığını kabullenmektir. Buna karşın sistemi işletmemek ise bir
diğer çelişkidir.
SONUÇ:
Yapılmış olan yalnızca, 1803 sayılı Kanunun iptali istenen hükmü kapsayan madde
sayısının (bu maddenin yasadaki yerine dokunmadan ve bir öncekine göre)
düzeltilmesinden ibaret olduğu için Anayasaya aykırılık yoktur.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|