ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1975/95
Karar Sayısı : 1975/110
Karar Günü : 29.4.1975
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME: Karabük Ağır Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU: 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı “Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun”un 2. maddesinin (B) bendinin Türk Ceza Kanununun 493. maddesiyle sınırlı olarak iptali istenmiştir.
I. OLAY:
Türk Ceza Kanununun 493/1-son ve 522. maddeleri ve 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendi gereğince hükmedilen yedi yıl ağır hapis cezasının yerine getirilmesi sırasında Mahkemeye başvuran hükümlü: Anayasa Mahkemesince 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin kimi yasa kuralları ile sınırlı olarak iptaline karar verilen (B) bendinin Türk Ceza Kanununun 493. maddesi yönünden de iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiş; bu konuda düşüncesi sorulan Cumhuriyet Savcısı: cezanın yerine getirilmesinde tereddüt edildiğinden, hükümlünün istemi hakkında bir karar verilmesi savında bulunmuştur.
Mahkemece, Ceza Yargılamaları Usulü Kanununun 402. ve 405. maddelerine göre istem hakkında karar verilmesi gerektiği ve Anayasaya aykırılık savının ciddî görüldüğü belirtilerek, 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendinin Türk Ceza Kanununun 493. maddesi yönünden iptali için Anayasanın değişik 151. ve 22.4.1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.
II. İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi; İçtüzüğün 15. maddesi uyarınca yaptığı ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde durulmuştur:
1- İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin bu konudaki yetkisi sorunu:
Anayasa’nın değişik 151. ve 22.4.1962 günlü 44 sayılı Kanunun 27. maddeleri uyarınca, itiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde bakılmakta olan bir davanın bulunması ve itiraz konusu kuralın o davada uygulanacak hükümlerden olması gerekir.
Olay bölümünde açıklandığı üzere hükümlü, 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendi iptal edildiği takdirde aynı Kanunun 2. maddesinin (B) bendi iptal edildiği takdirde aynı Kanunun 1. maddesinin (A) bendi gereğince cezanın yerine getirilmesinin gerekmiyeceğini ileri sürmüş ve Cumhuriyet Savcısı da bu yönden cezanın yerine getirilmesinde tereddüt edildiğini bildirerek Mahkemeden bu konuda bir karar verilmesini istemiştir. Ceza Yargılamaları Usulü Kanununun 402. ve 405. maddeleri uyarınca hükmü veren Mahkeme tarafından bu konuda duruşma yapılmaksızın bir karar verilmesi gerektiğinden itiraz yoluna başvuran Mahkemenin elinde usulünce açılmış, görevine giren ve bakılmakta olan bir dava bulunduğu kuşkusuzdur.
Kâni Vrana ve Abdullah Üner bu görüşe katılmamışlardır.
Mahkeme, cezanın yerine getirilmesi gerekip gerekmediği hakkında ilgili yasa kurallarına ve bu arada 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendine bakarak bir karar verecektir. Öte yandan, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi gereğince bir cezanın yerine getirilmesi sırasında da ilgili kanun hükümlerinin uygulanmasına devam edildiği kabul edilmek gerekir. Bu nedenle, 1803 sayılı Af Kanununun itiraz konusu yapılmış bulunan 2. maddesinin (B) bendi, Mahkemenin baktığı davada uygulanacak kanun hükümlerindendir.
Kâni Vrana bu görüşe katılmamıştır.
2- Anayasa Mahkemesi’nin itirazı incelemeye görevli ve yetkili olup olmadığı sorunu:
Suç ve cezaların affı hakkındaki yasama belgelerinin Anayasaya uygunluk denetimine bağlı olduğu, Anayasa Mahkemesinin 21.1.1975 günlü, 15125 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 28.11.1975 günlü, Esas: 1974/34, Karar: 1974/50 sayılı kararında gerekçeleriyle açıklanmış bulunduğundan, bunların burada yinelenmesine gerek kalmamıştır.
Şu duruma göre, bu işe bakmanın Anayasa Mahkemesinin görevi içinde bulunduğu açıktır.
Şahap Arıç ve Halit Zarbun bu görüşe katılmamışlardır.
3- İtiraz konusu kuralın daha önce iptaline karar verilmiş olması.
İtirazın yöneltildiği 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (B) bendinin Türk Ceza Kanununun 493. maddesi yönünden iptaline 11.3.1975 gününde Esas: 1975/18, Karar: 1975/47, sayı ile arar verilmiş bulunduğundan, bu konuda yeniden karar verilmesine yer kalmamıştır.
III- SONUÇ:
1- Mahkemenin elinde görülmekte olan bir dava bulunduğuna Kâni Vrana ve Abdullah üner’in ve 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin (B) bendinin bu davada uygulanacak kural olduğuna Kâni Vrana’nın karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile;
2- İşin incelenmesinin Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkisi içinde olduğuna Şahap Arıç ve Halit Zarbun’un karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile;
3- 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 2. maddesinin bu işte itiraz konusu yapılmış bulunan (B) bendindeki kuralın, itiraz yolu ile gelen başka bir işte Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilerek Türk Ceza Kanununun 493. maddesi yönünden iptaline 11.3.1975 gününde Esas: 1975/18, Karar: 1975/47 sayı ile karar verilmiş bulunduğundan bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
29.4.1975 gününde karar verildi.
Başkan
Muhittin TAYLAN
Başkanvekili
Kâni VRANA
Üye
Şahap ARIÇ
İhsan ECEMİŞ
Halit ZARBUN
Abdullah ÜNER
Ahmet KOÇAK
Şekip ÇOPUROĞLU
Lütfi ÖMERBAŞ
Hasan GÜRSEL
Ahmet Salih ÇEBİ
Şevket MÜFTÜGİL
Adil ESMER
Nihat O.AKÇAKAYALIOĞLU
Ahmet H.BOYACIOĞLU
KARŞIOY YAZISI
Anayasa Mahkemesinin, 27.1.1975 günlü, 15131 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 24.9.1974 günlü, Esas: 1975/36, Karar: 1975/35 sayılı kararının gerekçe bölümünde ayrıntıları ile gösterilen gerekçede belirtildiği üzere, bir cezanın yerine getirilmesi sırasında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 402. maddesi uyarınca yanlarca yapılan başvurmaların aynı kanunun 405. maddesinde gösterilen mahkemece çözülmesi işlemini, gerek yöntem ve gerekse Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyle başvurabilmenin koşulu olarak, bir dava diye tanımlamak ve nitelendirmek gereklidir. Ancak böyle bir başvurmada dava niteliğini kazanabilmesi için, ortada başvurmanın yanları arasında gerçek ve çözülmesi zorunlu bulunan bir uyuşmazlığın varlığı da zorunludur.
Olayımızda ise, 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Af Kanununun 1. maddesinin itiraz konusu yapılan (A) bendinin uygulanması henüz söz konusu bulunmadığından, başvurmanın yanları arasında bu bentteki kuralın uygulanıp uygulanmayacağı yönünden bir uyuşmazlık doğması olasılığı düşünülemez. O halde ortada, Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyle başvuran Mahkemenin elinde bu bentteki kurala yönelik bakılmakta olan bir dava bulunmamaktadır.
Öte yandan, ceza uygulaması yapılırken, 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendi de uygulanmış, bu konudaki karar kesin hüküm niteliğini kazanmış ve cezanın yerine getirilmesi sırasında başvurmanın yanları arasında bu bentteki kuralın uygulanması bakımından çözülmesi gereken herhangi bir uyuşmazlık da doğmamış olması karşısında, başvurma yeri olarak Mahkemenin kendisine getirilen uyuşmazlığın çözümünde uygulayacağı kurallar arasında, sözü geçen (B) bendindeki kuralın yer alamıyacağı açıktır. O halde, Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurabilmenin koşulları arasında yer alan (uygulanacak kanun kuralı bulunması) koşulu da burada gerçekleşmemektedir.
Yukarıda gösterilen nedenlerle, başvurmanın Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği düşüncesiyle kararın Mahkemenin elinde görülmekte olan bir davanın varlığı ve (B) bendinin bu davada uygulanacak kurallardan olduğu bölümüne karşıyım.
Görev sorunu;
1803 sayılı Af Kanunu ile ilgili itirazın incelenmesinin Anayasa Mahkemesi’nin görevi içinde bulunduğu hakkında oyçokluğu ile verilen karara, Anayasaya uygun görmediğimden, katılmıyorum.
Bu konudaki karşıoy gerekçelerim, 21.1.1975 günlü ve 15125 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 28.11.1974 günlü ve 1974/34-50 sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımın I nolu kısmında tafsilatlı olarak yazdığım gerekçelerin, prensipleri itibariyle, aynı olduğundan, burada tekrarına gerek görülmemiştir.
Sözü geçen karşıoy yazımda açıklanan gerekçelerle, Anayasa Mahkemesi’nin, çoğunlukla verdiği görev konusu ile ilgili karara karşıyım.
21.1.1975 günlü ve 15125 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Mahkememizin 28.11.1974 günlü, 1974/34-50 sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımda açıkladığım görev ve yetkiye ilişkin gerekçelerle, çoğunluğun bu kararına da katılmıyorum.
Sanıkların, hırsızlık suçundan Karabük Ağır Ceza Mahkemesince mahkûmiyetlerine karar verilmiş ve hüküm temyizleri üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 1803 sayılı Af Kanununun 2/B maddesiyle cezalarının 5’er senesi indirilmek suretiyle onanmıştır.
Bundan sonra sanıklardan birinin cezaevinden Mahkemeye gönderdiği bir dilekçede, Af Kanununun 2. maddesinin (B) bendinin Anayasa Mahkemesince başka suçlar yönünden iptal edilerek onlar 12 yıllık afdan faydalandıklarını ve bu maddenin kendisi hakkında uygulanan Türk Ceza Kanununun 493. maddesi yönünden de iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemesi üzerine Mahkemece de bu yolda Anayasa Mahkemesine müracaata karar verildiği anlaşılmıştır.
Anayasanın 151. maddesinde, “Bir dâvâya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar dâvâyı geri bırakır. Mahkeme Anayasaya aykırılık iddiasını ciddî görmezse bu iddia temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.” diye yazılıdır.
44 sayılı Kanunun 27. maddesinde de, “bir mahkemenin bir kanun hükmünü Anayasa Mahkemesine gönderebilmesi için elinde bakmakta olduğu bir dâvâ”nın bulunmasının şart olduğu belirtilmiştir.
Anayasanın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerinde sözü edilen (dâvâ) terimi ile usul kanunlarındaki kurallara uygun biçimde mahkemelerde açılmış olan davaların kastedildiği kuşkusuzdur. Usul kanunları hükümlerince dava mahiyetini taşımayan dilekçeler, müracaatlar, başvurmalar Anayasanın ve 44 sayılı Kanunun sözü edilen hükümlerinin kapsamı dışında kalmaktadır.
Bir hukukî terim olan (dâvâ) nın mahiyet ve niteliğinin, Anayasada, usul kanunlarındaki mahiyetlerinden ayrı ve onun dışında bir anlama geldiği, her türlü anlaşmazlığın Anayasadaki dava kavramı içine girdiği yolundaki görüşün hukukî gerekçelerle izahı mümkün görülmemektedir.
Bundan başka, Anayasanın 151. maddesinde, “bir dâvâya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar dâvâyı geri bırakır” dendikten sonra “mahkeme Anayasaya aykırılık iddiasını ciddî görmezse bu iddia temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır” şeklindeki hükmün de dikkate alınması lâzımdır. Anayasanın bu maddesinde (karar) değil (hüküm) ibaresi kullanılmış, bundan başka, mahkeme aykırılık iddiasını ciddî görmezse “bu iddianın esas hükümle birlikte temyiz merciinde incelenmesi” de öngörülmüştür.
Bilindiği gibi (hüküm), dâvâyı sona erdiren nihaî bir karar olup bu niteliği ile diğer kararlardan farklı bulunmaktadır. Bundan da, hüküm niteliğini taşımayan kararların Anayasanın bu maddesinin kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
Şu halde, gerek Anayasanın 151. ve gerek 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için:
a) Elinde bakmakta olduğu bir dâvâ bulunması,
b) Kanun hükmünün bu dâvâda uygulanacak durumda bulunması,
c) Davanın kararla değil (hüküm)le nitelenecek neviden olması,
d) Verilecek hükmün temyizi kabul bulunması,
Şartları aranmaktadır.
Halbuki yukarıda belirtildiği gibi hırsızlık suçuna ilişkin dâvâ mahkemece sonuçlandırılmış, verilen hüküm kesinleşmiş ve cezaların infazına geçilmiştir. Bütün bunlardan sonra sanık mahkemeye bir dilekçe vererek Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemiştir. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulü kanununun 402. maddesi yönünden mütalâa edilebilecek olan bu dilekçenin (dava) olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki bu dilekçe üzerine mahkemece “Anayasa Mahkemesine başvurulmasına” dair verilen karar da yukarıda mahiyeti açıklanan (hüküm) niteliğinde de değildir ve böyle bir kararın temyizi de mümkün bulunmamaktadır.
Görülüyor ki, hükümlünün mahkemeye verdiği dilekçe ve bu dilekçe üzerine Mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurulmasına dair verdiği karara dayanılarak Anayasaya uygunluk denetimi yapılmasına Anayasa hükümleri müsait değildir.
Yukarıda yazılı nedenlerle, başvurmanın Mahkemenin yetkisizliği yönünden reddedilmesi gerekirken (Mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dâvânın varlığına ve Af Kanununun 2. maddesinin bu dâvâda uygulanacak kural olduğuna) şeklindeki çoğunluk kararına katılmıyorum.