ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1974/33
Karar sayısı:1975/1
Karar günü:7/1/1975
Resmi Gazete tarih/sayı:25.2.1975/15160
İptal
davasını açan: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü
İptal
davasının konusu: 18/5/1974 günlü, mükerrer 14890 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan (Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların
Affı Hakkında) 15/51974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin (A) ve
(D) bentlerindeki kuralların Anayasanın 21., 64., 120. ve 153 üncü maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüş ve iptali istenilmiştir.
II -
YASA METİNLERİ:
l -
Dava Konusu Yasa Kuralı:
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin Anayasaya aykırılığı ileri
sürülen (A) ve (D) bentleri, 18/5/1974 günlü, mükerrer 14890 sayılı Resmî
Gazete'de erkan metne göre şöyledir:
"Madde
15 - A) 1974 yılı Şubat imtihan döneminin sonuna kadar geçen süre içinde
kayıtlı bulundukları Yüksek ve Orta Öğretim Kurumları ile, dışardan imtihanlara
girenlerin de hangi sebeple olursa olsun kayıtları silinmiş öğrencilerle kendi
istekleri ile ayrılmış olanlar, (her derecedeki askerî okul öğrencileri hariç),
bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde eski öğrenim kurumlarına
yazılı olarak başvurdukları takdirde ayrıldıkları sınıf veya sömestrede bir yıl
daha öğrencilik sıfatlarını devam ettirmek ve o sınıf veya sömestrede iki
defada sınava girmek hakkını kazanırlar. Askerlik süresi gelmiş olanlar bu
haklarını kullandıkları takdirde tecilli sayılırlar. Şu kadar ki, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte askerlik görevini yapmakta olanların üç aylık
başvurma süresi terhis tarihinden, fiili veya hukukî mücbir sebeplerle bu
hakkını kullanamayacak durumda olanların üç aylık başvurma süresi bu mücbir
sebeplerin kalktığı tarihten başlar.
Bu
fıkra hükmüne dayanarak eski öğrenim kurumlarına müracaat eden öğrencilere,
kurumlarınca birer başvurma belgesi verilir.
Bu
madde hükmünden yararlanan öğrencilerden, Danıştay'dan yürütmenin durdurulması
kararı alarak öğrenim kurumlarına devam edebilmiş olanlar hakkındaki davalara
devam edilmez.
D)
1973-1974 ders yılı için yapılan üniversite giriş sınavları sonunda aldıkları
puanlar itibariyle fakülte ve yüksek öğrenim kurumlarına girmeye hak kazanmış
lise mezunları, ön kaydını yaptırmış olsun, olmasın, bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren üç ay içinde girmeye hak kazandıkları fakülte ve yüksek
öğrenim kurumlarına başvurdukları taktirde kesin kayıtları yapılır."
2 -
Dayanılan Anayasa kuralları:
1803
sayılı Kanunun 15. maddesinin (A) ve (D) bentlerinin Anayasaya aykırı olduğu
iddiasını desteklemek üzere ileri sürülen Anayasanın 21., 64., 120 nci ve 153
üncü maddeleri aşağıda gösterilmiştir.
"Madde
21 - Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve
bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak Kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."
"1488
sayılı Kanunla değişik madde 64- Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak,
Devletin bütçe ve kesin hesap Kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para
basılmasına, genel ve özel af ilânına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm
cezalarının yerine getirilmesine karar vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetkilerindendir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kanunla, belli konularda, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde
kararnameler çıkarmak yetkisi verebilir. Yetki veren kanunda, çıkarılacak
kararnamelerin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma süresinin ve
yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin açıkça gösterilmesi ve kanun
hükmünde kararnamede de yetkinin hangi kanunla verilmiş olduğunun belirtilmesi
lâzımdır.
Bu
kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak,
kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazete'de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulur.
Yetki
Kanunları ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kararnameler, Anayasanın ve
yasama meclisleri içtüzüklerinin kanunların görüşülmesi için koyduğu kurallara
göre, ancak, komisyonlarda ve genel kurullarda diğer kanun tasarı ve
tekliflerinden önce ve ivedilikle görüşülüp karara bağlanır.
Yayımlandıkları
gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler, bu tarihte Türkiye Büyük
Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî Gazete'de
yayımlandığı tarihte, yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen
kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazete'de
yayımlandığı gün yürürlüğe girer.
Anayasa'nın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel hak ve
hürriyetler ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun
hükmünde kararnamelerle düzenlenemez. Anayasa Mahkemesi, bu kararnamelerin
Anayasa'ya uygunluğunu da denetler."
"1488
sayılı Kanunla değişik madde 120.- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve
Kanunla kurulur. Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversite
Özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu Özerklik,
üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına
engel olmaz.
Üniversiteler,
Devletin gözetimi ve denetimi altında kendileri tarafından seçilen organları
eliyle yönetilir. Özel Kanuna göre kurulan Devlet üniversiteleri hakkındaki
hükümler saklıdır.
Üniversite
organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca,
her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra
hükümleri saklıdır.
Üniversite
Öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını, kullanma usulleri
ve üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini
engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler arasında ihtiyaca göre
öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve
öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine
ve kalkınma planı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir.
Üniversitelerin
bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak yürürlüğe
konulur ve denetlenir.
Üniversitelerle
onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin
tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi
halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye bağlı
fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin
elkoymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile
süresi ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla
düzenlenir."
"Madde
153 - Bu Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunun çağdaş uygarlık seviyesine
erişmesi ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacım güden
aşağıda gösterilen Devrim Kanunlarının, bu Anayasanın halkoyu ile kabul
edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu
şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1. 3
Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2.
25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası hakkında Kanun;
3.
30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin
Şeddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve ilgasına dair Kanun;
4.
17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen,
evlenme akdinin evlendirme memuru tarafından yapılacağına dair medenî nikâh
esası ile aynı Kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5.
20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü hakkında Kanun;
6. l
Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki
hakkında Kanun;
7.
26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi lâkap ve
Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun;
8. 3
Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemiyeceğine dair
Kanun."
III
- İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi; Muhittin Taylan, Kani Vrana, Kemal Berkem, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Hasan
Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H.
Boyacıoğlu'ndan kurulu olarak 24/9/1974 gününde toplanmış ve Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 15 inci maddesi uyarınca gerekli ilk incelemeyi yapmıştır.
1 -
İlk incelemede saptanan durum şudur:
a)
15 inci maddesinin (A) ve (D) bentleri dava konusu edilen 15/5/1974 günlü, 1803
sayılı Kanun 18/5/1974 günlü, mükerrer 14890 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır. Dava dilekçesi Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince 8/8/1974
gününde kaleme havale edilmiş; 892 sıra, 1974/33 esas sayısını almış
bulunmaktadır. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci
fıkrası kuralına göre dava, o günde açılmış sayılacağından, anayasal süresi
içindedir.
b)
Dava dilekçesine, davayı açan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Tahsin Özgüç'ün
bu göreve seçilme belgesinin eklenmemiş olması bir eksiklik niteliğinde
görülmemiştir. Çünkü, adı geçenin bildirdiği rektörlük görevinde bulunduğu
bilinen ve bilinebilecek bir durum olmakla, ayrıca belgelendirilmesine gerek
yoktur. Davacının yetki belgesinin yokluğunu ileri süren Kani Vrana ve Ahmet H.
Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
İptali dava konusu edilen 15,inci maddenin (A) ve (D) bendleri hükümlerinin
üniversiteye girecek öğrencilerle ve öğrencilerin üniversiteye kaydolmalarına
ilişkindir. Konunun Ankara Üniversitesinin kendi varlık ve görevlerini
ilgilendiren alana girdiği ortadadır. Böylece Anayasa'nın değişik 149 uncu
maddesi uyarınca bu üniversitenin iptal davası açma hakkı doğmuş bulunmaktadır.
3 -
İptalleri dava konusu edilen fıkra hükümleri kurum olarak yalnız üniversiteleri
değil, aynı zamanda orta öğretim kurumlarını da hedef alarak o yolda hükümler
getirmiştir. Oysa üniversitelere Anayasa'ca tanınan iptal davası açma yetkisi
kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren alanlarla sınırlıdır. O halde işin
esasının yetki alanı ile sınırlandırılarak incelenmesi Anayasa ve Yasa
kuralları gereğidir.
4 -
Dava konusu kimi suç ve cezaların affına ilişkin bir yasanın oluşması
dolayısiyle burada Anayasa Mahkemesinin, Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı
yasama belgeleri üzerindeki oturmuş görüşünün hatırlatılması yerinde olacaktır.
Anayasa'nın
değişik 147 nci maddesinin birinci fıkrası ve değişik 64 üncü maddesinin son
fıkrası kurallarına göre Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi
görev ve yetkisine kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet
Meclisi içtüzükleri ve Anayasa değişiklikleri girmektedir. Anayasa
değişiklikleri yönünden yetki, değişikliğin Anayasa'da gösterilen biçim
koşullarına uygunluğunu denetleme ile sınırlıdır. Anayasa burada
"Kanun" sözcüğünü salt ve geniş biçimde başka bir deyimle gerçek
anlamda kanun ve biçimsel anlamda kanun arasında bir ayrım yapmaksızın tüm
kapsamiyle kullanmıştır. Öte yandan yine Anayasa Koyucunun kimi kanunları
Anayasa'ya uygunluk denetiminden istisna etmeği dilediğinde bunu açıkça
belirleme yolunu seçtiği de bir gerçektir. Anayasa'ca kanun önünde sayılan
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar" da
(Madde 65/son fıkra), 153 üncü maddede açıklanan kanunlarda ve Kanun
kurallarında, 27/5/1960-6/1/1961 günleri arasında çıkarılan kanunlarda (Geçici
madde 4, üçüncü fıkra) olduğu gibi.
Burada
sorun, Anayasa kurallarına göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel ve özel
af ilân etmek yetkisini kanunla mı, yoksa kararla mı kullanması
gerektiğindedir.
Anayasa'nın
değişik 64. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini genel
olarak sayarken (birinci fıkra):
Kanun
koymak, değiştirmek ve kaldırmak;
Devletin
bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek; para
basılmasına, genel ve özel af ilânına karar vermek;
Demektedir.
64.
maddenin birinci fıkrasında "para basılması, genel ve özel af ilânı,
mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi"
konularında, fıkranın üst yanında olduğu gibi "kanun koymak" veya
"kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek" deyimleri yerine
"karar vermek" ten söz edilmesini, tekrardan kaçınma kaygısından
doğan bir üslûp özelliğine bağlamak ve buradaki karar verme deyiminin her
yasama tasarrufu bir kararla olacağına göre (Anayasa madde 86/1) böyle bir
anlamda kullanıldığını benimsemek, Anayasa'nın birbirini tamamlayan veya
açıklığa kavuşturan hükümlerinin belirlediği düzenleme biçimine uygun düşer.
Çünkü
genel ve özel af ilânı yetkisinin kullanılması kanunla değil kararla olacaksa,
böyle bir karar, niteliğine göre, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Birleşik Toplantısında alınabilir. Oysa Anayasa, Millet Meclisinin ve
Cumhuriyet Senetosunun birleşik olarak toplanmasını gerekli gördüğü hallerde,
bunu açık kural olarak belirleme yoluna gitmiştir Cumhurbaşkanının seçimi
(madde 95), Cumhurbaşkanının vatan hainliğindan dolayı suçlandırılması (madde
99), Meclis soruşturması ve Yüce Divana sevk (madde 90), savaş halı ilânı ve
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme (madde 66), Sıkıyönetimin
ilanının onanması ve sıkı yönetimin uzatılması (değişik madde 124), Bakanlar
Kurulunun üniversitelerin idaresine el koyma kararının onanması (değişik
madde!20) konulan böylece düzenlenmiş ve İlk beş kümeye giren kararların
alınmasına ilişkin ayrıntılı işlemler Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
ikinci, üçüncü, dördüncü 'kısımlarında gösterilmiştir. Genel ve özel af ilânı
konusunda bunlara benzer herhangi bir hüküm ne Anayasa'da ne de Türkiye Büyük
Millet Meclisi içtüzüğünde yer almış değildir.
Kaldı
ki, "genel ve Özel af ilânı" konusu da öteden beri kananlarla
düzenlenmekte Anayasa Mahkemesi bunları, 147. maddedeki "Kanun"
deyimi kapsamı içinde görmekte ve Anayasa'ya uygunluk denetimlerini
yapmaktadır. "Bazı Suç ve Cezaların Affı" hakkındaki 3/8/1966 günlü,
780 sayılı Kanunun 5. maddesinin birinci fıkrasına ilişkin 21/2/1968 günlü,
1966/27-1968/8 sayılı (24/12/1969 günlü, 13382.sayılı Resmî Gazete- Anayasa
Mahkemesi Kararlar Dergisi, sayı 7, sayfa 3/18), "Bolu ilinin Mengen
Kazası Pazarköy nüfusuna kayıtlı Ali oğlu, Hayriye'den doğma 1341 doğumlu
Hayrettin Hami Demiralp'ın cezalarının affı" hakkındaki 10/1/1966 günlü,
709 sayılı Kanuna ilişkin 19/12/1966 günlü, 1966/7-46 sayılı (29/1/1968 günlü,
12812 sayılı ve 7/2/1968 günlü, 12820 sayılı Resmî Gazeteler- Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi, Sayı 5, Sayfa 21/43) kararlar bu uygulamaya örnek olarak
gösterebilir.
Aynı
nitelikteki son uygulama, Resmî Gazete'nin 12/7/1974 günlü, 34943 sayılı
nüshasında yayımlanan 2/7/1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararımızla 15/5/1974
günlü, 1803 sayılı "Cumhuriyetin 50 inci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve
Cezaların Affı Hakkında" Kanunun 5. maddesinin (A) bendinin iptali
konusunda yapılmış bulunmaktadır.
Özetlemek
gerekirse; bir kuralı dava konusu edilen 1803 sayılı Yasa Anayasa'nın değişik
147. maddesindeki "kanun" deyiminin kapsamına girmektedir;
Anayasa'nın Anayasa'ya uygunluk denetimi dışında bıraktığı yasalardan da
değildir ve şu duruma göre davaya bakmanın Anayasa Mahkemesinin görevi içinde
bulunduğu ortadadır.
5 -
Böylece;
Dosyanın
eksiği bulunmadığına Kani Vrana ile Ahmet H. Boyacıoğlu'nun davacıya iptal
davası açılmasına yetki veren belgenin yokluğu nedeniyle bu eksiğin
tamamlatılması gerektiği yolundaki karşı oylarıyle ve oyçokluğu ile, işin
esasının 15/5/1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 15. maddesinin (A) ve (D)
bentlerinin üniversitelere ilişkin hükümlerle sınırlı olarak incelemesine
oybirliğiyle 24/9/1974 gününde karar verilmiştir.
IV -
ESASIN İNCELENMESİ:
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen yasa kuralı, Anayasa'ya
aykırılık iddiasına dayanaklık eden ve konuyu ilgilendiren Anayasa kuralları,
bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan
öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
A)
Görev sorunu:
Bu
işte esasın incelenmesine başlanırken, ilk inceleme evresinde çözülmüş olan
görev sorunun esas inceleme evresinde yeniden görüşme ve karar konusu yapılması
istenmiştir.
Bu
kararın yukarıki bölümlerinde açıklandığı üzere, ilk inceleme sonunda işin
esasının incelenmesine, 24/9/1974 gününde karar verilmiştir. Bu karara
katılmamış kimi üyeler yeniden görüşme isteğini ileri sürmüşlerdir.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 26 ncı ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddeleri kurallarına göre
iptal davalarına ilişkin dilekçelerle eklerinin Başkanlıkça görevlendirilen
raportörler tarafından hemen incelenerek, dilekçelerin Anayasa Mahkemesinin
görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığı veya ehliyetli kişiler
tarafından yahut süresinde verilip verilmediği hususları ile dilekçenin sözü
edilen kanunun 26. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında gösterilen
hususları kapsayıp kapsamadığı yönlerinin bir raporla Başkanlığa bildirilmesi,
Anayasa Mahkemesi'nin bu rapor üzerinde inceleme yaparak işin bu yönünü karara
bağlaması 44 sayılı Yasanın buyurucu hükümleri gereğidir.
Anayasa
Mahkemesince yapılan bu incelemenin kapsamına, Anayasa Mahkemesi kararında
ayrıca belirtilmemiş olsa bile, diğer konuların başında iptal davası yolu ile
gelen işin Anayasa Mahkemesinin görevine giren bir konuya ilişkin olup
olmadığının incelenip saptanması da girmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 15. maddesinin üçüncü fıkrasında "Dilekçelerin, Mahkemenin
görevine giren bir konu ile ilgili olup olmadığı veya ehliyetli kişiler
tarafından yahut süresinde verilip verilmediği hususları da raportörlerce
önceden incelenir" kuralı yer almış bundan başka 44 sayılı Yasanın 42. maddesinde,
Anayasa Mahkemesinin görevine girmeyen konulara ilişkin dilekçelerin
reddedileceği belirtilmiştir. Bu itibarla, esasın incelenmesine ilişkin
24/9/1974 günlü, kararın niteliği karşısında, bu kararda ayrıca açıklanmış
olmasa dahi, görev sorununun öncelikle çözüme ve sonuca bağlanmış sayılması
gerekeceğinden, konunun bu evrede yeniden görüşülüp bir karara bağlanmasına yer
olmadığı ortadadır.
Bu
sırada kimi üyeler ise, esasın incelenmesi evresinde görev yönünden yeniden
görüşme açılması için ileri sürülen bir istemin oylama konusu bile yapılmasına
yer ve olanak bulunmadığı düşüncesini savunduklarından, önce bu konuda yapılan
oylama sonunda. Kani Vrana, Ahmet Koçak, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Adil
Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun bu yoldaki bir
istemin esasen oylama konusu yapılamayacağı yolundaki karşı oylarıyle ve
oyçokluğu ile, sözü geçen istemin oylanabileceğine karar verilmiştir.
Bunun
üzerine yapılan oylamada, Anayasa Mahkemesi'nin iptal davası yolu ile gelen bir
işe bakmakla görevli olup olmadığı sorununun ilk inceleme sonunda verilmiş
bulunan 24/9/1974 günlü kararla çözülmüş sayılacağına ve bu nedenle yeniden
görüşmeye yer olmadığına Halit Zarbun ve Ziya Önel'in görev sorununu
incelemenin bu evrede de ele alınmasına ve karar bağlanmasına olanak bulunduğu
yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
B)
Dava konusu kuralın Anayasa'ya aykırılığı sorunu:
Dava
dilekçesinde biçim yönünden Anayasa'ya aykırılıktan söz edilmemekte ise de,
Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 16. maddesi uyarınca düzenlenen raporda, Anayasa
Mahkemesi'nin 2/7/1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararına gönderme yoluyla
yapılan açıklamalar yer aldığı ve 44 sayılı Yasanın 28. maddesi Anayasa
Mahkemesinin taleple bağlı olup gerekçe ile bağlı bulunmadığı yolunda buyurucu
bir kuralı öngördüğü için, önce biçim yönü üzerinde durulmuştur.
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Kanunun 5. maddesinin Anayasa Mahkemesinin düzenlenen
raporda belirtilen 2/7/1974 günlü, 1974/19-31 sayılı kararı ile iptal edilmiş
bulunan (A) bendinin kanunlaşması ile ilgili olarak Millet Meclisinde
Cumhuriyet Senatosundan gelen metnin benimsenmemesi ve bu yüzden Karma
Komisyonca da bir metin hazırlanması üzerine yürütülen yasama işlemleri,
arasında, bir yasa kuralını biçim yönünden Anayasa'ya aykırı kılabilecek
başlıca iki aksaklık göze çarpmış ve anlaşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı
oylanmış, bir de öteki metinlerin oylanmasına devam edilmiyerek yalnız Karma
Komisyon metninin oylanması ile yetinilmiş olmasına ilişkin işlemlerden oluşan
bu aksaklıklardan dolayı sözü geçen (A) bendinin iptaline karar verilmiştir.
a)
Uyuşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı oylanması sorunu: 1803 sayılı Kanuna
ilişkin teklif Millet Meclisinden kanunun yürürlük gününü ve yürütecek mercii
belirten son iki maddesi de sayılmak üzere 24 madde olarak çıkmıştır.
Cumhuriyet Senatosu 6. ve 7. maddeleri olduğu gibi kabul etmiş, 8. ve 21.
maddeleri metinden çıkarmış 20. madde olarak yeni bir madde eklemiş ve öteki
metinlerde de ya madde sayısı ya maddelerin içeriği yönünden değişikliğe
giderek teklifi 23 maddeye indirmiştir. 6. ve 7. maddeler Cumhuriyet
Senatosunca da kabul edildiğine göre, artık bir uyuşmazlık konusu olması
düşünülemiyeceği ve öteden ben sürüp gelen uygulamada değişikliğe uğramamış
maddeler kesinleşmiş sayıldığı için bunların dışında kalan maddeler dolayısiyle
Cumhuriyet Senatosu, Millet Meclisinden kendisine gelen metni değiştirerek
kabul etme durumuna girmiş, (en son 27/4/1974 günlü 71. Birleşim);
değişiklikleri benimsemeyen Millet Meclisi, Karma Komisyonun Cumhuriyet
Senatosundan ve Millet Meclisinden seçilecek sekizer üyeden oluşmasına 7/5/1974
günlü 71. Birleşiminde karar vermiştir, (Millet Meclisi Tutanak Dergisi Donem
4, Cilt 3, Toplantı l, 7/5/1974 günlü 71. Birleşim; Sayfa 368-440 ve bu
tutanağa bağlı 25'e l inci ek S. Sayılı basmayazı). Böylece Anayasa'nın 92.
maddesinin beşinci fıkrası işlemeye başlamıştır.
Karma
Komisyon Cumhuriyet Senatosu metninin l - 5. maddelerini, Millet Meclisi
metninin 8. maddesini olduğu gibi, Cumhuriyet Senatosu metninin 8 - 23.
maddelerini ise madde sayılarını birer sayı ilerleterek yine olduğu gibi kabul
etmiş ve kendi metnini öylece oluşturmuştur. Şu duruma göre artık üç metin
vardır ve Millet Meclisi 92. maddenin beşinci fıkrası uyarınca Karma
Komisyonca, Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış olan
metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek zorundadır.
Burada
"Metin" ve "olduğu gibi" deyimleri üzerinde önemle durmak
gerekir. Her zaman her yerde kullanılır bir söz olan "olduğu gibi"
nin "değiştirilmeksizin" anlamına geldiği açık ve kesindir.
"Metin" sözcüğüne gelince bu da, hukukî bir kavram değildir;
sözcüklerce "bir yazıyı biçim, anlatış ve noktalama özellikleriyle
birlikte oluşturan sözcüklerin topu" olarak tanımlanır. Görülüyor ki,
sözcüklerin bu yolda oluşturdukları yazıdan ancak metin diye söz
edilebilecektir. Anlatış kolaylığı bakımından incelenen konuya uygulandıkta
yazı, bir madde, değiştirilmiş maddelerin tümü veya kanun teklifinin tümü
olduğuna göre "metin" deyiminin kapsamı ve içeriği de değişecek ve
deyim ayrı ayrı anlamlara gelecektir. Anayasa koyucunun 92. maddenin beşinci
fıkrasında deyimi hangi anlam ve kavramda kullandığını saptayabilmek için fıkra
içindeki öteki deyişlerden, bir de bu fıkranın getirdiği düzenleme ile güdülen
erekten yararlanılmasında zorunluluk vardır.
92.
maddenin beşinci fıkrası ile öngörülen düzen kanun tasarı ve teklifleri
dolayısiyle Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu arasında çıkan uyuşmazlıkları
Millet Meclisinde kestirme, kesin bitirici ve artık dönülmez bir biçimde sonuca
erdirmek, başka deyimle kestirip atmak ereğini güttüğüne göre burada kanun
tasarı ve tekliflerinin iki yasama meclisinin üzerinde uyuşmuş bulundukları
kuralları artık söz konusu olamaz. Öyle ise bir kanun tasarı veya teklifinin
ancak bir bölümünün üzerinde uyuşmazlık varsa beşinci fıkrada geçen
"metin" deyiminin tasarı veya teklifin tümünü kapsaması
düşünülemiyecektir. Deyimin uyuşmazlık konusu maddelerden birini mi yoksa bir
bütün olarak bunların tümünü mü anlattığı sorununa gelince; yine beşinci
fıkradaki "Cumhuriyet Senatosunda üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
kabul edilmiş madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini
benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir."
Kuralındaki anlatış biçimi bu konuda kuşkuya yer bırakmamaktadır. Burada çoğul
olarak kullanılan "madde değişiklikleri" ne karşılık "Millet
Meclisinin kendi ilk metnini" denilmiş bulunması beşinci fıkrada geçen
"metin" sözcüğünün bir bütün olarak "madde değişiklikleri"
nin tümünü kapsayıp karşıladığını kesinlikle anlatmağa yeterlidir. Demek ki
beşinci fıkradaki "metin" sözcüğünden Cumhuriyet Senatosu ile Millet
Meclisi arasındaki uyuşmazlık konusu yalnızca bir madde ise tek bir maddeyi bir
kaç madde ise bütün olarak o maddelerin tümünü, tasarı veya teklifin tamamı
uyuşmazlık konusu ise o tasarı veya teklifi anlamak gerekecektir.
"Metin"
deyimi böylece açıklığa ve aydınlığa kavuştuktan sonra ve beşinci fıkrada
"Millet Meclisi, Karma Komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha
önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır." kuralı yer aldığına göre üç metnin her birindeki uyuşmazlık
konusu maddelerin ayrı ayrı ve tek tek değil her metnin bölünmeksizin,
parçalanmaksızın, bir bütün olarak oylanması ve kabul edilmesi gerektiği ve
tersine davranışın Anayasa ile çelişeceği gerçeği kendiliğinden ortaya çıkar.
"Olduğu gibi" deyiminin bir anlamı ve Anayasa koyucunun bu deyimle
verdiği yönergenin bir yönü de budur. Kaldı ki maddelerin tek tek ayrı ayrı
oylanarak kabul edilmesinin Millet Meclisinin sonuçta üç metnin karması olan
bir dördüncü metni benimsemesine yol açması her zaman için olasılık içindedir
ve böyle bir sonucun Anayasa'nın Millet Meclisine Karma Komisyonca, Cumhuriyet
Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış metinlerden birini olduğu
gibi kabul etmekten başka yol tanımayan açık buyruğuna tüm aykırı düşeceği
ortadadır.
Öte
yandan kanun teklif ve tasarıları, Yasama Meclislerinin İçtüzükleri uyarınca,
Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu komisyonlarında ve genel kurullarında
tümü üzerinde ve maddeler üzerinde görüşülme evrelerini önceden geçirirler.
Anayasa'nın 92. maddesinin beşinci fıkrasında bu evrelere yeniden dönülmesini
öngören veya bu yolda yorumlanabilecek bir kural veya yönerge yoktur. Fıkra,
yukarıda da denildiği gibi, bütün bu evrelerden geçen bir kanun teklif veya
tasarısı dolayısiyle iki meclis arasında çıkan anlaşmazlığı kestirip atmak ve
tasarı veya teklifi iki meclis arasında yeni gidiş ve gelişlere ve daha çok
gecikmeye yol açmadan kanunlaştırmak üzere özel ve sınırlı bir düzenleme
getirmiş ve bu erekle de Millet Meclisini bir zorunluluk bitirmek yükümü altına
sokmuştur. Metinleri oluşturan maddelerin ayrı ayrı oylanmasına bu bakımdan da
olanak yoktur.
Millet
Meclisi Tutanak Dergisine göre (Dönem 4, Cilt 3, Toplantı l, 14/5/1974 günlü,
74. Birleşim, S. 559-620; 15/5/1974 günlü 75. Birleşim, S. 626-633 ve 639-642)
1803 sayılı Kanuna ilişkin teklif ile ilgili bulunan ve Cumhuriyet Senatosu
Millet Meclisi arasında anlaşmazlık konusu olan maddeler ise Millet Meclisinde
ayrı ayrı oylanmıştır. Bu tutum yukarıda ayrıntıları ile tartışıldığı ve
açıklandığı üzere 1803 sayılı Kanunun 15. maddesinin (A) ve (D) bentlerinin
üniversitelere ilişkin hükümlerini biçim yönünden Anayasa'nın 92. maddesinin
beşinci fıkrasına aykırı kılar ve iptalini gerektirir.
İhsan
Ecemiş, Halit Zarbun, Ahmet Koçak, Ahmet Salih Çebi ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
bu görüşe katılmamışlardır.
b)
Dava konusu kuralın esas yönünden Anayasa'ya aykırılığı sorunu: Dava konusu
kanun kuralının biçim yönünden Anayasa'ya aykırı olduğu saptanmış ve bu nedenle
de iptali öngörülmüş bulunduğundan, esas yönünden Anayasa'ya aykırılık sorunu
üzerinde durulmasına yer kalmamıştır.
C)
İptal hükmünün yürürlüğe giriş günü:
Anayasa'nın
değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya
aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya içtüzük veya bunların iptal
edilen kuralları gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımladığı günde
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir. Bu gün, kararın Resmî
Gazete'de yayımlandığı, günden başlayarak bir yılı geçemez.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Kanunun 50. maddesinin dördüncü fıkrasında da Anayasa
Mahkemesi'nin, iptal dolayısiyle oluşacak boşluğu kamu düzenini tehdit edici
nitelikte görürse, iptal hükmünün yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştıracağı ve bu boşluğun doldurulması için Yasama Meclisleri
Başkanlıklarına ve Başbakanlığına durumu duyuracağı yazılıdır.
15/5/1974
günlü, 1803 sayılı Yasanın 15. maddesinin (A) ve (D) bentlerinin üniversiteler
yönünden iptal edilmesi sonucu bir boşluğun oluşacağı ve bu halin giderek nitelikçe
birbirinden ayrımlı olmayan kimi yurttaşlar arasında eşit olmayan durumlar
yaratacağı ortadadır.
Yasama
yolu ile boşluk doldurmak ve boşluktan doğacak sakıncaları önlemek üzere
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrasında ve 44 sayılı Kanunun 50.
maddesinde yazılı yetkinin kullanılması ve iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
günün ayrıca kararlaştırılması gerekir
İptal
hükmünün gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir
yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun olacaktır.
V -
SONUÇ:
1 -
İlk inceleme evresinde söz konusu olmayan görev sorunu esasın incelenmesi
evresinde ortaya atıldığında görüşme konusu yapılıp yapılamıyacağının
oylanabileceğine Kani Vrana, Ahmet Koçak, Hasan Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Adil
Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoyları ile ve
oyçokluğu ile,
2 -
İlk inceleme evresi sonunda esasın incelenmesine ilişkin olarak verilen karar
görev sorununu çözmüş olacağından konunun, yeniden görüşülmesine bu nedenle yer
olmadığına Halit Zarbun ve Ziya Önel'in karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile:
3 -
15/5/1974 günlü. 1803 sayılı Kanunun 15. maddesinin (A) ve (D) bentlerindeki
kuralların Millet Meclisinde Anayasa'nın 92. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne
aykırı olarak oylanmış bulunması nedeniyle biçim yönünden ve üniversitelere
ilişkin hükümlerle sınırlı olarak iptallerine İhsan Ecemiş, Halit Zarbun, Ahmet
Koçak, Ahmet Salih Cebi ve Nihat O. Akçakayaoğlu'nun karşıoylarıyle ve
oyçoğunlu ile,
4 -
Dava konusu yasa kuralları biçim yönünden iptal edilmiş olduğuna göre ayrıca
esas yönünden aykırılık konusu üzerinde durulmasına yer olmadığına
oybirliğiyle;
5-
Anayasa'nın değişik 152. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iptal hükmünün bu
kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe
girmesine oybirliğiyle; 7/1/1975 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Kâni
Vrana
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Konumuz
bulunan iptal davası, Ankara Üniversitesi adına Rektörü tarafından açılmış
bulunmaktadır.
22/4/1962
günlü, 44 sayılı Yasanın 25. maddesinin birinci fıkrasının 3 numaralı bendinde
"21. maddenin 1. fıkrasını 6, 7, 8, 9, ve 10 uncu bentlerinde yazılı kurul
ve kurumların genel kurallarının veya senatolarının üye tam sayısının salt
çoğunluğuyle alacakları kararlar üzerine bu kuralların Başkanları ile
Üniversitelerin Rektörleri tarafından açılır." Yolunda buyurucu bir kural
yer almıştır.
Aynı
kanunun iptal davası taleplerinde uygulanacak hususları belirleyen 26.
maddesinin üçüncü fıkrasında da, ."Davanın açıldığı tarihte dilekçede
imzası bulunanlar, ayrıca yetkilerini belirten belgeleri ve kurum, kurul ve
siyasî partilerle siyasî parti gruplarının kendilerine yetki verilmesine dair
kararlarının tasdikli örneklerini, dilekçe ile birlikte, genel sekreterliğe
vermek zorundadırlar" yolunda bir hüküm öngörülmüş ve bu fıkrayı kovalayan
fıkrada da bu zorunluğa uymayanlar hakkındaki yaptırım saplanmıştır.
Anılan
maddenin üçüncü fıkrasında geçen "yetkilerini belirten belge" ile
"yetki verilmesine dair kararlar" deyiminin aynı kavramı içermediği
açıktır. Kuralların elimizdeki olaya uygulanması halinde "yetkilerini
belirten belge" den Rektörlüğe seçilme belgesinin, "Yetki verilmesine
dair karar" dan da dava açılması hususunda senatoca alınan kararın
kasdedildiği kuşkusuzdur.
Üniversiteyi
temsilen açılan davada Rektörün bu iki belgeyi dava dilekçesine bağlanması dava
koşullarındadır. Şayet bu belgeler dilekçeye bağlanmamış ise yasanın 26.
maddenin dördüncü fıkrasının işletilmesi ve saptanacak önel içinde bu
noksanların gidirilmesi için davacıya tebligat yapılması gerekir.
Dava
dilekçesinde imzası bulunan kişinin maruf olması veya başka dosyalarda bu kabil
belgelerin varlığı, yasa kuralının uygulanmamasını gerektirmez. Yargısal
çalışmaların, sübjektif bilgilere göre değil belgelere dayanarak sürdürülmesi
suretiyle ancak güvenlilik sağlanabilir.
Özetlemek
gerekirse dava koşullarından olan ve yasanın sözü edilen kuralınca dava
dilekçesine bağlanması buyuruları belgelerin bir eksiklik sayılmadığı yolundaki
çokluk görüşüne karşıyım.
|
|
Başkanvekili
Kani
Vrana
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISJ
12/7/1974
günlü ve 14943 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mahkememizin 2/7/1974 gün ve
1974/19-31 sayılı Kararına ilişkin karşıoy yazımda açıkladığını gerekçelerle,
çoğunluğun bu kararındaki görüşlerine de karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
21/1/1975
günlü ve 15125 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mahkememizin 28/11/1974 günlü,
1974/34-50 sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımda açıkladığım gerekçelerle,
çoğunluğun bu kararına da katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
21/1/1975
gün ve 15125 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 28/11/1974
gün ve 1974/34 esas ve 1974/50 sayılı kararında açıkladığım nedenlerle
çoğunluğun göreve ilişkin görüşlerine katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
21/1/1975
günlü ve 15125 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1974/34-50 sayılı Mahkememiz
kararına ilişkin karşıoy yazımın 2 ve 3 numaralı bendlerinde açıkladığım
gerekçelerle, çoğunluğun, bu kararının aynı konularla ilgili kısımlarına
katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
29/1/1975
günlü ve 15133 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Mahkememizin 28/11/1974 gün ve
1974/39-51 sayılı Kararına ilişkin karşıoy yazımızın l ve 2 numaralı
bentlerinde açıkladığım gerekçelerle, çoğunluğun kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1)
Tasarı ve tekliflerin kanunlaştırılmasında T.C. Anayasa'sı 92. madde 5. bent
hükmünün işletilişi bakımından kişisel düşüncemi ve "oylanacak metin"
ile "oylama usulü" anlayışımı 14943 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
Mahkememizin 2/7/1974 gün ve 19/31 sayılı kararına bağlı karşı oy yazımda
belirtmiş bulunmaktayım. Böylece saptadığım görüş açımdan Cumhuriyetin 50 nci
yılı nedeniyle bazı suç ve cezaların affı hakkında kanunun 15. maddesinin
inceleme konusu (A) ve (D) bentleri hükümlerine baktığımda, yasalaştırma
biçiminde bir aksaklık bulunmadığı sonucuna varmaktayım. Şöyleki:
Başarısızlıkları
nedeniyle öğrenciler hakkında yapılan işlemler bir ceza olmayıp, bir eğitim
uygulamasıdır. Gerçekten, Üniversite öğrencisi yalnızca kendi için öğrenen
değil, öğretim görevlileri dahil, üniversite topluluğunda yer almış kimselerin
tümünü bilimsel çalışmalara iten bir kuvvettir. Nasıl ki bu bu güce ve
Öğrenebilme yeteneğine sahip olmamak bir suç değilse, bu yetenek ve güçden
yoksun kişileri üniversiteler çevresinden uzak tutarak ayak bağı olmalarını
önlemek de cihetteki ceza değildir. Disiplin uygulamaları için dahi durum
böyledir.
Hâl
böyle olunca, öğrencilerin üniversiteye alınmaları ve alınmış olanların
üniversiteden uzaklaştırılmaları ilkelerinin, ceza hukukunca anlamlandırılan
suç ve cezaların affı için çıkarılmış kanunda yerinin bulunmadığı ve buraya
sırf bir çıkış yolu bulsun diye iliştirildiği hakikati apaçık ortadadır.
Bu
tür hükümler suç ve cezaların affı ilkelerini hiç bir veçhile etkilemez ve kendileri
de bu ilkelerden etkilenmez.
Açıklanan
nedenlerle, müstakil bir metni olan 15. maddenin içinde tutulduğu 1803 sayılı
Af Yasası'ndan çıkarılarak (Anayasa'nın 92. madde 5. bent hükmü uygulaması
bakımından) ayrı bir metin halinde oylanması doğaldır. Ve Millet Meclisinde
yapılan da budur.
İncelenen
15. maddenin Karma Komisyonca ve C. Senatosunca hazırlanmış metinlerinin
oylanmasından sonra Millet Meclisi, kendi hazırladığı ilk metni olduğu gibi
kabul etmiş ve böylece, oylama usulü bakımından da Anayasa buyruğunu yerine
getirmiştir.
Bütün
bu saptamalarla, 1803 sayılı Yasa'nın 15. maddesinin (A) ve (D) işaretli
bentlerinin yasalaştırılışını biçim yönünden Anayasa'ya aykırı bulan Mahkememiz
sayın çoğunluğundan ayrılmak, işin esasının incelenmesi gerektiği sonucuna
varmaktayım.
2)
İncelenen hükümlerin biçim yönünden iptali yolunda Mahkememizce verilmiş karar,
karşı oyda olanları dahi bağlayıcı nitelikte olduğundan T.C. Anayasası'nın 152.
madde 2. fıkra 2. cümlesi veçhile iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihin
ayrıca - kararlaştırılmasını gerektirici bir hal bulunup bulunmadığını tespit
görüşmelerine iştirak edilmiştir. Bu yazımın l sayılı bölümünde açıkladığım
gibi "son söz" ünü söyleme olanağını bulan Millet Meclisi'ne bu
sözünü, beklenen usulde söyleme fırsatını vermek üzere iptal hükmünün
yürürlüğünü geri bırakma zorunluğu aşikârdır.
Özet:
1803 sayılı Kanun 15. maddesinin incelenen hükümlerinin biçim yönünden iptali
kararına yasalaştırmada bir usulsüzlük olmadığı için ve kararın yürürlüğünün
bir ileri tarihe bırakılmayışına da, Millet Meclisine son sözünü beklenen
biçimde söyleme fırsatının verilmesinin halin icabından bulunması nedeniyle;
karşıyım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|