ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1973/25
Karar Sayısı:1974/5
Karar Günü:19/2/1974
Resmi Gazete tarih/sayı:21.6.1974/14922
İptal
davasını açan: Askerî Yargıtay Başkanlığı
İptal
davasının konusu: 1402 sayılı Kanunun (1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun bazı
maddelerinin değiştirilmesine ve bir geçici madde eklenmesine dair) 15/5/1973
günlü, 1728 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değiştirilen 20. maddesinin, Askerî
Yargıtay'ın varlık ve görevlerini ilgilendiren alana girdiği ve Anayasa'nın 7.,
8., 12., 132., 134. ve 141. maddelerine aykırı düştüğü ileri sürülerek iptali
istenilmiştir.
II.
YASA METİNLERİ :
A.
İptali istenen ve konuyu ilgilendiren Kanun kuralları :
1)
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 1728 sayılı Kanunla değiştirilen 20. maddesi:
"Sıkıyönetim
komutanlığı nezdinde kurulan askerî mahkemelerce verilip temyiz edilen
hükümler, 353 sayılı Kanunun 1596 sayılı Kanunla değişik 217. maddesinin son
fıkrası uyarınca en geç iki ay içinde karara bağlanır."
2)
Bu maddenin göndermede bulunduğu 353 sayılı Kanunun 1596 sayılı Kanunla değişik
217. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Savaş
halinde Askerî Yargıtay, dosyanın Askerî Yargıtay Başkanlığına intikalini
müteakip en geç iki ay içinde karara bağlar."
B.
İptal davasında dayanılan Anayasa kuralları:
"Madde
7- Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
"Madde
8- Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır."
"Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna hukuka ve vicdani
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiç
bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Görülmekte
olan bir dava hakkında yasama meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile
ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir surette değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez."
"Değişik
Madde 134- Hâkimlerin nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve
ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin veya görev yerlerinin geçici
veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması
ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili suçlarından dolayı soruşturma
yapılmasına ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarılmayı
gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve diğer özlük işleri, mahkemelerin
bağımsızlığı esasına göre, kanunla düzenlenir.
Hâkimler
altmışbeş yaşım bitirinceye kadar hizmet görürler. Askeri hâkimlerin yaş haddi,
yükselme ve emeklilikleri kanunla belli edilir.
Hâkimler,
kanunda belirtilenlerden başka, genel ve özel hiçbir görev alamazlar."
"Değişik
Madde 141- Askerî Yargıtay, askerî mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin
son inceleme merciidir. Ayrıca, asker kişilerin kanunla gösterilen belli
davalarına ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.
Askerî
Yargıtay üyeleri en az albay rütbesinde birinci sınıf hâkimler arasından Askerî
Yargıtay Genel Kurulunun üye tamsayısının salt çoğunluğu ile her boş yerin üç
misli olarak gösterdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askerî
Yargıtay Başkanı, Başsavcısı-İkinci Başkanı ve daire başkanları, Askerî
Yargıtay üyeleri arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
"Askerî
Yargıtay'ın kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri ve üyeler hakkındaki
disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı ve
askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir"
III.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 20/10/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Sait Koçak, Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kani Vrana, Lûtfî Ömerbaş, Şevket
Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu, ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle
yapılan ilk inceleme toplantısında :
Açılan
davanın 1600 sayılı Yasanın 23. maddesinin l sayılı bendi karşısında 44 sayılı
Yasanın 25. maddesinin birinci fıkrasının 3 sayılı bendi kuralına uygun düştüğü
ve dosyanın eksiği bulunmadığı anlaşıldığından esasın incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV.
ESASIN İNCELENMESİ :
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen kanun kuralı, Anayasa'ya
aykırılık iddiasına dayanaklık eden Anayasa kuralları, bunlarla ilgili
gerekçeler ve başka yasama belgeleri konuya ilişkin öteki metinler okunduktan
sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A.
1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 20. maddesi: "Sıkıyönetim Komutanlığı
nezdinde kurulan askerî mahkemelerce verilip temyiz edilen hükümlere Askerî
Yargıtay'ca öncelikle bakılır." biçiminde iken;
15
Mayıs 1973 günlü, 1728 sayılı Kanunla değiştirilerek "Sıkıyönetim
Komutanlığı nezdinde kurulan askerî mahkemelerce verilip temyiz edilen
hükümler, 353 sayılı Kanunun 1596 sayılı Kanunla değişik 217. maddesinin son
fıkrası uyarınca en geç iki ay içinde karara bağlanır." biçimine
sokulmuştur.
Maddenin
değiştirilmesine ilişkin ilk Hükümet gerekçesinde "1402 sayılı Kanun
yürürlüğe girdikten sonra 353 sayılı Kanunda yapılan değişiklik buraya da
aksettirilmiş, böylece madde hafzedilmeyerek madde numarasının teselsül
etmemesi mahzuru önlenmiştir" denilmiş; 105 No. lu Geçici Komisyon
raporunda da bu değişikliğin nedeni açıkça yazılmayarak, 1402 sayılı
Sıkıyönetim Kanunun 15 ve 23. maddelerinin Anayasa Mahkemesinin 15, 16 Şubat
1972 günlü, 1971/31-1972/5 sayılı karariyle iptal olunduğuna işaret edilerek
yalnızca, "emce sözü edilen iki maddenin yeniden düzenlenmesi zarureti
hasıl olmuş, diğer taraftan iki yıla yaklaşan uygulamada Sıkıyönetim Kanununun
aksayan ve ihtiyaçları tam karşılamayan bazı maddelerinin de yeniden ele
alınması ve belirtilen ihtiyaçlar paralelinde düzeltmelere gidilmesi uygun
görülmüştür. Böylece uygulamada yetersiz kaldığı görülen maddelerle iptal
olunan maddeler yerine ikame olunacak hükümlerin ahenkli bir şekilde işlemesi
mümkün kılınmak istenmiştir." biçiminde bir ifade kullanılmıştır.
Bu
tasarının Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında bir milletvekilinin,
"20. maddeyi de içine alan değişiklikleri yerinde bulduklarından,
tatbikatın kesin, kararlı olmasının ve kısa zamanda yerine getirilmesinin
memleket için yararlı neticeler sağlayacağından, işin uzamasının adaleti
zedelediğinden" söz ettiği ve Millî Savunma Bakanının da, "Anayasa
Mahkemesince iptal edilen Sıkıyönetim Kanununun 15. ve 23. maddelerinin yeniden
tedvini sırasında iki yıla yaklaşan uygulamada aksayan ve ihtiyaca cevap
vermeyen bazı maddelerin de yeniden revizyona tabi tutulduğunu" söylediği
anlaşılmıştır.
Millet
Meclisinde tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, tasarının genel gerekçeden
yoksun olması nedeniyle gündemden çıkarılmasına ve komisyona iadesine karar
verilmiş, bundan sonra Hükümetçe yazılar genel gerekçede de evvelki sözler
tekrarlanarak iki yıla yaklaşan uygulamada aksayan ve ihtiyaçlara tam cevap
vermeyen bazı maddelerin, de yeniden revizyona tabi tutulduğu bildirilmiştir.
Cumhuriyet
Senatosu Geçici Komisyon raporunda da değişiklik gerekçesi açıkça belirtilmemiş
ve yalnızca yukarıda denildiği gibi eksiklik ve aksaklıktan söz edildiği ve
Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunda da dava konusu 20. maddenin görüşmesiz
kabul edildiği görülmüştür (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi, Cilt 11, 64.
Birleşim, S. Sayısı-256, 65. Birleşim, Sahife : 233-277).
B.
Dava konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olup olmadığının saptanabilmesi için :
1)
Anayasa'daki mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerinin
niteliği ve dava konusu değişik 20. maddedeki "en geç iki ay içinde karara
bağlanır" kuralının mahkemelerin bağımsızlığını ve ha kimlik teminatını
zedeleyip zedelemediği,
2)
Bu gibi (süre) lerin Yargıtay'ı ve Danıştay'ı ilgilendiren kanunlarda da yer
alıp almadığı ve böylece Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı
bir durumun oluşup oluşmadığı;
3)
İptal davası gerekçesinde öne sürüldüğü gibi bu kuralın, Askerî Yargıtay'ın
görev alanını kısıtlayıp kısıtlamadığı, Askerî Yargıtay'ı idarenin denetimine
bağlı tutma gibi bir sonuca yol açıp açmadığı ve sanıkları çok, hacimli
dosyalarda Yargıtay'ın gereği gibi incelemelerde bulunmasına engellik edip
edemiyeceği ve bu yüzden adlî hatalarla karşılaşılıp karşılaşılmayacağı,
konuları üzerinde durulması gerekli görülmüştür.
a)
Anayasa'nın 132. maddesinde mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi: Hâkimlerin
görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdani
kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiç bir makam, merci veya kişinin yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat
veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı,
görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamıyacağı veya
herhangi bir beyanda bulunulamayacağı, yasama ve yürütme organlariyle idarenin
mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları, bu organların ve idarenin mahkeme
kararlarım hiç bir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremeyeceği,
biçiminde
açıklanmış;
Anayasa'nın
133. maddesinde hâkimlik teminatının da :
Hâkimlerin
azlolunamaması, kendileri istemedikçe Anayasa'da gösterilen yaşdan önce
emekliye ayrılamayacakları, bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle
de olsa aylıklarından yoksun kılınamayacakları,
Hususlarından
ibaret olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü
gibi iptal davasına konu yapılan "Askerî Yargıtay'ın, sıkıyönetim
mahkemelerinden verilip temyiz edilen hükümleri iki ay içinde karara
bağlayacağı" kuralı ile yalnızca bu gibi davaların, nitelikleri, önemleri
ve kamu düzenindeki etkileri gözönünde tutularak çabuklaştırılması amacı
güdülmüş, bu kuralın, yukarıda belirtilen mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı ilkelerinden herhangi biri ile çelişen yönü bulunmamış, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere tesir, telkin veya tavsiyede
bulunmak gibi hiçbir anlam taşımamıştır.
b)
Kaldı ki dava konusu 20. maddeye benzer hükümlerin Anayasa Mahkemesi ile umumî
mahkemelerin, Yargıtay'ın ve Danıştay'ın görevlerine giren birçok kanunlarda da
yer aldığı görülmüştür. Örneğin :
aa)
Anayasa'nın 81. maddesinin son fıkrasında; "Anayasa Mahkemesi, iptal
istemini 15 gün içinde karara bağlar.".
bb)
Yine Anayasa'nın 151. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Anayasa Mahkemesi,
işin kendisine gelişinden başlamak üzere 6 ay içinde karara bağlar."
cc)
274 sayılı Sendikalar Kanununun 1317 sayılı Kanunla değişik 9. maddesinin 4
sayılı bendinin son fıkrasında; "Bu yönetmelik veya yönetmeliğin
uygulanmasıyla ilgili işlemler aleyhine Danıştay'da açılacak iptal davaları iki
ay içinde karara bağlanır".
çç)
507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanaatlar Kanununun 40. maddesinin c bendinin üçüncü
fıkrasında "Danıştay bu talepleri üç ay içinde neticelendirir."
dd)
2004 sayılı İcra ve iflas Kanununun değişik 366. maddesinde; "Tetkikat
temyiz edilen karara hasredilir ve 15 gün içinde karara bağlanır."
ee)
275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun değişik 11. maddesinin
ikinci fıkrasının son cümlesinde; "Çalışma Bakanlığının bu konudaki
kararlarına, ilgililer kendilerine yapılacak yazılı bildiri tarihinden başlayarak
6 işgünü içinde Yargıtay Başkanlığına itiraz edebilirler. Bu itirazlar
Yargıtay'ın iş davalarına bakmakla görevli dairesi tarafından 6 işgünü içinde
karara bağlanır,"
ff)
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde; "İş mahkemelerinden
verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara
bağlanır."
Biçimindeki
düzenlemeler iptali istenen kuralla bir doğrultuda bulunmuş ve görüldüğü gibi
bizzat Anayasa dahi bazı dava ve işlerin Anayasa Mahkemesince belirtilen
süreler içerisinde bitirilip karara bağlanmasını öngörmüştür.
Bunlardan
başka yine kanunlarımızda işlenen suç yüzünden bozulmuş olan güvenlik ve düzeni
süratle yerine getirmek, adaleti bir an önce gerçekleştirmek, suç işleme
eğiliminde olan kimseleri de uyarmak gibi haklı amaçlarla bazı iş ve davaların
ivedilik ve öncelikle ve öteki işlerden önce görülüp bitirilmesini sağlayacak
kurallara da yer verilmiştir. Bunların başında 3005 sayılı Meşhud Suçların
Muhakeme usulü Kanunu gösterilebilir. Bu kanunda, Cumhuriyet Savcılarının, kanunun
kapsamına giren suçlardan ağır cezalı olanların hazırlık soruşturmalarım en geç
üç gün içinde, ötekilerinin ise aynı gün tamamlamaları ve mahkemenin de hemen
duruşmaya başlayarak davayı bir celsede bitirmesi öngörülmüş; bundan başka
asliye ceza mahkemesinin herhangi bir nedenle çalışmadığı hallerde bu
mahkemenin görevine giren bu gibi davaların asliye hukuk mahkemelerinde, sulh
mahkemesinin görevine giren davalarda sulh hâkimi bulunmadığı takdirde de
davanın yine asliye mahkemesinde görüleceğide kabul edilmek suretiyle ceza
usulü hukuku yönünden kamu intizamı niteliğini taşıyan görev kaidesine dahi
istisnalar konulmuştur.
1609
sayılı Kanuna göre, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet alıp verme suçları, 1918
sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkındaki Kanunun kapsamına giren suçlar,
1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu ile ilgili suç ve davalar
dahi sözü edilen 3005 sayılı Kanunun yukarda değinilen kurallarına uygun olarak
kovuşturulacaktır.
Demek
oluyor ki: Dava konusu 20. maddedeki (süre) nin benzerleri, Anayasa
Mahkemesini, adliye mahkemelerini, Yargıtayı ve Danıştayı ilgilendiren
kanunlarda da bulunduğu için davacının gerekçesindeki (... her üç yargı
organına tabi vatandaşlar arasında bu bakımdan Askerî Yargıtaya tabi olanların
aleyhine bir netice hasıl etmesi itibariyle bu husus Anayasa'nın ruhuna ve 12.
maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır) sözlerine katılmanın mümkün
olamayacağı ortadadır,
C)
Anayasa'da ve işaret olunan kanunlarda sözü edilen (süre) lerin ve davaların
süratle görülüp karara bağlanmasını öngören öteki kuralların, Anayasa
Mahkemesini veya öteki mahkemeleri ve hâkimleri bazı makam ve mercilerin etkisi
veya telkini altında bırakmak gibi bir anlama geldiği veya böyle bir amaç
taşıdığı yolundaki anlayışı, bu kuralların konuluş gerekçeleri ve Kanun
Koyucunun asıl maksat ve amacı ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Bilindiği
gibi Ceza Usulü Hukukunun başlıca üç esaslı niteliğinden (sadelik, sürat,
teminat) birisi de davalarda sürati sağlamaktır. Suç işlenmekle toplumun düzeni
bozulmuş, güvenliği zedelenmiş, toplumu oluşturan bireyler tedirginlik içine
atılmıştır. Toplumun yararı, suçlunun bulunup süratle ve en uygun biçimde
cezalandırılmasını böylece bozulan güvenlik ve düzenin yeniden sağlanmasını
gerektirir. Davaların uzayıp gitmesinin, toplum içinde çatışmalara, şahsi öç
almalara ve yeni yeni suçların işlenmesine, huzursuzluklara yol açtığı bilinen
bir gerçektir. Bu nedenlerle "sürat" usul kanunlarının başlıca
öğelerinden biri olarak nazara alınagelmekte bulunmuş, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda da bu nedenle duruşmaların bir celsede bitirilmesi ilkesine yer
verilmiştir. Ne var ki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki bu ilkenin çok vakit
yeterince işlemediği görüldüğünden çeşitli kanunlarda sürati sağlayıcı yukarıda
işaret edilen özel kuralların konulması zorunlu duruma gelmiştir.
Şurasını
da belirtmek gerekir ki: iptali dava olunan 20. madde kuralı Askerî Yargıtaya
gelen bütün dava ve işler hakkında olmayıp sadece sıkıyönetim ilân edildiği
zamanlarda sıkıyönetim komutanlığı nezdinde kurulmuş olan askerî mahkemelerden
verilen hükümlerin incelenmesine ait ve münhasır bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi sıkıyönetim ancak; savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun
başgöstermesi, ayaklanma olması veya vatan ve Cumhuriyete karşı eylemli bir
kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye
düşüren veya Anayasa'nın tanıdığı hür ve demokratik düzeni veya temel hak ve
hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen yaygın şiddet hareketlerinin belirmesi
gibi doğrudan doğruya Devletin, memleketin ve rejimin varlığını tehdit eden çok
önemli hallerde ilân edilebileceği ve sıkıyönetim mahkemelerinin de bu kabil
suçlara ilişkin davalara bakacağı dikkate alınırsa bu çeşit davaların gerek
askerî mahkemelerde gerek Askerî Yargıtayda uzayıp gitmelinden doğan
sakıncaların ağırlığı ve büyüklüğünün kendiliğinden ortaya çıkacağı ve dava
konusu 20. maddede bu gibi davalara ait temyiz incelemesinin belli süre içinde
yapılmasını öngören kuralın konma nedeninin açıkça anlaşılaşılacağı şüphesizdir.
Sıkıyönetimin ilânım gerektiren olaylar ve nedenlerin, Devletin varlığı
demokratik rejimin ayakta tutulması bakımından savaş halinden daha az önemde
olmadığı düşünülecek olursa söz konusu sürenin savaş halinde yeterli,
sıkıyönetim halinde yetersiz olacağı yolunda bir mukayeseye gitmenin isabetli
bir sonuç sağlamıyacağı da görülür.
Şurasını
da derhal belirtmek yerinde olur ki; davalarda sürati sağlamaya yönelen bu gibi
kuralların hiç bir suretle yukarıda da işaret olunduğu gibi (teminat) ı
zedeleyecek, mahkemelerin ve Yargıtayın gerçekleri layıkî veçhile
araştırmalarını kısıtlayıp güçleştirecek, adaletli ve doğru bir neticeye
varılmasına engel olacak biçimde kullanılamayacağını da söylemeyi: gerek
yoktur. Ancak (teminat) kavramiyle birlikte yürütüldüğü ve (teminat) ı
gölgelemediği takdirde (sürat) gerçek bir değer taşıyacaktır.
Dava
konusu 20. maddede belli edilen iki aylık süre, Askerî Yargıtaya gelen sanığı
çok- hacimli bir takım dosyaların gereği gibi incelemesine yeterli olmuyorsa bu
husus, söz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılığı nedenini teşkil etmeyip ancak
ya o sürenin biraz daha uzatılmasına yahut Askerî Yargıtayın kadrosunun
genişletilerek ihtiyaca elverişli bir duruma getirilmesine yol açabilecektir.
Dava
konusu 20. maddenin. Askerî Yargıtay'ın görev alanını kısıtladığı veya bu
anayasal müesseseyi idarenin denetimi altına soktuğu da söz konusu olamaz.
Bu
yüksek yargı organının, sıkıyönetim mahkemelerinden verilen kararların da
temyiz incelemesini, işin icabının ve davanın niteliğinin gerektirdiği biçimde
hukuk, hakkaniyet kurallarına uygun bir halde (teminat) ın ve savunma hakkının
gölgelenmesine meydan vermiyecek surette, esası sürate feda etmeksizin gereği
gibi yapacağı açık bir gerçektir. Bazı dosyaların incelenmesi, nitelikleri
gereği bu süre içinde bitirilememişse bu, ancak kanundaki sürenin o davalar
için yeterli olmadığını gösterebilir. Böyle bir durumda yüksek hâkimlerin
denetlenmesi ve sorumlu tutulması yoluna gidilmek istenmesinin ise, hukuk ve
Anayasa dışı davranış olacağı da kuşkusuz bulunmaktadır.
V.
SONUÇ:
1402
sayılı Sıkıyönetim Kanununun 1728 sayılı Kanunla değişik 20. maddesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve davanın reddine Avni Givda ve Ahmet Akar'ın
karşı oylarıyle ve oyçokluğu ile 19/2/1974 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
|
|
|
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞI
OY YAZISI
13/5/1971
günlü, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 20. maddesinde "Sıkıyönetim
Komutanlığı nezdinde kurulan askerî mahkemelerce verilip temyiz edilen
hükümlere Askerî Yargıtay'da öncelikle bakılır." kuralı yer almakta idi.
15/5/1973 günlü, 1728 sayılı Kanun bu maddeyi "Sıkıyönetim Komutanlığı
nezdinde kurulan askerî mahkemelerce verilip temyiz edilen hükümler 353 sayılı
Kanunun 1596 sayılı Kanunla değişik 217. maddesinin son fıkrası uyarınca en geç
iki ay içinde karara bağlanır." biçiminde değiştirilmiştir. Dava ve
inceleme konusu maddenin göndermede bulunduğu kural Askerî Yargıtay'ca ancak
savaş halinde uygulanabilir. Bir kuraldır ve "Savaş halinde; Askerî
Yargıtay, dosyanın Askerî Yargıtay Başkanlığına intikalini müteakip en geç iki
ay içinde karara bağlar." biçimindedir. Böylece Askerî Yargıtay,
Sıkıyönetim Komutanlığı nezdindeki askerî mahkemelerden gelen işleri de iki ay
içinde sonuca bağlamak zorunluluğu karşısında bırakılmış olmaktadır.
Son
sıkıyönetim dönemi ile ilgili olarak temyiz yoliyle incelenmek üzere Askerî
Yargıtay'a gelmiş ve gelecek işler arasında 83, 300. üstelik 500 sanıklı, en
ağır eylem ve cezalara ilişkin davalar ve çok büyük hacimli, gereği gibi
incelenmesi uzun zaman gerektiren dosyalar bulunduğu bir gerçektir. Kanunla
belirlenmiş bir sonuca bağlama süresi ise ilgililerince uyulması zorunlu bir
yasal buyruk demektir. Buyruğun gereklerini yerine getirmeyen görevliler
haklarında yerine göre ya disiplin ya ceza kavuşturulmasına girişilir. Şu veya
bu nedenle o yollara gidilmezse yasa kuralı bir kanun için hayatî önemde
bulunan bir niteliğini, tüm nüfuzunu ve saygınlığını yitirir; ciddiye alınmaz,
işlemez, işletilmez olur.
27/6/1972
günlü, 1600 sayılı Askerî Yargıtay kanununun Dördüncü Bölümünde görev
gereklerine uymayan davranışlardan dolayı Askerî Yargıtay mensuplarına
verilecek disiplin cezalarına ve görevle ilgili suçların kovuşturulması
yöntemlerine ilişkin çeşitli kurallar yer almaktadır. Az önce değinilen ağırlık
ve kapsamdaki davalarda ilgili Askerî Yargıtay dairelerine açık iki yol vardır
.Ya yasal buyruğa uyulacak ve bu durumda öteki askerî mahkemelerden gelen tüm
işler bir yana bırakılarak sıkıyönetim davaları, hâkimlerin vicdanlarım
doyuracak biçimde gereği gibi incelenemeden karara bağlanacaktır. Yahut da
işler yasal süresi içinde bitirilemiyecek ve hâkimler kanun buyruğuna karşı
çıkmış duruma geleceklerdir. Görülüyor ki dava konusu kurala uyulmasında da
uyulmamasında da ilgililer bakımından tıpkı ağırlıkta sakıncalı bir ortamın
oluşması beklenmelidir. Herhangi bir işte görevini gereği gibi yaptığı kanısına
varamamanın vicdan tedirginliği içine, veya yasa buyruğunu yerine getirememiş
olmanın disiplin yahut ceza kovuşturmasını gerektirebileceği kaygısına
düşmekten başka bir yol seçemeyecek duruma gelmiş hâkimlerin teminatlı olduklarından
ve bunların oluşturduğu mahkemenin bağımsızlığından söz edilemez. Kural böyle
bir sonuca yol açtığı ve Askerî Yargıtay hâkimlerinin Anayasa'nın 132.
maddesinde belirtilen biçimde hüküm vermelerini engelleyeceği için Anayasa'nın
özellikle 7., 132., değişik 141. ve 8. maddelerine aykırı düşmektedir. 141.
maddede Askerî Yargıtay'ın yargılama yönteminin kanunla düzenleneceği yazılı
olduğundan bir işi belirli sürede bitirme kuralının yargılama yöntemi içinde
yer alabileceği ve kanunla düzenlenebileceği ileri sürülebilirse de 141.
maddenin son fıkrasında bu kanunun mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı gereklerine uygun olması buyurulduğundan böyle bir savunmada geçerli
sayılamaz.
Anayasa
Mahkemesi'nin, bu karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu, 19/2/1974 günlü, 1973/25
-1974/5 sayılı kararında dava konusu kuralda yazılı süreye benzer sürelerin
kimi kanunlarda hatta Anayasa'da yer almış bulunduğuna değinilmektedir. Bir
kuralın benzerlerinin başka kanunlarda da bulunmasının, hele bunlar Anayasa'ya
uygunluk denetiminden geçmemişse, Anayasa'dakiler ise ancak düzenlediği
konulara özgü, Anayasa'da yer almış istisna hükümlerinden olduğu için, o
kuralın Anayasa'ya uygun bulunduğu yolunda kanıt olarak ileriye sürülmesi
düşünülemez.
Kararda
verilen örnekler, bu yasalarda incelenme evresi bir süre ile sınırlanmış
konuların basit, kolayca ve süratle karara bağlanılabilir nitelikleri ile
Askerî Yargılayın bakmakta olduğu ve bakacağı işlerin ağırlığı, karışıklığı ve
önemi arasında bir ölçüştürmeye gidilmeden alınmış gibi görünmektedir.
Sıkıyönetim Kanununun, sıkıyönetim komutanlıkları nezdindeki askerî mahkemeleri
davaları belirli bir süre içinde bitirmek zorunluğunda bırakmamış olduğu ve
bunun nedenleri üzerinde de durulmamıştır. Anayasanın 81. maddesinin karara
bağlama süresini 15 gün olarak saptadığı yasama dokunulmazlığının kaldırılması
veya üyeliğin düştüğüne karar verilmesi konularında Anayasa Mahkemesinin
görevine başladığı 1962 yılından bugüne dek gelen işleri sonuca bağlayan
kararlar sayısının beşi geçmediği gözden kaçırılmaması gerekli bir olgudur.
Anayasanın 151. maddesinde mahkemelerden gelen Anayasaya aykırılık iddialarının
karara bağlanması için saptanan ve 1488 sayılı Yasa ile üç aydan altı aya
çıkarılan sürenin kesin olmadığı; çünkü yine bu maddenin (dördüncü fıkra) süre
içinde karar verilmemesi durumunu öngördüğü, üstelik Anayasa Mahkemesi
kararının mahkemenin esas hakkındaki kararı kesinleşinceye değin gelmesini dahi
gözönünde bulundurduğu unutulmamalıdır. Kararda Anayasadan ve öteki kanunlardan
verilen örneklerin, bu yönleriyle de, dava konusu kuralın Anayasaya uygunluğu
görüşüne gerekçelik edebilmekten uzak bulundukları ortadadır.
Dava
konusunu yalnızca bîr süre sorunu gibi görmeye ve süre yetersizse kanunla
uzatılabileceğini ve bu nedenle de ortada bir Anayasaya aykırılık sorunu
bulunmadığını düşünmeğe olanak yoktur. Çünkü Anayasaya uygunluk denetimi
yapılan kural "Sıkıyönetim Komutanlığı nezdindeki askerî mahkemelerden
gelen işleri Askerî Yargıtayın iki ay içinde karara bağlaması" kuralıdır,
"iki ay" sınırlamasını görmezlikten gelerek süre konusunun soyut ve
kuramsal olarak ele alınabilmesi düşünülemez. Öte yandan Kanunda böyle bir
sürenin saptanmasın nedenli iyi niyet gösterilmiş ve birtakım önemli davaları
sürümcemede bırakmamak gibi övülmeğe değer bir erek güdülmüş olsa bile kural
Anayasa'ya aykırı sonuçlara yol açar nitelikte ise niyet ve ereğin Anayasa ile
olan çelişki ve tutarsızlığı ne giderebileceği ne de haklı gösterebileceği
ortadadır.
Dava
konusu kura!, yukarıda da değinildiği üzere, yalnız savaş halinde isleyebilecek
bir kuralı savaşsız sıkıyönetim halinde de uygulamaya geçirmekte; böylece
sıkıyönetim ve savaş halleri birleştirilmek istenmiş gibi bir durum ortaya
çıkmaktadır. Oysa Anayasa'nın değişik 124. maddesi, anlatım yönünden karışıkça
görünmesine rağmen, son fıkrasında sıkıyönetim ve savaş hallerini birbirinden
ayırdığı gibi değişik 136. maddenin güvenlik mahkemelerine ilişkin ikinci
fıkrasında da bu iki hal ayrı ayrı belirlenmiştir. Başkaca Askerî yargıya
ilişkin değişik 138. maddenin üçüncü fıkrasında "Askerî Mahkemelerin savaş
veya sıkıyönetim hallerinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili
olduğu kanunla gösterilir." denilmek yoliyle savaş ve sıkıyönetim halleri
arasındaki ayrım korunmuş bulunmaktadır.
1402
sayılı Kanunun dava konusu değişik 20. maddesi sıkıyönetim ve savaş hallerini
birleştirdiği ve Askerî Yargıtayı her iki halde de aynı hükümlere bağladığı
için yukarıda açıklanan maddelerin belirlediği Anayasa ilkesi ile de çelişir
durumdadır.
Özetlenecek
olursa, 13/5/1971 günlü, 1402 sayılı sıkıyönetim Kanununun 15/5/1973 günlü,
1728 sayılı Kanunla değişik, 20. maddesi Anayasaya aykırı bulunduğundan iptal
edilmesi gerekir. Kuralın Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın reddine
ilişkin olarak verilen 19/2/1974 günlü, 1973/25 -1974/5 sayılı Anayasa
Mahkemesi kararına yukarıdan beri açıklanan nedenlerle karşıyız.
|
|
Başkanvekil
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|