ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1973/2
Karar Sayısı:1973/14
Karar günü:. 22/3/1973
Resmi Gazete tarih/sayı:29.8.1973/14640
İtiraz
yoluna başvuran : Ankara Asliye 2 nci Ticaret Mahkemesi.
İtirazın
konusu : 6/8/1970 günlü, 13751 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan (444 sayılı
Kanunun l inci ve 2 nci maddelerinin değiştirilmesine dair) 22/7/1970 günlü,
1313 sayılı Kanunun Anayasaya aykırı olduğu yolundaki davalı vekilinin
iddiasının ciddiliği kanısına varan mahkeme Anayasa'nın değişik 151 inci
maddesine dayanarak Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I -
OLAY :
Bir
Onuncu Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesince 1313 sayılı Kanunun l inci
maddesine dayanılarak Türkive Cumhuriveti Ziraat Bankası aleyhine 8/6/1972
gününde acılan ve Ankara Asliye 2 nci Ticaret Mahkemesinin 1972/358 esas
sayısını alan 10.250,31 liralık murazanın men'i davasının 27/9/1972 günlü ilk
duruşmasında davalı vekili 1313 sayılı Kanunun l inci maddesinin Anayasa'nın
2., 7., 12., 38. ve 40 ıncı maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş; iddiayı
ciddi gören ve Kanunun tümünün Anayasa'nın 12. ve 40 ıncı maddelerine aykırı düştüğü
kanısına varan mahkeme Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 8/11/1972 gününde
oybirliği ile karar vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ:
1 -
İtiraz konusu Kanun :
Anayasaya
aykırılık iddia ve görüşüne konu olan 22/7/1970 günlü, 1313 sayılı Kanunun l ve
2 nci maddeleri, Beşinci Tertip Düstur Cilt 9 İkinci Kitap Sayfa 2579 daki
metne göre şöyledir :
(Madde
l - Onuncu Dönem T. B. M. M. üyelerinin ödeneklerine müsteniden T. C. Ziraat
Bankasına bakiye borçlaRI bu Kanunun neşri tarihinden itibaren % 3 faizle 10
yıllık taksite bağlanmıştır.
Borçluların
bu tarihe kadar yapmış oldukları bütün ödemeler "hangi nam ile tahsil
edilmiş olursa olsun" esas borçtan indirilir.)
(Madde
2 - Onbirinci Dönem T. B. M. M. üyelerinin 1960 yılı milletvekilliği ödenek ve
yolluklarından dolayı hazineye olan borçları tahakkuk ettiği tarihten muteber
olmak üzere kaldırılmıştır.
Onbirinci
Dönem T. B. M. M. üyelerinin ödeneklerine müsteniden Ziraat Bankasına olan
borçları l inci madde hükümlerine tabidir.)
2 -
Dayanılan Anayasa kuralları :
Mahkemenin
Anayasa'ya aykırılık görüşünü desteklemek üzere ileriye sürdüğü Anayasa'nın 12
ve 40 ıncı maddeleri aşağıda yazılı olduğu gibidir :
(Madde
2 - Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.)
(Madde
40 - Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun,
bu hürriyetleri ancak kamu yararı amacı ile sınırlayabilir.
Devlet,
özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlık içinde çalışmasını sağlıyacak tedbirleri
alır.)
IV-
İLK İNCELEME:
l -
9/1/1973 günlü toplantı :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi uyarınca 9/1/1973 gününde Muhittin
Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, İhsan
Ecemiş, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kâni Vrana, Mustafa Karaoğlu,
Lûtfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmaları ile
yapılan iki inceleme toplantısında iş aşağıda yazılı yönlerden ele alınmıştır.
a)
Görüşmelerin başında Halit Zarbun konunun kendisini ilgilendirdiğini
açıklamıştır. Ahmet Akar ve Muhittin Gürün mazeretli, üç üyelik de boş olduğu
için Halit Zarbun'un işe bakmaktan çekinmesi kurulun toplanmasını
engelliyecektir. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin son
fıkrasında yer alan (Kurulun toplanmasına mani olacak sayıda üyelerin çekinme
istekleri dinlenmez) kuralı böyle bir çekinmeye olanak tanımadığı için kurulun
bu durumu ile incelemeye geçilmiştir.
b)
Dosyadaki belgelerin fotokopi yoliyle elde edilen suretler olduğu ve bunların
onanh bulunmadığı görülmüştür. 44 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin üçüncü
fıkrası kuralına göre dosya muhtevasının mahkemece konu ile ilgili görülüp
gönderilen suretlerinin onanmış bulunması zorunludur ve şu durum tamamlanmak
üzere dosyanın geri çevrilmesini gerektiren bir eksikliği oluşturur. Avni
Givda, Sait Koçak, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner ve Lûtfi Ömerbaş fotokopi
yoliyle elde edilmiş belge suretlerinin olağan biçimde düzenlenmiş örneklerden
ayrımlı olduğunu, bunların belgelerin gerçeğe uygunluğunu ve resmi niteliğini
aynen aksettirdiğini, onun içinde geri çevirmeye yer olmadığını ileri sürerek
bu görüşe katılmamışlardır.
Böylece;
dosyadaki belge fotokopileri onanlı olmadığından 44 sayılı Kanunun 27 nci
maddesine aykırı düşen bu eksiklik tamamlanmak üzere dosyanın geri çevrilmesine
Avni Givda, Sait Koçak, Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner ve Lûtfi ömerbaş'ın
geri çevirmeye yer olmadığı yolundaki karşıoyları ile ve oyçokluğu ile 9/1/1973
gününde karar verilmiştir. (1972/55 1973/1 sayılı karar).
2 -
8/2/1973 günlü toplantı :
Dosyanın
Anayasa Mahkemesine yeniden gelmesi üzsrine 8/2/1973 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Ahmet Akar,
Ziya Önel, Abdullah Üner, Kâni Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin Gürün, Lûtfi
Öberbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmaları ile yapılan
toplantıda saptanan durum aşağıda yazılı olduğu gibidir :
a)
9/1/1973 günlü Anayasa Mahkemesi kararı gereğinin yerine getirildiği ve
dosyanın eksiğinin kalmadığı görülmüştür.
b)
Mahkeme 1313 sayılı Kanunun l ve 2 nci maddelerinin Anayasa'ya uygunluk
denetiminden geçirilmesini istemektedir. Kanunun l inci maddesi Onuncu Dönem,
ikinci maddesi ise Onbirinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
borçlarına ilişkindir. Mahkemenin bakmakta olduğu davada bir Onuncu Dönem
milletvekilinin Ziraat Bankasına olan borcu söz konusudur. Mahkeme 1313 sayılı
Kanunun 2 nci maddesini bakmakta olduğu davada uygulama durumunda değildir ve
itiraz bu yönden Anayasa'nın değişik 151 inci maddesine uymamaktadır. İşin
esasının incelenmesinin 1313 sayılı Kanunun l inci maddesi ile sınırlandırılması
gerekir.
c)
Böylece; dosyanın eksiği kalmadığı anlaşıldığından işin esasının 22/7/1970
günlü 1313 sayılı Kanunun mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulama durumunda
bulunduğu birinci maddesi ile sınırlı olarak incelenmesine 8/2/1973 gününde
oybirliğiyle karar verilmiştir.
V -
ESASIN İNCELENMESİ :
İtirazın
esasına ilişkin rapor, Ankara Asliye 2 nci Ticaret Mahkemesinin 8/11/1972
günlü, 1972/358 esas sayılı Kararı ile 24/1/1973 günlü aynı sayılı yazısı ve
ekleri; iptali istenen Kanun kuralları, Anayasa'ya aykırılık görüşüne desteklik
eden Anayasa maddeleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri,
konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
l -
1313 sayılı Kanunun l inci maddesinin Anayasa'ya aykırılığı sorunu:
1313
sayılı Kanunun l inci maddesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılırken Onuncu
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödeneklerini karşılık göstererek
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından aldıkları borç paraların ödenmesi
konusunda bundan önceki 31/3/1964 günlü, 444 sayılı "10 ve 11 inci Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödeneklerinden mütevellit T. C. Ziraat
Bankası ve Maliye Bakanlığına olan borçlarının ertelenmesine dair Kanun"
un (Beşinci Tertip Düstur Cilt 3 ikinci Kitap Sayfa : 1857) getirdiği düzenlemenin
gözden geçirilmesi yerinde olacaktır. Bu arada aynı konudaki 29/1/1963 günlü,
168 sayılı ve 3/7/1968 günlü, 1052 sayılı Kanunların Cumhurbaşkanınca
Anayasa'nın 93 üncü maddesi uyarınca yayımlanmayarak bir daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmiş olduğuna işaret edilmek
gerekir.
11/4/1964
gününde yürürlüğe giren 444 sayılı Kanunun l inci maddesine göre "10 uncu
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödeneklerine müsteniden T.C.
Ziraat Bankasına olan borçları vade gününden itibaren %6 faize ve borç
bakiyeleri yedi yıllık eşit taksitlere bağlanmış; bu Kanunun yayınlandığı güne
kadar yapılan ödemelerin esas borçtan indirilmesi ve kesin hesaba intikal
ettirilmiş faiz ve ödenmiş vergilerin sonraki yılların tahakkuk ettirilecek faiz
ve vergilerinden mahpus olunması" öngörülmüştür.
1313
sayılı Kanunun sınırlama kararı uyarınca incelenen birinci maddesi 444 sayılı
Kanun kurallarını değiştirerek faizi % 6 dan % 3 e indirmekte, taksit süresini
yedi yıldan on yıla çıkarmakta ve bu Kanunun yayımı gününe değin borçluların
yapmış oldukları tüm ödemelerin hangi adla tahsil edilmiş olursa olsun esas
borçtan indirilmesini öngörmektedir.
Görülüyor
ki söz konusu madde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile borçlusu arasında bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden çok önce usulünce yapılmış ve tarafları için
hukuki değer taşıyan, geçerli, sürekli ve uyulması gerekli, başka deyimle
bağlayıcı nitelik kazanmış olan bir sözleşmenin faize ve taksitlendirmeye
ilişkin bölümlerini doğrudan doğruya değiştirmekle kalmamış; ayrıca aynı
sözleşme uyarınca esas borç dışında yapılmış ve yasa içi bir yolla Bankanın
mamelekine geçmiş tahsilatı da, bunların bir bölümünün gerçek giderler veya
vergi ödemeler dolayısiyle Bankanın elinden çıkmış olabileceğini, de gözönünde
bulundurmaksızın, Bankanın elinden alarak dolaylı bir yoldan borçlunun
mamelekine taşınmasını sağlamıştır.
Olayda
olduğu gibi bir özel sözleşmenin oluşturduğu hukukî durumun güvence altında
bulundurulması ve ancak o alana giren hukuk kurallarının ve ayrıca hukukun
genel ilkelerinin gereklerine uyularak o hukuki durumun bozulabilmesi hukuku
egemen kılmış bir düzenin başlıca görevidir. Yasama yolu ile yürürlükteki böyle
bir geçerli sözleşmeye yukarıda açıklanan biçimde müdahale edilmesinin hukuk
devleti kavramı ile bağdaştırılması düşünülemez. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasının 4/6/1937 günlü, 3202 sayılı Yasa ile "Devlet müessesesi"
(3202 sayılı Kanun madde l/son) olmasının ve sermayesinin Devletçe sağlanmış
bulunmasının (değişik madde 5) dahi, Devletin Anayasaca yükümlü olduğu
hizmetlerden Ziraat Bankası aracılığı ile yerine getirmeyi öngördükleri
dışında, bu yönden istisnaî bir tutumu haklı göstermesine olanak yoktur.
Anayasa'nın 2 nci maddesine göre ise Türkiye Cumhuriyetinin başlıca
niteliklerinden biri de hukuk devleti olmasıdır. Demek ki 1313 sayılı Kanunun l
inci maddesi Anayasa'nın 2 nci maddesi ile çelişir durumdadır.
Öte
yandan yine bu madde, borçlarını ödememiş bir bölük milletvekilleri ile
borçlarını ödemiş milletvekilleri ve hattâ Bankanın öteki sözleşmeli borçluları
arasında haklı nedene dayanmayan bir eşitsizliğe ve birincilerden yana
imtiyazlı bir duruma yol açmaktadır. Bu hal Anayasa'nın 12 nci maddesindeki
ilkelere açıkça aykırıdır.
Özetlenecek
olursa; 1313 sayılı Kanunun sınırlama kararı uyarınca incelenen birinci
maddesinin, yukarıdan beri açıklandığı üzere, Anayasa'nın 2 nci ve 12 nci
maddelerine aykırılığı dolayısiyle, iptal edilmesi gerekir.
Muhittin
Gürün bu gerekçeye katılmamıştır.
2 -
1313 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının durumu:
1313
sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında "Onbirinci dönem
T.B.M.M. üyelerinin ödeneklerine müsteniden Ziraat Bankasına olan borçlarının l
inci madde hükümlerine tâbi tutulacağı" kuralı yer almıştır. Birinci
maddenin iptali öngörüldüğüne göre bu fıkra artık uygulanamama durumuna
girecektir. 44 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin ikinci fıkrası belirli
maddenin iptali Kanunun bir başka hükmünün uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa o
hükmün iptaline de Anayasa Mahkemesini yetkili kılmaktadır. İşin niteliğine
göre bu yetkinin kullanılması yerinde olacaktır.
VI
-SONUÇ:
1 -
22/7/1970 günlü, 1313 sayılı Kanunun sınırlama kararı uyarınca incelenen l nci
maddesinin Anayasa'nın 2 ve 12 nci maddelerine aykırı olduğuna ve iptaline;
2 -
Kanunun l inci madesinin iptali sonucunda ikinci maddenin ikinci fıkrasının da
uygulama olanağı kalmıyacağından 44 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca bu fıkranın da iptaline
22/3/1973
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
4/6/1973
günlü ve 3202 sayılı Kanunla kurulmuş bulunan T.C. Ziraat Bankası, sermayesinin
tamamı Devlete ait bir Devlet müessesesi olup (3202 sayılı Kanun, Madde : 1,5)
17/6/1938 günlü ve 3460 sayılı (Sermayesinin tamamı Devlet tarafından verilmek
suretiyle kurulan iktisadi teşekküllerin teşkilâtıyla idare ve murakabeleri
hakkındaki kanun) un 1. ve 50. ve 12/3/1964 günlü ve 440 sayılı (İktisadi
Devlet Teşekkülleriyle müesseseleri ve iştirakleri hakkındaki Kanun) un 1.
maddeleri gereğince de bir İktisadî Devlet teşekkülü sayılarak teşkilât ve
denetlenmesinde, gerekli intibaklar sağlanmıştır.
Anayasa'mızın
bazı maddelerinde (119, 126, 127) Kamu İktisadî Teşebbüslerinden söz edilmekte,
bazı maddelerinde ise (112, 113, 117 sadece. (Kamu tüzel kişileri) deyiminin kullanıldığı
görülmekte ve bu deyimin birer kamu tüzel kişisi olan kamu iktisadî
teşebbüslerini de kapsadığı anlaşılmakta ise de bu maddelerin hiçbirisinde, bu
teşebbüsler hakkında herhangi bir Anayasa ilkesinin bulunmadığı görülmektedir.
Yalnız Anayasa'nın 112. maddesinin son fıkrasında kamu tüzel kişiliğinin ancak
kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulacağı ilkesi yer
almaktadır. Şu duruma göre Anayasa, birer kamu tüzel kişisi olan Kamu İktisadî
teşebbüsleri hakkında da geçerli olan söz konusu kural dışında, sadece bunlara
özgü başkaca bir kural koymamış olduğundan Kanun Koyucu, Anayasa'nın Devlete
yüklediği görevlerden, niteliği itibariyle bir iktisadi teşebbüs şeklinde
yürütülmesi gerekli veya uygun olan bir bölümü için, Anayasanın genel kuralları
içinde kalmak şartiyle, uygun gördüğü biçimde bir Kamu İktisadi teşebbüsü
kurabilme ve münasip göreceği sermayeyi, görevleri ve yetkileri verebilme,
gerektiğinde de bunlarda değişiklikler yapabilme olanağına sahip bulunmaktadır.
Bu
bakımdan Kanun Koyucunun, Anayasa'nın Devlete yüklediği bir görevin yerine
getirilmesi amaciyle, bir kamu iktisadi teşebbüsünün bilançosunda olumsuz etki
yapacak nitelikteki kanunlarla bu teşebbüslere görevler verebilmesinde veya
bazı haklarını takipten vaz geçirebilmesinde yadırganacak bir yön yoktur.
Bu
dosyada söz konusu olan 1313 sayılı Kanunun Anayasa'ya uygun olup olmadığını
incelerken yukarıda açıklanan durumu esas olarak ele almak icabader. Halbuki
çoğunluk gerekçesinde (özel sözleşmenin oluşturduğu hukuki durumun güvence
altında bulundurulması ve ancak o alana giren hukuk kurallarının ve ayrıca
hukukun genel ilkelerinin gereklerine uyularak o hukuki durumun bozulabilmesi)
prensiplerine dayanılarak söz konusu 1313 sayılı Kanunun, geçerli bir
sözleşmeye yasa yolu ile müdahale niteliğinde görülerek Anayasa'nın 2.
maddesindeki Hukuk Devleti ilkesine aykırı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Anayasanın
40. maddesinde yer alan sözleşme hürriyetine dayanarak yürürlükteki kanunlara
uygun biçimde akdedilmiş bir sözleşmenin ve bu sözleşme ile kişilerin
kazandıkları hakların, hukukun güvencesi altında bulunduğunda ve bu
sözleşmelerde, kişilerce kazanılmış hakları bozucu nitelikte, kanun yolu ile
değişiklik yapılmasının Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine
aykırı olduğunda kuşku yoktur. Ancak 1313 sayılı Kanunun etki yaptığı
sözleşmelerin taraflar açısından yapılacak bir inceleme, söz konusu hükmün
yukarıda belirtilen nitelikte olmadığını göstermektedir:
1 -
Kişiler açısından durum :
1313
sayılı Kanun hükmü, sözleşmeye taraf olan kişiler açısından kazanılmış hakları
bozucu nitelikte olmayıp aksine onların lehinedir ve sözleşme ile altına
girdikleri bir kısım yükümlerinden kişileri kurtarmakta, bir başka deyimle
sözleşmenin öteki tarafını teşkil eden Bankayı, sözleşme ile kişilere karşı
kazanmış olduğu bir kısım haklarını islemekten vaz geçirmektedir. Bu duruma
göre, sözleşmelerde kişiler zararına değil, aksine yararına bir değişikliği
öngörmekte olan 1313 sayılı kanunun ne Anayasa'nın 40. maddesindeki sözleşme
hürriyetine, ne de Anayasanın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesine aykırı bir
hüküm getirdiği öne sürülemez.
Öteyandan
çoğunluk gerekçesinde, bir taraftan, kanunlara uygun olarak bağıtlanmış
sözleşmelere kanun yolu ile müdahale edilmesinin, Anayasa'nın 2. maddesindeki
hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği prensibine dayanılırken öte taraftan
(Devletin Anayasaca yükümlü olduğu hizmetlerden Ziraat Bankası aracılığı ile
yerine getirmeyi öngördükleri) konularda böyle bir müdahale yapılabileceği
kabul edilmektedir.
Halbuki
Anayasa'nın 40. maddesine göre kamu yararı amacı ile sözleşmelere
konulabileceği kabul edilmiş olan sınırlar, önceden objektif bir biçimde
kanunla tayin ve teşkil edilmiş olan sınırlardır. Yoksa bağıtlandığı tarihteki
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak yapılmış sözleşmelerle kişilerin kazandığı
haklara, Anayasanın 40. maddesine dayanarak ve Anayasaca Devlete verilmiş görev
gereği olduğu öne sürülerek kanun yolu ile müdahale etmek mümkün değildir.
Böyle bir müdahale Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine
açıkça aykırı olur.
Görüldüğü
gibi çoğunluk gerekçesinde iptal kararına dayanarak yapılan düşünceleri
birbiriyle bağdaştırmak da mümkün değildir.
Bu
açıklamalardan 1313 sayılı Kanunun Anayasa ilkeleri karşısındaki durumunu
çoğunluk gerekçesinde yer alan düşüncelerle çözmeğe çalışmanın doğru sonuca
ulaştırmayacağı anlaşılmaktadır.
2 -
Banka açısından durum :
Yukarıda
da açıklandığı gibi T.C. Ziraat Bankası, bir kamu iktisadî teşebbüsüdür.
Sermayesinin tümü Devlete aittir. Yani Devlet, yerine getirmekle yükümlü olduğu
görevlerinden bir bölümünü ayırarak, bunların niteliklerinin gereklerini de
gözönüne almak suretiyle bu görevlerin yürütülmesi için bir kamu iktisadî
teşebbüsü kurmuş, Devlete ait mallardan ve Devlet gelirlerinden bir kısmını da
bu işe ayırarak sermaye olarak bu teşebbüsün idaresine vermiştir. Böyle bir
kurum kurmakla Devlet, artık bu hizmet ve sermaye ile bütün ilişkisini kesmiş
değildir. Bu hizmet ve hizmeti yürüten kurum, Devlet hizmetleri içerisinde ve
bir bütün halinde yine Devletin sorumluluğu altında kalmakta (Anayasa Madde :
112) ve idarî denetim dışında Kanun Koyucunun da denetimi altında
bulunmaktadır. (Anayasa Madde : 127).
Şu
halde Yasa Koyucu, kanunlarla, bir kamu iktisadî teşebbüsünü kurmaya, tamamiyle
kaldırmaya, veya biçimini, görev ve yetkilerini değiştirmeye yetkili olduğu
gibi sermayesini azaltıp çoğaltma olanaklarınada sahiptir. Keza aynı suretle
Devlet görevinin gereği gördüğü hallerde teşebbüsün bilançosunda olumsuz etki yapacak
tasarruflarda bulunmak veya bir kısım haklarından vazgeçmek görevini de kuruma
yükleyebilir. Bu gibi konularda değişiklik getiren yeni kanunlar, değişmeden
önceki hükümlere göre Bankaca akdedilmiş sözleşmelerin banka aleyhine olarak
tamamen uygulanmaması veya söz konusu 1313 sayılı Kanunda olduğu gibi değişik
biçimde uygulanması sonuçlarını doğurabilir. Bu durumu banka açısından
(sözleşme güvencesine) kanunla müdahale saymanın doğru olamıyacağı meydandadır.
Zira burada Devletin yaptığı iş, kendi mal veya hakkından bir kamu görevi veya
yararı düşüncesiyle vazgeçmeden ibarettir. Bu nitelikteki bir kanunun,
kişilerin kazanılmış haklarına etki yapacak nitelikte başkaca bir hüküm
taşımıyorsa, sözleşme güvencesi ve hukuk devleti ilkelerine aykırılığından söz
edilmesi mümkün değildir. Devletin, Devlete, yani kendine karşı sözleşme
hürriyeti veya sözleşme güvencesi ilkelerini öne sürebileceğini düşünmek ise
eşyanın tabiatına aykırı bir mülahazadır.
Nitekim
özel hukukta bile, karşı tarafın haklarına etki yapmayan konularda, tarafların
sırf kendisine ait olan bazı haklarından vaz geçmeleri geçerlidir ve doğal
hukukun tabiî sonucu sayılması gereken bu gibi durumları tespit eden kanun
hükümlerinin hukuk devleti ilkesine aykırılıklarından söz bile edilemez.
1313
sayılı Kanunla da Devlet, aslında kendisine ait olup yine kendisinin kurduğu
bir Bankaca yönetilmesini uygun gördüğü sermaye veya gelirinin bir kısmından
vaz geçmiş olmakla, çoğunlukça öne sürüldüğü gibi, Anayasa'nın 2. maddesindeki
Hukuk Devleti ilkesini çiğnemiş değildir.
O
halde 1313 sayılı Kanun Anayasa'ya hangi yönden aykırıdır'
Yukarıda
da açıklandığı gibi Devlet, bir kamu görevinin gerektirmesi sonucu olarak kendi
malından veya gelirinden bir kanunla vazgeçebilir. 1313 sayılı Kanunla
vazgeçilen T.C. Ziraat Bankası hakları, aslında Devlet gelirlerinden
sağlanmıştır. Anayasamıza göre Devlet gelirlerinin ancak Devlet görevleri
uğrunda kullanılması ve harcanması mümkündür.
Şu
halde sorunun çözümü aşağıdaki soruya verilecek cevaba bağh kalmaktadır.
1313
sayılı Kanunla yapılan vazgeçme bir Devlet görevinin gereğimidir'
Bu
soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. Zira bu kanunla lehlerine Devlet
malından veya alacağından bir nev'i bağış yapılmış olan kişilere bu yolda
ekonomik yardımda bulunmanın, herhangi kesimdeki kamu göreviyle yakın veya uzak
bir ilgisi olduğunu önesürmek mümkün değildir.
Öte
yandan bu kişiler, Türk toplumunun sosyal veya ekonomik açıdan kendilerine
Devletçe bu çeşit bir yardım veya destekte bulunulmasını zorunlu kılacak,
örneğin afete uğramış bölgeler halkı gibi, bir kesimini de teşkil etmemektedir.
Bu bakımdan, Devletimizin sosyal bir hukuk devleti niteliğinin gereği olarak bu
kişilere, diğer yurttaşlardan ve bu arada borçlarını sözleşmelerine sadık
olarak daha önce ödemiş bulunan öteki milletvekillerinden ayrı olarak,
borçlarının bir ölçüde hafifletilmesi suretiyle, malî bir yardım ve destek
yapılması da söz konusu değildir.
Anayasa'nın
sosyal hukuk devleti ilkesi, iktisaden güçsüz olanları güçlendirmek için
Devletin yardım ve desteğini gerektirir Güçlü olana yardım, Devlet
olanaklarının, yardım görmeğe hakkı olanlar aleyhine kullanılması sonucunu
doğurur ki bunun Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan sosyal hukuk devleti
ilkesine aykırılığı meydandadır.
Keza,ortada,
geçerli ve haklı hiç bir neden yokken belli kişilere özel yarar sağlamanın
Anayasa'nın 12. madesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırılığı da açıktır.
SONUÇ:
Bu
dosyaya konu olan 22/7/1970 günlü ve 1313 sayılı Kanunun 1. maddesi, Türk
toplumunun sosyal ve ekonomik açıdan güçsüz sayılması mümkün olmayan belli
kişilerine Devlet olanaklarından bu kanunla öngörülen biçimde mali yardım ve
destek sağlamış olması bakımından Anayasa'nın 2. maddesindeki (Sosyal hukuk
devleti ilkesine) ve aynı durumda olan kişiler arasında farklı hüküm getirmiş
olması açısından da Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı
bulunmaktadır.
Bu
nedenlerle söz konusu hükmün çoğunluk gerekçesinde yer alan düşünceler yerine
yukarıda açıklanan gerekçe ile iptaline karar verilmesi kanısındayım.