logo
Norm Denetimi Kararları Kullanıcı Kılavuzu

(AYM, E.1971/55, K.1972/60, 19/12/1972, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı:1971/55

Karar Sayısı:1972/60

Karar günü:19/12/1972

Resmi Gazete tarih/sayı:1.4.1973/14494

 

İptal davasını açan : Millet Meclisinin, üye tamsayısının altıda birini aşan sayıda üyeleri.

İptal davasının konusu : Türk Ceza Kanununun 3/10/1971 günlü, 13975 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 28/9/1971 günlü, 1490 sayılı (Türk Ceza Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerine Fıkralar ilave edilmesi) hakkındaki Kanunun 7. maddesiyle değiştirilen 266. maddesinin son iki .fıkrasının Anayasa'nın 12. ve 34 maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş; yine Anayasa'nın değişik 147., değişik 149. ve 150 maddelerine dayanılarak iptalleri istenilmiştir.

II. YASA METİNLERİ:

l- Türk Ceza Kanununun iptali istenilen veya konu ile ilgili kurallar :

a) İptali istenen kanun hükümleri :

Son iki fıkrasının iptali istenen Türk Ceza Kanununun 28/9/1971 günlü 1490 sayılı Kanunun 7. maddesiyle değişik 266 maddesi (Beşinci Tertip Düstur - Cilt 10 - Üçüncü Kitap Sayfa : 3403, 3404 teki metne göre) şöyledir.

"Madde 266- Bir kimse resmi sıfatı haiz olan bir memurun huzurunda ve ifa ettiği vazifeden dolayı şeref veya şöhretine veya vakar ve haysiyetine kavlen veya fiilen taarruz ve hakarette bulunursa aşağıda gösterilen suretlerle cezalandırılır.

1. Hakaret ve taarruz asker veya jandarma efradından veya iki veya üçüncü bendlerde mezkûr memurlardan gayri memurinden biri aleyhinde ise iki aydan sekiz 'aya kadar hapis ve ikiyüz elli liradan beş yüz liraya kadar ağır para cezası ile mahkûm edilir.

2. Hakaret ve taarruz asker veya jandarma subaylarından veya polis komiserlerinden veya amirlerinden yahut il genel meclisi veya belediye meclisi üyelerinden biri aleyhinde ise üç aydan iki seneye kadar hapis ve beşyüz liradan bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.

3. Hakaret ve taarruz Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile temsil sıfatını veya emir ve idare salâhiyetini haiz rüesadan veya hâkim ve Cumhuriyet Savcılariyle bunların yardımcıları veya sorgu hâkimlerinden biri aleyhinde vaki olursa altı aydan otuz aya kadar hapis ve bin liradan iki bin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.

Eğer birinci fıkradaki hakaret fiili maddei mahsusa tayin ve isnadıyle vaki olursa :

Bir numaralı benddeki halde beş aydan üç seneye kadar hapis ve beşyüz liradan üç bin liraya kadar ağır para cezasına;

İki numaralı benddeki halde altı aydan üç seneye kadar hapis ve bin liradan üç bin liraya kadar ağır para cezasına;

Üç numaralı benddeki halde yedi aydan üç seneye kadar hapis ve binbeşyüz liradan üç bin liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.

Hakaret ve taarruz memurun sıfat veya hizmetinden dolayı, umuma neşir ve teşhir olunmuş vazı veya resim veya sair neşir vasıtaları ile işlenmiş olursa, fiilin mahiyetine göre yukarı fıkra ve bentlerde yazılı ceza üçte bir nisbetinde artırılarak hükmolunur.

Sıfat veya hizmetinden dolayı vaki hakaret ve taarruz, memurun gıyabında alenen işlenmiş olursa, fiilin mahiyetine göre yukarı fıkra ve bentlerdeki cezaların yansı hükmolunur. Bu fıkradaki suçun tekevvünü için 153 maddedeki aleniyet şarttır."

b) Türk Ceza Kanununun 481. maddesinin konu ile ilgili bölümü:

Türk Ceza Kanununun 29/11/1960 günlü, 144 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişik 481. maddesinin konu ile ilgili bölümü (Dördüncü Tertip Düstur - Cilt l - Sayfa 486, 487 deki metne göre) şöyledir :

"Madde 481- Geçen maddede beyan olunan cürmün faili beraat etmek için isnad ettiği fiilin sıhhatini veya şayi veya mütevatir olduğunu ispat etmek isterse bu iddiası kabul olunmaz.

Ancak isnat edilen fiilin hakikat olduğunu ispat talebi :

l- Tecavüz olunan şahıs bir memur veya kamu hizmeti gören bir kimse olup da 266, 267 ve 268 inci maddelerde beyan olunan haller müstesna olmak üzere, isnat olunan fiil icra ettiği memuriyete veya gördüğü kamu hizmetine taallûk eylediği;

........................

takdirde kabul olunur.

............................

c) Türk Ceza Kanununun 480. maddesi :

Türk Ceza Kanununun konuyu ilgilendiren (9/7/1953 günlü, 6123 sayılı Kanunla değişik) 480. maddesi (Üçüncü Tertip Düstur - Cilt 34-sayfa 1503, 1504 teki metne göre) şöyledir :

"Madde 480- Her kim toplu veya dağınık ikiden ziyade kimse ile ihtilât ederek diğer bir şahıs hakkında bir maddei mahsusa tayin ve isnadı suretiyle halkın hakaret ve husumetine maruz kılacak yahut namus ve haysiyetine dokunacak bir fiil isnat-ederse üç aydan üç seneye kadar hapse ve 200 liradan 2000 liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur.

Bu fiil kendisine tecavüz olunan kimse yalnız olsa bile huturunda yahut kendisine hitaben yazılıp gönderilmiş bir mektup, telgraf, resim veya herhangi bir yazı veya telefonla işlenirse failin göreceği ceza dört aydan üç seneye kadar hapis ve 250 liradan 2500 liraya kadar ağır para cezasıdır.

Kendisine tecavüz olunan kimsenin huzuru ile beraber alenen vaki olursa ceza beş aydan üç seneye kadar hapis ve 300 liradan 3000 liraya kadar ağır para cezasıdır.

Bu cürüm umuma neşir ve teşhir olunmuş yazı veya resim veya sair neşir vasıtasiyle irtikap olunmuş ise failin göreceği ceza altı aydan üç seneye kadar hapis ve 1000 liradan 5000 liraya kadar ağır para cezasıdır."

ç) Türk ceza kanununun 266. maddesinin değişiklikten önceki metni :

Türk Ceza Kanununun 266. maddesinin 1490 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki (6123 sayılı Kanunla değişik) metninin konuyu ilgilendiren bölümü (Üçüncü Tertip Düstur - Cilt - 34 sayfa 1494, 1495 de yazılı olduğu üzere) şöyledir :

"Madde 266- Bir kimse resmî sıfatı haiz olan bir memurun huzurunda ve ifa ettiği vazifeden dolayı şeref veya şöhretine veya vakar ve haysiyetine kavlen veya fiilen taarruz ve hakarette bulunursa aşağıda gösterilen suretlerle cezalandırılır :

1- ..............

2- ...............

3- ...............

Eğer birinci fıkradaki hakaret fiili maddei mahsusa tayin ve isnadiyle vaki olursa :

Bir numaralı benddeki halde .....................

İki numaralı benddeki halde .....................

Üç numaralı benddeki halde .....................

............ cezasına hükmolunur."

2) Dayanak olarak gösterilen Anayasa maddeleri :

Türk Ceza Kanununun 1490 sayılı Kanunla değişik 266. maddesinin son iki fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiayı ve iptal istemini desteklemek üzere davacının ileri sürdüğü Anayasa'nın 34. ve 12. maddeleri aşağıda yazılı olduğu gibidir.

"Madde 34- Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı bu görev Ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. Bunun dışındaki hallerde ispat isteminin kabulü ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararının bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

"Madde 12- Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi, düşünce, felsefi inanç din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."

III- İLK İNCELEME:

A) 21/12/1971 günlü toplantı :

l- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 21/12/1971 gününde Muhittin Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin Gürün, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle yapılan ilk inceleme toplantısında :

a) Dâva dilekçesine iliştirilmiş imza çizelgeleri üzerinde sayfa sayısı ve neye ilişkin olduğunu anlatacak bir yazı bulunmadığı ve bunlarla dava dilekçesi metni arasında bağlantı kurulmamış olduğu;

b) İmza çizelgelerinin son sayfası dışında kalan sayfalar altında onama şerhi bulunmadığı ve tek onama şerhinde de imzaların hangi işe ilişkin bulunduğunun açıklanmadığı;

c) Davacılardan olan ve dilekçede kendisine tebligat yapılacak üye olarak gösterilen İstanbul Milletvekili Reşit Ülker'in imzasının bulunmadığı, anlaşılmıştır.

22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunda ve Anayasa Mahkemesi içtüzüğünde özellikle çok sayıda davacısı bulunan işlere ilişkin dâva dilekçelerinin düzenleme biçimi üzerinde bir açıklama bulunmadığı için dilekçenin imzalar bölümündeki (Bu bölümde 87'ad ve 86 imza vardır.) aksak yönlerin daha çok bu çeşit davaların sık açılır dâvalardan olmamasından ileri geldiği ve davacılardan birinin imzasını atmamış bulunmasının ise dalgınlık sonucu olduğu ortadadır. Bunlar, süratle ve kolayca giderilebilecek, giderildiğinde de açılan davanın geçerliği yönünden olumsuz bir etkisi kalmayacak biçimsel nitelikte eksiklerdir. Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince kabul edilerek mahkeme kaydına geçirtilmiş bir dilekçenin bu nitelikteki eksikleri doyayısiyle geçersiz ve bunun sonucu olarak dâvanın açılmamış sayılmasına gidilmesi biçime aşın bağlılık olur ve Anayasa Mahkemesinin Anayasaya uygunluk denetimi görevini gereği gibi yürütülmesine yol açar.

Kaldıki 44 sayılı Kanunun 26. maddesinde (üçüncü fıkra) dâvanın açıldığı tarihte dilekçede imzası bulunanların yetkilerini belirten belgeleri dilekçe ile birlikte Genel Sekreterliğe verecekleri bu yönde bir eksiklik kararla saptanırsa on beş günden az olmamak üzere verilecek süre içinde tamamlanmasının ilgililere tebliğ edileceği (dördüncü fıkra); eksiklik süresi içinde tamamlanmazsa dâvanın açılmamış sayılmasına karar verileceği (beşinci fıkra) yazılıdır. Yasama meclislerinden birinin üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyelerince açılmış dâvalarda bunların İptal dâvasını açmaya yetkili oldukları ancak imzaların o dâvaya ilişkinliğinin ve imzalayanların Yasama Meclisi Üyesi olduklarının usulünce belirlenmiş bulunmasiyle anlaşılır. İlk incelemesi yapılan dava dilekçesinin gerçek eksiği budur ve 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin son iki fıkrası uyarınca işlem yapılıp sonuç alınmadıkça dilekçenin geçersiz ve davanın açılmamış sayılmasına gidilmesi olanaksızdır.

Şu duruma göre :

aa) Dilekçenin yukarıda belirtilen eksikliklerinin tamamlatılması gereklidir. (Avni Givda, Nuri Ülgenalp, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügil dilekçenin geçersiz olduğunu ve üzerinde işlem yapılamayacağını ileri sürerek bu görüşe katılmamışlardır.)

bb) Eksikler tamamlanmak üzere davacıya bir ay süre verilmeli, tebligat 44 sayılı Yasanın 26. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları uyarınca ve dava dilekçesi 25. maddenin son fıkrasına göre kendisine tebligat yapılmak üzere adı belirlenen Yasama Meclisi üyesince imzalanmamış olduğundan zorunlu olarak dilekçeye bağlı çizelgede imzaları bulunanların tümüne yapılmalıdır. (Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügil tebligatın Reşit Ülker'e yapılmasının gerektiğini ve Avni Givda ne Reşit Ülker'e ne de imza sahiplerinin tümüne tebligat yapılmasına hukukça olanak bulunmadığını ileri sürerek bu görüşe katılmamışlardır.)

2) Görüşmeler sonunda yukarıda yazılı gerekçeye dayanılarak;

a) Dilekçenin,yukarıda belirtilen eksikleri bulunduğuna ve tamamlatılması gerektiğine Avni, Givda, Nuri Ülgenalp, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Şevket Müftüglin dilekçenin geçersiz olduğu ve üzerinde işlem yapılamayacağı yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;

b) Eksikler tamamlanmak üzere davacıya bir ay süre verilmesine ve tebligatın 44 sayılı Yasanın 26. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları uyarınca ve dilekçeye bağlı çizelgede imzalan bulunanların tümüne yapılmasına Sait Koçak, Nuri Ülkenalp, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Şevket Müftügil'in tebligatın Reşit Ülker'e yapılması gerektiği ve Avni Givda'nın ne Reşit Ülker'e, ne de imza sahiplerinin tümüne tebligat yapılmasına hukukça olanak bulunmadığı yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile 21/12/1971 gününde karar verilmiştir.

B) 29/2/1972 günlü toplantı :

Dava dilekçesi ve eklerinin geri gelmesi üzerine 29/2/1972 gününde Muhittin Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle yapılan toplantıda :

1- Dava dilekçesindeki imza eksiğinin tamamlandığı; imza çizelgelerine sayı konularak ilk çizelge dava dilekçesinin metin bölümünün altına yapıştırılmak ve yapıştırma yeri mühürlenmek, her sayfanın altına devamının hangi sayfada olduğu işaret edilmek yoliyle ve her çizelgenin arkasına hangi davaya ilişkin olduğunu belirten, T.B.M.M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğünce onanlı açıklamalar düşülerek bunlarla dava dilekçesinin metin bölümü arasında bağlantı kurulduğu; her ne kadar bağlantı şerhinde Türk Ceza Kanununun 266. maddesinin 2. fıkrasının iptali davasından söz edilmekte ise de böyle bir dava bulunmadığından 266. maddenin 2 fıkrası denilecek yerde bir zühul sonucu 2. fıkra diye yazılmış olacağı, esasen son sayfa altındaki onama şerhinde 226. maddenin iki fıkrası deyiminin kullandığı, imzalan bulunan milletvekillerinin halen Millet Meclisi üyesi olduklarının da her çizelge için ayrı ayrı T.B M.M. Zatişleri ve Evrak Müdürlüğünce onandığı, dilekçe ve eklerinin düzeltilmiş durumuyla 30/12/197Î gününde Anayasa Mahkemesine verildiği; böylece 21/12/1971 günlü karar gereğinin süresi dolmadan yerine getirildiği ve dosyanın eksiği kalmadığı ve şu durum ve 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin son fıkrası kuralı karşısında davanın açılmamış sayılmasına olanak bulunmadığı;

2- Türk Ceza Kanununun 266. maddesine getirdiği değişiklik iptal davasına konu olan 28/9/1971 günlü, 1490 sayılı Kanunun 3/10/1971 günlü, 13975 sayılı Resmî Gazete'de yayınlandığı, dava dilekçesinin Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince 13/12/1971 gününde kaleme havale edilerek 1821 sıra, 1971/55 esas sayısını aldığı, 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26. maddesinin birinci fıkrası kuralına göre davanın o günde açılmış sayılacağı ve süresi içinde olduğu; dilekçenin Millet Meclisinin 87 üyesince imzalandığı; davayı açanların toplamının Anayasa'nın 67. maddesine göre Millet Meclisi üye tamsayısının altında birini geçtiği; dava dilekçesinde 44 sayılı Kanunun 25. maddesinin son fıkrası uyarınca İstanbul Milletvekili Reşit Ülker'in kendisine tebligat yapılacak üye olarak gösterildiği;

Anlaşılmış ve Anayasanın değişik 147., değişik 149 ve 150. ve 44 sayılı Kanunun 21., 22., 25. ve 26. maddelerine uygun olduğu görülen işin esasının incelenmesine Nuri Ülgenalp ve Recai Seçkin'in davanın açılmamış sayılması gerektiği yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.

IV- ESASIN İNCELENMESİ :

Dâvanın esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen kanun kuralları, Anayasaya aykırılık iddiasına dayanaklık eden Anayasa ilkeleri; bunlara ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :

Türk Ceza Kanunundaki tanımlama uyarınca niteliği "bir şahıs hakkında bir maddei mahsusa tayin ve isnadı suretiyle halkın hakaret ve husumetine maruz kılacak yahut namus ve haysiyetine dokunacak bir fiil isnat eylemek" olan "hakaret" suçunun cezası, suçun işleniş biçimine göre, bu Kanunun değişik 480. maddesinin dört fıkrası içinde yer almıştır ;

a) "Toplu veya dağınık ikiden çok kimse ile ihtilât ederek" başka deyimle "gıyapta ve alenen" böyle bir eylemde bulunulması hali birinci fıkrada;

b) Eylemin kendisine tecavüz olunan kimse yalnız olsa bile huzurunda yahut kendisine hitaben yazılıp gönderilmiş bir mektup, telgraf, resim veya herhangi bir yazı veya telefonla işlenmesi hali ikinci fıkrada;

c) Eylemin kendisine tecavüz olunan kimsenin huzuru ile birlikte alenen işlenmesi hali üçüncü fıkrada;

ç) Suçun umuma neşir veya teşhir olunmuş yazı veya resim veya sair neşir vasıtalariyle işlenmesi hali dördüncü fıkrada.

Öngörülmektedir.

Resmî sıfatı haiz bir memurun huzurunda ve ifa ettiği vazifeden dolayı şeref veya şöhretine veya vakar ve haysiyetine maddei mahsusa tayin ve isnadiyle taarruz ve hakarette bulunulması durumu ise Türk Ceza Kanununun 266. maddesinin 1490 sayılı Kanunla değişmeden önceki metinin ikinci ve son bölümünde düzenlenmekte idi. Eylemin;

aa) Hakaret ve taarruzun, memurun sıfat veya hizmetinden dolayı umuma neşir veya teşhir olunmuş yazı veya resim veya sair neşir vasıtasiyle işlenmesi;

bb) Sıfat ve hizmetinden dolayı vaki hakaret ve taarruzun memurun gıyabında alenen işlenmesi;

Biçimlerinde oluşan çeşitleri 266. maddenin eski metninde yer almamakta ve böylece bu eylemler 480. maddenin kapsamı içinde kalmakta idi.

Türk Ceza Kanununun 29/11/1960 günlü, 144 sayılı Kanunla değişik 481. maddesine göre ilke; 480, maddede açıklanan suçu işleyen beraat etmek için isnat ettiği eylemin sıhhatini veya şayi veya mütevatir olduğunu ispat etmek isterse bu iddiasının kabul olunmamasıdır. Ancak isnat edilen eylemin gerçek olduğunu ispat isteminin dört durumda kabul edilmesi zorunludur. Bu dört durumun başında "Tecavüz edilen kimsenin bir memur veya kamu hizmeti gören bir kimse olması; durumun 266., 267. ve 268. maddeler kapsamına girmemesi; isnat edilen eylemin icra ettiği vazifeye veya gördüğü kamu hizmetine ilişkin bulunması" hali gelir. Eldeki konuyu ilgilendiren özellikle bu hal olduğu için öteki durumların açıklanmasına yer yoktur.

Demek ki resmî sıfatını haiz bur memurun ifa ettiği vazifeden veya gördüğü kamu hizmetinden dolayı şeref veya şöhretine veya vakar ve haysiyetine maddei mahsusa tayin ve isnat ederek umuma neşir veya teşhir olunmuş yazı veya resim veya sair neşir vasıtalariyle taarruz ve hakarette bulunulması bir de hakaret suçunun memurun gıyabında alenen işlenmesi hallerinde, bu haller 266. maddenin 1490 sayılı Kanunla değişmeden önceki metni kapsamına girmediği için, suçu işleyen isnat ettiği eylemin doğruluğunu kanıtlamak istediğinde istemin kabul edilmesi zorunlu idi. Böylece Türk Ceza Kanununun sözü edilen kurallariyle öngörülen bu olanak, o çerçeve içinde, Anayasa'nın ispat hakkına ilişkin 34. maddesindeki (Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret dâvalarında sanık isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir.) İlkesine uygun düşüyordu.

Oysa 1490 sayılı Kanunun Türk Ceza Kanununun 266. maddesine getirdiği değişiklikle bu maddeye iki fıkra eklenerek yukarıda açıklandığı üzere söz konusu iki suç 266. maddenin kapsamına sokulmuş; Türk Ceza kanununun isbat hakkını düzenleyen 481. maddesinde herhangi bir. değişiklik yapılmadığı için 266., 267., 268. maddelerde yazılı öteki eylemler gibi, bu iki suç da ispat hakkı kapsamının dışında kalmıştır. Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan bir bölüm hakaret davalarında, sanığa Anayasanın tanıdığı isnadın doğruluğunu ispat etme hakkının kullanılmasını engelleyen bu durumun Anayasanın 34. maddesine aykırı olduğu ve 266. maddeye 1490 sayılı Kanunla eklenen son iki fıkranın iptal edilmesi gerektiği ortadadır.

İhsan Ecemiş bu görüşe katılmamıştır.

Dava konusu kuralların Anayasaya aykırılığı dolayısiyle iptalleri öngörüldüğüne göre işin dâva dilekçesinde ileri sürüldüğü üzere bir de Anayasanın 12. maddesine aykırılık yönünden incelenmesine yer yoktur.

V- SONUÇ :

Türk Ceza Kanununun 1490 sayılı Kanunun 7. maddesiyle değişik 266. maddesinin son iki fıkrasının Anayasanın 34. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline İhsan Ecemiş'in karşı oyu ile ve oyçokluğu ile Anayasanın değişik 147., değişik 149., 150. ve değişik 152. maddeleri uyarınca 19/12/1972 gününde karar verildi.

 

 

 

 

 

Başkan

Muhittin Taylan

Başkanvekili

Avni Givda

Üye

Fazıl Uluocak

Üye

Sait Koçak

 

 

 

 

Üye

Nuri Ülgenalp

Üye

Şahap Arıç

Üye

İhsan Ecemiş

Üye

Ahmet Akar

 

 

 

 

Üye

Halit Zarbun

Üye

Ziya Önel

Üye

Kâni Vrana

Üye

Muhittin Gürün

 

 

 

 

Üye

Lütfi Ömerbaş

Üye

Şevket Müftügil

Üye

Ahmet H. Boyacıoğlu

 

 

KARŞIOY YAZISI

l- Başvurmanın geçerli sayılması :

13/12/1971 gününde ilgililerce Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğine verilen ve bu kez çoğunlukça 1971/55 esas sayılı dâvanın usulünce açılmış sayılmasına dayanak olarak benimsenen yazının dâva dilekçesi olmak bir yana, herhangi bir resmî dairece dahi kabule değer görülebilecek bir niteliği yoktur. Ortada davacıları belli bulunmayan, imzasız bir dâva dilekçesi metni, ayrıca da hangi işe ve kimlere ilişkin bulunduğu anlaşılamayan birtakım dağınık imza çizelgeleri vardır. Toplu açılmış davalarda dilekçenin düzenleme biçimi 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunda yahut Anayasa Mahkemesi içtüzüğünde açıklanmamış olabilir. Ancak bir yazılı başvurmanın altında başvuranların kimliklerinin ve imzalarının yer alması bilinen, bu dâvayı açmak isteyenlerin seviyesindeki kimselerden de bilmeleri beklenen basit, olağan, alışılagelmiş bir uygulamadır. Her resmî mercie, hele Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek yargı yerine yapılan başvurmaların en azından gerekli kıldığı ciddilik ve dikkatin önlemeye yeterli olacağı böyle bir durumun savunulacak yahut mazur gösterilecek bir yanı olamaz.

Özetlemek gerekirse; söz konusu metin ve izelgelerin yukarıda açıklanan nitelikleriyle yalnızca birkaç biçimsel eksiği bulunan geçerli bir dâva dilekçesi sayılmasına ve üzerinde işlem yapılarak 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi kurallarından yararlandırılmasına olanak yoktur.

2- Tebliğ sorunu:

44 sayılı Kanun (25 inci maddenin son fıkrası). Yasama Meclislerinden birinin üye tamsayısının en az altıda biri tutarındaki üyelerince açılan iptal dâvalarında tebligatın davacılara yapılması yolunu benimsememiş; dâva dilekçelerinde kendilerine mahkemece tebligat yapılmak üzere en çok iki üyenin gösterilmesini zorunlu kılmış; başka bir deyimle tebliğin gerektiği hallerde davacılardan en çok iki kişinin muhatap olarak tanınmasını öngörmüştür.

Eksiklerin tamamlatılması yolunda çoğunlukla alınan kararın, gerek bu nedenle, gerekse imza çizelgelerinde adlan olanların dâva dilekçesi sayılan metinle ilişki ve bağlantıları bulunmadığından davacı sayılanların tümüne tebliğ edilmesi düşünülemez. Metin bölümünde her ne kadar bir milletvekili kendisine tebligat yapılacak üye olarak belirlenmişse de bu milletvekili de yazıyı imzalanamamış olduğundan kararın kendisine tebliğ edilmesine de hukukça olanak yoktur.

3- SONUÇ :

19/12/1972 günlü, 1972/60 sayılı Kararla sonuçlanan 1971/55 esas sayılı iş dolayısiyle 21/12/1971 günlü ilk inceleme toplantısında başvurma geçerli sayılarak eksiklerin tamamlatılması ve tebligatın çizelgelerde imzaları bulunanların tümüne yapılması yolunda verilen karara yukarıdaki nedenlerle karşıyım.

 

 

 

 

 

Başkanvekili

Avni Givda

 

 

1- Avni Givda'nın karşıoyunun l inci maddesindeki gerekçeye katılmaktayım.

2- 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin son fıkrası kuralının açıkça ortaya koyduğu üzere Millet Meclisi veya Cumhuriyet Senatosunun üye tamsayılarının en az altıda biri tutarındaki üyelerince açılan iptal dâvalarında tebliğ gerektiğinde Kanun, davacılarının tümünün değil ancak dilekçede kendisine tebligat yapılmak üzere gösterilmiş olan Yasama Meclisi Üyesinin muhatap tanınması ilkesini benimsemiştir.

Çoğunlukça dava dilekçesi sayılan yazıda da böyle bir kimse gösterilmiştir. Duruma göre eksikliklerin tamamlatılması yolunda oyçokluğu ile alınan kararın çizelgelerde imzalan bulunanların tümüne değil ancak 44 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin son fıkrasına göre gösterilmiş olan Milletvekiline yapılması gerekir. Aksine alınan karar bu kurala açıkça aykırıdır.

1971/55 esas sayılı iş dolayısiyle 21/12/1971 günlü ilk inceleme toplantısında başvurma geçerli sayılarak eksiklerin tamamlatılmasına ve tebligatın çizelgelerde imzalan bulunan kimselerin tümüne ayrı ayrı yayılmasına ilişkin olmak üzere verilen karara yukarıda değinilen nedenlerle karşıyım.

 

 

 

 

 

Üye

Ahmet Akar

 

 

KARŞIOY YAZISI

T. C. K. nün 266 ncı maddesine 1490 sayılı Kanunla eklenen son iki fıkra, Anayasa'nın isbat hakkına ilişkin 34 üncü maddesine aykırı bulunarak iptali cihetine gidilmiştir.

Halbuki; sözü geçen 266 ncı maddeye 1490 sayılı Kanunla eklenen fıkralar, maddenin tümü gibi, bazı fiilen suç saymakta ve bu suçların cezalarını göstermekte olup, bu fiillerin bu şekilde suç sayılmasında ve konulan cezalarda Anayasa'ya bir aykırılık söz konusu değildir. Fıkralarda isbat hakkı ile ilgili bir hüküm ise yer almamıştır, isbat hakkı ile ilgili düzenleme T. C. K. nun 481 inci maddesinde yer almış bulunduğuna göre Anayasa'nın 34 üncü maddesine bir aykırılık bulunup bulunmadığını orada aramak ve orada 266 ncı maddeye yapılan gönderme 266 nci maddenin yeni kapsamı karşısında Anayasa'ya aykırı bir duruma düşüyorsa bu gönderme hükmünü iptal etmek hukukî ve mantikî bir yol iken, dâva konusu edilmediğinden dolayı el atılamayan 481 inci maddedeki göndermeyi işlemez bir hale getirmek için, aslında Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmayan ve isbat hakkı ile hiç bir ilgisi olmayan bir hükmün, isbat hakkını önlediği gerekçesiyle iptali cihetine gidilmesinde isabet göremediğinden iptal kararına karşıyım.

 

 

 

 

 

Üye

İhsan Ecemiş

 

 

KARŞIOY YAZISI

1971/55 - 1972/60 sayılı yukarıdaki kararın (III. İlk İnceleme) bölümünün l inci bendinin a ve b fıkralarında belirtildiği gibi Anayasa Mahkemesine verilen dava dilekçesine bağlı tasdiksiz imza çizelgelerinde imzası bulunanların kimlikleri resmî biçimde belli edilmediği gibi bunların hangi Kanunun hangi hükümlerine karşı iptal davası açmış olduklarını anlatan bir işaret, açıklama veya bağlantı bulunmadığı görülmekte ve dolayısiyle de davacı olarak isim ve imzaları görülen milletvekillerinin bu dosyaya konu olan hükümler hakkında iptal davası açmış oldukları tespit edilememektedir.

Bu nitelikteki bir belgenin iptal davası dilekçesi olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Her ne kadar davacı milletvekillerinin kimliklerinin yetkili resmî makamca onanmamış olması halinin 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinde sözü edilen (yetki belgesi eksiği) ne benzetilerek verilecek süre içinde tamamlattırılmasının mümkün olacağı düşünülse bile davacıların hangi Kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı görerek iptalini istediklerini belli etmiyen ve bu niteliği ile de konusu bulunmayan bu dilekçe geçerli sayılamayacağından böyle bir dilekçe hakkında sözü geçen hükmün uygulanmasına olanak yoktur. Zira sözü geçen madde ile tamamlanabileceği öngörülmüş bulunan eksiklikler; dilekçe geçerli nitelikte olduğu, yani davacının neyi dava ettiğim gereği kadar yansıttığı halde sırf davanın görülmesini kolaylaştırıcı, davacının soruna hangi açıdan baktığını gösterici ve yetki sorununu önceden belirleyici nitelikte olmak üzere yasa tarafından dilekçelerde ayrıca yer alması öngörülmüş bulunan; (aykırılığın Anayasa'nın hangi ilke veya maddesine karşı olduğunun belirtilmesi, gerekçenin gösterilmesi, yetki belgesinin eklenmesi) gibi davacının istemini oluşturmada birinci derecede etkili olmayan "konulara ilişkin bulunmaktadır. Bu eksiklere rağmen şayet dilekçede belli bir Kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülerek iptaline karar verilmesi açık bir şekilce istenmiş ise davacının dava açma iradesi gereği gibi ortaya çıkmış olduğundan, bu geçerli bir dilekçedir. Yakanda sayılan öteki eksikliklerin tamamlanması halinde davanın görülmesine bir engel kalmamış olur. Buna karşı, dilekçede, yukarıda açıklanan konuların hepsi tamam olduğu halde hangi Kanun hükmünün iptaline karar verilmesinin istenildiği gereken açıklıkta gösterilmemiş ise, yani 44 sayılı Kanunun 28 inci maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinin bağlı olduğu (istek) belli değilse, ortada herhangi bir dâvanın varlığından söz edilmesi mümkün olmadığından bu durumu bir dilekçe eksiği sayarak yukarıda sözü edilen 26 ncı maddenin dördüncü fıkrasının uygulanmasına gidilemez. Çünkü bu durumda, geçerli olan bir dava dilekçesinin eksiğini tamamlamak değil, geçersiz bir dilekçeyi geçerli hale dönüştürmek söz konusu olup bu yoldaki bir işlem ise 26 ncı madde hükmünün kapsamı dışındadır. Bu gibi hallerde davacıların, dava müddeti içinde geçerli nitelikte yeni bir dilekçe hazırlayarak davalarını yenileme yolları açıktır.

Yukarıki nedenlerle, açıklanan nitelikteki söz konusu dilekçe ile iptal davası açılmış sayılamıyacağından ve bu sonuca göre de dilekçenin eksiğinin tamamlatılması yoluna başvurulamayacağından kararın bu düşüncelere uymayan bölümüne karşıyım.

2- Çoğunluk, yukarıda açıklanan durumu, dilekçenin sağlığını etkilemeyen ve 44 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinde öngörülen nitelikte bir eksiklik sayarak tamamlatılması gerektiğini kabul atmış olduğuna göre, dilekçede kendisine tebligat yapılacağı gösterilen İstanbul Milletvekili Reşit Ülker'in imza eksiğinin de aynı yoldan tamamlatılması doğal olduğundan (Nitekim verilen süre içinde bu eksiğin giderildiği görülmektedir) ve 44 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin son fıkrası uyarınca da tebligatın dilekçede gösterilen kişiye yapılması zorunlu bulunduğundan, tebligatın dilekçeyi imzalayanların tümüne yapılması yolundaki işlem, söz konusu Kanun hükmüne aykırı bulunmaktadır.

Bu nedenlerle kararın bu konuya ilişkin bölümüne de karşıyım.

 

 

 

 

 

Üye

Muhittin Gürün

 

 

Sayın Gürün'ün karşıoy yazısındaki düşüncelere katılıyorum.

 

 

 

 

 

Üye

Nuri Ülgenalp

 

 

KARŞIOY YAZISI

Sayın Avni Givda'nın karşıoy yazısının l inci bendinde ve sayın Ahmet Akar'ın karşıoy yazısının 2 nci bendinde yazılı düşüncelere aynen katılıyorum.

Çoğunluğun ilk incelemede varlığı sonuca bu nedenlerle karşıyım.

 

 

 

 

 

Üye

Şevket Müftügil

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Dönemi 1961
Karar No 1972/60
Esas No 1971/55
İlk İnceleme Tarihi 29/02/1972
Karar Tarihi 19/12/1972
Künye (AYM, E.1971/55, K.1972/60, 19/12/1972, § …)    
Dosya Sonucu (Karar Türü) Esas - İptal
Başvuru Türü İptal
Başvuran (Genel) - Başvuran (Özel) Millet Meclisi Milletvekilleri - Milletvekilleri
Resmi Gazete 01/04/1973 - 14494
Karşı Oy Var
Üyeler Muhittin TAYLAN
Avni GİVDA
Fazıl ULUOCAK
Sait KOÇAK
Ahmet Nuri ÜLGENALP
Şahap ARIÇ
İhsan ECEMİŞ
Ahmet AKAR
Halit ZARBUN
Ziya ÖNEL
Kâni VRANA
Muhittin GÜRÜN
Lütfi ÖMERBAŞ
Şevket MÜFTÜGİL
Ahmet Hamdi BOYACIOĞLU

II. İNCELEME SONUÇLARI


765 Türk Ceza Kanunu 266/son Esas - İptal Anayasaya esas yönünden aykırılık 1961/Başlangıç , 1961/12 , 1961/131 yok
1490 Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Maddelerine Fıkralar İlave Edilmesi Hakkında Kanun 7 Esas - İptal Anayasaya esas yönünden aykırılık 1961/151 yok

T.C. Anayasa Mahkemesi