ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1969/8
Karar Sayısı:1969/37
Karar Günü:19/6/1969
Resmi Gazete tarih/sayı:18.5.1970/13497
İtiraz
yoluna başvuran : Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi
İtiraz
konusu : 8/6/1936 günlü ve 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun
1. maddesinin Anayasa'nın 12. maddesine aykırı olduğu yolundaki Cumhuriyet
Savcısının görüşü mahkemece benimsenmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının
151. maddesine dayanılarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.
I.
OLAY :
Sanık
hakkında, görevli memura hakaret suçundan, Türk Ceza Kanununun
266/1.
maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle ve suçüstü yoliyle açılan ve
Senirkent Asliye Ceza Mahkemesinin 1969/3 sayısını alan kamu dâvasının
duruşması sırasında 14/1/1969 günlü ikinci oturumda Cumhuriyet Savcısı, kamu
dâvasında usul yönünden uygulanan 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakemesi Usulü
Kanununun 1. maddesinin Anayasa'nın 12. maddesine aykırı bulunduğunu ileri
sürmüş; mahkeme aynı kanıya vararak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar
vermiştir.
III.
Yasa metinleri :
l-
İtiraz konusu hüküm :
3005
sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen değişik 1. maddesi şöyledir
(Madde
l- Failî suçu işlediği sırada veya pek az sonra yakalanan :
A)
Ağır ceza mahkemesinin vazife gördüğü yerlerdeki belediye sınırları içinde
işlenen ağır cezalı meşhut cürümler;
B)
Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırlan içinde ve panayırlarda
işlenen ağır ceza mahkemelerinin vazifeleri dışındaki meşhut cürümlerle Türk
Ceza Kanununun 529, 534, 539, 545, 547, 548, 551, 565, 567, 568, 571, 572, 573,
574, 575 ve 576 ncı maddeleriyle 540 ncı maddenin ikinci fıkrasında yazılı
meşhut olarak işlenen kabahatlar hakkında takip ve duruşma bu kanun hükümlerine
tabidir.)
2-
Mahkemenin dayandığı Anayasa hükmü :
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasa'sının, mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı 12. maddesi
aşağıda gösterilmiştir :
(Madde
12- Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiç
bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.)
IV.
İlk inceleme :
l-
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 11/2/1969 gününde yapılan.
Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin
Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel ve
Muhittin Gürün'ün katıldıkları, ilk inceleme toplantısında aşağıda yazılı
sorunlar ele alınmıştır :
a)
Mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi bulunup bulunmadığı sorunu :
İlk
incelemenin başında Avni Givda ve Ahmet Akar mahkemenin 3005 sayılı Kanunun 1.
maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvuramayacağını; çünkü bu hükmü
uygulama durumunda olmadığını ileri sürmüşlerdir.
3005
sayılı Kanun, belirli yerlerde işlenmiş belirli suçları, failin suçu işledi^
sırada veya pek az sonra yakalanmış olması şartiyle, özel bir kovuşturma ve
duruşma usulüne bağlı tutmaktadır. Bir suçun kovuşturma ve duruşmasının, bu
kanun kapsamına girip girmediği ancak durumun değişik 1. maddedeki hükümlerle
karşılaştırılması sonunda anlaşılabilir. Mahkeme, suçüstü usulünce açılmış bir
dâvanın gerçekten 3005 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğini araştırmak
zorundadır. Çünkü suç, kanun kapsamına girmiyorsa mahkemenin duruşmayı genel
hükümler uyarınca sürdürmesi, kanunî nedenler buna engelse evrakı Cumhuriyet
Savcısına geri çevirmesi gerekir (3005 sayılı Kanun : Madde 10).
Şu
duruma göre 3005 sayılı Kanun uyarınca açılmış bir kamu dâvasına bakmakta olan
Senirkent Asliye Ceza Mahkemesinin, bu kanunun 1. maddesinin uygulamakta olduğu
ve Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddeleri
uyarınca o konuda Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunduğu ortadadır.
Bu nedenle mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunduğuna Avni
Givda ve Ahmet Akar'ın karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
b)
İtiraz konusu hükmün sınırlandırılması :
Mahkeme,
3005 sayılı Kanunun 1. maddesinin tümünün, Anayasa'ya aykırılık nedeniyle,
iptalini istemektedir. Oysa Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27.
maddelerine göre mahkemelerce Anayasa'ya aykırılık iddiasiyle yapılan
başvurmaların bakılmakta olan dâvada uygulanacak hükümle sınırlı bulunması
gerekir :
3005
sayılı Kanunun 1. maddesiyle :
aa)
Ağır Ceza Mahkemesinin görevli bulunduğu yerlerdeki belediye sınırları içinde
işlenen ağır cezalı meşhut cürümler;
bb)
Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırlan içinde işlenen ağır ceza
mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhut cürümler;
cc)
Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki panayırlarda işlenen ağır ceza mahkemelerinin
görevleri dışında meşhut cürümler;
çç)
Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki belediye sınırları içinde Türk Ceza Kanununun
529., 534., 539., 545., 547., 548., 551., 565., 567., 568., 571, 572., 573.,
574., 575., ve. 576. maddeleriyle 540. maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhut
olarak işlenen kabahatler;
dd)
Asliye teşkilâtı olan yerlerdeki panayırlarda Türk Ceza Kanununun 529., 534.,
539., 545., 547., 548., 551., 565, 567, 568., 571., 572, 573, 574, 575. ve 576.
maddeleriyle 540. maddenin ikinci fıkrasında yazılı meşhut olarak işlenen
kabahatler,
kanunun
kapsamına alınmıştır.
Mahkemenin
bakmakta olduğu dâva, Senirkent Belediye sınırları içinde Kasaplar Çarşısında
işlenmiş görevli memura hakaret suçuna ilişkindir. Suçüstü iddianamesinde
sanığın Türk Ceza Kanununun 226/1 maddesine göre cezalandırılması istenmektedir
Demek ki 3005 sayılı Kanunun değişik 1. maddesinin dâvada uygulanacak hükümü,
bu maddenin B bendindeki belediye sınırları içinde ilenmiş olan ve asliye ceza
mahkemesinin görevine giren suçlara ilişkin hükümdür. Bu nedenle ışın söz
konusu hükümle sınırlı olarak incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
c)
Belge eksikliği :
Dosyada
44 sayılı Kanunun 27. maddesinin 2 sayıl, bendi uyarınca mahkemeyi Anayasa'ya
aykırılık iddiasının ciddiliği kanısına götüren görüşünü açıklar gerekçeli
kararın bulunmadığı anlaşılmış ve eksik tamamlanmak üzere dosyanın geri
gönderilmesine Hakkı Ketenoğlu, İhsan Ecemiş, Halit Zarbun, Zıya Önel ve
Muhittin Gürün'ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
2-
Mahkemenin 18/2/1969 günlü ve 1969/3 sayılı yazısiyle iş yeniden Anayasa
Mahkemesine gelmiş ve bu kez dosyanın eksiği kalmadığı görüldüğünden
Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine uyan işin esasının
görüşülmesine 11/3/1969 günlü ikinci ilk inceleme toplantısında oybirliğiyle
karar verilmiştir,
V.
Esasın incelenmesi :
İtirazın
esasına ilişkin rapor, mahkemenin 18/2/1969 günlü ve 1969/3 sayılı yazışma
bağlı olarak gelen gerekçeli karar ve ekleri, daha önce karara bağlanan
sınırlan içinde, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen hüküm, mahkemenin
dayandığı Anayasa hükümü, bunlarla ilgili gerekçeler ve Meclis görüşme
tutanakları ve konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü :
3005
sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun, genel hükümlere göre
kovuşturma ve duruşma usullerini süratlendirip basitleştirdiği, suçtan zarar
görenler için elverişli; sanıklar yönünden de kimi zaman elverişli kimi zaman
elverişsiz sayılabilecek durumlar ve imkânlar getirdiği; böylece bu konu
kapsamına giren ve girmeyen işlerin ilgilileri arasında önemli farklar
oluşturduğu bir gerçektir. Suçlunun süratle cezalandırılmasını, masumun süratle
temize çıkmasını, suçtan zarar görenin süratli bir hukukî tatmine erişmesini
sağlayan; adaletin yolunu çapraşık usul hükümlerinden temizleyen böyle bir
kanunun, otuz yıldan çok suren bir uygulamadan alman sonuçlarla da belirdiği
üzere, ülke için zorunlu ve yararlı olduğu söz götürmez. Bu kanunun, ülkenin
her yerinde işlenen her suçu kapsamına alması da istenmeğe değer görülebilir.
Ancak 3005 sayılı Kanunun getirdiği düzenin işleyişi bir takını koşulların
varlığına bağlıdır. Çok geniş bir mahkemeler kuruluşu; etkili, yaygın, güçlü
bir zabıta ve ulaştırma kolaylığı bu koşulların başında gelir, ülkenin bu
yönlerdeki eksiklikleri kanunun ancak belediye sınırlan içinde, bir de
panayırlarda işlenen belirli suçlar hakkında uygulanmasını zorunlu kılmıştır.
Öte yandan kimi suçların ve suçluların niteliklerindeki özelliğin, onların
süratli bir kovuşturma usulüne bağlanmalarını engellediği veya gereksiz kıldığı
da ortadadır.
Demek
ki 3005 sayılı Kanunun bütün ülkede bütün suçlar hakkında uygulanmaması ve
uygulanma alanının 1. maddede olduğu gibi sınırlanması, hiç değilse şimdilik
önlenemeyen bir takım zorunlukların sonucudur. Kimi yerler ve kum suçlar
bakımından uygulanamadığı ve farklı durumlar oluşturduğu için, şu
sınırlamalariyle de zorunlu ve yararlı olduğunda kuşku bulunmayan böyle bir
kanunun büsbütün uygulamadan çekilmesi elbetteki düşünülemez. Öte yandan
Anayasanın 12. maddesinin getirdiği ilke, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep ayırımlarının, kanun önünde eşitliği bozmasını
yasaklar. Bunun dışında kanun önünde eşitlik ancak kanunlara uyarlık halinde ve
uyarlık oranında söz konusu olabilir. Şu nedenlere göre ve 3005 sayılı Kanunun
itiraz konusu 1. madesinin sınırlandırma kararı kapsamı içinde kalan B
bendindeki hüküm, "Asliye teşkilâtı olan yerlerde belediye sınırlan içinde
işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhur cürümler"
bakımından yurtdaşlar arasında herhangi bir ayırım yapmamakta bulunduğundan
Anayasa'nın 12. maddesine aykırılıktan söz edilemez. Hükmün, Anayasa'nın başka
bir ilkesine aykırılığı da söz konusu değildir, itirazın reddi gereklidir.
VI-
SONUÇ :
8/6/1936
günlü ve 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanununun değişik 1.
maddesinin B bendinde yer alan ve "Asliye teşkilâtı olan yerlerde belediye
sınırlan içinde işlenen ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışındaki meşhut
cürümlerin kovuşturma ve duruşmalarında" bu kanunun uygulanmasını öngören
hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 19/6/1969 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞI
OY YAZISI
Anayasa'nın
151. maddesine göre bir dâvaya bakmakta olan mahkeme ancak o dâvada uygulanacak
bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Anayasa'nın bu açık hükmünde dâvada uygulanabilecek
olan veya uygulanma olasılığı bulunan kanundan değil "uygulanacak"
kanundan söz edilmektedir. Aradaki fark ince ve o orantıda da önemlidir.
Kararda
da açıklandığı üzere 8/6/1936 günlü, 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü
Kanunu, belirli yerlerde işlenmiş belirli suçları, failin suçu işlediği sırada
veya pek az sonra yakalanmış olması şartiyle özel kovuşturma ve duruşma usulüne
bağlı tutan bir yasadır. İşlenen bir suçun hangi koşullar altında bu yasanın
kapsamı içine gireceği kanunun değişik 1. maddesinde ve istisnalar da 3.
maddede yer almıştır.
Olayda
kovuşturma konusu eylemin 3005 sayılı Kanunun kapsamına girip girmediği
Cumhuriyet Savcısınca araştırılmış ve girdiği sonucuna varılarak iş suçüstü
iddianamesiyle asliye ceza mahkemesine verilmiştir. Demek ki yasanın 1.
maddesi, dâva mahkemeye gelmeden önce Cumhuriyet Savcısınca uygulanmıştır.
Duruşma
evresinde, suçun gerecekten 3005 sayılı Kanunun kapsamına girip girmediğinin
araştırılması, başka bir deyimle, l. maddenin mahkemece uygulanmamı, ancak
sanığın veya Cumhuriyet Savcısının mahkemede suçun bu kanun kapsamına girmediği
iddiasında bulunmalarına yahut mahkemenin kuşkuya düşerek bu konuyu ele almağa
re'sen karar vermesine bağlıdır. (3005 sayılı Kanun : Madde 10)
Dosya
içinde bulunan duruşma tutanağının İncelenmesinden anlaşılacağı üzere iki gün
iki oturum süren duruşma sırasında suçun 3005 sayılı Kanunun kapsamına
girmediği yolunda sanığın veya Cumhuriyet Savcısının herhangi bir iddiası
geçmediği gibi mahkemece de kuşkuya düşülerek kanun re'sen ele alınmış
değildir.
Gerçekten
de 12/1/1969 günü 1. oturumda müştekinin ve sanığın kimlikleri saptandıktan
sonra müştekinin şikâyeti sorulmuş; iddianame ve ekleri okunmuş; sanığın
sorgusu yapılmış; müştekinin olay günü görevli bulunduğunu ve sanığın geçmiş
hükümlülüğü olmadığını belirleyen yazılar açıklanmış; iki tanık dinlenmiş;
sanığın tutuklanmasına ve nakdî teminat yatırıldığından salıverilmesine ve
sanığın nüfus kaydı getirtilmek üzere duruşmanın 14/1/1969 gününe bırakılmasına
karar verilmiştir.
14/1/1969
günlü ikinci oturumda müştekinin müdahil sıfatiyle kabulüne karar verilmiş;
kendisi bu sıfatla dinlenmiş ve sanığın nüfus kaydı okunmuştur, O sırada
Cumhuriyet Savcısı 3005 sayılı Kanunun Anayasa'nın 12. maddesine aylan olduğunu
ileri sürerek bu konuda kendisinden mütalâa alınmasını istemiş; mahkemenin
Cumhuriyet Savcısının bu konuda düşüncesini bildirmesine karar vermesi üzerine
Cumhuriyet Savcısı iddiasını açıklamış; müdahilin ve sanığın bir diyecekleri
olmadığı anlaşıldıktan sonra mahkeme dosyanın Anayasa Mahkemesine
gönderilmesine karar vermiş ve gerekçeli karar Cumhuriyet Savcısının, müdahilin
ve sanığın yüzlerine karşı açıklanmıştır.
Duruşma
tutanağının yansıttığı duruma göre mahkemenin dâvada 3005 sayılı Kanunun
değişik 1. maddesini uygulamasının söz konusu olmadığı ve bu nedenle de hükmün
Anayasa'ya aykırılığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkisi
bulunmadığı ortadadır. Aksi yönde verilen 11/2/1969 günlü karara karşıyız.
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|
GEREKÇENİN
YAZILIŞINA İLİŞKİN KARŞI OY YAZISI
A)
Kararın, esasın incelenmesi bölümünün (... Öte yandan Anayasa'nın 12.
maddesinin getirdiği ilke; dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din ve mezhep ayırımlarının kanun önünde eşitliği bozmasını yasaklar.) cümlesi
ile başlayan son bendinin yazılışı, eşitsizliğin yalnızca aynı yasa kuralına
bağlı kişiler arasında ayırım yapılması durumunda ve yalnızca, dil, ırk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep düşüncelerine dayanması
koşulu ile gerçekleşebileceği izlemini uyandırmaktadır; oysa eşitsizlik
durumları aynı nitelikte bulunan kişilerin başka başka kurallara bağlı
tutulmasında dahi söz konusu olabilir ve uygulamada eşitsizlik çoğunlukla bu
biçimde ortaya çıkar. Bundan başka Anayasa'nın 12. maddesi, yalnızca orada
sayılan dil, ırk, cinsiyet, gibi yönler dolayısiyle yapılan hukukî ayırımları
değil, bunlardan başka nedenlerle gerçekleştirilecek hukukî eşitsizlikleri dahi
yasaklamaktadır. Çünkü Anayasa'nın 12. maddesinin dayandığı ilke, birbirinin
aynı olan durumlarda, haklı bir neden yok iken, başka başka hukuk kurallarının
öngörülmesinin yasaklanmasıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin esas 1966/11,
karar 1966/44 sayılı ve 22/11/1966 günlü karanımı esasın incelenmesi bölümünün
(III) fıkrasının (d) bendi gerekçede dahi "27/12/1957 gün ve 12787 sayılı
Resmi Gazete-Anayasa Mahkemesi Dergisi, sayı 5. sayfa 12." bu görüş
benimsendiği gibi mahkemenin başka kararlarından da aynı görüşe rastlanmaktadır
- esas 1963/337, karar 1967/31 sayılı ve 19-20/10/1967 günlü kararın esasın
incelenmesi bölümünün (V) maddesinin (d) bendindeki gerekçe "2/5/1968
günlü, 13188 sayılı Resmî Gazete ve Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, sayı 6,
sayfa 76"; esas 1968/9, karar 1968/67 sayılı 26/12/1968 günlü kararın
esasın incelenmesi bölümünün (B) maddesinin (a) bendindeki gerekçe
"10/7/1969 günlü, 13245 sayılı Resmî Gazete ve Anayasa Mahkemesi Kararlar
Dergisi, sayı 6, sahife 359".
B)
Eşitlik ilkesini yalnızca Anayasa'nın 12. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen
durumlar dolayısiyle ayırım gözetmekten kaçınma anlamında yorumlayıp orada
sayılan durumlar dışında herhangi bir duruma dayanılarak yapılacak ayrımlar
sözü edilen fıkra kuralının kapsamı dışında saymak, hem Türk Anayasa hukukunun
tarihsel gelişmesine, hem de tartışma konusu kurala ilişkin yasama
belgelerindeki yazılara ve maddenin her iki fıkrasının birlikte ve herkes
sözcüğü üzerinde durularak incelenip tümü bakımından yapılacak yorumda çıkan
sonuca, hem de insan haklarına ilişkin uluslararası belgelerle Alman,
Avusturya, Fransa Anayasalarındaki metinlerdeki yazılışlara, uygun
düşmemektedir. Şimdi burada anılan bir yönü ayrı ayrı inceleyelim :
a)
Türk Anayasa Hukukunun tarihsel gelişimi - II. Sultan Hamid'in padişahlığı
sırasında yürürlüğe konulmuş ilk Türk Anayasa'sı olan 1876 Anayasa'sı (1293
Kanun-u Esasisi) nin 17. maddesinde "Osmanlıların kâffesi, huzuru kanunda
ve ahvali diniye ve mezhebiyeden maada memleketin hukuk ve vazifesinde
mütesavidir." (Birinci Tertip Düstur, Cilt 4, sah. 4-20), Cumhuriyetten
sonra konulan ilk Anayasa'mız olan 1924 Anayasa'sının (1340 Teşkilat-î Esasiye
Kanunu) nun 69. maddesinde "Türkler, kanun nazarında müsavi ve bilâ
İstisna kanuna riayetle mükelleftir. Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert
imtiyazları mülga ve memnudur." (3. Tertip Düstur. Cilt 5. ikinci basılış,
sahife 582) denilmektedir.
Bunun
üzerinde en küçük bir duraksama düşünülemeyecek olan bir olay, 1961
Anayasa'sının daha önceki Türk Anayasalarından hiç biriyle
karşılaştırılamıyacak ölçüde geniş olarak temel hak ve özgürlükleri tanımış,
koruması altına almış bulunmasıdır; oysa; çoğunluğun anlayışına göre, eski
metinlerde bireylere, hiç bir ayırım gözetilmeksizin tanınmış bulunan eşitliğin
1961 Anayasa'sında yalnızca 12. maddenin 1. fıkrasında yazılı durumlar
açısından tanınmış, orada anılmayan durumlardan birine dayanılarak konulacak
ayininin bu fıkra kuralının dışında bırakılmış olması gerekecektir.
b)
Yasama belgelerindeki yazılar ve maddenin (herkes) sözcüğü üzerinde durularak
ve tüm olarak yoruma - Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunca yazılan, metin,
hiç bir değişikliğe uğramadan yasalaşmıştır ve bugün yürürlükte bulunan 12.
madde metnidir. Anayasa Komisyonu gerekçesinde bu ilkenin İnsan Hakları
Evrensel Demecinde, bütün Anayasalarda ve 1924 Anayasa'mızda yer aldığı,
yazılışın genellikle rastlanan yazılışa uygun olduğu belirtilmiş ve kuralda
eski Anayasadakine göre bir değişiklik yapılmak istenildiğinden söz
edilmemiştir. Temsilciler Meclisindeki ilk görüşme sırasında kısa bir tartışma
olmuş, oradaki ikinci görüşmeyle Milli Birlik Komitesindeki görüşmelerde söz
söyleyen olmamıştır. İlk görüşmeler sırasında Komisyon Sözcüsü Muammer Aksoy
(burada ırk, din ve mezhep gibi herhangi bir ayırım gözetilmemektedir... Biz
şimdi yeni bir Anayasa yapıyoruz. Onda geniş ölçüde müsavat kabul edilmiştir.
Tatbikatı da öyle olacaktır. Öyle olmalıdır. Atatürk'ün kabul ettiği
"millet" anlayışına sadık kalarak, Türk Milleti içinde fark gözetmeme
ve bu vatana bağlı herkesi Türk sayma yolundayız), üyelerden Kasım Gülek ise
(... Türk'ün prensibi, Atatürk devrinden beri Türküm diyen... herkese Türk gözü
ile bakmak ve Türk muamelesi etmek olmuştur... Kısıtlı vatandaş bahis konusu
değildir... Türkiye'deki insanları, dini, mezhebi ne olursa olsun, hepsini eşit
sayıyoruz...) demiştir. (Avukat Kâzım Öztürk - İzahlı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası -Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - Ajans Türk Matbaası - Ankara
1966 - Cilt II, S. 1259-1266). Gerekçeden ve Temsilciler Meclisi
görüşmelerinden anlaşılıyor ki, 12. madde metnini yazanlar, eşitlik ilkesinin
eski Anayasa'lardaki kapsamını daraltmak istemiş olmayıp bu ilkeyi en geniş
anlamiyle yeni Anayasa'ya koyma ereğini gütmüştür. Az yukarıda belirtildiği
üzere bireylere eski Anayasa'dan daha geniş özgürlükler tanıma ereğini
benimsemiş olan yeni Anayasa için eski temel haklardan birisinin kapsamını
daraltmak, bir tutarsızlık olurdu.
Maddenin
birinci fıkrasının ikinci fıkrasındaki ayrıcalık yasağına değin kuralla
birlikte incelenmesi de 1. fıkradaki ayırım durumlarının sınırlandırıcı olmayıp
birer ayırım nedeni örneği olduğunu göstermektedir. Gerçekten ayırıcılık
(İmtiyaz) demek, eşitliği bozacak nitelikte üstün bir veya bir çok haklar
tanınması demektir. Buna göre bir aileye yahut bir zümreye veya bir sınıfa veya
bir kişiye ayrıcalık tanınması, bir zümre veya bir aileye veya bir sınıf veya
bir kişi yararına ayırım yaparak yasa önündeki eşitliği bozma anlamına gelir ki
bu da ikinci fıkra uyarınca yasaktır. Hele tek bir kişi yararına bile ayrıca
tanınması yasağı, hukukî eşitliğin tek bar kimse yararına bile bozulamıyacağını
ve sonuç olarak her kim olursa olsun bütün kişiler yararına tanınmış olduğunu
göstermektedir.
Bundan
başka 12. maddenin 1. fıkrasında tanınan yasa karşısında eşitlik durumunun
(Herkes) için tanınmış bulunması da, kişiler arasında bir bölüğü ayrı
tutulmaksızın hepsi bu durumun tanındığı belirtmektedir; nitekim Anayasa'nın
10. maddesinin 1. fıkrasında 14. maddesinde 17., 18., 19., 20., 28., 29., 31,,
36., 40., 41., 42., 48., 49., 61 maddelerinde geçen (Herkes) sözleri dahi her
kişiyi kapsamına alan haklan, ödevleri veya her kişiye ilişkin olan durumları
anlamakta başka deyimle bu sözlerin kullanıldığı kurallarda kişiler açısından
bir ayırımı değil, bir ayırım düşünülmediğini bildirmektedirler.
c)
İnsan haklarına ilişkin uluslararası belgelerle Almanya, Avusturya, İsviçre,
İtalya, Fransa Anayasalarındaki eşitlik ilkesine değgin kurallar.
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunca kabul edilmiş bulunan İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi (Demeci) nin 7. maddesi şöyledir :
"Kanun
önünde herkes eşittir ve farksız olarak kanunun eşit korunmasından istifade
hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye aykırı her türlü ayırdedici
muameleye karşı ve böyle bir ayırdedici muamele için yapılacak her türlü
kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır." (3. Tertip Düstur, Cilt 30,
S. 1022).
Avrupa
insan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi ise şöyledir:
"İşbu
Sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerden istifade keyfiyeti bilhassa cins, ırk,
renk, dil, din, siyasî veya diğer kanaatlar, millî veya sosyal menşe millî bir
azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi diğer bir durum üzerine müesses
hiç bir tefrike tabi olmaksızın sağlanmalıdır. (3. Tertip Düstur, Cilt 35, S.
1573).
Anayasa'nın
156. maddesi gereğince Anayasa'nın metninden bir bölüm olan (Başlangıç)
kurallarıyla Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca Devletin dayandığı ilkelerden
bulunan insan haklarına bağlılık ilkesi gözönünde tutulunca Anayasa'mızdaki
kuralların yorumu bakımından bu metinlerin değerli birer dayanak olduğu, kabul
edilmelidir. Bu iki metinde de eşitlik durumunun kişilerin hepsi için
öngörüldüğü ve Avrupa Sözleşmesinde yazılı ayırım nedenlerinin birer örnek
olmak üzere anıldığı açıkça anlaşılmaktadır.
Federal
Almanya Anayasa'sının 3. maddesindeki kural şöyledir:
"Bütün
insanlar, yasa önünde eşittir.
Kadın
ve erkekler hukukça eş değerdedirler.
Hiç
kimse cinsiyeti, ırkı, dili, yurdu ve doğum yeri, inancı dinsel veya siyasal
görüşleri yüzünden kazançlı veya zararlı duruma sokulamaz." (Andreas Haman
Das Grundgesetz - 2. Anflage - S. 86).
İsviçre
Konfederasyonu Anayasa'sının 4. maddesi ise aşağıdaki gibidir :
"Bütün
İsviçreliler yasa önünde eşittir. İsviçre'de kulluk ilişkisi yahut, yer doğum,
soy veya kişi bakımından hiç bir ayrıcalık yoktur."
(Ervin
Ruck - Schweizerischeshes Staatsrech 3. Anflage - S. 83).
1945
te yeniden yürürlüğe konulmuş bulunan Federal Avusturya Anayasa'sının 1929 da
yürürlükte bulunan metninin 7. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
"Bütün
Avusturya yurttaşları, yasa önünde eşittir. Doğum, cinsiyet, sosyal durum,
sınıf ve dinsel inanç, ayrıcalıkları kaldırılmıştır."
(İkinci
fıkra siyasal hakların kullanılmasına ilişkindir)
Dr.
Leopold Werner, Dr. Hans Klecatsky - Das Österreichische
Bundesverfas-sungsrecht - wien 1961 - Mansche Verlags - und Universitatsbuchhan
dlung S. 68).
22/12/1947
günlü İtalya Cumhuriyeti Anayasa'sının 3. maddesinde şöyle denilmektedir :
"Bütün
vatandaşlar aynı sosyal derecede olup cins, ırk, dil, din, siyasî kanaat ve
şahsî ve İçtimaî şartlar farkı gözetilmeksizin kanun önünde eşittirler.
Vatandaşların
hürriyet ve eşitliğini fiilen tahdit ederek, insanlık şahsiyetinin tam
inkişafına ve bütün işçilerin memleketin siyasî iktisadi ve içtimaî teşkilatına
iştirakine mani olan iktisadî ve sosyal engelleri kaldırmak, cumhuriyetin
vazifesidir."
(İlhan
Lütem - Yeni Anayasalar - Kitap III-Türk Hukuku Kurumu yayınlarından - Ankara
1953 - S. 909)
1958
tarihli son Fransız Anayasa'sının 2, maddesi şöyle yazılmıştır: "Fransa,
bölünemez, Lâik, demokrasiye bağlı ve sosyal bir cumhuriyettir."
O
köken, ırk ya da din ayrımı olmaksızın, bütün yurttaşların yasa önünde
eşitliğini sağlar. O, bütün inanışlara saygı gösterir.
Ulusal
işaret, üç renkli, mavi, beyaz, kırmızı bayraktır. Ulusal marş, Warseyezdir.
Cumhuriyetin
özdeyişi "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" tir.
Onun
ilkesi: "Halk için ve halk tarafından, halkın yönetimidir." (Fransa
Cumhuriyeti Resmi Gazetesinden ayrı baskı - Ekim 1958 No: 58-1965).
Federal
Almanya, İsviçre Konfederasyonu, Federal Avusturya Anayasalarındaki yazılış,
doğrudan doğruya ve İtalyan ve Fransa Anayasalarındaki yazılış ise maddedeki
kuralların tümü açısından, eşitlik -ilkesinin maddelerde anılan kişilerin
hepsinin yararına konulmuş, dil, ırk, soy gibi ayırım nedenlerinin ise ancak
birer örnek olarak söz konusu edilmiş bulunduğunu göstermektedir.
C)
Bu gerekçeler gözönünde tutularak yargılamaları itiraz konusu yasaya bağlı
sanıklarla bu yasaya bağlı olmayan sanıklar arasındaki ayırımın, gerekçenin
daha yukarıki cümlelerinde açıklanan kamu yararına, başka deyimle haklı nedene
dayandığının; haklı nedene dayanan ayırımların ise Anayasa'nın 12. maddesindeki
yasa karşısındaki eşitlik ilkesine aykırı olamıyacağının ve Anayasa'nın 12.
maddesince yasaklanan eşitsizliklerin haklı nedene dayanmıyan her türlü
eşitsizlikler olduğunun, gerekçenin bu bendinde açıklanması zorunlu iken bu yola
gidilmemiş olmasını doğru bulmamaktayım ve bundan ötürü kararın bu bendinin
yazılışına karşıyım.