ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1967/4
Karar Sayısı : 1967/5
Karar Günü : 7.2.1967
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME: Sarıoğlan Sorgu
Hâkimliği.
İTİRAZIN KONUSU: 3006 sayılı Kanunla
değiştirilen 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 124. maddesinde yer
alan ve sanığın tevkıfine, salıverilmesine kefaletle tahliyesine, muhakemenin
men’ine dair olan Sorgu Hâkimi kararlarına bağlı olduğu asliye ceza hâkiminin onayı
ile tekemmül edeceği yolundaki hükmün Anayasanın 132. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmekte ve 124. maddenin iptaline karar verilmesi istenmektedir.
İçtüzüğün 15. maddesine göre yapılan ilk incelemede; hazırlanan
rapor ve sorgu hakimliğinden gelen 967/4 sayılı dosyadaki belgeler okunduktan,
Anayasanın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerinde itiraza yetkili merci
olarak gösterilen mahkeme terimi içine sorgu hâkimliğinin girip girmediği, bu
bakımdan sorgu hâkimliğinin Anayasa Mahkemesine itirazda bulunmağa yetkili olup
olmadığı konusunun ön mesele olarak çözümlenmesi lüzumu belirmekle bu yönle
ilgili kanun hükümleri incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
GEREKÇE: Belli konularda ve C.Savcısının ilk
soruşturma yapılması isteği ile açtığı davalarda ilk soruşturmayı yapmakla
görevli olan sorgu hâkimliğinin bir mahkeme niteliğinde olup olmadığının belli
edilmesi için üç yönün incelenmesi gerekmektedir:
1- Adlî teşkilât kanunlarına göre sorgu hâkimleri.
2- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bakımından sorgu hâkimleri.
3- Anayasanın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre
mahkeme.
1- Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilâtına ait
ahkâmı muaddil 340 günlü ve 469 sayılı Kanunun birinci maddesini değiştiren
Ceza Kanununun Mevkii Mer’iyetine Vaz’ına Müteallik Kanunun 25. maddesinde
“Türkiye Cumhuriyetinde yetki ve derecesi kanunla belli edilmiş Sulh
Mahkemeleri ve bulundukları kazanın adile bir başkan ve iki üyeden kurulu
asliye Mahkemeleri vardır.” ve yine adı geçen kanunun 3. maddesini değiştiren
26. maddesinde “Asliye mahkemeleri, sulh mahkemelerinin görevi dışında kalan
bütün, hukuk, ceza ve ticaret dâvalarını görür.” ve 28. maddesinde de “her
asliye mahkemesi nezdinde bir C.savcısı ile lüzumu kadar sorgu hâkimi ve üye
yardımcısı bulunur.” denilmektedir. Maddelerin bu açık anlatımına göre, kuruluş
kanunlarında ve sonradan çıkan usul kanunlarında mahkemelere görev verilirken,
sorgu hâkimliğine onun mahkeme niteliğinde olduğunu kabul ettirecek yargılama
yetkisi tanınmamış, ve sorgu hâkimliği, aşağıda iki numaralı bentte
açıklananlar dışında bir görevle yükümlü tutulmamıştır.
2- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 183. maddesinde ilk
soruşturmanın, sanık hakkında son soruşturmanın açılmasına ve muhakemenin
men’ine karar verebilmeğe müsait derecede delillerin elde edilmesi ve
toplanmasından ibaret olduğu açıklanmakta ve 196. maddesinde ise, ilk
soruşturma sonunda sanığın cezayı gerektiren bir suç işlediği zannını verecek
kâfi sebepler bulunması halinde son soruşturmanın açılmasına karar
verileceğinden söz edilmektedir. Bu maddelere göre ilk soruşturmanın konusu,
delilleri toplamaktan, ereği de, son soruşturmanın açılması, muhakemenin men’i,
soruşturmanın tatili ve dâvanın düşmesi ile ilgili kararları verebilmekten
ibarettir.
Bu noktada sorgu hâkimlerinin kararlarının hukukî nitelikleri
üzerinde kısaca durmak gerekir:
A- Sorgu Hâkimlerinin verdiği son soruşturmanın açılması kararı,
onaya bağlı olmadığı gibi, esas yönünden de itirazı kabil değildir. Bu kararlar,
o zamana kadar gıyabî, gizli ve yazılı olarak yapılan ilk soruşturma
işlemlerini, mahkemenin, açık, yüze karşı yürütülen yargılamalarının
aydınlığına çıkarmak gibi önemli bir sonuç verir; uygulamada mahkemeyi
bağlamaz, sanık için kazanılmış hak doğurmaz ve muhkem kaziye olmak niteliği
taşımaz.
B- Sorgu Hâkimliğinin Muhakemenin men’ine ilişkin kararı:
Bu kararın kesin sonuç doğurmadığını, dolayisiyle muhkem kaziye
teşkil etmediği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yazılı emirle bozmaya
ilişkin 343. maddesinin son fıkrasında yer alan “eğer bozma sorgu hakimi
kararları ile dâvanın esasını hal etmeyen mahkeme kararları hakkında ise,
yeniden yapılacak tetkik ve tahkik neticesine göre icap eden karar verilir.”
şeklindeki hükümden de anlaşılmaktadır. Çünkü madde, yazılı emir yolu ile
verilen bu bozma kararının, sanık aleyhine etki yapacağını duraksamaya yer
vermeyecek derecede açıklamış bulunmaktadır. Öte yandan sorgu hâkimlikleri,
kamu dâvasının ortadan kaldırılmasına (Af Kanunu veya zaman aşımı hükümlerinin
uygulanmasında olduğu gibi) karar verebilirse de bu çeşit kararlarda kamu
dâvasının esası bakımından çözümlenmesi niteliği yoktur.
Bu açıklamalar, sorgu hâkimlerinin, ilk soruşturma süresince yargı
işi yaptıklarını ve fakat yargılama yapmadıklarını göstermektedir.
Ceza yargılaması, ortak bir faaliyeti gerektirir, mahkemelere
özgü, herkese açık duruşma (Anayasa Madde: 135) çevresinde gelişir ve
mahkemenin uyuşmazlığı çözümleyen son sözü olan hükümle sona erer. Bu bakımdan
(Mahkeme)yi yargılamayı yapan ve uyuşmazlığı kesin olarak çözümleyen organ
olarak anlamak zorunluğu vardır. Bu niteliğe sahip olmayan sorgu hâkimlerinin
ise (Mahkeme) deyimi kapsamına girmedikleri kabul edilmek gerekir.
3- Anayasanın 151. maddesinde “bir dâvaya bakmakta olan mahkeme,
uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa,
Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar dâvayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi görmezse, bu iddia,
temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere üç ay içinde
kararını verir.
Bu süre içinde karar verilmezse, mahkeme, Anayasaya aykırılık
iddiasını kendi kanısına göre çözümleyerek dâvayı yürütür. Ancak Anayasa
Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinciye kadar gelirse,
Mahkemeler buna uymak zorundadır.” denilmektedir, 44 sayılı Kanunun 27.
maddesinde de, Anayasa maddesinin birinci fıkrası hükmü tekrarlanmaktadır.
Metinde görülen (Mahkeme) deyimi ile, bu konudaki itiraz yetkisinin mahkemelere
tanınmış olduğu açıkça belirmiş bulunmaktadır.
SONUÇ: Sorgu hâkimleri, gerek mahkemelerin kuruluş kanunlarına gerek Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturma ile ilgili hükümlerine göre bir
dâvaya konu olan uyuşmazlığı çözümlemekle görevli mahkeme ve hüküm hâkimi
niteliğinde Anayasanın 151 ve 44 sayılı Kanunun 27. maddesinde “bir dâvaya
bakmakta olan mahkeme” den söz edilmiş olup, Mahkeme kavramı içine girmeyen
sorgu hâkimliğinin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili bulunmadığına ve
itirazın 44 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca reddine üyelerden Recai Seçkin
ve Ziya Önel’in karşı oylarıyle ve oyçokluğu ile,
7.11.1967 gününde karar verildi.
Başkan
İbrahim SENİL
|
Üye
Şemsettin
AKÇOĞLU
|
Üye
İhsan KEÇECİOĞLU
|
Üye
Salim BAŞOL
|
Üye
Feyzullah USLU
|
Üye
A.Şeref HOCAOĞLU
|
Üye
Fazlı ÖZTAN
|
Üye
Celâlettin
KURALMEN
|
Üye
Fazıl ULUOCAK
|
Üye
Muhittin TAYLAN
|
Üye
İhsan ECEMİŞ
|
Üye
Recai SEÇKİN
Karşıoy yazısı
eklidir.
|
Üye
Ziya ÖNEL
Muhalefet
ektedir.
|
Üye
Muhittin GÜRÜN
|
Üye
Lûtfî ÖMERBAŞ
|
KARŞI OY YAZISI
Çoğunluk kararı, Anayasa’nın 151. maddesi uyarınca Anayasa
Mahkemesine başvurabilecek hâkimlerin bir dâvayı esas yönünden karara bağlamak
üzere davaya bakan hâkimler olduğu, sorgu hâkimlerinin ise dâvanın esasını
karara bağlamaya yetkili hâkimlerden bulunmadıkları için Anayasa Mahkemesine
başvuramayacakları ilkesine dayanmaktadır. Buna göre Anayasamızın 151.
maddesindeki (Bir dâvaya bakmakta olan mahkeme) sözlerinin ne anlama
geldiğinin, Anayasaya ne gibi bir ereğe dayanılarak konuldukları dahi gözönünde
tutularak, incelenmesi gerekmektedir.
I- Anayasamız, Anayasa Mahkemesini Anayasanın koruyucusu olarak
kurmuş, belli organlara da doksan günlük süre içinde her hangi bir yasa veya
yasama meclisi içtüzüğüne karşı Anayasaya aykırılık nedeniyle iptal dâvası açmak
yetkisi tanımıştır. Ancak doksan günlük sürenin geçirilmesi veya dâva
açabilecek organların dikkatsizlikleri veya herhangi bir siyasal düşünceleri
yüzünden dâva açmamış olmaları sonunda Anayasaya aykırı her hangi bir hükmün
hukuk düzeni içinde kalması ve uygulanması tehlikesini dahi önlemeyi erek
edinen Anayasa koyucusu, mahkemelerin belli bir dâvada uygulayacakları bir
hükmün Anayasaya aykırı olup olmadığını Anayasa Mahkemesine incelettirmek
yetkisini mahkemelere de tanımıştır. Bu durum, Anayasanın, Anayasa Mahkemesinin
görev ve yetkilerini gösteren 147., doğrudan doğruya iptal dâvası
açabilecekleri gösteren 149., iptal dâvası için hak düşüren süreyi bildiren
150., Anayasaya aykırılığın ilgililerce öbür mahkemelerde ileri sürülmesi veya
öbür mahkemelerce kendiliklerinden gözönünde tutulması üzerine işin Anayasa
Mahkemesine gönderileceğini gösteren 151. ve Anayasa Mahkemesinin gerek iptal
dâvası, gerekse öbür mahkemelerin başvurması üzerine vereceği iptal kararları
sonunda Anayasa’ya uymayan hükmün yürürlükten kalkacağı ilkesini benimseyen
152. maddesi hükümlerinin tüm olarak ve birbirleriyle karşılaştırılarak
incelenmesinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, Anayasanın hazırlık çalışmalarına
ilişkin belgelerin gözden geçirilmesi dahi, bizi yine bu sonuca ulaştırmaktadır;
nitekim, İstanbul Öntasarısının 104. ve 105. maddelerinin hem belli organların,
hem de bir dâvaya bakan mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili
olduklarını ve bu Mahkemenin Anayasaya aykırılık nedeniyle verdiği iptal
kararları sonunda iptal edilen hükümlerin yürürlükten kalkmasını benimseme
ilkelerine dayandığı görülmektedir. (Burada Avukat Kâzım Öztürk’ün Türkiye İş
Bankası kültür yayınlarından olup Ajans Türk Matbaası/Ankara, 1966’da basılmış
bulunan İzahlı, Gerekçeli, Anabelgeli ve Maddelere göre Tasnifli Bütün
Tutanakları ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası adlı kitabına gönderme
yapılmıştır), (Cilt I S. 75, 382 ve 383). Yine Temsilciler Meclisi Anayasa
Komisyonunun yargıya ilişkin hükümleri düzenleyen Alt Komisyonunun raporunda
(Mahkemelerin hangi hukukî esasları uygulıyacaklarının Anayasa dercedilmesi
lâzımdır. Eskiden beri mahkemenin bütün kanunları ve idarî tasarrufları
kayitsiz, şartsız uygulıyacağı, bunların Anayasa’ya veya kanuna uygunluğu
üzerinde duramıyacağı düşüncesi ileri sürülegelmiştir. Halbuki kurulmak
istenilen hukuk devletinde böyle bir anlayışa yer verilemez. Mahkeme bir kanun
hükmünün Anayasaya aykırı olduğunu görürse bu hususta kesin bir karar
verilmesini Anayasa Mahkemesinden istiyebilmelidir.) (Cilt 1. S.561) denilmektedir.
Bu alt komisyonca yazılan metnin 16. maddesiyle, doğrudan doğruya iptal dâvası,
17. maddesiyle bu dâvanın süresi ve 18. maddesiyle de mahkemelerin ellerindeki
dâvayı durdurarak Anayasa Mahkemesine başvurma yetkileri hükme bağlanmıştır. Bu
18. maddenin gerekçesinde sistem açıklandıktan sonra bir kanunun Anayasaya
uygunluğunu incelemek yetkisinin bütün hâkimlerde bulunduğu ve işin gösterdiği
özellik dolayısiyle Anayasa Mahkemesinin kurulmuş olduğu yazılmakta ve daha
sonra “Fakat unutmamak lâzımdır ki, bütün hâkimler Anayasa’ya aykırılık
iddiasını incelemeye yetkilidirler. Bu sebeple, Anayasa Mahkemesinin üç ay
içinde karar vermemesi halinde mahkemelerin Anayasaya aykırılık iddiasını resen
karara bağlamaları esasen haiz bulundukları bir yetkiyi istisnaî olarak
kullanmalarından ibaret olup prensipleri ihlâl eden bir mahiyet arz
etmemektedir” (Cilt 1 S.582) denilmektedir.
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda, genel
ilkelerin yargıya ilişkin bölümünde (Hukuk Devletinin temel unsuru, bütün
devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır. Bu uygunluğu
sağlıyacak makamlar yargı organlarıdır. Tasarı, bütün devlet faaliyetlerini
kaideler iyerarşisi içinde kazaî murakabeye tabi tutmuş bulunmaktadır. Yasama
organının faaliyetleri yeni kurulan Anayasa Mahkemesinin kazaî denetimi
altındadır. Bu denetimin müessiriyetini sağlamak için ilgililere tanınan iptal
dâvası yetkisi yanında, defi yoluyla murakebe imkânı da açık bırakılmıştır.)
(Cilt 1. S.605) denildiği gibi yine o raporda, metin bakımından değişikliğe
uğramamış bulunan Anayasanın 132, mad. 1. fıkrası hükmü için, konumuzla ilgili
olarak (Tasarının 8. maddesinde Anayasa hükümlerinin yargı organlarını bağlayan
“doğrudan doğruya uygulanması gereken temel hukuk kuralı” olduğu yazılıdır. Bu
hale göre hâkim bir kanunu tatbik ederken onun Anayasaya uygun olup olmadığını
her zaman nazara alabilecektir ve Tasarının 152. maddesinde yazılı olduğu
şekilde hareket edebilecektir.) (Cilt 3, S.3748) sözleri yer almıştır.
Hatırlatalım ki Tasarının 152. maddesi, Anayasanın 152. maddesinin
karşılığıdır. Raporda 151. maddeye gönderme yapılmak istendiği anlaşılmaktadır;
zira, bir yasa hükmünün Anayasaya aykırılığı söz konusu olan durumlarda
mahkemenin yapacağı işlemleri gösteren hüküm 151. maddededir ve 152. maddede bu
yönü kapsayan bir hüküm yoktur.
Yine sözü edilen raporda, 151. maddenin gerekçesi olarak, bu
maddenin yasaların Anayasaya aykırılığının itiraz yoluyla ileri sürülmesi
usulünü düzenlediği, Anayasa Mahkemesinin kurulması sonucunda, bir dâva
sırasında ortaya atılacak olan bir yasanın Anayasaya aykırılığı iddiasının,
artık kural olarak, mahkeme için bir bekletici mesele olacağı, dâvanın
sürüncemede kalmasını önlemek üzere, Anayasa Mahkemesinin en çok üç ay içinde
işi karara bağlaması gerekeceği, üç ay içinde Anayasa Mahkemesi karar vermezse,
Anayasaya aykırılık yönünü mahkemenin kendisinin inceleyip çözümleyeceği
bildirilmiştir. (Cilt 3, S. 3787).
Adı anılan Komisyonun raporunda 145. maddenin gerekçesinde (Cilt 3
S.3706) (Tasarı, kanunların Anayasa’ya uygunluğunun kazaî murakabesi prensibini
kabul etmiştir. Bu prensip, memleketimiz için yenidir. Yıllardan beri,
Anayasaya aykırı kanunlardan şikâyet edilen memleketimizde, bu prensibin kabul
edilmesi, mühim gelişmelerden biri telâkki edilmiş ve bu sebeple son batı
Avrupa Anayasalarında görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi teşkili uygun
görülmüştür.) sözleriyle Mahkemenin ne gibi bir ihtiyacı karşılamak ereğiyle
kurulduğu özellikle belirtilmiştir.
Kimlerin Anayasa Mahkemesine başvurarak iptal dâvası açabileceğini
düzenleyen 149. maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında bir üye,
(egemenlik kayıtsız, şartsız ulusundur.) dendiğine göre, verdiği oylarla
kurulan meclisi denetleyebilmesi için yurttaşların Anayasa Mahkemesinde iptal
dâvası açmaya yetkili kılınmaları gerektiğini ileri sürerek bir önerge
vermiştir. (Cilt 3, S. 3775). Bunu destekleyen başka bir üye, Anayasa
Mahkemesinin kapısının kişilere sım sıkı kapatılmış bulunması ile temel hak ve
hürriyetleri çiğneyenlerin resmî kişiler olduğunu, iptal dâvası açma hakkının
ise yalnızca bu resmî kişilere tanınıp hakkı çiğnenen yurttaşlara tanınmadığını
ortaya atmıştır (Cilt 3, S. 3776). Herkesin dâva açabilmesi görüşüne karşılık
komisyon sözcülerinden Ardıçoğlu, bunun bugün için artık bırakılmış bir yol
olduğunu (Cilt 3, S.3773), Aksoy ise, iptal dâvası açma yetkisinin belli
kişilere verildiğini, öbürlerinin ise ancak defi yoluna gitmelerinin kabul
edildiğini, Mecliste bir yandan herkesin iptal dâvası açabilmesi ilkesinin
benimsenmesinin, öte yandan iptal dâvası açma yetkisinin herkesten
esirgenmesinin istendiğini söyledikten sonra (halbuki biz bu fikirlerin
ortasında bir yol tutarak, iptal dâvası açmak hakkını mahdut şahıslara ve
teşekküllere tanıdık, diğerlerine de, dâvalarını defi yoluyla her zaman
dermeyan etmek imkânını verdik), (S. 3778), meclis üyelerinden Necip Bilge (27
milyon vatandaştan dâva hakkına sahip 10-15 milyon vatandaşı nazarı itibara alacak
olursak, bir kanunun iptal edilmesi hususunda re’sen birkaç dâva hakkı tanımak
çok tehlikeli olur. Kaldı ki, Anayasaya aykırı bir kanun vatandaşa tatbik
edilmişse o kişi defi yoluyla Anayasa Mahkemesine müracaat yapabilir. Onun için
defi dışında iptal dâvası bir istisna olmak gerekir.), Esat Çağa ise bütün
yurttaşlara iptal dâvası yetkisinin tanınmasının doksan günlük hak düşüren süre
dolayısiyla yurttaşların yararına olmayacağını savunmuş ve (kanunlar
menfaatlerimize dokundukları zaman Anayasaya bir kanunun mugayir olup
olmadığını düşünürüz. Onun için 151. maddede vatandaşa bir imkân tanınmıştır.
Anayasaya mugayir görüyorsak def’an dermeyan etmemiz lâzımdır…. Binaenaleyh
defi yolu dâva yolundan vatandaşın daha lehindedir. Vatandaş için en teminatlı
yol ihtiyar edilmiştir.) demiştir.
Anayasa Mahkemesine ilişkin hükümlerin ilki olan 147. maddenin
görüşülmesi sırasında Temsilciler Meclisinde söz alan üyeler (Anayasa
Mahkemesi, Anayasanın koruyucusu olacaktır.) (S. 3754), (Devlet teşkilâtımızda
yer alacak olan yeni müessese, hukuk devletinin tahakkukuna hizmet edecek bir
müessesedir. İnşallah bundan sonra kanunların Anayasaya aykırı olmayacak
şekilde tedvini bu müessesenin kontrolü ile mümkün olacak ve memleketimiz
hakikaten çoktan beri özlenen hukuk devletine kavuşacak ve büyük milletimiz
bundan büyük huzur ve refah duyacaktır.) (S. 3756), (Anayasa Mahkemesi, insan
haklarını korumak ve kötü niyetli iktidarların baskı rejimi kurmalarını önlemek
bakımından pek çok faydalar sağlayacak) (S. 3770) diyerek mahkemenin kuruluş
amacını belirtmişlerdir.
II- Yukarıki bentte anılan hazırlık çalışmalarından anlaşılıyor ki
Anayasanın 151. maddesi hükmü, Anayasanın 132. maddesinin 1. fıkrasındaki
(Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler) yollu hükümle bağlantılıdır ve baktığı dâvada
her hukuk kuralından önce Anayasayı uygulamakla ödevli tutulan hâkim, belli
dâvada uygulayacağı bir yasa hükmünün Anayasa hükmüyle çatıştığını gördüğünde
Anayasanın 151. maddesindeki açık hüküm uyarınca dâvayı durduracak ve Anayasa
Mahkemesinden karar isteyecektir ve şayet Anayasa Mahkemesi üç ay içinde karar
vermemiş bulunursa o zaman Anayasaya aykırılık sorununu kendisi
çözümleyecektir; başka deyimle belli dâvada hâkim tarafından Anayasanın
uygulanması, eğer o konuda Anayasayla çatışır gibi görünen bir yasa hükmü
varsa, Anayasaya aykırılık yönü için Anayasa Mahkemesinden karar istenmesi ve
şayet karar üç ay içinde verilmezse, bu yönün kendisi tarafından karara
bağlanması biçiminde olacaktır.
III- Dâvaya bakmak, onu sonuçlandırmak için incelemek demektir,
yoksa her halde dâvanın esasını karara bağlamak için incelemek değildir;
görevsiz veya yetkisiz bir mahkemede dâva açılmış ise, o mahkemenin görev veya
yetki yönü incelemesi dahi, Türk Hukuk dilinde dâvaya bakmaktır. Dâvayı görmek
sözü de yine o anlamda kullanılır.
IV- Anayasanın 151. maddesinde Anayasaya aykırılık iddiasının
mahkemece ciddi görülmemiş olması halinde bu yönün temyiz merciince esas
kararla birlikte inceleneceği hükmüne dayanılarak 151. maddedeki mahkemenin
esas üzerinde karar verilebilecek mahkeme olduğu sonucuna varılamaz; çünkü,
Anayasaya bu hükmün konulmasının nedeni, (Mahkeme, Anayasaya aykırılık
iddiasını ciddi görmezse, bu iddia esas hükümle birlikte karara bağlanır) yolu
yazılıştan ve hazırlık çalışmalarındaki belgelerden (Temsilciler Meclisi
Anayasa Komisyonu gerekçesi Cilt 3, S. 3787) anlaşıldığı üzere, Anayasaya
aykırılık iddiasının reddine ilişkin ara kararının son karar beklenmeksizin
temyiz edilebilmesini ve böylece dâvaların sürüncemede kalmasını önlemektir.
Bundan dolayı, bu hüküm, sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine başvurmak
yetkisinden yoksun bırakacak biçimde yorumlanamaz.
V- Anayasamızda hâkim ve mahkeme sözleri, çoğu kez, eş anlamlı
sözler olarak kullanılmıştır; nitekim 32. maddedeki tabiî hâkim tabiî mahkeme,
olağan mahkeme; 132/3 teki mahkeme kararları, hâkim kararları; 22/6 daki
mahkeme hâkim, geçici 9. maddenin 1. fıkrasındaki mahkeme, hâkim; 14, 15, 16,
17 ve 27. maddelerin 2. fıkralarındaki hâkim, mahkeme; 22/4 teki hâkim tarafından,
mahkeme tarafından, 22/5 teki hâkim, mahkeme; 30/1 ve 30/4 teki hâkim, mahkeme
ve yine 30/4 teki mahkeme sözcüğü de hâkim anlamına gelmektedir. Buna göre
Anayasamızın 151. maddesindeki mahkeme sözcüğünün de hâkim yerine kullanıldığı
kabul edilebilir. Bu, o denli doğrudur ki maddedeki mahkeme, sözcüklerinin
yerine hâkim sözcüğü yazılmış olsaydı metnin anlamında hiç bir değişiklik
olmazdı.
Gerek Medenî yasada, gerekse öbür yasalarımızda da hâkim ve
mahkeme sözlerinin eş anlamlı olarak kullanıldığı hükümler çoktur; Anayasa
Mahkemesi de, Anayasamızda ve olağan yasalarımızda ve özellikle Anayasanın 151.
maddesinde, (hâkim) ve (mahkeme) sözlerinin birbiri yerine, eş anlamlı sözler
olarak kullanılageldiğini kabul etmektedir. (Anayasa Mahkemesinin Esas 1966/15,
Karar 1966/33 sayılı, 20.9.1966 günlü kararı, gerekçe II ve bu gerekçede anılan
1965/2-57 sayılı ve 26.10.1965 günlü kararı – Anayasa Mahkemesi Kararlar
Dergisi, Sayı 4, S.189 ve 190)
VI- Yukarıki açıklamalardan anlaşıldığını üzere Anayasanın 151.
maddesi, defi yoluyla Anayasaya aykırılığın hâkim önünde ileri sürülmesini
sağlamak ereğiyle Anayasa koyucu tarafından kabul edilmiştir. Sorgu hâkimi,
esas hakkında kesin karar verebilen bir hâkim değilse de, kişisel durumu
bakımından bir adliye hâkimi olduğu, herkesçe kabul edilmektedir. Sorgu Hâkimi
ancak kamu dâvasından sonra dâvaya el atan ve ilk soruşturma yaparak dâvayı
yürüten bir hâkim olduğu için dâvaya bakan bir hâkimdir. Bu hâkime karşı gerek
sanık, gerekse kişisel dâvacı, her türlü iddia ve savunmada başka deyimle her
türlü defi veya itirazda bulunabilirler. Anayasaya aykırılık itirazı da bu
savunmaların en önemlilerindendir. Buna göre, sorgu hâkimlerine karşı
baktıkları dâva dolayısıyla ileri sürülen Anayasaya aykırılık itirazını, öbür
itirazlar gibi gözönünde tutmak ve itirazı ciddi görürse dâvayı durdurarak işi
Anayasa Mahkemesine ulaştırmak yetkisinin bu hâkimlere tanınması, 151. madde
hükmünün konuluş amacına uygun ve bu yetkinin tanınmaması, Anayasaya aykırı
olur.
VII- Defi veya itiraz yoluyla Anayasaya aykırılık iddiasını hâkime
karşı ileri sürme yetkisi, Anayasamızda kişilere Anayasa Mahkemesinde iptal
dâvası açma yetkisinin tanınmamış olmasına karşılık Anayasaya aykırılık hükmün
kendilerine uygulanmasına engel olmak amacıyla tanınmıştır. Sorgu hâkimi kamu
dâvasının açılması sonunda dâvaya bakmakta olan bir hâkimdir; o halde,
Anayasaya aykırılık iddiasının ona karşı da ileri sürülmesi ve onun da işi
Anayasa Mahkemesine ulaştırarak karar isteyebilmesi, yurttaşın Anayasa ile
korunmuş hak ve hürriyetlerinin bir an önce gerçekleştirilmesi bakımından
zorunludur.
İlk soruşturma yolu, yurttaşlar bakımından, beraatle
sonuçlanabilecek dâvaların açılarak yurttaşların herkese açık duruşmalarda
sanık olarak kamuya tanıtılmasını önleme ereğiyle konulmuştur. Yurttaşların
haysiyetlerinin korunmasını hak ve hürriyetlerine bir an önce kavuşmalarını ve
adaletin gecikmeden ortaya çıkmasını sağlama, Anayasanın başlıca temel
ilkelerindendir. Anayasa’ya aykırı bir hükme dayanılarak kendisine karşı ilk
soruşturma açılmış olan bir yurttaşın Anayasaya aykırılık savunmasını sorgu
hâkiminin ciddi görmesi veya sorgu hâkiminin dâvaya temel olan ceza hükmünü
Anayasaya aykırı görmesi durumunda dâvayı durdurarak işi Anayasa Mahkemesine
göndermesi, ilk soruşturmanın ve Anayasanın yurttaşların haysiyetlerini koruma
ve adaleti gecikmeden ortaya çıkarma ereklerinin gereği, çoğunluk düşüncesi ise
bu ereklere ve dolayısıyla Anayasaya aykırı bulunmaktadır.
VIII- Sorgu hâkimlerinin son soruşturmanın önlenmesine ilişkin
kararlarının asliye hâkiminin onamasına bağlı bulunması, bu kararların hâkim
kararı sayılmamasını gerektirmez; nitekim, ağır ceza mahkemelerinin ölüm
cezasına, veya ölünceye dek ağır hapse ve belli bir sınırı aşan hapse ilişkin
kararları da Yargıtay’ca incelenip onanmadan hiç bir hukukî sonuç doğurmazlar.
Bu durum, onların hâkim kararı ve ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyelerinin
hâkim sayılmasına hiç bir zaman engel olmaz.
Tekrarlıyalım ki bu hâkimler, bir çok kararlarıyla dâvayı
sonuçlandırmaktadırlar; sorgu hâkimlerinin yaptıkları ilk soruşturma, ceza
dâvasında gerçeğe varılması için zorunlu olduğu gibi bu hâkimler son
soruşturmanın açılmasının önlenmesine, zaman aşımı veya af dolayısıyle dâvanın
ortadan kaldırılmasına karar vererek dâvayı sonuçlandırma yetkisine de
sahiptirler. Verdikleri bu türlü kararlar, son soruşturma sonunda verilen
kararlar oranında kesin hüküm değerini kazanmaz ise de, bu kararların Dâvaya
son verdikleri ve belli bir ölçüde kesin hüküm değerini taşıdıkları da, bir
gerçektir; sorgu hâkimi dahi belli sonuçlara varmak üzere işlemler yapan, yasa
ve öbür hukuk kurallarını tıpkı son soruşturma yapan hâkim gibi uygulayan ve
dâvanın esasına karar verebilecek mahkemece işin ele alınmasına engel olup
dâvayı sonuçlandıran kararlar veren bir hâkim olması dolayısıyla, onun dahi
dâvanın sonuçlandırılması için uygulayacağı usule veya esasa ilişkin hükümlerin
Anayasa’ya aykırılığını Anayasa Mahkemesine incelettirme yetkisi olmalıdır.
Öğreti alanında, ileri sürüldüğüne göre, son soruşturma açılmaması
kararları, uyuşmazlığı dolayısıyla sonuçlandırır, sorgu hâkimi, eylemin suç
olmaması nedeniyle talepnamenin reddine veya son soruşturmanın açılmamasına
karar verdiğinde, bu kararlar işin esasını doğrudan doğruya çözdükleri için
taraflar bakımından kesinleşince, kesin hüküm niteliğini alırlar (Nurullah
Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Baskı, Sermet Matbaası, İstanbul 1964
No: 146/4 No: 454/II, 455/1), son soruşturmanın açılmaması kararıyla kamu
dâvası ortadan kalkar, bu karar ancak “izafi kesin hüküm” etkisini doğurur,
bundan dolayı, kararın kesinleşmesinden sonra “dâva, ancak yeni vakıaların veya
yeni delillerin meydana çıkması halinde açılabilir” (Ceza Yargılama Usulü Ka.
204) (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1964 No: 124).
Son soruşturmanın açılmaması ve dâvanın ortadan kaldırılması gibi
kamu dâvasını sona erdiren kararları dahi verebilen bir hâkimin, açılmış dâva
üzerine bir sonuca varmak amacıyla o davayı incelemesine soruşturma denilmekle
yetinilip dâvaya bakma denilmemesi, hukukî gerçeği olduğu gibi değerlendirmek
sayılamaz. Ceza Usulü Yasasının değişik 197. maddesindeki (Sorgu hâkimi,
maznunun muhakemesinin men’ine karar verirse bu kararında fiilî veya hukukî
sebeplerden hangisine istinat ettiğini gösterir.) hükmü, sorgu hâkiminin de son
soruşturma sonunda karar verecek olan mahkeme gibi hukuk kurallarını
uygulayacağını belirttiği gibi son soruşturmanın açılması kararında sorgu
hâkiminin suçun ne olduğunu ve uygulanması gereken kanun maddesinin hangisi
olduğunu yazması ödevi de yine onun öbür hâkimler gibi hukuk hükümlerini
uygulayacağını anlatmaktadır. Yine Ceza Usulü Yasasının değişik 204. maddesindeki
(Sorgu hâkimi muhakemenin men’ine karar verip de bu karar kat’îleştikten sonra
dâva, ancak yeni vâkıaların veya yeni delillerin meydana çıkması halinde tekrar
açılabilir.) hükmü de sorgu hâkiminin son soruşturma açılmaması kararı ile ceza
dâvasının bittiğini, hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta,
bildirmektedir. Af ve zaman aşımı yüzünden dâvanın ortadan kaldırılması
kararları dahi, kuşkusuz, yine dâvayı sona erdiren nitelikte kararlardır. Şayet
sorgu hâkiminin Anayasaya aykırı gördüğü bir ceza hükmü iptal edilirse onun
vereceği karar dahi yine dâvayı sonuçlandıracaktır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, son soruşturma yapan bir hâkim
gibi hukuk kurallarını uygulayan ve yerine göre dâvayı sona erdirecek nitelikte
kararlar verebilen sorgu hâkiminin dâvaya baktığını kabul etmemek ve yalnızca
son soruşturma yapan hâkimlerin dâvaya baktıkları ilkesini benimsemek, usul
kanununun sözüne de, özüne de uygun değildir.
IX- Bir an için Anayasanın 151. maddesindeki (dâvaya bakan
mahkeme) sözlerinin (dâvanın esası üzerinde karar vermek üzere dâvaya bakan
mahkeme) anlamına geldiği varsayılsa bile, Anayasadaki bu yazılış, sorgu
hâkimlerinin Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisinden yoksun bırakılması
amacıyla benimsenmiş sayılamaz; çünkü, bir kez yukarıki bentlerde açıklanan
hazırlık çalışmalarından hiç birinde söz konusu yetkinin yalnızca dâvanın
esasına hükmedebilecek hâkimler için tanınmak istendiğini gösteren hiç bir söz
yoktur; bütün hazırlık çalışmalarında iptal dâvasının gerek dâvacılar, gerekse
süre bakımından sınırlandırılmış olmasından yurttaşlar için doğan sakıncayı
karşılamak ve iptal dâvası açma süresinin geçirilmiş olması yüzünden yürürlükte
kalmış bulunan Anayasaya aykırı hükmün yürürlükten kaldırılmasını sağlamak için
yurttaşa defi veya itiraz yolunu açmak düşüncesi ortaya atılmış ve bunun için
(Dâvaya bakan mahkeme) den söz edilmiştir. Gerçekten, yurttaşın hakkının
korunmasını isteyebileceği ve yurttaşın Anayasaya aykırılık iddiasını tam bir
güven içinde ileri sürebileceği resmî bir yer düşünülünce ilk hatıra gelen yer,
esas dâvaya bakacak olan mahkemedir ve bundan dolayı 151. maddede dâvaya
bakmakta olan mahkemeden söz edilmiş olabilir, yoksa sorgu hâkimlerini maddenin
kapsamı dışında tutmak için hiç bir hukukî neden yoktur. 151. maddede, dâvada uygulanacak
hüküm sınırlandırmasının konulması da, bir defi veya bir itirazın, hukuk
bakımından, ancak dâvada uygulama yeri olabilecek bir hüküm için söz konusu
edilebilmesindendir; dâvada uygulama yeri olmayan bir hüküm için Anayasa
Mahkemesine baş vurma yetkisinin tanınması, bütün mahkemelere hem de doksan
günlük süre söz konusu edilmeden, bütün yasalar için iptal isteme yetkisinin
tanınması demek olur ki, 149 ve 150. maddelerde benimsenen ilkeye aykırı
düşerdi. Demek ki dâvaya bakan mahkemeden söz edilmesi, olsa olsa, dâva ile
uğraşan hâkimler için en uygun olan durumu anlatmak amacına dayanır, yoksa
dâvayı sonuçlandırmak üzere dâvanın ortadan kaldırılması veya son soruşturma
açılması kararları verebilecek olan sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine başvurmaktan
yoksun bırakmak ve böylece yurttaşa son soruşturmaya değin Anayasaya aykırı bir
hükmün uygulanmasına göz yummak amacına değil ……..
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü çoğunluk kararına karşıyız.
Üye
Recai SEÇKİN
|
Üye
Ziya ÖNEL
|