ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1967/16
Karar Sayısı : 1967/37
Karar Günü : 14.11.1967
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME: Çerkesköy
Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU: Memurin Muhakematı
Hakkında Kanunun tümünün Anayasa’nın 7., 14., 15., 16., 17., 32. ve 132.
maddelerine aykırı bulunduğu kanısı ile ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının
151. maddesine dayanılarak Mahkememize başvurulmuştur.
I. OLAY:
Çerkesköy’ün Kızılpınar köyü muhtarı ve dört ihtiyar kurulu
üyesinin 1593 sayılı Umumî Hıfzısıhha Kanununa muhalefetten dolayı aynı Kanunun
282. maddesine göre cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu dâvasının
Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesinde 1967/2 Esas sayısı altında yapılan duruşması
sırasında Cumhuriyet Savcısı gerek suçun nitelendirilmesinde gerekse sanıkların
kimliklerinde zühule düşüldüğünü, bunların görevlerini ihmal etmiş
bulunduklarını ve haklarında önce Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun uyarınca
bir karar verilmesi gerektiğini; ancak bu Kanunun uygulanması gerekli 1., 2.,
3., 4., 5. ve 6. maddelerinin ve aynı ruhu taşıyan öteki hükümlerinin
Anayasa’nın 7., 14., 15., 16., 17., 32. ve 132. maddelerine aykırı bulunduğunu
ileri sürmüş; Mahkeme de bu kanıya vardığından Anayasa’nın 151. ve 44. sayılı
Kanunu 27. maddeleri gereğince kararın ve evrak örneklerinin Anayasa
Mahkemesine gönderilmesine ve sonucun üç ay beklenmesine 24.4.1967 gününde
karar vermiştir.
II- İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMENİN GEREKÇESİ ÖZETİ:
Anayasa’nın 7. maddesinde: (Yargı yetkisinin Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı); 14. maddesinde: (Kişi dokunulmazlığının
ve hürriyetinin, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş
hâkim kararı olmadıkça, kayıtlanamıyacağı); 15. maddesinde: (Kanunun açıkça
gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, kamu
düzeninin gerektirdiği hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri
bulunmadıkça, kimsenin üstünün, özel kâğıtlarının ve eşyasının aranamıyacağı);
16. maddesinde: (Konuta dokunulamıyacağı; kanunun açıkça gösterdiği hallerde
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni
bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan
merciin emri bulunmadıkça konuta girilemiyeceği, arama yapılamıyacağı ve
buradaki eşyaya elkonulamıyacağı); 17. maddesinde: (Kanunun gösterdiği
hallerde, hâkim tarafından kanuna uygun olarak verilmiş bir karar olmadıkça
haberleşmenin gizliliğine dokunulamıyacağı); 32. maddesinde: (Hiç kimsenin
tabiî hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamayacağı; bir kimseyi tabiî
hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip
olağanüstü merciler kurulamıyacağı); 132. maddesinde ise: (Hâkimlerin
görevlerinde bağımsız oldukları; hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat
veremiyeceği) yazılıdır. Bu hükümler Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunla
karşılaştırılınca kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu açıkça ortaya çıkar.
Çünkü bu kanunla ilk soruşturma ve sorgu hâkiminin yetkileri tabiî
hâkiminden alınarak hâkim niteliğini taşımayan, emir ve baskılara maruz kişi ve
kurulların ellerine bırakılmıştır. Bu kişiler ve kurullarca yapılan
soruşturmalar ve verilen kararlar çoğu zaman ciddîlikten uzak bulunmaktadır.
Yargı yetkisinin idare mercilerine devri Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı
ilkesini benimseyen hükümleri ile de bağdaşamaz. Anayasa Mahkemesi, 7188 sayılı
Kanundaki mahkeme başkâtiplerine, mecburî durumlarda, istisnaî olarak sorgu
hâkimlerine vekâlet etme yetkisini veren hükmü ve Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanunun, idarecileri tutuklama yetkisi ile donatan 16. maddesini iptal
etmiştir. Bu iki kararın gerekçeleri Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun o
zaman Anayasa Mahkemesine usulünce intikal etmemiş öteki maddeleri için de
geçerlidir.
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun, mahkemenin elindeki dâva
dolayısiyle uygulama durumunda bulunduğu 1., 2., 3., 4., 5., 6., 13. ve 14.
maddeleri ve o maddelerle ilişkisi bakımından tümü bu nedenlerle Anayasa’ya
aykırıdır.
III- İTİRAZ KONUSU OLAN VE İNCELEME KAPSAMINA GİREN HÜKÜMLER:
Mahkemece, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün
Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülmekte ise de aşağıda görüleceği üzere Anayasa
Mahkemesi incelemeyi bu kanunun ancak 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14.
maddelerine hasretmiş bulunduğundan burada yalnızca o hükümlere yer
verilmiştir:
(Madde: 1- Memurinin vazifei memuriyetlerinden münbais veya
vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hâdis olan cürümlerinden dolayı icrayı
muhakemeleri şeraiti atiye dairesinde mehakimi adliyeye aittir.)
(Madde: 2- Memurinden birinin vazifei memuriyetinden dolayı veya
ifayı vazife esnasında bir cürmü ika eylediği gerek doğrudan doğruya ve gerek
bir şikâyet ve ihbar ve iddia üzerine anlaşıldıkta o memur, memurini
merkeziyeden ise evvelemirde mensup olduğu nezaret veya daire ve memurini vilâyetten
ise vali, mütasarrıf ve kaymakam veya merbut ulunduğu şubei idare âmiri
tarafından Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfikan bizzat veya bilvasıta
hakkında tahkikatı iptidaiye icra edilir ve evrakı tahkikiye zirine tahkikatı
vakıanın hülâsasını ve netayicini havi fezlekesi yazılarak bunun ziri daha
tahkikatı icra eden zat tarafından imza veya tahtim olunur.)
(Madde: 3- Tahkikatı iptidaiye evrakı mevaddı atiyede beyan olunan
usul veçhile ait olduğu meclise tevdi olunur. Ve bu meclisin memurinden olan âzaları
içtima ederek suveri âtiye veçhile tetkikatı idariyede bulunurlar. Ancak
tahkikatı iptidaiye fezlekesini tanzim ve imza eden daire âmiri bu heyetlerde
âza sıfatiyle hazır bulunamaz ve alelumum esnayı tetkikte memuru mes’ulün
mensup olduğu nezaret veya idare canibinden izahat alınmak üzere ya daire âmiri
veya izam eyliyeceği memur celp ve davet olunabilir.)
(Madde: 4- Kazalarda kaza kaymakamı ile şuabatı idarei kaza
rüesayı memurininden ve meclisi idarei kaza âzasından maada bilcümle memurin ve
müstahdemin ile nahiye müdür ve müstahdemini hakkındaki evrakı tahkikiye, kaza
meclisi idaresine ve sancaklarda mutasarrıf ile şuabatı idarei liva rüesayı
memurininden ve meclisi idarei liva âzasından maada bilûmim memurin ve
müstahdemini liva ve mülhak kazalar kaymakamlariyle şuabatı idarei kaza rüesayı
memurini ve meclisi idarei kaza âzası hakkındaki evrakı tahkikiye, meclisi
idarei livaşa ve vilâyet merkezlerinde vali ile bairadei seniye mensup memurini
merkeziyei vilâyetten ve meclisi idarei vilâyet âzasından maada bilcümle
memurini merkeziyei vilâyet ve mülhak liva mutasarrıflariyle şuabatı idarei
liva rüesayı memurini ve mecalisi idarei liva âzası ve merkezi vilâyete mülhak
kazalar kaymakamlariyle şuabatı idarei kaza rüesayı memurini ve mecalisi idarei
kaza âzası hakkındaki evrakı tahkikiye, meclisi idarei vilâyete ve bir
vilâyetin bairadei seniye mensup memurini merzesiyesiyle meclis idaresi âzası
hakkındaki evrakı tahkikiye dahi, Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesine tevdi
edilerek işbu meclislerce mevadı âtiye veçhile memuru maznunun lüzum veya men’i
muhakemesine karar verilir.)
(Madde: 5- Tahkikatı iptidaiye evrakı beyan olunan meclislerden
birine geldikte bir hafta zarfında tetkikata mübaşeret olunarak tetkikatı
mükemmele icra ve icap edenlerden tahriren yahut şifahen izahatı lazime
ahzedilerek memuru maznunun tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülür ise
lüzumu muhakemesi esbabını mübeyyin bir mazbata tanzim edilip memuru maznuna
tebliğ edilir. Memuru maznun işbu mazbata aleyhine tebliğ tarihinden itibaren
beş gün zarfında itiraz edebilir. Müddeti itirazın hitamında veyahut
indelitiraz derecei saniyede icra kılınacak tetkikat neticesinde mezkur mazbata
tasdik edildiği takdirde müstantik kararnamesi mahiyetinde olan işbu mazbata ve
evrakı tahkikiye cünhalarda doğrudan doğruya mahkemeye ve cinayetlerde heyeti
ithamiyeye sevk olunmak üzere ait olduğu mahkemei adliye müddeiumumisine tevdi
olunur. Memuru mumalialeyhin tahtı muhakemeye alınmasına luzum görülmez ise
esbabının beyaniyle men'i muhakemesi hakkında bir mazbata yapılıp memuru
mumaialeyhin mensup olduğu daire reisine ve var ise müddei şahsiye tebliğ
edilir. İdare Reisi ve müddei şahsi işbu mazbata aleyhine tarihi tebliğinden
itibaren beş gün zarfında itiraz edebilirler. Bunlar tarafından itiraz vuku
bulsun bulmasın men'i muhakeme kararları herhalde mafevki meclise sevk olunur
ve oraca badettetkik mazbatai mezkure tasdik olunursa bir sureti musaddakası
memuru mumaileyhe verilir.)
(Madde: 6- Tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men'i
muhakemeye ait muamelatta işbu kanunda musarrah olmıyan hususatta usulü
muhakematı cezaiye ahkamına tevfikan hareket olunur. Bir meclisin kararı
aleyhindeki itiraz mafevki mecliste ve bir vilayet meclisi idaresinin
kararlarına vuku bulacak itirazat dahi Şurayı Devlet mülkiye dairesinde tetkik
edilir. Ancak mutasarrıflar ve kaymakamlar hakkında mecalisi idarece ittihaz
olunacak bu kabil mukarrerat itiraz vukubulsun bulmasın herhalde Şurayı Devlet
mülkiye dairesinde tetkik olunur.)
(Madde: 7- Lüzumu muhakemesine karar verilen memurin bu kararı ita
eden meclisi idarenin bulunduğu mahaldeki mahkemei adliyede muhakeme olunur. Şu
kadar ki bir kaza meclisi idaresince lüzumu muhakemesine karar verilen bir
memurun cürmü cinayet nev'inden ise muhakemesi merbut bulunduğu livada cinayet
davasını rü'yet eden mahkemeye aittir. Vilayet merkezlerinin ba iradei seniye
mansup memurini ile mecalisi idaresi azasından Şurayı Devlet mülkiye Dairesince
lüzumu muhakemelerine karar verilen memurların icrayı muhakemeleri daireyi
mezkurece lüzumu muhakeme kararında tayin ve tasrih edilecek en yakın vilayet
merkezi mehakimi adliyesine aittir.)
(Madde: 13- Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerden
dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek üzere evrakı
ve lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar
tarafından memurin hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur.)
(Madde: 14- Bir memurun lüzumu muhakemesine karar verildikte
mahkemeye sevkini mucip olan cürüm neden ibaretse yalnız o husustan dolayı
muhakemesi lazımgelip esnayı muhakemede diğer bazı ceraimi de ika eylemiş
olduğu veyahut diğer bazı memurların da o cürümde dahlü iştirakleri olduğu
anlaşıldığı takdirde devairi aidesine malumat ita olunur. Devairi mezkurece
dahi bu kanuna tevfikan tahkikat icra ve ikmali lazımgelir.)
IV- MAHKEMENİN DAYANDIĞI ANAYASA HÜKÜMLERİ:
Mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı Anayasa maddelerinin konu
ile ilgili hükümleri şöyledir:
(Madde: 7- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılır.)
(Madde: 14- …………………
Kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça gösterdiği
hallerde, usulüne göre verilmiş, hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz.
……………………………..)
(Madde: 15- Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz. Adlî
kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır.
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; kamu düzeninin gerektirdiği hallerde de, kanunla yetkili
kılınan merciin emri bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası
aranamaz."
(Madde: 16- Konuta dokunulamaz.
Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca
bulunan hallerde de, kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça, konuta
girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz."
(Madde: 17- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanunun gösterdiği hallerde,
hâkim tarafından kanuna uygun olarak verilmiş bir karar olmadıkça, bu gizliliğe
dokunulamaz.)
(Madde: 32- Hiç kimse, tabiî hâkiminden başka bir merci önüne
çıkarılamaz.
Bir kimseyi tabiî hakiminden başka bir merci önüne çıkarma
sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.)
(Madde: 132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya,
kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiç bir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
…………………..)
V- İLK İNCELEME:
Başkan İbrahim Senil, Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye İhsan
Keçecioğlu, Salim Başol, Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen,
Fazıl Uluocak, Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Halit
Zarbun, Ziya Önel ve Muhittin Gürün’den kurulu Anayasa Mahkemesi 11.5.1967
gününde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca ilk incelemeyi
yaparak aşağıda yazılı sorunları karara bağlamıştır.
1- Ortada Mahkemenin bakmakta olduğu bir dâvanın bulunup
bulunmadığı sorunu:
İlk incelemenin başında Üyelerden Avni Givda, Halit Zarbun, Ziya
Önel ve Muhittin Gürün (Anayasanın 151. ve 22.4.1962 günlü ve 44 sayılı kanunun
27. maddelerine göre mahkemenin ancak bakmakta olduğu bir dâva dolayısiyle
Anayasa Mahkemesine başvurabileceğini; bir dâvanın var sayılması için de onun
kanunlara uygun olarak açılmış ve mahkemenin yetkisi içine girmekte bulunmuş
olmasının gerektiğini; olayda ise Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun yetkili
kıldığı mercilerden son tahkikatın açılması kararı alınmadan bu kanuna tabi kimselerin
memurluk görevleri sırasında ve o görevin yerine getirilmesi vesilesiyle
işledikleri eylemlerden dolayı Cumhuriyet Savcısının doğrudan doğruya
kovuşturma yaparak ii Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesine getirdiğini; Cumhuriyet
Savcısı buna yetkili olmadığı gibi Mahkemenin de olayı bir dava imişçesine
benimsemeğe yetkili bulunmadığını: Ortada bir dava değil sadece fiili bir el
koyma işleminin bulunduğunu ve şu duruma göre mahkemenin varsayılamayacak bir
dâva vesilesiyle Anayasa mahkemesine başvuramayacağını; itirazın bu yönden
reddi gerektiğini) ileri sürmüşlerdir.
Gerçi Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesine göre
memurların memurluk görevinden doğan veya memurluk görevinin yerine getirilmesi
sırasında işlenen suçlarından dolayı bu kanun hükümleri uyarınca lüzumu
muhakeme kararı alınmadan ve karar Cumhuriyet Savcısına gelmeden savcılar,
memur hakkında doğrudan doğruya kovuşturma yapamazlar. Bununla birlikte olayda,
Cumhuriyet Savcısınca açılmış ve mahkemece görülmekte bulunmuş bir dâva vardır.
Dâvanın yanlış açılması onun yok sayılmasını gerekli kılmaz. Mahkemece aksine
karar verilinceye kadar işin dâva niteliğini koruyacağı şüphesizdir. Şu nedenle
çoğunluk yukarıda açıklanan görüşü benimsememiş ve bakılmakta bulunan bir
dâvanın var olduğuna ve mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili
bulunduğuna üyelerden Avni Givda, Halit Zarbun, Ziya Önel ve Muhittin Gürün’ün
karşı oylarıyla ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
2- İtirazın kapsamı:
Bundan sonra itirazın kapsamı görüşme konusu edilmiştir. Mahkeme,
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün, Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri
sürmekte ve böylece kanunun bütün hükümlerinin incelenmesini istemiş
olmaktadır. Anayasanın 151. ve 44 sayılı kanunun 27. maddelerine göre bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesine getirebileceği hükümler ancak bakmakta bulunduğu
dâvada uygulanacak olanlardır. Öyle olunca itirazın kapsamını kanunlara uygun
bir şekilde çizebilmek için mahkemenin söz konusu dâvada memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanunun hangi maddelerini uygulayacak durumda bulunduğunu araştırmak
ve belli etmek gerekir.
Olayda köy muhtarı ve ihtiyar kurulu üyesi iken muhtarlık ve
üyelik görevleriyle ilgili suç işleyen kimseler söz konusudur. Bu kimseler
memur sayıldıkları için Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanuna tabidirler. Şu
duruma göre mahkemenin önce kanunun 1. maddesini gözönüne alması, bir başka
deyimle uygulaması gerekecektir.
Bu maddede “Memurların memurluk görevlerinden doğan veya görevin
yerine getirilmesi sırasında işlenen suçlardan dolayı yargılamalarının
aşağıdaki koşullar altında adliye mahkemelerine ait bulunduğu” yazılıdır. Ondan
sonra mahkeme sanıklar hakkında 1. maddenin göndermede bulunduğu koşulların
yerine getirip getirilmediğini araştırmak durumundadır. Çünkü kanunun 13. maddesi
bir memur hakkında lüzumu muhakeme kararı verilmedikçe ve lüzumu muhakeme
mazbatası savcıya gönderilmedikçe savcının o memur hakkında doğrudan doğruya
kovuşturma yapmasını yasaklamaktadır. Lüzumu, muhakeme kararına kadar uzanan
evreler ise kanunun 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. maddelerinde yer almıştır. 2.
maddede memur hakkında soruşturma yapacak merci, 3. maddede soruşturma evrakına
hangi kurulun el koyacağı, 5. maddede men’i muhakeme ve lüzumu muhakeme
kararlarının ne yolda verileceği, 6. maddede kararlar aleyhindeki itiraz yolu,
7. maddede dâvaya bakacak mahkeme açıklanmakta; 13. madde, yukarıda
belirtildiği üzere, savcının doğrudan doğruya kovuşturma yapamayacağı ilkesini;
14. madde ise memur hakkında hangi suç yüzünden lüzumu muhakeme kararı verilmişse
ancak o husustan dolayı yargılanabileceği kuralını koymaktadır. Yukarıdan beri
sayılan hükümlerin konu ve kapsamları, mahkemenin bakmakta olduğu dâva vesilesiyle
bunları gözönüne almak ve uygulamak durumunda bulunduğu görüşüne tartışmaya ve
uzun açıklamalara yer bırakmaksızın dayanaklık edecek bir niteliktedir.
Öte yandan kanunun 8. maddesi, suç işleyen valiler, 9. maddesi
elçiler, 10. maddesi, “irade” ile atanan memurlar, 11. maddesi, Bakanlık
müsteşarları hakkında uygulanacak işlemleri göstermekte; 12. maddede ise işten
el çektirme hükmü yer almaktadır. Kanunun 15. maddesinde, suç ortağı memurların
çeşitli sınıflardan olması durumu öngörülmüştür. 16. madde, Anayasa
Mahkemesinin 19.10.1963 günlü ve 11535 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
20.9.1963 günlü ve 1963/59-225 sayılı karariyle iptal edilmiş bulunmaktadır.
17. madde “elviyei gayrimülhaka” memurlarına ilişkindir. 18. madde, memur
dâvalarının öteki dâvaların önüne alınmasını öngörmüştür. 19. madde yürürlük
günü, 20. madde kaldırılan hükümler, 21. madde kanunu yürütme görevi
hakkındadır. Bütün bunların mahkemenin bakmakta olduğu dâvada uygulama yeri
bulunmadığı ve şu duruma göre de mahkemenin kanunun tümünün Anayasa’ya
aykırılığını ileri sürmeye yetkili olmadığı meydandadır. Böyle olunca
incelemenin, yukarıda açıklandığı üzere, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun
1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerine hasredilmesi gerekir.
Üyelerden Recai Seçkin Kanunun tümünün incelenmesi gerektiği görüşünde
bulunmuştur.
Öte yandan Başkan İbrahim Senil, Üyelerden Fazlı Öztan, Avni
Givda, İhsan Ecemiş ve Muhittin Gürün Mahkemenin bakmakta olduğu dâvada kanunun
13. maddesini uygulama durumunda bulunduğu, ondan önceki hükümlerin ancak işin
mahkemeye gelmesinden evvel, mahkeme dışındaki yetkililerce uygulanabileceği,
14. maddenin ise, olayda uygulama yeri bulunmadığı ve bu nedenle de incelemenin
tek maddeye hasredilmesi gerektiği görüşünü savunmuşlardır. Yukarıda da
açıklandığı üzere uygulama bakımından 13. maddeyi tek başına ele almak mümkün
değildir. 13. madde, ancak bu maddede söz konusu lüzumu muhakeme kararına
varılırken geçilmesi zorunlu bütün evreler ve dolayısiyle de bu evrelere
ilişkin hükümler yani 1., 2., 3., 4., 5. ve 6. maddelerle birlikte ele
alınabilir. Yetkili mahkemesi gösteren 7. madde ile mahkemenin lüzumu muhakeme
kararı dışında kalan suçlara bakamaması kuralını koyan 14. maddenin ise, böyle
bir dâvada mahkemenin uygulayacağı hükümler arasında yer alacağında hiç şüphe
yoktur. Öte yandan 13. madde, metni ve kapsamı dolayısiyle, Anayasa’ya aykırılık
bakımından tek başına incelemeye elverişli bir madde de değildir. Doğru ve
kesin bir sonuca varılabilmesi için öteki ilgili hükümlerle bir arada ele
alınması gerekir. Bu bakımdan çoğunluk incelemenin tek maddeye hasredilmesi
yolundaki görüşü benimsememiş ve kanunun 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14.
maddelerinin Anayasa’ya aykırılık bakımından incelenmesi gerektiğine yukarıda
adları yazılı Başkanın ve üyelerin ve kanunun tümünün inceleme konusu yapılması
gerektiğini ileri süren Recai Seçkin’in karşı oylarıyla ve oyçokluğu ile karar
verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ:
İtirazın esasına ilişkin rapor, Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesinin
28.4.1967 günlü ve 1967/2 sayılı yazısına bağlı olarak gelen kâğıtlar,
Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen hükümler, Anayasa’nın konuya ilişkin
maddeleri ve bunlarla ilgili gerekçe ve Meclis görüşme tutanakları okunduktan
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
1- İnceleme konusu hükümlere karşı yapılmış itirazların daha
önce reddedilmiş bulunması durumu:
Kanunun 13. maddesi daha önce Kulp Asliye Ceza Mahkemesinin,
Anayasa Mahkemesinde 1965/18 Esas sayısını alan itirazı dolayısiyle incelenmiş
ve Anayasa’ya aykırı bulunmadığı sonucuna varılarak itirazın reddine 11.1.1965
gününde 1965/53 sayı ile karar verilmişti. (29.3.1966 günlü ve 12263 günlü
Resmî Gazete).
Son defa ise yine aynı kanunun 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 13 ve
14. maddeleri Erdemli Asliye Ceza Mahkemesinin, Anayasa Mahkemesinde 1967/14
Esas sayısını alan itirazı dolayısiyle incelenmiş ve bunların Anayasa’ya aykırı
olmadıkları sonucuna varılarak itirazın reddine 14.11.1967 gününde 1967/36 sayı
ile karar verilmiştir.
Görüşmelerin başında üyelerden Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün
daha önce karara bağlanan maddelerin, Anayasa Mahkemesi kararlarının
kesinliğini ve bağlayıcılığını belirten Anayasa hükmü karşısında, yeniden
inceleme ve karar konusu olamayacağını ileri sürmüşlerdir.
Anayasanın 152. maddesi uyarınca Anayasa mahkemesinin iptal
kararları karar tarihinde, ve eğer ayrıca yürürlük günü belirtilmişse o günde
iptal eylediği mevzuatı yürürlükten kaldırır. Yürürlükte bulunmayan bir
kanunun, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyeceğine göre böylece çözümlenmiş
konuların bir daha mahkemeye gelmesi düşünülemez. Dâvanın veya itirazın reddi
ile sonuçlanan kararların birincilerden farklı nitelikte olduğu meydandadır.
Bunlara konu olan hükümler yürürlükte kalmış ve kararlar belirli durumlara ve
koşullara dayanmakta bulunmuştur. Durumların ve koşulların değişmesi halinde
sonucun da değişik olması gerekir. Böyle bir değişmenin bulunup bulunmadığı ise
ancak inceleme sonunda anlaşılabilir. Kaldı ki incelenecek olan eski dâva ve
itiraz değil, yeni bir dâva veya itirazdır. Aksini düşünmek; bir kısım
hükümlere dokunulmazlık tanımak, bu hükümler hakkında yargı mercilerinin
yetkilerini kullanmalarını önlemek, hukukî görüşleri dondurup ebedileştirmek
olur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın böyle bir ereği bulunduğu düşüncesini
destekliyecek, doyurucu bir kanıtın ileri sürülmesi mümkün değildir.
Şu duruma göre Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 1., 2., 3.,
4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerine yöneltilmiş itirazların evvelce
reddedilmiş bulunmasının aynı hükümlerin bu itiraz dolayısiyle yeniden
incelenmesine engellik edemeyeceğine Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün’ün karşı
oylarıyla ve oyçokluğu ile karar verildikten sonra maddelerin görüşülmesine
başlandı.
2. İnceleme Düzeni:
Anayasa’ya aykırılık sorununun isabetle çözümlenebilmesi için
inceleme kapsamına giren maddelerin önce bir bütün olarak, sonra da tek tek ele
alınması yerinde olacaktır.
A- Maddelerin bir bütün olarak ele alınması:
Bilindiği üzere Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun en başta
memurların memurluk görevinden doğan veya memurluk görevini yerine getirme
sırasında işlenen suçların, mahkemeye intikal etmeden önceki evrede
kovuşturulması usulünü düzenleyen bir kanundur. Kanunun işin mahkemeye
gelmesinden sonraki evresini ilgilendiren ancak birkaç maddesi vardır; (14.,
15., 18. maddeler gibi) ve bunlar da ayrıntı niteliğinde hükümlerdir.
Kanun, memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine
getirilmesi sırasında suç işleyen memur hakkında cumhuriyet Savcılarının
doğrudan doğruya kovuşturma yapamayacağı ilkesini koymuştur. Cumhuriyet
Savcısının böyle bir suç dolayısiyle kamu dâvası açabilmesi için memur hakkında
yine bir memur tarafından soruşturma yapılması, memurlardan meydana gelmiş
kurulca lüzumu muhakeme kararı verilmesi ve kararın kesinleşmesi gerekmektedir.
Bir suçun mahkemeye gelmesinden önceki evre, genel olarak hazırlık
ve ilk soruşturma işlemlerini kapsar. İnceleme konusu kanunda bu işlemler
birleştirilmiş ve adına eski deyimle “tahkikatı iptidaiye” denilmiştir. Memurin
Muhakematı Hakkındaki kanunun koyduğu usulün adli usuldekinden asıl değişik
yönü ilk soruşturmayı yapanla soruşturma sonucunu karara bağlayan mercilerin
ayrı ayrı oluşudur.
Memur suçlarından dolayı yapılacak ilk soruşturmanın idare
mercilerine bırakılmasında Anayasaya aykırılık olup olmadığının araştırılması
için önce ilk soruşturmanın niteliği üzerinde durulması ve Memurun Muhakematı
Hakkındaki Kanunla düzenlenen usulün yargı yetkisine müdahale teşkil edip
etmediğinin incelenmesi gerekir. Yargı yetkisinin ne olduğu konusunda ceza
usulü hükümlerine ve nazariyatına gidilmesinin yeri yoktur. Çünkü Anayasamız
kendi bakımından bu sorunu çözümlemiş ve 7. maddesinde “yargı yetkisi, Türk
Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” demek suretiyle mahkemelerin
gördüğü işler dışında yargı yetkisi kavramının yeri olmadığına işaret etmiştir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uyarınca ilk soruşturma sorgu hâkimliklerince
yapılmaktadır. Sorgu hâkimliklerinin mahkeme niteliğinde olmadığı ise Anayasa
Mahkemesinin içtihadı ile de desteklenen bir vakıadır. (Konu üzerindeki
kararlardan biri: 967/4-5 sayılı ve 7.2.1967 günlü karar.) Böylece ilk
soruşturmanın yargı yetkisinin tekeline giren bir işlem olmadığı kendini
göstermektedir.
Öte yandan ilk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını ve karara
bağlanmasını zorunlu kılan bir Anayasa hükmü yoktur. Anayasa herhangi bir
konuda buyurucu yahut yasaklayıcı bir ilke getirmemişse bunun düzenlenmesini
kanun koyucunun takdirine bırakmış demektir. Öyle ise inceleme konusu kanunun
memur suçlarının soruşturulmasında hâkim olmayan kimselere yetki tanımış
bulunması Anayasanın verdiği takdir hakkının Anayasayı aykırı düşmeyen bir
şekilde kullanılmasından başka bir nitelik taşımaz.
İlk soruşturma sırasında görülmesi yalnızca hâkimlerin yetkileri
içinde bulunan işler çıkamaz mı? Elbette ki çıkar. Kişi dokunulmazlığını
(Anayasa: madde- 14), özel hayatın gizliliğini (madde- 15), konut
dokunulmazlığını (madde- 16), haberleşme hürriyetini (madde- 17), ilgilendiren
işlemlerde bulunulması gerekebilir. Ancak Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunda
bu konularda idare mercilerine açıkça bir hâkim gibi karar alma yetkisi tanıyan
hiçbir hüküm (16. madde dışında) yoktur. Kimi durumlarda idare kurullarını
tutuklama kararı vermeğe ve en büyük mülkiye memurları ile bakanları bu
kararları onaylamağa yetkili kılan 16. madde ise Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiştir. (19.10.1963 günlü ve 11535 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
1963/59-225 sayılı ve 20.9.1963 günlü karar.)
Kanunda bu yetkiyi dolaylı ve üstü kapalı olarak veren hükümler
yer almış mıdır? Almamıştır. Esasen kanunda izleyen yol buna elverişli
değildir. Çünkü hâkimlere özgü bir yetkinin idare mercilerine devri söz konusu
olunca bu imkânı kanun yapıcı dolaylı olarak değil doğrudan doğruya ve açık
hükümle sağlama yoluna gitmiştir. 16. madde bu tutumun bir örneğidir. Ancak ilk
bakışta böyle bir sanıyı uyandırması ihtimali olan fakat üzerinde bir az
durulunca kavramı ve kapsamları koluyla açıklanabilen birkaç hükmü ileri sürmek
mümkündür. Bunlar da “Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfikan …. tahkikatı
iptidaiye icra edileceği” (madde- 2); “lüzumu muhakeme mazbatasının müstantik
kararnamesi mahiyetinde olduğu” (madde- 5); ve “tahkikatı iptidaiye icrasında
ve lüzum veya men’i muhakemeye ait muamelâtta işbu kanunda musarrah olmayan
hususatta Usulü Muhakematı Cezaiye ahkâmına tevfiki hareket olunacağı” (madde-
6) yolundaki ifadelerdir.
Lüzumu muhakeme mazbatası’nın sorgu hâkimi kararı niteliğinde
olması durumu açık hükümle ayrıca yetki verilmedikçe bu mazbatayı hazırlayan
mercilerin sorgu hâkiminin bütün yetkilerine sahip bulunacağı sonucunu
doğuramaz. Yapılan işe ilk soruşturma adını takan ve bu iş sırasında Ceza
Muhakemeleri Usulüne uyulacağını açıklayan hükümler ise, Anayasanın buyurucu
ilkeleri bir yanda dururken, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturma
sırasında yapılması öngördüğü her işlemin idare mercilerince doğrudan doğruya
yürütülmesine cevaz verildiği yolundaki bir yoruma dayanabilir nitelikte
değildir. Soruşturma sırasında Anayasanın yalnızca hâkimlere tanıdığı yetkilere
ilişkin bir işlem söz konusu olursa idare mercileri elbette ki gerekli
kararları hâkimlerden alacaklardır. Arada sırada tersine uygulamalar yer
almışsa bu, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun değil ancak uygulamaların
Anayasa’ya aykırılığını gösterir ve Anayasa denetlemesi bakımından o kanun
hükümlerinin değerlendirilmesinde böyle yanlış bir tutumun hiçbir etkisi olmaz.
Burada 7188 sayılı kanunun 1. maddesindeki başkâtiplere sorgu
hâkimlerine vekâlet etme yetkisini tanıyan hükmün Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiş olmasına, (31.12.1965 günlü ve 12191 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan
1963/100-1965/48 sayılı ve 28.9.1965 günlü karar), başkâtiplerle Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunun yetkili kıldığı kimseler arasında Çerkesköy
Asliye Ceza Mahkemesince benzerlik görülmesi dolayısiyle biraz değinmek
gerekecektir. 7188 sayılı kanun başkâtiplere sorgu hâkimi vekilliğini vermekle
bunları sorgu hâkimlerinin bütün yetkileriyle donatmış olmakta idi. Böylece
hâkim olmayan bir kimsenin yalnız hâkimlere özgü yetkileri kullanmasına yol
açılmış bulunuyordu Hükmün iptal edilmesi bu yüzdendir. Oysa, yukarıda belirtildiği
üzere, memurlar hakkında ilk soruşturma yapan mercilere kanunla böyle bir yetki
tanımış değildir. 16. maddenin iptali üzerinde de yukarıda değinildiği için,
ayrıca durulmayacaktır. Görülüyor ki Anayasa Mahkemesinin 1963/59-225 ve
1963/100-1965/48 sayılı kararlarındaki gerekçelerin inceleme konusu hükümler
için uyarlı ve geçerli bir yönü yoktur.
Tabiî hâkim sorununa gelince: Anayasa bir kimseyi tabiî hâkiminden
başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağan
üstü merciler kurulmasını yasaklamaktadır. (Madde- 32) Memur hakkında ilk
soruşturma yapan ve bunun sonucunu karara bağlayan mercilerin yargı yetkisi
yoktur; gördükleri iş de yargı yetkisine girmemektedir. Esasen kanun,
memurların yargılamalarını açık bir hükümle (Madde- 1) adliye mahkemelerine
yani tabiî hâkime bırakmıştır. Öte yandan memurin muhakematı usulünde öngörülen
merciler hâkim niteliğinde ve yetkisinde bulunmadığı için, bunların bağımsız
olmayışları Anayasanın 132. maddesi ile de çelişme teşkil edemeyecektir.
İtiraz eden mahkeme, değinmemiş olmakla birlikte suçlu memurlar
hakkındaki soruşturmanın ayrı bir usule bağlanmasının kanunlar önünde eşitlik
ilkesi ile bağdaşıp bağdaşmadığının da üzerinde durulması yerinde olur.
Bilindiği gibi kanun önünde eşitlik ilkesi, bir temel kural olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının temel hak ve ödevleri açıklayan 2. kısmının
başlarında, 12. maddede yer almıştır. Tarih boyunca toplum hayatlarında çok
ağır basan etkenlerden olmaları dolayısiyle dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din ve mezhep ayrımlarının eşitsizliğe yol açamayacağı burada
belirtilmektedir. Kişilere, ailelere, zümrelere, sınıflara imtiyaz tanınması
ise ayni maddenin 2. fıkrası ile yasaklanmıştır.
Görülüyor ki Anayasanın mutlak olarak yasakladığı yurttaşların
kanun karşısında dillerine, ırklarına, cinsiyetlerine, siyasî düşüncelerine,
felsefî inançlarına, dinlerine ve mezheplerine göre farklı muamele
görmeleridir. Bunların dışında kanun önünde eşitlik ancak niteliklerde
benzerlik ve yasaların getirdiği kurallara uyarlık oranında söz konusu
olabilir. Söz gelimi bir kimsenin, zenci olduğu için hekimlik etmesi
engellenemez; Ama ancak Tıp Fakültelerini bitirenlere hekimlik ettirilir. Bir
kimsenin, dinsizdir diye, Üniversiteye alınmaması düşünülemez. Fakat liseyi
bitiremeyenler Üniversiteye kabul edilmez. Herkes Avukatlık yapamaz. Veya memur
olamaz. Bu örnekleri arttırmak ve çeşitlendirmek mümkündür. Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanun memurlara ilişkin bir kanundur. Sırf memurlar hakkında
uygulanan kanunlarla memur olmayanların bir eşitlik ilişkisi düşünülemez.
Öte yandan inceleme konusu kanun, memurların, bir zümre bir sınıf
olarak imtiyaz tanımakta değildir. Kanunun sağladığı, bir çeşit teminattır. Bu
da kamu hizmetinin iyi işlemesi için düşünülmüş, düzenlenmiştir. Memur, gördüğü
hizmet yüzünden sık sık isnat ve iftiralara uğrayabilir. Kendisine memuriyetle
ilgili suç isnat edilen her memurun hemen adliyeye sevkedilmesi hem memurları
tedirgin ederek hizmeti aksatır hem de hizmetin yürütülüşü üzerinde bir takım
haksız şüphelere yol açabilir. Bu çeşit iddiaların önce kamu hizmetinin
gereklerini ve memurluk pisikolojisini iyi bilen kimselerin süzgecinden
geçirilmesi ve ortada kovuşturmaya değer bir eylem kalırsa o zaman işin
mahkemenin eline bırakılması, kamu hizmetinin yararına bir tedbirdir ve kanunun
sağladığı da budur. Öte yandan, mahkemenin gerekçesinde işaret olunduğu üzere,
uygulamalarda yetersizlikler görülüyorsa, böyle bir durum konunun Anayasaya
aykırılı iddiasına desteklik edemez. Çünkü bu, nedenleri ve giderilmesi yolları
büsbütün ayrı olan bir haldir.
Yukarıdan beri açıklananlardan anlaşılacağı üzere söz konusu
hükümlerin bir bütün olarak incelenişi ortada Anayasa’ya herhangi bir aykırılık
bulunmadığı sonucunu vermektedir. Aşağıda her maddede ayrıca belirtileceği
üzere kimi üyeler bu görüşe katılmamışlardır.
B- Maddelerin tek tek ele alınması:
İncelemenin bundan önceki evresinde sırası geldikçe kimi maddelere
ayrıca değinilmiş olduğundan ve maddelerin tümünü kapsayan gerekçe maddelerin
her biri için de değer ve hüküm taşıdığından bunlar tek tek ele alınırken
üzerlerinde uzunca durulmasına yer kalmayacaktır.
a) 1. Madde: Bu madde memurların görevlerinden doğan veya
görev sırasında işlenen suçlardan dolayı adliye mahkemelerince yargılanmaları
ilkesini koymakta; ancak "şeraiti atiye dairesinde" demek suretiyle
aşağıdaki hükümlere gönderme yapmaktadır, Gönderme yapılan koşullar, görüleceği
üzere, Anayasa'ya aykırı olmadığından ve memur suçlarının yargılanması da
adliye mahkemelerine bırakılmış bulunduğundan maddede Anayasa'ya aykırılık
yoktur. İtirazın 1. maddeye yönelen bölümünün reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu,
Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
b) 2. Madde : Bu maddeye göre sanık memur hakkında merkez veya il
memuru olduğuna göre bakanlık, daire, vali, kaymakam veya idare şubesi amirince
doğrudan doğruya veya vasıtalı olarak Usulü Muhakematı Cezaiye Kanunu uyarınca
ilk soruşturma yapılacak; soruşturma sonucu fezlekeye bağlanacak ve fezleke
soruşturmayı yapan kimse tarafından imzalanacak veya mühürlenecektir.
İlk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını zorunlu kılan bir Anayasa
hükmü bulunmadığından, soruşturma sırasında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
uyulacağı yolundaki ifade ise, hele Anayasa'nın buyurucu hükümleri karşısında,
usul kanunundaki yalnız hâkimlere özgü yetkilerin idare mercilerince
kullanılması iznini kapsamayacağından maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur.
İtirazın 2. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu,
Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
c) 3. Madde : Bu madde, soruşturma kâğıtlarının 4. maddede yazılı
kurullardan birine verilmesi ve kurulun kâğıtlar üzerinde "tetkikatı
idariyede" bulunması; ilk soruşturma fezlekesini düzenliyen ve imzalayan
daire âmirinin bu kurullara üye olarak girmemesi hakkındadır.
İlk soruşturma kâğıtlarının hâkimlerce incelenmesini zorunlu kılan
bir Anayasa kuralı bulunmadığından maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur,
itirazın 3. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu,
Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
d) 4. Madde : Bu maddede, memurun durumuna ve kimliğine göre ilk
soruşturma kâğıtlarım inceleyerek "lüzumu muhakeme" veya "men'î
muhakeme" kararı verecek kurullar sayılmaktadır.
İlk soruşturma sonucunun hâkimlerce karara bağlanmasını zorunlu
kılan bir Anayasa kuralı bulunmadığından maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur,
itirazın 4. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin
Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
e) 5. Madde : Bu maddede, lüzumu muhakeme ve men'i muhakeme
kararlarının hangi hallerde ve nasıl verileceği, kararların nasıl kesinleşeceği
ve itiraz yolları gösterilmiş; kesinleşen lüzumu muhakeme kararının müstantik
kararnamesi niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
Bir belgeyi sorgu hâkimi kararnamesi niteliğinde sayan hükümden,
belgeyi düzenleyen kurulun da sorgu hâkimi sayıldığı ve sorgu hâkiminin bütün
yetkileriyle donatıldığı anlamını çıkarmak mümkün değildir. Böyle bir sonuca,
ancak kanunda açık bir hükmün varlığı ile varılabilir. Bu yolda bir hüküm
bulunmadığına göre maddede Anayasa'ya aykırılık yok demektir. İtirazın 5.
maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu,
Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
f) 6. Madde : Bu maddede, itiraz mercileri gösterildikten sonra
kanunda açıklanmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa uyulacağı
belirtilmiştir. Hüküm bu bakımdan 2. maddedekinin bir tekrarından ibarettir ve
Anayasa'ya aykırılık iddiası ayni gerekçe ile karşılanabilir.
Şu duruma göre maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur, itirazın 6.
maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu,
Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
g) 7. Madde : Bu maddede lüzumu muhakemesine karar verilen
memurların, durumlarına ve kimliklerine göre hangi yer mahkemelerinde
yargılanacakları gösterilmiştir. Kamu hizmeti yararı ve yargılamanın güvenliği
ve güvenilirliği düşünülerek konulduğundan şüphe olmayan bu hükümde Anayasa'ya
aykırı bir yan yoktur. İtirazın 7. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve
Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
h) 13. Madde : Bu madde memurluk görevinden dolayı veya bu görevin
yerine getirilmesi sırasında suç işleyen memur hakkında Cumhuriyet Savcılarının
doğrudan doğruya koğuşturma yapamayacağı ilkesini koymaktadır. Ancak yukarıda, A
işaretli bentte yapılan tartışma ve tahlillerin tümü ve varılan sonuç bu hüküm
hakkında aynen tekrarlanabileceğinden konu üzerinde ayrıca durulmasına yer
görülmemiştir. Hükümde Anayasa’ya aykırılık yoktur. İtirazın 13. maddeye
yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve
Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
i) 14. Madde: Bu maddede memurun, hangi suçtan lüzumu
muhakemesine karar verilirse, yalnız o suç dolayısiyle yargılanabileceği,
duruşma sırasında başka suçları da ortaya çıkarsa, yahut yargılanması yapılan
suça başka memurların iştiraki anlaşılırsa ilgili daireye haber verileceği,
dairesinin de bu kanun uyarınca soruşturma yapacağı belirtilmiştir. Hüküm,
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunla kurulan düzenin bir sonucudur. Düzen
Anayasa'ya aykırı görülmediğine göre bu hükmün de Anayasa'ya aykırılığı
düşünülemez. İtirazın 14. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve
Ziya Önel bu görüşe katılmamışlardır.
VII- SONUÇ:
1967/14 Esas sayılı işte de karara bağlandığı üzere Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunun, itirazın kapsamına girdiği kabul edilen 1., 2.,
3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın reddine 1., 2., 3., 4., 5. ve 6. maddelerde üyelerden İhsan
Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Tavlan ve Ziya Önel'in;
7., 13. ve 14. maddelerde İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve
Ziya Önel'in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile 14/11/1967 gününde karar verildi.
Başkan
İbrahim SENİL
|
Başkan Vekili
Lûtfi ÖMERBAŞ
|
Üye
İhsan KEÇECİOĞLU
Muhalefet şerhi
ekli
|
Üye
Salim BAŞOL
|
Üye
Feyzullah USLU
|
Üye
Şeref HOCAOĞLU
|
Üye
Celâlettin
KURALMEN
|
Üye
Hakkı KETENOĞLU
Karşı oy
ilişiktir.
|
Üye
Sait KOÇAK
|
Üye
Avni GİVDA
|
Üye
Muhittin TAYLAN
Karşı oy yazısı
eklidir.
|
Üye
İhsan ECEMİŞ
|
Üye
Halit ZARBUN
|
Üye
Ziya ÖNEL
|
Üye
Muhittin GÜRÜN
|
KARŞIOY YAZISI
Aynı konuya ilişkin bulunan ve Mahkememizin 14.11.1967 gün ve Esas
1967/14 ve Karar 1967/36 sayılı kararı için yazılmış olan karşı oy yazısında
gereken açıklama yapılmış olduğundan tekrarına lüzum görülmemiştir.
Üye
İhsan KEÇECİOĞLU
|
Üye
Feyzullah USLU
|
Üye
Muhittin TAYLAN
|
KARŞIOY YAZISI
Aynı konuya ilişkin bulunan ve Mahkememizin 14.11.1967 gün ve Esas
1967/14 ve Karar 1967/36 sayılı kararı için yazılmış olan karşı oy yazısında
gereken açıklama yapılmış olduğundan tekrarına lüzum görülmemiştir.