ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1966/7
Karar sayısı:1966/46
Karar günü:19/12/1966
Resmi Gazete tarih/sayı:29.1.1968/12812
Davacı
: Cumhuriyet Senatosu 40 üyesi.
Dâvanın
konusu : 10/1/1966 günlü ve 709 sayılı (Bolu İlinin Men gen Kazası PazarkÖy
nüfusuna kayıtlı Ali oğlu, Hayriye'den doğma 1341 doğumlu Hayrettin Hami
Demiralp'ın cezalarının affı hakkında) ki Kanuunun Anayasa'nın 92. maddesine
aykırılığı yüzünden iptal edilmesi isteminden ibarettir.
İLK
İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi gereğince 22-3-1966 gününde yapılan ilk
incelemede dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından işin esasının
incelenmesine karar verilmiştir.
ESASIN
İNCELENMESİ :
Dava
dilekçesi ve ekleri ile bu konuda düzenlenen rapor, iptali istenilen kanun
hükümleri, kanuna ait gerekçe ile Millet Meclisinde ve Cumhuriyet Senatosunda
geçen görüşmelerin tutanakları, konu ile ilgili olmak üzere Millet Meclisi ve
Cumhuriyet Senatosunda yapılan işlemler hakkında her iki Meclis
Başkanlıklarından getirilen tamamlayıcı bilgiler, ilgili Anayasa maddeleri ile
bunların gerekçeleri ve Temsilciler Meclisi görüşme tutanakları Mahkememizin
4/7/1966 ve 19/1.2/1966 günlerinde yaptığı iki toplantıda da okunduktan sonra
gereği görüşülüp düşünüldü :
Başkan
Lûtfi Akâdlı, Üyelerden Asım Erkan, İbrahim Senil, İhsan Keçecioğlu, Salim
Başol, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni
Givda, Muhittin Taylan, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Lûtfi
Ömerbaş'tan kurulu Mahkemenin 4/7,/ 1966 günlü toplantısında aşağıdaki karar
verilmiştir.
(Davacı
dâva dilekçesinde Cumhuriyet Senatosunca reddedilmiş bulunan metnin, Millet
Meclisinden karar almaksızın, Millet Meclisi Başkanının, Cumhuriyet
Senatosundaki görüşme süresinin geçtiği ve böylece metnin Millet Meclisinde
kabul edilen şekliyle kanunlaştığı yolundaki bir dip notu ile yetinildiğinden de
söz etmiş bulunmasına göre, Anayasa'ya aykırılık iddiasının, Cumhuriyet
Senatosundaki süre konusundan önce, Millet Meclisi Başkanının, böyle bir
yetkiye sahip bulunup bulunmadığı konusu ele alınarak çözümlenmesi gerektiği
ilen sürülme si üzerine yapılan görüşme sonunda, Anayasa'ya aykırılık
iddiasının. Önce iptali istenilen 709 sayılı Kanunun, Cumhuriyet Senatosundaki
görüşülmesi süresi konusunun ele alınması suretiyle çözümlenmesi gerek tiği
Üyelerden Salim Başol, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Avni Givda ve Ahmet Akar'ın
muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile kararlaştırıldıktan sonra:
İptali
istenilen kanunun, Mîllet Meclisinde Komisyona havalesinden Genel Kurulda
sonuçlandırılmasına kadar geçen süre dolduktan sonra Cumhuriyet Senatosunun red
kararına bağlandığına, Üyelerden Salim Başol, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak,
Recai Seçkin, Ahmet Akar ve Lûtfi Ömerbaş'ın muhalefetleriyle ve oyçokluğuyla
karar verilmiş ve sürenin geçirildiği oyunda bulunmuş olanlardan Asım Erkan,
İhsan Keçeci oğlu, Fazıl Uluocak, Avni Gîvda, Muhittin Taylan ve Muhittin Gürün
sürenin Kanun metninin Cumhuriyet Senatosu Başkanlığınca alındığı, Başkan Lûtfi
Akadlı ve Üyelerden İbrahim Senil'le Celâlettin Kuralmen de süre başlangıcının
Cumhuriyet Senatosuna gönderilen kanun metninin Başkan tarafından komisyona
havale edildiği tarihten başlaması gerektiği düşüncesinde bulunmuş ve vaktin
gecikmesi sebebiyle diğer konuların ele alınması için görüşmenin 5/7/1966 safi
günü saat 9.'n a bırakılması uygun görülmüştür.)
5/7/1966
gününde yapılan toplantıda, evvelki toplantıya katılmamış olan üyenin konuyu
inceliyemediğini bildirmesi üzerine soruş-inenin başka güne bırakılmasına karar
verilmiş ve 6/12/1966 müminde Başkan İbrahim Senil, Üyelerden Şemsettin
Akçoğlu, İhsan Keçecioğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu,
Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Tavlan, İhsan Ecemiş, Recai
Seçkin, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Lûtfi Ömerbaş'tan kurulu Mahkeme
toplantısında :
(4/7/1966
gününde üzerinde karara varılan konu; dâvanın esasının karara bağlanması için
ele alınacak dâva sebeplerinden yalnız birisine ilişkin bulunmasına ve bu
bakımdan dönülemiyecek bir karar niteliğini taşımamasına göre heyette
değişiklik olması sebebiyle işin yeniden görüşülmesi gerektiğine, Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Celâlettin Kuralmen, Avni Givda, Ahmet Akar, Muhittin Gürün
ve Lûtfi Ömerbaş'ın daha önce karara bağlanan konunun yeniden görüşülemiyeceği
yolundaki muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile) karar verilmiştir.
Gerçekten,
4/7/1966 günündeki Mahkeme toplantısında verilen karar, yukarıda yazılı bulunan
metinden anlaşılacağı üzere, davacılar tarafından kanunen Anayasaya aykırı
bulunduğuna sebeb olarak gösterilen hususlardan yalnız birisine ilişkin mahkeme
görüşünü tesbit etmektedir.
Zira
davacıların, aşağıda yazılı bulunan gerekçelerinde belirtilen iddiaları,
a -
Anayasa ve İçtüzükteki görüşme süresi bitmeden tasarının Cumhuriyet
Senatosundaki görüşülmesinin tamamlanmış bulunduğu ve bu duruma göre söz konusu
Kanunun, Millet Meclisince kabul edilen şekliyle kendiliğinden, kanunlaşmış
sayılmasının Anayasa'ya aykırı olduğu,
b -
Cumhuriyet Senatosunun görülerek Mîllet Meclisince kabul edilen metinden farklı
şekilde sonuca bağladığı kanun tasarılarının Anayasa'nın 92. maddesindeki usul
gereğince Millet Meclisinde görüşülmesi ve bu arada Cumhuriyet Senatosundaki
görüşme süresinin geçirilmiş olup olmadığının da bu Meclis tarafından tayin ve
tesbit olunması zorunlu olup dâva konusu 709 sayılı Kanunda olduğu gibi bu
hususun Millet Meclisi Başkanlığınca bir dip notu ile belirtilmek suretiyle
kanunun ilânı yoluna gidilmesinin de Anayasa'ya aykırı bulunduğu,
yolunda
iki nedene dayandırılmıştır.
Anayasa
Mahkemesi 4/7/1966 günlü toplantısında bunlardan yalnız (a) fıkrasında
gösterilen iddia üzerinde durmuş ve ancak bu iddia üzerindeki görüşünü tesbit
edebilmiştir.
Vaktin
gecikmesi sebebiyle ikinci iddianın ve bu arada üveler tararından ileri
sürülebilecek başka görüşlerin incelenmesine devam olunması ertesi güne
bırakılmıştır. Yukarıda belirtilen sebeple ertesi gün görüşmeye devam olunmamış
ve Mahkeme ancak 6/12/1966 gününde sorunun görüşülmesine devam imkânım
bulabilmiştir. Fakat o günkü Mahkeme toplantısına katılan üyelerin, 4/7/1966
günlü karara katılanlardan farklı olduğunun görülmesi üzerine, bu kararın
bağlayıcı nitelikte kesin bir karar olup olmadığı konusu tartışılmış, sonuçta
bir dâvanın tümünün çözümlenmesi doğrultusunda ilerliyebilmek ve işi sona
erdiren karara hazırlık olmak üzere dâva ile ilgili çeşitli düşünce ve
iddiaların birer birer ele alınarak incelenmesi, işi, sonuca varabilmek için
başvurulan bir görüşme usulünden ibaret olup Mahkemenin konunun tümünü kapsayan
kesin görüşünün, ancak görüşmelerin sonunda verilmiş olan karar ile belirmiş
olacağına göre, gerektiğinde bu evreye gelinmeden önceki çözüm şekillerine
dönülerek yeniden görüşme konusu yapılmalarının tabii bulunduğuna ve sözü geçen
karar ile, davacılar tarafından ileri sürülen nedenlerden yalnızca birisi
sonuçlandırılmış olup, öteki nedene hiç dokunulmadığı gibi, davacının
gerekçesiyle bağlı olmayan Mahkememizin de henüz dâvanın tümü hakkındaki
görüşünü bütün yönleriyle karara bağlamamış bulunduğuna ve Mahkeme heyetinde de
değişiklik olduğuna göre dâvayı tümüyle sonuca bağlayan kesin bir Anayasa
Mahkemesi karan niteliğinde olmayan ve bu bakımdan dönülmeyecek niteliği
bulunmayan söz konusu 4/7/1966 günlü karara konu o3an yönün yeniden görüşülmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
Kararın
metninde adları gösterilen üyeler, aynı konunun, daha önce karara bağlanmış
olması nedeniyle yeniden görüşülemiyeceği yolundaki düşünceleriyle bu görüşe
katılmamışlardır.
İPTALİ
İSTENİLEN KANUN :
Bolu
ilinin Mengen Kazası Pazarköy nüfusuna kayıtlı Ali oğlu, Hayriye'den doğma 1341
doğumlu Hayrettin Hami Demiralp'ın cezalarının affı hakkındaki 10/1/1966 günlü
ve 709 sayılı Kanun şöyledir :
(Madde
l- Gerede Sulh Ceza Mahkemesinin :
962/1192
esas, 25/9/1963 tarihli ve Yargıtay 3 üncü Ceza Dairesinin 147/1475 sayı ve
28/1/1964 tarihli ilâmiyle kesinleşen bir ay hapis 50 lira ağır para cezası;
963/1078 esas, 28/12/1963 tarihli ve Yargıtay'a müracaat edilmemekle kesinleşen
l ay hapis 50 lira ağır para cezası; 962/785 esas 24/7/1964 tarihli ve Yargıtay
3 üncü Ceza Dairesinin 16383/ 1P034 sayı ve 4/12/1964 tarihli ilâmiyle
kesinleşen 7 gün hapis 50 lira ağır para cezası; 963/1517 esas, 29/5/1964
tarihli ve Yargıtay 3 üncü Ceza Dairesinin 16385/18033 sayı ve 4/12/1964
tarihli ilâmiyle kesinleşen gün hapis 50 lira ağır para cezası; 962/758 esas,
19/7/1963 tarihli ve Yargıtay 3 üncü Ceza Dairesinin 32824/195 savı ve
15/1/1964 tarihli ilâmiyle kesinleşen bir ay hapis 50 lira ağır para cezası; 964/17
esas ve 27/4/1964 tarihli ve Yargıtay'a müracaat edilmemekle kesinleşen bir ay
hapis 50 lira ağır para cezası; 962/845 esas, 29/5/1964 tarihli ve Yargıtay 3
üncü Ceza Dairesinin 16382/18035 sayı ve 4/12/1964 tarihli ilâmiyle kesinleşen
7 gün hapis 50 lira ağır para ceza kî cem'an yekûn 4 ay 21 gün hapis ve 350
lira ağır para cezasına mahkûm edilmiş bulunan Bolu ili Mengen Kazası Pazarköy
nüfusuna kayıtlı Ali oğlu Hayriye'den doğma 1341 doğumlu Hayrettin Hami
Demiralp'ın bu cezaları bütün hukukî neticeleriyle birlikte affedilmiştir.
Madde
2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde
3- Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür.
GEREKÇE
:
l-
Davacılar sözü geçen Kanunun Cumhuriyet Senatosunca Anayasa'nın 92. maddesinde
yazılı süre içinde görüşülmüş olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu
iddianın incelenebilmesi için Kanunun Meclislerdeki görüşme sürelerinin tesbiti
gerekmektedir.
İptali
istenen Kanun, Meclislerde aşağıdaki evreleri geçirmiştir :
1-
Büyük Millet Meclisi Dilekçe Karma Komisyonu 2/6/1965 günlü ve 11 sayılı
raporla söz konusu 709 sayılı Af Kanununa ilişkin tasarıyı Millet Meclisi
Başkanlığına vermiştir.
2-
Millet Meclisi Başkanlığı, tasarıyı 3/6/1965 gününde Adalet Komisyonuna
göndermiştir.
3-
Millet Meclisi Adalet Komisyonu 18/6/1965 günlü ve esas l/ 864, karar 83 sayılı
raporu ile tasarıyı, uygun bulduğunu belirterek öncelik ve ivedilikle
görüşülmek üzere Millet Meclisi Başkanlığına iade et mistir. (Millet Meclisi Tutanak
Dergisi Dönem : l, Toplantı : 4, Cilt : 43, Birleşim : 142, S. Sayısı : 1025).
4-
Millet Meclisinin 8/7/1965 günündeki oturumunda tasan görüşülerek kabul
edilmiştir. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi Dönem : l,
Toplantı
: 4, Cilt : 43 Sahife : 242-243)
5-
Görüşülmesi bu şekilde sonuçlanan tasarı, Millet Meclisi Başkanlığınca 9/7/1965
gününde Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına gönderilmiştir.
6-
Aynı günde Cumhuriyet Senatosuna gelen tasarı, yine aynı günde Cumhuriyet
Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonunda görüşülmüştür.
7-
Tasan bu Komisyonca red olunarak 16/7/1965 gün ve esas l/ 597, karar 131 sayılı
raporla Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına verilmiştir.
8-
16/7/1965 gününde Meclisler tatile girdiklerinden bu raporun Senato Genel
Kurulunda görüşülmesi gelecek toplantı yılına kalmıştır.
9-
Tatilden sonra Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunca 9/12/1965 gününde Anayasa ve
Adalet Komisyonu seçimi yapılmış ve Komisyonun Başkanlık Divanı da 16/12/1965
gününde kurulmuştur.
10-
Bu suretle yeniden kurulan Komisyonda müzakeresi yapılmak üzere gönderilen
tasarının 22/12/1965 gününde görüşülmesi yapılıp hu kez affın kabulü uygun
görülerek 25/12/1965 günlü ve esas 1/597, karar 6 sayılı raporla Cumhuriyet
Senatosu Başkanlığına iade edilmiştir. (C. Senatosu Tutanak Dergisi Dönem : 1,
Toplantı : 5, Cilt : 3ı, Birleşim: 31, S. Sayısı : 715 e ek)
11-
Cumhuriyet Senatosunun 12/1/1966 günündeki oturumunda tasarı üzerinde
görüşülerek af, uygun görülmemiş ve red olunmuştur. (C. Senatosu Tutanak
Dergisi Dönem, l, Toplantı : 5, Cilt 81 Sahife : 645 675).
12-
Millet Meclisine 13/1/1966 gününde gönderilen tasan, bu Meclis Başkanlığınca
Anayasa'nın 92. maddesindeki süre dolduktan sonra Cumhuriyet Senatosunca
görüşüldüğü ve buna göre Millet Meclîsinde kabul edilen şekle göre
kanunlaşmış bulunduğu kanısına varılarak durumu belirten bir dip notla ve
Cumhuriyet Senatosunun reddi gözönüne alınmaksızın yayınlanmak üzere
Cumhurbaşkanına gönderilmiş ve 709 sayı ile yayınlanmıştır.
Anayasa'nın
92, maddesinin konumuzla ilgisi bulunan onuncu fıkrası hükmü şöyledir :
(Cumhuriyet
Senatosu kendisine gönderilen bir metni, Millet Meclisi Komisyonlarında ve
Genel Kuruldaki görüşme süresini aşmayan bir süre içinde karara bağlar; bu süre
üç ayı geçemez ve ivedilik hallerinde on beş günden, ivedi olmayan hallerde bir
aydan kısa olamaz. Bu süreler içinde karara bağlanmayan metinler, Cumhuriyet
Senatosunca, Millet Meclisinden gelen şekliyle kabul edilmiş sayılır. Bu
fıkrada belirtilen süreler Meclislerin tatili devamınca işlemez.)
Fıkra
metni, Cumhuriyet Senatosunu, bir kanun tasarı veya teklifini sonuçlandırmak
için süre ile bağlamakta ve süreye ölçü olarak da, o tasan veya teklifin
(Millet Meclisi Komisyonlarında ve Genel Kurulunda geçirdiği görüşme süresini)
kabul etmektedir. Ancak bu ölçüyü, en çok üç ayı geçmemek ve en az da; ivedilik
hallerinde on beş gün ve ivedi olmayan hallerde bir aydan daha kısa olmamak
üzere bir kayıtlamaya bağlı tutmaktadır.
Bu
duruma göre sorun'un çözümünün Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosundaki sürelerin
ne suretle hesap edilmeleri gerektiğine bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır.
1-
Fıkra hükmü, (Millet Meclisi Komisyonlarındaki ve Genel Kurulundaki görüşme
süresi) şeklinde yazılı bulunduğuna göre Millet Meclisine ilişkin sürenin, bu
Meclis Başkanlığınca bir tasarı veya teklifin, ilgili bulunduğu Komisyona,
komisyonlar birden fazla olduğu takdirde ilkine, havale edildiği tarihten
başlaması ve Millet Meclisi Genel Kurulunca sonuçlandırıldığı günde de sona
ermesi gerekmektedir.
2-
Fıkra hükmünde, Millet Meclisinde geçen süre için, (Komisyonlardaki ve Genel
Kuruldaki görüşme süresi) esas alındığı halde C. Senatosundaki süre ile ilgili
olmak üzere (Komisyon ve Genel Kurul) şeklinde bir açıklama yapılmayarak, süre,
doğrudan doğruya Cumhuriyet Senatosunun kendisine verilmekte ve bu Meclîs,
aldığı bir metni Fıkrada belirtilen süre içinde karara bağlamakla
görevlendirilmiş bulunmaktadır. Bu sürenin başlangıcının, kanun tasan veya
teklifinin Cumhuriyet Senatosuna verildiği tarih olduğu, fıkrada geçen
(Kendisine gönderilen) ifadesinden anlaşılmakta ve açık olan bu hüküm
karsısında, sürenin başlangıcının, "gelen kâğıtlara" alınma tarihi
veya ilgili Komisyona havale tarihi olarak kabul edilmesi mümkün
bulunmamaktadır. Esasen Anayasa Koyucunun maksadı, Cumhuriyet Senatosunda da,
Millet Meclisinde olduğu gibi, Komisyona havale tarihini esas tutmak olsaydı
aynı ifadeleri Cumhuriyet Senatosu hakkında da kullanabilirdi. Farklı ifadeleri
tercih etmiş olmasına göre, kabul ettiği ölçülerde de değişiklik öngörmüş
olduğunu kabul etmenin zorunluğu aşikârdır.
Her
ne kadar Anayasa Koyucu, 1924 tarihli Anayasa sisteminden ayrılarak Yasama
görevini, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu adlariyle kurduğu iki Meclis
arasında paylaştırmış ve bir kanun tasarı veya teklifinin iki Mecliste de
müzakeresi sonuçlandırılmadıkça kanun olamıyacağı esasım koymuştur. Ancak
Anayasa Koyucu, kanun tasarılarının iki Mecliste ayrı ayrı görüşülmesinin bazı
hallerde çok vakit alabileceğini ve bu yüzden de yasama görevinin aksayacağım
düşünerek, ikinci Meclisi belli bir sürede işleri sonuçlandırmaya mecbur tutmak
ve bu ;süre içinde sonuçlandırmaması halinde Mîllet Meclisince kabul olunan
metinleri kanunlaşmış saymak suretiyle hem ikinci Meclisten beklenen yararlan
sağlamak hem de ikinci Meclisin yasama görevinin yerine getirilmesine engel
olma, hiç değilse geciktirme gibi zararlı sonuç verebilecek bir tutuma
girmesini önleme maksatlarını bir arada bağdaştırma istediği de açıkça
anlaşılmaktadır. Anayasa Koyucu ikinci Meclisin görev yapmasını faydalı gördüğü
kadar bu Meclisin yasama görevini aksatmamasını da aynı ölçüde zorunlu saymış
bulunmaktadır.
Nitekim
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunca hazırlanan Anayasa tasarısının bu
fıkra hükmüne ilişkin (Tasan madde- 91) gerekçesinde :
("Mekik"
mekanizmasını tanzim eden bu madde, hem iki meclis sis temine hakikaten yer
vermek hem kanunların sürümcemede kalmasını önlemek, hem de Hükümet
sorumluluğunu ve müessiriyetini gözönünde bulundurmak gayesiyle tanzim
edilmiştir.
1.
İki Meclisli sistemlerde sık görülen kanunları komisyonlarda ve Meclislerde
seneler senesi sürüncemede bırakmayı önlemek maksadiyle her iki Meclis için de
süreler kabul edilmiş ve bu sürelere riayet edilmediği hallerde metnin
kanuniyet kazanması sağlanmıştır...)
denilmek
suretiyle bu görüş doğrulanmaktadır.
Yukarıdaki
açıklamalara göre Cumhuriyet Senatosuna ait sürenin, bir tasarı veya teklifin
Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına verildiği tarihten il ibaren işlemeye
başlayacağı duraksamayı gerektirmeyecek derecede açık bulunmaktadır.
Bu
suretle işlemeye başlayan sürelerin Meclislerin tatilleri boyunca işlemeyeceği,
Anayasa'nın 92. maddesinin bahse konu fıkrasında yazılı bulunmaktadır.
Anayasa
tasarısında mevcut bulunmayan bu hüküm, Millî Birlik Komitesince metne eklenmiş
ve Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu tarafından da bu ek tabiî sayılarak ve
ayrıca belirtilmesinde yarar görülerek benimsenmiş ve Temsilciler Meclisi
tarafından da kabul edilmiştir. Bu duruma göre, sadece Meclislerin tatilde
bulundukları zaman, sürelerin işlemediğini kabul etmek zorunlu olup kıyas yolu
ile bunun genişletilerek Cumhuriyet Senatosunun Başkanlık Divanın, ilgili
komisyonun veya Komisyon Başkanlık Divanın, seçilmemiş olması halleri gibi
tatil dışında kalan bir takım sebeplerle, sürelerin işlemiyeceğini kabul etmek
mümkün değildir. Çünkü sürelerin işlemeyeceği hallerin kıyas yolu ile
çoğaltılması Anayasa Koyucunun, Cumhuriyet Senatosundaki görüşme süresini
kayıtlamakla güttüğü, yasama görevinin sürüncemede bırakılmaması maksadına
aykırı sonuçlar verebilir.
Bu
açıklamalardan anlaşıldığı gibi, Anayasa'nın 92. maddesinin onuncu fıkrasında
yer alan ve kanun tasarı ve tekliflerinin Cumhuriyet Senatosunca
sonuçlandırılmasına ilişkin olan sürenin, tasarı ve tekliflerin Cumhuriyet
Senatosu Başkanlığına verildiği tarihten itibaren başlaması ve sadece
meclislerin tatilde bulunduğu devrede işlememesi ye Senato Genel Kurulunda
görüşülerek oylanmasının bitirilmesi anında da sürenin bitmiş sayılması
gerekmektedir.
Dâva
konusu 709 sayılı Kanunun Millet Meclisinde ve Cumhuriyet Senatosunda geçirmiş
olduğu evreler, bu açıklamaların ışığı altında incelendiği takdirde aşağıdaki
sonuçlara varılır :
1-
Tasarı, Millet Meclisi Başkanlığınca 3/6/1965 gününde Adalet Komisyonuna havale
edilmiş ve Komisyondaki ve Genel Kuruldaki görüşmeler sonunda 8/7/1965 gününde
Millet Meclisinde kabul edilmiş olduğuna göre, tasarının, Millet meclisi
Komisyonunda ve Genel Kurulunda geçirmiş olduğu görüşme süresi 35 gündür.
2-
Tasarı, Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına, 9-7-1965 gününde verildiğine göre
Senatonun işi sonuçlandırma süresi, bu tarihten başlamakta ve meclislerin
tatile girdiği 16/7/1965 gününe kadar 7 gün geçmiş bulunmaktadır. l Kasım 1965
gününde meclisler tatilden çıktıklarına göre, evvelce geçen 7 gün ile birlikte
28/11/1965 tarihinde 35 günlük süre dolmakta ve bu duruma göre 28/11/1965
gününün bitiminden itibaren söz konusu tasan, Millet Meclisinin kabul ettiği
şekilde kanunlaşmış bulunmaktadır.
Bu
suretle kanunlaşmış bulunan metin, Cumhuriyet Senatosunun 12/1/1966 günündeki
oturumunda tasarı işlemine bağlı, tutularak görüşülüp red edildiğinden,
tasarının kanunlaştığı 28/11/1965 gününden sonra yapılan bu işlemlerin hukukî
bir değeri olmıyacağı, zira kanunlaşmış metinler üzerinde Cumhuriyet
Senatosunda görüşme açılamıyacağı aşikârdır.
Bu
sebeple 709 sayılı Kanuna ait tasarının Millet Meclisinde Kabul edilen metne
göree kanunlaşmış sayılması Anayasa'nın 92. nci maddesinin onuncu fıkrası
hükümleri uygun bulunduğundan davacıların bu noktaya ilişkin iddiaları yerinde
bulunmamıştır.
Üyelerden
Şemsettin Akçaoğlu, Salim Başol, Sait Koçak, Recai Seçkin ve Lûtfi Ömerbaş bu
görüşe katılmamışlar, üyelerden Celâlettin Kuralmen ve İhsan Ecemiş de bu
sonuca katılmakla beraber, Anayasa'nın 92. maddesindeki bahse konu sürenin,
tasan veya tekliflerin Cumhuriyet Senatosu Başkanlığınca ilgili Kondisyona
havale edildiği tarihten başlaması gerektiği düşüncesinde bulunmuşlardır.
II-
Davacılar, Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunca süresi içinde sayılarak
görüşmesi yapılmış olan bir kanun tasarısının veya teklifinin sürenin geçmiş
olduğu gerekçesiyle Millet Meclisinden gelen şekliyle kanunlaşmış olduğuna
karar verme yetkisinin, ancak Millet Meclisi Genel Kuruluna ait bulunduğunu,
olayda olduğu gibi Millet Meclisi Başkanının bir dip not ile bu ciheti tesbit
edemiyeceğini itibarla. Cumhurivet Senatosunca red edilmiş olan metnin
Anayasa'nın 92. maddesine göre Millet Meclisi Genel Kurulunca karara tatlanması
gerektiğinden henüz bu evreden geçmemiş ve bu nedenle do kanunlaşmamış bulunan
metnin Millet Meclisi Başkanlığınca kendi basma sürenin dolduğu iddiasiyle
kanun olarak ilân edilmiş bulunmasının da Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri
sürmektedir.
Anayasa'nın
(Kanunların görüşülmesi ve kabulü) kenar baslığını taşıvan 92. maddesi ile, iki
meclisin kanunların yapımına hanen şekil ve şartlar içinde katılacakları
düzenlenmiş bulunmaktadır. (Mekik 1 sîste-mi adı verilen bu düzenin esasını,
şüphesiz kanun tasarısı veya tekliflerinin behemehal iki mecliste de ayrı ayrı
görüşülmesi ve Senatoca değiştirilen veya red olunan metinlerin, Millet
Meclisinde tekrar görüşülmesi teşkil etmektedir. Ancak Anayasa'nın 92.
maddesinin onuncu fıkrasında yazılı sürenin hangi merci tarafından gözönünde
tutulacağı bir başka deyimle, sürenin dolmuş olup olmadığının belirtilmesi iyin
hangi merciin yetkili kılındığı hakkında maddede bir açıklama yoktur. Bu
fıkrada yazılı sürenin dolması halinde tasarı veya teklifin Millet Meclisinden
gelen pekliyle kanunlaşmış sayılması bir Anayasa emri olduğuna göre önemli olan
husus, sürenin dolmuş olup olmadığıdır. Söz konusu sürenin başı ve sonu,
tesbiti her zaman için kolay olan, belli maddî olaylara dayandığına ve sürenin
hesabı da, sübjektif takdir unsurunun etkilemeyeceği bir hesap işleminden
ibaret bulunduğuna göre. 92. maddede yazılı işlemlerin yerine getirilmesinde
görev sahibi bulunan her iki Meclisin Başkanları veya genel kurullarından her
hangi birisi tarafından sürenin dolmuş olduğunun tesbit edilmiş olmasında
sonuca etki yapacak farklı bir nitelik söz konusu değildir. Bu itibarla bu
belirtme işinin, mekik mekanizmasının işlemesinde görevli olan adı geçen
mercilerin her hangi birisi tarafından yerine getirilmesi mümkündür. Buna göre
Cumhuriyet Senatosu Başkanlığı veya Genel Kurulu bu yolda bir karar alabileceği
gibi Millet Meclisi Başkanlığı veya Genel Kurulu da aynı kararı verebilir.
Şüphesiz bu kararlarda isabet bulunmadığı yolunda bîr iddianın ileri sürülmesi,
halinde, olayda yapıldığı gibi bir iptal dâvası açılmak suretiyle veya bir
dâvaya konu olduğu hallerde de itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurularak
sıhhatinden şüphe edilen kanunun denetimden geçirilmesi imkânı daima mevcut
bulunmaktadır. Olayda da sürenin dolmuş olması halinin, Millet Meclisi Genel
Kurulunca veya Millet Meclisi Başkanlığınca belirtilmiş olması arasında, sonuca
etki yapacak bir fark bulunmadığına göre, Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunca
görüşülmeye başlamadan önce Anayasa'nın 92. maddesinin onuncu fıkrasındaki süre
dolmuş olduğu için Millet Meclisinden geçen şekliyle kortun halini almış
bulunan söz konusu 709 sayılı Kanunun Millet Meclisi Başkanlığınca bu durumu
belirten bir notla yayınlanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilmiş olmasında
Anayasa'ya aykırı bir yön mevcut değildir.
Üyelerden
Şemsettin Akçaoğlu, Salim Başol, Fazıl Uluocak, Sait Koçak ve Recai Seçkin bu
görüşe katılmamışlardır.
III-
Dâva konusu 709 sayılı Kanunun işlenmiş bir orman suçuna ilişkin olması ve
Anayasa'nın 131. maddesinde orman suçları hakkında genel af çıkarılamıyacağı
kuralının bulunması nedeniyle konunun bir de bu madde açısından ele alınması
zorunlu görülmüştür.
Her
ne kadar davacılar gerekçelerinde bu noktadan Anayasa'ya aykırılık iddiasında
bulunmamışlar ise de Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
hakkındaki 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 28. maddesinde Anayasa
Mahkemesinin ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmağa mecbur
olmadığı, istem ile bağlı kalmak kaydiyle, başka gerekçe ile de Anayasa'ya
aykırılık kararı verebileceği açıkça gösterilmiş ve esasen kanunda bu yolda bir
hüküm olmasa bile Anayasa denetiminin gereği de bunu zorunlu kılmakta olması
itibariyle iptali istenen kanunla ilgili bulunan bu konunun da incelenmesi
gerekmiştir.
Anayasa'nın
131. maddesinin son fıkrasında (Orman suçları için genel af çıkarılamaz)
denilmektedir.
İptali
işlenen 709 sayılı Kanun tasarısını hazırlayan Türkiye Büyük Miîllet Meclisi
Dilekçe Karma Komisyonu bunu bir özel af olarak nitelemiş, tasarıyı inceleyen
Millet Meclisi, Adalet Komisyonu da raporunda söz konusu affı, özel af olarak
mütalâa etmiş (Millet Meclisi Tutanak Dergisi Dönem 1, Toplantı : 4, Cilt : 43,
Birleşim : 142. S. sayısı 1025), ve Millet Meclisinin Genel Kurulundaki
görüşülmesi sırasında da Adalet Komisyonu sözcüsü tarafından keza özel af
olarak nitelendirilmiş (Millet Meclisi Tutanak Dergisi Dönem l, Toplantı : 4,
Cilt : 43, Sahife : 242-243) ve bütün bu beyanlar tasarısının genel af niteliği
taşıdığı yolunda, karşı bir görüşe cevap olarak yapılmış olmayıp tek taraflı
olarak ileri sürülmüş ve tasan Millet Meclisince bu düşüncelerin ışığı altında
kabul edilmiştir.
Tasarının,
Cumhuriyet Senatosunun, Adalet' ve Anayasa Komisyonunca incelenmesi sonunda
hazırlanan 16/7/1965 ve 25/12/1965 günlü, ve esas 1/597 karar 131 ve 6 sayılı
iki raporunda da affın niteliği üzerinde herhangi bir düşünce ileri sürülmemiş,
sürenin dolması sebebiyle tasarının Millet Meclisinden gelen şekliyle
kanunlaşmasından sonra, 12/1/1966 gününde Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulundaki
görüşmeler sırasında ise bu affın, özel af niteliğinde olduğu görüşü
belirtildiği gibi, tasarının hükümleri bakımından genel af kanunu niteliği
taşıdığı ve bu bakımdan Anayasa'nın 131. maddesine aykırı bulunduğu iddiası da
ileri sürülmüş ve neticede af kabul olunmayarak tasarının reddine karar
verilmiştir.
Bu
duruma göre 709 sayılı Kanunun, söz konusu açıdan incelenebilmesi için özel ve
genel af müesseselerinin kanunî ve hukukî niteliklerinin belirtilmesi
gerekmektedir.
Anayasa'nın
64. maddesinde, genel ve özel af ilânına karar verme yetkisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisine ait bulunduğu belirtilmiş ve 97. maddesiyle de
Cumhurbaşkanının; sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebepleriyle belirli
kişilerin cezalarını hafifletebileceği veya kaldırılabileceği hükmü
konulmuştur. Anayasa'da, bunların dışında genel ve özel af kanunlarının
niteliği, sının, kapsamı ve etki derecesi hakkında başkaca bir kayıt ve işaret
mevcut değildir.
1/3/1926
günlü ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 97. maddesi genel affı, 98. maddesi de
özel affı tanımlamaktadır.
(Madde
97- Umumî af, hukuku âmme dâvasını ve hükmolunan cezalan bütün neticeleri ile
birlikte ortadan kaldırır.)
(Madde
98- Hususî af, havi olduğu sarahate göre cezayı ortadan kaldırır, veya azaltır
veya değiştirir ve daha ağır bir cezadan mübeddel olan cezaya kanunen ilâve
edilmemiş bulunmak şartiyle mahkûmun kanunî mahcuriyetini de ref eder, ancak
kanun veya kararnamesinde hilafı yazılı olmadıkça fer'i ve mütemmim cezalara
tesir etmez. Hususi affı tazammun eden kanun veya kararnamede sarahat bulunan
ahval müstesnadır.)
Ceza
Kanununun yukarıdaki hükümlerinden anlaşılacağı üzere genel af; kamu dâvasını
ve hükmolunan cezaları bütün neticeleri ile birlikte ortadan kaldırdığına göre
hem fiilin suç niteliğini hem de mahkûmiyeti bütün neticeleri ile birlikte
silmektedir.
Genel
affa uğrayan bir suçtan dolayı ne kamu, ne de şahıs adına ceza kovuşturmasına
başlanmayacağı gibi başlanmış olan da olduğu yerde düşer. Mahkeme bitmiş ve
hüküm kesinleşmiş ise ceza infaz olunamaz. infaza başlananlar da derhal
durdurulur ve cezanın bütün neticeleri silinir. Bu nitelikleri taşıyan bir af
kanunu, bir tek şahıs hakkında da olsa genel af kanunu olmaktan kurtulamaz.
Özel
af ise suçluluğu kaldırmayıp ilgililerin mahkûm oldukları cezalan, ya tamamen
ortadan kaldırır veya azaltır veya değiştirir. Cezaların neticelerini silemez.
Hattâ affa ilişkin kanun ve kararnamede açıklık yoksa fer'i ve mütemmin
cezalara dahî etki yapamaz.
Su
hale göre bir kanunla kabul edilmiş olan affın niteliğini belli etmek
bakımından, kanun başlığında, metninde veya gerekçelerde kullanılan "özel
af" veya "genel af" terimlerinin bir etkisi bulunmamakta kanunla
kabul edilmiş bulunan hükümlerin kapsamının bu hususu ortaya koyacağı
anlaşılmaktadır.
Anayasa
Mahkemesi, bir metnin Anayasa'ya uygunluğunu denetlerken, o metnin meclislerce
şu veya bu nitelikte sayılmış olmasiyle bağlı tutulamaz. Anayasa denetiminin
amacı, ancak, Anayasa mahkemesinin incelemesi için önüne getirilen metni kendi
hukuk anlayışına göre nitelendirebilmesini zorunlu kılar; aksi takdirde,
meclislerin yanılarak nitelendirdikleri bir metnin, Anayasa Mahkemesinin
denetimi dışında kalması kabul edilmiş bulunur ki bu da Anayasa Koyucusunun
Anayasa'ya uygunluk denetimini koymakla güttüğü amaca aykırı düşer.
İptali
istenen 709 sayılı Kanun hükümlerinin bu açıdan incelenmesi aşağıdaki sonucu
vermektedir:
709
sayılı Kanun, yukarıda yazılı metninden anlaşıldığı üzere, bir tek şahsı hedef
alması ve hükmolunmuş yedi cezanın affını öngörmesi itibarile ilk bakışta özel
af niteliği kanısını vermekte ise de 1. maddenin sonundaki bu cezaların, (Bütün
neticeleriyle birlikte) affedildiğini belirten hükmü ile genel affın en belirli
karakterine yer vermek suretiyle çok açık olarak bir genel af kanunu niteliğini
almış bulunmaktadır.
Şu
duruma göre iptali istenen 10/1/1966 günlü ve 709 sayılı Kanun Hayrettin Hami
Demiralp adındaki şahsın işlediği orman suçları yüzünden yedi ilâm ile mahkûm
edilmiş bulunduğu ve kanunun yürürlüğe girmesinden önce de çekmiş olduğu cem'an
4 ay 21 gün hapis ve 350 lira ağır para cezasını, bütün hukukî neticeleriyle
birlikte silen bir genel af kanunu niteliğinde olduğundan ve Anayasanın 131.
maddesinin son fıkrasiyle de orman suçlan için genel af çıkarılması yasaklanmış
bulunduğundan Anayasa'ya aykırıdır.
Bu
nedenle, yürürlük tarihi ile yürütme merciini gösteren iki madde ile birlikte
üç maddeden ibaret bulunan söz konusu kanunun tümünün iptali gerekmektedir.
SONUÇ
:
l-
İptali istenilen 709 sayılı Kanuna ilişkin teklifin, Cumhuriyet Senatosu
Başkanlığınca alındığı tarih ile Cumhuriyet Senatosunda red kararına bağlandığı
tarih arasındaki süre, teklifin Millet Meclisinde Komisyona havale edilmesinden
Genel Kurulda sonuçlandırılmasına kadar geçen süreyi aşmış olduğundan söz
konusu Kanunun, Millet Meclisinden gelen şekli ile kabul edilmiş sayılması
gerektiğine (Üyelerden Celâlettin Kuralmen ve İhsan Ecemiş, Senatodaki sürenin,
teklifin Senato Başkanlığınca ilgili Komisyona havale edildiği tarihten
başlaması gerekeceği kanısı ile bu sonuca katılmamışlardır.) Üyelerden
Şemsettin Akçoğlu, Salim Başol, Sait Koçak, Recai Seçkin ve Lûtfi Ömerbaş'ın
Senatodaki görüşme süresinin geçmemiş olması sebebiyle Kanunun, şekil
bakımından iptali gerektiği yolundaki muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile;
2-
Senatoda görüşme süresinin geçmiş olduğunu, Millet Meclisi Başkanının tesbit
etmesinin Anayasaya aykırı bulunmadığına, Üyelerden Şemsettin Akçoğlu, Salim
Başol, Fazıl Uluocak, Sait Koçak ve Recai Seçkin'in muhalefetleriyle ve
oyçokluğu ile;
3-
709 sayılı Af Kanununun genel af niteliğinde olması sebebiyle Anayasa'nın 131.
maddesinin son fıkrasına aykırı bulunduğuna ve iptaline .Üyelerden Fazlı Öztan
ve Fazıl Uluocak'ın muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile;
19/12/1966
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
İbrahim
Senil
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
|
|
|
|
Üye
A.Şeref
Hocaoğlu
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
KARŞI
OY YAZISI:
1-
iptali istenilen yasa, Millet Meclisinin Komisyona göndermesinden Genel Kurulda
sonuçlandırılmasına değin geçen süre dolduktan sonra Cumhuriyet Senatosunca
karara bağlanmış değildir ve çoğunluk kararının bu yöne ilişkin bölümü
Anayasa'ya aykırıdır:
a) Anayasa'mızın
85. maddesinde Meclislerin iç çalışmalarının iç-tüzükleriyle düzenleneceği
kesin hükme bağlanmıştır. Cumhuriyet Senatosunun içtüzüğünün 23. maddesinde ise
tasarıların veya tekliflerin komisyonlardan geçirildikten sonra Genel Kuruldan
geçirilmesi ilkesi öngörülmüş ve sonraki maddelerde komisyonların nasıl
çalışacakları düzenlenmiştir. Böylece tasarı ve tekliflerin, Genel Kurulda
görüşülmezden önce uzmanlarca incelenip onlar üzerinde uzmanların işlemesi yolu
ile yersiz, yanlış veya eksik hükümlerin yasalaşmasının önlenmesi amacı
güdülmüştür. Bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi döneminde benimsenmiş olan
hüküm ile yabancı yasama meclîslerinde genellikle benimsenmiş bulunan ilke dahi
budur. Bundan başka bir komisyonca incelenip Genel Kurula gelen metnin Genel
Kurulda savunmasının dahi, inceleme yapmış olan komisyon adına söz söylemeğe
yetkili bir kimsece yapılması (Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün 34. maddesi
hükmünce) ilkedir; çünkü komisyonun görüşü, ancak bu yolda gereği gibi
belirtilmiş olabilir ve ancak bu yolla Genel Kurul, komisyonun düşüncesini
iyice öğrenebilir. Her ne kadar bir tasarı veya teklifin gönderildiği bîr
komisyonda belli süre içinde görüşülüp sonuçlandırılamaz ise Hükümetin veya
teklif sahibinin bunların doğrudan doğruya Genel Kurulda görüşülmesini Genel
Kuruldan isteme yetkisi var ise de bu yetki ancak Hükümete veya teklif sahibine
tanınmış olduğundan Senatonun bir organının ve hattâ Genel Kurulun komisyon
incelemesini önleyerek işin doğrudan doğruya Genel Kurulda görüşülmesini sağlama
olanağı yoktur Demekki Anayasa'nın buyurucu hükmüne dayanan Senato içtüzüğüne
göre bir teklif veya tasarının Senato Genel Kurulunda görüşülebilmesi, onun
gönderdiği komisyonca incelenmiş ve Genel Kurula yollanmış olması koşuluna
bağlıdır. Bir komisyonun İçtüzüğün 35. maddesi uyarınca bir raporu Genel
Kurulda savunması ise, o raporun kuruluş bakımından onu savunan komisyonca
verilmiş olmasiyle düşünülebilir, başka deyimle komisyonun yapısında Senato
içtüzüğünün 17. maddesi uyarınca iki yıllık dönemin sona ermiş olması yüzünden
komisyon üyelerinin yeniden seçilmiş bulunmaları dolayısiyle temelden 'bir
değişiklik var ise eski komisyonca verilen raporu yeni komisyonun savunması
düşünülemez; O halde yeni komisyonun işi yeniden incelenmesi zorunludur. Bu zorunluk,
dâva konusu, işte senatoda ilk kez inceleme yapan komisyonun tasarının reddi
yolunda bir karâra varmasına karşılık tatilden sonra kurulan yeni komisyonda
tasarının, kabulü kararına varmış olmasıyla kendini açıkça kabul ettirmektedir.
Seçimi yenilenen bir komisyonun çalışmasa, başlıyabilmesi işe, Senato
İçtüzüğünün 20. maddesi hükmünce başkan, başkan vekili ve kâtiplerinin
seçilmesi sonunda komisyon kuruluşunun tamamlanması ile olabilir. Özetlenecek
olursa denilebilir ki, komisyon çalışması ve komisyon savunucu olmadan bir
tasarı veya teklifin Genel Kurulda görüşülmesi olanağı bulunmadığı gibi başkan
ve öbür kimseler seçilmiş bulunmadıkça bir komisyon çalışması da söz konusu
edilemez.
b)
Anayasa koyucu, bir yandan, Cumhuriyet Senatosunu kurarak yasaların tek
meclisçe iyice incelenmeden, çabuk çabuk çıkarılmasını önlemek ve onların tek
Meclistekinden daha iyi incelenmesini sağlamak isterken öte yandan Senatonun
gereksiz gecikmelerle yasaların yapılmasında boş ve yersiz bir gecikme nedeni
olmasına yol açmamak ve böylelikle ikinci bir yasama meclisinin kabulünden
beklenen yararı sağlamak ve sakıncaya yer bırakmamak amacını gütmüştür. Bundan
dolayıdır ki Anayasa'mızın 92. maddesinin 10. fıkrasında "Cumhuriyet
Senatosu, kendisine gönderilen bîr metni, Millet Meclisi Komisyonlarında ve
Genel Kurulundaki görüşme süresini aşmayan bir süre içinde karara bağlar; bu
süre üç ayı geçemez ve ivedilik hallerinde on beş günden ivedi olmayan hallerde
bir aydan kısa olamaz. Bu süreler içinde karara bağlanmayan metinler, Cumhuriyet
Senatosunca Millet Meclisinden gelen şeklî ile kabul edilmiş sayılır. Bu
fıkrada belirtilen süreler Meclislerin tatili devamınca işlemez." hükmü
yer almıştır.
Bu
hüküm konuluş amacı gözönünde tutulmaksızın yalnızca sözüne göre yorumlanacak
olursa, Senato görüşme sürelerinin ancak ve ancak Millet Meclisi ile birlikte
senatonun tatilde bulunduğu zamanda işlemeyeceği, Meclislerin çalışmaya
başladığı günde işlemeye başlayacağı sonucuna varılır ki çoğunluk dahi bu
sonuca varmıştır. Metinlerin yorumunda söze ne denli değer verilirse, öze,
konuluş amacına da o denli yer verilmek ve öze göre bulunan anlamın söze göre
bulunan anlamla çatışması halinde öze göre bulunan anlamı üstün tutmak, çağdaş
hukukta benimsenen yorum kurallarındandır. Anayasa hâkimleri dahi öbür hâkimler
gibi Anayasa'ya, yasa'ya hukuka ve vicdan kanılarına göre karar vermekle,
Anayasa'nın 132. maddesinin birinci fıkrası gereğince, yükümlüdürler. Hukuka göre
karar vermenin anlamlarından birisi dahi metinlerin yorumunda hukuk bilimince
benimsenen kuralları uygulayarak karar vermekdir. Metinlerin yalnızca sözüne
bağlanmak, çoğu kez bizi yanlış sonuçlara götürür. Az önce yazıldığı üzere,
Anayasa Koyucu hem Senatonun çalışmasını ve yararlı olmasını, hem de gereksiz,
yersiz gecikmelere yol açmamasını erek edinerek süre sınırlandırmasını
öngörmüştür, sürenin tatilde işlememesi, Senatonun tatilde çalışmasına hukukî
olanak bulunmaması nedenine dayanmaktadır Tıpkı bunun gibi, bîr tatil
döneminden sonra. Senato açıldığında Senatonun Başkanlık Divanının ve
komisyonlarının yeniden seçilmesi içtüzüğe göre zorunlu bulunuyorsa bu seçimler
sonuçlanmadan komisyonların ve Genel Kurulun çalışmaları düsünülemiyeceğinden,
Senatoda bir komisyonun veya Genel Kurulun bu süre içinde de herhangi bir metni
görüşmesi, olanak dışıdır; O halde sürelerin söz konusu seçimler bitmezden önce
işlemeğe başlamadığının kabulü gerekmekledir; çünkü aynı durumların aynı
hükümlere bağlanması olağandır. Anayasa tasarısının Temsilciler Meclisince ilk
görülmede kabul edilen metninde sürelerin tatilde işlemeyeceği hükmü yok iken
bu hüküm Milli Birlik Komitesince konulmuş ve tatilde sürenin islememesi olağan
görüldüğü ve bu yönün maddeye yazılmasının iyi olacağı gerekçesiyle Temsilciler
Meclisi Komisyonunca ve bu Meclisin Genel Kurulunca ikinci görüşme sırasında
benimsenmiştir (Avukat Kâzım Öztürk-İzahlı Gerekçeli Anabelgeli ve maddelere
göre Tasnifli Bütün Tutanakları ile T.C. Anayasa'sı - Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları Ajans Türk Matbaası/Ankara 1966 Cilt 3. sahife 3784 ortaları.)
demekki sürenin işlemiyeceği zamanın ancak ve ancak iki Meclisin tatilde
bulundukları zaman olacağını ve bundan başka durumlarda sürenin işlemesinin
salt olarak Öngörülmek istendiğini kabul ettirecek hiç bir haklı neden yoktur
ve bu konuda yalnızca hükmün sözünü gözönünde tutmak, aynı hükme bağlanması
zorunlu durumların ayrı ayrı hükümlere bağlanmasını benimsemek gibi hem hukuk
mantıkına, hem de gerçeklere aykırı bir sonuca bizi götürecektir. Anayasa
Koyucunun, hem Senatonun çalışmasını hem de yasaların çıkmasını geciktirme
etkeni amili olmamasını erek edindiği doğrudur, amma Anayasa Koyucu hiç bir
zaman hukukî olanaksızlıklardan doğan gecikmeleri dahi önlemeyi düşünmüş olamaz;
o ancak akla yatkın veya zorunluklardan doğan bir nedene dayanmayan başka
deyimle, Senatonun aksak işlemesinden doğan gecikmeleri Önlemek istemiştir ve
bunda da haklıdır. Biz Senatonun Başkanlı Divanın Komisyonlarının başkan ve
kâtiplerinin seçilmesi zorunluğu dolayısiyle ortaya çıkan bir gecikmeyi (ki
olayda bir haftayı bile bulmamaktadır) görüşme süresinin işlemeyeceği
olaylardan doğan bir gecikme olarak kabul etmezsek. Senatonun işleyip yararlro
olma ilkesi ile işleri boş yere geciktirmemesi ilkesini bağdaştırmış olmayız,
tam tersine Senatonun isleri geciktirmemesi ilkesini üstün tutarak onun işleyip
yararlı olması ilkesini çiğnemiş oluruz ki çoğunluğun görüşü bu temele
dayanmaktadır ve Anayasa'ya uygun değildir. Tekrar edelim ki Anayasa Kovucu, bu
iki ilkeden birisini diğerine üstün tutmayı değil, bunları bağdaştırmayı
istemiştir.
Burada,
seçim gibi zorunlu durumların süreleri ne ölçüde uzatabileceğinin belli
olmadığı, bu uzamaların aylarca sürebileceği ve benimsediğimiz yorumun yanlış
olduğunun böylece anlaşıldığı ortaya atılabilir. Zorunlukların ancak belli
sınırlar içinde değerlendirileceği, eskilerin dedikleri üzere, zaruretlerin
miktarlarınca takdir olunacağı kuralı uyarınca uzun sürecek zorunluk
durumlarının hakkın kötüye kullanılmasının hukukça korunamıyacağı kuralına göre
gözönünde tutulamayacağı ve bu türlü durumlarda sürenin geçmiş sayılacağı,
hakkın kötüye kullanılması yasağının kamu hukuku ve özellikle Anayasa Hukuku
alanında da uygulanmasının gerektiği hatırlatılarak bu görüş, çürütülebilir.
2-
Senatoda Anayasa'nın öngörmüş olduğu görüşme süresinin geçirildiğini saptama
yetkisi, Senato organlarının ve şayet dâvaya temel olayda olduğu gibi tasarı
reddedilerek Senatodan Millet Meclisine geri çevrilmiş ise Millet Meclisi Genel
Kurulunundur; bundan dolayı, Miller Meclisi Başkanının süre geçmiş olduğunu
ileri sürerek metni Cumhurbaşkanlığına göndermesi ve yayınlanan bu metnin yasa
sayılması sonuç olarak, çoğunluk kararının bu yöne ilişkin bölümü Anayasa'ya
aykırıdır :
a)
Anayasa'nın 92. maddesi Senatoca sürenin geçirilmiş olduğunu saptamaya yetkili
yeri veya kişiyi göstermiş değildir. Fakat 92. madde hükmünden anlaşıldığına
göre süre hükmü ile bağlı olan Senatonun bir Komisyonunun veya Genel Kurulunun
sürenin geçmiş olduğunu saptaması, hükmün bunlar için bağlayıcılığının
sonucudur. Yine 92. madde uyarınca Senato Genel Kurulunca değiştirilen veya
reddolunan bir metnin inceleneceği yer. Millet Meclisi Genel Kuruludur, Millet
Meclisi Genel Kurulu, belli sürenin Senatoca geçmiş olduğuna karar verirse, Senato
kararının esasına girmeden metni Cumhurbaşkanlığına yollaması için kendi
Başkanlığına gönderecektir. Demekki 92. madde, Senatonun geri çevirdiği
metinlerin Meclis Genel Kurulunca incelenip karara bağlanmasını öngörmektedir;
Meclis Başkanının bu süre üzerinde her hangi bir yetkiye sahip olduğu yolunda
herhangi bir dayanak bu madde de yoktur Anayasa'nın 4. maddesinin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesinde [Hiç bîr kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan
almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.) denilmektedir. Çoğunluk kararı, bu
hükme aykırı olarak, Millet Meclisi Başkanına bir yetki tanımaktadır.
b)
Çoğunluk kararında, sürelerin geçmiş bulunup bulunmadığının belli edilmesi çok
kolay bir hesap işlemine dayandığı için herkesin bunu yapabileceği de
bildirilmektedir, îşin yalnızca bu kararın verilmesi sırasında uyandırdığı
duraksamalar, tereddütler ile kurulumuzca oybirliğine varılamamış bulunması
gözönünde tutulunca, bunun yalnızca bir toplama işlemi olmadığı, belki çok
tartışmalara yer verebilecek hukuk sorunlarının çözümlenmesini dahi
gerektirdiği, bu bakımdan, çoğunluk gerekçesinin eylemli duruma dahi uygun
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Sonuç
: Yukarıda yazılı nedenlerden ötürü, çoğunluk kararının, Senatonun görüşme
süresini geçirmiş olduğu ve Meclis Başkanının süre aşımını saptamağa yetkili
bulunduğu yönlerine karşıyız.
|
|
|
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Recai
Seçkin
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Yukarıki
karar içinde de belirtildiği gibi Mahkememizin 4/7/1966 günlü toplantısında,
davacıların öne sürdükleri iptal sebeblerinden birisinin görüşmesi yapılarak
karara bağlanmış ve içtüzüğün 18. maddesi gereğince karar özeti bir tutanakla
belirtilerek karara katılan bütün üyeler tarafından imza edilmiş, konunun diğer
yönlerden incelenmesi işinin 5/7/1966 gününe bırakıldığı da keza karar üzerinde
belirtilmiştir.
Şu
duruma göre Mahkememiz, iptal istemine esas teşkil eden hususlardan birisi
hakkındaki görüşünü kesin olarak belirtilmiş ve bunu da "karar"
niteliğindeki bir belge ile tesbit ve tevsik etmiştir. Mahkemenin müteakip
toplantısında ele alınacak konulana, karara bağlanan hususun dışındaki yönlere
ilişkin olacağı da kararın açık hükmü gereğidir.
Bu
açıklamadan da anlaşıldığı üzere, 4/7/1966 günlü karar, çoğunluk düşüncesinde
öne sürüldüğü gibi her zaman dönülmesi mümkün olacak nitelikte olmayıp açılmış
olan dâvayı, bir yemin deri sonuca bağlayan kesin nitelikte bir karardır.
Herhangi bir dâvanın müzakeresinde dâva sebeplerinin ve ortaya atılan
görüşlerin teker teker ele alınarak müzakere edilmesi ve bir konunun
çözümlenmesinden sonra diğer konuya geçilmesi, çalışmanın ilerleyebilmesi için
takibi zorunlu olan bir müzakere usulü olduğunda şüphe yoktur. Ancak bu hal
Müzakere sırasında alınmış olan ve belli konuları çözümleyen mahkeme
kararlarının, hiç bir hukuki değeri ve bağlayıcılığı bulunmadığı yolunda
değerlendirilmesini haklı kılmaz. Zira dâvanın tümü hakkındaki mahkeme kararı,
müzakere safhalarında ele alınan konulara ilişkin olarak yapılan oylamalar
sonucunda verilmiş olan kararların bir araya gelmesinden ve onlardan çıkacak
sonucun belirtilmesinden başka bir şey değildir.
Bu
arada mahkeme heyetini teşkil eden üyelerde değişiklik olması da neticeye etkili
değildir. Her üye katıldığı toplantılarda alınan kararlara iştirak ettiği için
sadece onun sorumluluğunu taşır. Sonradan yazılacak olan gerekçeli
kararda, her konunun hangi günde kimlerden kurulu heyetler tarafından karara
bağlandığı açıkça belirtilir ve bütün bu kararları bir kül halinde toplayan
gerekçeli karan da, son toplantıya katılan on beş üye imza eder. Bu suretle
kararda kimlerin hangi konunun müzakeresine katılarak ne suretle oy kullandığı
da açık bir suretle ortaya çıkmış olur. Esasen Mahkememizin benzer durumlarda
tuttuğu yol bundan ibaret olup bir çok kararlarda da bunu görmek mümkündür.
13/1/1966, 10/3/1966, 14/4/1966, 20/9/1966 gün ve 1964/26 - 1966 fi, 1965/44
- 1966/14, - 1963/67-1966/19, 1966/15 - 1966/33 sayılı kararları buna örnek diye
gösterilebilir.
Gerçi
bu kararlarda, söz konusu usule ilk inceleme safhasında başvurulmuş ise de
bunun esas inceleme safhasında da aynen uygulanmaması için hiç bir neden
yoktur. Aksine bu suretle işlem yapılmasında zorunluk da vardır. Zira aksi
uygulama sakıncalı durumların meydana gelmesine sebep olur; Şöyleki : her
zaman, bu olayda olduğu gibi ikinci defa yapılacak müzakere sonunda aynı sonuca
varılmayabilir. Müzakerenin ilk gününde Anayasa'ya aykırı görülerek iptal
nedeni kabul edilen bir husus, müzakerenin müteakip günlerde, aksi yönde
değerlendirilerek Anayasa'ya uygun bulunabilir. Bilhassa bir günde
bitirilemeyen incelemelerde, mahkeme heyetinde değişik üyelerin yer alması
halinde bu sonucun meydana gelmesi olağan sayılmalıdır. Bu durumda, mahkemenin
Anayasa'ya aykırı bularak iptal nedeni kabul ettiği bir hususun, o dâvaya dahil
olup ta aynı durumda intaç olunmamış diğer konuların müzakeresi için bir veya
bir kaç gün sonra devam olunacak toplantıda üyelerden birisinin teklifi üzerine
tekrar görüşme konusu yapılarak Anayasa'ya uygun olduğu yolunda bir kararla
sonuçlanması mümkün olacak, bu suretle önceki toplantıda aksine oy vermiş
olupta sonraki müzakerede bulunmayan üyelerin oylarının ve kararlarının etkisiz
ve değersiz bir hale düşürülmüş olması neticesi meydana gelecektir.
Halbuki
Anayasa'nın 152 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
hakkındaki 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 50 ve 51 inci maddeleri
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesinin kararlan kesindir ve iptal karan
verilmesi halinde karar gününden itibaren hüküm ifade edip yayınlanmasiyle
birlikte herkesi ve her organı bağlar. Kararların, esasen Mahkememizin bilgisi
altında olduklarından ayrıca yayınlanmaları beklenmeksizin, karar gününden
itibaren Mahkememizi de bağlaması tabiîdir.
Yukarıki
nedenlerle 4/7/1966 günlü Anayasa Mahkemesi kararını )'ok sayarak o kararda
çözümlenen konunun, değişik üyelerden kurulu 6/12/1966 günlü mahkeme
toplantısında yeni baştan inceleme ve karar konusu yapılması Anayasa ve 44
sayılı Kanun hükümlerine uygun bulunmadığından kararın buna ilişkin kısmına
muhalifiz.
|
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Müracaat
şekline Meclis müzakerelerine ve kanunlaşan metne göre mahkûmiyet af edilmemiş
ceza af edilmiştir. Bu nedeniyle kanun özel af mahiyetindedir.
Çoğunluğun kararına bu bakımdan katılmıyoruz.
|
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
KARŞI
DÜŞÜNCE AÇIKLAMASI
Bir
orman suçu hükümlüsünün affı hakkındaki 709 sayılı Kanun tasarısı Cumhuriyet
Senatosunca af kabul edilmeyerek reddedilmiş, Millet Meclisi Başkanlığınca da
Senatoca, Anayasa'nın 92 maddesinde yazılı süre dolduğundan millet Meclisinden
gelen şekliyle kanunlaştığı saptanmış ve bu bir dip notla belirtilerek
yayınlanması cihetine gidilmiştir.
Gerek
Cumhuriyet Senatosunda Anayasa'nın 92 maddesindeki sürenin dolmuş olduğunun
kabulü, gerek bunun Millet Meclisi Başkanlığınca saptanması Anayasa'ya
aykırıdır. Şöyle ki :
l-
Cumhuriyet Senatosunda görüşme süresi nasıl hesap edilecektir' Anayasa'nın 92.
maddesinin 10. fıkrasında (Cumhuriyet Senatosu kendisine gönderilen bir metni,
Millet Meclisi Komisyonlarında ve Genel Kurulundaki görüşme süresini aşmayan
bir süre içinde karara bağlar bu süre üç ayı geçemez ve ivedilik hallerinde 15
günden, ivedi olmayan hallerde bir aydan kısa olamaz. Bu süreler içinde karara
bağlanmayan metinler, Cumhuriyet Senatosunca, Millet Meclisinden gelen şekliyle
kabul edilmiş sayılır. Bu fıkrada belirtilen süreler Meclislerin tatili
devamınca işlemez.) denilmektedir.
Çift
Meclis sistemi, kısaca kanunların her bakımdan mükemmel çıkmasını sağlamak
esasına dayanır. Cumhuriyet Senatosundaki görüşme süresi Anayasa'da "en çok
ve en az olmak üzere" sınırlandırıldığına göree kanun tasarı veya
tekliflerinin Senatoda görüşülmesi hem gecikmeyecek, hem de Senatoda
görüşülmesi sağlanacak; bu iki esasin birlikte yürütülmesi ve birinin ötekine
üstün tutulmaması gerekmektedir :
Anayasa'nın
92. maddesindeki süreye hangi günler dahil değildir' "Süreler Meclislerin
tatilleri devamında işlemez" bunu 92. madde açıklamış. Ancak, yalnız
bununla mı sınırlıdır' Anayasa'nın 85. maddesinde (T.B.M.Meclisi ve Meclisler,
çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümlerine göre sürütürler)
denilmiştir. Anayasa'nın 8. maddesine göre de (Anayasa hükümleri yasama,
yürütme ve yargı organlarına, idare makamlarını ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.) Şu halde, 85. madde bir hukuk kuralıdır, duyurucu bir
hükümdür.
Cumhuriyet
Senatosu çalışmalarını kendi içtüzüğüne göre yürütür.
Anayasa'nın
85. maddesi ve bu maddenin gönderme yaptığı Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün
"madde : 23, 34, 35, 17, 20" birlikte mütalâasından çıkan sonuç,
Cumhuriyet Senatosu; Genel Kurul Başkanlık Divanı, komisyonlar ve bunların
başkan ve öteki görevlileri kurulup belli olunca yasama faaliyetinde
bulunabilir. Bu organlar belli olmadıkça yasama faaliyetinde bulunacak durumda
değildir demektir. Bu organlar kuruluncaya kadar geçen zamanda 92. maddedeki
sürelerin işlememesi gerekir. "Meclislerin tatili devamınca sürelerin
işlememesi" Milli Birlik Komitesince eklenmiş, Anayasa Komisyonunca
benimsenmiş ve Temsilciler Meclisince de kabul edilmiştir. Bu ek yapılmasaydı,
bu gün belki tatilde sürenin işleyip işlememesi tartışma konusu olabilecekti.
Cumhuriyet
Senatosunun sürenin dolduğu saptadığı ve görüşmeyi durdurup metnin Millet
Meclisinden geldiği şekliyle kanunlaştığı gerekçesiyle geri çevirdiği zamanlar
olmuştur. Bu işte sürenin dolmadığı kanısı ile görüşüp affı kabul etmeyerek
tasarıyı reddetmiştir.
Sürenin
işlememesi halinin yalnız Cumhuriyet Senatosunun tatili ile sınırlandırılması
ve Senatonun yasama faaliyetinde bulunabilecek duruma gelip gelmediğinin
gözönünde bulundurulmaması çoğu zaman "süre doldu" gerekçesiyle
tasarı veya tekliflerin Millet Meclisinden gelen şekliyle kanunlaşması sonucunu
ve ikinci Meclisin kurulmasından beklenen amaca aykırı bir durum yaratacaktır.
Sürenin
dolduğundan bahisle işlem yapılması Anayasa'nın 63, 85 ve 92. maddelerine
aykırıdır.
2-
Cumhuriyet Senatosunca görüşülüp af kabul edilmeyerek reddedildiğine göre
Cumhuriyet Senatosunun iradesi sürenin dolmadığı şeklinde tecelli etmiştir.
Bunun çözümü, sürenin dolup dolmadığının saptanması 92. madde hükmünce Millet
Meclisi Genel Kuruluna ait olmak gerekir. Millet Meclisi Başkanının böyle bir
yetkisi Anayasa'da yoktur. Böyle bir yetkiyi Anayasa'nın 4. maddesine göre
ancak Anayasa verebilir. Anayasa'nın 4, maddesinde (Hiç bir kimse veya organ
kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.) denilmektedir.
Çoğunluk kararında bunun "basit, kolay bir hesap işleminden ibaret olduğu,
Millet Meclisi Başkan veya Genel Kuruldan her hangi birisi tarafından tesbit
edilmiş olmasında sonuca etki yapacak farklı bir nitelik söz konusu
değildir." denilmiştir. Basit, kolay bir hesap işleminden ibaret
olmadığının maddi delili 15 kişilik Anayasa Mahkemesinden 5 üyenin karşı oyda
bulunmasıdır.
Sonuca
etki yapıp yapmadığının önemi olmayabilir. Bununla beraber herhangi bir işte
süreyi başkan bir türlü, Genel Kurul başka bir türlü hesap etmiş olabilirler.
Bundan başka asıl önemli olan nokta, bu yetkinin Anayasa'ya göre Millet Meclisi
Başkanında mı, yoksa Genel Kurulunda mı' Anayasa'nın 92. ve 4. maddeleri
hükmünce Genel Kuruldadır. Ve bu sebeple Başkanın saptaması Anayasa'nın bu
maddelerine aykırıdır.
SONUÇ:
Bu
nedenlerle kanunun iptali oyu ile çoğunluk kararının, Cumhuriyet senatosunda
sürenin dolmuş olduğu ve Millet Meclisi Başkanının Senatoda sürenin dolduğunu
saptamağa yetkili bulunduğu yönlerine katılmıyorum.
29/1/1968
günlü ve 12812 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmış bulunan Anayasa Mahkemesinin
esas 1966/7-karar 1966/46 sayılı kararına ek muhalefet şerhidir.
Bir
dâvanın aynı heyetle hele tek gün içinde görülerek bitirilmesi elbetteki,
incelemeyi ve sonuca varmayı kolaylaştırıp çabuklaştıracağı için pek isabetli
bir davranış olur. Ancak çok yönlü dâvalarda, uzun tartışmayı gerektiren
konular da varsa, kararın tümünün bir gün içinde verilmesi veya sonraki
toplantıların yine aynı heyetle yapılması her zaman sağlanamaz. Böyle bir
durumda dâvanın çeşitli yönlerinden her birinin bir oturumda çözümlenip karara
bağlanması, sonra bu kararlar birleştirilerek tüm karara varılması gerekir.
Hele değişik oturumlar değişik heyetlerle yapılıyorsa, çalışmaların boşa
gitmemesi ve sonuca bir an önce varabilmesi için başvurulacak tek çıkar yol
budur.
Bir
dâvanın türlü yönlerini çözümleyen kararlar, dâvanın tümünü sonuca vardıran kararla
aynı niteliği ve değeri taşır. Bir başka deyimle: Dâvanın tümünün sonuca
vardıran karar Anayasa'nın 152. maddesi hükmü gereğince verildiği günden
başlıyarak nasıl kesin ve bağlayıcı ise dâvanın türlü yönlerini çözümleyen
kararlar da tıpkı böyle kesin ve bağlayıcıdır. Çünkü dâvanın tümünü sonuca
vardıracak kararı bunlar meydana getirir. Aksi görüş, dâva yönlerine ilişkin
kararlar sonradan değiştirile değiştirile, esas kararın da değiştirilmesine ve
Anayasa'nın ona taşıdığı kesinlik ve bağlayıcılık niteliğinin zedelenmesine
kadar yol açabilir. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin belirli bir konu üzerinde
usulünce yaptığı çalışma ve oylamaları, değişik bazı üyelerin katıldığı başka
bir toplantıda hükümsüz ve değersiz kılacak yeni bir karar alabileceğini kabul
etmek hem hukukça savunulamıyacak bir tutumdur; hem de bir çok sakıncalarla
doludur.
İncelenen
ve karara bağlanan işe gelince: Bu dâvanın başlıca üç yönü vardır.
1-
İptali istenen Kanunun Cumhuriyet Senatosunda karara bağlanma süresinin
tasarının Millet Meclisi Komisyonlarında ve Genel Kuruldaki görüşme süresini
aşıp aşmadığı ve bu bakımdan Anayasa'ya uygunluk veya aykırılık durumu;
2-
Millet Meclisi Başkanının, Senatodaki görüşme süresinin Millet Meclisindeki
süreyi açtığı ve bu nedenle Miller Meclisi metnini kanunlaştığı yolunda bir
dipnotu koymakla yetinerek Millet Meclisi Genel Kurulundan karar almaksızın
Kanunun ilânı için gerekli işleme geçmesinin Anayasa'ya uygunluk veya aykırılık
durumu;
3-
Kanunun esas bakımından Anayasa'ya uygunluk ve aykırılık durumu.
Görülüyorki
yukarıda belirtilenler sıradan iddialar veya gerekçe ayrıntıları değil; dâvanın
örgüsündeki belli başlı düğüm noktalarıdır: bunlar birer birer çözüldükten
sonra dâva da kendiliğinden çözümlenir.
4/7/1966
günlü oturumda dâvanın üç yönünden birincisi görüşülmüş, oylanmış; sorunu
çözümleyen kesin ve açık sonuç kısa karar halinde belgelendirilerek tüm heyetçe
imza altına alınmıştır. Vakit yetmediğinden o gün dâvanın öteki yönlerine
geçilememiş; bunların görüşülüp çözümlenmesi başka güne bırakılmıştır. Şu
duruma karşı 6/12/1966 günlü alınan karar ise 4/7/1966 günlü kararın
dönülemiyecek nitelik taşımadığı ve heyette de değişiklik olduğu; o nedenlerle
işin yeniden görüşülmesi gerektiği yolundadır.
Bir
dâvanın bir yönünü çözümleyen kararların niçin kesin ve bağlayıcı olduğu
yukarıda açıklandığında çoğunlukça hükümsüz sayılan kararın dönülemiyecek
nitelik taşımadığı yolundaki gerekçe üzerinde burada ayrıca durulmayacaktır.
Mahkeme heyetinde değişiklik olması durumuna gelince: Böyle bir değişiklik olağandır
ve hiç bir zaman sonucu etkilemez. Anayasa Mahkemesine katılan kimseler
değişebilir; fakat Mahkemenin bir süreklilik ve kararlılık vasfı vardır. Alınan
kararlar şunun veya bunun değil, Mahkemenin kararlarıdır. Öte yandan bir
toplantıda verilen kararın sorumu yalnızca o karara katılanlarındır. Sonraki
toplantıya yeni katılanlar arasında önceki kararda açıklanan görüsü
benimsemiyenler ve benimsemiş görünmek isteyenler bulunabilir. Dâvanın çeşitli
yönlerine ilişkin kararlar gerekçeli uzun kararda birleştirilirken bunların
hangi gün, kimlerden kurulu heyetler tarafından verildiği belirtilir ve böylece
her türlü yanlış anlaşılmalar önlenmiş olur. Nitekim şimdiye kadarki
uygulamalarda bu yol tutulagelmiştir.
Özetlemek
gerekirse: Mahkemenin bir toplantısında verilen kararın, değişik kimselerin
katıldığı öteki toplantıda hükümsüz sayılıp işin yeniden karara bağlanması gibi
bir tutumun ilk toplantıda bulunup sonrakine katılmayan kimselerin evvelce
verdikleri oyların etkisiz ve değersiz duruma düşürülmesine yol açışı dahi
böyle; bir uygulamaya karşı hukukça ileri sürülebilecek bütün öteki itirazlar
bir yana, 1966/7 sayılı. dâvada çoğunlukça benimsenen görüşün isabetsizliğini
tek başına açıklayacak niteliktedir.
4/7/1966
günlü oturumdaki çalışmaları oylamaları ve varılan kararları hükümsüz ve
değersiz kılan 6/12/1966 günlü karara bu nedenlerle karşıyız.
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Ahmet
Akar
|